Sevdaselin_ce

---> sana

Sevgilerimi gömdüğüm bir mezardı hayat ve ne bilirdim tesadüfsüz bir anda bir İsrafil çıkacağını denizden…

Seyir defterimin sayfalarına bulaşmış tozları ayıklarken, mesafe alamamış bir hikayenin (g)izine takıldı gözlerim.Genzimin yanması harflere karışmış tuzdan olsa gerek…. Yoksa ben hep güldüm seninle.

Sorulmuş bir soruydu öncemde nisanda üşümek…Bahardı ve domur veren yapraklardan habersiz, içimde açan çiçeklerin rengini seçiyordu aklım. Maviydi her yan ama yine de kırmızı çiçekler takıyordum mısır püskülü saçlarıma.

İstila edilmiş ülkemde yatağına sığmayan sularınla, bulutlardan bir haberciyken adın, aslında göğe baktığımdan görememiştim; rengimi adımlarımdan değiştirmeye başladığını. Sonra yağmur geldi kente ve ne vakit ıslanmaya başladım; ayak izimin rengini gördüm işte o zaman… Denizdi bastığım ve su mavi olmalıydı, adımlarım mavi.
Arsızdım. Prangasız bir dildi çekiştiren ruhumu oradan oraya. Sen sukuta kavuşturdun haylazlığımı. Deliliğimse Sen’imin özünden.

Biliyorum bir hüzünle başladım ben bu hikayeye. Sitem astım, ah döktüm en başından. Oysa her (s)göz yaşı nazar boncuğuydu içimin dalgalarına. Coşkusu da senden, hüznü de… Sen de bilirsin denizin dalgasını ki en çok onu anlatacağım, benzemezdi hiçbiri bir diğerine. Ne gelişi, ne gidişi. Hadi düş peşime.
Hem zaten sen de akmamış mıydın bir yağmurla bu hikayeye?
…
Gelirse gidemem… demiştim. Kaldım.
Öyle ıslandım ki… Çöküşüm dizlerine, hep suyun ağırlığından.
….
Susamıştım… Dilimin damağımın kuruduğundan habersiz üstelik.
Yaralarım vardı. Pazar tezgahında sergiye çıkarmıştı birileri ve mahrem yerlerime dolanan örtüye sarılıp, kelime kelime seyir akıtır olmuştum gözü dönmüş bakışlara.
…
Geceydi…
Suya baktım. Aynada kendi suretine bakar gibi… Ve başı önde boynu bükük, göz yaşının tuzundan susuz kalmış dudaklarla, yüzümü yerden kaldıramadan duaya durmak neymiş; içime düştüğün gün anladım.
Sokak ağzıyla döküldüm kelimelerimden. Sanki kaldırım taşlarını döşediler bir bir üzerime. Asfaltın sıcaklığında erimiş hüzünlerin ortasından, recmime taş atan kuşların gagasında, bin özlemle parçalandı bakışlarım. (Saçlarımdaki toz çöllerin kumundan.)
Ahir ömrüme kınalanmış kayalar oturdu; Bilal misali inlemelerle… Adın yasaktı ya bana, sesim ulaşmadı hiçbir kurtarıcıya. Avaz avaz düştüm.
Sen? Ne vardın ne de yok…
Öyle ki, yar diye seraba değen usum uslanmadı ilk vakit. Yokluk terbiyesi ekşitti içimi. Nane molla havaların entarisini giyen günle, esintisiz gecelerin nemi aktı yaş diye ömrüme.
Uslandım.
Yaşın kadar yaşlandım kıyılarında. Saçlarıma ak düşmeden, dizlerim titremeden, yolun yarısını görmeden…İki kişilik kalabalığımızı sahiplenen olmadı. Kimsesizliğimiz bundan. Hayat bizi düşürmeden düşümüzden; ateşin yakan serinliğinden atarsam bir adım öteye, gelmiş geçmiş tüm sevdaların lanetinde boğulayım. Yeminimdir adnın tuzu..
 
---> sana

Bir hikayem var sonunu bildiğim.
Ne anlatsam değişir, ne unutsam...
Acılarım var sildiğim… Belki de sildim zannettiğim…
Bir hayatım var içinden insanlar geçen…
Bazıları durur bir an bana bakar…
Bazıları benim hayatımı ezbere yaşar…
Bir hayatım var benim olduğunu farzettiğim
ama kimin olduğunu bilmediğim
 
---> sana

Öğlesine kırık döküğüm bugün
Bildiğim, yaşadığım, hata yaptım dediklerimi
Hayat teterürden ibarettir dercesine tekrarladığım için
Çok üzgünüm çok!
Duygularıma yenildiğim için! Sonunu gördüğüm halde,
Dipsiz bir kuyuya taş attığım için.
Kendime prensip edindiğim halde.
Canımı acıtacak insanlara el uzattığımiçin
Çok üzgünüm çok..
Oysa hayat felsefemdi
İnsanları zaman içinde çok iyi tanıyarak
sindirerek, severek, her halini kabullenerek,
almaktı hayatımın içine, kabullenmekti her şeyiyle..
Ve ben yine hata yaptım tam olmasada
Tam tanımadığım bir bahçenin gülüne
El uzattım görmeden dikenin sivriliğini!
Canım acıyınca, kan damlayınca!
Onurumu ayağımın dibine çökmüş
görünce, buz tutmuş ellerimi.
çekerken geriye, damlayan kanlar boyadı
Tüm ruhumu kan kırmızıya..
Bir daha inancım kalmadı dost,
kelimesinin aslı olmadığına.
sadece laf olsun diye kullanıldığına.
Söz vermiştim kendime.
Anladım ki beni benden başkası
İncitemez..
 
---> sana

Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü
Her zaman en güzel, her yerde eşsiz
Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü
Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz
 
---> sana

gök-yüzünden düşen bin parça..yine bir bulutun arkasına mı saklanıyorsun?
 
---> sana


Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala

yalnızsan için rahat olsun.Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların
onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.Hani ağzınla kuş
tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil¿” diye soruyla bile karşılaşabilirsin
İki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın
her zaman.Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.İyi halin cezanda indirim
sağlamaz.Sen “Ama senin için şunu yaptım” derken o ”Şunu yapmadın” diye cevap
verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır
Üzülme sen aşkı yaşanması gibi yaşadın.Özledin içtin ağladın güldün şarkılar
Söyledin düşündün şiirler yazdın.”Peki o ne yaptı¿” deme.Herkes kendinden sorumludur aşkta.Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için
uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için¿ Senin hayatı ıskalama lüksün yok.
Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zaman ki yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.Sen mutluluğu hiçbir
Zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu¿ Kentin hiç girmediğin sokaklarında
gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası…
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun ki asolan yürektir.Yürek
sesi ne bilmeyenler ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte.Sem yeter ki konu yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duysunu.Elbet bitecek güneşe hasret günler ve o zaman kutuplarda yetişe cılız ve minik bitkiler değil güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…
 
---> sana


- “Üşüdüm!” dedim.
- “Bir dakika üstüme bir şeyler alıp geliyorum.” dedi.
- “Nasıl ya? Üşüyen benim ama?” dedim.
- “Tamam işte sen içimdesin ya.” dedi.
Isındım...
 
---> sana

formyloverbytalekinmn1wwo0.jpg


Bir küçücük güllen, minicik bir bülbülün devasa aşkıdır bu. Asırlardır dillerden dillere söylenen, kahi Leyla, kahi Mecnun; öyle ya her aşkın bir ahı var. Sakın ola bir ottur, bir kuştur diye küçümseme gafletine düşmeyesiniz. Sonra öyle bir bülbül olursunuz ki daha ötmesini bilmeden gülün goncasını açmasını bekler durursunuz. O minicik bülbül ki boyuna posuna, o bir lokmacık etine bakmadan semada uçuşup dururken, öyle bir koku almış ki bir anda başı dönmüş. Kolu kanadı kırılmış.Gülün rayihasının meftunu olup "Acep nerden gelir bu koku?"diye semadan yere doğru pike yapıp seyirtmiş.Uzun bir müddet ağaçların,çalıların,otların arasında bu güzel kokunun sahibesini aramış durmuş. Bulamayınca da yüksek bir yere konmuş; yanık yanık öterek sesini duyurmaya çalışmış. "Kaşları yayım, çehresi ayım, benlerin çoktur,akranın yoktur,bir yüzü mahım, zülf ü siyahım, bakıp durmalı, cana sarmalı, hemen almalı." demiş durmuş. Gül uzaklardan gelen bu hoş serencamı işitmiş; o da bu güzeller güzeli sesin sahibine bir anda meftun olmuş. Rayihasından olabildiğince kokuları rüzgarların peşi sıra savurmuş. Bülbül rüzgarın ardından gelen bu kokuları takip etmiş. Dikkatinizi celbederim, bülbül gülü görmeden kokusuna meftun olmuş, gül bülbülü görmeden sesine aşık olmuş.
Aşıkla maşuk vuslat hasretiyle yanıp kavrulurken,kavuşmaları çok fazla vakit almamış. Derken akabinde ve detayında vuslat hasrete mani olamamış. Bülbül güle öyle sevdalanmış öyle sevdalanmış ki onun her halini görmek istemiş. "Yaprağında benim, dikenin de benim, ezan da benim, cefan da benim olsun!" demiş. Gül de sevdalısının sesine öyle meftun olmuş ki ona en güzel kokularından hediye edebilmek için bir solmuş bir açmış, bir solmuş bir açmış ve ona en güzel halini göstermek istemiş. Gül kokusu ile dile gelmiş. "Ah benim efendim, selvi bülendim! İzzette yekta, saadette bihemta, muhabbette lanazir, güzellikte bi kusur, candan azizim,şekerden lezizizm, efendim, canım, sultanım! Makbulunuz olmaktır niyazım!.."
Her aşkın bir cilvesi vardır. Bülbül ile gülün aşkının cilvesi ise birbirlerine aşık olup, kavuşup hasretlerinin son bulmamasıdır. Yani vuslatın hep başka bahara kalması. Bülbül öttükçe gül açmış. Gül açtıkça kokusu bütün aleme yayılmış. Gül utancından goncaya dönüşmüş. Bülbül gülün bu halini görebilmek için var gücüyle ötmüş...ötmüş... ötmüş... ötmüş...Gelgelelim gülün tomurcuktan gonca haline geçtiği sıra hep yorgunlukran bitap düşüp uykuya, gaflete dalmış. Her uyandığında da gül açmış, bülbül feryat figan edip göremediğine yanmış. Ve o günden beri her sabah vakti bu ızdıraplı aşk terennüm edip durmuş.
Bülbül sevdiğinin gonca halini görmek hasretiyle bir ömür ötmüş. Gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi ümidiyle bir ömür boyu açmış solmuş.. açmış solmuş... açmış solmuş...
Ne gül olmak kolay ne de bülbül ! Bülbül olmayı istersen bir ömür boyu yanacaksın!... Gül olmayı seçtiysen bir ömür boyu solacaksın!.
 
---> sana

Bir zamanlar seni bir uçurumun kıyısından tuttuğumu ve kurtardığımı söylerdin.

Buna karşılık, ne söyleyeceğini bilemeyen bir insanın, sol yanı şenlenen kadın rolünü oynuyordum.Yaşadıklarından inatla ders almaya çalışan, her şeye rağmen sevgiye olan inancını yitirmemiş, kıyısından deli, ucundan çocuk, gözleri denize girince yeşile çalan küçük bir kadının tatlı tesellisiydi belki de güzel sözler duymak. Seni gerçekten de kurtardığıma inandırmıştın beni...
Susuyorsun... Devam et...!

Her güzel başlayan aşklar gibi şendik, heyecanlıydık, beklemedeydik. Görüşebileceğimiz zamanların ayarlamalarında, duvarlara çentik atan mahkumlar gibiydik. Korkularını ilk yenen sen oldun, sen akıttın dudaklarından “seni çok seviyorum” kelimelerini. Bense yaşadıklarını ve hatalarını tekrarlamak istemeyen ama yine de konuşmak için çıldırasıya tetikte duran telaşlı bir yürektim. Her şeye rağmen fazla bekletmedim seni. Bir gün, beklediğim ama hiç ummadığım bir anda sana boşaldı dudaklarım; ''seni seviyorum'' diye...
Susuyorsun... Devam et...!

Bedenimden önce beynimi tahrik eden bir adamın şarkısını dinliyordum. Bu yüzden ilk karşılaşmamız, tedirgin iki insanın karşılaşması gibi değildi. Küçük bir otel odasındaydık. Her şeye rağmen, yaşadıklarına tez, utangaç bir profil çiziyordum, ama seni seviyordum. İlk defa sen dokundun dudaklarıma. Yüreğim yerinden çıkacak gibiydi. Yüreğim yerinden çıktı, sen yerleştirdin. Küçük bir otel odasıydı, şirindi ve belki de en güzeli pencerelerini açınca karşımızda Midilli’yi görmemizdi. Yağmur sularının ninnisinde seviştik seninle, balıkçı motorlarının makamında. Özlemlerimi koynunda uyuttum ve sabahın ışıkları vururken bedenlerimize,

uyurken seyrettiğim yüzünü yüzümde unuttum...
Susuyorsun... Devam et...!

Yazdığın kelimeleri bırak, adresime düşen yüzbinlerce cümleden hiç birine sığdıramadın beni. Yazdığın her satırda bir nehir gibi aktım bilinmezliğine. Başka bir şehirden gökyüzüne gönderdiğin sıcacık kelimeler benim şehrimin denizine düşüyordu ve ben her harfi tek tek çıkartırken derinlerden, parmaklarıma denizin değil yüreğinin mavisi bulaşıyordu. Bütün şiirlerini itinayla saklıyordum ve her aşk’da olası olan bir bitiş ertesinde kullanmak üzere, mahkeme tutanaklarına şiirlerini şahit olarak yazdırabileceğimi biliyordum. Çünkü şiirlerin çığlık çığlığa konuşuyorlardı

ve ben senin yokluğunla şiirlerinle dertleşiyordum...
Susuyorsun... Devam et...!

“Bekle” kelimesiyle bitirdiğin her cümleyi virgülle uzattım ve bekleyişlerime sığdırdım düşünü kurduğum geleceğimizi. Suskunluğu her gün daha fazla uzatıyordun ve ben tek başıma yaşıyordum, seninle beraber ellerinden tuttuğumuz ilişkimizi. Giderek uzaklaşıyordun, daha çok susuyordun ve ben bilinmezlerin ortasında senin gerçekte neyin olduğumu öğrenmeye çalışıyordum. Aylar geçiyordu, aramıyordun. Buna karşılık ben de “iyi ki sesin var yoksa bu hasret beni öldürecek” diyen adamın ölüm haberini bekliyor gibiydim. Her şeye rağmen bir şeylere sığınmak ve acılarımdan kurtulmak istiyordum. Ne zaman sana ihtiyacım olsa, “aradığınız aşk’a şu an ulaşılamıyor” diyen kadının mutlu sesi yankılanıyordu kulaklarımda. Sen sorunlarınla uğraşıyordun, bense sessizliğinle, sevdamla ve yalnızlığımla. Sevda, her şeye tek vücutmuş gibi göğüs germekti. Ben bunu biliyordum, böyle seviyordum. Sense girdiğin mağaranın içinden uzattığım yardım elini bile görmüyordun...
Susuyorsun... Devam et...!

Herkes seni soruyordu, selamını veriyordu, iletemiyordum. Hep böyle mi çalıyordu sevdanın çanları. Farklı olduğumu düşündüğün bana bile geçmişimde bıraktığım yaralı sevdalarımı anımsatıyordun. Her şeye rağmen hiçbir kötü sözü yakıştıramadım sana. Giderek çoğalan kırgınlıklarımı itinayla kapatmaya çalıştım. Bir güzel sözün yeterdi belki, bekletirdi, sesimi bile duymadın. Merak edilmeyen bir yürek kaç zaman tutunabilir anıların güler yüzüne! Tutundum, çırpındım düşmemek için.

Uçurumun kıyısında bana uzanan elin yoktu, düştüm..
Susuyorsun...Devam et...!

Bize ait bir çok düşü sen yaratmıştın ve sen yok ettin yine. Birer masal kahramanıydık ve masal olarak kaldık, ilerde çocuklara anlatılmak üzere belki de. Yaşadığım ve yaşattığım hiçbir şey için pişman değilim. Hatta bir de teşekkürüm var sana, kendimi en güzel sevilen kadın gibi hissettirdiğin için. Adı üstünde bir bekleyişti yaşadığım, belki bu da bir düştü, uyandım, baktım ki yoksun,

seni düşlerinde bıraktım...
Susuyorsun... Devam et...!

Bir aşk’a kaç aşk sığar diye soruyor bir şair. Ben aşkıma tek aşk sığdırmıştım oysa, bilmeden ismimin bile unutulduğunu. Sorulması gereken sorular tedavülden kalktı, ki zaten cevapları da sana aitti. Sana değil, seninle bir ömrün düşünü kuran kendime yakıştıramadım “hoşça kal” kelimesini. Ama sen, bedeni dar gelse de, almadan fikrimi, elbisesini diktin vedanın. Bana sadece ortada kalmamak için giymek ve gitmek düştü. Ama gitmek değil ki öfkeyle, kırgınlıklarla, acıyla. Kendi özgürlüğüm için bağışladım seni. Yine de, her şeye rağmen merak etmiyor da değilim; içindeki hangi sen gerçekte sevdi beni! Hangi sen haykırdı gökyüzüne, ''sen bende ömürlük olmalısın'' diye!

Ve hangi sen bu kadar kayıtsız kalabildi yüreğini konuşturan bir kadının yüreğine!
Susuyorsun...! Devam et...!
Susuyorsun... Artık konuşma...
 
---> sana

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

İnsan inandığı Şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgihoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması bir gülün öyle kokması bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir. hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi zorluğu belayı? Demokrasi senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler faizlerrepolar tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün yorduğun yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
 
---> sana

Artık kalbim yok ağladığımda sana
düşündüğümde seni artık kalbim yok
seni anlatırken birilerineatmıyor kalbim
atmıyor kalbim seni gördüğümde rüyalarımda
İstediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
Küçük bir velede verdim onuoyuncak niyetine
fırlattım attım doyursun karnını diye bir sokak köpeğine
suda sektirdim bir kiremit parçası gibi
ve bekledim batmasını
bekledim batmasını yanan bir gemi
nasıl ağlayarak denize dökülürse

İstediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
Artık kalbim yok baktığımda eski resimlere
özlediğimde seni
arta kalmış bir kalbim yok!
YOK!
 
---> sana

Sabahın sessizliği, kimseler yok koca dünya ortasında sen kalmışsın ne gidecek yerin var nede duyabilecek birisi. Çaba gostermek istersin olmayacağını bildigi için yorulmak istemezsin düşüncelere kapılırsın saatlerce seni en güzel anlatan saatlerin korkusu sarar bir anda bir kıpırtı hissedersin, hayatın varlığını yasanacakların duygularını getirir sana aynı heycanı bedeninin olmadık yerlerinde hissedersin bu rüzgarın sesidir. Seni bana anlatacak olan bu rüzgar bana yeniden doğmayı, yeniden herseye baslamayı öğretecek olan rüzgardır. Anlatıp geçti seni bana, rüzgarları bılırsın cabuk ve ürkütücüdür etrafına ne bıraktıgını anlamazsın oda oyle gitti, bana bıraktıgı şeylerde aradım seni belki bir ipucu belki yeni bir bekleyiş

Ve sonunda buldum Bana anlatmak istedigi şeyin sırrı senin kalbinin sesiymiş cabuk geçmesine rağmen en önemli yeri atlamadan bana bırakıp gitmiş dinledim saatlerce varlığını hissettim, yaşadım ve gelmeni bekled, kocaman dünyanın sessiz kalan kısmında sende varmışsın sessizliği paylaşırken simdi sensizliği paylasıyorum onunla diyorum bu sefer sesi ile kendisinide getir özlüyorum. Bu zamana kadar getirdiğin sesinde ruhunu hissettim, bir sonraki getirdigin kokusunda bedenini hissettim, bana bu sefer kendini getir kendimin ben olduğunu hissedeyim. Beni birkez daha hayata bağlayacak herseyi ile yeni bir dünya kuracak olan sensin.

Bu kadar sessizlikte sensiz bırakma beni...
 
---> sana

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

İnsan inandığı Şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgihoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması bir gülün öyle kokması bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir. hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi zorluğu belayı? Demokrasi senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler faizlerrepolar tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün yorduğun yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.



Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.


Küçük İskender'e ait bu manidar paylaşıma bende eşlik edeyim dedim sevdaseli... Turne programım dolayısıyla uzun zamandır giremiyorum yoksa bu konu başlığınızda biriken o kadar çok kelamım var ki paylaşacak en yakın zamanda eşlik etmek adına... gelmesemde kısa süreli girişlerimde göz ucuyla bakmaktayım bilesiniz... Bu arada Adana'lı olduğunuzu farkettim ki eğer orada yaşamakta iseniz sevdaseli 2 ve 3 aralık günleri gündüz 12:30 akşam 19:30 saatlerinde Seyhan Kültür Merkezinde sahneleyeceğimiz tiyatro gösterimimize aileniz veya eşiniz dostunuzla müsait olursanız misafirim olarak iştirak edebilirsiniz...
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst