Çocuklara İmanı Öğretirken Dikkat Edilecek Hususlar
Allah Sevgisi Esas Olmalıdır
Çocuklara her zaman ve her hususta sevgi ile davranılması İslamî prensiplerden biridir. Kur`an-ı Kerim`de baba-oğul ilişkisini içeren ayetlere bakıldığında, her defasında, babanın oğula hitap tarzının, "Yavrucuğum/ Oğulcuğum" şeklinde olduğu görülecektir (2). Aynı özellik hadislerde de göze çarpmakta ve Hz.Peygamber`in (sav), çocuklara karşı, "Yavrucuğum" şeklinde sevgi ve şefkat ifadesiyle hitap ettiği görülmektedir (3). İslam eğitimcilerinden İmam Gazâlî, Feridüddin Attar ve Keykavus da, çocuklara yönelik yazmış oldukları müstakil eserlerde, nasihatlerine, "Ey sevgili ve aziz oğlum / Yavrum / Oğlum / Ciğerparem/ Ey aziz can / Biricik yavrum / Ey sevgili evladım" gibi sevgi ve şefkat yüklü ifadelerle başlamışlardır (4). Yıllar sonra Rousseau`da da aynı hitap şeklini görmekteyiz. "Emil" adlı eserinde o da, "Azizim Emil/ Sevgili Emil/ Sevgili çocuğum Emil" gibi ifadeler kullanmaktadır. Bütün bu örnekler çocuğa sevgiyle hitab etmenin, önce ona sevgiyle yaklaşarak gönlünü kazanmanın gereğine işaret etmektedir (5).
İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir: Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular aynı zamanda ibadete yönelten faktörlerdir. Ancak bizim için söz konusu olan, henüz ibadet ile mükellef olmayan çocukta bu iki duygunun nasıl etki bıraktıklarıdır. Yerli-yersiz yapılan Allah korkusu telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir (6). Bu nedenle, denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken bu faaliyette Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira henüz mücerred kavramların, suç ve cezanın, günahın ne demek olduğunu kavrayamayan küçük yaştaki çocukların, hayatlarında önemli bir rol oynayan korku duygusunun, "Allah korkusu" şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri yanlış bir tutumdur. Daha önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne babaların, çocuğun herhangi bir hatalı hareketini gördüklerinde "Allah seni taş yapar/ Gözünü kör eder/ Cehennemde yakar" vb. ifadelerle vazgeçirmeye çalışmaları, çocuğun ruh sağlığı ve gelecek hayatı için son derece zararlıdır. Her şeyden önce, çocuğa Allah Teâlâ`yı sadece "cezalandıran, azab veren biri" olarak tanıtmak, İslam akidesine ve eğitim ilkelerine ters düşmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ`nın, "Celâl" (zâlimleri kahreden, kötüleri cezalandıran) sıfatları yanında, pekçok "Cemâl"(kullarını seven, koruyan) sıfatları da vardır. Gerçekte kullarını çok seven ve "sayılamayacak" kadar nimetler veren AllaH Teâlâ`yı, çocuğun henüz işlenmemiş, temiz ve saf zihninde, "kızan, azab veren, cezalandıran" biri olarak şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur. Şurası unutulmamalıdır ki, çocuk ruhunu AllaH korkusuyla disipline etmek, belki -bir müddet için- mümkündür; ama bu, kalıcı olmadığı gibi, birtakım zararlı sonuçlar da doğuracaktır. Oysa, çocukların disipline edilmesinde başvurulacak en tutarlı ve sağlıklı metod AllaH sevgisine dayalı bir öğretimdir.
Öte yandan, insandaki duyguları ve bunların nasıl geliştiğini inceleyen Psikanaliz de insanda en temel duygunun sevgi ve bağlanma duygusu olduğunu ileri sürmektedir. Gerçekte iman, ümit ve korku duygularını bir arada ihtiva eden bir kavramdır. Kur`ân-ı Kerim`de, müminlerin vasıfları anlatılırken, onların hem AllaH`ın rahmetini ümid ettiklerinden hem de azabından korktuklarından bahsedilmektedir (7). Nitekim iman duygusu, sevgi ve korkudan kaynaklanarak, sonradan ümit, bağlanma ve hayranlık duygularına dönüşmektedir. Duygusal gelişmenin, zihinsel gelişmeden önce olduğunu tesbit eden psikologlar, her şeyden önce, çocuğun kalbini kazanarak ondaki güven, ümit ve bağlanma duygularını geliştirmenin gerekli olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu nedenle, özellikle 3-8 yaşları arasında verilecek din eğitiminde, AllaH`a iman öğretimi söz konusu olduğunda çocuklara AllaH sevgisine dayalı bir öğretim metodu tercih edilmeli, AllaH korkusu, ancak vicdan gelişiminin başladığı 8-10 yaşlarından sonra bahse konu olmalıdır. Öte yandan, lise öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada da gerek öğretmenler, gerekse öğrencilerin, çocukluk yıllarında ailede gerçekleştirilen din eğitimi-öğretiminde, AllaH korkusundan ziyade, AllaH sevgisinin esas olması gerektiği hususunda görüş birliği içinde oldukları tesbit edilmiştir (8). İki örnek aktarmak istiyoruz.
Bir din görevlisi, 3-4 yaşındaki kızına, bir kandil gecesinde dini konularda bilgi vermek ister. En çok herşeyi yaratan AllaH`ı, sonra da bize iyi ve güzel davranış şekillerini öğreten Peygamberimizi sevmemiz gerektiğini söyleyince, çocuk:
--"Ben Peygamberi Allah`tan daha çok seviyorum" der. Babası şaşkınlıkla sebebini sorunca,
--"Annem bana, "Allah yalan söyleyeni cehennemde yakar" dedi. Allah`ın cehennemi varmış, Peygamber`in cehennemi olmadığı için ben onu daha çok seviyorum" cevabını verir.
***
Altı yaşlarında bir oğlan çocuğu, yaramazlık yaptığı zaman mütemadiyen, "Allah seni sevmez, cehennemde yakar" telkinleriyle vazgeçirilmeye çalışılmaktadır. Bir sabah kahvaltısında çocuk birden bire, --"Baba, bizim köyde de Allah var mı?" diye sorar. Çocuğun bu sorusunu merak eden babası: --"Oğlum Allah her yerde vardır; ama niçin soruyorsun?" deyince çocuk: --"Eğer bizim köyde Allah yoksa, oraya gidecektim de" cevabını verir.
Allah Sevgisi Esas Olmalıdır
Çocuklara her zaman ve her hususta sevgi ile davranılması İslamî prensiplerden biridir. Kur`an-ı Kerim`de baba-oğul ilişkisini içeren ayetlere bakıldığında, her defasında, babanın oğula hitap tarzının, "Yavrucuğum/ Oğulcuğum" şeklinde olduğu görülecektir (2). Aynı özellik hadislerde de göze çarpmakta ve Hz.Peygamber`in (sav), çocuklara karşı, "Yavrucuğum" şeklinde sevgi ve şefkat ifadesiyle hitap ettiği görülmektedir (3). İslam eğitimcilerinden İmam Gazâlî, Feridüddin Attar ve Keykavus da, çocuklara yönelik yazmış oldukları müstakil eserlerde, nasihatlerine, "Ey sevgili ve aziz oğlum / Yavrum / Oğlum / Ciğerparem/ Ey aziz can / Biricik yavrum / Ey sevgili evladım" gibi sevgi ve şefkat yüklü ifadelerle başlamışlardır (4). Yıllar sonra Rousseau`da da aynı hitap şeklini görmekteyiz. "Emil" adlı eserinde o da, "Azizim Emil/ Sevgili Emil/ Sevgili çocuğum Emil" gibi ifadeler kullanmaktadır. Bütün bu örnekler çocuğa sevgiyle hitab etmenin, önce ona sevgiyle yaklaşarak gönlünü kazanmanın gereğine işaret etmektedir (5).
İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir: Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular aynı zamanda ibadete yönelten faktörlerdir. Ancak bizim için söz konusu olan, henüz ibadet ile mükellef olmayan çocukta bu iki duygunun nasıl etki bıraktıklarıdır. Yerli-yersiz yapılan Allah korkusu telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir (6). Bu nedenle, denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken bu faaliyette Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira henüz mücerred kavramların, suç ve cezanın, günahın ne demek olduğunu kavrayamayan küçük yaştaki çocukların, hayatlarında önemli bir rol oynayan korku duygusunun, "Allah korkusu" şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri yanlış bir tutumdur. Daha önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne babaların, çocuğun herhangi bir hatalı hareketini gördüklerinde "Allah seni taş yapar/ Gözünü kör eder/ Cehennemde yakar" vb. ifadelerle vazgeçirmeye çalışmaları, çocuğun ruh sağlığı ve gelecek hayatı için son derece zararlıdır. Her şeyden önce, çocuğa Allah Teâlâ`yı sadece "cezalandıran, azab veren biri" olarak tanıtmak, İslam akidesine ve eğitim ilkelerine ters düşmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ`nın, "Celâl" (zâlimleri kahreden, kötüleri cezalandıran) sıfatları yanında, pekçok "Cemâl"(kullarını seven, koruyan) sıfatları da vardır. Gerçekte kullarını çok seven ve "sayılamayacak" kadar nimetler veren AllaH Teâlâ`yı, çocuğun henüz işlenmemiş, temiz ve saf zihninde, "kızan, azab veren, cezalandıran" biri olarak şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur. Şurası unutulmamalıdır ki, çocuk ruhunu AllaH korkusuyla disipline etmek, belki -bir müddet için- mümkündür; ama bu, kalıcı olmadığı gibi, birtakım zararlı sonuçlar da doğuracaktır. Oysa, çocukların disipline edilmesinde başvurulacak en tutarlı ve sağlıklı metod AllaH sevgisine dayalı bir öğretimdir.
Öte yandan, insandaki duyguları ve bunların nasıl geliştiğini inceleyen Psikanaliz de insanda en temel duygunun sevgi ve bağlanma duygusu olduğunu ileri sürmektedir. Gerçekte iman, ümit ve korku duygularını bir arada ihtiva eden bir kavramdır. Kur`ân-ı Kerim`de, müminlerin vasıfları anlatılırken, onların hem AllaH`ın rahmetini ümid ettiklerinden hem de azabından korktuklarından bahsedilmektedir (7). Nitekim iman duygusu, sevgi ve korkudan kaynaklanarak, sonradan ümit, bağlanma ve hayranlık duygularına dönüşmektedir. Duygusal gelişmenin, zihinsel gelişmeden önce olduğunu tesbit eden psikologlar, her şeyden önce, çocuğun kalbini kazanarak ondaki güven, ümit ve bağlanma duygularını geliştirmenin gerekli olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu nedenle, özellikle 3-8 yaşları arasında verilecek din eğitiminde, AllaH`a iman öğretimi söz konusu olduğunda çocuklara AllaH sevgisine dayalı bir öğretim metodu tercih edilmeli, AllaH korkusu, ancak vicdan gelişiminin başladığı 8-10 yaşlarından sonra bahse konu olmalıdır. Öte yandan, lise öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada da gerek öğretmenler, gerekse öğrencilerin, çocukluk yıllarında ailede gerçekleştirilen din eğitimi-öğretiminde, AllaH korkusundan ziyade, AllaH sevgisinin esas olması gerektiği hususunda görüş birliği içinde oldukları tesbit edilmiştir (8). İki örnek aktarmak istiyoruz.
Bir din görevlisi, 3-4 yaşındaki kızına, bir kandil gecesinde dini konularda bilgi vermek ister. En çok herşeyi yaratan AllaH`ı, sonra da bize iyi ve güzel davranış şekillerini öğreten Peygamberimizi sevmemiz gerektiğini söyleyince, çocuk:
--"Ben Peygamberi Allah`tan daha çok seviyorum" der. Babası şaşkınlıkla sebebini sorunca,
--"Annem bana, "Allah yalan söyleyeni cehennemde yakar" dedi. Allah`ın cehennemi varmış, Peygamber`in cehennemi olmadığı için ben onu daha çok seviyorum" cevabını verir.
***
Altı yaşlarında bir oğlan çocuğu, yaramazlık yaptığı zaman mütemadiyen, "Allah seni sevmez, cehennemde yakar" telkinleriyle vazgeçirilmeye çalışılmaktadır. Bir sabah kahvaltısında çocuk birden bire, --"Baba, bizim köyde de Allah var mı?" diye sorar. Çocuğun bu sorusunu merak eden babası: --"Oğlum Allah her yerde vardır; ama niçin soruyorsun?" deyince çocuk: --"Eğer bizim köyde Allah yoksa, oraya gidecektim de" cevabını verir