dini sohbet

Ölümden korkmayalım.
H.z. Allah c.c. Ayeti kerimesinde;

De ki, Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır.(Cuma 8)
Kardeşler, ölümden korkuyoruz fakat, korkunun ecele faydası yoktur.
Her saat, her dakika, her saniye, bizi ölüme yaklaştırmaktadır.
Ölümden değil imansız gitmekten korkalım.
Gün gelecek ölümle karşı karşıya geleceğiz.
Ayeti kerimede;
Sonra görünmiyeni ve görüneni bilen Allaha döndürüleceksiniz. (Cuma 8)
Kardeşler .
Ölüm her ne kadar soğuk ve korkunç görünüyorsa da zannedildiği kadar korkunç değildir.
Mühim olan hazırlıklı olmak ve en önemlisi, bizi kesinlikle alacak olan sahibimizi sevmemiz lazım.

Onu gerçekten seversek zaten ölüm korkusu diye bir şey kalmaz.
İmanı zayıf günahkar ve inkarcı ancak ölümden korkar.
Çünkü imansız giden bir kişi dünyası bitince iflas etmiş bir kişidir Ahiret fakiridir. H.z. Allah c.c. cümlemizi böyle kötü akibetten muhafaza etsin İnşaallah.
Fakat dünya için çalışmamızın dörtte biri kadar Ahiret için çalışsak H.z. Allahın engin merhameti dolaysı ile Ahiret zengini oluruz.
Ayrıca ölüm bir yok oluş değildir. H.z. Allah c.c. kulları Ahirete alırken vücud elbisesini soyarak alıyor belirli bir zaman sonra Ahiret elbisesi giydiriyor.
Kardeşler.
Aklımızı kullanalım. ömür boyu bırakacağımız dünyanın peşinde koşarken bizi bekleyen ölümsüz hayat için de çalışalım.
Bilelim ki en karlı yatırımı yapmış oluruz.
O,nu sevdiğimizi söylüyoruz fakat bizi ona kavuşturacak vasıta olan ölümü sevmiyoruz.
Öyleyse ölümden korkmayalım ölümü kendimize yakın bir arakadaş olarak görelim.
Bilelim ki, ölüm bizi bizden çok seven bize bitmeyen huzur ve saadet hazırlayan Rabbimize kavuşturacaktır.
Herkezin gönlü biryerlerde gezdi.
Bizim gölümüz ise h.z. Allahı sevdi.
Biz onu seviyoruz o bizi sevmese de.
Ona dilenci olduk o bize vermese de.
Onun her şeyi hikmetli üzüntüsü kederi.
Bize ne yazmışsa göreceğiz kaderi.
Ona haktır yalvarmak ona haktır tapmak.
O yüceler yücesine zevktir ibadet yapmak.
Zerreden kürreye her şeyi seyrediyor.
Mümin ve kafirin yaptığını görüyor,
Kim gerçek mümin kim sahte biliyor.
Nefsine tapanların cezasını veriyor.
Gelin ey kardeşler sevelim Rabbimizi.
İnanın kalpten ki o seyrediyor bizi.
Gece gündüz terbiye edelim nefsimizi,
Hangimiz istemeyiz cennette görmek kendimizi.
O bizi bir severse her an güzel geçecek.
Ahirete varınca cennetlik kulları seçecek.
Eğer gaflete düştükse cehenneme verecek.
Fakat kulluk yaptıksa bize selamı gelecek.

H.z. Allah c.c. cümlemize cennette selamını duyanlardan etsin.
 
İçimizden geçen sözler!!!
27.05.2008, 02:01
kendimize ait olan ya da kendimizi içerisinde hissetiklerimizi yazalım...


Ve gece, hapishane, evler.. yeni doğanlar, yeni ölenler.. boğazda düğümlenmiş hıçkırıklar, genizden çıkan gülme sesleri, böğürtülü kahkahalar.. mahcup tebessümler.. o şimşek görüntüsünün içinde yitip giden canlar, canlılık işaretleri…

Ben nereye gidiyorum diye soruyorsun. Bir köprünün üstünde evrene baktığını unutuyorsun...
 
Niyeti bozuk olanın kimseye faydası olmaz.
Niyeti bozuk olanın her işi bozuktur o kişinin ne kendıne ne etrafına faydası olmaz.
Niyeti bozuk olan bencildir egoisttir herkesin eksğini arar kusurunu teşhir eder ve bu işten
galip ayrılırsa çok mutlu olur çünkü kendi üstün gelmiştir nefsi rahata kavuşmuştur.

Niyeti halis olan ise hem kendisini nurlandırıır hem etrafa nur saçar çünkü onun gayesi
Allahın rızasıdır her hareketinin içinde h.z Allahın rızası yatar.
Yaptığı irşadı gönülleri incitmeden yapar benim dediğim kesinlikle en doğrudur demez.

SİZE İLİMDEN ANCAK AZ BİRŞEY VERİLDİ isra ayetini hep aklında tutar kimseyi küçük görmez.
Kim alimim derse bilsinki o cahildir: hadisi şerifi de beynıne kazımıştır.
Bu nedenlerle herkesi hoş kendini boş görür başkalarının kusurunu değil kendi kusurunu görür.

Acaba ne yapsam en iyi amel hangisidir der hep iyi amel peşinde koşar.
Yaptığı ibadetlerin hiç birisini sahibine yakıştırmaz her zaman daha iyisini yapmaya çalışır.
Bazan gafletle yaptığını gördüğü ibadetlerine tevbe eder ve tekrar kılar.

Hasani basri hazretleri niyet üzerine çok dururdu soruldu ki:
Bu niyet nedir ki hep niyetinizi düzeltin kalbinizi islah edin diyorsunuz?
Şöyle cevap verdi,
Ebedi ve sonsuz cenneti şu birkaç günlük amelinizle mi kazanacağınızı sanıyorsunuz?
Belki o sonsuz cenneti amelinize eklediğiniz iyi niyet ve ihlasınızla kazanabilirsiniz.

Niyetinizi düzeltmedikten sonra amelinizi makbul kılamazsınız.
Siz niyetinize nefsani maksatları katmayın yanlız h.z Allahın rızasını gaye edinin
buyurmuş.

H.z Allah c.c cümlemizi halis niyetle kendisinin beğeneceği ameller yapmayı cümlemize
nasip etsin inşaAllah.
 
h.z Allaha gönül verenlere şeytan savaş açar.

Geçmiş yıllardan bu zamana kadar h.z. Allahın muhabbeti için nefsine
savaş açanlara şeytan ordusu ile savaş açmıştır
.
Bu tesadüf değildir.
Dikkat ederseniz küfür batağına batmış her melaneti işleyen nefsinin her
istediğini yapan onu ilah edinen avrupa devletlerinde anarşi olmuyor.

Müslüman devletlerinde ise anarşi baş safhada.
Burada bile şeytan vazifesini yapıyor.
Çünkü müslümanlığın emirlerini az da olsa uygulayan insanlar biraz olsun nefslerine yasak koyabiliyor şeytanı rahatsız ediyorlar. Avrupalı öyle değil nefsinin her dediğini yapıyor bu yüzden şeytanın onlarla pek işi olmuyor.

Fakat insafla dikkat ederseniz tasavvufla iştiğal edenleri nefslerini düşman bilenlere amansız savaş açmış ordusu ile hücüm üstüne hücum ediyor. Yahu: İblis verdiği sözü yaptığı ahtini yerine getirmek istiyor.

h.z. Allaha gönül verenlerin nefslerini terk edenleri boş bırakır mı.
Onlara girdikleri yolun batıl olduğunu nefslerinin her istediğini vermemekle ahmaklık ettiklerini vesvese yolu ile fısıldayacak bu hücumdan sonra da bu yolun düşmanlarını üzerlerine salacak.
Şeytanın en büyük zaferi, o yolda öncülük yapan kişiyi saptırmasıdır çünkü onu saptırmakla ona inananları da saptıracaktır. Kardeşlerim daha evvel yazmıştım bir sınıf insan var şeriatın emirlerini nefsini zorlayarak yapmaya uğraşır yaptığı ibadetlerden hiç bir lezzet alamaz.
Ne yaparsa yapsın günah bataklığından çıkamaz.
Yani nefsinin idaresini şeytana verdiği için şeytanla beraber arkadaşlık yapar şeytan da onu sever ve ondan fazlada rahatsız olmaz.
Bir sınıf insanlar da var ki h.z. Allahın her emrini uygulayan peygamber s.a.v. Efendimiz gibi yaşamaya gayret eden beş vakti vaktini geçirmeden kılmaya.
Sabah namazından sonra işrak, öğle namazından evvel duha, akşam namazından sonra evvabin ve hıvzı iman, gece tesbih namazı gece yarısı teecced namazı. bunları nefsine uygulatıyor. helal lokma yediği gibi şüpheli gıdaları yemiyor.

Bu yola düşman olan bu yolu anlamıyan kardeşlerimin vicdanlarına sesleniyorum.
Bu hali yaşayanlara nefsine düşmanlık yapanlara şeytan ordusu ile savaş açmaz mı?
Açıyor h.z Allaha canı gönülden aşık olanların çalışmalarını engelliyor o gurupları dağıtıyor işte ferit aydının düştüğü durum budur.
Çünkü nefsini ilah edinenlerle işi olmaz nefsine düşman olanlara hasım kesilmiştir.
Nefs şeytana uyduğu zaman onun askeri oluyor.
Şeytan da askeri yapamak istediği nefsi ruha kaptırdığı zaman kahroluyor ve nefsi ruhun idaresinden kurtarmak için savaş açıyor olay bundan ibaret.
Şimdi biz kendimizi bu aynada bir görelim biz h.z ALLAH için mi ibadet yapıyoruz yoksa nefsimiz için mi?

H.z Allah c.c ise kullarını nefsleri ile imtihan ettiği için bu işlere müdehale etmiyor kullarını kendi iradeleri ile nefsleri ile baş başa bırakıyor.

Ahirette de dünya sahnesinde kimin için ibadet yaptığını kendilerine gösterecektir. H.z Allah c.c ahireti kazanmamız için çıkardığı dünyada ahireti kazanmamızı cümlemize nasip etsin inşaAllah.
 
müşriklerle veli kullar bir olur mu
Her şeyin özünü bilen h.z. Allah c.c her kulunun özünü bilir.

Putlara tapan onlardan medet umanları, gönderdiği peygamberini
ve getirdiği tevhid dinini kabul etmeyen müşriklerin kalbini bilmez mi?

Gönderdiği dinini ve peygamberini kabul eden gece gündüz
kalbi zikir ve cehri zikir ile yaşayan kullarını müşriklerle bir tutar mı.

Sizleri tefekküre davet ediyorum ve soruyorum.
H.z Allahın veli kullarına uyanları benzettiğiniz putlar, ve o putlara
tapan müşrikler,h.z Allahın veli kulları ve o veliye uyanlar gibi
gece gündüz ibadet yapıyorlarmıydı.
Resulullah s.a.v. Efendimizin izinde gidiyorlarmıydı.

Son dine inanan ve o dini getiren peygamber s.a.v. Efendimize uyanları
rabıtayı bahane ederek müşriklere benzetirken içinizde rahatsızlık
hissetmiyormusunuz.

Hakk din ve son peygamber geldiği halde inanmayan ve peygamberi inkar
eden sapık kavme gelen ayeti kerimeleri kafanıza göre yorumluyarak
özü sözü Allah ve resulu olan insanlara gelmiş gibi göstermekten
utanmıyormusunuz. veya bu inadınızdan ne zaman vaz geçeceksiniz.

Lâilâ İllallah demeyi kabul etmeyen müşrikleri, sabah akşam Lâilâhe İllallah
zikri ile ALLAH zikri ile yaşayan nefsini terk edip ruhunu kuvvetlendiren
h.z Allaha aşık olanları bir gören zihniyete yazıklar olsun.

Nefsi vücudunda hakim Ruhu baygın kafasına uygun yazarların kitaplarını delil
gösteren kişiye yazıklar olsun.

Sen ey şaşkın kişi tasavvufa gir nefsine düşman ol ruhunu dirilt ondan sonra
gel konuş.
Canlı cenazesin haberin yok kutsal kitabımızı da alet etmekten vaz geç.
Her şeyden haberdar olan h.z. Allah c.c kendisine aşık kullarını peygamberine
sadakatla bağlı kullarını müşrik olarak görür mü!

Ölü ruhunu dirilt ki ölmeyen ruhları gör.

Ölü ruh ile yaşadığın için diri ruhları göremiyorsun.
Hakiki hakk yolcusu bir kişi şeytanı cini meleği tanır.
Çünkü nefsini vücudundan atmıştır vücudunda Ruhu
hakimdir.

İşte böyle yaşayanlara şeytan ve yandaşları düşmandır.
kandırdığı kişileri bu veli kullara düşman yapar.
Onları şeytan yolundaymış gibi gösterir.
Şeyhleri put ona uyanları da müşrik göterir.

Elinde de müşriklere gelen ayeti kerimeler, islamı kabul etmeyen
yahudilere ve hahamlara ve hahamlara uyanlara gelen ayeti kerimeler.
Rabıtayı da bahane ederek kandırdığı alimleri de kullanarak
Hakk aşıklarını saptırmaya çalışıyor.

Şeytana ve nefsine uyan kendini alim gören bu insanlar ve imamları
iftira ettikleri bu güzel insanların hesabını vereceklerdir.

Mürşidi kâmil müridine Allah lâfzı çektirir.
Yani zatından başka ilah olmayan ismi şerifi ile h.z. Allahı zikretmesini
emreder.
Kendisine Allah lâfzı şerifini vird edinmesini, peygamber s.a.v. Efendimizin
yolundan gitmesini öğreten bu güzel insana uyan müşrik, uyduğu da
put olur mu?

Cahiliyet devrinde müşrikler böylemi yaşıyorlardı da bu mübarek insanları
onlara benzetiyorsunuz.
Yaptığınız iftiraların cezasını muhakkak çekeceksiniz.
 
Vücud kilosu mu günah kilosu mu önemli.
Bir kişiye on kiloluk bir poşeti versen desen ki her nereye gitsen bu poşeti her nereye gidersen
beraberinde taşıyacaksın kabul eder mi?

Fakat vücudunu yağlı ballı etli gıdalarla doldurur 20,30, 40 hatta daha fazla kıloyu sırtına yüklenir
kendi vücuduna hamallık yapar.

Ah aptal nefs ah şuursuz nefs kendi kendini katleden nefs.
Bir ahpabım var kendisi 105 kilo, ona ne olur biraz az ye durumun iyi değil
dediğimde mümkün değil elimde değil boğazıma hakim olamıyorum demişti.
Bu gün haber aldım abdest alırken düşmüş başını yere vurmuş hastahaneye kaldırmışlar.
Neyse ki müşahede altında tutuyorlar şu an iyi durumda çok şükür.

Halbuki gayret etse azim gösterse nefsine hakim olmak için h.z Allaha sığınsa h.z Allah
iradesıne güç verir nefsine hakim olur.

Evliyanın biri nefs terbiyesine girmiş ekmek su az uyku gece ibadet gündüz oruç
devam ediyor bir deri bir kemik kalmuş.
Fakat nefsi bir an isyan etmiş canı öylesine et çekmiş ki çarşıya gitmiş kasabın dükkanının
önüne gelmiş vitrindeki etlere bakıyormuş.
Kasap onu görmüş acımış buyur içeri gel etlerim çok taze al da biraz kilo al kuvvetlen
bak kemiklerin sayılıyor para da istemem deyince.
Ruhu galip gelmiş ve kasaba demiş ki: Üzerimdeki et ve kemikler kabirdeki böceklere yeter.
Ve uzaklaşmış oradan...

Bide günah kilosu yüksek olanların hali ne olacak maddi kilo vücüda sıkıntı günah kilosu da
Ruha sıkındı gecesi sıkıntı gündüzü sıkıntı ömrü sıkıntı içinde geçer.
 
Allah-u Teala ikramını iptilanın içine koyuyor.
Bir tohum yer altında bulunarak kemal bulduğu yavaş yavaş büyüdüğü
bitki olduğu gibi: bir derviş de ayak altında tekamül eder.
Çünkü derviş demek kapı eşiği demektir,

Boynunu eğmiş başını top etmiş, her iptilaya tahammül ediyor.
Hiç şüphe yok ki tekamüliyet pişmekle kaimdir.
Bunu da pişirecek şey iptiladır.

Onun için sabır ile sükut ile ihlas adımlarını yavaş yavaş atarak
onu merdivenden çıkarırlar.

Allah-u Teala lütfunu iptilanın içine koyuyor.
O iptilayı hazmedersen, o lütfa mazhar olursun.

Askeri eğitim görüyorsun hata yaptın, komutan sana elindeki sopayla vurdu.
Sonra da sopayı sana hediye etti.
Bir baktın ki sana verdiği sopanın etrafında altın sarılı, ne kadar sevinirsin.
Acın sızın kalmaz.

İşte iptila da da bunun gibidir. Allah-u Teala sana iptila verir nefsini kırar
Ruhunu kuvvetlendirir seni kendisine kavuşturur.

Nefsine kalsaydın nefsinin hevası peşinde koşarak ömrünü bitirir ahirete öylece
göçerdin.

H.z Allah c.c. cümlemizi ahirete göçmeden zatına kavuşanlardan eylesin.
Amin velhamdulillahi Rabbil alemin ...
 
Cennetteki vücud elbisesi

Resulullah s.a.v. Efendimiz Hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır.
Cennete giren Nimet görür fakirlik görmez.
Elbisesi eskimez gençliği tükenmez.
(Müslim 2836)
Sonsuz lüks ve konfor,sürekli sulh ve huzur Cennet sakinlerini
her yönden kuşatmıştır.
Hem bedeni hem de ruhi bakımdan son derece güçlü
ve kabiliyetli olacaklardır.

Resulullah s.a.v. Efendimiz diğer bir hadisi şeriflerinde:
cennete giren her müminin ataları Adem a.s.m. ki gibi bir bünyeye sahip olacaklarını,
hatta altmış metre boyunda olacaklarını beyan buyurmuştur.

Diğer bir hadisi şeriflerinde ise:
Bir kimse cennetlik olarak ölürse, büyük veya küçük yaşı ne olursa olsun,
otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer ve bu yaş ebediyyen değişmez.
Cehennemlikler için de durum böyledir.(Tirmizi 2565)

Diğer bir hadisi şeriflerinde ise:
Erkeklerin bıyıkları yeni terlemiş gençler görünümünde olacaklarını,
kadınların ise çok güzel tenli ve çok güzel elbiselere bürünmüş halde
bulunacaklarını, onların da onaltı yaşlarında olacaklarını beyan buyurmuşlardır.

Bu hususta Ayeti kerimede ise Hazreti Allah c.c. şöyle buyurmaktadır.
ÇALIŞANLAR BÖYLE BİR EBEDİ NİMET İÇİN ÇALIŞSINLAR(Saffat 61)

H.z Allah c.c. cümlemizi bekleyen bu ebedi nimetlere kavuşmamızı nasip etsin
İnşaALLAH
 
Euzu billahi mineş şeytanir racîm NEYİ ANLATMAKTA

EUZU BİLLAHİ MİNEŞ ŞEYTANİR RACÎM den ne anlıyoruz

bu kelimeleri tekrar mı etmemiz Mİ emrediliyor,
euzu sığınmaktan ne anlıyoruz.
Allaha sığınmak,
Bu sözleri tekrar etmekle gerçekleşiyor mu.
 
Ey kardeş kendini rezil etme


Kendini rezil Edip küçük düşürme...
Ey kardeş.
Sana verilen vücudun sahibi H.z Allahtır.
Onu sana seni imtihan etmek için Verdi.
Seni çok ağır bir imtihan bekliyor.
İçinde ise her şeye meyilli münafık bir kuvvet var.
O öyle bir kuvvet ki ona izin verdiğin Zaman her kötülüğü yapar.
Zerre Kadar merhameti, dini imanı ve iradesi yoktur.
Çok sinsidir kendinden başkasını tanımaz yanlız kendine çalışır.
Gaflete düştüğün ona değer verdiğin zaman yandın demektir.
Onun tek bir derdi var yiyecek içecek cinsi münasebet yapacak.
Bu güç bütün yaratılmış varlıkların hepsinde mevcuttur.
Fakat en çok hayvanatta var..
Onlar yerler içerler devamlı cinsi münasebet yaparlar.
Onlar yasak bilmezler.idrak ve düşünme kabiliyetleri de yoktur.

Şimdi sana gelelim ey kardeş.
H.z Allah c.c. seni insan olarak yarattı,sana akıl ve düşünce kabiliyeti verdi.,
Hayvanlar ne kadar hata yapsalar hoş görülür hayvandır çünkü .!
Fakat sen en güzel bir biçimde yaratılan insansın.aklın var çünkü.!
İçindeki şuursuz hayvani nefsinin tuzaklarına düşmemelisin.
Akıl ve dimağını bozacak maddeleri vücuduna sokmıyacaksın.
Seni günaha sokacak,şehvetini azdıracak sahnelerden gözlerini kaçıracaksın.
Eğer bakarsan yakanı kurtaramazsın günaha girmekten kurtulamazsın.

Bilki hayvani nefs doymaz sen ona verdikçe o senden yine ister.
***** ise hayvan olmasına rağmen, birkaç kemikle doyar sana bekçilik yapar.
Senin içindeki hayvan ise seni kandırmak için şeytanın bekçiliğini yapar.

Ne yapacaksın aklını kullanacaksın onun maskarası olmıyacaksın.
Hz. Allaha dayanacak Allahın emirlerini yapacaksın.
Aksi takdirde, ona ve şeytana uyarsan hem bu dünyada hem ahirette
kaybedenlerden olursun.
Nefsine uyanlar daha ahirete gitmeden bu dünyada rezil rüsvay oluyorlar
haysiyetlerini kaybediyorlar.
H.z Allah c.c. cümlemizi böyle bir akibetten muhafaza etsin İnşaAllah.

Ayeti kerime:
Ey insanlar şüphe yok ki,Allahın hesap günü hakkındaki vaadi gerçektir,
O halde sakın sizi nefsiniz dünyaya dalıp aldatmasın.
O çok aldatıcı şeytan da Allahın affına güvendirerek sizi aldatmasın.
(Fatır 5)
 
ESERDEN MÜESSİRE GEÇMEK
İnsan vücudunun yaratılışına dikkatle bakmak, yaratıcıyı bilmenin anahtarıdır. Hadisi şerifte şöyle buyruluyor; Allahın yarattıkları hakkında tefekkür ediniz , Zatı hakkında tefekkür etmeyiniz
(Camius sağir)
İnsanın her yaratılan şeyde AllahüTealanın eserlerini görmeye çalışması gerekir. Bu tefekkürler sayesinde iman tekamül etmiş olur.
Allahü Tealanın yaratışındaki incelikler ne kadar çok bilinirse, Ululuk ve azameti de onisbette bilinmiş olur. Dışta ve içte bulunan organların her birindeki faydalardan insanların çoğu habersizdir. Sahip olduğu en kıymetli şeyleri dahi hiç karşılık vermeden üzerinde bulmuş olmasına rağmen, devamlı gördüğü bir çok şeylerin farkına varamamış ibret gözü ile bakamamıştır.
Meselâ, insan vücudunda yüzlerce kemik, sinir, damar ve, yüzlerce ihtiyari hareketler tertip olunmuştur. Her biri bir başka hizmette, bir başka hizmettedirler. Ayeti kerimelerde şöyle buyrulmaktadır;
O Allah ki seni yoktan yarattı, düzenledi bir biçim verdi. Dilediği şekilde seni terkip etti. (İnfitar 7_8)
Senin ise bunlardan hiç haberin yok. Sen ise el ve ayağını tutmak yürümek tutmak için, dilini te konuşmak için kullanıldığını bilirsin.
Halbuki insanın içindeki ve dışındaki bütün organlar her biri bir işle meşgul olurken se ise tatlı tatlı uykudasın.
On lar sana hizmetten bir an bile geri durmuyorlar.Sen ise onları tanımıyorsun.Aynı zamanda onları sana hizmet ettirene de şükretmiyorsun.
Ayeti kerimede:
Gerçekten insan çok nankördür. (Hacc 16) Gaflete dalan dünyaya geliş sebebinin özünü bilmeyen insan Taşıdığı bedeninin sırlarını çözmeye çalışmıyor yaratanına şükretmeyip Nankör bir hayat yaşıyor.
H,z Allah c.c. cümlemizi gaflete düşenlerden eylemesin. Amin..
 
Gönül telefon hattın hangi yöne bağlı,

Gönül telefonun kime açık
Cebinde taşıdığın telefonun hangi yöne açık ise o hattın bağlanır ve konuşursun.

Telefonun kapalı ise sana kimse ulaşamaz ve sana ihtiyacı olan kimse
senden yardım göremez.

Ayrıca telefonu aküsü de önemli.

Telefonun aküsü bitikse şarzını dolduramazsan işin daha da zor.

Çünkü sen zor duruma düşersen yardım görebileceğin merciye ulaşamaz
çaresiz kalırsın.

Gönül telefonun ise daha çok önemli, çünkü hem dünya ihtiyacını hem
ahiret ihtiyacını ilgilendiriyor.

Akıl santralını doğru çalıştırırsan gönül telefon hattını h.z Allaha bağlarsan
selamettesin demektir.

Fakat akıl santralın dünyaya, gönül telefonun nefsinin isteklerine bağlı
ise, h.z Allah ile hattın kapalı demektir.

Bu hal ile sıkıntıda kaldığın zaman h.z Allahın yardımı sana ulaşamaz.
Ne kadar yalvarsan da cevap alamazsın .

Gönül telefonun şarzı bitikse zaten sen bitmişsin demektir.

Vakit geçirmeden gönül telefonunun şarzını doldur.
Nerede, irfan meclislerinde.

H.z Allahın anıldığı sevildiği zikredildiği meclislerde kalpler nurlanır
kişinin imanı artar.

H.z Allah ile gönül hattı kurulur.

Riyasız yapılan her ibadette h.z Allah ile irtibat kurulur yapılan duanın
karşılığı verilir.

Sen kalbini O'na samimi içten ve gönülden bağlı ol kalp telefonun açıktır.

H.z Allah ile randevu vakti olan namaz vakitlerini de kaçırma ki hattın hep açık kalsın.
 
H.z. Allaha kaçmak.

Şirkten tehvide.

Küfürden imana.

İsyandan itaata.

Zulümden adalete.

Nifaktan sadakate
.
Riyadan ihlâsa.

Kibirden tevazuya.

Cimrilikten cömertliğe.

İsraftan kanaate.

Adâvetten muhabbete.

Tefrikadan ittifaka.

Kötülükten iyiliğe.

Günahtan sevaba.

Bu iyiliklere kavuşmak için h.z Allaha kaçmak lâzımdır.
Ayeti kerimede: Allaha kaçınız .(Zâriyat 50) buyuruyor.
O,nun hıvzı himayesine sığınan, O,na iltica eden.O.na itimat eden
dünyasını da ahiretini de garanti altına almıştır.
Diğer bi Ayeti kerimesinde: Allaha sığın.(Mümin 56) buyuruyor kucak açmış
kullarını şeytandan kurtarmak istiyor.

Diğer bir Ayeti kerimede ise:
Allah rızasını arayanları,onunla kurtuluş yollarına eriştirir,
ve onları izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır,
onları dosdoğrubir yola iletir.(Mâide 16)

H.z Allah c.c. cümle Ümmeti Muhammedi karanlıklardan
aydınlığa çıkarsın İnşaAllah.
 
Kibir şaşkınlığı

Küçük bir fâre kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi küçüklüğünü göremeden:

"- Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!" diye böbürleniyordu.

Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidar bir şekilde:

"- Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?" dedi.

Mahcup düşen fâre, kekeleyerek şöyle cevap verdi:
"-Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum."

Deve suyun içine girip:

"- Ey kör fâre! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!" dedi.

Fâre çaresiz ve mahcup itirafına devam etti:

"- Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane diz üst üste koysak ancak senin bir dizin eder."

Bunun üzerine akıllı deve, fâreye şu nasîhatte bulundu:

"- Öyleyse, gurur ve kibire aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüş ve müsâmahama kapılıp şımarma; çünkü Allâh, şımaranları sevmez!..

Var git; sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş!"

Artık iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fâre:

"- Tevbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!" diye yalvardı.

Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:

"- Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zîrâ vazîfem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir." dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.

Hazret-i Mevlânâ'nın Mesnevî'de anlattığı bu hikâyede fâre; başından büyük işler görmeye kalkışan, kendini başkalarından üstün gören, böbürlenen bir kişinin sembolüdür. Deve ise sabırlı, tecrübeli, hünerli ve kâmil bir insanın remzidir.

Hazret-i Mevlânâ'nın bu kıssayı nakletmekten murâdı da, ondan nice ibretli düşünce, fikir ve hisseler aksettirmektir. Cümlelerinin her birini bir irfan deryâsı hâlinde söyleyen Hazret-i Pîr, buradan çıkarılması gereken nükteleri de yine kendisi şöyle ifade buyurur:

"İblis, önceleri melekler arasında büyük tanınmış, kendini üstün görmeye alışmıştı. Bu alışkanlığı yüzünden şımardı ve Allâh'ın emrinin azamet ve haşmetinin farkına varmadı; Âdem(a.s.)'ı hakîr, aşağı gördü. Böylece aşağıların aşağısı bir âkıbete dûçâr oldu..."

"Bil ki, bakır, altın olmadıkça bakırlığını bilmez. Gönül de mânevî kıvâma ulaşmadıkça hatalarını görmez, süflîliğini anlamaz. Ey gönül! Nefsin kibir ve gurur çukurundan kurtul da sen de bakır gibi iksîre hizmet edip bir altın hâline gel! Gönülleri kuşatan sevgiliye hizmet et!.."

"Bu sevgililer, gönül sahibi olanlardır. Gece ile gündüz birbirinden nasıl çekinir ve ayrılırsa, onlar da dünyadan öyle çekinir, öyle kaçıp dururlar..."

Bütün bu anlatılanlar gösteriyor ki, "benlik" ve "iddiâ"nın girdiği yerde mevkî ve rütbenin putperestliği başlar, orada aslâ rahmet tezâhür etmez. Zîrâ benlik ve iddiâ, rûhânî hayâtın kanseridir.

Benlik ve iddiânın kaynağı ise, insanın, ilâhî kudret karşısında kibirlenmesidir. Yani büyük bir sahrada bir kum tanesi bile olmamasına rağmen bu mevkîini unutarak elindeki, Allâh'ın ihsan ettiği birtakım emânet imkânlara aldanmak sûretiyle kendisini büyük görmesi, kibirlenmesidir. Kibir ise, hiç şüphesiz insana, onu olduğundan daha güçlü, hünerli ve kabiliyetli gösterir. Oysa mahlûkâtta ne kadar güç varsa, Cenâb-ı Hakk'ın ihsân ettiği güç değil midir?

Bu hakîkati idrâk edemeyenlere çok yazık! Nitekim Firavun ve Nemrud'un ilâhlık iddiâsına kadar varan kibirleri ve neticede ilâhî intikâma dûçâr olmaları mâlûmdur.

Onun için Cenâb-ı Hak, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve ashâbına, bilhassa büyük zaferlerden sonra dâima tevâzu ve teslimiyet telkin buyurmuş ve onların nefsânî bir böbürlenme içine girmelerine mânî olmuştur. İslâm'ın var oluş mücâdelesi olan Bedir muzafferiyeti hakkında, mü'minlere, onların ihlâslarına göre önce bin, sonra üç bin, daha sonra beş bin melek gönderdiğini beyân buyurmuş ve:

"(Rasûlüm!) Attığın zaman sen atmadın, Allâh attı!.." âyetini inzâl eylemiştir.

Bu yüce ve ilâhî terbiye neticesinde Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ve sahâbe-i kirâmın hâli, bütün ümmete ebedî bir örnek teşkil etmektedir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Mekke'yi fethinde, o gün aslında içine girdiği şehirden çok gönülleri fethetmişti. O mübârek beldeye girerken de zafer işaretleriyle değil, şükrân hisleri içinde ve devesi üzerinde secde hâlinde idi.

İşte bütün bu yüce hâller:

"Nefsini bilen Rabbini bilir!.." düsturunu tâlim etmektedir.

Zîrâ kendi hâl ve mevkiini bilen her kul, ona göre hayat sürer, yâni yaratıcısını ve onun yüce emirlerini idrâk ederek yaşar. Yoksa hikâyede geçen fârenin deve karşısında şımarması, onun kendi cüceliğinden habersiz oluşundandır.

Nitekim kendini bilince devenin gücünü de idrâk etmiştir. Yine bir karınca da, eğer fil ile güreşmeye kalkarsa, bu da onun kendi acziyetinin farkında olmamasından dolayıdır. İşte insan da, eğer Rabbine kulluk etmiyor ve kibir, gurur bataklığında geziyorsa, o da kendisinden haberdar değildir, âdetâ ilâhî azamet karşısında bir körebe oyununun içindedir, demektir. Onun için en mühim mesele, kendimizi tanımak ve böylece Rabbimizi tanımaktır...

Kendini tanıyanlar, hiçbir zaman kibre ve gurura düşmez, bilâkis tevâzularını artırır ve mahfiyete bürünürler.

Kendini tanıyanlar, devamlı şükür ve secde hâlinde yaşarlar.

Kendini tanıyanlar, ebedî saâdete hazırlanırlar.

Kendini tanıyanlar, yüce Allâh'a, Rasûlullâh'a ve ehl-i îmâna dost olarak hayatlarını devam ettirir, sonsuzluk kervânına dâhil olurlar.

Kendi yaratılış hikmetinden habersiz olanlar ise, bütün bu güzelliklerden mahrûmdur. Şeyh Sâdî'nin dediği gibi:

"Fıstık misâli kendisinde bir iç var zanneden kimse, soğan gibi hep kabuk çıkar..."

Böylelerini Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- şöyle îkâz buyurur:

"Ey gâfil insan! Madem ki peygamber değilsin, ötelerden haber alamıyorsun, sana uyanlar da yok; bu yolda haddini bil, kendi safında kal; ileri gitme! Yürüdüğün hakîkat yolunda da büyük bir velînin arkasından yürü ki, bir gün nefsaniyet kuyusundan çıkıp Hz. Yûsuf gibi bir mânâ padişahı olasın."

"Madem ki Hakk'ta fânî olup Hakk'ın lisânı olamadın; bâri kulak kesil! Bir şey söyleyeceksen bile suâl tarzında söyle de, sözün bir şeyler öğrenmeye yarasın! Padişahlar padişahıyla hiçbir şeyi olmayan fakir ve muhtaçlar gibi konuş!"

"Kibrin ve kinin başlangıcı her türlü nefsânî arzulardan, bilhassa Karun gibi bir zenginliğe ve dünyevî isteklere karşı duyulan aşırı sevgidendir. Bu aşırı arzuların gönüle yerleşip kalması, kök salması da âdet ve alışkanlıktandır."

"Kötü huy alışkanlıkla kuvvetlenince, seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın, kin bağlarsın. Puta tapanlar bile alışkanlıkla puta tapmayı huy edindiklerinden, putun etrafında toplanırlar; onları yollarından alıkoyanlara düşman kesilirler..."

Bu kibir hâli ise, nefret edilecek olmasının yanısıra bir o kadar da acınacak bir perişanlıktır. Nitekim merhametin pek çok şûbesi vardır. Bunlardan biri de, zayıfa, fakire ve garîbe acımaktan ziyâde; gururlu ve kibirliye acımaktır.

Çünkü bir bakıma mağrur; sefih vicdânına uymak, nefsinin esîri olmak ve gönlünü perişan etmekle kulluk haysiyetini ziyân eylemiş ve iblisin arkadaşı olmuş bir zavallıdır.

Rabbimiz, bizleri kibir ve gurur şaşkınlık ve şımarıklıklarından muhâfaza buyursun! Nefsimizi tanıyarak Hakk'a kulluk ve ibâdet dolu bir hayat yaşayan sâlihlerden eylesin!..
Âmîn!..

"
Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de
dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!" (İsrâ, 37)

-alıntıdır-
 
Bitki tohumu

Bitki tohumunun ne işler yapacağını onu var eden içine kopyalıyarak
yaratmıştır.

Onun nasıl bir bitki olacağını, hububat ise nereye ekileceğini,kimler
tarafından biçileceğini, insanlara mı, hayvanlara mı yem olacağını
bilmeden dünyaya gelir.
h.z Allaha teslim olmuştur itiraz etmek
için aklı da yoktur.

Hayvanlar ise yemeyi içmeyi cinsi münasebet yapmayı bilecek kadar
akıl sahibidirler.
Ancak kimlerin emrine girmişlerse onların yetiştirmeleri ile onlara
hizmet ederler.

Dünya da sahibi tarafından proğramlı, geceyi gündüzü, mevsimleri,
meydana getirmesi için İlâhi emrini almış ona verilen süre kadar
bir robot misali dönmeye devam edecektir.
Neticede onu ısıtan ikinci robot olan güneşin de görevi sona erecektir.

Fakat biz insanlar robot değiliz, bizim aklımız var fikrimiz var
bizi yaratan bizden kulluk vazifesi bekliyor.

Bizi imtihan etmek için içimize şeytanın girmesine müsade ettiği gibi
alternatif olarak da melekleri bizim içimize sokmuştur.
Yani meydanı şeytana büsbütün bırakmamıştır.

Biz hayvanlar gibi değiliz biz iyiyi kötüyü ayırdedecek kabiliyette yaratıldık.
Hayvanlar hesaba çekilmeyecek toprak olun İlâhi emir ile toprak olacaklardır.
Fakat biz kaçacak delik bulamıyacağız tıpkı dünyada bitkilerin, hayvanların,
insanlara itiraz edemediği gibi, biz de hiç bir emre itiraz edemeyeceğiz.

Daha açık bir ifadeyle,bizler dünya hayatımızda istediğimizi yapabiliyoruz
ister inanır hz Allaha robot oluruz, istersek inanmayız bırakın şu işleri,
kim ölmüş te geri gelmiş hepsi eskilerin uydurduğu masal dersek
ikinci yaratılışımızda hayvanlar misali ahirette hiç bir söz hakkımız olmıyacaktır
sahibimiz biz nereyi hak ettik ise oraya koyacaktır.

Öyle akıllı insanlar var ki, insan yaratıldığı halde icraatları hep hayvan,
yesin içsin cinsi münasebet yapsın aklı hep o yöne çalışıyor,
İçindeki şeytanının yönetimine girmiş şeytanın robotu olunca
melekler de ondan ilgiyi kesmiş o halde ölmüş o haliyle dirilmiş
şimdi varın düşünün bu halde ikinci bedene girenleri.

Hani bu insandı aklı vardı fakat aklını şeytana kaptırdı hayvandan daha
beter duruma düştü.
Hayvan toprak olunuz ilâhi emri gelince toprak oldu kurtuldu
fakat insanın böyle bir şansı olmadığı için cehennemi boyluyacaktır.

Ey insan aklını kullan seni yaratan seni insan yarattı hayvan yaratmadı.
İsteseydi seni hayvan yaratırdı, yaratsaydı itiraz edebilirmiydin sen biraz
insafla düşünsen seni insan yarattığı için Allahına gece gündüz secde ederdin.

Çünkü sana şeref verdi insan suretinde yarattı bunun şükrünü yaptın mı?
Fakat şunu kafana sok sen onun elinde kuklasın sana mühlet verdi vaktin bitince
senden verdiği emanetini alacak,ikinci yaratılışta, dünyada domuz gibi yaşadı isen
domuz suretinde, ***** gibi yaşadı isen ***** suretinde, insan gibi yaşamış isen
insan suretinde yaratılacaksın.
Onun için aklını kullan da verilen nimetlerin şükrünü yap.

Ya diğer verdiği nimetleri yeme içme eş evlat ve zahir batin nimetleri saymakla
bitmez üstelik seni her hususta bilgi sahibi yaptı cahil bırakmadı seni bilgi sahibi
yapacak ilâhi kitaplar gönderdi.
Hele son dine inanmışsan Alemlere Rahmet Muhammed Mustafa s.a.v
Efendimize ümmet isen ne mutlu sana.

H.z Allah c.c cümlemize bu değerlerin kıymetini bilmemizi şükrümüzü yapmamızı
nasip etsin İnşaAllah.
Vel hamdü Lillâhi Rabbil Alemin.

Allahümme salli Alâ Seyyidina ve Nebiyyina Muhammedin Ve Alâ
Ali Muhammed..


kuzey is nu online Mesajı Moderatöre bildir
 
Yalan Neden Söylenir?

Yalan, gurur ve kibir nedeniyle söylenir.Alışkanlık ile söylenir.
Alay etmek ve kızdırmak için söylenir.
Zor gelen bir işi yapmaktan kurtulmak için söylenir.
"Bilmiyorum" dememek için söylenir.
Yaşanan veya tanık olunan olayları abartmak için söylenir.
Kötülük yapmak ve aldatmak için söylenir.
Gösteriş yapmak için söylenir.
Çıkar ve gelir sağlamak için söylenir.
Bir tartışmada haklı çıkmak ve üstün gelmek için söylenir.
"Beyaz yalanlar" aldatmacası ile söylenir.
Yapmayacağını bildiği bir şeyi vaat ederken söylenir.
İnsanlardan korkup çekinerek söylenir.
Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler'; Ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler.(Zariyat Suresi, 10–11
 
Zemzem suyunun esrarı.

Bekir kardeşimizin Zemzem suyu haber yazısı bize
1995 yılında Hacc farızasını ifa ettiğimizde yaşadığımız
bir manevi hadiseyi hatirlattı.

Şöyle ki;
Beytullahı tavafımı bitirmiş Zemzem kuyusuna inmiştim.
Zemzem suyumu içmiş seccademi sermiş tavaf namazını
kılacaktım.
Sağ tarafımda bulunan bir hacı, Tavaf namazından sonra
iki rekat da Zemzem suyu için namaz kıl dedi.
Fakat böyle bir namaz şartı duymamış olduğum için
hiç ciddiye almamıştım.

Tavaf sahasından ayrıldım istirahate çekildim terlik torbamı
yastık yaparak yüzüm beytullaha dönük vaziyyette yattım.
Daha uykuya yeni dalmıştım ki etrafımı resmi kıyafetli
memur kılıklı insanlar sardı.
Bana, Su borcun var neden ödemiyorsun dediler ben ise
itiraz ediyor benim su borcum diyordum.
Yetkili memur ise bana çıkışırcasına kalk borcunu öde
Derken uyandım.

Kalktım oturdum aklıma bana zemzem suyu için de namaz
kıl diyen hacının sözleri geldi.

Hemen kalktım abdest tazeledim ve yine yüzüm beytullaha
dönük vaziyette yattım.

Daha gözümü kapatmıştım ki, baktım karşıdan ihramlı bir
hacı geliyor elinde de gümüş renkli bir tas içi Zemzem dolu
al şimdi içebilirsin dedi ve ben uyandım.

Bu hadiseden sonra her tavaf namazından sonra iki rekat da
Zemzem suyu için şükür namazı kılmayı ihmal etmedim.
H.z Allah şahidimdir ki bu hadiseyi yaşadım.

Bundan sonra hacca giden her rasladığıma bu hadiseyi anlatıp
Zemzem suyu için şükür namazı kılmalarını tavsiye ettim.
İşte bu mesajla da siz kardeşlerime de tavsiye ediyorum.

Şunu iyi bilelim ki h.z Allah c.c. bu mucize rahmet suyu için
şükür bekliyor.
 
Nasihat

Kim ölümü cok hatirlarsa ona üc sey verilir, Tevbeye acele etmek, kalbin kanaatkarligi ve ibadette faaliyetli olmak. Ölümü unutan da üc seyle cezalandirilir, Tevbeyi sonraya birakmak, ihtiyac duyulan yeterli olacak seylere razi olmamak ve ibadette tembellik etmek.
 
Davanin esaslari
13.09.2012, 15:21
1-AÇIK KALPLİYİZİ
nsanlara gayemizi açıklamayı, metodlarımızı gözlerinin önüne sermeyi ve gizlilik-kapalılık olmaksızın dâvamızı anlatmayı bir vazife biliriz.Dâvamız güneşin ışığından daha nurlu, sabahın beyazlığından daha açık, gündüzün aydınlığından daha parlaktır.

2-MÂSUMUZ

Müslüman kardeşlerin dâvasının tertemiz ve masum bir dâva olduğunu bütün Müslümanların bilmesini candan dileriz.Dâvamız şahsî çıkarları aşan, maddî menfaatleri küçümseyen, nefsî arzuları geride bırakan ve ALLAHü Tealânın İslama davet edenler için çizdiği yolda süratle yürüyen bir dâvadır: «De ki: —Benim yolum budur, ben ve bana uyanlar bilerek insanları ALLAH'a çağırırız. ALLAH'ı her türlü ortaktan tenzih ederim. Ben ALLAH'a ortak koşanlardan değilim.»!')insanlardan bir şey istemiyoruz. Ne malda gözümüz var ne mükâfatta, ne şanda gözümüz var ne de şerefte. Mükâfatımızı ancak bizi yaratan ALLAHtan bekleriz

3-HAKİKATİ SEVERİZ:
İslâm milletini canımızdan daha fazla sevdiğimizi, kurban olmak gerekirse Müslümanların izzeti, şerefi, dini ve hedefleri uğrunda canımızı feda etmeyi kalpten istediğimizi, milletin bilmesini isteriz.Şüphesiz, Müslümanlara karşı kalbimizde beslediğimiz hadsiz-hududsuz sevgiler, hislerimize hâkim olan muhabbetler, geceleri uykumuzu kaybettiren, gözlerimizi pınara çeviren üzüntüler bizleri bu tutuma sevkat-miştir.Milletimizin bu vaziyetini gördüğümüz halde zelil(1) Yusuf Suresi: 108.olmayı kabul etmemiz veya ümitsizliğe düşmemiz asla mümkün değildir. Biz ALLAH yolunda kendimizden daha çok insanlık için çalışırız.Ey Müslümanlar!.. Biz devamlı sizinle beraberiz. Hiçbir gün aleyhinize olmayacağız...

4. LÜTUF VE İHSAN YALNIZ ALLAH'TANDIR:
Hiçbir iyiliği kimsenin başına kakmayız. Herhangi bir lütufta bulunduğumuzu da iddia etmeyiz. ALLAHü Tealânın şu kelâmına iman ederiz: «Bilâkis sizi imana erdirdiği için ALLAH size minnet eder. Şayet sâdık iseniz.»(-)Temennimiz odur ki, kalp gözleriniz hakikata açılsın da, ne olduğumuzu göresiniz. Sizlere karşı sevgi, saygı ve fedakârlıktan başka bir şeyimizin olmadığını idrak edesiniz. Düştüğünüz bu vaziyete karşı acı ile kıvrandığımızı müşahede edesiniz.Ancak, ALLAH'ın bunları bilmesi bizim için kâfidir. Zira kalblerin anahtarı O'nun elindedir. Doğru yola kavuşturan, hakikate yardım eden O'dur.«ALLAH'ın doğru yola erdirdiğini saptıracak hiçbir kimse yoktur.» (?)(2) Hucurat Suresi: 17(3) Zümer Suresi: 38

5. DÖRT SINIFLA KARŞI KARŞIYAYIZ:
Bütün insanlardan temennimiz, bize karşı şu dört guruptan biri olsunlar.a) İnanan: Dâvamıza inanan, sözlerimizi tasdik eden, prensiplerimizi beğenen, dâvamızı hayırlı gören ve O'na tam kalbiyle sarılan kişiye tavsiyemiz şu olacaktır:Hemen bize katıl, bizimle beraber çalış ki, mücahidlerin sayısı artsın. Hakka davet edenlerin sesi yükselsin. Zira amelsiz imanın bir değeri yoktur. Sahibini yolunda kurban olmaya sevketmeyen bir inançdan asla faide beklenemez. Önceki Müslümanlar, imanlarıyla amel etmişlerdir. 'ALLAH'ın kalblerini hidâyete kavuşturduğu Selef-i Salihin ALLAH'ın paygemberine tabi olmuşlar ona iman etmişler, İslâm yolunda hakkıyla cihad etmişlerdir. Bu zâtlar için ALLAH'ın en büyük mükâfatı vardır. Bunlar kendilerine tabi olanların sevapları kadar da mükâfatlara nail olacaklardır.

b) Kararsızlar (Müteredditler):Bizim hakkımızda henüz bir karara varamayanlar, sözlerimizin ihlâslı ve faideli olduğunu öğrenemiyenler, bize karşı tereddüt ve kararsızlık içindedirler.Bu guruptan olan insana tavsiyemiz şu olacaktır: Sık sık bizimle görüş uzak ve yakından eserlerimizi oku. Cemiyetlerimizi ziyaret et, kardeşlerimizle tanış. Böylece —ALLAH dilerse— şüphe ve tereddüdünü yeneceksin. Mutmain olacaksın. Nitekim, senden önce Resulullah' (S.A.V.)a tabi olan kararsızlar, bu şekilde hareket etmişlerdi.

c) Menfaatçılar:Sadece maddî menfaat karşılığında iş yapan ve gayretini şahsî çıkarları için sarfeden başkalarını düşünmeyen şahıslara cevabımız şu olacaktır:Kusura bakma. Bizde ALLAH'ın sevabından başka bir mükâfat yoktur. Bunu da ancak ihlâs sahipleri kazanır. Ayrıca mükâfaat olarak cennet vardır. Bunu da hakikî iman sahipleri kazanır.Bizler malî yönden fakir, şeref yönünden zengin kimseleriz. Kendimizi kurban etmek, elimizdeki her şeyi ALLAH yolunda harcamak adetimizdir.Dilediğimiz ALLAH'ın rızasıdır. O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır.Eğer ALLAHü Tealâ bu gibi menfaatperestin kalbini aydınlatır, cimrilik kâbusunu gönlünden çıkarırsa, ALLAH'ın katında kabul olunan şeylerin daha hayırlı ve daha devamlı olduğunu anlayacaktır. O da, ALLAH'ın Ordusuna katılacak, Âhirette ALLAH'ın vereceği mükâfatlara kavuşmak için, bu dünya hayatının geçici malını sarfe-decektir:«Sizin yanınızda olanlar tükenir. ALLAH'ın katında olanlar ise sonsuzdur.»Şayet bu adam menfaatçılığında devam ederse; canında, malında, dünyasında, âhiretinde, hayatında ve ölümünde ALLAH'ın hakkı bulunduğunu inkâr ederse AHah böylelerine asla muhtaç değildir.Peygamber Efendimiz'e biat ederken Resulullah' (S.A.V.) dan sonra liderliğin kendilerine verilmesini «şart» koşan menfaatçılar da bunlar gibiydiler. Resulullah (S.A.V.) bunlara şu âyet-i celile ile cevap vermişti: «Yeryüzü ALLAH'ındır. Kullarından dilediğini oraya vârisi kılar. Hayırlı netice ALLAH'tan korkanlarındır.»(r)

d) Karşı çıkanlar:Bize karşı sû-i zanda bulunanlar bizlere ancak siyah gözlükle bakarlar. Bizden bahsedilince, asılsız iftiralarla gerçek dışı konuşurlar. Gururlarını yenemezler, batıl inançlarından dönemezler. Bu tip insanlar için duamız şu olacaktır.ALLAH'ım! Bize ve onlara hakkı hak gösterip hakka tabi olmayı, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan kaçınmayı nasip eyle. Bizi ve onları hidâyete eriştir...Dualarımızın kabul edilmesi, ümidlerimizin gerçekleşmesi ALLAH'ın elindedir. ALLAHü Tealâ Peygamberine bir gurup insanlar hakkında şu âyet-i celîleyi indirmiştir:«Muhakkak ki, sen her sevdiğini hidâyete erdiremezsin. Ama ALLAH dilediğini hidâyete erdirir. Hidâyete erecekleri en iyi O bilir.»(")

Bu tip insanların bize dönmelerini, dâvamıza inanmalarını temenni ederiz. Bunlara karşı tutumumuz Hz. Mustafa (S.A.V.) nın bizleri irşad ettiği yol olacaktır: «ALLAHım!.. Sen ümmetimi affet. Çünkü onlar bilmiyorlar.» Bu hadis-i şerifi, Buhari, Müslim ve ibn. Mace rivayet etmişlerdir.İşte insanların, bize karşı zikrettiğimiz dört gurubun birinden olmasını diliyoruz. Müslümanların gayelerini idrâk etmeleri, Hak yolunu seçmeleri ve hedeflerine vâsıl olmaları için seçtikleri yolda başarılı adımlar atmalarının vakti çoktan gelmiş ve geçmektedir.Gaflete dalmak, hayallere kapılmak, körükörüne itaat etmek, her bağırana tabi olmak Müslümana yakışmaz.«De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, hazırladığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişiniz ve hoşlandığınız yurtlar sizin için ALLAHtan, O'nun peygamberlerinden ve ALLAH yolunda cihad etmekten daha sevgili ise O halde ALLAH emrini gönderinceye kadar bekleyin. ALLAH fâsıklar güruhunu hidâyete erdirmez.»(9)Bizim dâvamız asla ALLAHa ortak koşmayı kabul etmez. Çünkü o ALLAH'ı «bir» tanıma esası üzerine kurulmuştur. ALLAH yolunda yokolmaya hazır olanlar ancak davamızı yaşayabilecektir. Buna katlanamayan ise mücahidlerin sevabından mahrum kalacaktır. Cihaddan geriye kalanlarla beraber olacaktır. ALLAH, dâvası için bu tip kişilerin yerine başka bir millet getirecektir.

6. ALLAH YOLUNDA YOK OLANLARIZ:
Dâvamızı, her yönüyle idrak edenler, uğrunda canını, malını, vaktinrve sıhhatini bahşedenler ancak bu dâvaya yakışır. Milletimizin bu gerçeği bilmesini arzu ediyoruz. ALLAH'u Tealâ bir ayet-i celîlede şöyle buyuruyor:«ALLAH mü'minlere karşı mütevâzi, kâfirlere karşı onurlu ve güçlü bir millet getirir. Ve onlar ALLAH yolunda savaşırlar. Hiçbir kınayanın kınamasından çekinmezler . Bu, ALLAH'ın bir lütfudur. Dilediğine verir.»

7. METODUMUZ GAYET AÇIKTIR:
Biz insanları apaçık, belirli, herkes tarafından kabul edilen bir dâvaya çağırıyoruz. O da islâmdır. Bütün insanlar, bu dâvayı pek iyi tanımakta, buna iman etmekte, üstünlüğüne inanmakta; huzur ve saadetlerinin, kurtuluş yolunun yalnızca islâm'da olduğunu bilmekledirler.Tecrübeler bu fikri desteklemektedir. Tarih de islâm nizamının kıyatnete kadar baki kalmaya lâyık olduğuna ve bütün varlıkları ıslâh edeceğine hükmetmektedir.

8. İMÂN ANLAYIŞIMIZ ŞUDUR:
İslâmî esaslara iman etme hususunda milletimizle aynı olmamıza rağmen, milletimizin imanı uyuşuk, uykuya dalmış bir imandır. Milletimiz imanlarının icabını yerine getirmemektedir.Biz Müslüman kardeşlerin imanı ise alevli, kuvvetli, uyanık ve canlıdır. Biz şarklıların şaşılacak bir psikolojisi vardır. İman ettiğimiz bir fikri insanlara anlatırken onlar bizim inancımız uğrunda malımızı, canımızı feda edeceğimizi, her türlü zorluklara katlanacağımızı, dağlar devireceğimizi, ya yok olacağımızı veya inancımızı gerçekleştireceğimizi sanarlar.Ne yazık ki, söz bitince, onunla beraber her şey de biter. Herkes imanını unutur. Düşünmeyi bırakır. Artık inancı uğrunda çalışmayı düşünmez, imanı yolunda en basit bir cihadı bile yapmaya çalışmaz. Hatta o derece gaflet ve uykuya dalar ki —bilerek veya bilmeyerek— dâvasının aleyhine çalışır. Onu yıkmaya gayret eder.Bir fikir adamını veya bir iş adamını aynı günde bir saatte imansızlarla beraber imansız, diğer bir saatte ise ibadet edenlerle beraber âbid görmek insanı güldürecek kadar acaip değil midir?İşte bu zillet, bu gaflet, bu uyku, bu şaşkınlık bizleri, milletimizce kabul edilen iman dâvasını yeşertmeye, yeniden uyarmaya sevketmiştir.

9. ÇEŞİTLİ DÂVALAR:Müslüman kardeşlerin dâvasının sağlam esaslar üzerine kurulmuş bir dâva olduğunu tekrar ediyorum.Günümüzde gerek doğuda gerek batıda çeşitli dâvalar, çeşitli prensipler, çeşitli ideolojiler ve çeşitli doktrinler vardır. Herbiri birtakım insanların aklını çalmış ve herbiri için birtakım insanlar çalışmaktadır. Herkes dâvası için çeşitli propagandalara başvurmakta, insanların gözüne kendi dâvasını güzel göstermeye çalışmakta ve dâvasının üstünlüğünü, güzelliğini iddia etmektedir

10. GÜNÜMÜZDEKİ DÂVA ADAMLARI:Bugün dâva sahipleri, dünkülerinden çok daha farklıdır. Günümüzde dâva sahipleri kültürlü, yetiştirilmiş, hazırlanmış kişilerdir, özellikle batıda durum budur.Her ideoloji için eğitilmiş gruplar bulunmaktadır. Yaymak istediği ideolojinin kapalı taraflarını açıklamaya çalışır, iyi yönlerini izah eder. ideolojisi için propaganda ve neşriyat yolları icad eder. ideolojisini insanlara aşılamak için en kolay en yakın ve en okşayıcı Yolları araştırır.
 
Mevlana...Hayattan ne öğrendim?

Hayattan ne öğrendim?

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim…

İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst