Dev Fıkra Arşivi, Fıkralar Komık Fıkralar Geyık Fıkralar Arşiv

Bir yıldır hiç konuşmadığı karısından ayrılmak isteyen adama hakim sorar :
- Neden bu bir yıl boyunca karına hiçbir şey söylemedin?
Adam, ezik, cevap verir :
- Sözünü kesmek istemedim hakim bey
 
Adamın birisi Afrika'da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan leopar geliyor, belli ki günlük yiyeceğini arıyor. "Şimdi başım dertte" diye düşünmüş minik köpek. Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş; "Ne kadar lezzetli bir leoparmış, acaba bundan bir tane daha var mı?" Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakandaki ağaca tırmanmış. "Tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım" diye düşünmüş. Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak leopardan nasıl kurtulacağını düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış, leopar çok sinirlenmiş ve maymuna "atla sırtıma gidip şunu yakalayalım" demiş. Ancak minik köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla beraber hızla kendine geldiğini fark etmiş, "şimdi ne yapacağım" diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş, bunun yerine arkasını yine leopara dönerek kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmuş; "bu aptal maymun nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim hala haber yok”
 
Bir tavsan ormanda koşarken , esrar saran bir zürafa görür. Ona :
- Dostum Zürafa , içme bunu, sağlığına zararlı , koşalım form tutalım, der ve başlar bunlar koşmaya...
Biraz sonra kokain çekmeye hazırlanan bir fil görürler ve “fil arkadaşım, kokaini bırak, gel bizimle koş beraber form tutalım.” diyerek ikna eder.
Biraz koştuktan sonra kendine eroin enjekte etmeye hazırlanan aslanı görürler.
- Sevgili aslan kardeş, batırma kendine bunu , gel bizimle koş , sana da iyi gelir, der ve aslan yaklaşır tavsana ve yumruğunu indirir tavşanın suratına..
Diğerleri şaşkın :
- Niye yaptın bunu, o iyiliğimizi istiyordu.
Aslan cevap verir :
- Bu ***** her extacy aldığında ormanda deli gibi koşturuyor bizi
 
Donald Ramsfeld ölmüş ve cennete gitmiş .. Aziz Pederin karşısında cennetin kapısında dururken arkasında saatlerle dolu çok büyük bir kapı görmüş, ve sormuş :
- Bu saatler ne böyle?
Aziz Peder cevap vermiş :
- Bunlar yalan saatleri. Dünyadaki herkesin bir yalan saati vardır.. Her yalan söyleyişinde saatteki ibre hareket eder..
Ramsfeld :
- OO, peki bu kimin saati?
- Bu Azize Teresa'nın saati.. İbre hiçbir zaman oynamadı, yani hiç yalan söylememiş..
- İnanılmaz, demiş Ramsfeld. Peki bu kimin saati? Aziz Peder cevap vermiş :
- Bu Abraham Lincoln'ün saati. İbre iki kez hareket etti, yani Abe tüm yaşamında sadece iki kez yalan söyledi..
En sonunda Ramsfeld dayanamamış ve sormuş :
- Peki Bush'un saati nerede?
- Bush'un saati İsa'nın ofisinde, İsa onu vantilatör olarak kullanıyor...
 
Florida, Miami modası var ya sanatçılarımızda... Banu Alkan da atlamış gitmiş Miami'ye. Türkiye'de iken demişler ki, "Florida timsah cennetidir. Timsah orda çok ucuzdur." Hemen bir timsah derisi ayakkabı almak için dalmış ilk dükkana Banu... Seçmiş fiyat?.. Ateş pahası.. Tepesi atmış Banu'nun.. Tezgahtara bağırmış... "Şimdi gider, kendime bir timsah avlarım. O zaman daha uygun bir fiyatla timsah ayakkabım olur. "Hemen" demiş tezgahtar... "Hemen gidin.. Bir tane yakalayın ama.."
Banu dalmış, Florida'nın uçsuz bucaksız bataklıklarına... Akşam tezgahtar evine dönerken bir bakmış ki Banu... Elinde bir tüfek... Sulara dalmış.. 5 metre boyunda bir timsah da ona doğru yüzüyor. Kıyıda da 10, 12 timsah, sırtüstü çevrilmiş yan yana yatıyor. Çekmis tetiği Banu. Tam açık ağzından vurmuş hayvanı.. Sürükleyerek kıyıya çekmiş. Bin güçlükle sırtüstü çevirmiş ve öfkeyle bağırmış :
- Hay Allah kahretsin.. Bunun da ayakkabısı yok!..
 
Trafik polisi arabayı durdurmuş ve eğilip “ehliyet ruhsat lütfen” demiş. Şoför “Tabi buyurun” demiş ve ehliyet ve ruhsatını polise uzatmış. Polis bakmış bir problem yok.
- Peki demiş polis, çevre vergisi pulunu sormuş.
- Burada, buyurun demiş adam.
- İlk yardım çantanız var mı? demiş polis.
- Tabi deyip bagajı açmış adam. Polis bakmış içinde eksik yok.
- Yangın söndürücü?
- Burada buyurun.
- Zincir?
- Derhal çıkarayım buyurun.
Polis daha sonra tekrar sormuş :
- Mezdeke kaseti var mı?
Şoför çok şaşırmış.
- Evet var buyurun demiş.
Polis : Tamam siz onu takın teybe, sesini de açın demiş ve başlamış oynamaya.
Şoförün şaşkınlığı daha da artmış ve dayanamamış sormuş.
- Hayrola memur bey?
Polis cevap vermiş :
- Ee eşek değilsin ya artık takarsın bir 20 milyon...
 
Oymak beyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu:
- Bakın çocuklar, dedi. Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hastalara, yaşlılara, muhtaçlara... Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı ?
Ertesi sabah Oymak beyi çocukları toplayıp sordu:
- Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız ?
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan:
- Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim.
Adamcağız şaşırdı:
- Hepiniz mi?
- Evet efendim, hepimiz birden.
- Neden?
Çocuklardan biri cevap verdi:
- Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!
 
İki tavuk markete giderler ve yumurtalara bakarlar. Tavuklardan biri konuşmaya başlar :
- Şu 30.000 liralık yumurtaları görüyor musun? İşte onları ben yaptım der ve göğüs kabartır. Marketi dolaşmaya devam ederler. 40.000 liralık yumurtaların yanına gelirler. Bu sefer diğer tavuk konuşur :
- Bu büyük kocaman yumurtaları da ben yapıyorum. Eee tabi ki 10 000 lirası da fazla.
Diğer tavuk kızar ve der ki :
- Kocam dedi ki 10.000 lira için kıçını yırtmaya değmez
 
Elektrik süpürgesi satıcısı, bir apartman dairesinin kapısını çalmış kapıyı açan bayana,
- Hanımefendi, bu elimde görmüş olduğunuz kovanın içinde at pisliği var, demiş ve bu bir kova pisliği evin içine doğru savurarak döküvermiş. Sonra da
- Hanımefendi, elimdeki elektrik süpürgesi ile 10 dakika içinde bunu temizleyemezsem, bu moku yiyeceğim! Demiş. Kadın satıcıya şöyle bir bakmış ve şöyle demiş :
- Beyefendi, üstüne domates sosu da ister misiniz? Elektrikler kesik de!
 
Carlo İtalya'da Fiat fabrikasında çalışan bir işçi... O zamanki Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret için İtalya'ya gelmiş. Programda Fiat tesisleri de var. Fabrikanın tezgahları arasında dolaşırken Carlo'ya rastlamış. Herkesin gözü önünde ''Vay Carlo...'' diye sarılıp kucaklaşmış. Orada ayak üstü sohbet etmişler. Tüm protokol bu dostluktan şaşkın... Konuk gittikten sonra patron Carlo'yu çağırıp, Krusçev'i nereden tanıdığını sormuş.. Carlo “Hiiç” demiş. ''Ben eskiden komünisttim... 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova'ya göndermişti. Orada tanışmıştım..''
Olay unutulmuş. Üç beş ay sonra bu kez Amerika başkanı Nixon gelmiş İtalya'ya. Yine aynı program ve fabrika ziyareti. Tezgahların arasında ''Vay Carlo..Vay Nixon..'' muhabbeti... İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Carlo'yu yine çağırtmış. Soru da cevap da aynı; ''Bir ara Amerika'ya göç etmeye kalkıştım. New York'ta başım polisle belaya girdi.. Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu..''
Olay bu kadarla kalsa iyi.. İki ay sonra Fransa başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli derin bunalımlara girmiş. Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Carlo'nun uluslararası çevresi var.
- De Gaulle'ü nereden tanıyorsun?
- Nazilere karşı Paris'te yeraltı savaşı yapıyorduk... Özel kuryesiydim..
- Sen herkesi tanır mısın?
- Evet, hemen hemen... Patron iyice hırslanmış..
- Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin..
Carlo gülmüş.. ''Tabii. Yakın arkadaşımdır..'' Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırmış :
- İspatla... İspatlayamazsan kovarım... Carlo :
- Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben yanında olacağım..
Patron pazarı iple çekmiş. Vatikan'da Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlamış. Bir süre sonra Papa balkona çıkmış. Yanında Carlo... Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor. O sırada bir kargaşa olmuş. Biri bayılmış. Carlo bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya ''Bana müsaade" deyip meydana koşmuş. Agnelli yerde yatıyor. Bir iki kişi de ayıltmaya çalışıyor. Carlo çevresindekilere, ''Bu benim patronumdur; ne oldu?'' diye sorunca biri cevap vermiş :
- Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlardan biri senin patronuna döndü. "Şu sağdaki bizim Carlo, ama yanındaki kim?" diye sorunca seninki düşüp bayıldı
 
Bir gün şeytan büyük bahçeli koskoca bir malikaneye girmiş. Merdivenleri çıkmış. Bir kuzu görmüş. Kuzunun boynunda bir ip varmış. Şeytan kuzuya acımış ve ipi çıkarmadan biraz gevşetmiş. Kuzu bir ayna görmüş. Şaşırınca bir hamle yapıp aynayı kırmış. Çıkan gürültüye evin hizmetçisi uyanmış. “Sen ne yaptın? Ben şimdi burayı nasıl temizleyeceğim. Evin beyi bunu duyunca kesin beni kovar” demiş ve kuzuya bir tekme atmış. Kuzu merdivenlerden düşünce ip yetmemiş ve kuzunun boynunu kesip onu öldürmüş. Bu sırada evin uşağı gelmiş. Neler olduğunu sormuş. Kadın anlatınca “bunu nasıl yaparsın. Bey şimdi ikimizi de kovacak. O kuzu onun için çok değerliydi” demiş ve hafifçe kadını itmiş. Kadın dengesini kaybetmiş ve merdivenlerden düşüp boynunu kırmış. Sesi duyunca evin hanımı gelmiş. Olanları öğrenince sinirlenmiş. Tam uşağı dövmek için uşağa yaklaşırken uşak lütfen beni bağışlayın ve beni kovmayın diyerek diz çökmüş. Uşağın üstüne hızla gelen kadın ise ona çarpıp merdivenlerden yuvarlanmış ve ölmüş. Evin beyi gelip de olanları dinleyince belinden silah çekip uşağı vurmuş. Sonra kendi kendine “eyvah ben ne yaptım? Bir kuzu, aynanın kırılması ve sevmediğim karım için elimi kana bulamaya, katil olmaya değer miydi?” demiş ve silahı çekip bir kurşunda kendine sıkmış. Bütün bu olanları bir kenardan izleyen şeytansa sırıtarak "Ben hiçbir şey yapmadım ki. Sadece acıyarak kuzunun boynundaki ipi gevşettim, o kadar..." demiş...
__________________
 
Kurt borsacı, genç borsacıyı yanına almış, işin inceliklerini anlatıyor. Bütün önemli konular gibi, bu konu da parkta yürüyüş yaparken konuşuluyor. Yaşlı kurt borsacı anlatıyor :
- Durumu değerlendirirken, kafanda ne kadar risk karşısında ne kazanıyorum hesaplarını iyi yapacaksın... Mesela bak şuraya bir köpek pislemiş, normalde iğrenç ama sana "parmağını değdir ve yala, karşılığında bir milyar veririm" dediğimde bir fırsat şekline dönüşür değil mi?
- Elbette.
- Haydi bakalım, bir milyar veriyorum parmağını değdir ve yala. Genç denileni yapar, ihtiyar borsacının anında saydığı bir milyarı cebe atar, yürüyüş devam eder.
- Peki ben size bir milyarınızı geri almanız için şu köpek pisliğine parmağınızı değdirip yalamanızı söylesem... Yaşlı kurt hemen yapar ve bir milyarı geri alır. Yan yana yürümeye devam ederler... Genç:
- Ceplerimizdeki para aynı, ikimizin de ağzında köpek pisliği tadı var. Ne fark etti? Diye sorunca yaşlı kurt borsacı cevap verir :
- Öyle deme; iki milyarlık işlem hacmi yarattık!
 
Zamanın birinde Erzurum'dan bir grup insan hacca gitmek için yola çıkmışlar. Van'a gelmişler. Van'ın bir köyünde konaklamaya karar vermişler. O köyün de imamı yokmuş. Köylüler aralarında konuşmuşlar ve Erzurum'dan çıkıp hacca giden bu topluluktan birini imam yapmaya karar vermişler. Bu insanlar hacca gidiyorlarsa boş insan değillerdir diye düşünmüşler. Nitekim tekliflerini içlerinden birisi kabul etmiş. Her yıl 400 koyun verilecekmiş imama. Adam hacca gidip masraf yapacağıma burada kalıp yalandan imamlık yapar ve her yıl 400 koyun sahibi olurum diyerek işe başlamış. Köylü camide toplanmış namaz kılınacak. Sayın imam başlamış namazı kıldırmaya :
- Erzurum’dan çıktım yola Van'da verdim mola 400 koyun verdiler bana, Allahuekber...
Bu günlerce aynı biçimde devam etmiş. Köylü bu işe biraz şaşırmış ve konuşmuşlar aralarında :
- Daha önceki imam mı yanlış kıldırıyordu, yeni imam mi yanlış kıldırıyor? Bunu gidip Müftüye soralım.
Sayın müftü meşhur Of’lu... Müftüye gelen halk her şeyi anlatmış. Müftü köylüye dönerek :
- Siz şimdi hiç imama çaktırmadan köyünüze dönün ve namaz vakti camide toplanın ben de namaza geleceğim, diye emir verir. Herkes köyüne döner ve namaz vakti cemaat camide toplanır. Tabi ki Sayın müftüde camidedir. İmam namazı kıldırmaya başlar.
Birinci rekat :
- Erzurum’dan çıktım yola, Van’da verdim mola, 400 koyun verdiler bana, Allahuekber... der hoca. Arkadan "öhö.. öhö!..” şeklinde bir ses duyulur. İmam yakalandım herhalde diye korkmaya başlar. İkinci rekatta sözlerinde biraz değişiklik yapar :
- Erzurum’dan çıktım yola, Van'da verdim mola, 400 Koyun verdiler bana, yarısı sana yarısı bana... Allahuekber...
Namaz bitince köylü Müftüye dönerek “İmam efendi namazı doğru mu kıldırıyor? diye sorar. Müftünün cevabı :
- Haçen birinci rekatta biraz şaşirdi ama ikinci rekatta işi düzeltti...
 
Çok havalı ve zengin bir avukat, yeni aldığı lüks spor arabasını ofisinin önüne park eder. Ofisteki arkadaşlarına nasıl gösteriş yapacağını düsünür ama bulamaz neyse der arabadan inmek için kapıyı açar. Bu sırada yoldan hızla geçen bir kamyon açık kapıyı kopartır atar. Avukat derhal polisi arar.. Bir dakika içinde polis olay yerine gelir fakat daha tek bir soru sormasına bile fırsat bırakmadan avukat haykırmaya başlar. Daha dün aldığım süper lüks arabam mahvoldu. Şimdi kaportacı ne kadar ince iş görse de eskisi gibi olmayacaktır. O kamyonun sürücüsü derhal bulunmalı ve yaptığı hasar ona mutlaka ödettirilmeli... Avukat kızgın ve öfkeli şikayetini nihayet bitirir. Polis bıkkın bir şekilde başını sallar ve adamla konuşmaya başlar :
- Siz avukatların bu kadar materyalist olmalarını bir türlü anlayamıyorum. Sahip olduğunuz şeylere öyle bağlanıyorsunuz ki, başka bir şeyi gözünüz görmüyor.
- Nasıl söylersin böyle bir şeyi? Diye bağırır adam polise. Polis adama acıyarak ve küçümseyerek bakar.
- Kazada sol kolun dirseğinin altından kopmuş, görmüyor musun? Sen burada durmuş bana kaportacıdan bahsediyorsun. Adam bunu duyar duymaz panikler ve bağırmaya başlar :
- Aman Allah’ım! Rolex'im de gitmiş.
 
FBI eleman alımı için duyuru yapar. Üç kişi başvurur. FBI binasında adayların hepsiyle tek tek görüşmeler yapılmaktadır. İlk adam içeri alınır ve şu konuşmalar geçer :
“Karını seviyor musun?" "Evet, efendim" "Ülkeni seviyor musun?" "Evet , efendim" Konuşmalar biter ve yetkililer adama :
- Pekala , biz karını da getirdik. Şu an yan odada, derler ve masanın üzerine bir tabanca koyarlar.
- Şimdi odaya gir ve karını öldür! Adam silahı alır yan odaya geçer. 5 dakika hiç ses duyulmaz. Adam tekrar ilk odaya geri döner. Kravati gevşemiş, ter içinde kalmıştır. "Yapamayacağım efendim." der ve orayı terk eder.
İkinci adam içeri alınır. Aynı sorular sorulur, aynı yanıtlar alınır ve ona da içeri girip karısını öldürmesi söylenir. Adam yapamayacağını söyler ve ayrılır. Son adam girer. Aynı sorular sorulur aynı cevaplar alınır. Ona da içeri girip karısını öldürmesi söylenir. Adam içeri girer. Beş on saniye sonra içerden silah sesleri gelmeye başlar. FBI elemanları “sonunda aradığımız adamı bulduk” diye sevinirler. Derken kısa bir sessizlik olur ve ardından bir cam kırılması sesi duyulur. Adam ilk odaya döner. Biraz terlemiştir. FBI personeli sorar :
- Ne oldu? Adam yanıtlar :
- Efendim bana verdiğiniz silah kurusıkı çıktı, o yüzden karımı pencereden atmak zorunda kaldım.
 
Dört samimi arkadaş aynı arabada yolculuk ederken trafik kazasında ölürler. Azrail "Türk cehennemine mi yoksa avrupa cehennemine mi gitmek istersiniz?" diye sorar. Azrail’e "Fark nedir?" diye sorarlar. Azrail "Avrupa cehenneminde her gün bir kepçe Türk cehenneminde ise her gün bir kova tezek yersiniz" der. Üç tanesi "biz Türk doğduk, Türk ölürüz" der. Bir tanesi ise uyanıklık edip Avrupa cehennemini seçer. Ve aradan epey zaman geçer Avrupa cehennemindeki adam artık kepçe kepçe tezek yemekten bıkmıştır, arkadaşlarının durumunu merak eder, hallerini görmek için ziyarete gider. Arkadaşları şen şakrak gülerek karşılarlar onu. Dayanamaz sorar: "Ben bir kepçesini hazmedemezken siz her gün bir kova tezek yiyip nasıl bu kadar neşeli olursunuz?". Arkadaşları bu soruya cevap verirler :
- Oğlum burası Türk cehennemi, bir gün tezek olur kova olmaz bir gün kova olur tezek olmaz. Anlayacağın 3 aydır bir b.. yediğimiz yok
 
Bir Yahudi, bir Hıristiyan ve bir Müslüman kimin daha çok dindar olduğuna dair tartışıyorlarmış...
- Çölün ortasında devemin üzerinde gidiyordum, aniden, nereden geldiği belli olmayan çok büyük bir kum fırtınası koptu. Devemin yanına uzandım. Deveyle birlikte kumlara daha çok gömüldükçe, gerçekten sonumun geldiğini düşündüm ama, Allah 'a inancımı yitirmedim. Dua ettim, dua ettim... Aniden etrafımdaki on millik alanda fırtına durdu, rahat rahat yolculuğumu tamamladım, demiş Müslüman. Bunun üzerine Hıristiyan başlamış anlatmaya :
- Bir gün okyanusta küçük bir kayıkta balık tutarken, dev bir fırtına koptu. 2 metre boyunda dalgalar! Gerçekten sonumun geldiğini sandım. Tanri 'ya dua ettim, dua ettim... Sonra etrafımdaki on millik alanda fırtına dindi, ben karaya çıkabildim. Yahudi konuşulanları hayretler içinde dinliyormuş. Aniden geçenlerde yaşadığı olay aklına gelmiş ve anlatmaya başlamış :
- New York şehrinin ortasındayım. Yerde siyah bir çanta gördüm. Çantanın içi tıka basa dolar dolu. Biliyorsunuz Cumartesi günü bizim bu kutsal günümüzdür ve paraya el sürmemiz yasaktır. O parayı Cumartesi bulduğum için gerçekten sonumun geldiğini düşündüm. Ama, inancımı yitirmedim. Dua ettim, dua ettim... Aniden, etrafımdaki on millik alanda Salı oldu.
 
Kadın bebeğiyle otobüse binerken otobüs şoförü kendini tutamayıp şöyle demiş: - Aman Allah’ım ne kadar çirkin bir bebek... Kadın sinirle biletini kutuya basmış, en arka tarafta, bir adamın yanındaki boş yere oturmuş. Adam kadına dönmüş ve şöyle demiş
- Özür dilerim. Acaba az önce şoförle aranızda ne geçti?Kadın :
- Terbiyesiz adam hakaret etti. Adam bunun üzerine :
Ben avukatım. Bir kamu görevlisi görev başında hakaret edemez. Suç teşkil eder, dedi. Kadın :
- Doğru. Gideyim de şunun ismini falan alayım. Adam çok kibardır ve şöyle der :
- Merak etmeyin, ben maymununuza göz kulak olurum.
 
İki sarışın, anahtarı içeride unuttukları için arabanın kapısını telle açmaya çalışırlar. Biri digerine :
- Çabuk ol, yağmur başladı, ıslanıyorum" der. Diğeri bunun üzerine :
- Aptal sarışın dedikleri bu olsa gerek... Ne fark eder? İçerde de ıslanacaksın...
- Aaa hakkaten yaa. Bizim arabanın üstü açık...
 
Bir gün Cennet'in kapıları şiddetle vurulmuş: Güm Güm Güm.. İçeriden seslenmişler:
- Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses:
- Biz İstanbul’u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz! Cennet'e hoş geldiniz diyerek kapılar ardına kadar açılmış ve yiğitleri içeriye buyur etmişler. Her şey çok güzel gidiyormuş. Ta ki, 40 yıl geçinceye kadar. Bir gün kapılar yine şiddetle çalınmış: Güm Güm Güm... İçeriden sormuşlar:
- Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses:
- Biz İstanbul’u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz! İçeriden hemen cevaplamışlar:
- Hadi len! Onlar 40 yıl önce geldi! Dışarıdan yine ses gelmiş:
- Biz mehter takımıyız ancak geldik!
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst