ümit ile dini sohbetler

TEVAZU



Alçakgönüllülük, Kibirlenmenin, büyüklük taslamanın zıttı.

Tevazu, beğenilen bir özelliktir. Ancak, sınırı çok iyi ayarlanmalıdır. Kişinin şahsiyetini ortadan kaldıran hafifmeşreplik tevazu değildir. İnsan, büyüklük taslamamakla birlikte, zamanın ve yerin gerektirdiği davranışı göstermelidir. Yoksullar, düşkünler ve çocuklarla ilgilenmek, onların hal ve hatırlarını sormak tevazudur. İnsan, mevkîsi ne olursa olsun Allah'ın kulu olduğunu unutmamalıdır.

İslâm tevazu'a büyük önem vermiştir. Peygamberimiz bu özelliği hem bizzat üzerinde taşımış, hem de sözleriyle tavsiye etmiştir. Bir gün kendisine bir adam getirilir, gelen şahıs korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Resulu: "Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş 'ten, kuru et yiyen bir kadının oğluyum” buyurmuştur (Gazalî, İhyâu Ulûmi'd-din, Kahire, 1954, II, 483, 484).

Tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine, mütevâzi insan denilir. Tevazu sahipleri kendilerinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmaz, onları hor ve hakir görmezler. Arkadaşları arasında büyüklük taslamazlar. Vakar ise, ağırbaşlı olmak demektir. Vakûr kişiler mevki ve haysiyetlerinin hakkını gereği gibi korumasını bilen insanlardır.

İnsan hem mütevazi, hem vakûr olmalıdır. İslâm tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü, tevazuda aşırı gitmek insanı zillet ve meskenete düşürür, herkesin maskarası haline getirir ki bu doğru bir şey değildir. Mütevazi olacak başkalarına karşı alçakgönüllülük gösterecek diye herkesin hakaretine, âdice davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak ahlâkî bir fazilet sayılmaz. Vakarda aşırılık ise insanı kibirli yapar.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor: "Allah katında en değerliniz en çok Allah'tan korkanınızdır" (Hucurat, 49/13). Öyleyse insanların kendilerini üstün görmeleri yanlış bir davranıştır. Başka bir ayette de Allah Teâlâ: Siz nefislerinizi övmeyiniz, kimin müttakî olduğunu Allah daha iyi bilir" (Necm, 53/32) buyurarak yine bize mütevazi olmamızı emretmiştir.

Bu konuda Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur; "Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazi olmanızı vahyetti" (Rizazu's-Salihin, II, 37). "Her kim Allah için alçakgönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir” (Müslim Bir ve's Sıla, 69; Tirmizî, Birr, 82).

Hz. Lokman oğluna şöyle tavsiye etmişti: "Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah kurulup öğünenlerin hiç birini sevmez” (Lokmân, 31/18). Peygamber (s.a.s)'in aşağıdaki sözleri de tevazu ve vakarın insan için önemini göstermesi bakımından dikkat çekicidir: "Allah için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah 'a karşı böbürleneni de Allah alçaltır" (Feyzü'l-Kadîr, VI, 108-109).

Görülüyor ki tevazu ve vakar sahibi olmak dinin emridir ve insan haysiyetine yakışan da budur.

Hz. Peygamber: "Eğer paça yemeğine çağırılsaydım icabet ederdim ve bana paça gönderilseydi kabul ederdim" (Riyazü's-salihin, II, 41) buyurmuştur. Bu hadis, "mütevaziyim" demekle tevazu sahibi olunmayacağını, tevazuun bir davranış biçimi olduğunu göstermemektedir.
 
Akıllı insan olmanın alâmetleri


Hazret-i Ali’nin oğluna nasihati: Ey oğul! Akıllı ol! Akıllı; şehvetten uzaklaşan, ahireti dünya ile değişmeyendir. Akıllı, yalnız ihtiyacı kadar ve delille konuşur, sadece ahiretinin ıslahı için çalışır. Akıllı, günahlardan sakınır, ayıplardan uzak durur.
Ey oğul! Önünde çıkılması ve geçilmesi pek güç bir basamak vardır. Orada yükü hafif olanlar ağır olanlardan daha kolay geçer. Üzerinden zorla geçenler çabuk geçenlerden daha zararlıdır. Bu basamağa ulaşan her insan ya Cennete veya Cehenneme gider. Bu menzile ulaşmadan önce kendi nefsine dön ve hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çek. Oraya ulaşmada yolunu düzelt. Ölümünden sonra Allahı razı etmek için sana hiç fırsat verilmez.
Ey oğul! Yerin ve göklerin içinde bulunan her şeyi elinde tutan Rabbimiz, sana kendisinden istemek ve dua etme nimeti verdi. Duana icabet edeceğine de söz verdi. Sana bir şey vermesi için kendisine dua etmeni emretti. Ondan rahmet dile ki sana rahmet etsin. O, seninle kendisinin arasına bir perde koymadı ve seni korumak için başkasına teslim etmedi.

O seni ayıplamaz!
Ey oğul! Bir kötülük işlediğin zaman O’na dön ve tevbe et. O, kendine döndüğün için seni ayıplamaz. İşlediğin günahın cezasını vermekte acele etmez. Yaptığın suçu başkalarına bildirmez. Tövbe etmeni de zorlamaz. Günahları niçin işlediğin hakkında seninle münakaşa etmez.
Ey oğul! Allahın rahmetinden ümidini kesme. Ancak O, günahtan dönmeyi sevapla mükâfatlandırır. Kötülüğün karşılığını bir, iyiliğin karşılığını da on misli kabul eder.
Sana dönme ve tevbe kapısını açık bıraktı. O’na hitap edersen hitabını duyar, içinden bir şey istersen, ne istediğini bilir. O, gizliyi açık olan şey gibi bilir. İstediğini arz etmeden, içini Ona dökmeden dertlerini ve sıkıntılarını bildirmeden O bilir. İşlerinde muvaffak olmak için Ona sığın.
Ey oğul! Yapacağın işler senin ve dinin için hayırlı olsun. Sana günah yükleyecek işleri yapmaktan sakın. Mal yanında kalmaz, sen de malın yanında kalmazsın. Dünya için değil, âhiret için yaratıldın. Ölüm için yaratıldın, burada yaşamak için değil.
Ne zaman terk edeceğini bilmediğin bir menzildesin. Âhiret için kâfi derecede azık hazırlayabileceğin bir yerdesin. Âhiret yolunu tutmuş, gitmek üzeresin.
Nereye kaçarsan kaç, seni takip eden ölümden kurtulamazsın. Onun seni bir kötülük üzerinde iken yakalamasından ve tövbe etmemekten kork.
Şayet böyle bir şekilde yakalanırsan kendi kendini helak etmiş olursun. O zaman seni hiçbir kimse kurtaramaz. Ölümü çok hatırla. Bugün ele geçirmek için çırpındığın ve âhirette kendisinden hesaba çekileceğin şeyleri şimdiden düşün. Hesap için hazırlıklı ol.
Ey oğul! İnsanların dünyada uzun süre yaşamaları ve istedikleri gibi gezip tozmaları seni aldatmasın. Dünya, havlayan köpek ve vahşî hayvanlar gibidir. Birbirlerine saldırırlar. Zengin fakiri yer, büyük küçüğü ezer, kahreder.
Bazıları konaklamış kervanın hayvanları gibi bağlı, bazıları da bağından boşanmış, başıboş, sonu meçhul bir yolun yolcusu olmuştur ki, bunlardan birinci grup fakirler ve hiçbir şeye gücü yetmeyen zayıflar; ikincisi ise, kuvvetli olanlardır.
Bil ki, bunlar sarp bir vadide bela ve âfete uğramış sürüler gibidir. Kendilerini güdecek bir kimse olmadığı gibi, bu vadiden kurtuluş yolunu gösterecek de yoktur.
Bunlar, dünya denizinin içine girerek dalgalarla ölüm kalım savaşı verdiler. Dünyayı bir kurtarıcı sandılar. Oynadılar, oynaştılar, fakat ondan sonrasını düşünmediler.
Bu gafletten uyanıldığı zaman cehaletin haktan gizlediği şeyler şüphesiz meydana çıkacaktır. Bütün insanlar bineklere binmişler, pek kısa bir zaman sonra da bu neticeye ulaşacaklardır.

İlim maldan hayırlıdır!
Ey oğul! Her isteyen isteğine kavuşamayabilir. Her kötülük işleyen de mahrum olmayabilir. Bir kötülük seni en üstün mertebelere ulaştıracak olsa bile kendi nefsini ondan alıkoy. İlim, maldan daha hayırlıdır. İlim seni, sen de malı korursun. İnsan, malı kendisini korumak için toplar. Fakat malı toplarken kendini onun yolunda harcamaktan sakın. Aksi takdirde kaybettiğin şey topladığından çok daha hayırlı ve iyidir.
Allah ile aranda bir perdenin olmasını istemiyorsan açgözlülükten sakın. Tamahkârlık seni felâkete götürür. Sen kendine düşen payı idrak edebilir ve ona uyabilirsin. Allahtan gelen az da olsa kullardan gelen çok şeylerden daha iyidir.
Ey oğul! Ahmak adamın seninle irtibatı kesmesi, akıllıya kavuşmaya denktir.
Ey oğul! Susarak kaçırdığın bir şeyi telâfi etmek konuşarak gücendirdiğin bir kalbi tamir etmekten daha kolaydır. Tulumdaki suyu muhafaza etmek, ağzını sıkı bağlamakla olur
 
ÖLMÜŞ KİMSELERDEN İSTEKTE BULUNMAK

Ölümlerinden sonra ve gıyaplarında melek ve peygamberlere dua etmek, onlar aracılığıyla istekte bulunmak ve bu durumda şefaat etmelerini dilemek, (onlardan şefaat talep etme anlamında) heykellerini dikmek resimlerini asmak Allah'ın teşri buyurduğu, bir peygamberi onunla gönderdiği veya bir kitabı onunla indirdiği hiçbir din yoktur.

Böyle birşey müslümanların ittifakıyla ne vacib, ne de müstehabtır.

Ne sahabeden, ne de hakkıyla onlara tâbi olanlardan biri böyle bir şey yapmış ve ne de müslümanların müctehid imamları böyle bir şeyin yapılmasını istemiştir.

Her ne kadar halk içinde ibadet ve zühd sahibi kimselerden bazıları bunu yapıyor ve bu konuda birtakım hikâye ve rüyalar anlatıyorsa da, aslında böyle şeylerin hepsi şeytanın eserlerindendir.

Bu âbid ve zâhidlerden kimileri, ölüye (istekte bulunma anlamında) dua, onunla şefaat istemek ve ondan istiğasede bulunmak konusunda kasideler dizer, ya da peygamber ve salihlere medhiyeler söylerken bu gibi şeyleri de bu medhiyeler arasında zikrederler. Bunların hepsi Müslüman imamların ittifakıyla, bunlardan hiçbiri meşru, vacib ve müstehab olan davranışlardan değildir.

Her kim ne vacib, ne de müstehab olmayan bir şeyle ibadet eder ve onun vacib ya da müstahab olduğuna inanırsa, sapıktır, bid'at ehlindendir. İşlediği bu bid'at, iyi bid'at değil, din âlimlerinin ittifakıyla kötü bir bid'attir.

Allah'a, ancak vacib ya da müstahab olan bir fiille ibadet edilir.

Ne yazık ki birçok kimse, bu tür şirklerde yarar ve maslahatların bulunduğunu söylemekte, ya akıl veya zevk ya da taklit ve rüyalarla bu söylediklerini delillendirmeye çalışmaktadır.
 
: şu üç haslet yoksa

Resûl aleyhisselâm şöyle buyurdu: Kimde şu üç haslet yoksa, îmânın tadını bulamaz: 1- Câhilin, câhilce hareketini savuşturacak bir yumuşaklık,
2- Kendisini harâmdan koruyacak bir takvâ,
3- İnsanları idâre edecek, onlarla iyi geçinecek bir ahlâk.
İnsanlarla iyi geçinebilmek için rıfk sahibi olmak lazım. Rıfk, yumuşaklık demektir. Katılığın, kabalığın tersidir. Rıfk, mülayimlik, tatlılık, güzellik, acımak, iyilik etmek, kısaca İslamiyet’e uymaktır. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “İnsanlara kolaylık ve rıfk gösteren mümin, Cehenneme girmez.” “Mümin öyle yumuşaktır ki, yumuşaklığından dolayı ahmak sanılır.”
Bu ahlaka sahip olmayan kimse başkaları ile tartışır, kavga eder. O başkasına başkası buna küser, darılır. Halbuki üç gün kadar dargın durmak câiz ise de, üç günden önce gidip barışmak, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsâade edilmiştir. Daha sonra günâh başlar ve gün geçtikçe artar. Günâhın artması, barışıncaya kadar devam eder. Hadîs-i şerîfte, “Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et!” buyuruldu. Üç günden fazla dargın duran kimse, şefâat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde azâb görecektir.
Müslüman, kırgın da olsa, düşmanı da olsa kimsenin başına gelen kötülüklere, belâlara sevinmemelidir. Hadîs-i şerîfte, “Din kardeşinizin başına gelen belâlara sevinmeyiniz! Sevinirseniz, Allahü teâlâ belâyı ondan alır size verir!” buyuruldu. Müslüman hep affedici olmalıdır. Cenab-ı Hak affedicilere merhamet eder. Ayeti-i kerimede, “Kim, kötülük eder, nefsine zulümde bulunur da, sonra mağfiret dilerse, Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.“ (Nisa 110)
Hadis-i şeriflerde de, “Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlâkla memnun etmeye çalışınız!”, “Yumuşak davran! Sertlikten sakın! Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.”, “En iyi kimse, huyu en güzel olandır.”, “Yumuşak huylu kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir” buyuruldu.
 
Mü’minler Bir Vücut Gibi Olmalı


Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İslam dininde mü’minlerin birbirlerini sevmeleri ve kardeş olmaları çok mühimdir. Nitekim, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.” (Buhari)

Nasıl vücutta bir aza ağrıdığı zaman, onun ağrısı diğer azaları da etkiliyorsa, bir mü’minin sevinmesi veya üzülmesi durumunda diğer mü’minlerin hali de böyle olmalıdır. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Bir mü’minin diğer mü’min kardeşlerine karşı ilgisi, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın taşları gibidir.” (Buhari)

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), verdiği çok güzel misallerle İslam kardeşliğinin boyutlarını bize gösteriyor.

Nasıl bir binanın tuğlaları, taşları, üst üste geliyor, birbirine kuvvet veriyor, birbirine yaslanıyor ve bir bina meydana geliyorsa, işte mü’minler de aynı bu binanın taşları gibidir, buyuruyor. Hepimiz düşünelim; bir binanın malzemelerini konulması gereken yerlere koymayıp, o tuğlaları, o taşları, üst üste dizmezsek, o kumu, o çimentoyu birbirine katıp suya karıştırarak beton hâline getirmezsek, o bina nasıl meydana gelebilir?

Onun için mü’min kardeşlerimizi sevmez, onlara kin beslersek, Allah-u Zülcelâl’in katında bir kıymetimiz kalmaz. Aynen harap olmuş bir bina gibi oluruz. O halde, bir binanın malzemeleri nasıl bir araya gelip bir bina oluşuyor ise mü’minler bir araya gelmeli ve birbirlerine destek olmalıdırlar.
 
Hikmetli sözler
(Dinlediğim sohbetlerden aldığım notlar sizlerle paylaşmak istedim)
-En ağır aldatma; gerçeğine en yakın aldatmadır.
-En tehlikeli yalan; gerçeğe çok benzeyen yalandır.

-Varlıkla sınanmak her kişi karı, Yoklukla sınanmak Er kişi karı.

- Kıyas: Verilmiş cevaplar sınırlı sorular sınırsız. Yeni sorulara eski cevaplar yetmiyor.onun için yeni sorulara yeni cevaplar vermek için eski cevapları kullanmak lazım. Zaten kıyas da budur. fukahanın kıyası budur.

-Şeriatta içtihat yapan zata imam deniyor imamı Azam gibi imam şafi gibi,Bunlar mutlak müçtehitlerdir, yeni bir sistem kuruculardır, Birde bu sistemin içerisinde müntesip müçtehitler vardır.İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed gibi hem ikiside İmamı azamın talebesidir hem ikiside müntesip müçtehitdir

-Tarikatta müçtehit olan zata pir denir.Hz.Abdulkadirler,Hz.Nakşibentler, Hz.Ahmeder Rufailer işte tarikatta pir olan zevatı kiramdır.Bunların içindede mensup müçtehitler vardır,mesela eşref zade Abdullah Rumi devranı kadiriyede piri sanidir yani ikinci pirdir. Mutasavvıf Hz. Galip Kuşcuoğlu galibilik kolu ile Kadirilikte piri sanidir yani ikinci pirdir.Günün ihtiyaçlarına göre ama aynı esasın değişik zuhurlarına göre

-Hasret Aşkı, besler rüzgar gibidir rüzgar küçük ateşleri söndürür, büyük ateşleri büyütür.

-Kalite = kul hakkı
-Dünyayı bil aldanma, Ahreti bil aldatma
-Kim Ramazan ayı geldi diye sevinirse cennet ona vacip olur (hadis)
-Fıtır kelle sadakasıdır. Ramazan bayramının asıl adı fıtır bayramıdır.
-fıtır fıtrat yaratılış
-İki dilim ekmeği olan bir dilimini başkasına verecek mesela bana verecek benim evimde 5 tane ekmek te olsa alacağım, o vermesini öğrenecek ben benliğimi kırıp almasını öğreneceğim.Hepimiz Allaha muhtacız.bütün insanlar yer yüzünde Allahın halifesidir.bütün insanlara Allahın ruhundan ruh üfürülmüştür.O vardır.Dolayısıyla her insan her insana muhtaçtır.
-Ben sana muhtaç değilim demek BEN demektir.Benlik demektir, Allahın en sevmediği şeydir.Almasını da öğrenmek lazımdır.Psikolojide vardır bu hal bazı tipler vardır katiyen yanlarında bir şey ısmarlamaya muktedir olamazsın.illa o ısmarlayacak, kavga çıkarır zahir baktığında cömert zannedersin. Hayır cömert değildir o kibirlidir. O almasını bilmiyor,almasını bilecek çok önemlidir.
-Cenabı Allahın en sevmediği tiplerden biridir mağrur fukara. Hem mağrur hem fukara sabredici olmak mağrur olmak değildir.zengin şükretmiyorsa cenabı Allah o tipleride sevmez. Şükretmek nedir o nimetin kadri kıymetini o nimetin ortağı olanlara vererek; kimdir o nimetin ortağı; bütün insanlardır.

-Kurbanlık hayvan bismillahi Allahu ekber diyerek kesilir, kasaplık hayvan bismillah diyerek kesilir, kurbanlık hayvan Sadece bismillah diyerek kesilse kurban olmaz kasaplık hayvan olmuş olur

-Birilerinin beli iki büklüm omuşsa; başkalarının yüklerini taşıdıkları içindir.
-İyiliği yaymamak, iyiliği paylaşmamak,iyiliği çoğaltmamak,Pasif iyi olmak. aktif kötüler pasif iyilere teşekkür borçludurlar.
-İnsan Allahın umududur, Yarabbi beni affet demeyerek Allahın umudunu kırmayın.Kim Allah için kendisine umut beslenen bir kimse; Kendisine beslenen umudu kırarsa eğer ; Allah da kıyamet günü onun umudunu kırar. Allah insandan umut kesmediği müddetce, yer yüzünde insan var olmaya devam edecektir.Rabbim bizden umut kesme amin.
-insan, Allah katında makamını görmesi için illa ölmesi gerekmez, eğer Allah katında makamım nere diye merak ediyorsan seni dünyada nerde kullandığına bak.

-Allah buyuruyor ‘’ ne olurdu hidayete erselerdi ,doğru yolu bulsalardı’’ rabimizin şefkati sonuz ama biz o şefkati har vurup harman savuruyoruz. Biz o şefkate ihanet edersek sonumuzu kendi ellerimizle hazırlamış oluruz.
-Kurandaki uyarıcı mahiyetteki ayetler , rabbimizin şefkatinin ifadesidir.

-Bu günü düşünerek değil, Yarını düşünerek tercihlerde bulunalım.
-Dünya hayatımızı yaşarken hayatımız filme alınıyor yarın mahşerde o filmi seyrederken utandığımız kareler önümüze gelince rabbimizden utançtan çok üzülebiliriz, dünyada melekler tarafından hayatımızın filmi çekilirken iyi yerlerde bulunalım ki Allahın huzurunu vardığımızda utanmayalım yüzümüz ak olsun.
-Cennetteki nimetler, dünyadaki mahrumiyetlere bedeldir.Rabbim ahrette bu nimetleri bana vermesi için dünyada bunlardan vaz geçiyorum.
-Bana ne ile tatmin olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Parayla tatmin olan bir insan alınıp satılan bir insandır.onun fiyatı odur.Dünyalıkların hiç birisiyle tatmin olmuyorum diyen bir insan, Allahtan asağısıyla tatmin olmuyorum diyen insan fiyatı olmayan, değeri olan insandır. Alınamaz ve satılamaz. Ona fiyat biçilemez o nu kullar alamaz ve hiçbir kul onu kendisine kul edemez. Kula kul olmaz Allaha kul olur.

-İnsan oğlunun en büyük felaketi dünyevileşme ‘’Dünya sevgisi tüm hataların başıdır.’’ Hadis. dünyalığa sahip olması değil. Bunu ayırıyoruz. Cüneyt bağdati ne diyordu sen dünyalara sahip olsanda dünyanın sana sahip olmasına izin verme diyordu.
-Allah; cehennemide merhametinden yarattı eğer insan oğluna uyarı yapılmasaydı insan kendini nasıl kaybederdi, cehennemle korkutmasaydı insanı kim tutardı o da rahmete dönüşüyor. Onunla uyarıyor onunla korkutuyor.onunla uyandırıyor ve bize rahmete dönüştürüyor.
- ‘Cehennemde günah yanar kul yanmaz’ diyordu ya seyrani .

-Rızk nedir biz rızkın boğazımızdan geçen olarak anlıyoruz rızık boğazdan geçen değil. Nefes bir rızıktır, iman bir rızıktır, ahlak bir rızıktır, evlat bir rızıktır, nuhabbet bir rızıktır ,ülfet bir rızıktır,hikmet bir rızıktır, ilim bir rızıktır,hilim bir rızıktır, cömertlik bir rızıktır.
- Fakirlik adam olsaydı onu öldürürdüm diyor Hz. Ömer.
-Fakr; Senin hiçbir dünyalığa sahip olmaman değil, Dünyalara sahip olsanda, dünyanın sana sahip olmasına izin vermemendir. Hiçbir şeyin sana sahip olmasına izin vermemendir.El karda gönül yarda olmak demek tir Elimde çok eyle gönlümde yok eyle diye dua etmektir. Suyun geminin içine girmemesidir su geminin dışında olursa yol olur, Su geminin içine girerse eğer gemi batar deniz mezar olur. gemi kalptir su da dünyadır. Dünyevileşmeden dünyada olmak. çok zor zaten İmtihanın sırrıda bu değimli zaten bu sırrı kavrayan da imtihanını vermiş olmuyormu. Dünyevileşmeye karşı; insanların nasıl derin bir zaaf taşıdığını görmüyormuyuz. Allah bizi muhafaza buyursun koca koca peygamberler sınanıyor bu hususta.bu insanlığın en büyük belası dünyevileşme. Kötülüklerden bir adam yapın,bunun başının yerine neyi koyardık peygamberimiz dünya sevgisini koyardım diyor.Çünkü tüm hataların,günahların başı beyni dünya sevgisidir.

-Allahın kulları üstündeki hakkı nedir. Kendisine hiçbir şeyi şirk koşmamasıdır.
-Kulların Allah üzerindeki hakkı nedir. Azap etmemesidir. Azabı Allah etmez, kullar eder.
-Azap Allahdan mahrum olmaktır.Rızadan mahrum olmak,cennetten mahrum olmak bundan büyük azap mı olur.


-Allah senden razı olsun diye karşıdakine dua ediyoruz; sen Allahdan razı ol demeden yani sen Allahdan razı olmadan Allah senden razı olurmu. Allahdan razı olmayandan Allah razı olurmu.Biz Allahdan razımıyız gerçekten, Hiç düşündünüz mü, şöyle derin bir düşünün, aslında gündelik hayatın,dağdası içerisinde başımıza gelen en ufak sıkıntıda Allahdan hoşnutsuzluğumuzu ima etmiyormuyuz. Allahın müdahil olmadığı bir varlık alanı yok. Allahın müdahil olmadığı alan düşüncesi şirk tir, Bu hayat alanı içerisinde her şeye Allah müdahil demektir.

-Tahsil cehaleti alır eşeklik baki kalır. Yani bir adam profesör olmakla eşeklikten vaz geçmez Ne profesör olmayan alimler Ne profesör olan cahiller var.

-Bu gün dindar geçinenlerin çoğu dindar değil, dini dar.Mezhebini din zannediyor içtihadı Allah emri zannediyor. Ve kendinden başkasını beğenmiyor. Kendi doğrusunu Allahın doğrusu diye başkasına empoze etmeye kimsenin hakkı yoktur.
-Laik rejimin ismidir.
-Siyaset ve menfaat girdiği yerde; Hakikat oradan gider.
 
KALP KIRMAK

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik Maliki, sahibi olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırı ise şöyledir:
Hiç kimsenin kalbini incitmeyin.

Yunus Emre diyor ki:
Tevazu ile gelsin, kimde erlik var ise.
Merdivenden iterler, yüksekten bakar ise.
Kim ki yüksekte gezer, er geç yolundan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise.

Aksakallı bir koca, hiç bilmez ki hal nice
Boşa gitmesin hacca, bir gönül yıkar ise.
Gönül Çalab’ın tahtı, Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise.

Bir kez gönül yıktınsa kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet de yüzünü yumaz değil.
Yol odur doğru vara, göz odur Hakkı göre,
Er odur yerde dura, üstten bakan göz değil.

Doğru yola gittinse, er eteğin tuttunsa,
Bir tek hayır ettinse, biri bindir az değil.
Yunus sözleri çatar, balını yağa katar,
Çok kıymetli mal satar, cevherdir o, tuz değil

Dini anlatırken nelere dikkat etmeli

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]
Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri, bilmeyenlere, en güzel tarzda öğretmek gerekir. Çünkü ilmin zekatı, bilmeyenlere ilmi öğretmekle ödenir. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapan, tavsiye ettiği iyi şeyleri kendi yapmalı, kötü olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz!) [Bekara 44]

Allahü teâlâ, İsa aleyhisselama, (Önce kendine nasihat et, eğer kendin bu nasihati tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da söyle! Kendin yapmazsan benden utan) buyurdu. (Şir’a)

O halde emr-i maruf yapan, ilmi ile âmil olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İsra gecesinde, [Miraca çıktığım gece] ateşten makaslarla, dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]

Bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin önünde söylemek, uygun değildir. Aksine, kusurlarını gizlemek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kim arkadaşının aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyâmet günü, onun aybını örter. Kim de, müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, Allahü teâlâ da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder.) [İbni Mace]

Birisine nasihat eder gibi konuşursak, yaptığının yanlış olduğunu bildirirsek, karşımızdakine, (Sen cahilsin, sen bu hususları bilmezsin) demiş oluruz. Böylece karşımızdakini üzmüş, kalbini kırmış oluruz. Genelde kendini beğenen, kibirli olan kalb kırar.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hiçbir insanın kalbini incitmemelidir! Kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur.
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Bir müslümanı incitmek, kalbini kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha günahtır.) [R.Nasıhin]

(İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren, onları incitendir.) [İ.Ahlakı]

(Mümin Kâbe’den üstündür.) [İbni Mace]

(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, ancak, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali]

İyiliği tavsiye için üç şart lazımdır: İlim, Akıl ve İhlas.
1- İlim sahibi olmalıdır. Anlatacağı iyiliğin iyi, kötülüğün kötü olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır! Sabretmesini bilmelidir! İlmi noksan olan, tebliğ edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi tatbik etmeyen, başkalarına doğruyu nasıl öğretebilir? Tecrübesi de yoksa, birçok yanlışlıklar yapar. Fayda yerine zarar verir.

2- Akıl sahibi olmalıdır. Bir kimsenin aklı az ise, nakli anlamakta aciz ise, ilmi de noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i siyaseti bilmeyen, yumuşak söylemeyen, insanları idare etme sanatından uzak olan kimse de, fitneye sebep olur. Rıfk ile konuşmalıdır. Akıllı kimse, rıfk ile konuşur. Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın tersidir. Sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Hilm ile tatlılıkla söylemeli, şefkatle muamele etmelidir.

3- İhlaslı olmalıdır! İhlas yoksa, yaptığı işleri sırf Allah rızası için yapmıyorsa, dünya menfaatleri için yapıyorsa, o işin hayrı olmaz.
“Birisinin hatasını görüp de söylemeyen kâfir olur” sözü yanlıştır. İlim sahibi birine, biri, lüzumlu dini bir sual sorsa, o da bunu bildiği halde, hiçbir mazeret yokken gizlerse, işte o zaman günah işlemiş olur. (Hatasını gördüğümüz herkese, doğrusunu bildirmek gerekir) diye bir şey yoktur.

Hakaret ederek üzmek kalb kırmak olur. Her üzücü şey, kalb kırmak olmaz
 
nasihatsa buyrun nasihat


Dünyanın her yanında oluk oluk müslüman kanı akarken, kılı dahi kıpırdamayan, şu kadar milyon müridim var diye kibirlenen,devletin eliyle büyüyen,türlü türlü bidat ve hurafeler üreten,ölülere yalvaran,ölülerden şefaat dilenen,kabirleri mescit ve ticarethane haline getiren, davetlerde, yemeklerde, limuzinlere, mersedeslere sığmayacak kadar semizleşmiş bu insanlardan sakınmalıyız ki dinimiz adına, dünyamızı ve ahiretimizi ifsad edemesinler.

Kendisini Kur’an ve sahih hadis ilimleriyle mücehhez kılmayan, Rabbiyle ve O’nun Nebisiyle tanışmayan her müslümanın rastlayacağı bir mescid-i dırar olacaktır ve o zarar mescidi onun dinini ifsad edecek ve din kardeşine düşman edecek, nifak ve tefrika asla tükenmeyecektir. Bu da zalimlerin ve işgalcilerin ve şeytanın arzuladığı ve körüklediği bir ateştir. Dolayısıyla nerede bir müslümanın burnu kanatılsa, cahilliğiyle tefrikaya, tefrikacılığı ile güçsüzlüğe sebep olan her kimse bundan mes’ul olacaktır. Müslümanlar aralarındaki (dini, ictimai, bütün) ihtilaflarda Allah’ı ve Rasulünü hakem tayin etmedikçe, hükmüne boyun eğmedikçe asla iman etmiş olmazlar.Nisa suresi (Ayet 61-65)

Bu gün darmadağın kendisini savunmaktan aciz kalmış bu ümmet saydığımız ve daha saymadığımız bütün mescidi dırarlardan uzak durmalı, dünyasını ve ahiretini mamur edecek dinini, saf ve berrak kaynaklardan almalıdır. Allah’ın ipine sımsıkı sarıldığını söyleyen din kardeşim günde bir sayfa Kur’an okuyor musun? Rabbin sana dünyada kimsenin değer vermediği kadar değer veriyor, O’nun İlâhî Kelâmını anlamaya çalışıyor musun?

Mü’minler güç sahibi olup barışın ve adaletin öncüsü olmalıdır. Güçsüz müslümana ve dahi tüm insanlığa adaletle hükmedecek İslâmdan gayrı hak din mi var
 
Daha başka hadis-i şeriflerde de, iyiler, kötülükleri önlemeye muktedir iken önlemezlerse, o ülkede azabın umumi olarak geleceği bildirilmiştir. Emri maruf, iyiliği emretmek, yaymak demektir.

Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
İmkanı var iken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizden değildir
Nehy-i münker de, kötülükten sakındırmak demektir.

Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
Şehidden üstün mücahid, emr-i maruf ve nehy-i münker yapandır.
Kul hakkının en mühimi ve azâbı en şiddetli olanı, akrabasına, aile efradına, maiyetinde olanlara emr-i mârûf yapmamaktır.
Kötülüklere göz yumanın hali...



Nasihat etmek, dinimizin çok mühim bir emridir. Gücü yeten müslümanlar, hakkı, doğruyu söylemezse, yani emr-i maruf ve nehy-i münker yapılmazsa, o ülkenin başına büyük belaların geleceğini dinimiz haber vermektedir.

İbni Abbas hazretleri, Ya Resulallah, içinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak olur mu? diye sorunca, Evet helak olur. buyurdular. Sebebi sorulunca,Allahü teâlâya isyan edildiğinde iyiler sükut edince, hepsi helak olur. buyurdular.

Peygamber efendimiz yine kötülüğe mani olmakla ilgili buyurdu ki:
Allahü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmayacağını sual edince, Cenab-ı Hak,Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir buyurdu.

Hazreti Âişe validemiz tarafından bildirilen bir hadis-i şerifte de, İçinde Peygamberler gibi ibadet eden seksen bin kişi bulunan bir ülke azaba maruz kalmıştır. Çünkü onlar, Allah için buğzetmedi, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmadı.


Komşuya da emr-i mârûf yapmamak en mühim bir kul hakkıdır. Bunlara güler yüz ve tatlı dil ile nasihat edilmelidir!
Komşularının günah işlediklerini görüp de, Bana ne? diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasîhat etmeyen ve kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım etmeyen mesûl olacaktır. Komşuları böyle bir kimseyi, Kıyâmet günü Allahü teâlâya şikâyet edeceklerdir.

Selam ve dua ile...
 
Rahatlık Tuzağını Aşmak



1. NASIL VE NEDEN “RAHATLIK TUZAĞI” NA DÜŞERİZ?

İnsanlar arzuları olan varlıklardır. Arzular yerine gelirse keyif alır rahat ederiz. Arzular yerine gelmezse rahatsız oluruz canımız sıkılır. Her isteğimizin anında olmasını istiyoruz. Ancak bazı şeyleri elde etmek için zaman ve çalışmanın gerekli olduğunun farkında değiliz. Bu çalışmalar ve harcanan zaman küçük veya büyük rahatsızlıklara neden olabilir. Eğer bu rahatsızlıklara katlanmazsak gelecekte elde edeceğimiz uzun süreli rahatlıktan mahrum kalırız. İnsan anında zevkleri yaşamak ister. Örneğin şimdi al sonra öde sloganı bizim bu zayıf yönümüzden dolayı kullanılmaktadır. Fiyatını sonra ödeyeceğimiz için, alması insana çok zor gelmiyor.

Rahat olmak hepimizin tercihi ama her zaman rahat olacağız diye bir şey olamaz Sürekli gelecek için bugünü feda etmek değil önemli olan öncelikleri belirlemektir. Örneğin ince ve sağlıklı bir vücut için sevdiğimiz yiyeceklerden vazgeçmek gerekir. Öncelik sağlıklı ve ince bir vücutsa yemekten vazgeçilmesi normaldir..

Bunalımdayım ,bunalımda olmaya katlanamıyorum bunlar acı veren duygulardır. Fiziksel engel yoksa bu duygularla baş edilebilir. Bunun için duyguları sorgulamak gerekir.Bir probleme başlamak çözümün yarısıdır. Sabır ve azim ile ve bahaneleri mantık çerçevesinde sorgulayarak çözüme başlanması gerekir. Bir probleme başlamak çözümün yarısıdır. Sabır ve azim ile ve bahaneleri mantık çerçevesinde sorgulayarak çözüme başlanması gerekir.

Problem karşısında düşünceyi harekete geçirmelisiniz. Eğer tekrar düşünürseniz, bir açmaza girip çözüme hiçbir zaman başlayamazsınız.Olaylar karşisinda olumsuz düşünmek o olayi çok zora soktugu gibi kötü sonuclar verir.Olumlu düşünerek o işin yarisini başarmiş oluruz ve sorun kisa ve güzel bir şekilde çözülür.

Telkinleri sorgulamak ve onlara karşı mücadele vermek için şu üç soru sorulabilir :

a. Mantıklı mı ?

b. Gerçekçi mi ?

c. İşe yarar mı ?

Sorunların kaynağını kavramak çözüm için yeterli değildir. Çözüm için en iyisi denemek ve çalışmaktır. Örneğin otomobil kullanmak için motorlu araç kullanma kılavuzunu okumak yetmez.
2. NE İSTİYORSAM, ELDE ETMELİYİM

Her zaman istediğimiz şeyi elde edemeyiz. Yani arzular talebe dönüşmemeli. Arzu edilen şey her zaman elde edilmez. Bu düşünce üç şekilde etki gösterir. Diğer insanlara , yaşama koşullarına ve kendimize zarar verir.

3. BU ŞEKİLDE HİSSETMEYİ KALDIRAMIYORUM
Olaylar karşısında tedirginlik duymak doğaldır ve kaldırılamayacak bir şey değildir. Önemli olan tedirgin olmaktan tedirgin olmamaktır. Örneğin bir partiye giderken acaba o ortama ayak uydurabilecek miyim diye endişe etmek, parti zamanı geldiğinde tedirgin olacağını düşünmek asıl tedirginliktir.

Problemler karşısında öfkelenmemek en güzeli ancak öfkelenmek insan için normal bir davranıştır. Öfkeli olmamalıyım diye kendimizi kısıtlamamalıyız. Kendimiz veya başkalarının zarar görmeyeceği kadar öfkelenebiliriz.

Kötü bir şeyi hissetmek öyle olduğumuz anlamına gelmez mesela bir erkeğe başka erkeklerin çekici gelmesi onun eşcinsel olacağı anlamına gelmez. Erkekleri cazip görse de bağımsız yaşayabilmesi ben eşcinsel miyim sorusunu (Korkusunu) aşmasını sağlar.

4. O İŞİ YARIN YAPARIM
Bugünün işini yarına bırakmayınız bu işleri ağırdan almaktır. Bu konuda kendimizi haklı çıkartmak için bazı nedenler veya gerçekler ileri süreriz bunlardan birkaçı ;

Havamda olayım öyle yapacağım.

Canım şimdi yapmak istemiyor sonra yaparım........ALİNTİ
İNŞ. okuyup faydalanmişsizdir
 
Namazlarımızı Cemaat İle Kılalım



"Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir." (Nesai, Ebu Davud) Hz. Peygamber (SAV) bir çok hadislerinde namazların cemaatle kılınmasını emretmiş, münferit kılmak için ruhsat isteyenlere sıkı şartlar altında ruhsat vermiştir. Nitekim âmâ olan adam, Hz. Peygamber (SAV) 'e hitaben; "Ey Allah'ın Resulü! Beni mescide götürecek bir kılavuzum yoktur." diyerek, Hz. Peygamber (SAV)'den mescide gelmemek ve evinde kılmak hususunda müsaade istedi. Hz. Peygamber (SAV)'de kendisine müsaade etti. Fakat adam dönüp giderken onu çağırarak; "Ezanı duyuyor musun?" diye sordu. Adam da; "Evet" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (SAV); "O halde davete icabet et." buyurdu. (Müslim)

Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)'den rivayetle Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur; "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ateş yakılması için odun toplamayı emretmeyi, sonra da namaz için ezan okunmasını, daha sonra bir kimseye emredip insanlara imam olmasını, sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm." (Buhari, Müslim)

İbn Mes'ud (Radıyallahu Anh)'dan rivayetle Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur; "Her kim ahirette Allah-u Teala'ya müslüman olarak kavuşmak isterse şu namazlara devam etsin Nerede çağrılırsa (ezan okunursa orada hemen cemaate koşsun)." (Müslim, Ebu Davud, Nesâi)

Sonra ibn Mes'ud (Radıyallahu Anh) şöyle devam etti; "Şüphesiz Allah sizin peygamberinize Sünen-i Hüda (doğru yollar) meşru etti. Bu namazlarda Sünen-i Hüdadandır. Eğer siz cemaatten geri kalıp evinde kılanlar gibi, evlerinizde kılsanız elbette Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'in sünnetini (yolunu) terketmiş olursunuz. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'in sünnetini terkedince de elbette sapıtmış olur sunuz. Her hangi bir kişi güzelce abdest alır da şu camiilerden birine gitmeyi kasd ederse mutlaka Allah-u Teala o kişiye attığı her adıma karşılık bir hasene yazar, onu bir derece yükseltir ve bir günahını siler. Biz müslümanlar olarak bu namazları cemaatle kılardık, şüphesiz ben bizi şu halde görürdüm ki, cemaatten ancak münafıklığı belli olanlar geri kalırdı ve yine muhakkak ki, bir adam kendi başına cemaate gelemediğinden iki kişiye dayanarak getirilir, safa dikilirdi." (Müslim, Ebu Davud, Nesai)

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) bir çok hadis-i şeriflerde namazların cemaatle kılınmasını emretmiştir. Dinimiz cemaate çok ehemmiyet vermiş ve müslümanların cemaat ve birlik olmalarını teşvik etmiştir
 
Aklını Başına Al...


Pişman olacağın, dizlerini dövecegin o gün gelmeden aklını başına al...

Anne karnındaki bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı vardır. Bütün azaları tam tekmil verilmiştir.
Halbuki bunların hiçbirine ana rahminde lüzum yoktur. Orada çocuk, gıdasını göbeğinden annesine bağlı bir hortumla almaktadır.

Simdi bu çocuk:
- Ya Rabbi!, şu hortum bana yetmektedir. Peki şu ağıza, su göze, şu kulaga, şu ele, şu ayağa ne luzum var. Bunların tamamı hiç bir işe yaramamaktadır? dese...
Herhalde şöyle bir cevap alacaktır:
- Acele etme ey kul! Sen kısa bir müddet sonra öyle bir aleme gideceksin ki burada 'her şeyim' dedigin hortum, orada hiçbir şeye yaramayacak, kesilip atılacak. Lüzumsuz sandığın ağız, göz, kulak gibi şeylerde en luzumlu azaların durumuna gelecek.



O çocuk bu gerçeklere akıl sır erdiremese ve bir inkarcı olarak dünyaya gelse, hakikaten ana rahminde herşeyi demek olan hortumun işe yaramadığını, onu doğurtan doktorun
onu kesip attığını; lüzumsuz sandığı ağız, göz gibi azalarının devreye girdiğini, onlarsız olunmayacagını anlasa utanır mı, utanmaz mı?
Ana rahminde kendisine söylenenlere inanmadığı icin dizlerini dovermi, dovmez mi?


Şu anda bizler de, tıpkı o bebek gibi bir ‘’ananın rahmindeyiz’’ 9 ay, 9 sene veya 90 sene sonra bir başka dünyaya doğacağız. O dünyanın adı da ahiret. Biz şu anda ‘’dunya anamıza maddi hortumlarla’’ bağlı durumdayız.
Eğer biz:
- İşte geçinip gidiyoruz. Ya Rabbi! Şu Namaza, Oruc’a, Hacc’a, Zekat’a, Din’e, İman’a İslam'a ve O’nu yaşamaya ne lüzum var?
dedigimiz takdirde.
Şöyle bir cevap alacağımız muhakkak değil mi?
- Ey kullarım! Kısa bir müddet sonra bu dünyadan ayrıalcaksınız. Öyle bir aleme götürüleceksiniz ki orada 'herşeyim' dediğiniz ‘’maddi hortumların’’ hiç biri işinize yaramayacak. Lüzumsuz sandığınız ve uygulamakta hatalara düştüğünüz Namaz, Zekat, Hac gibi ibadetler de en lüzumlu şeyler durumuna gelecek. Yeni dünyanızda insanlara arabasına, parasına, servetine ve suretine göre degil; imanına ve ibadetine göre değer verilecek.
Yani Şu an ki dünya hayatında dikkate almayıp, lüzümsuz gördüğünüz ve hayatınızda uygulamadığınız size emirlerim olan Namazınız, Zekatınız, Orucunuz, Haccınız, Hayır Hasenatınız, ahirette sizin icin her şey olacak. El olacak, ayak olacak, dil olacak, dudak olacak, berat olacak, sonu olmayan zenginlik ve saadet olacak kısaca Cennet olacak.
............
Rabb’imizin rahmetiyle buyurduğu bu gerçekleri kabul etmez inkarcı olursak ya da kabul ettiği takdirde tembellik eden bir kul olarak ahirete gider de bu gerçeklerle yüzleşirsek halimiz nice olur??
Hakikaten herşeyim dediğimiz ‘’dünya hortumlarımızın’’, yani arabamızın, apartmanımızın, paramızın, pulumuzun kulluk imtihanında birer araç olduğunu aslında diğer aleme sadece amellerin götürülebileceği gerçeğini unutmayalım..
Bu dünya da Kur’an ve Peygamber aracılığıyla bize bildirilenlerin hak ve hakikat olduğunu asıl önemli olanların dünyalıklar değil, hayırlı amellerimiz olduğunu ahirete gidince anlasak o anne karnında ağzı, burnu, kolu, gözü lüzumsuz gören çocuk durumuna düşmezmiyiz? Dizlerimizi dovmezmiyiz?
Keşke inansaydık!
Keşke namazımızı kılsaydık, orucumuzu tutsaydık, zekatımızı tam verseydik, ALLAH için yaşasaydık, eşsiz insan şanlı Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'in yolunda yürüseydik demez miyiz?
 
İptilâlar kimlere gelir.
iptilâlar peygamber ve velilere imtihan için gelir dereceleri yükselsin diye.
Günahkâr kullara ise günahlarından yıkansınlar diye, gaflete düşmüşlere uyansınlar diye iptilâ gelir.

Biz çocukluğumuzda hayvan güttük hayvanları yolda takip ederken yolun kenarında bulunan başkasına ait ekili yere yemek için uzandığı zaman biz sopayla sırtına vururduk haram yemesin diye,
bu sopayla o hayvan haramdan nasıl çekiliyorsa, iptilâ
sopası ile biz insanların nefs hayvanı da öyle günahtan çekiliyor.

Hayvanların bazıları ne Kadar vursak gene harama saldırırdı baş edemezdik.
Nefs hayvanın ipini kaçıran insanlar da ne Kadar iptilâ sopası yeseler akıllanmazlar
günah işlemeye devam ederler tıpkı hayvanlar gibi.

Fakat akıllı insan tevbesini yapar kendine çeki düzen verir h.z. Allaha Döner O"nun sevgisini kazanmanın yollarını arar kendini af ettirir dünya saadetini ahıret selâmetine kavuşur.

h.z A llah c.c cümlemizi O"nun yüceler yücesi gönlünü kazananlardan eylesin inşaAllah.

Kalpteniman.
 
İptilâlar h.z Allahı hatırlatır
Çiçeklerin en güzeli güldür çünkü Resulullah s.a.v. Efendimiz gülleri çok seviyordu.
Fakat her gülün dikeni var koklamak istediğimizde elimize burnumuza batar
fakat acısına pek aldırmayız.
Resulullah s.a.v.Efendimizin yolunda yürüyen güzel önderleri var onlar da birer güldür
Onların da dikenleri vardır fakat etrafa resulullah efendimizin nurunu yayarlar.
İptilâ da dikenli bir güldür onunla h.z Allahın Sevgi ve muhabbeti bulunur iptilâsız h.z Allahın
muhabbetini bulmak hayaldir.
Geçmiş isâm tarihimize baktığımız zaman Adem a.s cennetten kovuldu, Havva validemizden
ayrıldı aylarca çile çekti ve h.z Allahın sevgilisi oldu.
Devam eden Peygamber Efendilerimizin hayatlarını incelediğimizde onların çileye sıkıntıya düçar olduklarını
görüyoruz.
Bunların içinde en büyük iptilâyı ibrahim a.s görmüş çok sevdiği ismail aleyhisselâmı
Kurban etmekle emrolunmuştu.
Yakup a.s. oğlu yusuf aleyhisselâm ile iptilâya uğramıştı.
Resulullah s.a.v. Efendimizin ise en büyük iptilâlara maruz kaldığına şahit oluyoruz anne,baba,dedesinin
vefatları İslâmı tebliğ zamanında müşriklerden gördüğü hakaretler hep iptila dikenleriydi.
Hele Ayşe validemize atılan iftira ona en büyük iptilâydı.
Şimdi hadisi kudside h.z Allah c.c ne buyuruyor ona bakalım:
Ben kalpleri kırık olanların yanındayım. (Tirmizi)
Bu hadisi kudsiye,
kendini beğenen, yaptığı amelleri beğenen,
kendinden başka kişilerin işlerini küçümseyen, ben deyip bilmeden
şirke düşen kulların yanında olmam diye yorum getiren alimler de var.
İptilâ sebebi ile çok ağlama olur.
Çok ağlayanları da h.z Allah sever.
Cam su ile temizlenir.
Kalp kiri de gözyaşı ile temizlenir işin gerçeği işte budur.
Fakat biz insanlar hiç ağlamak istemeyiz dikensiz gül peşindeyiz
nefsimiz böyle istiyor.
Ayeti kerimede;
Andolsun ki mallarınıza ve canlarınıza iptilâlar verilerek
imtihan olunacaksınız.(Al-i İmran 186)
Yani h.z Allahı unutup yarattıklarına gönlümüzü bağladığımız zaman
imtihanlarımız başladı demektir çünkü dünyaya aşırı bağlılık h.z. Allahı
unutturuyor fakat unutmayıp şükreden kurtuluyor.
Hadisi şerifte:
Kim Cenabı Hakkın takdir ettiği taksiminden razı olursa,
Allah da ondan razı olur.(C. Sağir)
Bu demek değildir ki hastalıklarımıza şifa aramıyalım çünkü,
Resulullah s.a.v. Efendimiz:
Hasta olunca tedaviye devam ediniz zira
h,z Allah c.c devasız bir hastalık yaratmamıştır.
Ancak haramla tedavi olmayınız buyuruyor.( Münavi)
Hadisi şerifte:
Ateş altın ve gümüşteki yabancı maddeleri giderdiği gibi.
hastalık sebebi ile h.z Allah c.c müminlerin günahlarını giderir.(Ebu Davud)
H.z Allah c.c. cümlemizi iptilâ vermeden en kolay yoldan zatına ulaştırsın.Amin.
 
İlmiyle amel etmeyen alimlerin sonu.


Alim bir zatın alimlerle cehenneme giderim, cahillerle cennete gitmem dediği
nakledildiğinde. Ömer öngüt Efendi şöyle buyurdular.

Bu sözün ne aslı var ne de manası var.
Cehaletle söylenen sözlerdir.
Cenab-ı Fahri kâinat s.a.v. Efendimiz buyuruyorlar ki,
İlmiyle amel etmeyen alim cehenneme girer. (Müslim)

Evet efendim girecek cehenneme, cehennemde bakacak ki kendisini dinleyip amel edenler cennette sefa içinde yaşıyorlar.
Kendisi alim olduğu halde cehennemde yanarken amel etmediğine bin pişman
olacak ve içinden de yanacak .
Bu gibi kimseler iki cehennemde olacaklar.

Cehennem lâf değil içerisine gir de konuş deseler konuştuğu şeyin lâf olduğunu
o da anlıyacak.
Gir de konuş bakalım orası öyle bir yer ki evlât ana babadan,
Ana baba evladından kaçıyor kimsenin kimseye faydası olmuyor.

Alim ona denir ki, h.z Allaha iman etmiş itaat etmiş,İlmiyle amel etmiş.
İndi İlâhide sevilmiş, ve rızaya nail olmuş.

Alim ona denmez ki, h.z Allahın ihsan ettiği ilmiyle amel etmemiş aynı zamanda o ilmi benimsemiş o ilimle böbürlenmiş halka anlatmış kendi nefsine duyuramamış.

İnsan ilmiyle amil olmadıkça onun ilmi diğer ilimlerden farksızdır tarih gibi coğrafya gibi, fen gibi.
Şimdiki zamanda böyle alimler ortalığı sarmış durumda.
Adam mikrofonu elinde Kamera karşısında kral gibi bağırıyor.
Bir şey demeye kimsenin hakkı yok herkes yuvasını yapıyor çünkü.
Kimi alim cennete, kimi alim de cehenneme hazırlıyor.

H.z Allah c.c. cümlemizi ilmiyle amel edenlerden eylesin inşaAllah.
Amin.
 
Suda yüzen gemi gibiyiz



Adem oğlu olan bizler suda yüzen gemi gibiyiz.

Üstümüzde yükümüz ağır her an gelebilecek fırtınalara karşı tedbirli
olmalıyız rüzgarın lodos mu poyraz mı ne taraftan eseceği hiç belli değil.
Gemi mesabasinde olan vücudumuzu h.z Allah c.c. bize vermiş.
Vücudumuzu dünyanın yaşam denizinde Temiz sularda gezdirmeliyiz günah batağına sokmamalıyız.
Bize bu gemiyi ahiret rızkı doldurmak için veren sahibimize gemiyi teslim ettiğimizde
sağlam Temiz olarak teslim edelim günah batağına sokmayalam.
Hele hele batırmayalım batırırsak dünya ve ahiret kazancımızı yitirmiş oluruz.

Batırmak demek imansız gitmektir h.z Allah c.c korusun.
Nefse köle olan onun her dediğini yapan o vaziyette olan vücud gemisini batırdı
demektir.
Bir hatıramı sizinle paylaşayım;
Kumarbaz başı havada kabadayı biri vardı herkes ondan çekiniyordu.
Şimdi mafya deriz ya yanında silahlıları olan aynı o tiplerden biriydi.
Nerede kumar orada onun olduğunu yakınları söylüyorlardı.
Biz o zaman esnaflık yapıyorduk.
1969 depremi oldu her yer karıştı yıkılan binalardan cesetler çıkarılıyordu.
Kumarhane binası da yıkılmış cesetlerin içinden her keze tepeden
bakan kabadayının cesedi çıktı sağ eli kapalıydı açıyorlar içinden kumar zarları
çıkıyor Resullah s.a.v. Efendimiz ne buyuruyordu, Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz
Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz bu kişi nasıl dirilecek elinde zarlarla.
Vücud gemisini batıranlardan olmayalım inşaAllah.
Kalpteniman
Üzgün dede.
 
Kabre giden yol.
12.02.2014, 03:25



Fani olan dünya evinde baki değiliz. Ebedi olan ahiret evine gitmeye ve bilhassa elimizde mevcud olan bütün mal ve eşyadan sadece bir kefen kadarını alıp diğerlerini terketmeye mahkumuz. Kiralık evlerde oturan kiracıların ev taşırken bütün eşyalarını beraberinde götürüp sevdiği mallardan hiç bir şeyi bırakmıyacağı herkesçe bilindiği halde , her şeye muhtaç olan kabir evine gidenlerin sevgili eşyalarından kısmen olsun bir şey beraberinde götürmemeleri gerçekten hayret ve dehşet verici bir durumdur.
Cenabı Fahri Kâinat s,av. Efendimiz buyuruyor ki; Hanginiz var ki varisinin malı ona malından daha sevgili olsun.buyurdukları zaman Ashabı kiram radyallahu anhüm? Ya resulullah içimizde hiç kimse yoktur ki kendi malı başkasının malından sevimli olmasın dediler.Bunun üzerine Resulullah s.a.v. Efendimiz buyurdular ki,Önce gönderdiği kendisinin malıdır. geriye bıraktığı varisinin malıdır. (Buhari)
Diğer hadisi şerifinde ise şöyle buyuruyor. Bir insan öldüğünde amel defteri kapanır yalnız sadakai cariyesi, ilmi bir eseri, kendisine dua eden hayırlı bir evladı olan kimsenin amel defteri kapanmaz.( Müslim) Ah dünyaya dört elle sarılan herşeye sahip olma arzusunda olan biz kullar ne zaman uyanacağız kabirde mi? h.z A llah c.c ölmeden evvel uyananlardan eylesin Amin velhamdü Lillahi Rabbil Alemin.
Kalpteniman. Üzgün dede
 
Gecekondu !!



Bir gecekondumuz olsa, belediye de bu gecekonduyu yıktırmaya karar alsa, ne Kadar üzülürüz değil mi?
Bu üzüntü içindeyken bir yetkili Evet gerçekten evin yıkılyor ama
sen üzülme Filân yerde sana bir kösk tahsis edildi buyurun
tapusu işte!! dese biraz evvel çok üzülürken o anda evin yıkımına dahi yardım ederiz.
Bu dünya hayatı gerçekten o gecekondudan farksızdır.
Bize orada neler hazırlanmıştır.
Lâkin biz bir türlü bu alışverişe giremiyoruz cesaretimiz yok.
Fakat Allahımızın müyesser ettikleri için bu da kolaydır.
Müyesser ettikleri şöyle düşünüyor, beni yoktan var eden
öyle bir kudreti ilâhi ki,
Dünyayı ve içindekileri nasıl yarattığını
haber veriyor.
Yarattığı her varlığı yoktan var ediyor.
Dünyanın geçici bitici olduğunu gözümle de görüyorum
hepsi gerçek.
Bırak gece konduyu köşkte yaşasam da emanet,
öyleyse ben ebedi olanın peşinde koşmalıyım.
Ebedi olan ise beni alışverişe davet ediyor ben geçiciyi bırakayım bitmeyen ebedinin yaratıcımın emrine amade olmalıyım der ve O”na iman eder ebedi hayatı hazırlayan
sahibine teslim olur dünya ve ahiret saadetine kavuşur.
H.z Allah c.c Ayeti kerimesinde:
Ey insanlar! Rabbiniz tarafından bağışlanmaya,Allaha ve
Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle
göğün genişliği Kadar olan cennete koşun.(Hadid 21)
H.Z Allah c.c cümlemizi dünyaya bağlanan ahireti ciddiye
almayan gaflette olanlardan eylemesin Amin..
 
Rızık Genişliği ve Bereketin Celbi İçin 10 Tavsiye

1- Namazı tadıl-i erkan ile kılmak. hadis-i şerifte “ bir adam namazda ruku ve secdesinin hafifletir( tadili erkan ile kılmazsa) gorurseniz onu çoluk çocuğuna acıyınız “ ruhul beyan . Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer tadili erkana dikkat eden ise maişet genişliğine kavuşur.


2- Zekatını tam hatta fazla fazla vermek. Malın şükrü mal iledir ,yani zekat, malın şükrüdür. Toprak mahsüllerinin zekatın onda birdir ve öşür diye isimlendirilmiştir. Ticari malların ve paranın zekatı ise kırkta birdir. Şükür ise malın artmasına sebeptir. Ayeti kerime de “ eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım.” Sure-i İbrahim ayet 7 buyurmuştur. Yani zekat hem malı telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder.


3- Sabah vakti uyanık olmak. Hadisi şerif “ sabah uykusu rızka manidir.” Tergib. Yani bir Müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir.


4- Vakıa suresini okumaya devam etmek. Hadisi şerif “kim ki vakıa suresini her gece okursa ona ebediyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona fakirlik yaklaşmaz.” Havassul kuran imamı Ya’fi.


5- Duha namazına devam etmek. Duha namazı güneş doğduktan 45 dakika sonra başlayıp, öğle namazına 15 dakika kalıncaya kadar kılınan ve en büyük fiili teşekkür olan 6 rekatlik nafile namazdır. Duha ( teşekkür ) namazının ilahi ücretinin %75 ‘i dünyada verilir.


6- Geçim darlığı çeken ve borçlarını ödemekte zorlanan kimsenin Allah rızası için kurban keserek ve o kurbanı tasadduk ederek tıkanıklığı açmaya çalışmaları ehlullahın tavsiyesidir.


7-Güneş doğarken bir euzu 300 besmele ve 100 selavatı şerife okumaya devam edenleri ummadıkları yerden Allahu Teala rızıklandırır ve 1 sene geçmeden zengin nisaba malik hale getirir. (Tefciruttesnim sf 18)


8- Namazlardan sonra okunması tesbihatı 33 sübhanAllah 33 elhamdülillah 33 Allahüekber , okumayı asla terk etmemek. Çünkü kelimeyi tenzih “ subhanallaah “ günahları söküp atar. Kelime i tahmid “ elhamdülillah “ her türlü nimete şükürdür. Kelimei tekbir “ Allahuekber “ ise kulun ibadetini ve tevbesini Allahu tealaya layık hale getirir.


9- Yemeklerden sonra mutlaka yemek duası yapmaktır. Çünkü bu dua hem şükür, hem de rızık duasıdır. Duaya başlarken 3 kere elhamdülillah denilmesindeki hikmet kul bir defa elhamdülillah dediğinde Cenabı Hak kulumun şükrü bana ulaştı der. 2. defa Elhamdüllah dediğinde sana nimetlerimi arttıracağım der. 3. defa Elhamdülillah dediğinde ise Kulumu affettim der.


10- Nimeti israf etmemek, ayakta su içmemek, ekmek kırığını toplamak ve tabağı sünnetlemek. Ebu-l Faruk Hazretleri ekmek kırığı konusunda talebelerini şiddetle ve mübalağa ile tahzir(ikaz) etmişlerdir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst