Yeni Çıkanlar

-Ediz1912-

Türkiye'nin üç büyükleri; Mustafa,Kemal,ATATÜRK!
Webmaster
Her şeyden ve herkesten ayrı
SOYTARI VODVİL
Emel Yuna, Cinius Yayınları, 2007, 171 sayfa.
Adını Fransa'nın Normandiya bölgesindeki bir köyden alan, 19. yüzyılın ortalarında Amerika'da ortaya çıkan vodvil tiyatrosu, Avrupalı ve Amerikalı geniş halk yığınlarının, en başta da köylülerin ve kasabalıların tiyatro salonlarını doldurmasına neden olmuş, sinema sektörünün popülaritesinin artmasıyla da gözden düşmüştü. İçinde pandomim, dans gösterileri, şarkılar, parodiler ve hatta monologlar barındıran vodvil taşlamalardan hareketle yanılgılara ve olguların tuhaflığına dayanarak ilerleyen, hızlı bir tempoyla süregiden bir güldürü türü. Vodvil tiyatrosunu aklıma düşüren Emel Yuna'nın Soytarı Vodvil kitabı oldu.
Soytarı Vodvil bir yanıyla paranoyakların, 'geçmiş'in bir türlü geçmemesinden musdarip genç kadınların, cinnet fantazilerini her defasında yarım bırakanların, her şeyden ve herkesten ayrı düşmüşlerin öyküsü. Diğer yanıyla ise hayatın anlamı ve değerler hakkında kafası karışık 12 Eylül gençliğinin akıl ve ruh tutulmalarının bir özeti adeta.
Mizahi yanı biraz zayıf kalsa da, kitap adındaki Vodvil'in hakkını verir şekilde hızla ilerleyen olayları, sahnede bir görünüp bir kaybolan kahramanlarıyla akıp gidiyor. Sahnedeki şarkıların yerini şiirler, monologlarınkini mektuplar alıyor. Okur, tam da yazarın istediği gibi yollarının ne zaman birbiriyle kesiştiğini kavrayamadığımız bir grup
genç insanın; işsiz yazar Feryal'in, dibe vurmuş kıskanç âşık Tolga'nın, tercih edilmeyen olduğunu hiç unutmamak için saçlarını kırparak kendini ucubeye dönüştüren Sevda'nın, ölümünün arkadaşlarına dert olduğu Berta'nın, estetik operasyonla yüzünü değiştiren cerraha "hiç kan dökmedim ben" diyerek ruhunu temizlemeye çalışan itirafçı Gökhan'ın ve hikâyede hak ettiği yeri bulamasa da bu vodvile en çok yakışan patavatsız Pedro'nun öykülerinin nelere dokunup nelere teğet geçtiğini anlamakta zaman zaman güçlük çekiyor.
Karmaşık örgü ve kurgu içindeki geri dönüşler sayesinde neyin, ne'den
önce, ne'den sonra yaşandığı algının sınırlarını zorluyor. Şunu söylemek
gerekir ki Soytarı Vodvil'in anti-kahramanlarının yaşama karşı haykıracakları büyük lafları var.
Rengin Yerli
 
Nagidos'un önemi

DAĞLIK KİLİKİA'DA BİR ANTİK KENT KAZISININ SONUÇLARI, NAGİDOS
Editör: Prof. Dr. Serra Durugönül, Suna İnan Kıraç, Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü, 2007, 509 sayfa.
Antikçağ'da Dağlık Kilikia'da bir liman kenti olan Nagidos, Mersin ili, Bozyazı sınırları içinde Anamur'un 10 kilometre doğusunda yer alıyor. Nagidos'ta, Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Serra Durugönül başkanlığında 1998-2002 yılları arasında arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmaları gerçekleştirilmişti. Kazılarda saptanan mimari, seramik ve sikke gibi arkeolojik veriler, 2002-2007 yılları arasında Durugönül'ün oluşturduğu ekip ve diğer üniversitelerden katılan araştırmacılar tarafından değerlendirilmişti. Şimdi de bu çalışmalar, Dağlık Kilikia'da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları, Nagidos adıyla yayımlandı.
Kitap, Nagidos'un Coğrafi Topografik Özellikleri ve Tarihi Gelişimi, Mimarisi, Nekropolleri, Seramikleri, Heykelcikleri, Sikkeleri ve Sonuç adlı toplam yedi bölümden oluşuyor. Kazılarda bulunan Arkaik, Klasik ve Hellenistik dönemlere ait seramikler kentin, Yunan dünyasıyla bağlantıları ortaya çıkarırken, amphora ve amphora mühürleri ise Nagidos'un MÖ 5. yüzyılın ikinci yarısından MÖ yaklaşık 175 yılları arasındaki süreçte Akdeniz ticaretindeki faaliyetlerini ortaya koymuş. Hellenistik dönemde kendi amphora mühürleme sistemini gerçekleştiren Nagidos'un, Kuzey ve Güney Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ile ticari bağlantılar kurduğu, kentte yapılan kazılar sonucu kesinlik kazanmış.
Bu kazı ve kitap, şimdiye kadar bu bölge hakkındaki bilgilerin çok yetersiz olması durumunu değiştiriyor. Kitap ile birlikte Doğu Akdeniz arkeolojisine birçok yeni verinin ve bilimsel değerlendirme sunuluyor. Çalışmaların sürdüğü en yakın ve tek kazı olan Kelenderis'in buluntuları ile yapılan karşılaştırmalar dışında Kıbrıs'taki arkeoloji bulgular önemli veriler sunmaktadır. Bunun dışında Tarsus gibi coğrafi olarak daha uzakta olan diğer Kilikia yerleşimleri ile karşılaştırılmalar yapıldığı gibi Akdeniz ve Ege kentleriyle de benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak benzerlikler kadar, Nagidos'un seramik amphora, sikke, pişmiş toprak heykelcik ve mimari olarak kendine has özellikleri ve formları olduğu saptanmıştır. Bu çalışmanın arkeoloji bilimine, Kilikia ve Doğu Akdeniz arkeolojisine katkı sağlayacağına şüphe yok.
Erkan Alkaç
 
Aziz harikalar diyarında...

KUMBARA
Eddi Anter, Goa Yayınevi, 2007, 351 sayfa, 17 YTL.
Yaşamını İstanbul ve New York'ta sürdüren Anter'in ilk kitabı Lilly geçen yıl yayımlanmış ve her ilk kitaba nasip olmayacak bir ilgiyle karşılanmıştı. Lilly'de annesinin yaşamından kesitler sunan Eddi Anter Kumbara'da -muhtemelen- kendi yaşamına odaklanıyor; on altı yaşına yeni girmiş bakir bir erkeğin cinselliğinin uyanışını konu alıyor. Hal böyleyken yazarın, romanın adı konusunda 'penis'ten değil de 'vajina'dan esinlenmiş olması ilginç. Anter; kedicik, ambar, kestane, pıtık, ön kapı, kuku gibi alternatifler arasından kumbara'yı seçmesinin hikmetini de ilk sayfada anlatıyor.
Şehirli, varlıklı bir Yahudi ailesinin küçük oğlu Aziz, yani kahramanımız, odasına dişi 'bir şey' girdiğinde paramparça etmeye kararlı, 'kamyonu devirme'nin derdine düşmüş bir yeniyetme. Babasının, okuduğu (baktığı) dergilerde kadınlara yapılanları annesine yapıyor olması ihtimali karşısında kafası fena halde bozuk. Kurduğu fantezilerde yaşını başını almış kadın öğretmenlerden evdeki temizlikçiye kadar Aziz'in gazabından payını almayan kalmıyor.
Kahramanımız, İsrail Büyükelçisi Efraim Elrom'un kaçırılışıyla başlayan sancılı süreçte, grevlerin, çatışmaların, sıkıyönetim uygulamalarının, hükümet krizlerinin, benzin kuyruklarının Türkiye'sinde, kendini ve karşı cinsi keşif yolculuğuna çıkıyor. On altı yaşının ilk günlerinden itibaren tuttuğu günlüğe cinselliğiyle tanışmasını, bekaretten kurtulma çabalarını, ergenlik bunalımlarını, arkadaşlarını, seks deneyimlerini, İngiltere'deki üniversite yıllarını, aşık oluşunu kaydeden genç adamın yaşamı; evliliğe hazırlandığı günlerde hiç ummadığı bir anda aşkını ebediyen kaybetmesiyle alt üst oluyor. Eddi Anter'in mizah ve dram unsurlarını ustaca harmanlayarak oluşturduğu akıl hastanesinde nihayet bulan hikâye 'azınlık olma' psikolojisine dair ilginç gözlemlere de yer veriyor.
Kumbara romanın klasik anlatım kalıpları gözetilerek yazılmış, kolaylıkla okunan, kanımca üzerinde durulması gereken bir kitap. Bu 'üzerinde durma' gereği romanın edebi başarısından çok toplumsal cinsiyet rollerine ayna tutmadaki başarısından kaynaklanıyor. Amerikalı feminist yazar Kate Millett Cinsel Politika adlı kitabında D. H. Lawrence, Henry Miller, Jean Genet ve Norman Mailer'ın kitaplarında ataerkilliğin edebiyata nasıl sindirildiğini adı geçen yazarların yapıtlarından örneklerle inceliyordu. Günün birinde bir Türk feministi Türk Edebiyatının cinsel politikasını irdelemeye karar verirse Kumbara bu çalışmaya epey zengin bir malzeme sunacak nitelikte.
Reyhan Yıldız
 
HİÇ
Carmen Laforet, çeviren: Zerrin Yanıkkaya, Metis Yayınları, roman,
249 sayfa
Carmen Laforet'in, genç yaşta yazdığı 'Hiç', İspanyol edebiyatının önemli klasiklerinden biri sayılıyor. On sekiz yaşındaki Andrea, öksüz kaldıktan sonra üniversite eğitimi için köyünden Barselona'ya, zenginliği ve kültürüyle hep gözünü kamaştırmış olan anne tarafından akrabalarının evine gelir. Ancak akrabaları, savaş sırasında servetlerini kaybetmiş, yoksullukla baş etmeye çalışmaktadırlar. Genç kız bir yandan okuldaki zengin öğrenciler arasında bocalarken bir yandan da evde tanık olduğu tuhaflıklarla masumiyetini yitirmeye başlar. Laforet, Andrea'nın sancılı büyüme öyküsünü, Franco rejiminin ilk günlerinin ürkütücülüğü ve karanlığı ekseninde anlatıyor.


 
KÜRESELLEŞME, POSTMODERNİZM VE EDEBİYAT
Metin Cengiz, Şiirden Yayınları, inceleme, 285 sayfa
Metin Cengiz, 'Küreselleşme, Postmodernizm ve Edebiyat'ta, küreselleşme ve postmodernizm üzerinden, edebiyat, birey ve toplumu tartışıyor. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde, küreselleşmenin ne olduğu, tarihi süreci ve postmodernizmle ilişkisi, Marksist açıdan değerlendiriliyor. Kitabın ikinci bölümünde de, yine Marksist bakışa sadık kalınarak, postmodernist teoriler, önemli teorisyenler inceleniyor. Türkiye'de küreselleşme ve postmodernizm gibi konuların, edebiyat üzerinden düşünüldüğü önemli bir çalışma olan kitap, günümüz şiirine ve yaşadığı tıkanmalara yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlıyor. Marksist felsefe ve şiir ilişkisi, kitabın dikkat çeken yönlerinden bir diğeri.
 
TÜRK-AMERİKAN SAVAŞI
Alaettin Parmaksız, Bilgi Yayınevi, roman, 479 sayfa
Emekli Tümgeneral Alaettin Parmaksız, alt başlığı 'Kanlı Deprem' olan 'Türk-Amerikan Savaşı'nda, hayali bir Türkiye Amerika savaşı kurguluyor. PKK'ya destek veren ve bağımsızlık ilanı için hazırlanan Barzani'ye karşı özel operasyon düzenleyen bordo bereliler, onu yakalayıp Türkiye'ye getirir. Bu durum, Bush'un Türkiye'ye savaş açmasına neden olur. Fakat Türkiye askerleri, güçlü bir ordunun tüm bombardımanlarına rağmen, Amerikan ordusunu yenerek, savaşın kazananı olacaktır. Daha önce yayınlanan 'Burası Hakkâri, Ankara'dan Göründüğü Gibi Değil', isimli kitabıyla hatırlanacak Parmaksız, göründüğü gibi, bu politik-kurgu romanıyla, edebiyatta da şansını denemek istiyor.
 
ALBURQUERQUE, YILANIN DANSI
Rudolfo Anaya, çeviren: Suat Ertüzün, Can Yayınları, roman, 306 sayfa
Meksikalı edebiyatçı Rudolfo Anaya, daha önce aynı yayınevi tarafından yayınlanan 'Kutsa Beni, Ultima' isimli romanıyla hatırlanacaktır. Anaya yeni yayınlanan bu romanında da, kahramanı Abr·n Gonz·lez'in inişli-çıkışlı hikâyesini anlatıyor. New Mexico'da bir yoksul mahallesinde büyüyen Gonz·lez, hiç tanımadığı öz babasının gerçek kimliğini, annesi ölüm döşeğindeyken öğrenir. Bu arayış Gonz·lez'i, Alberquerque kentinin en zengin çevrelerine götürecek; aç gözlü iş adamları, hırslı politikacılarla yüz yüze getirecektir. Kahramanımız tam bu esnada, hem kendini, kentin geleceği uğruna verilen bir savaşın içinde bulacak hem de ruhunu yeniden keşfedecektir.
 
KAYIP İKLİMLER
Hüseyin Yurttaş, Sel Yayıncılık, şiir, 112 sayfa
'Kayıp İklimler', şair Hüseyin Yurttaş'ın son dönem şiirlerinden oluşuyor. Altı bölümden oluşan kitap, Yurttaş'ın duyarlı şiirlerinden oluşuyor. 'Yolculuk' isimli şiirden bir alıntı: "sana yolculuklar bulurum, yine gideriz/ geride kalır hısım köyler akraba kasabalar/ uzaklar annemiz olur/ eteklerine oturur, şehirler ezberleriz// isli akşam karanlıklarında/
dumanı tüten ayrılıkların izi/ hayal üfler bacalar/ kapanan her kapı, sönen her ışık/ yalnızlığa sürer bizi// dilin sürçmediği sözdür sevgi/ işler durur aramızda mekiği/ oteller anlar halimizden/ sokakları açıp özgürlüğümüze/ mutluluk sepeler bir yağmur geçiği/ kendimize döneriz yeniden/ gözyaşı silinmiş iki ıslak mendil gibi (...)"
 
MODERN ULUS DEVLET
Ali Bulaç, Akademi Yayınları, siyaset, 244 sayfa
Özellikle Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, dünyanın daha önce alışık olmadığı dini ve etnik krizler baş gösterdi. 'Modern Ulus Devlet'in yazarı Ali Bulaç'a göre, bu sorunun temelinde, kendini tüketen modernlik ve bunun tarihsel bir kategorisi olan ulus-devlet yatıyor. Bulaç, etkisi artan totalitarizmiyle modern ulus devletin, bireye ve sosyal gruplara özerk ve özgür alan bırakmadığını, öte yandan merkezi bir kültür şemsiyesi altında eritilmek istenen farklı dini ve etnik kimliklerin de isyan ettiğini söylüyor. Bulaç kitabında, bir yandan ulus devleti öte yandan da, kendisinin deyimiyle "modern olana çok yatkın ve yer yer modernist İslamcı" anlayışın konuya bakışını değerlendiriyor.
 
--------------------------------------------------------------------------------

KÖRFEZ CANAVARI
H. Erdal Yalt, Kent Kitap, roman, 127 sayfa
H. Erdal Yalt'ın 'Körfez Canavarı' isimli bu romanının altbaşlığı, '1958 Üsküdar Gemisi Faciasının Romanı'. Yalt, Almanya'da 1927'de yapılıp, Şirket-i Hayriye'nin 72 baca numaralı yolcu vapuru olan Üsküdar Gemisi'nin İzmit Körfezi'nde fırtınada batarak bir faciaya neden oluşunu hikâye ediyor. Üsküdar Gemisi'nde yaşanan bu felaket, çoğu öğrenci olmak üzere, yaklaşık dört yüz yolcunun hayatını kaybetmesine neden
olmuştu. Gemiden kurtulanların sayısı da sadece kırk kişiydi. Yalt, Albi ve Ömer karakterlerinin sıradan hayatlarını, bu büyük facia ekseninde anlatıyor. İkisi de öğrenci olan Albi ve Ömer'in hayatı, kazanın gerçekleştiği günden sonra, asla eskisi gibi olamayacaktır.
 
EFSANEDEN GERÇEĞE KUŞÇUBAŞI EŞREF
Ahmet Efe, Bengi Yayınları, biyografi, 341 sayfa
Daha önce yayınlanan 'Çerkes Ethem' çalışmasıyla hatırlanacak Ahmet Efe, 'Efsaneden Gerçeğe Kuşçubaşı Eşref' isimli bu biyografik çalışmasında, yakın dönem Türkiye tarihinin ilginç ve efsaneleşen kişiliklerinden birini masaya yatırıyor. İlk olarak, bu isim hakkındaki efsanelere detaylı olarak yer veren Efe, ardından bunların büyük bir bölümünün uydurma olduğunu, belgelere dayanarak anlatmaya çalışıyor. Söylenegeldiğinin aksine, Kuşçubaşı'nın Harbiye mezunu olmadığı, kendisinin Teşkilat-ı Mebusa'yı kurmadığı, Kurtuluş Savaşı'nda önemli bir rol üstlenmediği, 28 Ocak 1921'de Yunan hizmetine girdiği ve 150'likler listesine yanlışlıkla girmediği, Efe'nin tezlerinden birkaçı.
 
MİNOTOR'UN GÖLGESİ
Alan Gibbons, çeviren: Gökçenur Şehirli, Popcore Yayınları, roman, 223 sayfa
'Minotor'un Gölgesi', Alan Gibbons'un 'Legendeer' isimli üçlemesinin ilk romanı. Ailesiyle büyük şehirden yeni taşındıkları kasabada mutsuz günler geçiren Phoenix'in hayatı, bir bilgisayar oyunu ile tamamen değişir. Bilgisayar oyunları programlayan babasının çalıştığı gizemli şirket tarafından geliştirilen bu oyun, oyuncunun sanal dünyada, mitolojik bir kahraman olarak boy gösterebileceği, "gerçeğe yakın" bir oyundur. Phoneix, sanal gerçeklik kostümünü giyerek efsaneler dünyasına yolculuklar yapar. Fakat kısa bir süre sonra, Phoneix'in oyunu, bir hayat mücadelesine dönüşecektir. Çünkü oyunda puan kazanılması dışında, hayatta kalma savaşı da verilecektir.
 
2008-2009 ASTROLOJİ REHBERİ
Su Karakuş, GOA Yayıncılık, hobi, 223 sayfa
Su Karakuş'un kaleme aldığı '2008-2009 Astroloji Rehberi', burçların bir yıllık seyrine yer veren bir kaynakça. Karakuş astroloji için şöyle diyor: "Astroloji bu yıl evlenip evlenmeyeceğinize ya da para kazanıp kazanmayacağınıza karar veremez. Bilicilik sanatı değildir çünkü! Ancak bu yıl evlenmek için hangi dönemlerde şansı bulacağınızı, parasal konularda dikkatli olmanız veya risk almanız gereken dönemleri haber verebilir." Karakuş bu tanımlamadan hareketle, kitabında her burç için bir yıl içinde meydana gelebilecek değişiklikleri anlatıyor. Gazete ve dergilerde uzun zamandır burç yorumları, değerlendirmeleri yapan Karakuş'un çalışması, astroloji tutkunlarına tavsiye edilir.
 
TEŞKİLAT
Selman Kayabaşı, Timaş Yayınları, roman, 319 sayfa
Son zamanlarda Kuzey Irak'taki gelişmeler, edebiyata da yansıdı. Selman Kayabaşı'nın 'Teşkilat'ı da bunların yeni örneklerinden. Kuzey Irak'taki uyuşturucu ve silah ticaretini araştırmakla görevli istihbarat subayı Feyzullah Yiğit, Kerkük'teki evinde suikasta uğrar. Yiğit'in hazırladığı rapor, hilafetin yeniden tesis edilmesinden PKK'nın lider kadrosunda yaşanan değişime, İran'ın bölgedeki gizli faaliyetlerinden ordu içindeki işbirlikçilere kadar çok sayıda ayrıntı barındırır. Suikastın izini süren MİT ise, Amerikan, Rus ve Alman istihbarat servislerinin kurduğu planı deşifre edecektir. Bu esnada, kimsenin varlığından haberdar olmadığı, 'Teşkilat' askerleri, Türkiye'yi korumak için ortaya çıkacaktır.
 
DİRENİŞ: 12 MART VE SONRASI
Abdülkadir Yaşargün, Ozan Yayıncılık, tarih, 224 sayfa
2008, 1968 gençliğinin kırkıncı yıl dönümü. Kendisi de 68 hareketinden bir aktivist olan Abdülkadir Yaşargün'ün 'Direniş: 12 Mart ve Sonrası' isimli bu çalışması da, o dönemde yaşananlara birinci elden tanıklık sunmayı amaçlıyor. Yaşargün'ün daha önce kaleme aldığı kitaplarda olduğu gibi, bu çalışmasında da, o dönem gençlik hareketinin önemli isimleriyle birlikte, içinde bulunduğu eylemleri ve bu eylemlerin Türkiye sol mücadelesini nereden nereye getirdiğini anlatıyor. Kitapta dikkat çeken örneklerden biri de Filistin. O dönem, Filistin'e büyük bir baskı uygulayan İsrail ve buna tepki gösteren Türkiyeli gençlerin Filistin'e gidişi önemli ayrıntılarla birlikte anlatılıyor.
 
SIR KULESİ
Fatma Karahisarlı, Selis Kitaplar, roman, 232 sayfa
Fatma Karahisarlı'nın ilk romanı, 'Kırmızı Kediler' ismini taşıyordu. Yazarın 'Sır Kulesi' isimli bu ikinci romanı ise, günümüzde yaşanan bir öykü ile Kız Kulesi efsanesini birleştiren fantastik bir eser. Babasını kısa bir süre önce kaybeden Zeynep, üniversiteyi kazanıp İstanbul'a gelmiştir. Fakat buradaki hayatında, garip bir duygu, kendisini sürekli Kız Kulesi'ne çeker. İçindeki dayanılmaz Kız Kulesi'ne gitme duygusunu hissettiğinde iradesine engel olamayan Zeynep, kuleye gidip döndükten sonra rahatlar. Fakat sahip olduğu doğaüstü güçler nedeniyle, her defasında temas ettiği kişiler de ölür. Zeynep, aynı binada yaşadığı Ali ile birlikte, bu gizemi çözmeye çalışacaktır.
 
ÂDÂB-I MUÂŞERET: OSMANLI'DA GÜNDELİK HAYATIN DEĞİŞİMİ (1894-1927)
Nevin Meriç, Kapı Yayınları, inceleme, 543 sayfa
Osmanlı'nın son dönemi, bilindiği gibi, Türkiye'nin yüzünü batıya dönme serüveninin de en doruğa ulaştığı dönemlerdendir. Bu değişimlerin önemli bir göstergesi de, âdâb-ı muâşeret, yani görgü kuralları hakkında yayınlanan kitapların çokluğudur. Fakat bu çeviri kitapların bir ilginçliği de, Osmanlı kültüründe karşılığı olmayan at gezintisi, akşam yürüyüşü gibi konulara yer vermeleriydi. İşte Nevin Meriç'in bu çalışması, temelde, yazarın 1894-1927 yılları arasında yayınlanan âdâb-ı muâşeret kitapları konusunda yaptığı araştırmalarına dayanıyor. Kitap bu yönüyle, Osmanlı modernleşmesinin pek bilinmeyen bir alanına dikkat çekmiş oluyor.
 
DEVLET-İ ALİYYE'DE SİNEMA
Ali Özuyar, De Ki Yayınları, tarih, 147 sayfa
Ali Özuyar, 'Devlet-i Aliyye'de Sinema' isimli bu çalışmasıyla, Osmanlı'nın sinema tarihiyle ilgili ilginç ayrıntılar sunuyor.
II. Abdülhamit'in sinemaya bakışı, onun vehimli, hiç kimseye güvenmez yapısıyla, öldürülme korkusunun sinema ve sinemacılar üzerindeki etkileri; sinema tarihimizde oldukça önemli bir yere sahip olan Sigmund Weinberg'in Osmanlı'daki sinema faaliyetleri; Babıali'nin Birinci Dünya Savaşı sırasında, casus olabilecekleri ihtimalinden hareketle davranışlarıyla şüphe uyandıran sinemacılara karşı uyguladığı politika; yabancı sinemacıların taşrada yaşadığı zorluklar ve Osmanlı'nın sinemayı propaganda aracı olarak nasıl kullandığı, kitapta karşımıza çıkan birkaç konu.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst