dini sohbet

bunu niçin yaptın?


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dünya hayaldir. Öldükten sonra iki yer var: Cennet ve Cehennem. Ortası yok.
İman ve küfrün de, ortası yok. Burada insanın karar vermesi gerekir.
İki yol var: Birisi Cennete, diğeri Cehenneme götürüyor. Bunlardan birine karar verip, orada yürümek lazım. Yolsuz yürümek mümkün değil. Bir anda iki yolda birden yürümek, hiç mümkün değil. Aynı anda hem doğuya hem batıya gidemeyiz.
Elhamdülillah, biz Allahü teâlâya iman ettik, Peygamber efendimize iman ettik, ne bildirdiyse kabul ettik, beğendik, ahiret gününe iman ettik; ama bu iman ettiğimiz yolda, şüphesiz ki günahlar işliyoruz. Peki, bizim sonumuz ne olacak?
Bunu, bir talebesi hocasına sorar:
- Efendim biz, dinimizde bildirilen her şeye iman ettik, bu yoldayız; fakat bazen namaz kılarken kaç rekât kıldığımızı bile şaşırıyoruz. Namazda türlü türlü işler hatırımıza geliyor. Böyle ibadetlerimizin, hiçbirisinin kabul olmadığını düşünüyoruz. Hizmetlerimiz de öyle, peki Allahü teâlâ ahirette nasıl muamele edecek? Yani bütün bu hatalarımıza rağmen, bütün kusurlarımıza rağmen, bizim halimiz ne olacak?
Bu soru hepimizin hatırına gelir. Mübarek zatın verdiği cevap şöyle olur:
- Evladım, bana bir bardak su getir!
Talebesi hemen koşup, bir bardak su getirir. Kendisine dört beş adım kala:
- Orada dur, buyurur.
Talebe durur. Hocası devam eder:
- Şimdi aksilik bu ya, ayağın takıldı ve halıya bardakla birlikte düştün, bardak kırıldı; içindeki su da döküldü. Yani su gelmedi. Suyu bana getirirken, başına gelen bu kazadan dolayı sana, kızar mıyım, acır mıyım? Elbette acırım; çünkü o suyu siz bana getiriyordunuz; ama böyle oldu ne yapalım. İşte, bizim ibadetlerimiz de böyle. Allahü teâlâ da Ona giderken yaptığımız hatalar ve kazalar sebebiyle kızmaz. Onun merhameti sonsuzdur, acır ve affeder.
Yeter ki biz, suyu Ona götürelim. Yani Ona doğru gittikten sonra korkmayalım; ama Ahmet’e gidip de, Mehmet’ten para istemek olmaz.
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlâ kalbe ve niyete bakar. Bu kulum bu ibadeti yapıyor; ama niçin? Bu hayır ve hasenatı yapıyor; ama niçin? Doğru olmak şartıyla, ilim öğreniyor, ilim yayıyor; ama niçin? İşte, bunu niçin yaptın sorusu, Müslümanlara ahirette sorulacaktır. Bunun da cevabı var. Ya Allah için veya meşhur olmak için yahut zengin olmak için. Yahut da aferin desinler diye. İşte bu çok kötü... O zaman da Cenab-ı Hak ahirette diyecek ki:
(Sen bunları kimin için yaptıysan, git ücretini de ondan iste! Eğer benim için yaptıysan, hatasıyla sevabıyla gel seni affedeyim. Başkası için yaptıysan, bana niye geliyorsun?)
Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize ve amellerinize [o işi ne niyetle yaptığınıza] bakar.)
Yaptıkları işler bakımından kâfirlerle müminler arasında farklar vardır. Kâfirler her yerde ve her zaman, nasıl sorusuna cevap arar. Nasıl bina yapılır, nasıl şu yapılır vs. Ama mümin, niçin sorusuna kendini ayarlar. Allahü teâlâ ahirette kullarına niçin sorusunu soracaktır. O halde, fark buradadır. Yani birisi dünyalık, diğeri ahiretlik olacaktır. Bu yüzden niyetleri de ıslah etmek, düzeltmek lazımdır. Büyükler, (Allahü teâlâ vermek istemeseydi istek vermezdi) buyuruyor. Ondan, hayırlı ömür, hayırlı ölüm istemeli. Hayırlı ömrün yanında, hayırlı ölümü de unutmamalı. Ölümü hiç unutmamak gerekir.
Allahü teala nasıl dilerse öyle olur. Mümine lazım ve layık olan, hastalık ve sıkıntıda sabretmek, sağlık ve rahatlıkta şükretmektir. O halde müminin iki vasfı vardır: Sabır ve şükür. Bir musibet gelince, neden benim başıma geldi derse, zarar eder. Bu Rabbimin bana ihsanıdır, hediyesidir derse, o zaman kurtarır. Sağlığa kavuştuğu zaman da azmamalı; çünkü çok sağlam insanlar, hastalardan daha çabuk ölebilir. Mümin her zaman ve her yerde Rabbiyle beraber olmalı ve başına bir musibet geldiği zaman, sabretmeli. Nimetlere kavuştuğu zaman da şükretmeli; çünkü Allahü teâlâ, şükretmenin de ayrıca sevabını verir.
İyiliği Allah için yapmak gerekir: İyilik ticaret, yani tüccarlık değildir. Ben bunu yaptım, sen ne yaptın veya ne yapacaksın denmez. Yaptığımızı unutsak da, hiç ummadığımız yerde karşımıza çıkar.
Hazret-i Lokman buyurdu ki: İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme! Çünkü her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana yapılan kötülükleri de unut! Çünkü sabrettin, Allahü teâlâ sana bir ecir verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü unutma!
 
Geçmez para işe yaramaz!




Evliyanın büyüklerinden Seyyid Emir Gilal hazretleri, ölüm hastalığında, talebelerine şöyle vasiyet etti: “İlim öğrenerek Muhammed aleyhisselamın yoluna tâbi olmaktan asla ayrılmayınız. Bu, mümin için bütün saadetlerin vasıtasıdır. Her Müslüman erkeğin ve kadının, kendine lazım olan din bilgilerini öğrenmesi farzdır. İhlaslı olunuz. Her işinizi Allah rızası için yaparsanız, kurtulursunuz. İhlassız yapılan amel, üzerinde padişahın mührü bulunmayan geçmez para gibidir. Üzerinde padişahın mühürü bulunmayan parayı kimse almaz. Üzerine mühür vurulanı ise herkes alır. İhlas ile yapılan az amel, Allahü teâlâ indinde çok amel gibidir. İhlassız yapılan çok amelin ise, Hak katında kıymeti yoktur. Yaptığınız her ibadeti ve işi, ihlas ile yapınız. Böylece Allahü teâlânın rızasını kazananlardan olursunuz.
Hasan-ı Basrî buyurdu ki: “Cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenneme girmeleri, kendi amelleri sebebiyledir. Fakat onların orada ebedî kalmaları, niyetleri yüzündendir”.
Mansur bin Mu’temir buyurdu ki: “Biz, bir niyet sahibi olmadığımız halde ilim tahsiline koyulduk. Allah’a şükürler olsun ki bize iyi niyeti de nasib buyurdu. Çünkü bütün ilim, sahibini iyi niyet ve ihlâsa götürür. Böylece o onu elde edinceye kadar çalışır”.
Ebu Davud Tayalisî buyurdu ki : “Bir âlim, bir kitab yazdığı zaman ona yakışan, maksadının dine hizmet olmasıdır. Yoksa akrânı arasında “Ne güzel kitab yazmış.” diye övülmesi için değil”.
Fudayl bin İyaz da şöyle derdi: “İsmail ve İsâ aleyhimesselâm gibi sadıkların sadakatından sorguya çekildikleri zaman, bizim gibi kâziblerin, yalancıların hali nice olur?”
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Mümin, (Allah rızası için) yaptığı her işten sevap alır. Yoldaki bir şeyi kaldırsa, birisine yol tarif etse, sözünü anlatamayana yardım etse, birine keçisini sağarak yardım etse, sevap alır.”
Başka bir zaman da, “Allahü teâlânın birliğine iman edip, şirk koşmadan ve ihlasla namazını kılıp, zekatını verenden Allah razı olur.” buyurdular.
 
Mevlana...Hayattan ne öğrendim?

Hayattan ne öğrendim?

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim…

İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
 
Bu Gün Yeniden Ölümü Hatırla

Ölüm...

Aslında çok uzak gibi durmasına rağmen en yakın gerçek...

Hepimiz, her an onunla yüzleşmek durumundayız. O, yani ölüm, işlerinizin yoğun ve bir sürü meşgaleniz ve yapmanız gereken, yetiştirmeniz gereken çok acil, önemli işlerinizin olduğu bir Pazartesi günüde yakanızdan tutabilir. Ya da güzel ve huzurlu bir hafta sonu geçirmeyi düşünür, bekler ve hazırlanırken de...

Belki peşinden koştuğumuz türlü Dünyalıklara ulaşamadan da... Ve özellikle emellerimize de ulaşamadan ecel bizim ensemizden muhakkak tutacak...

İnsanı, ebedi mekanı olan ahiretten ve yaradanı Allah'dan en çok uzaklaştıran, unutturan ve nisyana sürükleyen Dünya hayatının zıddı olan ölümü unutmamak ve onu hatırlayarak nefsimize gem vurmak için; bu başlık altında her gün ölümü hatırlayalım inşallah, her gün saniyelere sıkışmış bir tefekkür ile bile olsa ölümü analım...
 
Haram İmanı Örter Kalbi Karartır

Çok yiyen kimse rahat ibadet yapamaz. Çok yiyen kimse oruca dayanamaz. Bilhassa haram yiyenler tam bir gaflet içinde ve ölü gibidirler. Az da olsa haram yiyene az yedi denemez. Haram şeyin azı da çok sayılır. Haramdan çok sakınmalıdır. Çünkü onun azı çoktur. Haram imanı örter, kalbi karartan odur. Alkollü içkilerin azı, aklı yıkmaya yettiği gibi, haramın da azı imanın ışığını söndürür. Zamanla iman ışığı sönerse ibadetin ve iyiliğin yaran kalmaz. Helal yemeli, helal içmeli. Helalin azı da yeter. Çünkü onunla gönül rahatlığı ile ibadet edilir.
Helal, nur üstüne nurdur. Haram, kir üstüne kirdir.
Helali de nefse uyarak yemek olmaz. Allah’ın emirlerine göre yiyip içmeli. Aksi halde bir nevi israf yolu seçilmiş olur; bu da yakışmaz.
Haram yemenin daima gaflet getireceğini ve ondan sakınmak gerektiğini bir daha hatırlatırız.

Kaynak: https://veyselkaraniblog.wordpress.c...albi-karartir/
 
Vicdanın cinsiyeti yoktur

İnsanın madde olan vücudundan gayrı birde ruhî yönü ve ruhî hâdiseleri vardır. Fizik, kimya konularıyla ifade edilemeyen şuur ve iradeden başka, iyiliğe, mutlak adalete ve güzelliğe, hayır ve fazilete doğru temayül ve özleyiş; sevinme, üzülme, beğenme: nefret etme, istikbal endişesi, beka ve ebediyete meyil ve sevgi, emniyet hissi; haya, insaf, merhamet, adalet, vicdan azabı ve çok darda kaldığında inançsız bile olsa Allah'a sığınıp yalvarma gibi duyguları vardır. Bunların kaynağı da insan ruhunun vicdan denilen yönüdür ve vicdanın cinsiyeti yoktur. Bu nedenledir ki günümüzde karşılaşılan menfur saldırıların asıl müsebbibi kararmış vicdanlardır..
 
Bir kulun Allah’ın (c.c) rızasına kavuşmak için yapabilecekleri.

1: İlk önce Tövbe etmeli, irademizi tövbemiz hususunda tam kararlı tutmalı ve artık tövbemizden dönmemeliyiz. Ölüm halinden dirilip toprağın altından çıkacağımız gün irademize ve o anki ortama gücümüz yetmeyecektir. Tövbe ettikten sonra aynı günahı işlemekte nefsimiz uyarıldığında ölümü hatırlamalıyız. Ancak ölümden de korkmamalıyız, Hadis; “Ölüm Müminlere hediyedir”
2: Tıpkı bir ölünün tüm dünya işlerinden uzaklaştığı gibi, Meleklerin hiçbir mala tenezül etmediği gibi dünya mallarından ve dünya sevgisinden uzaklaşmak gerekir. Dünyanın da içinde bulunduğu evrendeki tek mal sahibi Allah’tır. (c.c) Dünyaya tenezül eden zarardadır. Ancak, zorunlu ihtiyaçlarımız ve bakmakla mükellef olduğumuz evlatlarımız ve eşimiz ile ilgili helal ile kazanıp dünyalık zorunlu ihtiyaçlarımızı kazanmakla görevliyiz. Bu konuda çalışmakta bir ibadettir diyebiliriz. İsraf etmemeliyiz. Bazı yerlerde evlat sevgisini tercih edenler ile ilgili yorum yaparlar ve yanlış anlaşılmaya neden olurlar. Elbette ki evlatlarımızı seveceğiz. Zaten onlar bizim imtihanımızdır. Biz onları sevmezsek ve gereğini yapmazsak imtihanı kaybederiz. Ancak, evlatlarımıza karşı Allah (c.c) tercih etmek gibi bir durumdan bahsedilir ki zaten böyle bir hale girilmesinde Müslüman ve aklı başında birinin gelmesi mümkün değildir. Evlat sevgisinin Allah (c.c) sevgisini seçmesi en başta şirktir. Bu konuda yapılan tartışmalar gereksizdir. Evlat bir imtihan aracıdır. En büyük nimetlerdendir. Büyük nimetin büyük sorumlulukları olacaktır. Bir insanın kadın değil de erkek olarak yaratılması bile bir imtihandır. Bir erkek kadına nazaran daha güçlüdür işte bu gücü nerede kullanacaktır. Verilen bir nimet aslında büyük bir sorumluluktur. İmtihan aracıdır.
3:Eğer yapabiliyorsak inzivaya çekilmeliyiz. Örneğin Ramazan ayında itikafa girmek özellikle son on gününde bunu yapmaktır. Önce bu dünyada sorumlu olduğumuz işleri tamamlayıp sonra, inzivaya çekilip sanki ölmüş bir insan gibi bu dünyadan uzaklaşıp nefsimizi eğitmektir. Onu zorlamaktır. Tıpkı genç birinin antreman yaparak vücudundaki kas sistemini güçlendirmesi ve kaslarını arttırması gibi, vücuttaki nefse karşı ruhumuzu daha ön safa çıkarmaktır. Nefsi eğitmeliyiz ancak ona zulm etmemeliyiz.
4:Kuranda geçen Allah’ın (c.c) isimlerini ezberlemeli ve onları kendimizden geçerek, Allah (c.c) aşkıyla coşarak vecd halinde zikr etmeliyiz. Anlamlarını da idrak edersek daha hayırlı olur. Bir insanın zikr etmesinden alacağı haz, hiçbir mutluluğa denk değildir. Onu bir kere tadan anlar.
5:Kuranı ve hadisleri iyi bilip, hayatımızı onlara göre uyarlamaktır. Bunu yapmak şuna işaret eder; öncelikle mükellef olduğumuz geleceğimiz olan evlatlarımız ve onlarla beraber bu dünyalık Allah (c.c) verdiği imtihan gereği sorumluluklarımızı yerine getirip, ondan sonra bu dünya ile ilgili her şeyden uzaklaşmaktır.
6: Tüm işlerde iyi kötü her türlü halde, tamamen en baştan en sonuna kadar Allah’a (c.c) tevekkül etmektir. Eğer ki uçurumdan düşecek iken son anda bir yere tutunsak bile tevekkül halinden çıkmamalıyız. “Allah bana yeter, o ne güzel vekildir.” (Hz. İbrahim.)

7:İşte buraya kadar bir insan yukarıda maddeler halinde olanları bir şekilde yapabilir ancak bundan sonrası çok daha zahmetlidir ve her insanın yapabileceği davranışlar değildir. Ancak, bazı kullar bundan sonraki halleri yapabilmeye Allah’ın (c.c) izniyle güçleri yeter. Başınıza ne gelirse gelsin sebat etmektir. Sabır etmektir. Sabır çok önemli bir fazilettir. Nefis sabır ettirmez ki onun daha istekleri vardır. İşte burada çok ince bir çizgi vardır. Onu geçebilen ne mutlu bir Müslümandır.

8: Özümüzde sözümüzde her saniye, Allah (c.c) ile beraber olduğunu bilmek, gönülden dile kadar olan her şeyi tartmak, dilimize, belimize elimize yani nefsin tüm ihtiraslarına ona zulmetmeden artık onu ehlileştirmiş olmaktır. Şeytan/İblis nefse yaklaştığında, nefsin akıl ile erdemleşmiş ruh sahibini uyarmasıdır. İblisin tek sermayesi insandır. Ona ulaşmak için nefsimizi kullanır. İşte bu kapıyı kapatabilirseniz Allah (c.c) giden en kolay kapıyı açarsınız. Bir kapıyı açabilmek için diğer kapıyı kapatmalısınız ki ruhunuzda sadelik olsun. O sadelikte sadece Allah (c.c) sevgisi olsun.
Karanlıkta yanan bir kibrit şulesiydim
Allah (c.c) aşkı ile Güneşi sindirdim. (Sıyah_)
 
İlÂhİ riza hudutlari


H.Z ALLAH c.c. bizi hudutlarla çevirmiştir.
Ayeti kerimede;
Allaha tevbe edenler, ibadet edenler, Hamd edenler,
oruç tutanlar, rüku ve secde edenler,iyiliği emredip
kötülükten vaz geçirmeye çalışanlar ve Allahın hududunu
koruyanlar var ya işte bu müminleri müjdele.( Tevbe: 112 )
Evvelâ güzel bir tevbe etmemizi istiyor.
Tevbeden murad insan evvelki hayatından sıyrılacak.
Cenab-ı hakka yönelmeye azmedecek.
Geçtiği yollara dönmeyi ateşe girme mesabesinde görecek.
Bu lutfa Mazhar olduktan sonra ne lâzım? ibadet lâzım.
O yolda yürümek lâzım çünkü o yol kestirmeden Hakka gider.
Sonra onu günah batağından çıkaran ibadet için huzuruna
almakla şereflendiren, kendisine yaklaştıran mabuduna hamdetmesi lâzım.
Ondan sonra oruç tutmak lâzım ki nefsin arzuları gemlensin teskiye bulsun.
Rükular secdeler çoğaltılacak, çok çok namaz kılınacak.
Bunları yaptıktan sonra iyiliği emreder kötülükten nehyeder olamamız icap
ediyor.
Bu şekilde bu güzel işleri yaparsak,HZ. Allahın çizdiği bu rıza hudutlarını aşıp
taşmazsak bu hudutlar içinde kalmış oluruz.
Nefsin tabiatında şehvete günaha ve kötülüğe meyil vardır,
Gücünü hep o yolda kullanır işte bunun adı nefstir.
Nefs vücudun içinde busuda bekleyen yedi başlı ejderhadır.
Haset, riya , kin , kibir, şehvet, gadap.yalancılık gibi hayvanı sıfatlardan
hangi sıfatta kişiyi yakalarsa onu alır cehennemin ortasına Kadar götürür.
Tahribatı dış düşmandan daha büyüktür.
Eğer dizginlenmezse h.z Allahın koyduğu hudutları aşar,geyesine ulaşır.
Hakiki imana sahip olabilmek ve o imanı koruyabilmek için
nefsle mücadele şarttır.
h.z Allah c.c nefsin her türlü hile ve desiselerinden cümlemizi
muhafaza etsin inşaAllah.
Sözler ve notlardan:
Ömer öngüt Efendi h.z.
 
Herkezi kucaklamak sakıncalı mı?


LİDERLER KARDEŞİM YERİNE HALKIM
DESE DAHA UYGUN OLUR.

Siyasi liderler ülke sınırları içinde yaşayan müslim gayri müslim herkezi onların
oylarını kazanmak için kucaklıyor onları kardeş görüyor vebali var mı h.z Allah Bilir.

Yine de çok dikkatli olmak lâzım h.z Allahı inkar edenleri kucaklamakta h.z Allahı
incitmek varsa sonuç pek parlak görünmüyor h.z Allaha tevbe ile sığınmak gerekiyor.

HZ Allah c.c Zatını inkar edip şeytana nefsine kulluk yapanların kalplerini mühürlüyor, biz de böyle bir insanı kucaklarsak h.z Allaha olan imanımızı tehlikeye atmış olmazmıyız.

H.Z Allah c.c Sizin dostunuz ancak Allahtır, O'nun Peygamberidir ve Allahın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan , zekatlarını veren müminlerdir.
Kim Allahı O'nun Peygamberini ve müminleri dost edinirse, bilsin ki galip gelecek olanlar Allahtan yana olanlardır. ( Maide : 55-56 )

Bu ayeti kerimelere göre kucakladığımız insanların içinde
h.z Allaha iman etmeyenler varsa sakatlık başlıyor demektir.

Asıl dost Allahtır ( Şura: 9 ) Buyuran h.z Allah c.c bizi dostluğuna davet ediyorsa,
biz de O'na dost olmak iştiyorsak O'na inanmayanları kardeş görmememiz lâzım.

Bir de menfaat için olursa tehlike daha büyük olur.
Nedeni ise h.z Allah c.c. bizi dostluğundan atar bizi şeytana bırakır ona arkadaş
yapar.H.z Allah c.c bizleri böyle bir akibetten muhafaza etsin inşaAllah.

Allah onları sever, onlar de Allahı sever. ( Maide 54 ) buyurduğuna göre bizler
O'nu sevdiğimizi söylüyorsak O'nu ve Peygamberini sevmeyenleri kucaklarsak
yandık demektir.
Liderler çok dikkat etmeliler hakiki dostu bırakıp O'na ve Peygamberine iman etmeyenleri bilerek hoş görürse başına belâlar gelmeye başlar.
h.z Allah c.c korusun.

Kalpteniman
üzgün dede
YANLIZ HZ.ALLAH C.C KORK
Akl-ı selim sahibi ol.
Aklını kullan.Yalancı olma,hakikatın hılafını söyleme
'Ben İzzet ve Celal sahibi Allahdan korkuyorum'diyorsun. Halbuki sen Onun gayrinden korkuyosun.Cinden de,İnsandan da,Melekden de korkma. Gerek konuşan ve gerekse sükut eden canlıların hiçbirinden korkma.
Dünya azabından da korkma,ahiret azabından da korkma.Sadece ve yanlız,azab ile azab edecek olan (ALLAH) dan kork ..
 
Bir kahvenin kırk yıl hatırı var derler.!!

Ya o kahveyi yaratanın bize içmeyi nasip edenin hatırı kaç yıl olmalı
varın siz düşünün.

Asıl dost Allahtır (Şura - 9)
Allahın nimetlerini birer birer saymaya kalkışsanız icmâlen bile
sayamazsınız . (Nahl:18)

O'nu tanıyan kullar bütün iyiliklerin bütün güzelliklerin O'nun ve O'ndan
olduğunu bilir ve O'nun hatırını saymak için gece Gündüz ibadet eder.

Nankörler ise nefsine tapar rahatına bakar herbir kötülüğü yapar.
Gün gelir ömür biter gözlerini kapar.

Ahirette gözlerini açar hakikati görünce feryadı basar fakat hiç çare yoktur.
nankörlüğünün karşılığını bulmuş cezaya müstehak olmuştur.
H,z Allah c.c cümlemizi nankörlerden eylemesin inşaAllah.

Biz insan olarak yaptığımız bir iyilik karşısında takdir görmezsek ne Kadar
üzülürüz bir kahvenin kırk yıl hatırı var deriz.
Ya h.z Allah c.c bizlere ikram ettiği nimetlerine nakörlük edip ibadet etmeyen
şükretmeyen kullarına ne kadar celâlleniyordur.

İnsan şekline sokup dünyaya çıkardığı kuluna anne baba gibi müşfik hizmetçi vermiş
onu büyütmüş çeşitli gıdalar ile beslemiş eş vermiş evlat vermiş
nefes vermiş bir an kesse hayatı gidecek fakat belirli bir zamana kadar kesmiyor.

Kulundan istediği ise, verdiği nimetlere karşı hatırının sayılması ve şükür yapılması.

Ey Yüceler yücesi Allahımız:
Bize ikram ettiğiniz nimetlerinize sonsuz şükürler olsun.
Yarabbi bizi nankörlerden eyleme. Zatına şükreden, Zatını zikreden kullardan olmamızı cümlemize nasip eyle.
Amin.
Vel hamdü Lillahi Rabbil Alemin Amin.
 
NİMETLERİN HESABI

H.z Allah c.c Ayeti kerimesinde:
Nihayen o gün dünyada kazanıp harcadığınız
nimetlerden hesaba çekileceksiniz. (Tekâsür 8 )

Büyük nimetlerden suâl olunacağı gibi, en küçük
nimetlerden dahi suâl olunacaktır.

Emniyet ve asayişten,

Sıhhat ve afiyetten,

Mevki ve servetten,


İkbal ve itibardan,

Yenilen içilen giyilen şeylerden,

Koyu gölgeden soğuk Sudan muhasebeye
tutulacaklardır.

O nimetleri nereden aldıkları nereye harcadıkları,
Helâlinden kazanıp helâlinden mi harcadıkları,
Şükrünü yapıp yapmadıkları bir bir sorulacaktır.

Resulullah s.a.v. Efendimiz iki arkadaşı ile
Ebu Eyyüp El ensari radyallahu anh ın evine gitmişlerdi.

Onlara hem tazesinden hem kurusundan hurma ikram etti.
Ayrıca bir oğlak keserek pişirdi ve önlerine koydu.
Resulullah s.a.v. Efendimiz bu ikramı görünce,
Ekmet et kuru ve taze hurma, diyerek mübarek gözleri yaşardı.
Daha sonra şöyle buyurdu;

Nefsin Kudret elinde bulunan Allaha yemin ederim ki,
İşte bunlar kendilerinden hesaba çekileceğiniz olan nimetlerdir.
(İbn-i hibban)
Diğer bir hadisi şeriflerinde ise:
Sizden her kim kendi evinde ve yurdunda emniyette,
vücudu afiyette olarak sabaha çıkarsa ve yanında günlük
yiyeceği bulunursa,sanki dünya ona bütünüyle ayrılıp verilmiş
gibi olur.( Tirmizi )
 
Mevlana...Hayattan ne öğrendim?

Hayattan ne öğrendim?

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim…

İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur .
 
Bu Gün Yeniden Ölümü Hatırla

Aslında çok uzak gibi durmasına rağmen en yakın gerçek...

Hepimiz, her an onunla yüzleşmek durumundayız. O, yani ölüm, işlerinizin yoğun ve bir sürü meşgaleniz ve yapmanız gereken, yetiştirmeniz gereken çok acil, önemli işlerinizin olduğu bir Pazartesi günüde yakanızdan tutabilir. Ya da güzel ve huzurlu bir hafta sonu geçirmeyi düşünür, bekler ve hazırlanırken de...

Belki peşinden koştuğumuz türlü Dünyalıklara ulaşamadan da... Ve özellikle emellerimize de ulaşamadan ecel bizim ensemizden muhakkak tutacak...

İnsanı, ebedi mekanı olan ahiretten ve yaradanı Allah'dan en çok uzaklaştıran, unutturan ve nisyana sürükleyen Dünya hayatının zıddı olan ölümü unutmamak ve onu hatırlayarak nefsimize gem vurmak için; bu başlık altında her gün ölümü hatırlayalım inşallah, her gün saniyelere sıkışmış bir tefekkür ile bile olsa ölümü analım..
 
Elektrikle çalışan vücudumuz



Elimi sızlatan elektrik.

Geçmişte bir gün buz dolabımızda kaçak Elektrik oluştu.
Kapağını açarken temas ettiğim yerde elimin hafifçe sızladığını görünce kontrol
kalemi ile baktığımda kontrol kaleminin lâmbasının yandığını görünce kaçak Elektrik
olduğunu gördüm birden aklıma hep söylerler vücudumuzda Elektrik var diye bakayım vücudumdaki elektriği kontrol kalemi gösterecek mi.

Bir elimi kaçak olan buz dolabının üstüne koydum sağ elimle de kontrol kaleminin
ucunu sol elimin üstüne temas ettirdim kontrol kaleminin lâmbası yanıyordu.
O zamanlar yaşımız onbeş civarındaydı1950 yıllarından bahsediyorum.
Bu hadise bize çok enteresan gelmişti et ve kemik olan organ ışık yakıyordu.
Zaman geçtikçe bu hadisenin iç yüzünü anlamak için kendi çapımda araştırmalar
yaptım kuranı kerimden insanın yaratılışını inceledim.

H.z Allah c.c nün Adem aleyhisselâmı nasıl yarattığını okudum dikkatimi sad 72 ayeti
kerimesi çekti.

H.z Allah c.c buyuruyordu ki Ben Ademe kendi ruhumdan üfledim. ( Sad 72 )

H.z Allahın bu üfürme sözü pek çok dikkatimi çekmişti.
Kendi aklımca üfürme sözü nefes üfledi düşüncesine kapıldım.
Çünkü boğulmak üzere olan kaza zadeye yuttuğu suyu boşalttıktan sonra ilk olarak
nefes üfürülür bir adı da Hayat öpücüğüdür h.z. Allah başımıza getirmesin.
Ruhtan kasit nefesmidir diye kendi kendime sormuştum.

Fakat Zaman geçtikçe ilim ilerledi insan vücudunda Elektrik olduğu ispatlandı
Arızalı kalplere piller takılmaya başlandı pillerin ucundaki kablolar derinin altında
Kalbin ritmini ayarlaması için sinirlere ve etten yapılmış ilâhi jeneratöre bağlanıyordu.

Bu işin uzmanı alimler etten jeneratörlerden bahsederken bunların ilk yaratılışında
elektrikle dolu olduğundan zamanla yağlar sebebi ile çalışamaz hale geldiğinden
bahsediyorlar.
Şimdi aklımıza kendi ruhumdan üfledim buyuran h.z Allah c.c.bizim kalbimizi
harekede geçiren enerjiyi mi yüklüyor bunları ancak O Bilir.
Ayeti kerimede:
Resulum sana ruhtan sorarlar onlara de ki, O rabbimin emrindendir ( İsra 85 )

Nefesimiz ise başlı başına mucize yemeden içmeden durabiliyoruz nefessiz ise asla.
İmansız birisi ile tartışırken, elimle tutmadığım gözümle görmediğim hiç bir
varlığa inanmam deyince, bende içine çektiğin nefesine inanıyormusun dedim,
Evet deyince bak elinle tutmadığın gözünle görmedığın nefese inanıyorsun.

Hani sen elinle tutmadığın gözünle görmediğin varlığa inanmıyordun deyince
ona inanıyorum deyince, bende o zaman elinle tutamadığın gözünle göremediğin h.z. Allah var demiştim de kısa süre sonra motorsiklet kazası geçirmişti de yüzü paramparça olmuştu.
İnsanların arasına çıkacak yüzü kalmamış kısa süre sonra ölmüştü.

Nefes h.z Allahın üflediği ruh mu acaba.
Çünkü h.z. Allahı göremediğimiz gibi nefesi de göremiyoruz.
Bir de şu var ki vücud beden organlarımız ne Kadar güçlü olsa kalbimiz ne Kadar
elektrikle güçlü olsa nefes kesilince hükümleri kalkıyor iflâs ediyorlar.
Onun için h.z. Allaha şöyle dua edelim h.z. Allah c.c. nefesimize genişlik versin nefes
adedimizi arttırsın inşaAllah.
 
İnsan olabilmek için nefsi terbiye etmek lâzımdır.

Kimse kusuru bakmasın, nefsi terbiye görmemiş kişi insan suretinde
hayvandır.

Nedenini biraz sabrederseniz anlatacağım.

Geçen gün işim icabı çarşıya çıktım önümde birisi ***** gezdiriyordu.
***** hayvan olduğu için, daha evvel idrar dökülü yerlere gidip onları

kokluyor nerede bir pislik görse oraya koşuyordu.

Fakat sahibi onun ipini sıkı tutuyor onu gittiği yönden temiz
tarafa çekiyordu.

***** yine gitmek istiyor sahibi onu engelliyordu.

Biraz ileride ise gençlerin topluluğuna rastladım alkollüydüler,

genç bir kızla bir erkek yol ortasında birbirlerine hakaret içeren sözler
söylüyorlardı. genç kız fırsat bulsa onu tutmasalar karşısındaki genci
öldürebilirdi.
Agzına gelen en ağır cümleleri sarfediyor akla gelmeyecek sözler sarfediyordu.

Oradan hızla uzaklaştım kendi kendime düşündüm ***** hayvandır ipi ile
kontrol altına alabilirsin.
Fakat nefs azmış alkolu da almış bağlı ipi de yok bu tip insan
hayvandan daha beter oluyor hemde akıllı hayvan, çünkü hayvanı iple yola
çekersin,fakat İçindeki nefsi azan insanı nasıl yola çekeceksin .

Üstelik akıl ve nefs birlikte hareket ettiği için her bir çılgınlığı yapabilir.
alkolü veya esrarı da çekmiş irade deye birşey kalmamış insan kılığında hayvan.
Onun için diyoruz ki her insanın içinde her pisliğe
gitmeye meyilli hayvan var bu hayvan hepimizin bildiği nefsimizdir.

Yabani hayvanların terbiye ile ne hale geldiğini sirklerde seyretmişizdir.
Otur diyor oturuyor kalk diyor kalkıyor hayvan terbiye olurda nefs terbiye
olmaz mı.

Biz de içimizdeki hayvanı kontrol altına almazsak, onu takva ipi ile
bağlamazsak onun her dediğini yaparsak bizi nerede pis kokulu işler,var çeker oraya
götürür.

Çünkü ruhumuzu onun ipine bağlamış olduğumuzdan ona uyum sağlamağa mecbur
kalırız insan suretinde hayvan oluruz olay bundan ibaret.

Kıyas edin bu durumda olan insanları, bu tip insanlar helâlı bırakıp harama
koşarlar
Tıpkı ipini koparmış ***** gibi hep pis necis işlere koşarlar içki kumar zina
vs.

Fakat h.z Allaha inanan, nefsi tanıyan onu her zaman göz ve akıl kontrolunda
tutan
böyle yapar mı?
Bu durumdaki kişi insandır nefsinin ipini eline almıştır.
İnternette şehvetini azdırabilecek sitelerden uzak durur onlara gözünü ve
gönlünü kapar.

Kumanda elinde zaten, daha evvel yazmıştım bilgisayarı besmeleyle açın çünkü
bu makina ile imtihan olmaktasınız,
şeytan tarafına basarsan belânı bulur bir sürü
günaha girer imtihanı kaybetmiş hayvani sıfata bürünmüş olursun.
Yaptığın ibadetleri boşa çıkarır boşa kürek çekersin yazık değil mi?

H.z Allah c,c, cümlemizi insan sıfatı ile yaşatsın insan sıfatı ile
canımızı alsın.

Resulullah s.a.v. Efendimiz ne buyurmuştu:
Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.


H.Z Allah c.c nefsimizi mağlup Ruhumuzu galip getirsin insan olarak yaşatsın
inşaAllah.

Kalpteniman.
 
Derileri ürperir.
27.02.2014, 03:38


Ayeti kerimede;

Allah sözün en güzeli olan kuranı, ayetleri birbirine benzer,
uyumlu, ahenkli ve yer yer tekrar eden bir kitap olarak indirmiştir.
( Zümer 23 )

H.z Allah c.c. kuranı kerimin sözlerin en güzeli olduğunu beyan buyuruyor.
Çünkü O indirdi.
Birbirine benzediği ve uyumlu olduğu için ezberlenip okunulabiliyor unutulmuyor.

Allah-u Tealâ ona öyle bir fesahat ve belâğat vermiş ki,
bir hafız onu birbirine ekleyerek okuyabiliyor.
Akıp giden bir kitap.
Öyle bir ahenk öyle bir uslup var ki,insan manasını anlamasa bile,
can kulağı ile dinlediği zaman haz duyuyor.
Ayeti kerimede;
Rablerinden korkanların bu kitaptan derileri ürberir. ( Zümer 23)
Çünkü kuranı kerim h.z. Allahın azabından ve ikabından haber
vermektedir.

Rablerinin rizasından mahrum olmaktan, azabından korktukları,
Kelâmı Kadimine saygı gösterdikleri için,müminleri bir korku sarar ve,
kendilerini bir ürperme alır.
Ayeti kerimede; Sonra hem derileri hem de kalpleri Allahın zikrine
yumuşar ve yatışır.(Zümer 23.)

Bundan ötürüdür ki hemen h.z Allahı hatırlarlar, boyun bükerler zikirle
fikirle meşgul olurlar ve bu surette nurlanırlar.
Bütün vücutları sükünet bulur.
Ayeti kerime;
Bu kitap Allahın Hidayet rehperidir.
Dilediğini onunla doğru yola iletir.
Allah kimi saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.
( Zümer 23)

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bu kitabın en büyük Hidayet rehperi olduğunu
bize buyuruyor ve duyuruyor.
O kime Hidayet ihsan ederse, onu saadet ebediyesine kavuşturur.
Cenneti Alâsına koyar.
Murad ettiğini Cemali bâkemali ile de müşerref kılar.
Bu lütuf saadetlerin en büyüğü değilmidir.
H.Z Allah c.c cümlemizi kuranın nurundan derileri ürperenlerden
eylesin inşaAllah.

Hatemi veli Ömer öngüt Efendi h.z.
 
Her hayırlı işe hayır diyen nefse hayır diyelim

Posted on 2 Şubat 2014 by Üzgün Dede

Her hayırlı işe karışan itiraz eden nefs biz olmamamız için hiç bir zaman h.z Allahı
kalbimizden çıkarmamamız lâzım.
H.z Allaha inanan kalpten iman eden O”nu hiç bir zaman kalbinden çıkarmaz.
Nefs nasıl hayırlı işlere itiraz ediyorsa kişi de nefsin kötü isteklerine aynı şekilde itiraz etmelidir çünkü bu mücadele kişinin vefatına kadar sürecektir.
Bu bir takdiri İlâhidir biz nefsimizle imtihana çekiliyor onun vesilesiyle cennetin yüksek makamlarını kazanıyoruz.
Her nefse itirazımızda h,z Allah c.c bizim derecelerimizi arttırıyor temsilde hatam olursa af edin Cennet köşklerinin metrekareleri büyüyor buna katiyyetle inanmamız
lâzım yeter ki biz nefse uyup onü temsil etmeyelim onu şişirmiyelim .
Bize nefs hücuma kalktığında onun arzusuna değil h.z Allahın emirlerine uymalıyız.
Dikkat edersek nefsimiz beğendiği her şeye sahip olmak ister haram helâl gözetmez,
çeşit gıdalar peşinde şehvet peşinde yeme içme giyme gezme peşinde yorulmaz,
Fakat namaz kılmak istediğimiz zaman yorgunluk basar uyku gelir gözler kapanır
hatta dikkat edersek beş vakit namazı bir vakte düşürmek veya hiç kılmamak ister.
buradan anlıyalım ki ne Kadar h.z Allaha düşman olduğunu .!!
Fakat yemek vakitlerini bir vakte düşürmek istiyor mu? çünkü akıl zakası olmayan hayvan gibidir yeni akılbali olmuş çocuk kadar bile doğruyu bilemez.
Onu biz aklımızla kontrol altına almamız için h.z Allaha daima sığıntı halinde olmamız gerekiyor,
Nefsimiz düşünemez fakat biz akıl ve zekamızı kullanacağız ve h.z Allahın bizi yarattığını bize yaşam hakkı verdiğini dilediği zaman da alabileceğini düşüneceğiz
her zaman zararına olan şeylerin peşine takılan ve farkına varmayan nefsimizin isteklerini akıl süzgecimizden geçirip sonra hayırlı gördüğümüz işleri yapacağız.
H.Z Allah c.c cümlemizi nefsini şeytana kaptıranlardan ona uyanlardan eylemesin inşaALLAH.
 
Bu Gün Yeniden Ölümü Hatırla
29.06.2009, 11:34
Ölüm...

Aslında çok uzak gibi durmasına rağmen en yakın gerçek...

Hepimiz, her an onunla yüzleşmek durumundayız. O, yani ölüm, işlerinizin yoğun ve bir sürü meşgaleniz ve yapmanız gereken, yetiştirmeniz gereken çok acil, önemli işlerinizin olduğu bir Pazartesi günüde yakanızdan tutabilir. Ya da güzel ve huzurlu bir hafta sonu geçirmeyi düşünür, bekler ve hazırlanırken de...

Belki peşinden koştuğumuz türlü Dünyalıklara ulaşamadan da... Ve özellikle emellerimize de ulaşamadan ecel bizim ensemizden muhakkak tutacak...

İnsanı, ebedi mekanı olan ahiretten ve yaradanı Allah'dan en çok uzaklaştıran, unutturan ve nisyana sürükleyen Dünya hayatının zıddı olan ölümü unutmamak ve onu hatırlayarak nefsimize gem vurmak için; bu başlık altında her gün ölümü hatırlayalım inşallah, her gün saniyelere sıkışmış bir tefekkür ile bile olsa ölümü analım...
 
h.z Allahın sevdiğini sevmek rahmetine vesile olur.


Rahmetimize vesile h.z Allahın sevdiğini sevmektir.
Gadabına vesile ise h.z Allahın sevmediğini sevmektir.
Cenabı Allahın sevdiği kulunun üzerinde tecelliyatı vardır, Onu Allah için sevmek
H.Z Allahın rızasını kazanmaya vesile olur.
Biz bir kul olarak sevdiğimiz bir yakınımızın çocuklarını da severiz.
Sevmediğimiz bir insanın hiç bir şeyini sevmeyiz.
Cenabı Allahın sevmediğini sevmek ise çok tehlikeli bir iştir h.z Allahın gadabına vesile olur
kişinin iptilaya uğramasına vesile olur çok dikkatli olmak lâzım.
Dost bildiğimiz bir yakınımızı bize düşmanlık taslayan biriyle yakınlık kurduğunu görsek
ona sevgimiz azaldığı gibi, hz Allahın sevmediği biriyle yakınlık kurarsak h.z Allahın da
bize sevgisi azalır.
Yakınlığımızı devam ettirirsek bir gün gelir h.z Allahın gazabına müstehak oluruz mazaAllah.
Mevlânın sevdiğini Mevlâ için seversek, belki de beğenilecek hiç bir tarafımız olmadığı halde
onun hatırına Mevlâ bizi sever.
Lâkin küçük büyük amellerimiz de olsa h.z Allahın sevmediği bir kimseyle ünsiyet edip muhabbet edersek
Muhakkak ki muhabbetini bizden kesiverir.
İslâm dinine düşman olanlara hoşgörü ile bakanların vay haline!!!!
 
Eşsiz bir Adalet sahnesi.
(Gönül sohbetlerinden)

Fatih Sultan Mehmed İstambulun fethinden sonra, vazifesini emrinin hilafına yapan bir hıristiyan mimarın kolunu kestirmişti.
İstambul kadısı hızır bey,Fatihin yakın arkadaşı ve dostu idi. Eli kesilen hıristiyan mimar, Kadı hızır beye gidip Fatihi dava etti.
Kadı hızır bey, Tebanın herhangi bir insanına kullanılan bir hitapla,
Murad oğlu Mehmed şu saatte mahkemeye gelin! celbini gönderdi.
Fatih duruşma günü sıradan bir ferd gibi mahkemeye geldi. Maznun sandalyasına oturdu. Hızır bey yerini aldı ve Mahkeme başladı. Mahkemelerde hakim adalet tevzi ettiği için oturur.
Diğerleri ayağa kalkarak ayakta ifade verirdi. Hızır bey fatihi oturur görünce ona,
Suç duruşması üzeresin ayağa kalk diye ihtar etti. Bu ikaz üzerine Fatih,ifade için ayağa kalktı. Kadı hızır bey, Mahkeme neticesinde Fatihi suçlu hıristiyan mimarını mazlum buldu. Kıssas ayetini okudu ve Fatihin kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verdi.
Fatih kararı sükünet ve tevekkülle karşılayarak Hüküm şerhi şerifindir dedi.
Hıristiyan mimar bu ulvi adalet sahnesinden fevkalade duygulanarak gözyaşları içinde, kıssas hakkımdan vaz geçiyor diyet kabul ediyorum dedi. İş bu şekilde tatlıya bağlandıktan sonra Fatih hızır beye, Benden değil de Allahtan kortuğun için seni tebrik ederim dedi.
Kadı hızır beyde, oturduğu minderin altından bir demir topuz çıkardı.
Eğer verdiğim hükmü kabul etmeseydin bununla başına vuracaktım dedi. Fatihte buna cevaben kaftanın altında sakladığı kılıcı çıkararak gösterdi.
Sende eğer adalet üzere hükmetmeseydin bununla kafanı uçuracaktım dedi.
Ayrıca Fatih şahsi malından hıristiyan mimara bir ev bağışladı.
Bu eşsiz adalet karşısında hıristiyan mimar kelime-i şahadet getirerek müslüman oldu. H.Z. Allah c.c. bu zamana da böyle idarecileri nasip etsin inşaallah...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst