Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
"Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.
Yorgunum...
Yaşamaktan değil ama yaşatmaktan...
Didinmektengözümde canlanmasa bile yaptıklarım...
Zayıflığımın tepesinde şovalye rengine bürünmekten...
Nerede olduğumu bilsem bile...
Yoruldum...
Yorgunum...
Yaptıklarımdan değil yapamadıklarımdan...
Yaşamadıklarımdan yaşatamadıklarımdan...
Yıprandım kırıldım eğildim...
Kestirip atamadıklarımdan ve attıklarımı toplayamamaktan...
Yoruldum...
Yorgunum...
Hissetiklerinden değil hissetmediklerinden...
Kafesleri kırmak zorunda olduğumdan
İstemesem de gerildim kızdım...
Sıkıldım sevgimi kanıtlamaktan...
Yoruldum...
Yorgunum...
Anlatmaktan seni onu diğerini...
Anlatamadım dinletemedim...
Kimim ? Neyim ben ?
Beklemekten sıkıldım...
Ne zaman sıra bana gelecek dinleneceğim diye...
Yoruldum...
Yorgunum...
Yürümekten karıncanın ağırlığıyla...
Mutsuzum...
Gösteremediğim için geçtiğimiz yerleri...
Ben her adımını yaşasam bile yolculuğun...
Farkında olamamandan...
Yoruldum...
Yorgunum sevmekten...
Sığmadığı için tek bir yüreğe...
Tutulamadığı için bir çift elle...
İki kişilik yoruldum...
Mevsimler dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı!..
Topraktan kök... Ve çeneden diş sökülür gibi koptu elin avucumdan; bir beyaz güvercin gibi oturuyorken parmaklarımın arasında!..
Böceklere terkedilmiş yuvalar gibi şimdi bomboş avuçlarım...
Korkuyorum;
İçime bakmaktan!
.....
Sen olsaydın ne koyardın yokluğunun adını?..
Üşüdükçe uzuyor gece...
Üzüyor üşüdükçe ve içimi sis bastıkça hatırlıyorum; sen ve ben "bir" olurduk... Bir "bütün"lüktü bu birlik çokluktu; yokluk değil...
Az değildik bir iken; fazlaydık ve yoğunduk... Çoğulduk ve zengindik... Çoktuk bir ken!
Ya şimdi?..
Topluyorumtopluyorumtoplayıp duruyorum kendimi yalnızlığımla...
Ben bir... Ve bir de yalnızlığım asla "iki" etmiyor!..
Lokmamı kırsam bile paylaşmak için; avucumda kalıyor... Sözüm dudağımda kalıyor ve gözüm; kucağında kapanıyor yine yalnızlığımın!..
Toplanmaya çalışsam da olmuyor... Doksandokuz parçamın her biri bir köşede; boncuklarım saçılmış bir araya gelmiyor!..
Üşüyorum...
Üşüyor gece...
Üşüdükçe uzuyor; uzadıkça üzüyor ve sis çöküyor içime!..
Mevsimler dökülüyor kurşun rengi ağaçlardan; kavruk sarı ve savruk sarı bir yel esiyor içimde!..
.....
Adı var da her şeyin; ne deniyor olmadığın mevsime?..
Bilmiyorum...
Yokluğundan daha soğuk bir mevsimi tanımadım ki...
Bir şey kaldı gecelerden birinde
Senden.
Öncesinde bilinmemiş bir şey
Silinmez bir ses gibi giden..
Kelimelerden büyük kelimelerin içinde
Bir şey kaldı senden
Yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.
Veriliş rengi başka alınış rengi başka..
Söylemeye vakit kalmadan
Dudakların altına bırakılmış bir şey.
Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
Gözlerce pırıl pırıl ellerce saklı.
Bir şey kaldı bir denizin kıyısında senden
Bakışlarla yüklü söylemelerle sessiz..
Seninle dolu seninle sensiz bir şey..
Arandıkça bulunmamış yıllar yılı
Bulundukça aramaklı.
Kacmaya calistigin gercek
Birgun karsina cikacak.
Ve iste o gun Kacacak yerin olmayacak.
Ben senin varligini seviyorum
Yoklugunu seviyorum
Sana ulasamadigim dakikalarda.
Seni duymayi Seni ozlemeyi
Hic gormesem bile seninle olmayi seviyorum.
Hic korkmuyorum seni sevmekten.
Senin gulusunu seviyorum.
Her bana bakisinda Gozlerinede okudugum o duyguyu
Gozlerindeki gozlerimi seviyorum.
Gonlunu seviyorum
Ozunu seviyorum senin
Dudaklarindaki sozlerimi seviyorum
Yine de korkmuyorum seni sevmekten.
Ben sendeki o sicakligi
Sana olan uzakligi seviyorum.
Yanaklarindan akan goz yaslarini
En cok daginik oldugunda saclarini
Beni arayan ellerini seviyorum.
Yalnizligimi seviyorum sebebi sensen
Ayriligini seviyorum
En cok yalniz kaldigimda
Beni bulan gonlunu seviyorum.
Ben en cok senin bana olan
Sevgini seviyorum.
Zamansız başlangıçlar
Erken sevişlerde yitirdim yüreğimin seven yanını oysa kurtarılası tek yanıydı faili meçhul yangınlardan. Taraflığım ondandır bir yanıma küsmüşüm ve bir yarım diğerine…
Suçu sabit görülene kadardır aşk bir o kadar kısa.
Suçlu…
Adını kazıdığım tüm bankları söküp atabilirim yerlerinden ve bir kibrite bakıyor adını zikrettiğim ağaçların külleri. Bir ormanda yakılabilir silinebilir izleri…
Resimleri yırtıp yok sayabilir miyim seni?
Başımı ölesiye vursam duvarlara (düş)er misin fikrimden?
Çekip alabilir miyim seni beynimden?
Parçalayıp göğsümün çeperini
Saplasam yüreğime hançeri
Sızıp akar mısın içimden…
Sabit görüldü
Zamansızdı aşk
Zamansız kalkışlar ve başlangıcı olmayan sonlarda kâbuslara saplanıyor rüyalar.
Uykularımda çakıyor kahve gözlerin gözlerimde
Silip atabilir miyim seni düşlerimden?
Düşer misin benden?
Zamansız
Gece yarılarında kan ter içinde hıçkırıklarıma uyanışlar.
Bekleyişler
Şehir uykuya dalar gözlerim yaşlara…
Son gelişinde resmini de götürmüşsün gidişinle bir kokun kalmış duvarlarını yalnızlığa boyadığım odamda bir de sen kalmışsın bende…
Suçlu
Bu beden yakılmalı külleri savrulmalı…
Külümden yeniden doğar mısın sen???
seNsizLikte !
Sensizliğimde geçen her sensiz dakikayı;
Birer birer
Teker teker
Yüreğime kazıyorum.
Gemiler geçiyor yüreğimden.
Yüreğimdeki son yolcunun ardından;
Birer birer
Teker teker
Akıyor gözyaşlarım.
Sensizliğin hediyesi fırtınalar kopuyor.
Savruluyorum;sürükleniyorum
Bir varlıktan;bir yokluğa...
Sensizliğimin...
Uçurumumun...
Sessiz gölgesinde yaşıyorum.
Yaşlanıyorum ve ölüyorum
İnceden inceye...
Ne gidebiliyorum bu yangın yerinden;
Ne de kalabiliyorum
Bu ateşler içinde.
Sen gittin...
Oysa ki;ben senden önce çoktan sensizliği bende bırakmıştım...
Sen yoksun...
Oysa ki;ben bana beni;senden önce çoktan terketmiştim...
Terkedişim yalnızlığım oldu...
Yalnızlığım sensizlik...
Sensizlik upuzun bir sessizlik...
Sessizlik çaresizlik...
Çaresizlik...
Gölgeler dolaşıyor aklımda.
Sinsi;ani ve kimsesiz hatıralar...
Şehirler...
İsimler...
Sözler...
Yalan sözler...
Ve sen...
Sen yine yoksun...
Yokluğunun varlığını kendi ellerimle çizen ben...
Şimdi çizdiğim bu kara kalem senin portren...
Çizilmiş kırgınlıklar...
Gölgesinde yaşanan ayazlar...
Ve o acıtan ayazdan sonsuz kaçışlar...
Acımasız terkedişler...
Sensizlikten sonra her gece bir mum yaktım içimde...
Gizliden gizliye...
Her sabah o ışıkla uyandım sensizliğe...
Belki bir gün o gemiden geri dönersin diye...
Belki bir gün o kara kalem portreni;
Yeniden en sevdiğim renklerine boyarsın diye...
İçimdeki bu büyüyen zalim sensizliğin gölgesini;
Benden alıp yerine yeniden bana ait seni koyarsın diye...
Sensizliğinde bile çaresizce benimle yaşayan
O kara kalem;siyah beyaz gölgenle...
Belkide hiçbirzaman varolmayacak bir sensizlikte...
Sensizlikte...
sana bir sevda getireceğim !
sana bir şiir yazacağım menekşe yaprağına
burcu burcu sevgi kokacak her kelimesi
aşkın iksirini dökeceğim tüm hecelere
bekle
sevdasına kurban olduğum
simdi sisler çökmüş yüreğime
karlar yağar düşlerime
hele bir bahar gelsin
dallar tomurcuk versin
iste o zaman böyle kelepçede kalmayacak duygular
güvercinler uçuracağım senin göklerine
sana bir şiir yazacağım içinde hasret olmayan
güneş doğacak kaf dağından
geceler böyle avare yaşanan saatler böyle
sessiz olmayacak
sana yemin gözbebeğim
artık aşkımızın ateş rengi gülleri solmayacak
bu son fasıl olacak gönlümüzde açıdan
kederden yana
ben saçının bir teline sevapları satmışım
kalbinin her kösesine geçmiş gelecek
yıllarımı yazmışım
senin ırmaklarında yaşanacak en büyük
günahlar
şu bulutlar bir dağılsın
nerde olduğumuzu bilelim
dudakların kadehler de dudak izlerimi
aramayacak
hele dönsün su mevsim
bu yalnızlığın kimsesizliğin uğultusunda
gidecek kulaklarımızdan
bir şarkı dinleteceğim sana sevdadan yana
kelimeler böyle kifayetsiz kalmayacak
böyle mühürlü olmayacak dudaklarım
sen yüreğimde sır değil sözcüklerimde
yangınım olacaksın
bu sevda böyle sürgünlerde böyle tutuklu
kalmayacak bi' tanem
bekle sevdiğim
fidanlar yeşersin acilsin su hasrete uzayan
yollar karlı dağlar
göçmen kuşlar dönsün yuvaya
bu havanın nemidir bi' tanem
sen nisan yağmurlarına sakla sevdayla
yanan bedenini
baharda ıslanmalı güz vurmuş dudaklar
istemem beni böyle perişan böyle çaresiz
göresin
bahara bıraktım umutları
bir yeşersin su menekşeler sümbüller
iste o zaman değmeli gözlerin gözlerime
iste o zaman bir şiir yazacağım sana menekşe
yaprağına
iste o zaman bir sevda getireceğim sana
sırılsıklam...
AdıNı biLmedeN sevdim..
Ben seni; adını bilmeden sevdim. Ve "var"lığınla gülüşünü...
Ben seni yaşını bilmeden gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ve "yar"lığa süzülüşünü.
Ben seni sesini duymadan sevdim...
Ve duymadan nefesini.
Ben seni adını bilmeden sevdim...
Ama; sevdim!..
Üşüyüşünü sevdim...
Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü;
"Gel ısıt" deyişini!..
Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde bilerek gelmeyeceğimi...
Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim...
Ve kıpırtısız karanlığa gömülüşünü sevdim.
Bir de;
"Gel ışıt" deyişini!..
Ben seni adını bilmeden sevdim.
İhtiyacım... Cevabım...
İsimler koydum sana; bahar yelim çiçek tarlam... Gökkuşağım ışığım... Kuşkanadım pembe rüyam çiy tanem...
Seni adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem...
...Sevdim işte!
Ben seni; yaşını bilmeden sevdim... Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım torununla akran mı!
Ben seni gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ben seni sesini duymadan sevdim.
Ve hatta öğrenmeye korkarken bilmeye kıyamazken seni...
...seni sevdim.
Seni sevdim.
İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle...
Oturdun sallayamadım; dokunurum diye korkumdan!
Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım.
...Koklayamadım!
Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına...
Ve hâlâ bilmiyorum gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde?
Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!..
Ama ben seni; adını bilmeden yaşını bilmeden... Yüzünü bilmeden sesini bilmeden...
...seni bilmeden sevdim.
Seni "bilmeden" sevdim!
Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız!
Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler...
Sen yoktun orda ve ben de yoktum;
Ama sevda vardı!
Bir gün içimden gittin
anladım.
Nereye gittiğin değildi önemli olan...
Kiminle gittiğin
hangi havayı soluduğun
hangi şehrin
hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi.
Sen içimden gitmiştin...
İçimde ne varsa bana ait
seninle gitmişti.....
Renklerim
ruhumdaki yaz
güneşim
gitmişti.....
Gecelerde saz çalma kokusu vardı
Sabahlar hasrete dumanlı.
Gelmeyi isterdim …ve kal dediğin sürece kalmayı.
Belki biraz… saza eğilmiş başını okşamak.
Belki biraz… sarmaş dolaş sabahlarda dudaklarına uzanmak.
Belki de… sadece kulağımı dayamak olurdu yüreğine...
Bütün saltanatım.
Sabahların hasrete dumanı bittiğinde… bir gün.
Vedalaşırdım sesiyle sazının... bir gölge gibi esmer ve üzgün.
Git dediğinde… çıkardım tuzundan öpüşlerin.
Düşerdi bıyıklarından... sevdalarım
Biterdi aşk ama… yaşanmış olurdu…
Kalmazdı böyle yarım.
Gitmelerimde ayak izlerin var.
Geri dönüşlerimde
Serçe yüreğinin çırpınış sesleri.
Biliyorsun sende
Kan kusup
Kızılcık şerbeti içtim demenin
Zamanı çoktan geçti.
Eğer yüreğim
Hayat sahnesinde o son suflesini vermeseydi
Ne bu gidişim son olurdu
Yine kesildi sesim soluğum
Kelimelerimi çaldı bu gidiş
Ağzımı ayrılık açmıyor!
Tek bir sözüm kalmadı söylecek...
Duyduklarım ise
Artık kulağa hoş gelmiyor...
Bana sorduğun hiçbir sorunun
Cevabı yok bundan böyle.
SıkıldımBildiğin soruları cevaplamaktan...
Yoruldum
Çıkışı olmayan labirentinde
Her gece kaybolmaktan...
Ben sorunları severim
Sen soruları...
Cevap ver o zaman bana;
Penecerenin buğusuna yazdığım
O iki kelime
Duruyor mu hala bakışlarında?
kelam ehli susunca şom ağıza iş düşer
hayın bir gülüş ile diller gonuşur ula
aş dediğin bir sözdür şair elinde pişer
kağıt kalem olunca eller gonuşur ula...
yaban sokaklar sonu kuytu bir aldanıştır
umutlar kesilince boşluklara kanıştır
laf ola beri gele alev alev yanıştır
köz olmuş sözün bağı küller gonuşur ula...
diken tarlası gibi sözün çıkış zamanı
dudak kuru olunca ıslakla söyler anı
ağaç inlese bile kara toprak mekanı
yaprakları dökülmüş dallar gonuşur ula...
hele devran bir döne söz ehline verile
hele divan kurula gül bağından derile
kılıç kınından çıka ok yayından gerile
ırmaklar çağlamazsa sallar gonuşur ula...
yiğit sözü bir söyler güm güm inlesin meydan
yiğit dile gelince dursun dinlesin meydan
yiğit köşkü yürektir varsın çınlasın meydan
türkü saza dokunur teller gonuşur ula...
Herhangi biri gibiydi geldiğinde
Sönmüştü gözlerinin feri
Öfkeliydi ve bir o kadar umutsuz
Çoktan mahvetmişti insanlar onu
Yine de tutmuştum elinden
Gerçeğim ol demiştim
Yalan oldu...
Kırgınlığı yüzünü kuşatmıştı
Buram buram nefret kokardı teni
Şarkılar onu ağlatırdı
Yüzü yağmura hazır bir buluttu
Kimseler anlamıyordu derdini
Baharım ol demiştim
Hazan oldu...
Parça parçaydı yüreği
Umutları çok uzağındaydı yaşamın
Ve aramaktaydı özünü
Kayıptı kendisi başka insan olmuştu
Bir güneş arıyordu içinde karanlığın...
Ateşim ol demiştim
Duman oldu...
Gitti... hiçbir şey demedim.
Onun gülen yüzü ölüm öncesi iyilikti
Kaçtı... bir saniye bile tutmadım.
Bir ayrılıktan onlarca soru doğurdu
Ne ben sordum ne o cevapladı
Ekmeğim nefesim aşım ol demiştim
Ziyan oldu...