Evrim teorisinin bilim ve akılla açıklanamaz iddiasına göre, sonsuz evrendeki hiçlik, zaman içinde tesadüfen gelişen olayların neticesinde insanı meydana getirmiştir. Bu inanılması imkansız teoriye göre, tozun toprağın dahi olmadığı hiçlikte, önce toz, toprak, taşlar, sular, dağlar, okyanuslar kendiliğinden oluşmuştur. Sonra bunların karışımındaki bazı atomlar nasıl olduysa rastgele bir araya gelerek kalsiyum, fosfor, karbon gibi elementleri meydana getirmiştir. Bu cansız, aklı, hafızası, bilgisi, bilinci olmayan elementler de milyonlarca yıl içinde nasıl olduysa nefes alan, konuşan, düşünen, sevinen ve üzülen bir ruha sahip olan, icatlar yapabilecek zekaya, bilgiye, bilince sahip, hafızası olan, kütüphaneler dolusu kitaplar yazan insanlara dönüşmüşlerdir. Yani toz, toprak, çamur birikintileri, milyarlarca yıl içinde tesadüflerin etkisiyle eti, canı, kanı olan, olağanüstü fabrikalar inşa ederek bu fabrikalarda en son model arabalar üreten, uzay üsleri kuran, saraylar inşa eden, sanat harikaları meydana getiren insanlara dönüşmüştür. Taşın, toprağın tesadüfler sonucunda günün birinde insana dönüştüğüne inanmak, çocuk masallarına inanmaktan daha da mantıksız ve akıl dışıdır. Çocuklar dahi böyle bir masala inanmazlar.
Eğer evrimciler bu iddialarında samimiyseler, o zaman onların iddiasına göre bu sözde evrimin tekrar yaşanmaması için hiçbir sebep olmaması gerekir. Örneğin dünyanın en büyük bataklığına gidip, milyarlarca yıl sonra burada bir sarayın inşa edilmesini, birbirlerine vasiyet ederek bekleyebilirler. Bu bataklıkta oturup beklesinler, bakalım oradaki kayaların, taşların, çamurun içinde, sarayları inşa edecek bir insan oluşacak mı? Değil bir insan, çamurun içinde tek bir canlı hücresi meydana gelecek mi? Hatta, tesadüflere yardım etmek için bataklığın içini alabildiğince karbon, fosfor, azot, demir, magnezyum, oksijen gibi canlı hücresi için gereken elementlerle doldursunlar.
Burada tek bir canlı hücresinin dahi kendiliğinden oluşması kesinlikle mümkün değildir. Tek bir canlı hücresi dahi olağanüstü komplekstir; içinde enerji üreten santraller; yaşam için zorunlu olan enzim ve hormonları üreten fabrikalar; üretilecek bütün ürünlerle ilgili bilgilerin kayıtlı bulunduğu bir bilgi bankası; bir bölgeden diğerine ham maddeleri ve ürünleri taşıyan kompleks taşıma sistemleri, boru hatları; dışarıdan gelen ham maddeleri işe yarayacak parçalara ayıran gelişmiş laboratuvar ve rafineriler; hücrenin içine alınacak veya hücreden çıkartılacak malzemelerin giriş-çıkış kontrollerini yapan uzmanlaşmış hücre zarı proteinleri vardır. Bu tanım, hücrenin en basit ve yüzeysel tanımıdır. Hücrenin tek bir özelliği dahi ciltler dolusu kitapla anlatılabilecek kadar kompleks ve ihtişamlıdır.
Tesadüfler, bir çamurun içinden böyle organize olmuş bir sistemi çıkartabilir mi? Tesadüfler, bu en küçük organize sistemi giderek daha da kompleks hale getirip, insan gibi bir varlığı meydana getirebilir mi? Tesadüfler, bir maymuna konuşmayı, güzel bakmayı, iltifat etmeyi, düşünmeyi, saraylar inşa etmeyi, medeniyetler, ülkeler kurmayı, gemiler inşa ederek kıtalar keşfetmeyi, laboratuvarlar kurmayı veya kendini oluşturan hücreleri inceleyerek deneyler yapmayı öğretebilir mi? Hangi tesadüf bir maymuna ruh verebilir? Bu soruların herbirinin cevabı, her insan için çok açık ve kesindir; tesadüfler ne insanı ne de insanın en küçük parçası olan hücreyi meydana getiremez.
Madem evrimciler bu imkansızlıklara inanıyorlar, o zaman saraylar inşa etmek, son model bir jaguar araba üretmek, köprüler kurmak için bir miktar çamur alıp başında beklesinler. Bu çamurda önce kendiliğinden tek bir hücre, sonra amipler, balıklar, kertenkeleler, atlar, maymunlar ve en sonunda insan oluşmasını beklesinler; sonra da bu insanın arabalar tasarlamasını, buluşlar yaparak medeniyetler kurmasını izlesinler. Bunun gerçekleşmeyeceğini aslında en koyu evrimci dahi çok iyi bilmekte, ancak aynı iddiayı Latince terimler ve ağır bir üslupla anlatınca, bunun inanılabilir olduğunu zannetmektedir.
Bu saçmalığa inanan insanların sayısının çok olması ise, bu akılsızlığı makul hale getirmez, aksine ortada mucizevi bir durum olduğunu gösterir. 150 yıl önce bir mucize gerçekleşmiş, amatör olarak biyolojiyle ilgilenen yaşlı bir adamın, bir deniz yolculuğu sırasında, hayal gücüyle ürettiği saçma fikirler, bir anda büyük bir kitleyi etkisi altına almaya başlamıştır. Bu saçma iddiaların bu kadar çok insanı büyü gibi sarması, Allah’ın yarattığı büyük bir mucizedir. Allah Kuran’da bazı insanların olmadık şeylere inanacaklarını, kuruntulara kapılacaklarını, ama bunları fark edemeyeceklerini bildirmektedir.
Evrim Teorisi Şeytanın Hilesidir, Şeytanın Hilesi ise Zayıftır
Allah, Kuran’da şeytanın insanları doğru yoldan saptırmak, onları aldatmak, en olmadık kuruntulara ve sapkınlıklara inandırmak, onlara hileli düzenler kurmak için yemin ettiğini bildirmektedir:
Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim...” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez. (Nisa Suresi, 119-120)
Geçmiş uygarlıklarda, bazı insanların ateşe, tahta putlara taptığını, Güneş veya Ay’ı ilah edindiklerini (Allah’ı tenzih ederiz) okuduğumuzda, bu insanların nasıl olup da böyle saçma şeylere inandıklarına şaşırırız. Bu insanlar, ayetlerde de bildirildiği gibi, şeytanın sevkiyle en olmadık kuruntulara kapılmakta, akıl ve mantık dışı şeyleri sanki bir büyünün etkisi altındaymış gibi doğru zannetmektedirler. Şeytan, elbette ki Allah’ın izni ve ona verdiği imkan ile, Allah’a iman etmeyen insanları kandırmayı, aldatmayı, onlara sapıkça şeyler yaptırmayı, onları Allah’ın dışında batıl güçlere inandırmayı ve hile yoluyla bu sapkınlıkları onlara makul göstermeyi kendisine görev edinmiştir. İşte evrim teorisi de, şeytanın bu görevini yerine getirmek için 150 yıldır kullandığı bir araçtır. Üstelik bu aracını, insanlığın en güven duyduğu şeylerden birinin, bilimin altına gizleyerek, kendince son derece güçlü bir silah edinmiştir. Hiç farkına varmadan şeytanın hilesine kananlar, profesör, rektör, öğretim görevlisi, doktor da olsalar, küçük çocukların dahi inanmayacağı şeylere inanır hale gelmektedirler.
Ancak onun bu silahı, sadece imanı olmayan, zayıf insanlar için etkilidir. Salih, samimi olanlar bu silahtan hiçbir zaman etkilenmezler ve şeytanın hilesini tüm açıklığıyla görürler. Allah Kuran’da, “... Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76) ayetiyle şeytanın aldatmacalarının zayıf olduğunu bildirmiştir. Bir başka ayette ise Allah, şeytanın muhlis olan kulları saptıramayacağını söylediğini bildirmektedir (Hicr Suresi, 39-40)
Ayetlerde bildirildiği gibi, Allah’ın izniyle, şeytanın hilelerinin samimi kullar üzerinde bir etkisi yoktur. İman edenler şeytanın hilelerine kapılmadıkları gibi, onun hilelerini, aldatmacalarını ortaya çıkararak, deşifre eder, şeytanın oyununu bozarlar.
Şeytanın hilesinden kurtulmak ise çok kolaydır. Bunun için sadece samimi olarak düşünmek yeterlidir. Samimi düşünen her insan evrim teorisinin iddialarının doğru olmadığını kolaylıkla görecektir. Evrimciler de, eğer çevrelerinin etkisinden kurtulur, “evrime inanmadığımı söylersem meslektaşlarım hakkımda ne düşünürler?” endişesini bir kenara bırakarak düşünürlerse, mutlaka çok açık olan gerçeği görecek, evrim gibi gerçekleşmesi imkansız bir senaryoya inanmaktan vazgeçeceklerdir.
Eğer evrimciler bu iddialarında samimiyseler, o zaman onların iddiasına göre bu sözde evrimin tekrar yaşanmaması için hiçbir sebep olmaması gerekir. Örneğin dünyanın en büyük bataklığına gidip, milyarlarca yıl sonra burada bir sarayın inşa edilmesini, birbirlerine vasiyet ederek bekleyebilirler. Bu bataklıkta oturup beklesinler, bakalım oradaki kayaların, taşların, çamurun içinde, sarayları inşa edecek bir insan oluşacak mı? Değil bir insan, çamurun içinde tek bir canlı hücresi meydana gelecek mi? Hatta, tesadüflere yardım etmek için bataklığın içini alabildiğince karbon, fosfor, azot, demir, magnezyum, oksijen gibi canlı hücresi için gereken elementlerle doldursunlar.
Burada tek bir canlı hücresinin dahi kendiliğinden oluşması kesinlikle mümkün değildir. Tek bir canlı hücresi dahi olağanüstü komplekstir; içinde enerji üreten santraller; yaşam için zorunlu olan enzim ve hormonları üreten fabrikalar; üretilecek bütün ürünlerle ilgili bilgilerin kayıtlı bulunduğu bir bilgi bankası; bir bölgeden diğerine ham maddeleri ve ürünleri taşıyan kompleks taşıma sistemleri, boru hatları; dışarıdan gelen ham maddeleri işe yarayacak parçalara ayıran gelişmiş laboratuvar ve rafineriler; hücrenin içine alınacak veya hücreden çıkartılacak malzemelerin giriş-çıkış kontrollerini yapan uzmanlaşmış hücre zarı proteinleri vardır. Bu tanım, hücrenin en basit ve yüzeysel tanımıdır. Hücrenin tek bir özelliği dahi ciltler dolusu kitapla anlatılabilecek kadar kompleks ve ihtişamlıdır.
Tesadüfler, bir çamurun içinden böyle organize olmuş bir sistemi çıkartabilir mi? Tesadüfler, bu en küçük organize sistemi giderek daha da kompleks hale getirip, insan gibi bir varlığı meydana getirebilir mi? Tesadüfler, bir maymuna konuşmayı, güzel bakmayı, iltifat etmeyi, düşünmeyi, saraylar inşa etmeyi, medeniyetler, ülkeler kurmayı, gemiler inşa ederek kıtalar keşfetmeyi, laboratuvarlar kurmayı veya kendini oluşturan hücreleri inceleyerek deneyler yapmayı öğretebilir mi? Hangi tesadüf bir maymuna ruh verebilir? Bu soruların herbirinin cevabı, her insan için çok açık ve kesindir; tesadüfler ne insanı ne de insanın en küçük parçası olan hücreyi meydana getiremez.
Madem evrimciler bu imkansızlıklara inanıyorlar, o zaman saraylar inşa etmek, son model bir jaguar araba üretmek, köprüler kurmak için bir miktar çamur alıp başında beklesinler. Bu çamurda önce kendiliğinden tek bir hücre, sonra amipler, balıklar, kertenkeleler, atlar, maymunlar ve en sonunda insan oluşmasını beklesinler; sonra da bu insanın arabalar tasarlamasını, buluşlar yaparak medeniyetler kurmasını izlesinler. Bunun gerçekleşmeyeceğini aslında en koyu evrimci dahi çok iyi bilmekte, ancak aynı iddiayı Latince terimler ve ağır bir üslupla anlatınca, bunun inanılabilir olduğunu zannetmektedir.
Bu saçmalığa inanan insanların sayısının çok olması ise, bu akılsızlığı makul hale getirmez, aksine ortada mucizevi bir durum olduğunu gösterir. 150 yıl önce bir mucize gerçekleşmiş, amatör olarak biyolojiyle ilgilenen yaşlı bir adamın, bir deniz yolculuğu sırasında, hayal gücüyle ürettiği saçma fikirler, bir anda büyük bir kitleyi etkisi altına almaya başlamıştır. Bu saçma iddiaların bu kadar çok insanı büyü gibi sarması, Allah’ın yarattığı büyük bir mucizedir. Allah Kuran’da bazı insanların olmadık şeylere inanacaklarını, kuruntulara kapılacaklarını, ama bunları fark edemeyeceklerini bildirmektedir.
Evrim Teorisi Şeytanın Hilesidir, Şeytanın Hilesi ise Zayıftır
Allah, Kuran’da şeytanın insanları doğru yoldan saptırmak, onları aldatmak, en olmadık kuruntulara ve sapkınlıklara inandırmak, onlara hileli düzenler kurmak için yemin ettiğini bildirmektedir:
Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim...” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez. (Nisa Suresi, 119-120)
Geçmiş uygarlıklarda, bazı insanların ateşe, tahta putlara taptığını, Güneş veya Ay’ı ilah edindiklerini (Allah’ı tenzih ederiz) okuduğumuzda, bu insanların nasıl olup da böyle saçma şeylere inandıklarına şaşırırız. Bu insanlar, ayetlerde de bildirildiği gibi, şeytanın sevkiyle en olmadık kuruntulara kapılmakta, akıl ve mantık dışı şeyleri sanki bir büyünün etkisi altındaymış gibi doğru zannetmektedirler. Şeytan, elbette ki Allah’ın izni ve ona verdiği imkan ile, Allah’a iman etmeyen insanları kandırmayı, aldatmayı, onlara sapıkça şeyler yaptırmayı, onları Allah’ın dışında batıl güçlere inandırmayı ve hile yoluyla bu sapkınlıkları onlara makul göstermeyi kendisine görev edinmiştir. İşte evrim teorisi de, şeytanın bu görevini yerine getirmek için 150 yıldır kullandığı bir araçtır. Üstelik bu aracını, insanlığın en güven duyduğu şeylerden birinin, bilimin altına gizleyerek, kendince son derece güçlü bir silah edinmiştir. Hiç farkına varmadan şeytanın hilesine kananlar, profesör, rektör, öğretim görevlisi, doktor da olsalar, küçük çocukların dahi inanmayacağı şeylere inanır hale gelmektedirler.
Ancak onun bu silahı, sadece imanı olmayan, zayıf insanlar için etkilidir. Salih, samimi olanlar bu silahtan hiçbir zaman etkilenmezler ve şeytanın hilesini tüm açıklığıyla görürler. Allah Kuran’da, “... Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76) ayetiyle şeytanın aldatmacalarının zayıf olduğunu bildirmiştir. Bir başka ayette ise Allah, şeytanın muhlis olan kulları saptıramayacağını söylediğini bildirmektedir (Hicr Suresi, 39-40)
Ayetlerde bildirildiği gibi, Allah’ın izniyle, şeytanın hilelerinin samimi kullar üzerinde bir etkisi yoktur. İman edenler şeytanın hilelerine kapılmadıkları gibi, onun hilelerini, aldatmacalarını ortaya çıkararak, deşifre eder, şeytanın oyununu bozarlar.
Şeytanın hilesinden kurtulmak ise çok kolaydır. Bunun için sadece samimi olarak düşünmek yeterlidir. Samimi düşünen her insan evrim teorisinin iddialarının doğru olmadığını kolaylıkla görecektir. Evrimciler de, eğer çevrelerinin etkisinden kurtulur, “evrime inanmadığımı söylersem meslektaşlarım hakkımda ne düşünürler?” endişesini bir kenara bırakarak düşünürlerse, mutlaka çok açık olan gerçeği görecek, evrim gibi gerçekleşmesi imkansız bir senaryoya inanmaktan vazgeçeceklerdir.