Yeni Çıkanlar

MARTILARIN DÜĞÜNÜ
Merih Günay, Havuz Yayınları, öykü, 77 sayfa
Merih Günay'ın 'Martıların Düğünü', önceden hiç kestiremediği hayatlara savrulan kahramanının hikâyesiyle dikkat çekiyor. Öyküde ilk olarak karşımıza çıkan isimsiz karakter, yazdığı kitaplarla ünlenmiş ve hayatının sürekli böyle devam edeceğine inanmıştır. Fakat, kahramanımızın hayatını idame ettirdiği iş, Türkiye'de yaşanan konsolosluk bombalamaları ertesinde, kötüye gitmeye başlar. Bu dönemde evi ve eşyaları haczedilen kahramanımızı, eşi ve kızı da terk edilecektir. Merih Günay'ın uzun öyküsü, bu kahramanımızın yaşadığı sıkıntılı dönemi ve bu dönemden sonra kendisini bekleyen, hiç hesapta olmayan bambaşka hayatları anlatıyor. Özellikle kahramanımızın eşi tarafından terk edildikten sonra, kendisini hayata bağlayan Talin ile Natali isimli karakterlerle yaşadığı aşk ve kendisinin hesapta olmadan savrulduğu maceralar, hikâyenin olay örgüsünü heyecanlı kılan asıl unsurlar.
 
SOKAĞA ÇIKMA YÜZÜ
Osman Namdar, Artshop Yayınları, deneme, 96 sayfa
'Sokağa Çıkma Yüzü', "Bir yanılsamalar çağında yaşıyoruz. Yüreğimiz günden güne sıcaklığını yitiriyor. Bu soğuyan dünyada edebiyat, özellikle de şiir en iyi sığınağı insanın," diyen Osman Namdar'ın şiir konulu denemelerinden oluşuyor. Namdar, edebiyatın, özellikle de şiirin, insanın kendini tanımasının ve dış dünyaya da kendini anlatabilmesinin en iyi araçlarından biri olduğuna inanan bir isim. Dolayısıyla kitaptaki denemeler, bu inançtan güçlerini alıyor demek, abartılı olmasa gerek. Namdar, çağımızın bireye yaşattığı tüm yabancılaşmalar karşısında, "yüreğini sıcak tutmanın" tek çare olduğunu söylüyor. Yazarın denemeleri de, hayata karşı içten olabilme kaygısının ürünü.
 
CEPHEYE GİDEN YOL
Emir Kıvırcık, GOA Yayınları, biyografi, 368 sayfa
Emir Kıvırcık'ın 'Cepheye Giden Yol'u, Çanakkale Savaşı ile Kurtuluş Savaşı'nda önemli görevler üstlenen Behiç Erkin'in hayatını anlatıyor. Erkin'in torunu olan Emir Kıvırcık, çalışmasını, Erkin'in toplamı 960 defteri bulan günlüklerinden yararlanarak hazırlamış. 1818-1961 yılları arasında yaşayan Erkin, Türkiye tarihinin iki önemli savaşında bulunmasının yanında, Mustafa Kemal'in de en yakın arkadaşlarından biriydi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da, demiryolları kurucu genel müdürü olan Erkin'in, demiryollarının millileştirilmesi konusunda büyük çabaları olmuştu. Kıvırcık'ın çalışması, bu ismin kişisel dünyasından ve Türkiye'nin yakın tarihinden önemli ayrıntılar barındırmasıyla ilgi çekiyor.
 
YENİ DÜNYANIN KEŞFİ: VİKİNGLER
Josef Nyary, çeviren: Bünyamin Taşdemir, Yurt Kitap, roman, 727 sayfa
'Yeni Dünyanın Keşfi: Vikingler', Vikingler'in Amerika'yı keşfetme maceralarını hikâye ediyor. Nyary'nın kurgusunda, Vikingler cesaretleriyle olduğu kadar, batıl, kör inanışlar konusundaki korkularıyla da öne çıkıyor. Çünkü romandan yansıyan Vikingler, hem savaşma konusundaki büyük cesaretleriyle hem de cinlerden ve perilerden duydukları korkularla birlikte verilir. Vikingler'in Amerika'yı keşfetme çabaları da, birbirine karşıt bu iki durum üzerinden veriliyor. Zira bir yandan önlerine çıkan tüm insanları yenecek derecede cesaretli olan Vikingler, öte yandan da, keşfetmeyi amaçladıkları bu kıtanın cinleri, perileri ve gizemlerinden büyük bir korku duyarlar.
 
ANNEME MEKTUP
Waris Dirie, Bilge Kültür Sanat Yayınları, anlatı, 183 sayfa
Ünlü manken Waris Dirie'nin 'Anneme Mektup'u, yazarın kendi geçmişini anımsama çabası olarak da düşünülebilir. Dirie'nin annesine hitap ettiği mektuplarından oluşan bu anlatı, annesi üzerinden, yaşadıkları toplumun baskısı altında ezilmiş Afrika kadınlarının çileli yaşamlarını anlatıyor. Dirie, henüz on üç yaşındayken, yaşı altmışı geçen bir adamla beş deve karşılığında evlendirilmek istenir. Evlenmemek için Somali'den kaçan Dirie, on sekiz yaşında iken, İngiliz bir fotoğrafçı tarafından keşfedilir. Ünlü bir manken olan Dirie, modellik kariyerinin ardından, Afrika'da uygulanan kadın sünnetiyle mücadele etmeye başlar. İşte kitap, bu yaşanmışlığın ayrıntılarını sunmasıyla dikkat çekiyor.
 
SON ZİYARETLER, SON ZİYAFETLER
Fatmagül Demirel, Doğan Kitapçılık, tarih, 175 sayfa
Fatmagül Demirel'in 'Son Ziyaretler, Son Ziyafetler'i, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Yıldız ve Dolmabahçe saraylarında verilen ziyafetleri anlatıyor. O dönemde bu iki saray, Avrupa hükümdarlarının ve Balkan devletleri krallarının ziyaretlerine tanık oluyordu. Alman İmparatoru II. Wilhelm, İran Şahı Muzafferüddin, Bulgar Kralı Ferdinand, Sırp Kralı Petro ve Avusturya İmparatoru Karl, bu ziyaret ve ziyafetlerde ağırlanan son isimlerdi. Demirel'in çalışması, bu dönemde, dünyanın büyük güçlerinin Osmanlı üzerine hesaplarına yer verirken, ziyaretlerde Osmanlı'nın hükümdar ağırlama inceliklerini ve ziyafet mönülerini de ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.
 
EKONOMİ POLİTİĞİN VE VERGİLENDİRMENİN İLKELERİ
David Ricardo, çeviren: Tayfun Ertan, Belge Yayınları, iktisat, 368 sayfa
David Ricardo'nun 'Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri', iktisat alanında bir klasik olmaya devam ediyor. Ricardo'nun bu çalışması, ilk olarak 1817 yılında yayınlanmıştı ve bilindiği gibi Marx'ın çalışmaları için de önemli bir temel oluşturmuştu. Zira, çalışmalarının temeli olarak Adam Smith'i seçen Ricardo, toplumsal alanı sınıflar çerçevesinden değerlendiren iktisatçılardan biri olması hasebiyle, Marksizm, bu konudaki teorik çalışmalarda kendisinden çok yararlanmıştı. Ricardo'nun dikkat çeken bir diğer yönü de, iktisadi düşüncenin tarihi gelişimi içinde, emek değer teorisini tutarlı bir biçimde inşa etmesidir.
 
ARKEOLOJİNİN DELİKANLISI: MUHİBBE DARGA
Emine Çaykara, Can Yayınları, söyleşi, 369 sayfa
Emine Çaykara'nın 'Arkeolojinin Delikanlısı: Muhibbe Darga' isimli bu çalışması, Türkiye'nin saygın arkeologlarından olan Prof. Muhibbe Darga ile yapılan bir söyleşiden oluşuyor. Söyleşide, Prof. Darga'nın çocukluğu, ilk gençliği, üniversiteye gidişi, arkeolojinin kendisi için ne ifade ettiği, katıldığı arkeolojik çalışmalar, bu çalışmalar esnasında tanıdığı ünlü isimler ve günümüzdeki arkeoloji çalışmalarına dair düşünceleri gibi, çok sayıda ayrıntı yer alıyor. "Arkeoloji, benim bütün hayatımı ifade ediyor," diyen ve bu disiplinin Türkiye'de yeni yeni oturtulmaya çalışıldığı bir dönemde işe koyulan Prof. Darga, arkeolojinin kendisine ve Türkiye'ye yaşattığı dönüşümleri anlatıyor.
 
Alışveriş felsefesi devam ediyor

ALIŞVERİŞKOLİK VE ABLASI
Sophie Kinsella, Çeviren: Bige Turan, Artemis Yayınları, 2007, 432 sayfa.

Sophie Kinsella çok satan serisi Alışverişkolik'in yeni kitabı Alışverişkolik ve Ablası yeni yılın ilk ayında serinin müptelalarını sevindirdi. Kinsella her zamanki gibi insanın elinden bırakamadan okuduğu eğlenceli bir roman yaratmış. Alışverişkolik'in kahramanı hatırlayacağınız üzere Becky Bloomwood'du ve hayatının aşkı Luke Brandon'la evlenip Rebecca 'Becky' Brandon olmuştu. Bir önceki kitap, Alışverişkolik ve Bebeği'nde Becky'nin bebeğiyle gelen yeni alışveriş dürtülerinin başına açtığı belaları görmüştük. Bu kitap serinin dördüncü kitabı olmasına karşın bebekten önceki dönemi, balayı ve sonrasını konu alıyor.
Balayının evliliğin en mutlu dönemi olduğu varsayılır. Luke ve Becky de bunu bildiklerinden olsa gerek bu dönemi olabildiğince uzun tutuyorlar on ay- ve biz de onlarla bu sürecin onuncu ayında, Sri Lanka'da buluşuyoruz. Luke, çok değişmiş, o işkolik adam gitmiş yerine saçı sakalı birbirine karışmış pamuklu eşofman ve yırtık tişörtle yoga yapan biri gelmiş. Üstelik küpe bile takmış! Becky ise kızgın kömürlerin üzerinde koşabilecek kadar kendini ruhani (!) gelişime vermiş. Aslında dünya turlarını en az bir yıl sürdürmeyi planlıyorlar ve hiç kavga etmedikleri harika bir evlilikleri var.
Ama bütün tatiller (ya da balayları) gibi onlarınki de nihayete eriyor ve onuncu ayın sonunda Becky'nin yakın arkadaşı Suze'un yolladığı vaftiz töreni davetiyesi onlara evlerini ve ailelerini özlediklerini hatırlatarak eve dönmeyi istemelerine yol açıyor. Bakalım, bu sakin evlilik şehrin karmaşasında da sürebilecek mi? Olayların devamı önceden yayınlandığı için bir bebekleri olacak- süreceğini de biliyoruz, geriye okunacak bir tek "işkence dönemi" kalıyor.
İlk sorun çift New York'tan Londra'ya taşınmış olduğu için Becky'nin Barneys'deki kişisel alışveriş danışmanlığı işini kaybetmiş olması. (Bu da para kazanmaması, alışveriş yapmak için Luke'a bağımlı olması demek. Evlilik bu anlama geliyor diye düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz, anlaşılan Luke bu işin böyle yürümeyeceğini düşünüyor çünkü.) Becky, bir alışverişkolik olmasa para meselesi Luke için önemli bir sorun olmayabilir, ama sizin karınız da Mısır Arkeoloji Müzesi'nden 12. yüzyıldan kalma hanedan yüzüğünü almaya ya da Alaska'dan Londra'daki hava kirliliği sorununu çözmek için kızak getirtmeye çalışsa ipleri elinize almanız gerektiğini düşünürdünüz.
Alışverişkolik'in bu kitabı insanda kesinlikle alışveriş yapma hevesi bırakmıyor. Bu bir Kinsella romanı ve elbette mutlu sonla bitiyor. Serinin önceki kitaplarını sevenler bunu da sevecekler. Hiç bilmeyenler de bu kitaptan başlayabilirler, tek başına da rahatça okunabilen bir kitap.
Cihan Erken
 
--------------------------------------------------------------------------------

Keriz olmamak için bu kitabı okuyun!

SİLKELENEN KERİZ OLMAYIN
Finansal Piyasalarda Tahmin Yöntemleri Dr. Hakan Öz, Elma Yayınevi, 2007, 153 sayfa.

Aman yanlış anlaşılmasın! Keriz silkeleme, finansçılar arasında kullanılan yaygın bir piyasa terimi. Bilmiyor olabilirsiniz ama öyle! Peki! Keriz silkelemek nedir derseniz: Piyasadaki büyük oyuncuların parasal ve ilişki güçlerini kullanıp fiyatları suni olarak yukarı çekmelerinin ardından, oltaya takılarak alıma geçen küçük ve bilgisiz yatırımcılara yüksek fiyattan menkul kıymetleri satarak kar etmeleri anlamına geliyor.
Silkelenen Keriz Olmayın adlı kitabında, piyasanın işleyiş mantığından yola çıkan Dr. Hakan Özerol, makro ekonomik dengeleri ve nasıl yorumlanması gerektiğini keyifli bir dille okuyucuya aktarıyor. Kitap, "bir konuya ne kadar hakimseniz o kadar basit bir biçimde anlatabilirsiniz", görüşünün hayat bulmuş biçimi. Karmaşık gibi gözüken teorileri bize özgü bazı örneklerle aktaran Özerol, yalnızca konuyla haşır neşir olanların değil, piyasa kavramını ve işleyişini merak eden herkesin rahatlıkla okuyabileceği bir çalışma ortaya çıkarmış.
Bir sabah kalktığınızda, televizyondaki haber spikerinden muhtemelen şöyle bir şey duyabilirsiniz: "Piyasalar güne tedirgin başladı" ya da "Piyasalar yaklaşan seçim öncesi gergin." Bu anlatımın piyasalara adeta bir kişiymiş gibi önem atfeden cümleler olduğunun farkındasınızdır. Ama gerçekten, bu kadar da önemli midir bu piyasalar? Hakan Özerol işte bu noktada, kavramın gereğinden fazla abartıldığı görüşünde. Para Lidyalılardan beri dünyayı döndürüyor olsa da, yazar piyasa kavramın özünün aslında binlerce yıl öncesine dayanan basit bir temele, yani 'pazar' kavramına dayandığını ifade ediyor. Piyasa ise bu pazarda elindeki satmaya hazır satıcılarla, belli bir fiyattan almaya razı alıcıların oluşturduğu bir eşleşmeyi ortaya koyuyor. Fiyatı belirleyen unsur ise arz ve talebin düzeyi.
Özerol' un ifadesiyle 'kendini bilen yatırımcı olmanın en önemli göstergesi de, bazı sorunlara fırsat vermeden hareket edebilmekten yani ayağını yorganına göre uzatmaktan geçiyor. Kitapta yatırım araçları hakkında da aydınlatıcı bilgiler veren yazar, piyasa türleri ve piyasalarda para kazanmak için nasıl gerçekçi çözümler üretilebileceğine dair önemli ipuçlarını okuyucularla paylaşıyor.
Mustafa Eroğlu
 
İletişimin kitabı var mıdır?

YAZINSAL İLETİŞİM VE HALKLA İLİŞKİLER
Engin Berk, Yeni İnsan Yayınevi, 2007, 108 sayfa.

İletişim disiplinli bir konudur ve haliyle iletişimi anlatmak, bu konuda araştırma yapanların en temel sorunsallarından biridir. Okuyucularsa bu tarz kuramsal kitapları okurken, hem o konuya atfen kullanılan kelimeleri bilmedikleri ve uslarında çözümleyemedikleri için büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Haliyle zevkli geçecek bir okuma seansı kâbusa dönüşebilmektedir.
Kuramsal bu bilgilerin çarpıcı bir şekilde sunulabilmesini hayal etmişimdir. Bu hayalimi bazı kitaplarda yakaladım ama itiraf etmem gerekiyor ki Engin Berk'in Yazınsal İletişim ve Halkla İlişkiler bu noktadaki açlığımı bastırdı. Kitabın ismine ilk baktığımda sıkıcı bir iletişim ve halkla ilişkiler kitabı olduğunu düşünmüştüm. Oysa içeriğine baktığımda bu fikrimin tamamen değişmiş olduğunu belirtmek isterim. Buradan hareketle kitabın isminin yanlış seçildiğini düşünüyorum.
Berk'in kitabı, iletişimi kuramsal/akademik hayattan gündelik hayata indiriyor. Öte yandan Berk, anlatmak istediğini aslında bir ölçüde, yaratmış olduğu çalışmada uyguluyor. Soyut olan iletişim kavramını halkla ilişkiler ve edebiyat kapsamında somuta taşıyor. Çok fazla yapılan tekrar vurgusuyla öne sürülen tezler, okuyucunun kafasına bir bir işleniyor. Hem doyurucu hem de bilgilendirici.
Kim istemez, bir çırpıda Kafka'nın Dönüşüm'ünü ya da Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserlerini kavrayarak okumayı. İşte adını andığımız kitap, belki büyük bir iddia olacak ama, böyle bir seçeneği de sizlerin önüne sunuyor.
Yazar, Mağara duvarlarındaki resimlerden siyasal yaşamda kullanılan halkla ilişkiler uygulamalarına kadar bir dizi iletişim faaliyeti içinde 'edebiyatın ve dolayısıyla estetik'in yeri nedir, iletişimi ne ölçüde etkiler bu kavramlar' gibi soruların cevaplarını buluyor eserinde. Dile, dilin kullanımıyla ortaya çıkan edebiyata, düşlerimize ve yazınsal düşlerimize bir çıkış noktası aralamış. Yazar, bu anlatımlarını da soyutta bırakmamış, günümüzde artık önemli bir noktadan hareketle tartışılmaya başlayan medya okuryazarlığı kavramına da ışık tutmuş. Buradan medyada üretilen mitlere, bunların dilsel ve edebi çözümlemelerine girişmiş. Yazar, birçok kavramı, ki bunların öncülüğünü halkla ilişkiler yapmakla beraber, edebiyat ve iletişim bünyesinde ve yine edebi ve iletişimsel/linguistik (dil bilimsel) bir biçimde soyuttan somuta yönelik ilerici yaklaşımlarla eserine giydirmiş.
Bu okundukça haz alınan eserin, iletişim sürecinin tamamlanamayacağı savını göz önüne alarak, daha nice farklı okumalara gebe kalması dileğiyle.
Savaş Güller
 
Geldiğini belli eden kazalar


MEDYA KAZA RAPORLARI
Azime Acar/Ender Bölükbaşı, Cinius Yayınları, 2008, 158 sayfa.
Medya Kaza Raporları adlı kitaptan bahsetmeden önce 'Medya Kazası'nın ne anlama geldiğini söylemek gerekiyor. Zaten kitapta bu tanımla başlıyor. Medya kazası aslında 'gaf ya da pot' yerine kullanılan bir sözcük. Kitabın yazarları gaf ya da pot yerine bu tanımı kabul ediyor çünkü 'genetiğinin olduğunu' söylüyorlar. Yani gaf ya da pot gibi kolay unutulmadığının altını çiziyorlar. Sonra da yıllarca medyada çalışmış olan Azime Acar ile Ender Bölükbaşı'nın imzasını taşıyan kitap başlıyor. Kitap boyunca da çeşitli gazete ya da televizyonda yer almış 'medya kazaları' sıralanıyor. Hemen belirtelim eğer bu kitabın ikincisi ya da üçüncüsü hazırlanacaksa hiç kimse o kitapta adı geçsin istemez. Medya Kaza Raporları'nı uzun uzun anlatmaktansa yazarların kitaba geçmeye değer bulduğu 'rapor'lardan bir örnek vererek neden hiç kimsenin bu kitapta imzasının ya da adının olmamasını istediğini açıklamış olalım.
9 Kasım 2007'de Hürriye'te yer alan 'Müdürün geyik yanıtı' başlıklı haber. Kitabın yazarları bu kazayı şeyle anlatıyor: "Bir kompozisyondan fırtına üretmeyi beceren bürokrasimiz, beş geyik yavrusundan da kriz yumurtladı. Bir ayı aşkın süre, Yeni Bosna'daki gümrük alanında tutulan geyik yavrularının durumu medyaya düşünce, bürokratlar medya ile olan imtihanda mümtaz örnekler sergilediler. Gazetecilerin ısrarlı geyik takibinin ardından İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat'ın geyik yavrularının durumuyla ilgili sorusu, Tarım Bakanlığı'nda uluslararası komploya kadar uzanan infial yarattı. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Beytullah Okay, Avukat Ahmet Kemal Şenpolat'ı yanıtlarken "Geyikler için seferberlik ilan etmenize inanamıyorum. Amerika ve İsrail'in ayak oyunlarıyla milyonlarca insan öldürülürken siz neler düşünüyorsunuz?" diye adeta payladı. Açıklaması da medyaya manşet oldu. SONUÇ: Geyikler, Atatürk Orman Çiftliği'ne sağ salim ulaştırıldı. Medyaya da geyiğin muhabbeti kaldı."
 
Gerçek röportajın peşinde...


ÇIPLAK KRALIN TERZİLERİ
Detay Yayıncılık, 428 sayfa.
Röportaj, basınımızda unutulmaya yüz tutmuş, çoğunlukla söyleşi ile karıştırılan bir haber yazım tekniği. Edebiyatla beslenen, Yaşar Kemal, Sait Faik ve Fikret Otyam gibi ustaların kaleminden en güzel örneklerini okuduğumuz ancak günümüzde hak ettiği değeri bir türlü görmeyen haber-röportaj geleneği, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı (MİHA) muhabirlerinin elinde yeniden hayat buluyor. Bir yandan üniversitedeki eğitimlerini sürdüren bir yandan da ulusal gazetelere haber-röportajlar üreten MİHA muhabirlerin elinden çıkan 62 röportaj, Çıplak Kralın Terzileri adlı kitapta toplandı. MİHA Genel Yayın Yönetmeni Kayıhan Güven öncülüğünde daha önce iki kitap yayımlayan genç muhabirler, bu kez son yedi yıllık çalışmalarını bir araya getirdi. Kitapta yer alan her bir yazı, yaşamın bir kenarından tutup, sayfalardaki yerini alıyor. Tanıklık edilen olaylar, gidilen mekânlar, unutulanlar ya da hiçbir zaman unutulmayacak olanlar donanımlı genç muhabirlerin gözüyle okura aktarılıyor.
Bir öğrenci kitabı olmasına rağmen, pek çok profesyonele taş çıkartan yazılara imza atan muhabirlerinin her bir yazısı okuru bambaşka yaşamaların içine götürüyor. Bir öğrenci, Laleli'yi mesken ediniyor. Sovyetlerin dağılmasından sonra ülkemize akın eden hayat kadınları sayfalara konuk oluyor. Onların hiç bilinmeyen umutları, hayalleri ve aşkları yazının konusu oluyor. Bir diğeri Kurukahveci Mehmet Efendi'nin hikâyesine uzanıyor. Bilmeyenler için, kahvesi keyifle içilen Mehmet Efendi'nin dillere destan hikâyesi, tarih sayfalarından hoş ve dokunaklı bir olay. Sayfalar ilerliyor... İstiklâl Caddesi'ndeki Danışman Geçidi'nde üç kuşaktır terzilik yapan bir aileden gelen Tahsin Usta'nın meslek sıralarını, başından geçen ilginç hikâyeleri dinliyoruz. Derken, Burcu Göknar'ın kaleme aldığı bir otostop yazısı karşılıyor okuru. Çanakkale'den Antalya'ya kadar sırtta çanta, elde fotoğraf makinesi yapılan maceralı bir gezi olanca doğallıyla anlatılıyor: Karşılaşılan bin bir çeşit insan, arkadaşlıklar, teknede bir balıkçı abiyle denizin üstünde, yıldızların altında yapılan sohbetler, sabaha karşı denizden pareketaların çekilmesi... Başka bir röportaj okuru İkitelli'ye götürüyor. Varoş mahallelerindeki evler ziyaret ediliyor. Her bir ev, içinde ayrı bir hikâyeyi barındırıyor. İkitellinin varoşlarında okura farklı dünyalar sunuluyor. Kitapta bir röportajı başka bir röportaj takip ediyor...
Çıplak Kralın Terzileri , sadece bir öğrenci kitabı olmasıyla değerli değil. İçinde bulunduğumuz ve her şeyin insana yabancılaşmaya başladığı günümüzde, taşıdığı umut dolu sayfalarla da okunması gereken bir kitap.
Aylin Ünal
 
Avukatım olsa da konuşsa...

MAHKEMEDE TEK BAŞINA
İdil Elveriş, Galma Jahic, Seda Kalem, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 281 sayfa.
Ülkemizde 1992 yılından beri, güvenlik güçlerince gözaltına alınan, mahkemelerce sorgulanan veya tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılanan kişilere devlet tarafından sağlanan kaynakla barolarca bir avukat görevlendirilmekte. Peki, acaba bu hizmete erişim hakkı olanların yüzde kaçı gerçekten bu hizmetten faydalanabiliyor? Avukatı olanlarla avukatı olmayanların yargılama sonunda aldıkları mahkûmiyetlerde herhangi bir fark var mı? Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca bir avukatın hukuki yardımına erişim hakkının kapsamı genişletildi. Ancak basında genelde avukatlara yapılması gereken ödemelerde yaşanan gecikmeler ile gündeme gelen bu hizmetin işleyişi hakkında hâkimler, Cumhuriyet savcıları ve avukatlar ne düşünüyor?
Bu konuda Türkiye'de ilk kez yapılan bir saha araştırması kapsamında İstanbul'daki ceza mahkemelerinde 900'e yakın dosya incelenerek, hâkimler, Cumhuriyet savcıları ve avukatlarla 25'er derinlemesine mülakat yapılarak ve neredeyse 200 kadar duruşma izlenerek toplanan bulguların yer aldığı kitap, yukarıdaki sorulara cevap vermeyi amaçlıyor.
Mahkemede Tek Başına adlı kitap özellikle güvenlik güçlerince vatandaşlara karşı orantısız şiddet kullanımıyla yeniden ülke gündemine geldiği, Avrupa Birliği üyeliği sürecinde değişen kanunların amaca uygun uygulanmadığı şikâyetlerinin sıklıkla yinelendiği, adil yargılanma hakkının ihlalinden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye'nin sıkça mahkûm olduğu bir dönemde, devletin konunun üstüne ciddiyetle eğilmesi gerektiğinin oldukça iyi bir göstergesi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi üyeleri ve Hukuk Fakültesi öğretim görevlileri İdil Elveriş, Galma Jahic ve Seda Kalem tarafından Türkçe ve İngilizce olarak kaleme alınan kitap, hukukçu, kriminolog ve sosyolog olan yazarları sayesinde disiplinlerarası bir çabanın ürünü olarak göze çarpıyor. Kitap ile ilgili olarak, hukuk alanında saha araştırması ile desteklenmiş politika üretme geleneğinin Türkiye'de de oluşması noktasında devam edecek olan bir girişimin ilk yapıtı denilebilir. Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise sanıkların yüzde 90'ının yargılama sürecinin hiçbir aşamasında bir avukatı olmadığı bulgusudur. Bu bulgu, hâkimlerin, Cumhuriyet savcılarının ve avukatların araştırmacılarla yaptıkları mülakatlardan alıntılarla birleştiğinde ortaya dikkate değer bir sonuç çıkıyor ve insana kitabın sonundaki soruyu sorduruyor: İçinde adalet kalmamış bir sisteme adalet sistemi denilebilir mi?
Ulaş Karan
 
ŞİİR KONAKLARI
Turan Karataş, Sütun Yayınları, inceleme, 185 sayfa
'Şiir Konakları', adından da anlaşılacağı üzere, Turan Karataş'ın şiir ve şair merkezli deneme ve inceleme yazılarından oluşuyor. Karataş'ın son yedi yıllık yazılarından oluşan kitap, okurla birlikte şiiri anlamayı ve onu sevmeyi amaçlıyor. Şiiri ve şairi kalıba koymanın mümkün olmadığını söyleyen Karataş, bu tür çabaların şiiri kısırlaştırdığını, şairi güdükleştirdiğini, ne şiiri ne de şairi "sınırlandırmamak" gerektiğini belirtiyor. Karataş, güzel sanatlar ve şiir konusundan müteşairlere, şiir ve hakikat ilişkisinden dergilerde kalmış ve unutulmuş şairlere, şiir hırsızlarından bugünkü şiirin zaaflarına kadar, son dönem Türkiye şiirinin geniş bir perspektifini çizmeye çalışıyor.
 
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUNDA ZENNELER
Çiğdem Kılıç, Kitap Yayınevi, inceleme, 198 sayfa
Çiğdem Kılıç'ın 'Geleneksel Türk Tiyatrosunda Zenneler'i, Türkiye'de kadının tiyatro alanındaki görünümü konusunda ilginç bir inceleme. Kitabın giriş bölümü, geleneksel Türk tiyatrosunu biçimlendiren temel koşulların zenne tipinin oluşmasındaki etkilerini değerlendiriyor. Birinci bölüm, erkek oyuncuların kadın rollerine çıkmalarını oluşturan koşulları irdelerken, ikinci bölüm de, zenne tipinin özellikleri ile ortaoyunu dışındaki türlerde nasıl görüldüğüne ve algılandığına odaklanıyor. Kitabın son bölümü olan üçüncü bölümde ise, ortaoyunundaki zenne tipleri kendi içlerinde sınıflandırılarak ve basılı ortaoyunu metinlerinden örneklemeler yapılarak inceleniyor.
 
ORTA YAŞLI KADININ İNTİKAMI
Elizabeth Buchan, çeviren: Yeliz Üslü, Artemis Yayınları, roman, 352 sayfa
Elizabeth Buchan'ın 'Orta Yaşlı Kadının İntikamı' isimli bu romanı, kahramanı Rose Lloyd'un yaşadığı büyük acılardan sonra, beklemediği bir anda mutluluğu bulmasını hikâye ediyor. Yirmi beş yıllık evli olan Lloyd, evlilik, kariyer ve annelik üçlüsü arasında, huzurlu bir hayat sürmektedir. Fakat günün birinde, eşinin hayatını kaybetmesi, Lloyd'un oldukça sağlam görünen bu hayatının altüst olmasına neden olur. Roman, bu
trajik durum sonucunda, kendine dair güvenini yitiren Lloyd'un, her şeye rağmen hayata tutunabilme çabalarını anlatıyor. Bu aşamada, beklenmedik bir şekilde karşısına çıkan eski sevgili, kendisi için büyük bir teselli olacaktır.
 
YAHUDİLİKTE ERGENLİĞE GEÇERKEN
Penina Adelman, Ali Feldman ve Shulamit Reinharz, çeviren: Estreya Seval Vali, Gözlem Yayınları, eğitim, 165 sayfa
'Yahudilikte Ergenliğe Geçerken', genç Yahudi kızları için, ergenlik döneminde, Yahudilik inanışına uygun bir şekilde neler yapılması gerektiğine yer veren bir çalışma. Kitap, Yahudiliğin, bireyin gündelik hayatı ne şekilde kullanabileceğini gösteren bir inanış olmasından hareketle, genç kızlar için bu anlamda yol gösterici olmayı amaçlıyor. Yahudi genç kızların kadın olmaya giden yolda, bir Yahudi olarak yerine getirmeleri gereken sorumluluklar; arkadaş seçimi; anne ve babaya saygı; doğru ve sağlıklı beslenmek; kendiyle barışık olmak ve gerginlikten kurtulmak, kitapta yer alan konulardan birkaçı.
 
İRAN SİNEMASINDA KADIN
Fatin Kanat, Dipnot Kitabevi, sinema, 199 sayfa
Fatin Kanat'ın 'İran Sinemasında Kadın'ı, İran sinemasında kadın temsiline odaklanıyor ve bu sinemada kendilerine yer bulan kadın yönetmenleri anlatıyor. Çalışma, tüm dünyada hâlâ öncelikli olarak bir erkek mesleği sayılan sinemaya, İranlı kadınlar tarafından, kendi kadınlık durumlarını ifade edebilmenin önemli bir aracı olarak nasıl sahip çıkıldığını göstermesi açısından oldukça ilgi çekiyor. İran'da kadınlara yasal olarak sinemada var olma hakkı 1987'de verildi ve o yıl çekilen yirmi yedi filmin yalnızca ikisinde kadınlar başrolde yer alabildi. Çalışma, bunun hemen ardından, kadın yönetmenlerin imzasını taşıyan filmlerin sayısının hızla artmasını, çarpıcı örnekler eşliğinde değerlendiriyor.
 
KOBİ DOKTORU
M. Rauf Ateş, Hayat Yayınları, iş dünyası, 267 sayfa
M. Rauf Ateş, 'Kobi Doktoru'nda, girişim, aile şirketleri, pazarlama, marka yönetimi, strateji, insan kaynakları, yeni trendler gibi, birçok başlık üzerinden, küçük ve orta boy işletmelerin yapısına ve başarılı olabilme kıstaslarına odaklanıyor. Kitap, yazarın Anadolu gezilerinden, tanıklıklardan, çok sayıda yönetici ve işadamının değerlendirmelerinden oluştuğu için, konu hakkında oldukça detaylı ve kapsamlı bilgiler içermesiyle öne çıkıyor. Çalışma, Türkiye iş dünyasının gerçeklerinden süzülen 155 sorudan hareket ederek, verili sıkıntıları tespit etmesi ve buna dayanarak çözüm önerileri sunmasıyla, bu alanda kendini var etmeye çalışan girişimcilere, yöneticilere rehber olacak nitelikte.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst