"Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Ümit Yaşar'ın Ayrılanlar İçin' ini Timur Selçuk ezberletmişti hepimize.. Meğer bir de "Bekleyenler İçin" i varmış, bu birbirinden güzel aşk şiirleri yazan ustanın...

Bugünün gençlerine üzülüyorum, birbirlerinin kulağına aşk şiirleri fısıldamıyor, Ümit Yaşar'ı tanımıyorlar. Özdemir Asaf' tan haberleri olmadığı için, "Bir kelimeye bin anlam" yükleyip birbirlerine seslenemiyorlar.. "Üçüncü Şahsın Şiiri" ni yazan Atilla İlhan onlar için Cumhuriyet'in politik yazarı...

Daha eskilere, Necip Fazıllara falan gitmiyorum, mesela Beklemek üzerine o muhteşem satırları yazan...

"Ne hasta beklerdi sabahı/ Ve ne genç ölüyü mezar/ Ne de şeytan bir günahı/ Seni beklediğim kadar" diyen Necip Fazıl' ı...

Geçen hafta Yalın' ın "Bir Tanem" ini yazmıştım.. "Bir tanem" nedir onu anlatarak.. Meğer ne çok insanın içindeymiş, bu iki minik sözcük..

İnsanın "Bir Tanem" diyeceği birinin olması harika bir şey.. Onu anlatırken, bir iki satır da, Bir Tane' yi beklemeyi anlatmıştım. Mazoşist bir coşku ile beklemeyi... Bekleme acısını tatmanın güzelliğini yazmıştım, araya sıkıştırıp.

Oysa üzerine romanlar yazacak kadar uzun konuydu...

Bir Tanem' den evin anahtarını geri istemiştim, bir defasında.. Bu eve bir daha gelme" anlamına değil tabii.. O belki de öyle anlamıştır bilmem. Evin anahtarının onda olması nedir, bilen bilir.. Günün her saatinde, dakikasında, anında beklersiniz.. Anahtarı var ya.. Canı isterse gelebilir.. Ne zaman canı isterse..24 saatin 24'ünde de beklemek.. Hergün beklemek.. Durmadan beklemek.. Can mı dayanır?...

Gelmez haspam. Anahtarı geri alınca işkence bitti sanırsınız.. Öyle ya, artık her an beklemek yok.. Geleceği zamanı bildirir, telefon edip, siz de sadece o anı beklersiniz biter gider..Keşke o kadar kolay olsaydı.. Bu defa bir başka bekleyiş başlar.. Bu defa telefonun zilinin çalmasını beklersiniz.. Çalan her zilde onun sesini beklersiniz.. Dahası sürpriz yapmasını, ışığı görüp aniden kapıyı çalmasını beklersiniz.. Çalan her kapı zilinde onu beklersiniz...

Çünkü aslında sevmek, hem de nasıl beklemektir.Bir dost "Beklemeyi yazmışsın, ama senin yazdıklarını yıllar önce hem de nasıl anlatan Ümit Yaşar'ın dizelerinden haberin yok, belli dedi..Yoktu gerçekten.. Ben ki, Ümit Yaşar'ı ezber bildiğimi sanırdım.."Yolla" dedim..Yolladı..Bu dizeleri satır satır okuyun.. Her satırı on kez okuyup, yüz kez düşünün..
Hiç böyle beklediniz mi?.

Hiç böyle beklendiğinizi düşündünüz mü?..

Hey koca Ümit Yaşar.. İşte Bekleyenler İçin!...


'' Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye...
Bir sarı saç görmeyeyim yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum.
Her şey bana seni hatırlatıyor.
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm.
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem.
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir.
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı...
Bu emsalsiz hüzün...
Seni beklediğim içindir.
Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada.
Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden.
Zaman çıldırabilir...
Çünkü benim dünyamda Ölümsüzlük,
Seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi.
Ve düşün ki bir adam...
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler!
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi.
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye.
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye.S
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye,
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum.
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra...
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım.
"Öldüğüm gün bile gelsen.."



Böyle bekleyiş olur mu? Olur dostlarım olur...

Öyle beklersen, kavuştuğunda öldüğünü bile unutursun gerçekten! Öldüğünü de... Öldüreni de...

Şiir güzel şey dostlarım. Sevmek kadar güzel...


H. ULUÇ
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Aşk bitince...
Uzun bir ilişkiden çıkmışsanız...
Kendinizi yorgun hissedersiniz.
Ama ayrılık sürecini kontrol edememiş, birdenbire sona gelmiş veya açık açık terk edilmişseniz...
Kendinizi hayata karşı "yenik" hissedersiniz.
O zaman da ya bu "yenilgi"nin acısını çıkartmak üzere hırpalayacak şeyler bulmaya çalışırsınız (ki genellikle bu kendiniz olur) ya da kuyruğu ve "ruhu" dik tutmanın bir yolu olarak eski sevgilinize veya eşinize karşı "kayıtsız" olduğunuzu söylemeye başlarsınız.
Daha geçen gün medyayı pek meşgul eden bir evlilikle ilgili röportajda da görmedik mi! Terk edilen kişi eski sevgilisi ve evliliği hakkında konuşuyor, konuşuyor ama sonra da "Benim için herhangi biri artık o.
Nötrüm" diyordu.
Oysa kırgınlıklar, öfkeler, özlemler canlıyken nötr olmak mümkün mü? Hele hakkında konuşarak yaralarını kaşırken... İmkânsız!




Bir kere şunda anlaşalım...
Eski sevgilinin yeni hayatında mutlu olmasını istemek ve bunu sık sık vurgulamak da, mutsuzluktan kahrolmasını istemek ve bunu neredeyse bir bedduaya çevirmek de hâlâ yüksek titreşimli bir duygusal bağın sürdüğünü gösterir!
Normal bir şey bu!
Hem söyler misiniz? "Nötr olmak" bir karar olabilir mi? Biten arkadaşlıklar bile ara ara zihnimizi kurcalarken, eski sevgiliyi nasıl birdenbire ve karar vererek zihnimizden silebiliriz?
O duygu durumu zaman içinde...
Bizim "kendiliğinden" sandığımız bir süreçte gelişir ancak!



Esas neyi gözden kaçırıyoruz, biliyor musunuz?
Ayrılık değil dile, akla bile getirilmemişken...
İlişki görünürde hiç tökezlemeden sürerken...
Alışkanlıkların sıcak battaniyesi birbirinden ağır ağır uzaklaşan tarafların üşümesini bastırırken...
Kayıtsızlık canavarının büyümeye başladığını fark edemiyoruz ya da fark etmek istemiyoruz.
Birlikte bir hayat yürütmeyi planlamak ve birbirini sevmek yerine hep sırılsıklam aşkla birbirine bağlı kalmak isteyen fakat her gelecek projesinden fellik fellik kaçan modern çiftlerin en büyük sorunu bu!
Gürültülü biçimde ayrıldıktan sonra eski sevgiliye kayıtsız kalmak zor. Ama ilişkinin tam göbeğinde birbirine karşı kayıtsızlık geliştirmek o kadar kolay ki!



İlişki bitince her şeyin biteceğini sanıyor ve aldanıyoruz.
Oysa her güçlü ilişki kuytuda bir yerde uzun yıllar yaşamayı sürdürecek izler bırakır.
Bazen ilişki biter ama aşk kalır...
Bazen ne ilişki kalır geriye, ne aşk ama bir bakarsınız ki, nefret ortalığın tozunu atıyor!
Bunların nedeni ayrı! Zaten popüler kültür sakız gibi çiğneyip duruyor bu konuları.
Ama şu çok açık...
Aşkın karşıtı nefret değil, kayıtsızlık!


H. Babaoğlu
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Tuhaf evreleri var ayrılığın ne yazık ki... Bir ömür peşini bırakmayan modelleri...

Derin "oh'lar" çektirirken ilk günlerde, biraz ağlama krizi, biraz isyan, biraz "amaaan boşver", belki biraz da intikam derken taş gibi oturuverir, sonra sonra bıçak saplanır iliğine kemiğine.

Sanırım "Benden iyisini bulamaz" tesellisinin kalbinin orta yerinde bomba gibi patlamasıdır ayrılık.
Her ayrılık değil tabii, "ondan" ayrılık.

Erdem saya saya sonunda tek başımıza duvarlara bakakaldığımız o "özgürlük" dolu, Ajda Pekkan şarkılarıyla sosladığın o yapmacık tavrın sana gol atmasıdır ayrılık.

Gürül gürül yaşadığını zannederken, hiç beklenmedik zamanda bir şarkıyla, dün gece hiç tanımadığın bir erkeğin bakışıyla, ateşli bir sevişmenin yarısında, günbatımında içtiğin şarabın üçüncü yudumunda içini sızlatandır "ondan" ayrılık.

Bir anda "Benden iyisini bulamaz" olur "Ah olmaz olmaz sensiz olmaz sensiz olmaz..."
Müslüm olursun bir anda, Sezen olur bakmak zorunda kalırsın aynaya, bir merhem bir tuz basarsın yarana.
Kabul et artık, bu saatten sonra olsa olsa boşluk doldurmacadır seninkisi.

Sen aslında çok sevmiştin ikinizi.

Şimdi kızdığın, öfkelendiğin, diş gıcırdattığın, sınıfta bıraktığın her şey çok manasız geliyor değil mi?
Ama geç kaldın...

Pişmanlık hiç bu kadar gerçek olmamıştı değil mi?

Zaman makinesine hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştın değil mi?

"Şimdiki aklım olsa şöyle şöyle yapardım" deme kendine. Yalnız değilsin, kimsenin şimdiki aklı yoktu ki... Zaten aşkın içinde akla yer yoktu ki.

Sen de biliyorsun; öfke dinince hep güzel hatıraların kapımızı çalacağını, gözlerimizi dolduracağını bilseydik öfkemize yenilmezdik. Ya da çekemezdik fişi, yarın bu kadar özleyeceğimizi bilseydik.

İnsan sular durulmadan, susuz kalmadan fark edemiyor gerçeğini. Tüneller kazıp başka yollara çıktık da ne oldu sanki?

Günler aylar yıllar geçti de şu ayrılık gerçek bir ayrılık olamadı gitti. Dilinde "ayrıldık", dibinde hâlâ sevgili, tek sevgili...
Onun yanında uyumasını nasıl da sevmişsin meğer. Huysuz sabah hali gülümsetirmiş seni. Kapıyı çaldığında o koşarak açtığın kapı sana açılırmış meğer.

Filmi de şarkısı da yemeği de şarabı da denizi de güneşi de mehtabı da yani artık ne varsa, neyin varsa hepsi onunla "bir şeymiş" meğer...

Sen onunla başkaymışsın meğer.

Sinsi bir şeymiş "ondan" ayrılık. Oyuncaklı, kandırıkçı, mızıkçı, seni sana düşüren bir şey.

Ve sen ayrılamamışsın meğer...

O başka hayatın başrolüne konmuş, sen hâlâ kendi hayatında figüran, sizin filmin çekimi durdurulmuş yuvarlanıp gidiyormuşsunuz meğer.

Ve sen, onun bir gün karşına çıkmasından korkuyorsan eğer, hani aniden ağlar mısın, ellerin titrer de konuşamaz mısın, gidip boynuna mı sarılırsın bilemiyorsan eğer, sen ondan ayrılamamışsın demektir.

En iyisi kendini kandırmayı bırakıp öylece akıp gitmesini ya da orada kalıp her gün sana selam etmesini beklemektir.

Unutma; ayrılık ambalajıyla rafa kaldırılmış gibi dursa da "biz" olabilmek güzeldir.

Boşluk doldurmacadan vazgeç, acıtsa da "biz" diyebilmek çok güzeldir. Diyen bilir.


A. ÖZYILMAZEL
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha;
Korkmayacaksın ölümden. Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin.Dünyaya kafa tutacaksın tek başına. Yandaş yoldaş aramayacaksın. Bir ’ına bir kendine güveneceksin sadece. Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda, aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar. Tek başıma taşıyamam demeyeceksin. Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle.Karşılık beklemeyeceksin. Sevmek olacak tek amacın. Sevilmemişsin ne fark eder.



Ayıplanmaktan korkmayacaksın. Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde, kim ne derse desin…Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın. Karanlıklar sırdaşın, böcekler yoldaşın olacak.Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu. İsyan etmeyeceksin, vuslat beklemeyeceksin.
Zaman ve mekan sizi ayıramayacak. Nerede olursan ol, her daim sevdiğinin yanında olacaksın. Üzüntüsüne üzülecek, sevincine sevineceksin. Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım. Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var!..

Gönül gözüyle görecek, duyacaksın. Gönül diliyle konuşacaksın. Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir. Gönül dilinden anlamam konuşamam, dayanamam bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa. Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek, gönül gerek, iman gerek. Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların. Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın.
Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk ve her kadının harcı değildir Yusuf yüreklileri taşıyabilmek, layık olabilmek, Züleyha olabilmek!..
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Palyaçolar'da bazı kadınlar gibi makyaj güzelidir.

Aralarındaki tek fark...
Kadınlar güzel görünmek için makyaj yapar
Palyaçolar ise mutlu görünmek için...

GüzeLmiş :)
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Beğenmene sevindim Musti.. :)

Neden bitti biliyormusun ?,
İnanmaya gücüm kalmadığı için Bitti.
Ne olursa olsun her defasinda,
peşinden geldiğim için Bitti ..
İncittiğin yerler daha geçmedi diye Bitti ..
...
...Senden vazgeçmem sandığın için Bitti ..
Uğruna gösterdiğim sabrı anlamadığın için Bitti ..
Zerre değişmeyeceğin için Bitti ..
''Seviyorum" dediğin ama sevgin uğruna,
hiç birşey yapmadığın için Bitti ..
Evet zor oldu ama Bitti ..
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Düşmek; bazen bir daha kalkamamaktır.

Bazende, daha iyi kalkmak toparlanmak, eskisinden daha diri olmamaktır ruh için.Elbet beden düşecek toprağa tıpkı bir yaprak gibi.

Bir kıvılcım gibi söner bedenler.Elbet bedenler toprak olur.
Ya düşen yürekse ve ruhumuzsa ne olur?

Yaşamın pırıltılarında esir ettiğimiz sımsıkı tutamadığımız yüreğim ne olur,ah yürekler ne olur?

Tutabilmek hayatı ve tutunabilmek biryerlere,birşeylerin ucunda olsa... Sımsıkı tut yüreğini ki tutundum diyebildiğin birşeyin olsun. Her insanın en çok aşina olduğu kadar bir o kadar uzak olduğu menzil değilmidir yüreğimiz ?

Ne kadar ara verirse versin insan. birşeye ara vermemeli yüreğine onu hep sıkıca tutmalı ve tutunacak bir yer bir liman aradığında içinde bulmalı onu,
coşturmalı değil mi çağlayanları?
Açtırmalı tüm lalelezarları yüreğinde.
Sıkı tut yüreğini hem de sımkısı kaçmasın .

Niye sıkılıyoruz ki ?
Neden hezeyanlar neden yüreğimizde med-cezirler ?
Galiba tutamıyoruz/tutunamıyoruz, hiç bitmiyor yürek fırtınasıda ondan.
Ne ümitler saklıyorum içimde ve de son nefese kadar saklayacağım ben.

Ümit o ki; hiçbir çile ve zorluk ruhu yıpratmasın, yolundan alıkoymasın.

Bedenimiz elbet eskir, pörsür. ya ümitlerimiz hayallerimiz ve tabi ki sıkı sıkı sardığımız, sarıldığımız yüreğimiz?

 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Bugün seni anmak istedi canım…O sitem dolu şarkıları dinlemek istedim…Seninle hiç bir alakam olmadığını bile bile seni özlemek istedim…Belkide aylarca gözümden akmak bilmeyen yaşlar aksın istedim…Dedim ya bugün yine sev istedim…Seni sevmediğimi bile bile…Yeni bir başlangıç yaptığımı unutarak,Yada senin beni hiçbir zaman adam gibi sevmeyeceğini bile bile,Yine ve yine ‘’sev’’ istedim..


Ama sen ;

Gamsızdın...
Vurdumduymazdın..
Ve aşk denen o güzel duygudan haberdar bile değildin..


Söylesene neden ben seni bu kadar çok sevmiştim bir zamanlar..?? Söylesene neden böyleydin sen !! Söylesene neden kıydın sana ve bana…..Yada ilk önce neden ‘’biz’’ olamadık onu söyle..???


Herkezden çok hak etmiyormuydum bunu ben..
Off bir zamanlar deli gibi sevdiğim insan offf..


Sen neden içimde bitirmek için uğraştın bu büyük sevgiyi…..Şimdi kalk alkışla kendini……Sonunda bitirdin…..Git eğlen…..Sonra çık karşıma bir kez de olsa……Bak suratıma yine…..Ama bu kez çekip git dünyamdan……


Çünkü artık o yıkıp geçtiğin yürek bir başkasına ait…!!!!


 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Bırak Beni YaLnızLığıma. . !


Belki bir hayaldi öncesinde. .

Adın konmuş aşk dilinde. .
Bense senin sadece imkansızındım. . .




Seni gördüğüm ilk anda başladı her şey ve sonrasında tanımadığım bir heyecan, tatmadığım bir mutluluk oldun. Gözlerimi kapadım, bu mutluluk hiç bitmesin istedim. Gözlerimi öyle sıkı kapadım ki sen giderken bile açmadım onları. Bir gün dönecek dedim. Evet bir gün dönecek ve ben gözlerimi tekrar heyecanla ve mutluluğa açacaktım. .


Kelimeler tükenirken dilimde. .
Bir sen bitmedin bak içimde. .
Aslında bunu senden beklemezdim ki. . .




Birinin hayata gözlerini kapaması ne demek bilir misin? Hayatla bağlarını koparması artık bir hayali yaşaması. İçindeki umudu hiç yitirmeden yaşatması.. Ve her sabah o hayalin gülüşü ile güne başlaması. .


Hangi yalan. . ? Hangi sebep. . ?
Cevabın yok. . Bitti demek. . .
Kim bilir belki de ben senin korkularındım. . .





Zaman geçiyor ve ben bu geçen zamana inat seni daha büyük bir özlemle, daha büyük bir sevgi ile bekliyorum. Gözlerimi açmak, gerçekleri kabullenmek istemiyorum. Ben kendi gerçeklerimi seviyorum, onlar yakmıyor canımı. Düşünsene geliyorsun kapıyı açıyorum karşımda sen.. Tek kelime etmeden sarılıyorum. Yine sana dokunmaya bile kıyamıyorum ve saatlerce seni izliyorum. .


Zorundasın, zorundayız. .
Sense hangi yolun sonundasın. . ?
Belki de sakladığın birşey var. . .




Biliyorum ki zaman ilerledikçe değişecek her şey. Kendi gerçeklerim kanatacak yaralarımı yeniden. Gözlerimi açarsam bu acı biraz olsun diner mi diye düşünüyorum. Senin istediğin gibi gidişini kabullenebilir miyim. . ?


Şayet biri varsa aramızda. .
Çığlıklarım yalnızlığa. .
Bu ayrılık akşamında. .
Gözyaşıma boğuldu dünya. . .




Ve bir gün gözlerimi açtım. İşte o an canım hiç acımadığı kadar acıdı... Keşke gözlerimi hiç açmasaydım, keşke umudumu yok etmeseydim. Görmeye başladığım an umutlarımın bittiği, görmediğim zamanlarda anlamı olan şeylerinde anlamını kaybettiği an oldu. Seviyordum, sevginin kör olmak olmadığını da biliyordum. .


Geçte olsa görmeye başladım. .
Beni sevmediğini artık beni istemediğini gördüm. . Sonum oldu. . .
Benim sonum senin doğum günün olsun. . Doğum Günün Kutlu Olsun. . !


Sorma bana sensizliği. .
Sorma bana gücün yoksa! . .
Gelen aynı. . Giden aynı. . .
Bırak beni yalnızlığıma! . .
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

İnsanın eşi olmalı, bakarken yüreğinin kabardığı, gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...aşık olduğu bir eşi olmalı!

Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp, şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını. Uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne, varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli, incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe!

Rüzgar onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.

Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu...vs. Güven duymalı, herşeyiyle. Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı...Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da...

Bir eşi olmalı insanın!!!

Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye başlamalı. Seni şimdiden özledim!!!

Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı...aşkla karşılamalı, hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp, öpmeli, yıllarca uzak kalmışcasına! Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın, bir başka özel, bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp, kahrolmalı, daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Mutluluk saçmalı etrafına.

Bir eşi olmalı insanın, cennetten köşe almışcasına sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı, çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!!!
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Zehir zıkkım bir kahve içeceğim
İçeceğim ya
Korkuyorum!
Ayılır da,
Seni bulamazsam yanımda!
Sarhoşsam deli divane
Hasretinden
Sebebimsin
Yangınlardayım

Senden sonra bu haldeyım.Bitti dediğin gunu hıc unutma eylül;dü yaz kenara..Ayyaşa vurdum yüreğimi.esrarlı gecelerde Karanlıkları örttüm üzerime..Paslı kırık dokuk bır hayat yasadım.Gunlerce aylarca..Dokundurtmadım kalbime yeni sevdaları..Anlayanlar anladı.Anlamayanlara ben anlattım..Dokundurtmadım anason kokulu sevdama .Hepsı gittiler..
Sevdayı sevdaya sattım kaç kere
Olmadı
Yangını yangınla söndürdüm kaç gece
Olmadı
Hep senden yana bir tarafım eksik
Hep senden yana bir tarafım öksüz kaldı
Hadi sor bana .Sor anlatayım bugulu camlara kac kere adını yazdıgımı.Kackere yalnızlıgımı denız kenarlarda dalgalara sattıgımı.Kac kalbı senden sonra paramparca yaptıgımı.kırıklarımı cıkıklarımı sor bana..Zamanları nasıl durdurgumu..senleri cıkarıp.yenıden nasıl yasadıgımı hadi sor bana ve anlat bana

Hadi anlat bana
Zamanın durduğu o takvimleri anlat
Hadi anlat bana gidişini
Hiç mi sevmedin di
Hiç mi
Hiç mi beni
Cevapladım kendı kendıme Sana sorduklarımı..Her cevapta hırslandım .Öfkelendım küfrettim Senle ılgılı meteryallerı senden kalanları yırttım kestım attım dagıttım yaktım..ama bir seni evet seni atamadım.Birde ayrılıgı satamadım. Bulamadım panzehirini
O yuzdendır ele ele dolaşanları gördüğümde gozlerımın nemı…
Zehir zıkkım bir kahve içeceğim
İçeceğim ya
Korkuyorum!
Ayılır da,
Seni bulamazsam yüreğimde!
Ya ayılır da
Yüreğimi bulamazsam yüreğimde
Seni bulamazsam yanımda
Hani, gidenler unutulurdu ya
Hani, yıllar yaraları kapatırdı ya
Bu kanayan ne mısralarda?
Beni, kan tuttu yine
Susuz içtiğim anılarda dize dize
Dize geldi şiir
Dile geliyor ayyaş kalemimde
Kıyamıyorum!
Kahveler sizin olsun
En tatlısından panzehir aşklar da
Zehir zıkkım sevdalar bana

Zehir bana
Zıkkım bana

Sevdalar bana....



 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Söylesene beni kaç harfle sevdin?
Hani anlat desem içindeki sevgiyi, ilk kelimenden sonra kaç dakika sürer?
Zamanı ellerimle yakasından tutup havaya kaldırsam ne kadar anlatırdın?
Hadi anlatsana beni kaç harf sevdin?

Oyunuma geldin sevgili.
Kandırdım seni az önce.

Bana olan sevgin kaç harf diye sordum sende bana anlatmaya başladın.
Cümlelerle kelimeleri süsleyerek anlatmak yeterli oldu. Demek sadece SENİ ÇOK SEVİYORUM da özetim.

Oysa bana yaşadığımızı sandığım bu büyük aşkı tarif edememen lazımdı.
Ağzından hiçbir kelime çıkmamalıydı.
Düğümlenmeliydi ses tellerin, ellerin titremeli, avuçların terlemeliydi.
Bocalamalıydın.
Her anlatmaya kalktığında saçmalayıp örneklerle izah etmeye çalışmalıydın.
Başaramamalıydın.
Anlamını bilecek kadar bir aşk bize yakışmazdı oysa.
Bak sokaklara hep onlarla dolu.
Ellerinden tutabildiğin bir aşk bu sendeki.

Bana olan sevgini özetlememeliydin sevgili.
Özetlenecek bir aşk sadece kitaplara konu.
Yazılabilecek kadar basit bir aşkı ben bir damla gözyaşıyla anlatırdım sana.

Bana benim sorumu sorma sevgili.
Peki, sen anlat o zaman deme bana.
Beni sadece 16 harf seven birisine ben ne anlatayım?....?


 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Sen uyurken; yokluğunun en geçilmez anlarında bir cehennem odunu daha atıyorum hayallerime. Yudumlarken acı kahvemi içimden akan yaşlara hiç engel olamıyorum. Son surat haritan canlanıyor aniden gözümde, belki de sırf bu yüzden seni seviyorum. Hiç yalnız bırakmıyorsun beni, hep varsın ve inadına çoğalıyorsun... işte ben böyle bir sevgi deryasını kaybetmenin vereceği acıyla yaşamaktansa kendimi hiç sevmem hiç mi hiç!..


Sen uyurken...
Ben yazılar yazıyordum sensizliğe. Yalnızlığımda sokaktan topladığım harflerle kelimeler yapıyordum. Parke taşlarına işliyordum kimsesizliğimin hüznünü. Bu kaçıncı taş elimde varolan...


Gözyaşlarımda biriktiriyordum içimdeki aşk bilmecesinin yanıtlarını. Seni sayıklıyordum, seni soruyordum gökteki yıldızlara...
Sen uyurken; her şeyim oluyordun... ve sen bunu bilmiyordun.
.........
Hüzün ağaçlarım yaprak döküyor ve sen yoksun.
Seni beklemek mi aşk? yoksa aşkı beklemek mi sen?
Ağlıyorum yaşamsal ayrıntıdaki bu teze...
Sence hangisi mutluluk?..


Gülde gam, içimde siyah bir bulut.
Ansızın bir hüzün çöktü kalbime...
Ve sen rüyalarımda eski bir anıyken.
Yüreğim hapsolmuş geçilmez yaralarda... seni düşünüyorum ve sen uyuyorsun.
.........
Sen uyurken, uyanamamanın acı hissiyatı kaplardı yürek selimi. Güneşin yağmurlar tarafından bertaraf edileceğini sanırdım. Korkardım, söyleyemezdim sebebini. İçimde terkedilmiş hafriyat yığını gibi kalacak derin bir boşluğun oluşacağını düşündükçe ‘hayırdır’ demekten kendimi alıkoyamazdım...


Sen uyurken, iki çift göz olamıyorum. Sana bakamıyorum. Sınırlı zaman dağarcığında yaşıyorum hasretini ,yani hayal belki biraz ama sen bilirsin beni seni yaşamak için kavrulan bir rüya salisesiyim. Yaklaştıkça kalbinde çoğalan ve hatta tüm organlarına dağılan bir sevgi akışıyım... sen uyurken seni düşünenim...


(Mahcup bir surat coğrafyası yalnızlığa hayır diyebilirmi? Kabullenilmezliğinde bir çıkış kapısı aranılabilirmi? Düşen sevgi harfleri bir demet gül ile tedavi edilebilirmi?.. )


Sen uyurken, görüp düşünemiyorum ama düşününce görebiliyorum yüreğimi ezip geçen güzelliğini. Soğuk ellerimi bastırıyorum hayalinle. Aslında çoğu kez o bile yetiyor bu zavallı yüreğime. Yeter ki sen vazgeçme, bırakıp gitme benden seni...


Masum bir kıpırdı oluyorsun içimde,
Her şeyinle her şeyimden uzak bir zamanda
Benim oluyorsun tüm imkansızlıklarda,
Hüzünlerin çocukça geliyor... Tüm rüyalar sanki yaşanmış gerçekliğin habercisi oluyor...
..........
Sen uyurken, kötü düşüncelerin egemenliğinin altında geçen sinema filmleri oldu beni korkutan, masallar kaldı tek başına anlaşılmazlıklarda ve bir Anka kuşu kanat çırptı yüreğimden bilinmezliğe. Melodisiz şarkılar sessizce bıraktı hüzün tozlarını ve inandıramadı hiçbir yağmur tanesi güz mevsiminin geldiğini. Şimdi dağınık bir yaşam modelinin kölesi olmuşken, dağlar taşlar benim oluyor ve sen her zaman ki gibi neler yaşadığımı bilmiyorsun. Sensizliğin beni nerelere götürdüğünü, yokluğunun acı kalıntılarını hayalinle örtmeye çalıştığımı ve hiçbir ulaşılmazlığının ispatını yapamadığımı anlamayacaksın. Zor olsa da her şey seninle ne olur hiç gitme benden...


Sen uyurken seni düşünüyorum; çünkü ben bir tek seni yüreğimde yaşatabiliyorum.
Eskimiş, kirlenmiş bir zaman çöplüğüyken hayatım şimdi huzurun tam ortasındayım.
Kayıp giden her şeye inat hayalinle de olsa seni sende yaşamak aşkın en masum hali.
Divane bir sevgi üzre yazılmış ufak bir cümle kurgusuyken şimdi yaşantımdaki en büyük baştacısın...



Sen uyurken özlüyorum seni,senliğini... Masumiyetin hapsolduğu bir bedendeyken: “seni seviyorum...”


 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Özlemek Diyorsun Bana...

Sustu ve akşamı bekledi gözlerim. Güneşin battığı tepelerde gökgürültüsüne karışık bir yalnızlık belirdi. Sanki yüreğim yağmur, yüreğim sensizlik. İşte sevdiğim sana anlatamadığım en büyük kimsesizlik. Şimdi hayatımın en belirsiz zamanlarından birisi ile daha yine kendi başımayım. Susuyor ve seni dinliyorum. Adı hayallerime senden kalan çaresizlik.
Özlemek diyorsun ya bana,oysa dudaklarından dökülen her kelime sonbaharları taşıyor duygularıma. Özledim diyorsun tebessümle. Yağmurlar yağıyor uykularıma. Bir hayalden kopyalanıyorum gelmeyen sabahlarıma. Şimdi öyle bir vakit ki bu yaşadığım,ne kelimeler kendi yerlerini buluyor, ne de sana söylemeye cesaret edebildiğim cümleler.
Sen yoksun aslında. Ama ben hep varmışsın gibi yaşıyorum,sanki bana hep gülüyormuşsun gibi içimi açmayan yalnızlığımı terkediyorum aynalarda. Hayat diyorum sana. Anlamıyorum diyorsun bana.
Havanın erkenden karardığını hissediyorum ve açıkça söylemek gerekirse, bu saatte çekip gitmeni istemiyorum. Yazılmamış şiirleri buluyorum tavan arası düşlerimde. Düşlerimmi ben, benmi düşlerdeyim bilemiyorum. Kimseye senden kalan acılarımı,hüzünlerimi sevinçlerimi anlatmıyorum.
Özlemek diyorsun bana, söylediğim her kelimeyi fırlatıp atarcasına boşluğa. Özledim diyorsun. Beni susturuyorsun. Sen yoksun aslında. Ama ben seni sanki hep buradaymışsın gibi yaşıyorum. Aşk oluyorum kendimce dudaklarında.
En güzel aşkları anlatıyorsun bana,en güzel sevdaları bırakıyorsun kollarıma. Ve bir tılsım gibi dönüp duruyorsun başımda. Nice vedalar yokoluyor yalnızlığımda. Sen asla bilemiyorsun.
Değmez biliyorum gözyaşı dökmek tamamen yokoluşa.. Hayatımda herşeyin bir tarafa atıldığı zamanlarımda çıkıyorsun birden karşıma. Yağmurda kendimi dinlerken, penceremden yıldız kovalarken, şiirler yazarken yüreğine,şiir olurken daha çok senin unutamadığım gerçekçi güzelliğine. Bir peri gibi dokunuyorsun senden kaçıramadığım kapanan gözlerime. Uyan diyorsun bana,uyan. Özledim seni. Biraz daha dayan.
Ve göremeyeceğim gözlerine umutlanmayı öğretirken çıkıp geliyorsun karşıma. Özledinmi diyorsun. Aklıma gelen her düşüncede delilik nöbeti sendromlarına bırakıyorsun beni. Evet özledim diyorum ,özledim seni hemde deliler gibi. Sende kalan herşeyi, gündüzü,geceyi,dünde kalan her heceyi özledim diyorum sana. Yağmurlarda bırakarak beni gidiyorsun yine. Ben kapatıyorum ardınsıra usulca gözlerini.
Bir virüs gibi yayılıyorsun hayallerime. Ama yetmiyorsun bana hiç özledim demekle, bunu sende iyi biliyorsun. Söylemek çok zor aslında biliyorum ama hiçbir düşte olmayan ben gibi, sende yoksun artık gözlerime.
Gel desem biliyorum, gelmeyeceksin hiçbir zaman gecelerime. Ve ne kadar özlediğimi bilemeyeceksin seni yamalı hayallerimde..
Seni unutmayacağım asla sevdiğim,ne sende,nede değerini hiçbir zaman bilemediğim kendimde.


 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Eğme başını yere,utanıyormusun sevmekten ? Utanma! Sevdiysen mertçe söylede gitt!
Ama eğme başını yere,ben senin dikbaşlılığını sevmiştim en çok kabaran gururunu,şimdi eğme başını öyle utanma sevmekten! ne çıkar sevdiysen yeniden, biz bitmişiz artık !biz iki çocuktuk büyümeye dur! Diyen ,ama ne büyüdük nede çocuk kaldık,farzet ki bir evcilik oyunun da olmayan ana babaydık kucağımızdaki naylondan çocuğa…
Ve dağıldı şiddetli geçimsizlikten bir yuva daha,çocuk ise kaldı işte analı babalı kimsesiz ortada…
Dönüşümü yok gelip giden zamanın, zamanlar giderken birer parçada götürmüşler içimizden,dışımızdan o yüzden eksikliğimiz tamamlanmayan yarımlığımız…
Sevmeyi becerebildiysen yeniden durma hiç! Git! Ama giderken adam gibi sevdim de! Eğmeden başını yere…

Dur! dersem kopsun ağzım dilim,bir damla yaş düşerse kör olsun gözlerim,ben seni sevdim!sen de beni sevdiysen çok eskiden, hiç düşünmeden gidişini ertelemeden git! Yalan söyleme bilirsin sevmem! Yılanıda yalanı da! Bahane arama sevgine eğer sevdinse! Benim seni sevdiğim gibi , utanmadan,çekinmeden git!
Ama dönüşü olmasın bu gidişinin,yanılmışlığın telafisi pişman bakışın olmasın gözlerime
Gizlice olursa gidişin, işte budur asıl ihanetin ,ne ihanetinin,nede pişmanlığının hiç! affı yok! sevdiğim…

Onun için söyle! eğme başını sessizce yere, mertçe! bende sevdim! sevdim işte! nedensiz de….
İşte o vakit alnından öperim seni Eğme! Dik tut başını adam gibi sevmek ayıp değil ki!
Üzülme sen ben acımı da !çekerim sevdamı da! Adam gibi girdin madem kalbime adam gibi de çık git gideceksen….
Yeter ki adı ihanet olmasın gidişinin
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Gece bir başıma, kentin ışıklarına dalıp gidiyorum. Binlerce sevdanın anayurdu olan bu şehir, bu kez benim acılarıma tanıklık ediyor. Yaz ortası ama içim titriyor.
Geceleri seninle yaşamaya alışmış olan ben, şimdi öylesine içimdeki acının azalmasını bekliyorum. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimde.


Neresine baksam seni gördüğüm bir şehrin içinde yaşamak en dayanılmaz işkence. İçmek istiyorum, bira şişesinde boğulmak….sonra ? Sarılsam ne olacak ki kadehlere? Sarhoşluğun kucağında kaybetsem kendimi ne olacak ki? Sabah uyandığımda en acı gerçek olarak dikilmeyecek mi karşıma sensizlik? Boş boş bakmayacak mıyım yine duvarlara?


Geçecek elbette, zaman sensizliğin acısını silecek içimden. Alışacağım böyle yaşamaya. Çünkü senden öğrenmedim ben aşkı. Giderken aşkı da götürmüş değilsin. Senden önce de vardı içimde, senden sonra da olmaya devam edecek. Yokluğun ağlatıyor beni. Kendime kurduğum tuzakta çaresizce çırpınışım geldikçe aklıma, sessizce dökülüyor gözyaşlarım. Beynimin içinde cevapsız yığınla soru dolanıp duruyor. Aslında her sorunun bir cevabı var ama benim onları yanıtlayacak cesaretim yok. Böylesine güçsüz olmaktan nefret ediyorum.Aşk dolu bir hayat sunmak isterken sana, anladım ki kaybetmişim kimliğimi. Anladım ki, seni mutlu etmek isterken unutmuşum mutlu olmanın ne demek olduğunu. Bu yüzden tuzak diyorum işte.


Az sonra yağmur yağacak. Bulutlar kapadı yıldızları ve ayı. Böyle geceler daha da çok artıyor hüznün katsayısı. Şimdi çıksam sokağa, iliklerime işlese yağmur, sırılsıklam etse beni. Dilimde bir şarkı “söz yok anlatmaya seni…” üzerime üzerime gelecek sokaklar. Boğulacağım, biliyorum. Bu kentin her noktasında senin izin var, sokaklar deli edecek beni
Yürünmez olacak.


Kapadım gözlerimi, uyku alsın beni. Şöyle deliksiz bir uyku uyumayalı ne kadar oldu? Ne kadardır kendimde değilim? Kontrol edemiyorum zamanı. Oysa tek ilacım zaman. Erimelisin, bedenin gibi ruhun da terk etmeli beni. Ancak o zaman kurtulacağım kendi tuzağımdan.
Ancak o zaman bitecek bu kimliksiz geceler
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Bu akşam geç vakit, geceyle sohbetteydim. Ders çalışırken ısrarla çağırdı beni, gitmemeliydim. “Gelenler korkmayanlardır korkanlar gelmediler. dedi, Çin atasözüymüş. Kaç balkona daha seslendi, bilmiyorum.
Ölümsüz aşklar, umutsuz sevdalardan mı doğar? diye sordu. Yanlış balkonu seçmişsin, aşk hakkında fazla bir şey bilmem dedim. Dedi ki:
Bir gün bir yazı yazmıştın, tam burada karşımda, ''Gidersen!'' diye başlıyordu, çok iyi hatırlıyorum ''Yüreğim bir sahne, sen, yeri doldurulamayacak bir yıldız, sevdayı anlatıyor oyunumuz, yaşarken efsane olmuş.

Kimse senin gibi yorumlayamaz aşkı, gidersen, kapanır perdelerim , bir daha da açılmaz''; diyordun.
Evet dedim, ama, bu satırlar, ölümlü bir aşkı-belki aşk da değildi- ölümsüz sanma yanılgısından doğmuştu!

Benim bile imkansız bulduğum bir şey yaptı gece ya da ben hayallendim, yine de gördüklerim, duyduklarım gerçekse, ondan başkası olamaz. Derin bir ah çekti önce, içimi ürperten tok bir sesle''Anladım!'' dedi. Birden aralandı başımın üstündeki kara bulutlar, bir yıldız bana doğru uzanıp elimi tuttu, minnettardım. Bir şarkı duydum, güftesi Ahmet Kutsi Tecer'in bir şiiriydi, adı:''Neredesin?''

Kime, neye sesleniyordu şarkının yorumcusu, bana mı, mutluluğa mı?, Emin değildim.
Neden sonra fark ettim elimdeki yıldızla balkonun aydınlandığını, köyde yaktığımız lüks ışıkları gibiydi, masanın üstünde kağıtla kalem vardı, herhalde ben getirmiştim. ''Hadi yaz!'' dedi yıldız, ''Bizlerden bahset''
Tek bir sözcük bile dökülmedi kağıda, açıklamaya çalıştım:''O kadar çok yazdım ki sizleri, kurulmamış bir cümlem kalmadı sanki!

Ama dur bir dakika, yerlerinizde olmadığınız zamanlar, gözlerimi kapatıp binlerce yıldızla donatırım gökyüzünü, işte bunu yazmamıştım. Ne zaman kaysanız, saf bir yüreği yanınıza almak için indiğinizi düşünürüm yeryüzüne Aydan hoşlanmazsınız sanki, o varken parlak değilsinizdir. Birlikte bu kadar güzelken, birbirinizi çekememenizi aklım almaz bir türlü şehirle de aranız iyi değil, bilirim; aşık atar sizinle rengarenk ışıklarıyla, karanlığın çöktüğü uçsuz bucaksız bozkırlar, yemyeşil ormanlar istersiniz, üstünde gezinecek Işte o anlarda sabaha kadar uzandığım olur tarlalarda, seyrinize doyum olmaz.

Birden, kalemi tutan elime uzandı yıldız, ''Gördün mü'' dedi, Hala kurulmamış cümlelerin var!

''Neden?'' diye sordum geceye, ''Neden, sorularınla beraber bir yıldız getirdin balkonuma?''

Yıldız gökyüzüne dönüp, bulutları örttü üstüne, gece sessizleşti, karanlıkta görülebilen tek şey, masanın üstündeki yarısı dolmuş beyaz bir kağıttı.
Anlaşılan o ki, kendim bulmalıydım yanıtı!
Buraya da yazardım ama, kağıttaki yer bitti!

 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Her şey ne kadar garip ve yabancı... Sen ne kadar yabancı oldun?... Hani bir soru sormuştum sana; Bir gün, yanından geçerken merhaba bile diyemediğin bir yabancın olur muyum ? Hayır,diye kısa ve öz bir cevap vermiştin. Şimdi bu sorunun cevabı bile geçmiş zamanın tozlarına karıştı...

İnsanın içinde neşeli kır çiçekleri açtıran bir bahar günüydü. Aklım ve yüreğim sende idi...Elini tutabilir miyim diye sormuştum?Bir yabancı gibi ona da hayır demiştin.

Kaybedişlerim yüreğimin yanında aklımı da sana vermemle başladı. Kendimi her şeyimle sana adamam bir hata değildi. Ben seninle çoğalıyordum,şimdi eksildim, azaldım ve yalnızlaştım. Yine de vazgeçmedim yanında olmaktan... Aşktan çok sana sığındım ; olduğumuz günlere dönmek için...Sonra yaşadığım tüm savrulmalarım, acılarım, göz yaşlarım sana İNANAMAMIN bedelidir. Benden başka kimse bilemez bunu...

Şimdi yabancılığın yüreğimi kanatan bir öykü oldu. Ve bu öykünün içinde senden sonra yaşanan her güne yazılmış pişmanlıklar, gözyaşları, hatalar, duygular, en çok da VEFASIZLIK saklıdır. Şimdi yabancılığın beni oradan oraya savuran bir acı türküdür. Senin duymadığın, benim dilimden düşmeyen bir türkü...

Yokluğun bir yana,yabancılığın kanatıyor yüreğimi...

 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Bir Yıldızda Benim İçin Tak..

Dolunayı seyreder misiniz hiç kara gecelerde deniz kıyısında.?Çok güzeldir ona bakmak , onda sevdiğini görmek değil mi.Kara gece saçları olur , parlak dolunay nur yüzü sen ona bakarsın o sana..Girerse araya bulutlar içiniz sıkılır tekrar gözükene kadar ki özlem derler bunun adına.Bir bulutluk ayrılık bile zor gelir insana.Sonra bir türkü tutturursun "yaram yarimdir,yarim yaram" diye , off aman sabahlar olmasın , güneş doğmasın.
Koskoca dünyada yapayalnızsındır o an, bir kara saçlı gece, bir nur yüzlü dolunay bir de serseri başınla kalakalırsın.Denizden gelen meltem seni okşayan bir annedir sanki.hafiften uğultusu ile söyler ninnisini.Köpüklü sular ayaklarının dibini yalar yalar geri döner yuvasına, bir şeyler anlatmak ister de sanki anlatamaz elbet onunda var bir derdi söylemese de , yoksa niye öle vursun kendini kayalara ki garibim.Ama beni görünce hep sakindir sanırım benim türkülerim sakinleştirir onu ,oda bana cevap verir serin nefsiyle yüzümü okşayarak ve sularını ayaklarıma değdirerek.
Yakamoz mutluluğa giden bir yol gibi gelir bana. Kara saçlı, nur yüzlü sevgili bana gelen yol budur dercesine uzatır sanki ayaklarıma kırmızı halıyı..Sonra uzanırsın her tanesinde bir sır saklı olan kumların üstüne sırt üstü ve ayırmadan gözünü kara gecenin kara saçlarından , ne güzelde yıldızlar takmış saçına milyonlarca , sanki ben geleceğim diye süslenmiş bu gece.Ahh ah birde o kadar uzakta olmasa , birde elimizi uzatıp değebilsem o kara saçlarına , bir kaç yıldızda ben takabilsem..
Leyla demek karanlık demek olduğu gelir aklıma sonra ve gülümserim..Demek ki bir ben değilmişim aşığın senin kara geceler. Yoksa her aşığın için bir yıldız mı takıyorsun saçlarına , benim yıldızımda var mı onların içinde? Pek de nazlısın ama , kendini ayda bir kaç gün gösterip çekiyorsun... Olsun seven bekler demi , ben beklerim yine , söz veriyorum ölene kadar her dolunayda buradayım görmek için gül cemalini..Anladım şimdi aşıklar niye gece uyuyamaz , nasıl uyku girer insanın gözüne sen buradayken?
Bir daha ki dolunayda saçlarındaki yıldızları sayacam ve bakacam eksilen var mı hiç , bakacağım seni unutan aşığın var mı hiç..Ama zaten biliyorum ki ben cevabını.Dünya var oldukça hep , yıldızların eksilmeyecek , aşıklarında...
Ne olursun benim içinde bir yıldız tak saçlarına..Bende öldüğümde , her aşığın ölünce bir yıldızının kaydığı gibi benimde yıldızım kaysın ve dünyanın bir yerinden insanlar görsünler ve desinler ki bir aşık daha öldü.Yaşarken demdiler bari ölürken adımız AŞIK olsun..


 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

İnsan Bazen, Güzel Sözler Duymak İster.
El Ele Dolaşırken Sahil Kıyısında,
Duygu Dolu Bir Şiiri Dinlemek Sevgiliden,
Rüzgarın Ilık Esintisinde, Yıldızlara Kavuşmak,
Derin Bir Soluk Alırcasına, Yıldızları Avuçlamak, Yakalamak İster.

Dalgaların Savurduğu Damlacıkları Teninde Hissederken,
Kalıcı Aşklara Dair Ne Var sa, İçini Dökmek İster.
Deniz de Parıldayan Işıltılar da, Sevdiğinin Gözlerinde, Aşkı Okumayı Bekler.
Sevenin Kalbi, Kabuğundan Sıyrılıp, Bir Dikeni Atar Gibi Deriden, Kopmak İster.
Bir Tatlı Gülümseyişte, Bin Umut Besler.

Ruhunun Derinliklerinde Saklı Tüm İncileri, Kum Tanelerine Serpmek,
Arzularını, Sızılarını, Çığlıklarını, Sevgiye Dair Ne Var sa, Paylaşmak İster.
Ay ın Karanlığı, Güneş Gibi Yakar Tenini Aşığın,
Aşk, Ürkek Bir Çocuk Gibi Savunulmak, Yeni Doğmuş Bir Bebek Gibi İlgi ve Sevgi İster.
Anlamayana Aşk, Karabasan Bir Romandan Beter.

Bir Dokunuş,
Bir Bakış,
Bir Gülüş.Aşkı Anlatmaya Yeter.

Aşık Olmak ve Aşka Layık Olmak
Aşkı Yaşamak ve Sürekli Kılmak.Yürek İster
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst