sevdaseli
Bayan Üye
---> sana
Sevgilerimi gömdüğüm bir mezardı hayat ve ne bilirdim tesadüfsüz bir anda bir İsrafil çıkacağını denizden
Seyir defterimin sayfalarına bulaşmış tozları ayıklarken, mesafe alamamış bir hikayenin (g)izine takıldı gözlerim.Genzimin yanması harflere karışmış tuzdan olsa gerek . Yoksa ben hep güldüm seninle.
Sorulmuş bir soruydu öncemde nisanda üşümek Bahardı ve domur veren yapraklardan habersiz, içimde açan çiçeklerin rengini seçiyordu aklım. Maviydi her yan ama yine de kırmızı çiçekler takıyordum mısır püskülü saçlarıma.
İstila edilmiş ülkemde yatağına sığmayan sularınla, bulutlardan bir haberciyken adın, aslında göğe baktığımdan görememiştim; rengimi adımlarımdan değiştirmeye başladığını. Sonra yağmur geldi kente ve ne vakit ıslanmaya başladım; ayak izimin rengini gördüm işte o zaman Denizdi bastığım ve su mavi olmalıydı, adımlarım mavi.
Arsızdım. Prangasız bir dildi çekiştiren ruhumu oradan oraya. Sen sukuta kavuşturdun haylazlığımı. Deliliğimse Senimin özünden.
Biliyorum bir hüzünle başladım ben bu hikayeye. Sitem astım, ah döktüm en başından. Oysa her (s)göz yaşı nazar boncuğuydu içimin dalgalarına. Coşkusu da senden, hüznü de Sen de bilirsin denizin dalgasını ki en çok onu anlatacağım, benzemezdi hiçbiri bir diğerine. Ne gelişi, ne gidişi. Hadi düş peşime.
Hem zaten sen de akmamış mıydın bir yağmurla bu hikayeye?
Gelirse gidemem demiştim. Kaldım.
Öyle ıslandım ki Çöküşüm dizlerine, hep suyun ağırlığından.
.
Susamıştım Dilimin damağımın kuruduğundan habersiz üstelik.
Yaralarım vardı. Pazar tezgahında sergiye çıkarmıştı birileri ve mahrem yerlerime dolanan örtüye sarılıp, kelime kelime seyir akıtır olmuştum gözü dönmüş bakışlara.
Geceydi
Suya baktım. Aynada kendi suretine bakar gibi Ve başı önde boynu bükük, göz yaşının tuzundan susuz kalmış dudaklarla, yüzümü yerden kaldıramadan duaya durmak neymiş; içime düştüğün gün anladım.
Sokak ağzıyla döküldüm kelimelerimden. Sanki kaldırım taşlarını döşediler bir bir üzerime. Asfaltın sıcaklığında erimiş hüzünlerin ortasından, recmime taş atan kuşların gagasında, bin özlemle parçalandı bakışlarım. (Saçlarımdaki toz çöllerin kumundan.)
Ahir ömrüme kınalanmış kayalar oturdu; Bilal misali inlemelerle Adın yasaktı ya bana, sesim ulaşmadı hiçbir kurtarıcıya. Avaz avaz düştüm.
Sen? Ne vardın ne de yok
Öyle ki, yar diye seraba değen usum uslanmadı ilk vakit. Yokluk terbiyesi ekşitti içimi. Nane molla havaların entarisini giyen günle, esintisiz gecelerin nemi aktı yaş diye ömrüme.
Uslandım.
Yaşın kadar yaşlandım kıyılarında. Saçlarıma ak düşmeden, dizlerim titremeden, yolun yarısını görmeden İki kişilik kalabalığımızı sahiplenen olmadı. Kimsesizliğimiz bundan. Hayat bizi düşürmeden düşümüzden; ateşin yakan serinliğinden atarsam bir adım öteye, gelmiş geçmiş tüm sevdaların lanetinde boğulayım. Yeminimdir adnın tuzu..
Seyir defterimin sayfalarına bulaşmış tozları ayıklarken, mesafe alamamış bir hikayenin (g)izine takıldı gözlerim.Genzimin yanması harflere karışmış tuzdan olsa gerek . Yoksa ben hep güldüm seninle.
Sorulmuş bir soruydu öncemde nisanda üşümek Bahardı ve domur veren yapraklardan habersiz, içimde açan çiçeklerin rengini seçiyordu aklım. Maviydi her yan ama yine de kırmızı çiçekler takıyordum mısır püskülü saçlarıma.
İstila edilmiş ülkemde yatağına sığmayan sularınla, bulutlardan bir haberciyken adın, aslında göğe baktığımdan görememiştim; rengimi adımlarımdan değiştirmeye başladığını. Sonra yağmur geldi kente ve ne vakit ıslanmaya başladım; ayak izimin rengini gördüm işte o zaman Denizdi bastığım ve su mavi olmalıydı, adımlarım mavi.
Arsızdım. Prangasız bir dildi çekiştiren ruhumu oradan oraya. Sen sukuta kavuşturdun haylazlığımı. Deliliğimse Senimin özünden.
Biliyorum bir hüzünle başladım ben bu hikayeye. Sitem astım, ah döktüm en başından. Oysa her (s)göz yaşı nazar boncuğuydu içimin dalgalarına. Coşkusu da senden, hüznü de Sen de bilirsin denizin dalgasını ki en çok onu anlatacağım, benzemezdi hiçbiri bir diğerine. Ne gelişi, ne gidişi. Hadi düş peşime.
Hem zaten sen de akmamış mıydın bir yağmurla bu hikayeye?
Gelirse gidemem demiştim. Kaldım.
Öyle ıslandım ki Çöküşüm dizlerine, hep suyun ağırlığından.
.
Susamıştım Dilimin damağımın kuruduğundan habersiz üstelik.
Yaralarım vardı. Pazar tezgahında sergiye çıkarmıştı birileri ve mahrem yerlerime dolanan örtüye sarılıp, kelime kelime seyir akıtır olmuştum gözü dönmüş bakışlara.
Geceydi
Suya baktım. Aynada kendi suretine bakar gibi Ve başı önde boynu bükük, göz yaşının tuzundan susuz kalmış dudaklarla, yüzümü yerden kaldıramadan duaya durmak neymiş; içime düştüğün gün anladım.
Sokak ağzıyla döküldüm kelimelerimden. Sanki kaldırım taşlarını döşediler bir bir üzerime. Asfaltın sıcaklığında erimiş hüzünlerin ortasından, recmime taş atan kuşların gagasında, bin özlemle parçalandı bakışlarım. (Saçlarımdaki toz çöllerin kumundan.)
Ahir ömrüme kınalanmış kayalar oturdu; Bilal misali inlemelerle Adın yasaktı ya bana, sesim ulaşmadı hiçbir kurtarıcıya. Avaz avaz düştüm.
Sen? Ne vardın ne de yok
Öyle ki, yar diye seraba değen usum uslanmadı ilk vakit. Yokluk terbiyesi ekşitti içimi. Nane molla havaların entarisini giyen günle, esintisiz gecelerin nemi aktı yaş diye ömrüme.
Uslandım.
Yaşın kadar yaşlandım kıyılarında. Saçlarıma ak düşmeden, dizlerim titremeden, yolun yarısını görmeden İki kişilik kalabalığımızı sahiplenen olmadı. Kimsesizliğimiz bundan. Hayat bizi düşürmeden düşümüzden; ateşin yakan serinliğinden atarsam bir adım öteye, gelmiş geçmiş tüm sevdaların lanetinde boğulayım. Yeminimdir adnın tuzu..