fıkralar zuhahahaha

DOĞRU SÖYLEMİŞ
Market sahibi Temel,telefonla toptancıyı aramış ve siparişini vermiş;

"-İki koli Alcida dondurma.. Adam sevinmiş,çünkü Algida'yı ilk kez doğru söyleyen biri çıkmıştır..

"-Adresiniz neydi beyefendi?..

"-Temel cida pazarı...
 
YER VARMIŞ
Temel maça gitmiş..Bulunduğu kapalı tribünden karşıdaki açık tribüne avaz avaz bağırıyormuş;

"-Dursun gel burayaa..Burada yer vaar.. Durmadan aynı şekilde bağırdığı için yanındaki adam sinirlenmiş;

"-Hemşerim,oradan buraya nasıl görüpte arkadaşını tanıyorsun..Al şu dürbünü bak ta sesini kes.. Dürbünle bakan Temel,usulca arkadaşına fısıldamış;

"-Dursun gel,yanımda yer var...
 
EN İYİSİ
Dursun bir gün Temel'in evine gitmiş..Bakmış ki Temel Fadime'ye sürekli;

"-Canım,şekerim,hayatım "diye hitap ediyor..

"-Eşine böyle tatlı kelimeler etmen ne güzel..

"-Ne yapayım,bakarsın bakarsın ağzımdan başka bir isim kaçar..En iyisi böylesi...
 
SONRA İÇERSİN
Temel ameliyat olacakmış...Oparatörlokal anestezi için alkol istemiş...Temel atılmış;

"-Şimdi olmaz doktor bey..Ameliyattan sonra içersin...
 
GÖRMÜŞ
Fadime ile Temel balayına gidecekleri yeri günlerce konuştuktan sonra Antalya üzerinde karar kılmışlar...Bunun üzerine Temel;

"-Ben Antalya'yı daha önce görmüştüm"demiş ve Fadime'yi yalnız göndErmiş...
 
YAZ MI DİYORSUN
Fadime kendisini oyalayıp evlenmediği için Temel'e sitem ediyordu;

"-Hani geçen yaz evlenecektik?..

"-Ooo Fadime sen geçen yaza yaz mı diyorsun?..
 
ZOR OLMUYOR
Bizim Temel'e sormuşlar;

"-Yılın onbir ayını denizde,Fadime'den ayrı geçiriyorsun.Sadece bir ay evdesin...Nasıl dayanıyorsun buna,zor olmuyor mu?..

"-Yoo...Pek zor olmuyor...Dişini sıkınca bir ay hemen geçiveriyor
 
AT YARIŞI
Temel,atıyla ilk kez bir yarışa girmiş..Bir müddet birinci gittikten sonra atın üstünden kaymış...Atın kuyruğu da elinden gidince yere çakılmış..Gayet sakin:

"-Bu at bitti,yenisini getirin...
 
SENDEN HIZLI KOŞSAM YETER
Bir Amerikali ile Japon safari'ye çıkmışlar. Her ikisi de son teknolojik silahlarıda birbirlerine nazire yapmak için yanlarına almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bizimkileri farkedince üzerlerine doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu
beklemeye başlamış. Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış. Amerikalı sormuş :
-Ne o, aslandan hizlı mı koşacaksın ?
-Yoo, senden hızlı koşsam yeter.
 
ÇEK NE OLDU ?
Bir İngiliz öldü. Sahibi olduğu çiftliği, eşit paylarla, şu üç mirasçısına bıraktı: Mr. Bull, Mr. O'Murphy ve Mr. Hopkins.

Ancak vasiyetnamede bir özel madde vardı. Her mirasçı, ölünün tabutuna beşer sterlin koyacaktı.

Defin sırasında Mr. Bull tabuta beş Sterlin koydu. Arkasından Mr. O'Mufphy de beş Sterlin koydu. Son olarak da Mr. Hopkins, iki tane beş Sterlini alıp cebine koyduktan sonra, dikkatle doldurulmuş on beş Sterlin'lik hamiline bir çeki tabuta koydu. Tabut kapatıldı ve cenaze gömüldü.

Hikâye bitmedi. Bu çek, üç gün sonra bankadan tahsil edildi.
 
TİTANİK'TE PAPAĞAN
Titaniğin salonlarından birinde her akşam bir sihirbaz gösteri yapıyormuş. Adam gerçekten çok ustaymış ama bir sorunu varmış. Salonun bir köşesinde bulunan papağan, tam ne sihirdir nekeramet noktasına gelindiğinde sihirbazın hilelerini açıklıyormuş.

'Kartı gömleğinin yeninden içeri attı!' diyormuş örneğin. Ya da: 'O şapkanın içinde tavşan var.' diye haykırıyormuş çirkin sesiyle. Sihirbaz fena halde kızıyormuş bu papağana. Ama papağan kaptanın papağanı olduğundan bir şey yapamıyormuş.

Derken Titanik buzdağına çarpıp batmış, sihirbaz gemiden kopan bir kapının üzerine çıkarak kurtulmuş. Ertesi sabah bir de ne görsün: Papağan da aynı kapının üzerinde sessizce durmuyor mu! Üç gün üç gece o kapının üzerinde öylece bakışmışlar. Ne sihirbaz bir şey söylemiş ne de papağan. Ama en sonunda papağan olmuş konuşan:

'Tamam, pes, gemiye ne yaptığını anlayamadım!'
 
SEVİNDİM..
Genç iş adamı uçağa binmek üzere havaalanına gelir ve bilet kontrolü yapılan masaya giderek, elindeki valizleri teslim eder.

Görevli; "Biletinizi alabilir miyim?"

Adam biletini verir ve ekler; "Biletimden göreceğiniz gibi New York'a gidiyorum. Ancak, verdiğim yeşil valizin Londra'ya, mavi olanın da Paris'e gitmesini istiyorum."

Görevli kız şaşkınlıkla; "Özür dilerim, ancak bunu yapmam mümkün değil".

Bunun üzerine genç adam; "Bunu duyduğuma çok sevindim. Geçen sene yapmıştınız da!"
 
OTOBÜS BEKLİYORMUŞ
Eve yeni alınan dolapta ârıza olmuş. Evin önündeki otobüs durağında her otobüs duruşunda dolabın kapağı açılıyormuş. Evin hanımı durumu kocasına farkettirmeden bir gün eve tâmirci çağırmış. Tamirci dolaba bakmış ama ârızayı bulamamış.

- Abla, demiş, böyle dışarıdan olmuyor. Ben şu dolabın içine gireyim, otobüs gelsin, kapının nasıl açıldığını göreyim.

Sonra da dolabın içine girip beklemeye başlamış. Tam o sırada kadının kocası eve gelmiş. Evde birinin olduğunu farkedip şüphelenerek dolabı açmış. Bir bakmış tâmirci. Birden küplere binmiş.

- Ne arıyorsun burada, sen kimsin?
-
- Cevap versene, ne yapıyordun burada?
- Âbi şimdi sana burada otobüs bekliyordum desem inanacak mısın?
 
KARINCA
İşlediği bir suçtan dolayı onbeş sene hapis cezası yiyen Temel, cezaevine girdiği gün yatağının kenarında bulduğu bir karınca ile çok iyi bir arkadaşlık başlatmıştı. Temel, onbeş sene boyunca karıncayı eğitmiş, onunla yoldaş, candaş, arkadaş olmuştu. Artık karınca öyle bir hale gelmişti ki, Temel 'dur' deyince duruyor, 'yürü' deyince yürüyor, 'takla at' deyince takla atıyordu. Yani konuşmak dışında Temel ne derse onu yapıyordu.

Cezaevinden çıkarken karıncayı boş bir kibrit kutusuna koydu. Çıkar çıkmaz güzel bir lokantaya gitti, siparişlerini verdi. Yemeğini beklerken 'Şu garsona karıncamın özelliklerini göstereyim de bir şaşırtayım' diye düşünmüş ve karıncayı çıkarıp masanın üzerine koymuştu. Garsonu çağırdı:

- Bakar mısınız ?
- Buyrun beyefendi, diye adamın yanına gelince, garsona parmağı ile karıncayı işaret ederek,
- Şu karıncayı görüyor musun? diyerek başladığı sözünün sonunu getirmeden, garson telaşla:
- Özür dilerim beyfendi görmemiştim, diyerek başparmağı ile karıncayı ezip, masayı siler.
 
İNTİKAMIN BÖYLESİ
Tiyatroda fevkalâde gerilimli bir polisiye oynuyor. Adam da fena halde polisiye meraklısı. Ama arkada çok kötü bir yere düşmüş. Ne yapsın? Yer göstericiyi yanına çağırmış:

-Arkadaş buradan oyuncuların yüzü bile görünmüyor. Bana önlerde bir yer ayarlarsan seni sevindiririm...

Yer gösterici adamı almış, önden ikinci sıraya oturtmuş. Bizimki de bir 250 binlik çıkarıp eline sıkıştırmış. Yer gösterici bir paraya bakmış, bir bizimkine... Eğilmiş kulağına fısıldamış:

- Katil uşak!..
 
NE İŞİ VARDUR ?
Temel ile Dursun bir gün demişler ki: 'Ula bütün âlem şâir oldu. Biz niye şiir yazmıyiz.' Temel hemen oturmuş bir şeyler karalamış:

Bolu Mengen Gerede
Hamsi oynar derede
Benim sevgilim nereye gitmiş olabilir ki?..

Dursun bakmış, 'Olmadi' demiş.

-Neye olmadi daa?

-Ha uşağım, hamsinin derede ne işi vardur?
 
O KADAR ÖNEMLİ Kİ..
Amerika'ya gezmeye giden Papa, otelde sıkılmış ve şoföründen anahtarı alıp, limuziniyle dolaşmaya başlamış. Bir ara kırmızı ışıkta geçince polis durdurmuş. Memur bir bakmış ki arabayı Papa kullanıyor. Hemen telsizden âmirini aramış.

- Âmirim çok mühim birisini durdurdum, ne yapayım?
- Bill Gates'i mi?
- Hayır.
- Clinton'ı mı?
- Daha mühim...
- Daha mühim kim var?
- Valla âmirim, bilmiyorum ama, şoförlüğünü Papa yapıyor.
 
KÜTÜPHANEDE
Dalgın bir adam kütüphaneye gitmiş ve direk bankoya yönelerek görevliden bir hamburger, bir kola ve bir de patates kızartması istemiş. Görevlinin saf saf yüzüne baktığını gören adam bu sefer daha yüksek sesle:

-Anlatamadım galiba beyfendi, bana bir hamburger, bir kola, bir de patates kızartması, demiş.

Artık iyice sinirlenen görevli:

-Beyefendi, burası kütüphane, demiş.

Müşterinin yüzü kıpkırmızı olmuş, özür dileyip çok çok kısık bir sesle fısıldayarak:

-Pardon pardon, bana bir hamburger, bir kola ve bir de patates kızartması...
 
NEDEN KORKUTTUN ?
Bir gün taksiye binen bir müşteri şoföre bir şey sormak için hafifçe omzuna dokunur. Şoför bir çığlık atıp, direksiyonun kontrolünü kaybeder, bir otobüse çarpmak üzere iken direksiyonu kırar, kaldırıma çıkıp, bir vitrinin önünde arabayı durdurur. Arkaya dönüp müşteriye:

-Bir daha bunu yapmayın! diye bağırır.

Müşteri ise sâkinlikle bir ufacık dokunmanın onu bu kadar korkutup sıçratacağını düşünemediğini söyler.

Bu arada kendini toparlamış olan şoför:

-Haklısınız, aslında sizin kabahatiniz yok, der, bugün benim ilk taksi şoförlüğüm, 25 senedir cenaze arabası şoförüydüm...
 
LEVHAYA GÖRE HIZ
Amerikada 22 nolu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km/saat'le gittiğini farketmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş.

Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, bir de ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var.

Polisi görünce yaşlı sürücü: 'Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?' diye endişe ile sormuş.

Polis demiş ki; 'Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bütün otoyol trafiğini etkiliyor! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km hızla gidiyorsunuz.'

Yaşlı teyze: 'Ama, otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hızla uymak istedim!'

Polis: 'Teyzeciğim demiş, o 22 otoyolun numarası. Bu yolda min. 50 km hızla gitmelisiniz.'
Kadın, 'Tamam, bundan sonra hızlanacağım', demiş.

Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı teyzeye kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye:

'Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu ardada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!'

Kadın şöyle cevap vermiş: Valla ben de anlamadım, 160 nolu karayolundan çıktıktan beri böyleler.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst