dini sohbet

NASiHAT
HERKES içiN............

BU YALNIZ OLANLARA;
aşk bir kelebek gibidir. Peşinden koştukça hep senden kaçar. En iyisi bırak uçsun, inan ki hiç beklemediğin bir anda gelip omzuna konuverecek.aşk mutlu eder bazen de üzer. Ama aşk özeldir, aşkını hak eden birine sunarsan eğer.......


BU SEVGiLiSi OLANLARA;
aşkın amacı birileri için ^^mükemmel insan^^ olmak değildir. Seni mükemmelliğe en çok yaklaştıracak insanı bulmaktır.

BU çAPKIN OLANLARA;
sevmediğin birine asla ^^ seni seviyorum^^ deme. içinde olmayan duygulardan varmış gibi söz etme. Kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme. Sevgi dolu bakan gözlere asla yalan söyleme. çünkü birine verebileceğin en büyük acı, aşık olmadığın birine kendini aşık etmektir...

BU EVLi OLANLARA;
seven insan ^^senin hatan^^ yerine ^^özür dilerim^^diyendir. ^^nasıl yaparsın^^ yerine ^^niye yaptığını anlıyorum^^ diyendir ^^neredesin^^ yerine ^^ben buradayım^^ diyendir. Ve aşk ^^keşke ^^ yerine daima ^^ iyi ki ^^ demektir.

BU EVLENMEK içiN GüN SAYANLARA;
bir kadın ve bir erkeğin birbirleri için ne kadar uygun olduğu, birlikte geçirdikleri zamanın değil, birbirlerine duydukları aşkın ne kadar sürdüğüyle anlaşılır.

BU KALBi KIRIK OLANLARA;
kalp yarası siz kanatmaktan vazgeçinceye kadar sürer. Ve ilacı bu yaraya alışmak değil, ondan ders çıkarabilmektir.

BU AşIK OLMAKTAN KORKANLARA;
aşka düş ama tökezleme. Anla ama bekleme. Paylaş ama isteme. Yaralan ama asla acıyı içinde büyütme.

BU SEVDiğiNi FAZLA SAHiPLENENLERE;
sevdiğinin bir başkasıyla mutlu olduğunu görmekten daha acı bir şey varsa, oda SEVDiğiNiN SENiNLE MUTSUZ OLDUğUNU GöRMEKTiR..

BU AşKINI iTiRAF EDEMEYENLERE;
sevdiğinden ayrılınca aşk acı verir. Sevdiğin seni terk edince daha da çoook acı verir ama en acısı, onu ne kadar sevdiğini bilmesine hiç fırsat vermemektir.....

VE BUDA DöNMEYECEK BiRiNi HALA BEKLEYENLERE;
hayatın en hüzünlü anı, DELi GiBi sevdiğin insanın buna hiç değmediğini GöRDüğüN ANDIR ve en büyük kaybın onun için harcadığın yıllardır. Senin aşkını bugün hak etmeyen, bil ki 10 yıl sonra yine hak etmeyecektir..
 
BİR DAMLA HAYAT
Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da. Kafasında tek bir düşünce vardır; En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa aslana yem olacaktır.

Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da. Kafasında tek bir düşünce vardır; En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek. Yoksa açlıktan ölecektir.

İster aslan olun, ister ceylan olun hiç önemi yok. Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini, hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin.

Yaşam adlı koşuyu ne kadar güzel anlatmış Afrika sözü. Bir önceki günden daha hızlı koşmak gerekmektedir.

Çünkü eğer aslansanız, en yavaş koşan ceylanı bir önceki gün yakalamışsanız ve bugün bir ceylan yakalamak niyetindeyseniz, artık bilmelisiniz ki en yavaş ceylan dünkünden daha hızlıdır. O halde düne göre hızınızı arttırmanız gerekmektedir.

Yok eğer ceylansanız ve henüz aslana yem olmamışsanız hızınızı düne göre mutlaka arttırmalısınız, çünkü sıra size gelmiş demektir. Yani hayat koşusunda devam edebilmenin tek koşulu var. Dünden daha hızlı olabilmek.

Bakın bakalım şimdi kendinize!
 
KALBİNDE DÜNYA DERDİ VARSA
* Eğer bir kişinin kalbinde ahiret derdi varsa, hiçbir dert onun için dert olmaz. Ama kalbinde dünya derdi varsa her türlü sıkıntı onun için derttir.

* Güçlü insan mütevazı, aciz insan kibirli olur.

* Maiyetiniz sizi sevmiyorsa noksanlık sizdedir. Maiyete hizmet edin. Emir vermeyin.

* Rahat etmek istiyorsanız iki şeye riayet edin:
Günah işlemeyin. Bütün sıkıntıların başı günah işlemektir.
Kalb kırmayın. Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır.

* Bu bana lazım, bu bana lazım diyen huzur bulamaz. Bu bana lazım değildir diyen huzur bulur.

* Bir kişi var veriyor, bir kişi var vermiyor. Bunlardan hangisini insanlar sever. Elbette vereni severler. Bu kişiyi insanlar sever de Allahü teâlâ sevmez mi? Elbette sever. O halde vermek lazım.

* Kötülerle münakaşa etme üzerler, iyilerle münakaşa etme küserler.

* Tevazu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemektir.

* Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan onlardan değildir.

* (Benimki benim seninki de benim) diyen, hayvan sıfatlı kimsedir. (Seninki senin benimki benim) diyen zararsızdır. Makbul olan, (benimki senin seninki de senin) demektir. Bunu salih müslüman söyler.

* Hedefi olmayan gemiye rüzgar fayda etmez.
* Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, üstünden yol geçer.

* Bid’at itikadı sahiplerine ve suizan sahiplerine tevbe nasip olmaz. Bunlar yaptıklarını doğru zannettikleri için tevbe etmezler.

* Allahü teâlâ iki amelin karşılığını bildirmemiştir. Bunlardan biri oruç, diğeri iftiraya uğradığı halde sabretmektir. Bu ikisine kat kat sevap verilecek.

* Vaktin kıymetini bilin. Gözyaşı yerine kan akıtsanız geri gelmez. Ahirette her nefesten hesaba çekileceksiniz.

* Müslüman, Allah katında kıymeti olan insan demektir. Allah’ın sevdiği insan demektir. Bir müslümanın hatalarını görmemek, ona kin tutmamak lazımdır, kusurlarını affetmek lazımdır. Hatta affetmek mecburiyetindesin. Niye? Allah’ın seni affetmesini istiyorsan, sen de Onun müslüman kulunu affetmen lazım. Yani, affedilmek için affetmek lazım. Din kardeşinin kusurunu affedeni, Allahü teâlâ affeder.

* Bütün mevcudat, fen ilimleri, fizik kimya biyoloji vs. hepsi Allahü teâlânın varlığını ve birliğini göstermektedir. İslamiyet ise bu yüce Rabbimize nasıl inanılacağını, nasıl ibadet edileceğini bildirmektedir.

* Doğru iman nimeti en büyük nimettir. Nimetlerde zirvedir. Bunun dışında başka şeylere bakmak, aşağıya bakmak demektir. Aşağı, adi olanı istemek demektir. Kendini zelil etmektir. Allahü teâlâ (Nimetlerimin kıymetini bilirseniz arttırırım, bilmezseniz elinizden alır, şiddetli azap ederim) buyuruyor. Bunun için şükretmek lazım, elimizden gitmemesi için korkmak lazım. Bu vaadi ilahidir. Allahü teâlâ vaadinden dönmez, onu yapar.

Korkmak lazım, imanı muhafaza etmeye çalışmak lazım. İman çok kıymetlidir, müslüman çok kıymetlidir. Kıymetini bilmek lazım. Bir fasık müslümanın imanının nuru dünyada gözükseydi, güneş sönük kalırdı.

* İslamiyet, Allah’ın dinidir. Hiç Allah’ın dinine zarar verilir mi? Hiç Allah’a harp açılır mı? Firavun gibi, Ebu Cehil gibi ahmaklar açtı. N’oldu peki? Şimdi hep acı azap içindeler. Halbuki Allah’ın dini devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecek. Çünkü İslamiyet olmazsa, insanların mükellefliği olmaz
 
HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER
Tasavvuf yolunda zahir ve batınını ikmal etmiş ve kalbi merhaleler kat ederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bulunan Hak dostları, "veresetü'l-enbiya" tabiriyle ifade olunan bir şerefe nail olmuş bahtiyarlardır. Onlar, nebevi irşad ve davranış mükemmelliğinin zamanlara yayılmış zirveleridir. Yani onlar, Hazret-i Peygamber ve onun ashabını görme şerefine nail olamayanlar için fiili ve muşahhas rehberlerdir.

Hadis-i şerifte buyurulur:

"(Zahir ve batınını ikmal etmiş, ilmini irfan haline getirmiş)alimler, peygamberlerin varisleridir."(Ebu Davud,ilim 1)

Cenab-ı Hakk'ın Rahman ve Rahim esmasının kesif etcellilerine nail olan bu kamil müminlerde merhamet ve şefkat, bir tabiat-ı asliyye halindedir. Yine bu salih müminler, "nefsi, nefsi" hodgamlığından kurtulup, "ümmeti,ümmeti" diğergamlığına nail olarak bir irşad ömrü yaşarlar. Onların irşad ömürleri fani cesetlerinden sonra da devam eder. Onlar, nefislerini ıslah neticesinde ruhlarını köprü olarak kullanıp ilahi vuslata nail olanlardır ki, ümmeti de bu yoldan geçirerek Rabb'e ulaştırmanın gayreti içinde olurlar. Onlar, kurtuluş bekleyen kitlelerin muallimleridir. Allah ve kulları huzurunda bir cemaatin mes'uliyetini vicdanlarında taşıyan kahramanlardır.

Hak dostlarının ikaz ve nasihatleri, Allah Rasulü(S.A.V.)'in sohbetlerinden birer akistir. Zira manevi istifadenin merkezi odur. Ruhi heyecanlarla dolu sohbet, ikaz ve nasihatler, hep o merkezden teselsülen naklonunan parıltılardır. Hak dostlarının böyle meclislerini ganimet bilmelidir ki, onlar Hazret-i Peygamber (S.A.V.)'in 23 senelik nübüvvet hayatını kavlen (sözleriyle), fiilen ve hissen ümmete aksettiren örnek şahsiyetlerdir.

Hak dostu, ışığın etrafında dönen kelebekler gibi Mevla muhabbetiyle iradesiz hale gelmiştir ki, artk mevla onun gören gözü, işiten kulağıdır. Hakk'ın aşk ve muhabbetinin tecellisi altında olduğu için, mercek altında bir kağıdın yanması gibi nefsani temayüller onda ömrünü tüketmiştir. Böylece nurani bir cazibe merkezi haline geldiğinden, diğer insanlar da iradi veya gayri iradi onları sever ve gönülleri onlara doğru akar. Onların ikaz ve nasihatleri ruhlara merhem ve şifa olur.

Bu ulvi ufka ve manevi dirayete nail olan Hak dostlarının ikaz, irşad ve nasihatleri, ilmiyle amil olmayan kimselerin nasihatlerine nazaran gafil gönüllerin uyandırılmasında daha büyük bir kıymet ve tesire sahiptir. Bu itibarla onların feyizli nasihatlerini bulunmaz bir nimet bilmeli ve şuurla onların ruhlara huzur bahşeden irşadlarına, samimiyet ve muhabbetle gönül vermelidir. işte Hak Dostları'nın ebedi saadet yolunu aydınlatan istikamet kandilleri mevkiindeki bu nasihatlerden birkaç misal:

Hasan-ı Basri (K.S.)

Ey Ademoğlu! Gerçek mümin, ihsan sahibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mümin, akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır.

1. Geçmiş günahlar. Bu günahları sebebiyle Cenab- Hakk'ın kendisine nasıl muamelede bulunacağını bilemez.

2.Gelecek hayatı. Nasıl bir hayat sürecek, son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını sürekli tefekkür eder.

Ey insanlar! şu hakikati idrak ederk salih amel işleyin. Allah ve Rasulü yaptığınız işleri görmektedir. Siz, birgün gizliyi ve aşikarı bilan Allah'a döndürüleceksiniz. işte o gün yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.

Sizler kalblerinize çok dikkat edin. Onları sürekli Allah'ın zikri ile yenileyin. Zira kalb çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mani olmazsanız, o birgün sizi korkunç bri uçuruma yuvarlar.

Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kamil iman sahibi olamazsınız. O halde, başkalrının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın, onları düzelterek işe başlayın!

Ey insanlar! Kura'an-ı Kerim müminler için şifa, müttakiler iiçin rehberdir. Kim ona uyarsa, hidayete erer ve doğru yolu bulur. Ondan yüz çeviren bedbaht olur ve felaketlere sürüklenir.

Ey Ademoğlu! Tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekileceksin!
~~~~


Malik Bin Dinar (K.S.)

şu iki şey hariç dünyada safa kalmadı:

1.Kardeşlerle karşılaşmak ve onlarla sohbet etmek,

2.Teheccüd namazına kalkmak ve o feyizli vakitte doya doya zikir ve Kur'an ile meşgul olmak
 
NİMETE ŞÜKÜR VAZİFEMİZDİR
Nimeti takdir edip, verene teşekkür etmenin ilk esası, nimeti yerinde kullanmaktır. Ne için verilmişse, hangi şartlarla verilmiş ise, nimeti ona göre kullanmaktır.


Her iyilik bir şükür ister. İyilik edene karşı bir minnet hissini netice verir. Bunun içindir ki, bir bardak su getirene teşekkür etmeyi bir borç bilir, bir fincan kahveyi kırk yıl minnetle hatırlarız.

Biz insanlar Cenabı Hakk’ın iyilik ve ihsan deryasında yüzen balıklar gibiyiz. İçinde suyun kıymetini takdir etmekten aciz balıklar gibi, biz de nimetin nimet olduğunu idrak etmekten gafil insanlarız.

Yapılan iyiliğe ve verilen nimete teşekkür edebilmek için evvela nimeti nimet bilmek lazımdır. Yoksa yapılanın iyilik olduğunu takdir edemeyen, şükür etmeyi de akıl edemez.

Nimeti takdir edip, verene teşekkür etmenin ilk esası, nimeti yerinde kullanmaktır. Ne için verilmişse, hangi şartlarla verilmiş ise, nimeti ona göre kullanmaktır.

Helal olmak kaydıyla dünyevi ihtiyaçlarımızı temin etmek için verilen nimetler, ancak helal dairede meşru işlerde kullanılmalıdır. Bu nimetler, şükür etmek şartıyla verilmiştir ki, bu da ibadetlerle ifade edilmelidir. Sıhhat nimetinin şükrü oruç tutmakla olduğu gibi, mal nimetinin şükrü de zekatla olur. Nimetin her türlüsüne karşı en şümullü şükür ise namazdır.

Şimdi binler nimet içinden bir nimet olan bedenimize ve uzuvlarımıza bakalım. Nimet olduğunu anladıktan sonra, niçin ve hangi şartlar dahilinde verilmiş olduğunu, bu nimetin şükrünü nasıl eda edileceğini bir bakalım.


Ebediyet için yaratılmış insana en çok lazım olan, ebedi hayatına lazım olan şeylerdir. İşte bir çok nimet gibi her bir uzvumuz da ahiret hayatı için muhtaç olduğumuz şeyleri kazandırmaya vesile olabilecek birer nimettir. Her biri ahiret hayatının saadetini kazanmak için birer sermayedir. Onlarla güzel bir ticaret yaparak, ebedi saadet için lazım olan şeyler temin edilmek için verilmiştir. Onları ahirete sermeye yapmak da, birer nimet olarak yaratılmış o uzuvları ne için ve hangi şartlarla verilmiş ise ona göre kullanmak suretiyle, yani her bir uzvun şükrünü eda etmekle olur.

Biraz dikkat etsek, her bir uzvumuzun ahiret sermayesi olduğunu anlayacağız.

Mesela, el bir nimettir. Onu helal dairedeki dünyevi ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanırız. Onunla bir çok iyilik yapabiliriz. Gözümüzü ihtiyaç duyduğumuz dünyevi ve uhrevi işlerde kullanabilir, Kur’an-ı Kerim okumada, ilim tahsil etmede istimal edebiliriz. Ayağımızla, Allah’ın emrettiği yerlere, camiye, cemaate ve helal olan yerlere gidebiliriz. Şu vaziyette bu uzuvlarımızı meşru dairede ve yaratılış gayesine muvafık olarak kullandığımız için, yani onların şükrünü eda ettiğimiz için ahiret için sermaye olan salih ameller ve tabiri caizse ahiretin para birimi ve cennetin geçer akçesi hükmünde olan sevap kazanırız. Orada Amerikan doları geçmediğini birazcık olsun düşünmek, biraz da cennete para biriktirmek lazımdır.

Bu suretle her bir uzvumuzu, şükür vazifesini eda etmek suretiyle ahirete mal edebilir, cennet sermayesi haline getirebiliriz. Onlarca uzuvdan müteşekkil bedenimizin şükrünü de, şükrün en büyük bir ifadesi olan namazla yerine getirmek suretiyle bedenimizin şükrünü yerine getirmiş oluruz.

Demek ki, el ayak, göz kulak gibi bütün uzuvlarımızı hem hayırda, hem de şerde kullanmak mümkündür. Fakat Allah onları ahiret ticareti için sermaye olarak vermiştir. Ama biz o nimetlerin niçin ve hangi şartlarla verildiğine bakmadan kullanırsak, yani şükür vazifesini eda etmezsek, iflas eden biz oluruz. Hem bu zararımız hakkında, bizden başka hiç kimse mes’ul da olmaz. Nimetleri yanlış yerde ve veriliş şartlarına riayet etmeden kullanmakla, yani onların şükür vazifesini eda etmemekle, kendi el ve ayaklarımızla cehennemi satın almış oluruz.
Cennet sermayesi olabilen nimetlerle ile cehennemi satın almak... Ne kötü bir ticaret değil mi? Ebedi hayat ortaya konarak oynanan bir kumardan daha tehlikeli bir kumar olamaz herhalde?!
Evet, insan kendi çalıştıkları ile cenneti satın alamasa da, maalesef cehennemi alabiliyor. Aman dikkat!.
 
VARINI ALLAHA SAT

Ey insanoğlu !

Arazi-i kalbine ma'rifet ağacı dikilen, ihsan-ı ilahi bulutlarının rahmetiyle sulanan, ünsü muhabbet yemişi veren vücudun sahibi olan kimse: Bu büyük kitab-ı kainatı okumaya başladığı vakit, bütün ma'nasını dehşet kaplar.
O kitabın bir ayeti olan kendisini de okumaya başladığı zaman, hayretle düşünceye dalar. Dünyaya karşı ibret gözü açılır, ahirete karşı da intizar gözü açılır ... Sahte varlığı erimeye başlar... Kendisininin gelmede, gitmede ihtiyarı olmadığını, bir cebheden çok aciz, bir cebheden de Cenab-ı Hakk'ın birçok sıfatlarını gösteren bir ayine-i alem olduğunu görür.
"Ben kimim?" der.
"Niye geldim?" der.
"Ne olacağım?" der.
"Nereye götürüleceğim ?" der.
Okuduğum müsbet ilim; buraya geldiğimden haber veriyor, fakat nereden geldiğimi söylemiyor, öleceğimi haber veriyor, fakat öldükden sonra ne olacağımdan bahsedemiyor, der.
Beşeriyyete bakar, bunların hepsi bir yolun yolcusu, şafak vakti, fecir kalemi semaya " bu alemde durmak, oturmak yokdur" diye yazısını yazıyor, diye düşünüyor.
Evet, her zerre hareketde!..
Herkes gidiyor...
Kimi, nedamet ayağı ile yürüyor ...
Kimi, tevekkül ayağı ile yürüyor ...
Kimi, heybet ayağı ile, kadem-i vefa üzerine yürüyor ...
Kimi, şevk ayağı ile yürüyor ...
Kimi, müşahede ayağı ile yürüyor ...
Kimi, yürüdüğünün farkında olmadan yürüyor!
Kimi, sırr-ı maiyyete talib, Allah'ı sevenden maadasından alakısını kesmiş yürüyor ...
Kimi, Mevlası ile arasındaki hicabı kaldırmaya çalışıyor ...
Kimi arif olmuş, da'vasız yürüyor ...
Kimi muhib olmuş şekvasız yürüyor ...
Kimi aşık olmuş, ma'şukunu gördüğü vakit gözü açılıp kapanmadan yürüyor ...
Kimi, rıza gülistanından teslim kokusunu almaya çalışarak yürüyor ...
Kimi, Kabe-i hakikate vasıl olmak için gönül cezbesi caddesini tutmuş yürüyor...
Kimi, ayağından çıkan aşk ateşi ile yol alıyor ...
Kimi, dalalet rüzgarına tutulmuş, yolunu kaybetmiş, masıyet dikenliğine saplanmış, taatin sıcaklığının, masıyetin soğukluğunun farkında olmadan, Hazret-i Muhammed'in izini gösteren "sünnet" rehberine, o muazzam pusulaya bakmadan, Fahr-i Alem'in merhameten ayak basacak yerlere rekzetdiği semavi işaretleri görmeden yürüyor. Netice olarak karlı alışverişi görmüyor.
Ey hakikat yolcusu !
Her şey'in fani olup kaybolduğunu ve elinden çıkdığını görüyorsun. Acaba bunu bakiye tebdil edip varımın elimden çıkmamak çaresi yok mu diye düşünme. Tahir ol, hazır ol, Kur'an-ı Mübin'in kapısını çal ! Onun sınesine kulağını koy !
Allah'ın sana müşteri olduğunu duy !
"İnnallaheştera minel mü'miniyne enfüsehüm ve emvalehüm bienne lehümül cennete"(9'uncu sure: Tevbe, ayet: 111) ayet-i celilesine dal ! Anlayarak oku ! Cenab-ı Hakk'ın kerem ve atıfetiyle sana nasıl müşteri olduğunu işit !
Bak ne diyor:
"Kulum! Seni en mükemmel bir fabrika olarak, birçok aletlerle tezyin ederek halketdim. Şimdi elinizde olan emanetimi bana satınız. Ben birinize bin veren Allah'ım, meydan-ı şühudda esen bu fırtınalı sahnede bu muazzam fabrikayı idare etmek çok güç olduğunu anlayınız, onun ne büyük masrafla döneceğini düşününüz, geliniz bunun Bana satınız. Binaen'aleyh bunu Bana satar, Ben sizin namınıza işletip karını da size için ne geniş kazanç olacağını bilin."
İşte Cenab-ı Hak böyle i'lan ediyor.
Ey mü'min,, dikkat et!
Demek oluyor ki varını Allah'a satarsan kar içinde kar olduğu meydanda. Eğer satmazsan, esasen görüyorsun ki hiç kimse elindeki malı muhafaza edemiyor. O halde bihude gidecek yerde neye Hakk'a satmıyorsun ? Faniyi ibka etmenin çaresine bakmıyorsun ?
Ömrünün dakikaları birer tohumudur. Bunları Hakk'a satar isen, zahiren fena bulur, çürür amma, alem-i bekada seadet çiçekleri açar.
Bu ne büyük bir kardır! Cennet gibi bir fiyat veriliyor! Bu ne muazzam bir ticarettir.


Her a'zanın, hassalarının kıymeti birdenbire aded manzumesinde girmeyecek bir kıymete çıkıyor.
Mesela "akıl", senin muazzam fabrikanın bir aletidir.
Şayet Cenab-ı Hakk'a satmayıp da, kendi nefsinin hesabına çalıştırırsan öyle meş'um ve ta'ciz edici bir alet olur ki geçmiş zamanın bütün elem ve hüzünlerini, gelecek zamanın da korkunç hallerini senin biçare başına yükletir; semeresiz, faidesiz muzır bir alet derekesine iner, asa-i şeriat olacak yerde isyana inkilab eder. Bunun içindir ki: Ba'zı kimseler bu şekilde aklın iz'ac ve ta'cizinden kurtulmak için ekseriyyetle sarhoşluğa, yahud lüzumsuz eğlenceye koşar dalar ki, sarhoşlar da üç sınıfa ayrılır:
1- Hayrını, şerrini müdrik olmayan, sefihane bir şekilde kafasını ispirto ile uyuşturan ebleh sınıfı.
2- Zamirinde gizlenen şekaveti meydana çıkarmak için sekri yardımcı olarak kullanan şaki sınıfı ki, bu, cem'iyyet için muzır olan sınıfdır.
3- Saltanat-ı ilahiyyeyi mütaleada "aklı" durup Kudretin tecellilerindeki sıklet o teraziyi parçalayıp aklı, malın sahib-i hakikisine satmadığı için, onu uyuşturmaya çalışan sınıf.
Simdi hangi sınıf olursa olsun zarar meydanda. Ve zarar nefsindeki kalmıyor, cem'iyyete geçiyor, kendi nesline sirayet ediyor, neslinin birçok batnında eksiklik başlıyor. İcabında cem'iyyet içinde kendisinden çok aşağı kimsenin eğlencesi olabiliyor ...
 
Çiçekler cevap İster
Ey insan!

Bak sana soğuk kışın ardından bahar gönderildi. Hâlâ Rabbin hakkındaki zannını değiştirmeyecek misin? Seni memnun etmek için dünyanın çehresi değiştirildi. Kupkuru ve kapkara topraktan yemyeşil filizler devşirildi. Neden hâlâ kalbindeki sevgi yeşermiyor? Neden hâlâ içinde ekilmiş tohumları sulamıyor ve Rabbine cevap vermiyorsun?

Senin için yeşile renk katıldı, rengarenk güzelliklerle donatıldı sofran. Hâlâ kayıtsız mı kalacaksın? Bak, çiçekler kelebeklerle ve binbir türlü böceklerle şenlendi. Ötüşleriyle Onu zikredenler aracılığıyla kulağına nice mânâlar yollandı. Bunlar da mı sana ilham vermiyor? Senin için çiçeklere nice parfümler döküldü. Dalıp gittiğin koyu gafletten çıkasın diye gözlerine batırırcasına yerden nice renkler bitirildi. Ama sen hâlâ bilbordlardan gözlerini alamıyorsun.

Her gün doğumu ve batımında nice mucize anlar yaratılıyor senin için. Ama senin gözlerin hâlâ ekranlara takılı. Sana gerçek ve muhteşem bir sema sunuldu, geceleri gökyüzü kandillerle süslendi, ay sana lamba yapıldı. Öyleyse neden hâlâ yalancı dekor ışıklarıyla aldanıyorsun? Fani starlardan medet umuyor, faniliğe müşteri oluyorsun?





Bak şimdi de ağaçların dallarına, dilinin ve damağının müjdesi konduruldu. Önüne meyveler ve nimetler adedince sofralar kuruldu. O dilinle hâlâ Rabbine hamd etmeyecek misin? Bir teşekkürcük olsun, etmeyecek misin?

Sen bir zamanlar yokluk karanlıklarındaydın. Zulümat içinden varlık âlemine çıkarıldın ve sayısız nimetlerle donatıldın. Şimdi mahlukatı Rabbine perde yapıyorsun. Damlacıkta parlayan ışığa aldanıp güneşe sırt çeviriyorsun.

Ama Rabbin yine de senden ümit kesmedi. Uyanman, hakikati görmen için nice elçileri gönderdi. Kâinatı bir sergi gibi serip önüne bir de üstüne peygamberlerini yolladı. Ama sen karanlıklar içinde kalmak için direniyorsun. Nefsinin geçici ışıklarını kendine ilâh ediniyorsun. Onun hediyelerini Ona karşı kullanıyorsun. Kendini uyuşturup dünyayı kalıcı yurd belliyorsun.





Bil ki buna rağmen Rabbin ümit kesmedi senden. Sana kâinatı uğruna yarattığı Habibini (a.s.m) gönderdi. O ki seni kendi nefsine tercih ediyor. Her halindeki gül kokulu edasıyla sen ayılasın diye nurlar saçıyor yüzüne. Hâlâ kör mü kalacaksın?

Hâlâ sana kalbinin en derinliklerinden konuşan vicdanının sesini boğacak mısın? Hâlâ Rabbine nankörlük etmeye devam mı edeceksin? Asr-ı Saadeti sana ihsan eden; imanı, İslamı ve ihsanı ile seni perverde eden Sultanına karşı ubudiyetle cevap vermeyecek misin?



Ey İnsan! Bil ki Allah gönderdiği çiçekler için cevap ister
 
Tevbe i Sayik Kitabı
Arkadaşlar kitabın pdf olarak yayınlanması için yazardan gerekli izinler alınmıştır bu nedenle forumda paylaşıyorum herkes faydalanabilir. Kitabı ticari olarak satmak yasaktır ancak dileyen herkes paylaşabilir ya da dağıtabilir. İçerisinde ismi azam tevbesi, gizli şirk tevbesi, hayata isyan tevbesi gibi çok zengin içerik bulunmaktadır. Ayrıca şeytan haritası isimli kitabında pdfsini internet sitemizde bulabilirsiniz. Şeytanın kurmuş olduğu tuzaklara karşı teyakkuzda olalım bolca tevbe etmeyi ihmal etmeyelim kardeşlerim. Kitabın içeriklerinde kefaret bölümleri vardır kendinize uygun olanı seçerek günahlarınıza kefaret ödeyebilirsiniz. Maddi imkanınız varsa çevrenizdeki fakirleri doyurun yok ise oruç tutarak kefaret ödeyebilirsiniz. Ruhsal, manevi rahatsızlıklar için birebir olan kitabı sizinle paylaşıyorum. Bu mesleği yapanlara ise sayik denmektedir. Kitabı tam olarak kavrayarak sizlerde sayik olabilirsiniz.
Tevbei sayik pdf indir
şeytan haritası pdf indir
 
**ÖFKE**

Baldan tatlı olan öfkenin neticesi zahirden acıdır...
Öfkeleneceksiniz ama öfkelerinizin dizginlerini
elinizden bırakmayacaksınız.

Siz öfkenizin değil, öfkeniz sizin uşağınız olacak...
İçinizde kıyametler kopacak.
Kalbiniz dışarı fırlamak için feryat edecek.
Bunlar olmadan siz tam bir insan olamazsınız.

Ama..
bunları kontrol edemezseniz
yine tam bir insan olamazsınız.

Öfkeye direnmek,
bileme taşına yanağını uzatmış bıçak gibi
sizi keskinleştirir.

Öfke anında kendine hakim olan insan kazanır.
Her şeyden önce kendini kazanır.

Ateşe dayanmayan toprak, tuğla olamaz.

Öfke kör eder,
sağırlaştırır,
lisanı bozar.
Suça hazır hale getirir,
gönülleri yıkar,

diğer insanlarla aranızdaki köprüleri havaya uçurur.

Öfkeniz çalışmak için işe yarasın.
Sizi amacınıza ulaştırmak için koştursun.

Size yeni yollar,
yeni zeminler aratsın.....

Sizi kırbaçlasın öfkeniz,

başkalarını değil!............

Öfkesini saklayamayan adam
başkalarınca bilinmemesi gereken bütün
sırlarını ortaya döker.

Harp planlarını düşman ordusuna gönderen bir komutan gibidir
öfkesini bertaraf edemeyen adam…

Öfke, neler olup bitebileceğini asla
kestiremeyeceğiniz,
neler olup bittiğini de asla
hatırlayamayacağınız
bir yolculuktur.


Böyle bir yolculuğa cüret etmeyiniz..
çünkü akıl işi değildir...

Evet,

öfke gelir yüz sararır..

öfke gider yüz kararır!

Resulü sallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Öfke şeytandandır.
Şeytan ise ateşten yaratılmıştır.
Ateşi söndüren de sudur.
Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın!"

Ebu Vail radıyallahu anh. Ebu Davud
 
FARKINDA OLMALI İNSAN


Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken Dünya benim dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların "her şeyi bırakıp gidiyorum işte!" dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
ve ölmeden evvel ölebilmeli. ?
Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte
ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli
ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine "seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini
ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını
60-70 yıl sonra sigara yüzünden
Azrail’e soba borusu gibi teslim etmenin emanete hıyanet sayılacağını fark etmeli.
63 yıllık ömründe
hiç karnı doymayan bir peygamber’in ümmeti olarak aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli.
 
TAVSİYE

Ebu Zer, Paygamber Efendimizi kastederek: Dostum bana yedi şey tavsiye etti, bunlar:
1- Fakirleri sevip aralarına karışmayı
2- Dünya için benden zengine değil daha fakir olana bakmayı
3- Hiç kimseden bir şey istememeyi
4- Beni arayıp sormasalar bile hısım ve akrabayı gözetmeyi
5- Acı da olsa daima hakkı söylemeyi
6- ALLAH uğrunda hiçbir tenkitçinin kınamasından korkmamayı
7- Arşın altındaki hazinelerden gelen şu kelimeleri sık sık tekrar etmeyi: "La havle velâ kuvvete illâ billah"
Manası: bütün tasarruf ve bütün güç yalnız ALLAH'ın elindedir.
 
Dine hizmet arınmak için fırsattır!..

Günümüzde, sırf rıza-yı İlahîyi tahsil maksadıyla, Nâm-ı Celîl-i İlâhî'yi yüceltmeye çalışmak, Allah Teâlâ'ya ve Resûl-i Ekrem'e karşı alâkanın ifadesidir.



Evet, özellikle bu asırda, Kur'an'a sahip çıkanlar arasında yürümek, bir yönüyle surî ve nazarî dahi olsa Hak maiyyetinin (Hak'la beraber olmanın) alâmetidir ve günah kirlerinden sıyrılmak için de çok önemli bir vesiledir. Bir insan, fâcir de olsa, Hakk'a hizmet yolunda bulunuyorsa, ona hâlâ temizlenme ve Cennet'e ehil hale gelme fırsatı veriliyor demektir. Günahlar, o maiyyet-i İlahiyeyi ve maiyyet-i Nebeviyeyi vicdanın derinliklerinde duymaya mani olabilir; fakat, "i'lâ-yı kelimetullah" hizmetinde yer alan herkesin Cenâb-ı Hak'la ve Resûlullah'la -bir ölçüde- beraber olduğu muhakkaktır. Şayet, insan Mevlâ'nın hoşnutluğunu hedefler ve sâlihlerle kol kola yürümesini sürdürürse, zamanla günahlarının engelleyiciliğinden kurtulacak ve o kudsî maiyyeti vicdan mekanizmasıyla da sezip duyacaktır.

Hadis kitaplarında, Allah'a ve Resûlü'ne karşı şahsî alâkanın dahi çok büyük kıymet ifade ettiğine dair şöyle bir hâdise nakledilmektedir: Henüz içki, şıra ve şerbeti birbirinden tefrik edemeyen ve bağımlılıktan kurtulamayan bir sahabî, zaman zaman sarhoş olacak kadar mahmurlaşmakta ve her defasında da Resûl-i Ekrem tarafından te'dib edilmektedir. O sahabî, bir gün yine aynı suçtan dolayı Resûlullah'ın huzuruna getirilir. Cemaatten birisi, "Allah'ım şu adama lânet et! Bu kaçıncı defadır aynı günah yüzünden tecziye ediliyor ama bir türlü ıslah olmuyor." diye bedduada bulunur. Bu sözü işiten Şefkat Peygamberi (aleyhissalâtu vesselâm) "Ona lânet etmeyin. Allah'a yemin ederim, o, Allah'ı ve Resûlü'nü gönülden sevmektedir!" der; "Allah'ım, ona rahmet et ve onun taksiratını bağışla!" diye dua etmelerini emir buyurur.

Demek ki Allah'ı ve Resûlü'nü sevme, bir ölçüde onlarla beraber olmayı netice verecek ve mü'minlerin hayır dualarını almaya yetecek kadar değerlidir. Böyle şahsî ve küçük bir alâkaya bu kadar teveccüh gösterildiği nazar-ı itibara alınınca, i'lâ-yı kelimetullahın insana neler kazandıracağı hakkında bir değerlendirme yapılabilir. Zira ruha mal olan sevgi meltemiyle cihana açılma ve Allah'ın adının kalblere nakşedilmesi için çalışma, o ferdî ve basit alâkanın kat kat üstündeki bir sadâkat ve muhabbetin remzidir. Dolayısıyla, bu yoldaki bir insanın mazhar kılınacağı teveccüh, sadece cüz'î planda sevgi besleyen birisine lutfedilenden çok daha fazla olacaktır. Bu itibarla, i'lâ-yı kelimetullah çok önemlidir; onun uğrunda mücahede eden bir insan ister muharebede şehit olsun isterse de yolun herhangi bir durağında kanatlanıp ötelere uçsun, mutlaka arınmış olarak Cenâb-ı Hakk'a kavuşacak ve O'nun sürpriz

nimetlerine ulaşacaktır.
 
Düşün ve Şükret !

Allah’ın sana bahşettiği nimetleri düşün !

Sağlıklı bir beden,

Güvenli bir vatan,

Yeterince gıda ve giysiler,

İhtiyacın olan hava, su ...

Ve daha neler, neler !?..

Düşün ve Şükret !

Dünya senin !. Fark edebiliyor musun ?

Hayat senin !. Kavrayabiliyor musun ?

Her türlü nimet senin !. şükredebiliyor musun ?

Düşün ve Şükret !.

Eksik olan ne ?..

Gören gözlerin,

Konuşan dilin, dudakların,

İşiten kulakların,

Ellerin, ayakların var !..
Düşün ve Şükret !

Ayaklarının üzerinde yürümek kolay iş midir ?

Bacakların üzerinde durmak kolay iş midir ?

Çalışmayan nice ayaklar, kesilen nice bacakları düşün !..

Doyasıya uyumak kolay iş midir ?

Acıyla kıvranan, kapanmayan nice gözleri düşün !

Mideyi yiyeceklerle doldurmak, yada kana kana su içmek kolay iş midir ?

Yemek yiyemeyen, su içemeyen nice hastaları düşün !..

Düşün ve Şükret !..

Sesleri işitmeni düşün; sağırlıktan korunmuşsun.

Görme özelliğini düşün ; Körlükten korunmuşsun.

Akıl nimetini düşün ; delilikten korunmuşsun.

Yalnız görme ya da işitme özelliğini,

Tonlarca altınla değişir misin ?

Ellerin, ayakların karşılığında

Nâdide mücevherleri kabul eder misin ?

Bil ki sen, sayılamayacak kadar çok nimetlere ve özelliklere sahipsin. Fakat bunların farkında değilsin. Bunun için hep sıkıntı, üzüntü ve ümitsizlik dalgaları arasında kıvranıp duruyorsun.

Oysa sıcak ekmeğin,

Soğuk suyun,

Doyasıya uykun,

Ve gıpta edilecek sağlığın var...

Bunlara şükretmelisin.

Düşün ve Şükret !..

Ele geçiremediklerini düşünüp üzüleceğine,

Kaybettiğin maddi değerler için huzursuz olacağına,

Elinde olanlar için şükretmelisin !..

Çünkü mutluluğun anahtarı senin elinde !..


Zira nimetlerin devamı ; Şükürle olur.

Huzur ve mutluluk ; Şükürle olur.
 
İmreneceksen;

“Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî kimse o ateşten uzak tutukacaktır” âyetindeki müjdeye nail olan, Sevr mağrasındaki İkinin İkincisi HZ. EBU BEKİR (r.a)’a imren



İmreneceksen HZ. ÖMER (r.a)’a imren;

Allah Rasûlü onun için

“Cennette beyaz bir saray gördüm. Kimin bu saray diye sordum, Ömer b. Hattabın dediler” buyururyor.



İmreneceksen Efendimizin;

“Ey Allah’ım! Sen Onu sırattan sağ salim geçir!” duasını almış HZ. OSMAN (r.a)’a imren.



İmreneceksen Peygamberimizin;

“O, Allah’ı ve Rasûlünü sever; Allah ve Rasûlü de onu sever” hadisindeki övgüye mazhar olan HZ. ALİ (r.a)’a imren.



İmreneceksen genç yaşta şehit olup cenazesini meleklerin yıkadığı HANZALA (r.a)’a imren…
 
ihtiyar köylünün arzusu


İslam büyükleri, affedici, hoşgörülü, sabırlı, merhametli kimselerdi. Özellikle de idareciler; devletin, milletin başında bulunanlarda bu huylar mutlaka olmalıdır.
Hazreti Muaviye, cuma günleri halk günü toplantıları düzenlerdi. Derdi olan, arzusu olan, şikayeti olan gelip hâlini bildirirdi.
Bir gün bu halk gününe, ihtiyar bir köylü gelir. Yüzüne bakılacak hâli olmayan; dişleri dökülmüş, üstü başı dökük perişan halde biri. Sıra ona gelince Hazreti Muaviye sorar:
- Baba, senin şikayetin, derdin nedir?
- Ben duydum ki, dul bir anneniz varmış onunla evlenmek istiyorum, onu senden istemeye geldim.
Halifenin maiyetindekilerin yüzü kıpkırmızı olur. Hemen müdahale edip adamı dışarı atmak isterler. Hazreti Muaviye mani olur. Kendisi tebessüm ederek, yumuşak bir şekilde sorar:
- Seni buraya kadar getiren nedir? Annemle ilgili ne duydun ki bu istek hasıl oldu?
Özrü kabahatinden büyük bir şekilde,
- Duydum ki, anneniz etlice, butluca biriymiş. Ben böylelerini çok severim, dedi.
Halife adamı rahatlatmak için tebessümünü gülmeye çevirir;
- Demek ki babam da böylelerini seviyormuş ki annemi almış, der. Sonra adama dönerek, bu defa ciddi bir şekilde,
- O zaman ben anneme bir sorayım, onunla ilgili bir kararı benim burada vermem uygun olmaz, deyip, hediyeler verip gönderir. Adamcağız cesaret edip bir daha da gelmez.
Avn bin Abdullah hazretleri, hizmetçisine kızdığı zaman, “Sen bana ne kadar da çok benziyorsun. Ben de Allahü teâlâya karşı pek günahkârım” derdi. Kızgınlığı daha da şiddetlenince, köle olan hizmetçisine, “Allah için sen hürsün” der onu serbest bırakırdı.
Kusurları bağışlamak affedici olmak Allahü teâlânın emri ve dînî bir vazifedir. Cenâb-ı Hak, kendisine karşı isyan edenleri tövbeye çağırıp neticede onları affederken, Müslüman bir kimsenin bundan ayrı bir yol takip etmesi, affedici olmaması, kin gütmesi nefsin arzularından kurtulamadığının alâmetidir. Evin yemek, temizlik işleri; çocukların bakımı, gibi işlerde görülen ufak tefek hataları büyütmemelidir. Birçok iyi huyu varken, kötü bir huyuna takılıp, diğer huyları düşünmemek insafsızlık olur.
 
Başarının sırrı


İslam büyükleri, yumuşak huylu, affedici kimselerdi. Mekhul el-Dımeşkî hazretleri buyurdu ki: “Adamın yumuşak huylu olup-olmadığı ancak cahillerin kendisine musallat olması ile meydana çıkar.”
Lokmân aleyhisselâm oğluna şöyle nasihatte bulunmuştur: “Ey yavrum, eğer bir kimseyi kendine kardeş edinmek istersen, onu bir bahane ile öfkelendir ve nasıl davranacağına bak. Eğer o, öfkeli olduğu halde sana insafla davranacak olursa, kendisini kardeşliğe kabul et. Aksi halde ondan sakın.”
Ebû Hüreyre hazretlerine, “Sen Ebû Hüreyre, yani kedi babası mısın?” diye sormuşlar. O da “Evet!” karşılığını vermiş. Bu sefer adam, “Sen, kedi hırsızı mısın?” demiş. O da “Allah’ım, beni ve şu kardeşimi bağışla!” duâsıyla karşılık vermiş ve “Resûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, bize zulmedenlere karşı işte böyle duâ etmemizi emir buyurdular” diyerek sözünü bitirmiştir.
Başarının sırrı; affedici olmaktır. Tarihimize veya zamanımıza baktığımızda, büyük müesseseler kurmuş, etrafında büyük kitleleri toplamış, fetihler gerçekleştirmiş kimselere baktığımızda, hepsinin çok merhametli, çok affedici olduklarını görüyoruz. Sanki onların lügatinde tenkit kelimesi yok. Aşağılama, küçük görme yok. Söylenmesi gereken îkâzı bile tebrik, teşekkür şeklinde ifâde ederler.
Herkes tarafından çok sevilen, sayılan zâta sormuşlar: “Sizin bu kadar sevilmenizin sebebi nedir?” Şöyle cevap vermiş o mübârek zât: “Ömrüm boyunca hep yutkundum; hatâları görmezlikten geldim, işin sonunu sabırla bekledim. Eğer yutkunmasaydım, affedici olmasaydım yapılan her hatâyı tenkit etseydim, yapılan işleri beğenmeseydim, bugün çevremde olanların sayısı üçü beşi geçmezdi. İşte başarılı olmanın, sevmenin ve sevilmenin yolu bu...”
Câbir radıyallahü anh, kızmamakla, affedici olmakla ilgili olarak şunu anlatır: “Resûlullah efendimize birisi gelip “Yâ Resûlallah! Bana bir şey öğret de, onu yapmak sûretiyle Cennete gireyim. Fakat fazla bir şey olmasın. Bunun üzerine Peygamber efendimiz “Kızma” buyurdular. “Çabuk kızmak, ahmaklıktır. Çünkü kızmanın sonu pişmanlıktır.” “Kızma neticesinde meydana gelecek zararı, kızmadan önce düzeltmek daha kolay ve mümkündür” buyurdular.
 
BİZ MÜSLÜMANIZ DEĞİLMİ?


BİZ MÜSLÜMANIZ DEĞİLMİ VE BİZİM GİRDİĞİMİZ FORUMDA MÜSLÜMANLARA AİT DEĞİL Mİ?
O HALDE MÜSLÜMANA YAKIŞMAYAN VE HATTA İNSANLARIN HARAMA BAKMALARINI SAĞLAYAN BAZI RESİMLERİN NE İŞİ VAR BU FORUMDA.
ERKEK KARDEŞLERİMİZ NEDEN ERKEK RESMİ KOYUYORLAR BU RESİMLERE BAKMAK BACILARIMIZA HARAM DEĞİL Mİ?VE NEDEN BACILARIMIZ( AÇIK YADA KAPALI FARK ETMEZ) NEDEN BAYAN RESİMLERİ KOYUYORLAR
  1. ..
  2. VE BAKMAK İSTEMEDİĞİMİZ HALDE BİZLERİ HARAMA BAKTIRIYORLAR..
  3. SİZLERDEN RİCA
M BİZ BU FORUMDA İSLAMDAN BAHSEDİCEKSEK EĞER İSLAMA AYKIRI ŞEYLERİN BU FORUMDA OLMAMASI GEREKİYOR...
LÜTFEN MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZİ GÜNAHA SOKMAYALIM...
O RESİMLER SİZİN OLMAYABİLİR BU BİRŞEYİ DEĞİŞTİRMEZ...
O RESİMDEKİLER KADAR BİZLERDE GÜNAHA GİRİYORUZ...
SİZLERDEN RİCAM NE OLUR RESİM KOYARKEN KİŞİSEL BİLGİLERİNİZİN YANINA VEDE BAZI PAYLAŞIMLARA BUNLARA DİKKAT ETMEMİZDİR..
EMİNİM BAZILARIMIZIN HOŞUNA GİTMEYECEKTİR.VE BAZILARIMIZDA GÜCENİCEKTİR..
AMA YETERKİ RABBİMİZ GÜCENMESİN...
alıntı
 
NASİHATLER VE SÖZLER



İyi mahsulüm var diye güvenme, Ambarına buğday girmeden

İyi evladım var diye güvenme, Koynuna el kızı girmeden

İyi karım var diye güvenme, Yokluk yüzü görmeden

İyi arkadaşım var diye güvenme, Başın sıkıntıya girmeden

---------------------------------------------------------------------------
HZ. MEVLANA NIN 7 ÖĞÜDÜ

1)Cömertlik ve yardım etmede AKARSU gibi ol

2)Şefkat ve merhamette GÜNEŞ gibi ol

3)Başkalarının kusurlarını örtmede GECE gibi ol

4)Hiddet ve asabiyette ÖLÜ gibi ol

5)Tevazu ve alçak gönüllülükte TOPRAK gibi ol

6)Hoş görüde DENİZ gibi ol

7)Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol

-------------------------------------------------------------------------------
Ya Rabbim; Maddi ve manevi hastalıklardan sana sığınırım.

Beni ilimle zengin kıl, bilimle beze, afiyetle süsle.

İlahi; Çekemeyeceğim yükü bana taşıtma, sevdiklerimi elimden alma

Ya Rabbim; Dünya da ve ahiret te bizi rüsva etme.

İlahi; Hor görmek, hor görülmekten, zulmetmek ve zulme uğramaktan

bizleri koru.

-----------------------------------------------------------------------------------
Zatın birisi, İBRAHİM ETHEM (K.S) dan nasihat istedi. O da, 6 şeyi kabul edersen

Hiçbir işin zarar veremez buyurdu.

1)Günah yapacağın zaman, O'nun rızkını yeme. Rızkını yiyip de, O'na isyan etmek

Doğru olur mu ?

2)O'na asi olmak istersen, O'nun mülkünden çık. Mülkünde olup da, O'na isyan

Etmek, layık olur mu ?

3)O'na isyan etmek istersen, gördüğü yerde günah yapma. Görmediği bir yerde yap.

O'nun mülkünde olup, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah yapmak, uygun değildir.

4)Can alıcı melek, ruhunu almaya geldiği zaman, tevbe edinceye kadar izin iste. O

Meleği kovamazsın. Kudretin varken, O gelmeden önce tevbe et. O da bu saattir.

Zira, O aniden gelir.

5)Mezarda, Münker ve Nekir ismindeki iki melek, sual için geldikleri vakit, onları kov,

Seni imtihan etmesinler.

Soran kimse dedi ki ( Buna imkan yoktur)

Şeyh buyurdu ki ( Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla )

6)Kıyamet günü Allahü Teala ( Günahı olanlar, Cehenneme gitsin ) diye emir edince

Ben gitmem de.

Soran kişi "Beni dinlemezler" demiş ve tevbe etmiş. Ölünceye kadar da

Tevbesinden vaz geçmemiş.

------------------------------------------------------------------------------------------------------
İbrahim Ethem (k.s.) e sormuşlar:

Allahü Teala "Ey kullarım. Benden isteyiniz. Kabul ederim, veririm" buyuruyor. Halbuki istiyoruz vermiyor.

Cevap:

Allahü Teala yı çağırırsınız O'na itaat etmezsiniz.

Peygamberi S.a.v. tanırsınız , O'na uymazsınız.

Kuranı Kerimi okursunuz, gösterdiği yolda gitmezsiniz.

Allahü Teala nın nimetlerinden faydalanırsınız, O'na şükretmezsiniz. Cennetin ibadet edenler için olduğunu bilirsiniz, hazırlık da bulunmazsınız.

Cehennemi asiler için yarattığını bilirsiniz, O'ndan sakınmazsınız.

Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür, ibret almazsınız.

Ayıbınıza bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırsınız.

Böyle olan kimseler; üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsin. Daha ne isterler ?

Dualarının neticesi, yalnız bu olursa yetmez mi. BUYURDU.


----------------------------------------------------------------------------------


Dünyada en esaslı terbiye cemiyet için dindir. MAZHAR OSMAN


Sakın hakkım var deme. Hak yok, vazife vardır. ZİYA GÖKALP


Din adamlarının serbest bıraktıklarını helal, karşı olduklarını haram görmek, onları rableştirmektir. TİRMİZİ


Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün hakkını bilmeyen bizden değildir. TİRMİZİ


Kadın üzerine insanların içinde en büyük hak sahibi kocası, erkeğin üzerinde de anasıdır. HZ.AİŞE


Çocuklarınızın yarın söz sahibi olmasını istiyorsanız, daha bugünden onlara iyi kitaplar hediye ediniz. HZ.ALİ (R.A.)


Ahlak ve fazilet aklın dışardan görünüşüdür. HZ.ALİ(R.A.)


Kişinin değeri yaptığı bağıştadır. HZ.ALİ (R.A.)


Bir kişisenden emin değilse, sen de ondan emin olma. HZ.ALİ(R.A.)


İlim servetten üstündür. Çünkü serveti sen korursun; oysa ilim seni korur. HZ.ALİ(R.A.)


Hayra niyet edince acele et ki, nefsin seni yenipte niyetinden caydırmasın. HZ.ALİ (R.A.)


Yüksekliği istedim, onu alçak gönüllülükte buldum. HZ.ALİ (R.A.)


Kendinize Allah yolunda kardeşler edininiz. Çünkü onlar dünya için de, ahiret için de lağzımdır. HZ.ALİ(R.A.)


Cenneti arzulayan kimse, dünyada nefsin arzu ettiği şeylerden uzak dursun. HZ.ALİ (R.A.)


Haklı olduğun zaman, hiç kimseye boyun eymeyeceksin. HZ.ALİ(R.A.)


Evvela kendi nefsine, sonra insanlara nasihat et. HZ.ALİ(R.A.)


Şahsınıza yapılan kötülüğü affedin, milletinize yapılanı affetmeyin. HZ.ALİ(R.A.)


Herşeyi boğazına atan zengin, fakir hükmündedir. HZ. ALİ(R.A.)


Gözünün nurunu geliştirmek isteyen, Allah korkusu ile ağlasın. HZ.ALİ(R.A.)


Akıl tamamlandığında söz noksan kalır. HZ.ALİ(R.A.)


Dua müminin silahıdır ve dinin direğidir. Göklerin ve yerin nurudur. HZ.ALİ(R.A.)


Babanın, misafirin ve mazlumun duaları geri çevrilmez. HZ.ALİ(R.A.)


Bir gerçeği savunurken, önce kendimiz inanmalıyız. Sonra da başkalarını inandırmaya çalışmalıyız HZ.ALİ(R.A.)


Haksızlık önünde eğilmeyiniz. O zaman hakkınızla birlikte, şerefinizi de kaybedersiniz. HZ.ALİ(R.A.)


Veciz konuşmanın sırrı, fuzuli sözleri terketmektir. HZ.EBUBEKİR (R.A.)


Olgun kimse affetmeyi borç, iyilik etmeyi farz olarak kabul eder. HZ.EBUBEKİR(R.A.)


Kendine kabir değil, kendini kabire hazırla. HZ.EBUBEKİR(R.A.)


Kalp katılığı, çok yalan ve hasedden meydana gelir. HZ.EBUBEKİR(R.A.)


Üç şey var ki, kimde bulunursa aleyhine döner; zulm etmek, ahdi bozmak ve hile yapmak. HZ.EBUBEKİR(R.A.)


Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini unutma. HZ.EBUBEKİR(R.A.)


Kitaplar akıllı kişilerin bahçeleri, faziletli kişilerin güzel kokulu çiçekliğidir. HZ.EBUBEKİR(R.A.)


Haramı terketmek, helali talep etmekten hayırlıdır. HZ. EBUBEKİR(R.A.)


Doğruların yemine ihtiyacı yoktur. HZ. MEVLANA


Nerde akarsu varsa, orada yeşillik vardır. Nerde akan göz yaşı varsa, oraya rahmet gelir. HZ.MEVLANA


En aklın başına gelince pişman olacağın bir işi sakın yapma HZ.MEVLANA


Kişinin kendi miktarı, sözünden belli olur. HZ.MEVLANA


Sende en iyi ne varsa dostuna onu ver. HZ.MEVLANA


Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur. HZ.MEVLANA


Adalet nedir? Ağaçları sulamak.
Zulüm nedir? Dikene su vermek. HZ.MEVLANA


Hırsızlığın çirkinliği, çalınan şeye göre değişmez ki, ha bir altın çalmışsın, ha bir iğne. HZ.MEVLANA


Kim demiş gül yaşar dikenin himayesinde ? Dikenin itibarı gül himayesinde ! HZ.MEVLANA


İnsanların en cömerti istemeden veren, en asili de intikama gücü yeterken bağışlayandır. HZ.HÜSEYİN


İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. HZ.ÖMER (R.A.)


İnsanlığın şerefi aklıyla, asaleti diniyle, şahsiyeti ahlakıyladır. HZ. ÖMER (R.A.)


İnsanları düzeltebilmeniz için önce kendimizi düzeltmemiz gerekir. HZ.ÖMER(R.A.)


Şiddet göstermeden güçlü, kuvvetli; zayıflık belirtmeden yumuşak ol. HZ.ÖMER(R.A.)


Ölüme, kudretinizin yettiği en hayırlı amellerle hazırlanın. HZ.OSMAN(R.A.)


Mükafatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü nispetindedir. HZ.OSMAN(R.A.)


Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN


Cehennem dediğinde, dal odun yoktur. Herkes ateşini kendi götürür. PİR SULTAN ABDAL


Yaratılanı hoş gör. Yaratandan ötürü YUNUS EMRE


Ya Rabbena hayreyle, Muhammed'e yar eyle, Kabrimizi nur eyle, kabre vardığım gece. YUNUS EMRE


Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ölüme götürür. YAVUZ SULTAN SELİM

Yaşamımız önem verdiğimiz olaylara karşı sessiz kaldığımız gün son bulmaya başlar. MARTİN LUTHER KİNG


Olgun insan; yapabileceğini söyleyen ve söylediğini yapandır. CONFUCİUS


Yerini vaktinde terketmeyi bilmek, gerçek olgunluktur. VİCTOR HUGO


Ben bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan akıllıyım. SOKRATES


Faydasız bir hayat erken bir ölümdür. GOETHE


Kendine hükmetmeyen uşak kalır. GOETHE


Mal kaybeden birşey kaybetmemiştir. Onurunu kaybeden çok şey kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden herşeyi kaybetmiştir. GOETHE


En iyi hükümet, bize kendimizi yönetmeyi öğretendir. GOETHE


Tembellik, bütün ahlaksızlıkların başlangıcıdır. WİG TİECK


Önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır. EFLATUN


Eğer bilmediklerim ayağımın altında olsaydı başım Arş'a değerdi. İMAMI AZAM (R.A.)


Dünyada en huzursuz kimse, gönlünde hased ve kin tutandır. İMAMI ŞAFİİ


Tamahkar, aç gözlü olma. Kalbin katı ve kara olur. Çok mal artırmak için hasislik yapma. İMAMI GAZALİ


Allah herşeye layık olduğu şeyi vermiştir. Kedinin eğer kanadı olsaydı dünyadan serçe neslini kaldırırdı. SADİ ŞİRAZİ


Rızık ilimle olsaydı, cahilden zor geçinen olmazdı. SADİ ŞIRAZİ


Bilgisine göre davranmayan kimse, üzerine kitap yüklenmiş hayvanlardan başka bir şey değildir. SADİ ŞİRAZİ


Nimetin kıymetini bilmemek ve şükürsüzlüğü netice veren israf, aynı zamanda bereketsizliğin en büyük sebebidir. BEDİÜZZAMAN


Sünneti seniyye edeptir. Hiç bir mesele yoktur ki, altında bir nur, bir edep olmasın. BEDİÜZZAMAN


Kuran kalblere, kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır. Gıdanın tekrarı kuvveti arttırır. BEDİÜZZAMAN


Babanın erdemleri, çocukların servetidir. ANOTELE FRANCE


Uykuyu hafif bir ölüm, ölümü de ağır bir uyku bil. MUHAMMED İKBAL


Sana takdir olunmamış rızık eline geçmez. Sana ayrılmış olan da asla başkasına gitmez. NABİ


Biz iki hırsız arasında kendimizi ifade ederiz. Düne ait üzüntüler ve yarına ait korkular. BERNARD SHAW


Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür. ATATÜRK


Ülke ve ulus işlerinde hatıra, kardeşliğe ve dostluğa bakılmaz. ATATÜRK


Tarih bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez. ATATÜRK


Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara iltifat edilmez. ATATÜRK


Şehamet dini, gayret dini, ancak Müslümanlıktır. Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır. MEHMET AKİF


Yerinde söz söyleyen, özür dilemek zorunda kalmaz. FATİH SULTAN MEHMET


İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur. MONTESQULEU


Bir insanın malını nereden kazandığını öğrenmek istiyorsanız, onu nereye harcadığına bakınız. HASAN BASRİ


Misafire karşı edep şöyledir; önce selam, sonra ikram, sonra taam ve sonra kelam. HASAN BASRİ


Bir insan yaptıklarının toplamıdır. GANDHİ


Allah adı her işler evvelidir. Her dem Allah diyen kişi veli dir. İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ


Hayatı seviyorsanız, zamanınızı boşa geçirmeyiniz. Çünkü zaman hayatın ta kendisidir. BENJAMİN FRANKLİN


Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir. BAGON


Kadınlar; gençlerin sevgilisi, orta yaşlıların arkadaşları, yaşlılarında dadısı dır. BAGON


Başkaları için yaşamayan, kendisi içinde yaşamış sayılmaz. MONTAİGNE


Milli ahlakı olmayan kavmin, medeniyeti de olmaz. ZİYA PAŞA


Sizin en hayırlınız; Kuran öğrenen ve öğreten kimsedir. BUHARİ


Eleştiriden korkarsan bir şey söyleme, bir şey yapma, bir şey olma. ELBERT HUBBARD


Boş zaman yoktur. boşa geçen zaman vardır. TAGORE
------------------------------------------------------------------------------------
Sizde Varsa

Allah'a inanarak, emirlerine uyabilecek kadar İMAN

Hayatın güçlüklerine katlanabilecek kadar İNANÇ

Geleceğin daha iyi olacağına inanacak kadar ÜMİT

Doğru bildiklerin için mücadele edebilecek kadar CESARET

Topluma, ailene faydalı olabilecek kadar SAĞLIK

İhtiyaçlarına yetebilecek, Zekatını verebilecek kadar PARA

Başkalarının daima iyi yönlerini görebilecek GÖZ

Çevrenizdeki insanlara yardım eli uzatabilecek kadar CÖMERT

İnsanlarda karşılık beklemeden yapılan İYİLİK

Yaşam zorluklarına karşı hayatı, insanları SEVMEK

Yastık kadar yumuşak, rahat bir VİCDAN

Dilini, gözünü, kalbini, keseni haramdan saklayabilecek İRADE

Gördüklerinin, duyduklarının düzelmesini bekleyecek kadar SABIR

Günahlarını, noksanlarını itiraf edebilecek kadar FAZİLET

Bu nimetleri bizlere veren Allah'a ŞÜKÜR
 
“Çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz!”

“Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman, sebat edin ve Allah’ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Enfal; 45)

Allah’ı kalple ve dille çokça zikretmek, hem nusret-i ilahiyi, yani Allah’ın yardımını celb edeceği gibi hem de kişinin kendine güvenini artıracaktır. “Zikr’ kelimesinden murat olunan, Kuran okumak ve namaz kılmaktır” diyenler, maalesef bu ayet-i celileyi görmezden gelmektedirler.
Müfessirlerin beyanı ve akl-ı selim sahipleri düşman ile karşılaşıldığında; düşmanların müminlerin namaz kılmalarına müsaade etmeyeceklerini bilirler. Ayet-i celilede zikirden maksat, kalp ve dil ile yapılan Esma’ü-l Hüsna’yı anmaktan ibarettir.



Bu hususta Katade (rahmetullahi aleyh) diyor ki: “Allah sizlere kılıçlarla vuruştuğunuz, en çok meşgul olduğunuz hallerde bile başarıya ulaşmanız için kendisini anmanızı farz kılmıştır.” (3)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst