fıkralar zuhahahaha

HAMİLE KADIN
Küçük bir çocuk, hamile bir kadının karnına dokunarak:
-Ne var sizin karnınızda teyze,
Kadın:
-Çocuğum var evladım, diye cevap verir.
-Sizin çocuğunuz mu?
-Evet
-Onu seviyor musunuz?
-Evet
-Çok mu seviyorsunuz?
-Evet evladım.
-Öyleyse neden yediniz?
 
MAKASÇI SINAVI
Ali hat bekçisiydi. Herkes gibi onun da hayatta bir ideali vardı: Makasçı olmak. Sonunda sınava girdi. Müfettiş sordu:

-İki ekspres aksi yönlerden aynı hat üstünde birbirlerine yaklaşmaktalar. Bu durumda ne yaparsın?
-Bir tanesini başka hatta alırım.
-İmkansız. Raylar donmuş vaziyette. Makas çalışmıyor.
-O zaman kırmızı bir bayrak sallarım.
-Vakit gece. Kimse seni göremez.
-Kırmızı bir fener sallarım.
-Memlekette gaz kıtlığı var.
-O zaman elime geçen her türlü tahta ve odunu hattın üstüne yığar ve tutuştururum.
-Ya kibritin de yoksa?
Zavallı hat bekçisinin alnından ter damlıyordu. Sonunda içini çekti:
-O zaman karımı çağırırım.
Müfettiş şaşırdı:
-Karını mı çağırırsın? Bu işle ne ilgisi var karının?
-Az sonra çıkacak şamatayı o da görsün bari...
 
NEDEN KORKUTTUN ?
Bir gün taksiye binen bir müşteri şoföre bir şey sormak için hafifçe omzuna dokunur. Şoför bir çığlık atıp, direksiyonun kontrolünü kaybeder, bir otobüse çarpmak üzere iken direksiyonu kırar, kaldırıma çıkıp, bir vitrinin önünde arabayı durdurur. Arkaya dönüp müşteriye:

-Bir daha bunu yapmayın! diye bağırır.

Müşteri ise sâkinlikle bir ufacık dokunmanın onu bu kadar korkutup sıçratacağını düşünemediğini söyler.

Bu arada kendini toparlamış olan şoför:

-Haklısınız, aslında sizin kabahatiniz yok, der, bugün benim ilk taksi şoförlüğüm, 25 senedir cenaze arabası şoförüydüm...
 
LEVHAYA GÖRE HIZ
Amerikada 22 nolu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km/saat'le gittiğini farketmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş.

Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, bir de ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var.

Polisi görünce yaşlı sürücü: 'Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?' diye endişe ile sormuş.

Polis demiş ki; 'Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bütün otoyol trafiğini etkiliyor! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km hızla gidiyorsunuz.'

Yaşlı teyze: 'Ama, otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hızla uymak istedim!'

Polis: 'Teyzeciğim demiş, o 22 otoyolun numarası. Bu yolda min. 50 km hızla gitmelisiniz.'
Kadın, 'Tamam, bundan sonra hızlanacağım', demiş.

Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı teyzeye kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye:

'Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu ardada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!'

Kadın şöyle cevap vermiş: Valla ben de anlamadım, 160 nolu karayolundan çıktıktan beri böyleler.
 
YALNIZ KADINLAR İÇİN
Bir grup kız arkadaş tatile çıkmışlar. Gittikleri yörede beş yıldızlı bir otelin önünden geçerken bir an duraklarlar. Otelin kapısında 'Yalnız bayanlar içindir.' yazan bir afişin asılı olduğunu görürler. Yanlarında eşleri ya da erkek arkadaşları da olmadığı için, bu otelde konaklamaya karar verirler. Resepsiyondaki yakışıklı genç, bayanlara otelin 'usulleri' üzerine küçük bir brifing verir:

'Otelimiz beş katlıdır. Teker teker katları çıkın. Arzunuza hitap eden katta kalabilirsiniz. Hangi katta ne olduğunu açıklayan küçük tabelalar size yardımcı olacaktır. Yalnız dikkat edin, bir kez üst kata çıktınız mı, bir daha bir alt kata inemezsiniz.' der. Mükemmel adamın peşinde bizimkilerin içini bir heyecan kaplar. Bu epey ilginç bir tatil olacağa benziyor diye düşünüp hemen merdivenlere davranırlar. Birinci kattaki tabelada; 'Bu kattaki erkeklerin hepsi kısa boylu ve vasat tiplidir.' yazmaktadır. Hep birlikte burun kıvırıp, ikinci kata doğru hamle ederler. Buradaki tabela da çok parlak şeyler vaat etmez: 'Bu kattaki erkeklerin hepsi kısa boylu ve yakışıklıdır.' Kadınlar elbette ki buna da bir omuz silkerler. Üçüncü kata geldiklerinde gözlerine üzerinde 'Bu kattaki erkeklerin hepsi uzun boylu ve vasat görünümlüdür.' yazan tabela çarpar. Doğal olarak dördüncü katta şanslarını denemeye karar verirler. Nihayet karşılarına 'Bu kattaki erkeklerin hepsi uzun boylu ve yakışıklıdır.' yazan tabela çıkar. Fakat yine de hala yukarıda bir kat daha kalmış olduğunu hatırlarlar. Kısa bir tereddütten sonra son kata çıkmaya da karar verirler. Öyle ya, sonuçta her çıktıkları kat bir öncekinden daha iyi bir 'seçenek' sunmaktaydı. Heyecanla beşinci ve sonuncu kata tırmanırlar. 'Zirve'deki tabelada yazanları dehşet içinde okurlar 'Burada erkek falan yok. Bu kat, yalnızca kadınları memnun etmenin bir yolu olmadığını kanıtlamak amacıyla inşa edilmiştir.'
 
UYKU İLACI
Muhâsebe bölümünde çalışan memur geceleri uykusuzluk çektigi için sabahları uyanamıyor, bu yüzden de işe hep geç geliyordu. Bu duruma daha fazla göz yumamayan müdür:

-Bak oğlum, yarın da ise geç gelirsen seni rapor etmek zorunda kalacağım, diye hoşnutsuzluğunu dile getirmişti.

Olayların bu aşamaya gelmesinden iyice utanan adam, o gün iş çıkışında eczâneden çok etkili bir uyku ilâcı aldı. Akşam yemeğinden sonra ilâcı içip yatan muhâsebeci, biraz sonra derin bir uykuya dalmış. Sabah erkenden de uyanıp işe gitmişti.

Odasının kapısında müdürle karsılaşınca:

-Nasıl müdür bey, bugün söylediğiniz gibi tam zamanında geldim değil mi?

Müdür sinirle:

-Oğlum, bugün zamanında geldin de, dün nerelerdeydin?
 
GARİBAN MEMET
Teskere zamanı yaklaşmıştır. Aynı tertip askerlerden bazıları oturup bir karar alırlar. Bir daha saf asker Mehmet'e ayak işleri yaptırmayacaklardır. Kararı Mehmet'e açıklarlar. Bu habere çok sevinen Mehmet yine de doğrulatmak için tek tek sorar: - "Sen Ali, ayakkabılarını bana boyattırmayacaksın değil mi?" - "Evet." - "Sen Osman, benim sigaralarımdan otlanmayacaksın değil mi?" - "Otlanmayacağım." - "Sen Hasan, çoraplarını bana yıkattırmayacaksın değil mi?" - "Yıkattırmayacağım." Herkesten gerekli yanıtı alan Mehmet: - "İyi, ben de bundan sonra karavanaların içine tükürmiycem."
 
GÜNEŞ TUTULMASI
Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün. Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır. Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir. Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir. Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun. Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış.
 
KADEŞ SAVAŞI
Tarih dersinde öğretmen birini tahtaya kaldırmış ve sormuş: - "Oğlum Kadeş savaşını kim yaptı?" Çocuk hemen yanıtlamış: - "Hocam vallahi billahi ben yapmadım." Hoca çıldıracak... sinirle dışarıya çıkmış, koridorda Matematik öğretmenini görmüş ve durumu Matematik öğretmenine anlatmış: - "Hocahanım bu öğrenciler beni çıldırtacak; Kadeş savaşını kim yaptı diye soruyorum, vallahi billahi ben yapmadım diye yanıt veriyorlar, çıldıracağım..." - "Hocam üzülmeyin çocuktur bunlar, hem yaparlar hem de yapmadım derler..." Tarihçinin sinirleri iyice tepesine çıkmış ve soluğu müdür beyin odasında almış. - "Müdür bey bu nasıl bir okul, ne öğrencisinde hayır var ne de öğretmeninde; öğrenciye Kadeş savaşını kim yaptı diye soruyorum, ben yapmadım diyor, öğretmene durumu anlatıyorum bunlar çocuktur hem yaparlar hem de yapmadım derler diyor, kafayı yiyeceğim." Müdür: - "Siz hiç kendinizi üzmeyin hocam bunda merak edilecek bir şey yok, şimdi Bakanlığa bir yazı yazar ve Kadeş savaşını kimin yaptığını sorarız..." Tarih öğretmeni aldığı yanıt ile oracığa yığılıp kalmış ve müdürden bir hafta izin almış. Bir hafta sonra Bakanlıktan bir yazı: "Bu yıl ödenek olmadığı için Kadeş savaşı yapılamayacaktır. Bilginize..."
 
TEMEL VE MAYMUN
Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş. Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"
 
BİR KEDİ DAHA
Akıl hastanesinden kaçan iki deli, karşıdan gelen bekçiyi görünce iri gövdeli bir çınarın arkasına saklandılar.Bekçi,onların ayak seslerini işitmişti.Sordu:
- Kim o?
içlerinden biri kedi gibi miyavladı.
Bu başarılı miyavlamadan sonra bekçi yürüyüp gidiyordu ki,delilerin ayakları altındaki yapraklar hışırdadı.Bekçi geri dönüp yine seslendi:
- Kim var orada?
İkinci deli cevap verdi:
- Bir kedi daha.
 
MASRAF KAPISI..
İki deli, yolda giderken bir direksiyon bulunca çok sevindiler.O sevinçle saatte 160’la uzunca bir süre yol aldıktan sonra benzincinin önünde durdular. Arabayı süren;
- Yüz bin liralık dedi.Süper olsun.
Benzinci ikisini de tepeden tırnağa süzdükten sonra ;
- Gidin işinize be ! diye bağıdı.Sizin civatalarınız gevşek !
ıkincisi , araba kullana’a dödü
- Gördün mü! Araba masraf kapısı açtı bile!
 
ANNENİZ NE DİYOR ?
Çok genç bir İngiliz subayı, general olan babasının yanında yaverdi, yaşlı bir albaya emri iletmekle görevlendirildi
-Babam birliğinizi şu karşıki tepenin yamaçlarına çekmenizi söylüyor, efendim, dedi.
Yüzü moraran albay da şöyle dedi :
-Demek öyle söylüyor!Peki anneniz ne diyor?!...
 
TEK BEN MİYİM ?
Manevra varmış.Mehmet elde tüfek yerde yatıyormuş.Komutan gelip sormuş :
-Düşman önden gelirse ne yaparsın?
Mehmet cevaplamış. Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse, diye tekrar sormuş komutan. Mehmet bunları da cevaplamış.
Komutan en sonunda :
-Ya düşman tepeden gelirse? deyince.
-Bu memleketin tek askeri ben miyim komutanım?
 
SİGARA ÖLDÜRÜR
Albay askerlerin sigara içmelerine engel olmak için kantinin duvarına bir yazı asmıştır.Yazıda :
-Sigara öldürür, diye yazıyormuş.
Ertesi gün oradan geçen albay yazının altındaki cevabı görmüş :
-Türk askeri ölümden korkmaz!
 
NERESİNDEN ?
Kore'de Türk Tugayından iki Anadolu'lu asker biraz gezmek için firar ederler. Şehirde bir aşağı bir yukarı dolaşırken inzibat subayı bunları yakalar ve sorar :
-Hani sizin izin kağıtlarınız?...
Erler subayı atlatırız umuduyla :
-Biz Amerikalıyız...diye cevap verirler. Subay durumu anlar, ama hiç bozuntuya vermez :
-Amerika'nın neresindensiniz? diye sorunca :
-İçindenik kumandanım!...diye yanıt verirler.
 
MİLAT
Küçük Temel'e sormuşlar:
- 1881'de ne oldi?
- Atatürk toğdi.
- Peci, 1884'te ne oldi?
- Atatürk üç yaşina bastı!
 
HESAPLAŞMA
Temel tutmuş Yahudi'ye tokat atmış.
- Neden vurdun?
- Siz Isa peygamberi carmiha cermişsiniz.
- İki bin yıl önce olmuş bir şey bu.
- Valla pen yeni tuydum.
 
AKILLANIR..
Temel on sekizlik oğlunu evlendiriyor. Çok erken değil mi diye soranlara,
- Şimdi evlensin, sonra akli paşina celir, o zaman da evlentiremem, diyor.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst