Türkiye’de hukuk öğretimi

ve sosyal bilimlerin öğretimine özel bir önem verilmektedir.
Bir hukuk fakültesi öğrencisinde olması gereken yukarıda belirtilen genel kültür düzeyi karşısında, ülkemizde üniversite giriş sınavlarını kazanan, özellikle hukuk fakültelerine girme yönünde tercih yapan ve girmeye hak kazanan öğrencilerin genel kültür düzeylerinin ne olduğu sorununa gelince, ideallerle gerçeklerin
 
örtüştüğünü söylemek oldukça zordur. Gerçekten, içinde yetiştiği aile ortamı, sosyal ve kültürel çevre, okul ve arkadaş ortamı ve kişisel nedenlerle okuma ve öğrenme merakı gelişmiş ve maalesef sayıları giderek azalan gençlerin durumu istisna edilirse, günümüz Türkiye’sinde gençlerin ve öğrencilerin bilgi düzeylerinin gittikçe düştüğü, okulların işlevlerini artık yerine getiremedikleri, bu nedenle dershanelere talebin sürekli arttığı görülmektedir. Okullarda öğrenme, araştırma ve okuma alışkanlıklarının
 
geliştirilemediği; düşünme, akıl yürütme, sorgulama, neden-sonuç ilişkisi kurma, analiz ve sentez yapma, sözlü ve yazılı anlatım yeteneklerinin kazandırılmağı ve geliştirilmediği bilinen gerçeklerdir. Bunun yanında, orta öğretim ders programlarında felsefe, sosyoloji, mantık, psikoloji, tarih, Türkçe ve kompozisyon gibi hukuk öğreniminin alt yapısını oluşturan derslere veya konulara ya hiç ya da yeterince yer verilmemektedir. Yer verildiği durumlarda ise, uygulamada ve üniversite giriş sınavlarında bu konulara yeterince önem ve ağırlık verildiğini iddia etmek zordur. Kaldı ki, giriş sınavlarının, anlatım yeteneğini; genel kültürü,
 
analiz ve sentez, sorun çözme yeteneklerini ölçme yerine; yanıtların sınırlı bir zaman süresi içinde tek bir sözcükle verildiği test biçiminde yapıldığı ve kazananların buna göre belirlendiği dikkate alındığında; hukuk fakülteleri için gerekli olan öğrencileri belirlemek, ölçme ve değerlendirmeyi buna göre yapmak zaten olanaksızdır.
 
Gerek hukuk öğrenimi sırasında gerekse sonrasında yukarıda kısmen belirtilen sosyal ve siyasal bilimlerin çeşitli alanlarında hukukçuların yeterince donanımlı olmaları gerçeği kabul ediliyorsa; bunu sağlamanın kuşkusuz çeşitli
 
yol ve yöntemleri olmak gerekir. Kanımca, bunu sağlayabilecek yollar iki gurupta toplanabilir: orta öğretim düzeyini yükseltmek ve hukuk fakültelerine girişi ve bunlardaki öğretimi yeniden düzenlemek, yani hukuk eğitim ve öğretiminde reform niteliğinde düzeltmeler yapmak.
 
Yukarıda da belirtildiği gibi, MEB’na bağlı okullarda genel olarak eğitim düzeyi; özellikle 1970 li yıllardan sonra, ulusal eğitimim siyasallaşması, Cumhuriyetimizin felsefesinden ve temel ilkelerinden giderek uzaklaşma, eğitim birliği ilkesinden siyasal nedenlerle büyük ödünler verilmesi ve diğer bir dizi sosyal, iktisadi ve siyasi nedenlere bağlı olarak düşmeye başlamıştır. Örneğin, lise ve öğrenci
 
sayısının sınırlı, öğrenci ve öğretmen kalitesinin üst düzeyde olduğu, öğretimde ve sınavlarda asgari bir ciddiyetin bulunduğu, derslerdeki çeşitlilik ve içerik olarak zenginlik, orta öğretimin her aşamasında geçilmesi zorunlu olgunluk veya yeterlilik sınavlarının varlığı (bakalorya) önceki eğitimin kalitesini gösteren unsurlarından bazılarıdır. Sonraki yıllarda bunların her biri sürekli geriye gitmiştir.
 
Bu gidişi durdurmak için köklü reformlar gerekmektedir. Zorunlu temel eğitim ve lise eğitimi konusunda yapılacak bir reform, kanımca, genel, mesleki veya konu bakımından uzmanlaşmış liselere sınavla öğrenci almak ve bu sınavları kazanamayan tüm öğrencileri 18 yaşına kadar hemen her alanda açılacak ve gençleri istek ve yeteneklerine göre uygulamalı meslek okullarına yerleştirilmesi biçimindeki bir anlayış esasına dayanmalıdır. Böyle bir sistem içinde yetişen öğrencilerin üniversiteye girişleri için yapılacak bir sınav sadece mesleki yetenek tespiti veya mesleğe yönlendirme sınavı olabilir.
 
Bu yönde yapılacak reformlar, çağdaş, bilimsel ve Atatürkçü, ilkelere göre hareket eden, siyasal tabanı olan, kadroları ve mali olanakları yeterli güçlü bir siyasal iktidarı gerektirmektedir; fakat mevcut siyasal koşullarda böyle bir reform olanaksız görünmektedir. Öte yandan, nüfus artışı, sekiz yıllık veya olası on bir yıllık zorunlu temel eğitim nedeniyle okullaşma oranının artması, buna karşılık eğitim bütçesinin daralması buna eklenince bu olanaksızlık kesinleşmektedir.
 
5. Hukuk Fakülteleri Ders Programları
Türkiye’de kurulu hukuk fakültelerinin öğretim programlarına baktığımızda, bunların genellikle birbirine benzediği görülür. Bunun nedeni, sonradan kurulan hukuk fakültelerinin Ankara ve İstanbul hukuk fakültelerinin ders programlarını esas almalarıdır.
 
Bu programlarda dikkati çeken diğer bir nokta, konulan derslerin oldukça klasik olduğu, yüzyılın başından beri pek değişmediği ve gelişen yeni hukuk dallara pek yer verilmediğidir.
Üçüncüsü, özel hukuk konularına fazlasıyla yer verilmesi ve kamu hukukunun çeşitli dallarının programlarda yeterince yer almamasıdır.
 
Dördüncüsü, hukuk bilimini doğrudan ilgilendiren disiplinlerden olan genel hukuk tarihi, Türk hukuk tarihi, Roma Hukuku, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi, suç bilimi, adalet psikolojisi, hukuk sistemleri gibi derslere ya hiç veya gerektiği kadar yer verilmemekte ya da
 
seçmeli ders olarak programlara konmaktadır.Ancak çeşitli yıllara yayılmış bu derslere öğrencilerin gereken ilgiyi gösterdiğini ve önemi verdiğini söylemek zordur. Bu dersler seçmeli olduğundan ilgi daha da azalmaktadır. Kaldı ki seçmeli dersler yeni kurulan veya öğretim üyesi ve elemanı yeterli olmayan fakültelerde pratikte uygulanmaktadır.
 
Özel ve uygulamalı hukuk derslerine fazla yer verilmesinin neden, mezuniyet sonrası sınavlarda ve hukuk mesleğinin icrasında öğrencinin doğrudan ve hemen kullanılacağı bu derslerden daha çok pratik fayda sağlamasıdır. Ancak, bu durum hukuk fakültelerini bilimsel ve akademik kurumlar haline yerine, onlara birer meslek
 
okulu veya hukuk mektebi kimliği vermektedir. Bir başka anlatımla, bunların sonucu olarak hukuk öğrencisinin hukukun genel çevresini, hukukun diğer sosyal bilimlerle ilgisini kavraması, kısaca hukuk kültürüne sahip olması için asgari bir formasyon alması mümkün olamamaktadır.
 
Öte yandan, hukukun temel kavramlarının hukuk öğreniminin başlangıcında yeterli biçimde ve düzeyde öğretildiğinin savunmak zordur.“Hukuk başlangıcı veya hukuka giriş gibi adlarla okutulan bu derse ilişkin kitapların içeriklerinin yeterli olmaktan çok uzak olduğu kanısındayım. Ayrıca, denebilir ki okutulan derslerin her biri için hukuka giriş, kaynakları, ilkeleri, tarihi vs. yönlerinden tekrar edilmektedir. Çeşitli hukuk alanlarını ilgilendirilen böyle bir ders kitabı, oluşturulacak bir plan dahilinde çeşitli disiplinlerin uzmanları
 
tarafından ortak olarak hazırlanması ve tüm fakültelerde bu plan dahilinde okutulmasının yararlı olacağı kanısındayım.
 
Bu konu batı Avrupa ülkelerinin çoğunda hukukun genel teorisi adı altında hazırlanan kitaplarla öğretilmektedir. Bu dersi oluşturan başlıca konular şunlardır
 
Hukuk düzeni teorisi, hukuk normları genel teorisi; hukuksal kavram teorisi; hukukun tamamlanması, uygulanması ve hukuk boşlukları;; hukuksal akıl yürütme (Mantık) ve yorum teorisi gibi konulardır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst