Dev Fıkra Arşivi, Fıkralar Komık Fıkralar Geyık Fıkralar Arşiv

Amerikalılar yeni bir uçak geliştirmişler. Bu uçağı denemek için Arabistan'a götürürler. Bir Arap pilotunu uçağa bindirirler ve uçak havalanır. Arap pilotu uçağı kullanırken 4 motordan biri patlar. Göstergelerde "Don't panic. This is American technology" yazısı görülür. Pilot rahatlar. Daha sonra bir motor daha patlar ve göstergede aynı yazı görülür. Biraz sonra iki motor aynı anda patlar ve hiç motor kalmayınca Arap pilot panikler. Tam bu esnada göstergelerde "Don't panic. This is American technology" yazısı görülür ve uçak kendi kendine rahat bir şekilde yere iner.
Araplar şaşırır ve kendileri de böyle bir uçak yapmaya karar verirler. Yaptıkları uçağı Amerikalılara denetmek için bir Amerikan pilotunu uçağa bindirirler. Uçak kalktıktan birkaç dakika sonra bir motor patlar. Göstergelerde "Don't panic.This is Arabic technology" yazısı görülür. Birkaç dakika sonra 2. motorun patlamasıyla aynı yazı göstergede görününce pilot "Ulan bizim uçağın aynısını taklit etmişler. Ne taklitçi adam yav bunlar" dedikten sonra kalan 2 motorda patlar. Uçağın kendiliğinden yere ineceğini düşünen pilot göstergede şu yazıyı görür.
"Don't panic. This is Arabic technology. Please repeat after me;
Eşhedü ellâa ilâahe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühüü ve rasüülüh
 
Üç sarışın gemi kazasından sonra bir kara parçasında gözlerini açarlar. İçlerinden biri bir şişe bulur ve açar. Şişenin içinden bir cin çıkar. Cin hepsine bir dilek hakkı verir. Birinci sarışın beni akıllı yap da bu adadan kurtulayım der. Cin onu kızıl yapar. Bu hemen yüzerek oradan uzaklaşır. İkinci sarışın beni ondan daha akıllı yap da yüzmek zorunda kalmadan buradan kurtulayım, der. Cin onu hemen esmer yapar. Oda bir sal yapıp adadan uzaklaşır. Üçüncü sarışın beni hepsinden akıllı yap, der. Cinde onu erkek yapar ve diğerlerinin kullanmayı akıl edemediği köprüden yürür, gider...
 
Patron sekreterini çağırıp :
- Kızım şu NBC firmasına bir mektup yaz. Haftalardan beri durmadan mal alıyorlar ama bir kuruş ödedikleri yok. Mektup biraz sert olsun, kızdığımızı ve sinirlendiğimizi anlasınlar, demiş.
Sekreter gitmiş ve biraz sonra elinde yazdığı mektupla patronun yanına gelmiş. Patron mektuba şöyle bir göz attıktan sonra :
- Ooo kızım bu da pek ağır olmuş, adamlar bizi dava etseler tazminata hak kazanırlar. Sen bu mektubu biraz hafifleterek bir daha yaz lütfen, demiş.
Sekreter biraz sonra yeniden yazdığı mektup ile patronun yanına gelmiş, patron mektubu okumuş ve :
- Bu da olmamış. Sen bu mektubu biraz daha hafifletiver, demiş.
Mektup üçüncü defa yazılıp patrona sunulmuş, patron mektubu alıp okumuş, sekreterine :
-Bak, bu biraz daha iyi olmuş ama yine de ağır. Adamlar ne de olsa bu kadar senelik müşterimiz, kalplerini kırmayalım, münasebetlerimizi kopartmayalım. Sana zahmet ama lütfen bu mektubu bir kere daha gözden geçir, demiş.
Sekreter mektubu dördüncü defa yazmış ve patrona getirmiş. Patron dikkatle okumuş ve sekreterine :
- Bak bu defa iyi olmuş. Ancak bazı imla hataları var. Lütfen şuraya otur ve bu hataları düzelt, demiş. Patron mektuba bakarak gördüğü hataları saymaya başlamış :
- Hıyar, rezil, adi, eşek ve hayvan kelimeleri küçük harf ile başlar, onları bir düzelt. Ananızı derken ayırma işareti yoktur. Sülalenizi yazarken tek ü kullanılır. Bunları güzelce düzelt ve mektubun başına da 'Sayın Baylar' yazıp postala"
 
Ormanda oturan acil vaka bir hasta varmış, hastaneye gitmesi mecburmuş. Köylü hastaneyi aramış ve köyde hiç araç olmadığını hastanında çok acil olduğunu anlatmışlar doktora. Doktor da ne yapsın, almış jipini gitmiş kadının ormandaki evine. Kadını jipine bindirmiş ve yola çıkmış. Yolda Önüne kıpkırmızı bir adam çıkmış. Adam doktora :
- Ben ormanın kırmızılı sapığıyım. Şimdi bana yiyecek ver, demiş. Doktor korkmuş ve hemen sandvicini adama vermiş. Sonra bir gölün etrafından geçerken jipin önüne sapsarı bir adam atlamış. Adam doktora :
- Ben bu gölün sarılı sapığıyım. Bana hemen içecek bir şeyler ver. Bizim ki yine korkmuş, hemen elindeki kolayı sarılı sapığa uzatmış. Sonra yola devam etmiş. Otoyolda ilerlerken önüne masmavi bir adam çıkmış, el kol sallamış jipi durdurmuş. Doktor sinirli bir şekilde camdan kafasını çıkarıp adama bağırmaya başlamış :
- Sende otoyolun mavili sapığı mısın? Sen ne istiyorsun lan hıyar.. Mavili adam, doktora dönmüş ve :
- Ehliyet ruhsat...
 
İki adam muhabbet ediyormuş. Muhabbet aynen şöyle :
- Muhabbet ediyoruz
- Ne muhabbeti?
- Geyik muhabbeti
- Ne geyiği?
- Ren geyigi
- Ne reni?
- El freni
- Ne eli?
- Hanımeli
- Ne hanımı?
- Ev hanımı
- Ne evi?
- Dağ evi
- Ne dağı?
- Ağrı Dağı
- Ne ağrısı?
- Baş ağrısı
- Ne başı?
- Kuşbaşı
- Ne kuşu?
- Muhabbet kuşu
- Ne muhabbeti?..
 
Bakkal çırağına iş öğretiyordu :
- Bak evladım, müsterinin istediği bir şey yoksa eğer, onu eli boş yollamayacaksın. Onun istediğine benzer birşey önereceksin. Mesela müşteri toz şeker isterse "Yok, onun yerine kesme şeker verelim" diyeceksin, domates isterse ve yoksa hemen "salça verelim" diyeceksin. Anladın mı?
- Anladım, diye yanıtlamış ustasını çırak.
Biraz sonra bakkal dükkanı çırağına emanet edip dışarı çıkmış.
Kısa bir süre sonra bir müşteri gelip tuvalet kağıdı istemiş. Tuvalet kağıdı olmadığını gören çırağın aklına hemen ustasının öğrettiği taktik gelmiş ve şöyle demiş :
- Abla, tuvalet kağıdı kalmamış, zımpara kağıdı versek olur mu?
 
Birgün doktorun muayenehanesinin kapısı açılmış ve içeri bir adam girmiş. Adam doktora demiş ki :
- Beni hatırladınız mı? Hani iki sene önce romatizma teşhisi koymuştunuz.
- Evet hatırladım. Buyrun bir şikayetiniz mi vardı?
- Siz bana rutubetten uzak durmamı söylemiştiniz.
- Evet.
- Ben de size sormaya geldim. Acaba artık banyo yapmamın bir mahzuru var mı?
 
Bir alış veriş merkezine giren müşteri manav reyonundaki tezgahtara rica etmiş :
- Şu lahanayı bölüp bana yarısını verir misin?
- Bölemeyiz, demiş tezgahtar.
- Neden bölemiyorsunuz, nasıl olsa kiloyla satıyorsunuz.
- Olmaz ama ben yine de reyon şefimize bir sorayım.
Tezgahtar sinirli bir şekilde reyon şefinin olduğu tarafa doğru yürürken, hemen arkasından da müşterinin geldiğini farketmemiş. Rahatça duyulan bir sesle şefe :
- Şef dangalağın biri lahananın yarısını istiyor, dedikten sonra bir de bakmış ki müşteri arkasında . Herif utanarak sözünü tamamlamış :
- Bu beyefendi de diğer yarısını istiyor
 
Bir başbakan, devir teslim töreninden sonra halefine :
- Şu iki zarfı al, demiş. Memleket ekonomik krize girerse birinciyi, politik hayatın tehlikeye düşerse ikinci zarfı açarsın.
Bir süre sonra ülke ekonomik krize girmiş. Başbakanın aklına zarflar gelmiş. Gitmiş birinci zarfı açmış. Zarfta şöyle yazıyormuş: "Hemen suçu benim üzerime at."
Bu taktik yeni başbakana biraz süre kazandırmış, fakat ülkenin düzelmesine yetmemiş. En sonunda işler düzelemeyecek duruma geldiğinde ikinci zarfı açmış. Bu zarfta yazan ise şuymuş: "Hemen iki mektup yaz!"
 
Bir kel, bir kör, bir de topal yolda yürüyorlarmış. Yanlarından çok hızlı araba geçmiş. Kel :
- Bak şu hayvana, demiş. Topal :
- Ben onu bir koşuda yakalar gelirim, demiş. Körde
- Boşuna koşma ben onun plakasını aldım zaten demiş.
 
Bir gün üç adam namaza gitmiş. Tam namaz esnasında birinin etrafında arı dolaşmaya başlamış. Adam bundan çok rahatsız olmuş ve demiş ki:
- Yahu etrafımda bir arı var, rahatsız ediyor, namazı bozacak diye korkuyorum.
Yandaki :
- İyi de sen konuştun, namanazın zaten bozuldu, bari kov şunuda bizim namazımız bozulmasın.
Üçüncüsüde :
- Neyse ki ben size uyup konuşmadım, yoksa benim namaz da bozulacaktı...
 
Çok şık giyimli adamın biri New York şehrinin en iyi bankalarından birine girer. Sırasını bekledikten sonra, müşteri temsilcisinin önündeki koltuğa oturur ve utangaç bir eda ile ;
- Çok acele 5,000 dolara 3 haftalığına ihtiyacım var, bunu sizden hemen temin edebilir miyim diye sorar ?
Müşteri temsilcisi adamın giyiminden ve konuşmasından çok etkilenmesine rağmen, kendi bankaları ile daha önce hiç çalışıp çalışmadığı veya herhangi bir referansı olup olmadığı gibi beylik sorularını, ezberletildiği şekilde sorar. Adam bunun üzerine kibarca ve ezilerek bunların aslında hepsini kendisine temin edebileceğini, fakat çok acelesinin olduğunu ve müşteri temsilcisinin temkinli yaklaşımını da gayet anlayışla karşıladığını anlatır ve sorar :
- Benim aklıma bir çözüm yolu geliyor; kapınızın önünde 200.000 dolar değerinde Rolls Royce arabam var, bunu size teminat olarak bırakayım, 3 hafta sonra 5.000 doları ve faizini ödedikten sonra arabamı geri alırım, böyle bir çözüm sizce uygun mu?
Müşteri temsilcisi bunu hemen sevinçle kabul eder, adamın Rolls Royce''u bankanın garajına park edilir ve adam arzu ettiği 5.000 doları alıp gider. Adam 3 hafta sonra yine aynı müşteri temsilcisinin önüne gelir, borç aldığı 5.000 doları ve 3 haftalık süre için tahakkuk eden 15 dolar 42 cent faizi öder. Müşteri tam Rolls Royce''u ile bankanın önünden ayrılırken, müşteri temsilcisi biraz utanarak :
- Kusura bakmayın ama, sizin gibi bir beyefendi nasıl olur da, kredi kartı ile çekebileceği 5.000 dolar için 200.000 dolar değerindeki Rolls Royce arabasını rehin bırakıp 5.000 dolar kredi alır ?'' diye sorar. Bunun üzerine müşteri :
- Peki siz New York''da Rolls Royce'umun başına bir şey gelmeyeceğinden bu kadar emin olduğunuz ve 3 haftalık park ücretinin 15 dolar 42 cent tuttuğu başka bir park yeri biliyor musunuz? sorusuyla cevap verir.
 
Çocuk birgün dedesine sormuş:
- Dede ninem ile kaç yıldır evlisin?
- 40 yıldır evlat
- Peki ama dede, ben sizi hiç kavga ederken görmedim bunun sırrı nedir?
- Otur evlat anlatayım... Nikahımız kıyıldı. Benim at arabasına ninenin üç-beş eşyasını attık ve bizim köyün yolunu tuttuk. Yolda atın ayağı tökezlendi. 'Bu bir' dedim. Yola devam ederken bir daha tökezlendi, ben yine 'Bu iki' dedim. Köye de epey yolumuz vardı. Bizim atın ayağı bir daha tökezleyince 'Bu üç' dedim ve çektim piştovu, atı orada vurdum. Ninen, ben atı vurunca başladı bana söylenmeye:
- Biz nasıl gideceğiz. Niye durup dururken atı vurdun. Sende hiç akıl yok mu? Bu eşyaları nasıl götüreceğiz?
Ben de döndüm ninene:
"Bu biiirr" dedim.
O gündür bu gündür, gül gibi geçinip gidiyoruz....
 
Şapka satarak geçinen bir adamın yolu birgün ormana düşmüş... Bir süre yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir agacın altına oturmuş. Şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış... Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış... Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş,
Şapkalar gitmiş!! Bir de kafasını kaldırıp ağaca bakmış ki, ağacın dallarında bi sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları... Adam düşünmeye başlamış: "Ben şimdi ne yapıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl alıcam...?"...Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bi bakmış maymunlarda adamın taklidini yapıyolar kafalarını kaşıyolar... Adam ellerini havaya kaldırmış , maymunlar da aynısını yapmışlar... Derken adam ne yapacagını bulmuş... Kendi başındaki şapkasını çıkartıp yere atmış, tabi maymunlar da kafalarındaki şapkaları hemen yere atmışlar... Adam böylece bütün şapkaları toplayıp sepetine koymuş... Aradan 50 yıl geçmiş. Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş. Günlerden birgün onun da yolu aynı ormana düşmüş. Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış. Bir saat sonra uyanmış bir de bakmış sepetin içinde şapkalar yok! Derken tuhaf sesler duymuş bir de kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bi sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka. Adam düşünmüş: "Dedem yıllar önce bana bir hikaye anlatmıştı... Ne yapacağımı çok iyi biliyorum" Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar. Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da ellerini kaldırmış ve adam gülümseyerek kendinden emin bir tavırla başındaki şapkayı çıkarmış yere fırlatmış, o anda aymunlardan biri ağaçtan inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bi tokat atmış ve:
- Sadece senin mi deden var lan !
 
İsa Mesih, bir gün çölde gezinirken, ağlayan bir ihtiyar görmüş ve yanına yaklaşıp, derdini sormuş. İhtiyar:
-Kaybolan oğlumu arıyorum ama artık umudu kesmek üzereyim,
deyince İsa Mesih yaşlı adama acımış ve :
-Oğlunu beraber arayalım, demiş. Ve sonra sormuş :
-Peki, demiş, oğlunu tanıyacağımız bir işaret, bir iz var mı? Mesela doğum lekesi filan...
İhtiyar :
-Evet, oğlumun ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı...
-İsa Mesih'in gözleri dolmuş ve haykırmış :
-Baba!!!
İhtiyar da haykırmış :
-Pinokyo!!!
 
Birgün James Bond'la Jann Claude Vann Damme karşılaşmışlar. James:
- Ben Bond, James Bond demiş. Damme ise ;
- Ben de Damme, Vann Damme, Claude Vann Damme, Jann Claude Vann Damme ,demiş..
 
Bir gün kahvede oturanlardan birisi demiş ki :
-Kahvenin önünden ilk önce erkek geçerse kahve, kadın geçerse süt içelim.
Kahvenin önünden Farih ürek geçmiş geçmiş, sütlü kahve içmişler.
 
Yuri Gagarin uzaya çıkan ilk insan olarak dünyaya dönünce,
Kruçev tarafından kabul edilmişti.Kruçev, hoşbeşten sonra Gagarin'e :
-Sana bir şey soracağım açık açık söyle, dedi.
-Yukarıda onu gördün mü?
-O dediğiniz kim?
-Canım söyletme işte beni! O'nu...Yani, Tanrı'yı gördün mü?
-Evet efendim...Çok yakınımda olduğunu her an hissettim.
Kruçev, eliyle hırsla dizine vurdu :
-Biliyordum zaten olduğunu! Bak Yuri...Bunu kimseye söylemeyeceğine bana yemin et.
Söylersen, bütün politikamız tepetaklak olur!
Aradan bir süre geçti.
Bu sefer Yuri Gagarin Papa tarafından davet edildi.Vatikan'daki görüşmede,
biraz hoş-beşten sonra Papa, Gagarin'e :
-Bak, evladım, dedi.Sana birşey soracağım.Yukarıya çıktığın zaman O'nu gördün mü?
Gagarin, ettiği yemini hatırlayarak :
-Hayır efendim, diye cevap verdi.Hiç birşey görmedim.
Papa hırsla elini dizine vurdu :
-Biliyordum zaten olmadığını! dedi.
Sonra Gagarin'e iyice sokularak kulağına şunları fısıldadı :
-Görmediğini kimseye söylemeyeceğine yemin et! Yoksa bütün politikamız allak bullak olur..
 
Adam arkadaşı ile sinemaya gitmiş. Bir süre sonra biri diğerine :
-Yahu baksana 16. Louis ileride oturuyor.
-Sen delirdin mi, adam öleli yıllar oldu.
-Emin misin?
-Evet eminim.
Aradan biraz zaman geçer ve bizimki yine arkadaşına döner.
-16.Louis'nin öldüğunden eminsin değil mi?
-Elbette.Yıllar önce öldü.
-Ama demin kımıldadı.
 
Clinton, Yeltsin ve Çiller şeytanın huzuruna çıkarlar.
Hepsi şeytana dileklerini söyleyeceklerdir o da onlara ne zaman gerçekleşeceğini söyleyecektir. İlk önce Clinton sorar :
-Amerika ne zaman her yönden tam olarak dünyanın hakimi olacak?, der. Şeytan da :
-50 yıl sonra, der. Clinton ağlamaya baslar :
-Ben göremicem, ben göremicem... Sıra yeltsine gelmiştir. O da sorar :
-Rusya ne zaman eski gücüne kavuşacak?. Şeytan cevap verir :
-100 yıl sonra. Yeltsin de başlar ağlamaya :
-Ben göremicem, ben göremicem... Sıra Çiller'e gelmiştir, O da sorusunu sorar :
-Ne zaman Türkiye'deki enflasyon düşecek?
Bu sefer şeytan ağlamaya başlar :
-Ben göremicem, ben göremicem!..
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst