Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
"Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.
Gözlerin zamansız yordu beni
Kaçak ikindilere tutuşurken yüreğim.
Sualsiz özleyebilmenin özleminde seni
Tüm soruşlarım yenik düştü
Sırtını dönüp
Kara bir gölge gibi uzaklaşırken sen
Neye bulasam ömrümü
Renk tutmadı bedenim.
Akıttım ruhumun alacalığından
Adım başı yalanladığım sokaklara
İz düştüğüm küfrünü.
Oysa karanlığı sökerken
Ağır ağır sırtından hüznüm
Tutuşabilirdi ellerimiz
Yunmuş arınmış bir sabaha.
ah şimdi neyin gölgesinde anacağım
Ömrümün hep şafak vakitlerinde
Örtünen yüzünü.
Ne gördüm ki ne hatırlayacağım
Sahte bir yumrukla savurduğum
Görüş günlerinden.
Ki yenilmemişken daha
Tüm başladığım oyunlarda
Yerli yersiz çağırabilirdim adını
Çağırabilir ve seçebilirdim
Tüm yenilmişliklerden seni.
Oyunsal bir kahraman sıfatıyla...
İşitebilseydim tüm geri tepişlerimi
Gitmeler bu denli susamışken
Kulağı camda bir yol gözcüsü olabilseydin...
SEVGİLİ!
Meşru gidişlerin gayr_ı meşru karanlığında
Hiç yoksa ay ışığından sorabilirdin beni...
Ne kalacak kadar yürekli
Ne de gidecek kadar yabancı olabildin bana…
Sessiz sensizliğin örgüsünü
İlmikliyorum boğazıma
Sıkılmış bir yumruk düğümleniyor
Soluğuma…
Kör oluyorum.
müzeeylül
..ve eylül eceller biriktiren ömür derinliği
-sözcük ağını yırttı
bir uyku konuştu—
eylül
eylüle at sevişlerini ve geceyi al yanılgılarının arındığı karanlıklarda
çünkü hecelenmiş bir gecedeyim ben
çünkü kırılmış bir mazinin eteklerindeyim ben
uzunca gece
uzunca yalnızlık mirası
sesini kısmalıydım hüznün
eylüle ver bakireliğini
ve denizlere sönen kelebeklerin rengini
suskunluk oldu –
nedensiz
bıraktın bir ayrılık öyküsünü
ve aşk
dedin
ki söylenmemiş bir sözcükteydi anlam
ki unutulmuş bir resimdeydi duam
kafiye yetmezliğinden öldüm—
..ve eylül
eceller biriktiren ömür derinliği
sır.. sır geçitleri
aynaların aynalara küstüğü cevher
eylül
geçiveren mücevher kuşu
daha ezgisel
daha girintili
çocukluklar versen uçacak balon mavide
de..
de ki en karanlık cümle ayrılığım olsun--
dündü
öncelerin sonralarla karıştığı bir orman masalında
kestane ağaçlarının griliği
vuran ışık ellerine
belki bir tabir çıkmazı
belki bir gece ayazı
sözlerindeki anlamsızlığın kıskanılan yazgısı
size söylemediler mi
dündü.. eylül
ey.lül
çıplak harflerinle yazmıştın aşkın acıya dönen gölgesini
yazmıştın kalemin küllenen nüvesini
Her şeyim ol ama özlediğim olma…
Yoksa bu şarkılar her gece bir musallaya salarlar beni
Her gün bir ısırgan otu daha köklenir içimde
Denizden hiç bir zaman nasiplenemeyeceğim bir balık
Kahvemin kokusu
Yorgunluğum telaşım ortada kalakalmışlığım ol ama
Sakın özlenen olma!
Ben bu dertle başa çıkamıyorum
Kalbim yokluğunun kaynayan kazanında
Ne zaman uyandığımda olmayışını hatırlasam
Soysuz uğursuz bir isyanla ısırıyorum dudaklarımı
Kaderim kederim sefaletim ol
İlle de ömrüme son gençliğime bedel ol
Ama özlenen olma!
Ya da elindeyse al üzerimdeki bu korkusuz karanlığı
Baktığımda dizlerimin bağını çözen resimlerini sıyır çerçevelerden
Olur olmadık yerde elinle sıkar gibi çökme yüreğime
Başımda bela omzumda yükboğazımda düğüm ol
Yeter ki özlediğim sen olma!
Koruksuz asmaların ekşisi bende sanki
Bedenleri ayıran yolların ne kadar tozu varsa hepsi alnımda leke
Sırlarımın en mahrem yerinde saklıyorum sarhoşluğumu
Gaipten gelen sesim bir sıkımlık canıma kefen olmuş elem ol
Suyuma buz yangınıma körük ol
Yalvarırım özlenen olma!
Bıraktım ıslığını bana getiren rüzgârların peşini
Boncuk boncuk bakan çocuklara şeker vermeyi
Gölgeme ters sokağıma ters bildiğim bütün adreslere ters yürüyorum artık
Ne kadar çukur varsa körkütük düşüyorum
Bileklerimde zincir yollarımda duvar ol
Kalbimdeki savaşta ister galip ister mağlup ol
Lakin özlenen olma!
Üşüyorum.
Öyle bir ayaza kesti ki içim.
Donar saksıdaki menekşeler koklasam.
titrer bir kuşu avuçlarıma alsam.
Ağlamak istesem
çığ düşer göz pınarlarımdan.
Ve
hep seni hatırlatır üstümüze zamansız inen kar.
Kar’a bulanır tüm düşünceler.
İçim kar…
Dışım kar….
Hissediyorum.
İncecik biz buza yatırıyorlar yüreğimi.
Sızlıyor derinden bir yer.
Hayalin donuyor gözbebeklerimde yavaş yavaş
Nasıl çözülür buz tutan bir yürek ?
Bilmiyorum.
Düşündüklerim.
Düşündüklerimden bir tipide kayboluyorum.
Kaybolmuşluğun kıyılarında
utanıyorum.
Düşünüyorum.
Ah cesaret ister yapmak düşündüklerimi.
Gel gör ki oda bende yok.
Yoklukların kıyısına gömdüğüm düşüncelerimde
Üşüyorum.
Düºünce arifelerimde
buz tutmak bir dere kenarında
sonra erimek ilk çıkan güneşle
karışmak toprağa.
yada
sensizliğin açtığı ilk kapıda yok olmak var aslında.
İlk gördüğüm kadınla yatmak
biraz açık saçık konuşmak var.
Ve
sayılmayacak kadar çok öpülmüş dudaklarındaki ucuz şarap tadına inat
seni anlatmak var biraz da.
O kadının ğöğsünde hıckıra hıçkıra ağlayarak.
Düşünmeden bu kez
“Seni özledimleri “ çıkarıyorum bu gece kilitlediğim sandıktan.
Bir camdan süzülen küçük su damlacıklarının
hüzün buğularına saklıyorum seni.
Damlacıklar ellerin önce
Sonra gözlerin oluyor.
Ürkek
Kırılgan
Naif….
Bir kar tanesinin eriyişinden var ediyorum seni.
Saçlarında beyaz kelebekler uçuşuyor lapa lapa.
Ürker diye kelebekler
korkuyorum saçlarını okşamaya.
Her dokunuşum sana
yokluğun varlığı doğuruşu en sancılısından.
Bir pervanenin ölüme kanatlanışı mum alevlerinin en ateşli dansında.
Bir ipek böceğinin kozadan çıkışı bir uçunu kemirdiği dut yaprağından.
Gözlerine çektiğin sürmelerden kara geceler .
Zift
katran
zifir koyuyorum yanlızlığın adını…
Zifir renkli odalarda mine işli buhurdanlıklarda tütsülenirken kokun
beyaz bir ölüme uzanıp
seni düşünmediğimdeseni düşünmediğimi düşünüyorum.
Ve
yatakdaki izine sarılıp uyuyorum.
Uyanıp bazen
niyesi yok.
Düşünüyorum.
Buz gibi ruha sunduğun ateşten bir yüreği
Buz ve ateşin sevişmelerini.
Seni .
Beni.
Akrebin kendini sokuşu gibi korkusuzca
ölümüne ateş ve buz gibi dans edişimizi.
Buzun her dokunuşunda ateşe
nasıl damla damla eridiğini.
Nasıl titreyip nasıl aktığını.
Nasıl yok olduğunu mutlulukla
şehvetle
ihtirasla.
Ve nasıl yandığını ateşten ateş.
Ve nasıl yeniden var olduğunu bir göl ortasında.
Biz imkansızı yaratırdık tüm sevişmelerde.
Ateş de yanardıbuz da.
şimdi üşüyorum.
Kapat pencereleri.
Boşalıyor zincirlerinden kendime verdiğim sözler.
Pişmanlık fırtınaları kapıda .
Kar olup düşeceğim avuçlarında erimek uğruna
Yine kesildi sesim soluğum
Kelimelerimi çaldı bu gidiş
Ağzımı ayrılık açmıyor!
Tek bir sözüm kalmadı söylecek...
Duyduklarım ise
Artık kulağa hoş gelmiyor...
Bana sorduğun hiçbir sorunun
Cevabı yok bundan böyle.
Sıkıldım
Bildiğin soruları cevaplamaktan...
Yoruldum
Çıkışı olmayan labirentinde
Her gece kaybolmaktan...
Ben sorunları severim
Sen soruları...
Cevap ver o zaman bana;
Penecerenin buğusuna yazdığım
O iki kelime
Duruyor mu hala bakışlarında?
sonunda geldin
gittiğinden beri.
sefiller romanını okuyordum
ne garip değilmi.
sefil olan ben
sefa süren sen
romanı yazan sen
içindeki kaybeden
ben.
neden?
şimdi bende
suç ve cezayı yazıyorum
suçlu olan sen
cezayı veren ben.
sence güzel olurmu?
oysa ben
ortak yazacağımız
romeo ve juliette
buluşmak istemiştim hep
harika olmazmıydı? .
ha bu arada
nezaketsizliğim için
özür dilerim
sana gözlerimin
kahvesinden ikram ederdim
ama kusura bakma
bütün fincanları
gözyaşlarımla doldurdumda.
içmek istermisin?
Aşk Yağmurlarım
Tek sana dokunsun tek tek parmaklarım
Zordur sewdayı doyurmakçok zordur
Ancak sen beni bilmezsin ki gülüm.
Benim yakan dokunuşlarım vardır.
Gözbebeklerim bir kez düştümü silüetine
Sen bu çemberden sağ salim çıkamazsın .
Bakışlarım üstüne düştüğünde
Bir yağmur gibi serinletir tenini .
Ellerim bir dokunaç gibi ellerini sarmaladığında
Kurtulumazsın.
Ve o an çırpınman sadece boşuna.
Kollarımdan hiç çırpınma sen kaçamassın.
Kaç sabahtır gözlerim
İstanbulun kızılca doğan
Güneşini seyrediyor tek başına
Kaç mini mini giyinmiş gemiler yanaştı bordoma
Kaç vapur geçti yanımdan
Kaç
Kaç
Kaçççç
Fakat ben hiç birini sana değişmedim.
Sen allı bir gelin gibi
Süzüldün denizin üstünden
Yeşil gözbebeklerime.
Çıkardım güneş gözlüklerimi
Saatlerce çırılçıplak gözlerle
Senin gönlüme doluşunu izledim.
Oooof bir nefes gibi sen
Dokunuşlarım bir buz gibi serinliği ile düştüğünde tenine
Sen kaçma
Zaten kaçamazsın
Çırpınmanda boşuna yakarım o kahve gözlerini offf .
Benim elektrik yüklü ikibinüç wolt sanayi ceryanı tutkularım var.
Şimşek şimşek bak çakıyorlar gönlümde.
Tufan gibi esiyorlar içimde.
Sen bilmezsin ki içimde kopan fırtınaları
Çıldıran okyanusları
Kasırgaları
Sen dağ gibi sevdamıda bilmessin .
Bakışlarım bir kez üstüne düşmeyi versin gülümmm.
Beynime işte o an kazınacaksın.
Korkuyorsun
Biliyorum
İllede şimşek şimşek çakan bulutlarımı indireyim ayaklarına dizlerine
Söyle
Söyle
Peki öyle olsun
Onlarıda indiririm bekle.
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Kurbanlarına ağıtlar yakan he-ce'lerin
iflahımı kanatır
dizgisinini azat yazgısını berbât etmiş
şiirlerinde.
Okur suç ortağın olurum!
Kaleminin her mesaîsi
cinaî bir intihar girişimidir;
seri cesetlere şık imzalar atar
sepya mürekkebin!
Haini tam da ihanetinden vuran kalibre
balistiği bile yanıltırbilirsin...
Güdümlü çağrışımlar düşer yanaklarıma
timsahımın ağlamsı satırlarından.
Kıramam kalemini kırdırmam!
Sus olmak düşer bana
git lazımdır
kal gelir...
Kepenklerini indirip tavanaranın
pusar yalın bir duvar yazısı olurum:
"Hiçbir zaman öğrenilemez bir intiharın gerçek sebebi..
Herkes biraz kendini suçlar
kendin hep diğerlerini...
"Evet sizin kadar ben de istiyorum
artık noktası konsun
sırtımdaki kamburu köşeye kadar taşısın biri..
ve bir diğeri
lütfen şu zangocu durdursun!
Sen de artık öldürme!...
Senin günahlarında suçlanıyor kalemim
senin günahlarında sebep buluyor
uykusuzluğum!
Su-su-yo-rum
Yazıya
ve
aşka...
Hislerim hiç yanıltmadı beni
Beni özlemişsindir mutlaka..
En belirsiz ayak sesinde bile
Ümitlenip
O ayağın sahibi benmişim
Habersizce gelmişim gibi
Koşturup duruyorsundur
O yaka
Bu yaka..
Hislerim hiç yanıltmadı beni
Beni özlemişsindir mutlaka..
Akşam esintilerindeki
Yaprak hışırtılarını
Seni çağırışıma yoruyor
Ve beni arıyorsundur
Buğulu gözlerinle
Karanlık boşluklara
Baka baka..
Hislerim hiç yanıltmadı beni
Beni özlemişsindir mutlaka..
Gönlünde ummadığın kadar çok
Ama yanı başında yokumdur.
Ve sen üzülmüş
Tıka basa özlem sağıyorsundur
Yüreğini
Avuçlarında sıka sıka..
Hislerin hiç yanıltmasın seni
Ben de çok özledim...
“Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme ”
-I-
Sen susarsın
Bir bıçak ucu yeşerir içimde
Tam orta yerinde yüreğimin.
-II-
Hayır...
Aslında
Paylaşılır yalnızlıkta
Bir lokmayı ikiye böler gibi hem de
Bir bardak suyu....
Bir yalnız
Artı
Bir yalnız daha
Yine / Pir yalnızlık / eder...
Daha bir yalnız.
Yalnızlıklarda iki kişiliktir
Can cana uzaksa eğer
Aşk gibi....
-III-
Gel diyorum
Kal diyorum
Gitme !! / ler / akıyor gözlerimden
Hayır diyorsun
Bencil diyorsun
Doğrudur.
Ben her zaman sencil oldum
Biliyorsun....
-IV-
Tut ki bir sabah
Tut ki bir çocuk
Bir elinde karanfil
Diğer elinde toprak
Tut ki sana dedi “ Ek beni ”
Yine böyle susarmısın?
-V-
Martı
Çığlık attı yarasını değdirdiğinde o tuzlu suya.
Bilirdi oysa
Bir yanılgı değildi ...
/Deniz söndürmezdi yangısını söndüremeye ya/
Aşktı işte
Aşıktı
Kanatlarından vurgundu
Vurulmaya alışıktı...
Herkes bilirdi de kendi bilmezdi / Sanki
Kanatlarından ölürdü martılar....
____________________
Yaşamak nedir Cennet mi
Ya huriler nerede..?
Acı çekmek Cehennem mi
Ya azrailler nerede..?
Ağlamak mı gülmek mi
Mutluluk nerdedir mezarda mı
Yanında mı yoksa
Kollarının arasında
Aşk kalpte mi yoksa hayalde mi
Yaşamak nedir üzülmek mi;
Cellatın bakışları üzerinizde iken
Ben bir kenarında
Kadehim eksilmeden seyrederken hurileri
Hükmedeceksen bu hayatın inceliklerine
İstemem cennetinden bir köşe.
Hasret nedir özlemek mi
Yoksa sevipte yok olmak mı
Özlem nerde sende mi
Sarılsam öpsem özlemim geçer mi
Sevgi nerde;
Gönül sende mi? Yoksa kalpte mi
Sevgi nerdedir?
Yalnızlıkta mı yoksa sırtından sarılıp öpmekte mi
Bir hayalin bir rüyanın içinde mi.
Saracaksan yabani sarmaşıklar gibi etrafımı
Ben taşıyacaksam bu sevdanın ağır yükünü
Sen umursamaz olacaksın belki beni
Ama istemeyeceğim ben
Sensiz olacaksa cennetimdeki oda.