Ali Kemal'in torunu Boris
Sayın basınımız koro halinde aynı
haberi veriyor
Ali Kemal'in torunu Boris Johnson, İngiltere dışişleri bakanı oldu. Dedesi Osmanlı'nın dahiliye nazırıydı, torunu Kraliçe'nin hariciye nazırı oldu.
*
Doğru.
*
Ama eksik.
*
Doğru tarafı şu
Ali Kemal, 1903 yılında İsviçre'de kendisinden 10 yaş küçük Wnifred'e aşık oldu, Wnifred'in annesi İngiliz, babası İsviçreli'ydi, evlendiler, nikahı papaz kıydı, Wnifred müslüman olmadı ama, Ali Kemal eşine Fitret adını verdi, ilk çocukları bir aylıkken öldü, sonra Selma, sonra Osman doğdu, 1909'da, Fitret henüz 26 yaşındayken vefat etti, Ali Kemal bunalıma girdi, bir süre İngiltere Wimbledon'da yaşamaya çalıştı, yapamadı, çocuklarını kayınvalidesi Margareth'e emanet etti, şartları uygun hale getirince çocukları yanıma alacağım dedi, İstanbul'a döndü, birinci dünya savaşı patladı, İstanbul işgal edildi, memleket yangın yerine döndü, çocuklarını getiremedi, anneanne Margareth torunlarını İngiliz olarak yetiştirdi, Osman adını değiştirdi, Wilfred oldu, subay oldu, pilot oldu, ikinci dünya savaşında gösterdiği cesaret ve yararlılık nedeniyle İngiliz Üstün Liyakat Madalyası aldı, evlendi, oğlu oldu, oğlu da evlendi, Boris doğdu
Şimdi diyeceksiniz ki, Boris diye İngiliz olur mu, Rus adına benzemiyor mu? Haklısınız
Tam adı, Alexander Boris de Pfeffel Johnson
Annesiyle babası Meksika'da tatildeyken, annesi hamile, doğum belirtileri ufak ufak başlıyor, telaşlanıyorlar, Meksika'da doğum yapmak istemiyorlar, havalimanında fıldır fıldır bilet ararken, Rus bir işadamı iyilik yapıyor, kendisine ait New York biletini hediye ediyor, New York'ta doğum oluyor, iyiliksever Rus'un hatırasına Boris adı ilave ediliyor, Boris büyüyor, gazeteci oluyor, siyasete atılıyor, Muhafazakar Parti'den milletvekili oluyor, Londra belediye başkanı oluyor. Ve, dışişleri bakanı oluyor.
*
Peki ya eksik olan tarafı ne?
*
O da şu
*
Gazeteciydi Ali Kemal.
İngiliz finosuydu.
Vahdettin'le birlikte İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucusuydu.
Milli mücadeleye düşmandı.
Avrupa ile başa çıkmayı hangi Asya kavimi başardı ki, biz başarabilelim diye makaleler döşeniyordu, bugünkü AB'ciler gibi, Avrupalıların illa başımızda bekçi olarak dikilmesini istiyordu.
*
Mustafa Kemal'den nefret ediyordu, milletin başına bela olarak görüyordu, onunla tokalaşmak, eşkıyaya el uzatmaktır diyordu. Hatta
Derme çatma bir ordu, dövüşüp duruyorlar, zırzoplar, tam istiklal isteriz diye tutturmuşlar, halbuki ne demiş Arap, elhekmü limen galebe, galibin dediği olur, işte bu kadar diyordu.
*
Hızını alamıyor, Mustafa Kemalcileri sevinçle şöyle tarif ediyordu: Çanlarına ot tıkanıyor, moralleri pek düşük, çoğu yalınayak, teçhizatları noksan, gerçi birkaç kamyonları var ama, hepsi kullanılmaz halde, motorları bozuldu mu tamir edilemiyor, benzinleri yok, yedek parçaları yok, taşıma için ancak mandaları var, Mustafa Kemaller faydalı hiçbir işe yaramazlar, hamdolsun sayıları azdır, hastalanmış uzuv gibi kesip atmalı!
*
Böyle bi haindi.
*
Berduş diyordu Mustafa Kemal'e
Medeniyet dünyasını aleyhimize çevirmek için Anadolu'da havsalaya sığmaz delilikler, cinayetler işliyor diyordu. Eyy müslüman kardeşlerimiz, teşkilat-ı milliyeye aldanmayınız, bolşevik kafası taşıyan yurtsuz serserilerdir bunlar diyordu. Bu millici mahluklar kadar, başları ezilmek ister yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir bile diyordu.
*
Neticede
Bedelini ağır ödedi.
Linç edildi.
*
Çocuklarını İngiltere'de bırakıp İstanbul'a döndüğünde, ikinci evliliğini yapmıştı. Kendisi 44 yaşındayken, Tophane müşiri Zeki paşa'nın 18 yaşındaki kızı Sabiha'yla nikahlanmıştı. Bir oğlu daha olmuştu.
*
Ali Kemal öldürülünce, Sabiha oğluyla birlikte İsviçre'ye gitti. Oğlu hukuk tahsili yaptı, üniversiteyi bitirince memlekete döneceğim diye tutturdu. Aile büyükleri itiraz etti, seni yaşatmazlar orada filan diye dil döktüler ama, nafile
Bindi trene, Ankara'ya geldi. İngilizce, Almanca, Fransızca bilen, donanımlı bir gençti. Dışişleri bakanlığının memuriyet sınavına girdi. Kazandı.
*
Cumhurbaşkanımız, İsmet İnönü'ydü. Dışişleri sınavını kazananların dosyalarını getirdiler, masasına bıraktılar. Birinin üzerinde menfi notunu gördü. İşe alınması muvafık değildir yazıyordu. Sakıncalı'ydı yani, uygun değil'di. Açtı dosyayı, okudu. Kırmızı kalemle belirtilmişti, Ali Kemal'in oğluydu.
*
Çizdi menfi'nin üstünü, müspet yazdı, çizdi muvafık değildir'in üstünü, muvafakat ediyorum yazdı, imzaladı. Devlete kin yakışmaz, biz bu cumhuriyeti kanla kurduk ama, insanla büyüteceğiz dedi. Dosyayı uzatırken de ekledi, ben bunu Gazi'den öğrendim dedi.
*
Ulusalcılar
İşte budur.
*
Ali Kemal'ın oğlu Zeki Kuneralp'ti. Paris, Bern, Londra, Madrid büyükelçimiz oldu. Dışişleri bakanlığı müsteşarımız oldu. Ali Kemal, Amerikan fıştıklamasıyla doğu'daki şehirlerimizi altın karşılığında Ermenilere satmamızı öneriyordu
Kadere bakın ki, oğlu Madrid'de Asala'nın saldırısına uğradı, makam otomobiline ateş açıldı, Zeki Kuneralp otomobilde değildi, eşi Necla Kuneralp'le birlikte, bacanağı emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve İspanyol makam şoförü Antonio Torres hayatını kaybetti.
*
Bitmedi
Ali Kemal'in torunu, Zeki Kuneralp'in oğlu Selim Kuneralp, babasına açılan yoldan yürüdü, Stockholm ve Seul büyükelçimiz oldu, AB daimi temsilcimiz oldu, Dünya ticaret örgütü daimi temsilcimiz oldu.
*
Çünkü
Bu cumhuriyeti kuran ulusalcılar, kendilerine başı ezilesi yılan, kesilip atılması gereken hastalıklı uzuv diyen, idam edilmelerini isteyen vatan haininin suçunu, evladına çektirmemiş, sahip çıkmış, bağrına basmış, senden-benden diye ayırmamış, ötekileştirmemişti.
*
Ve, hal böyleyken
Ali Kemal'in torunu İngiltere dışişleri bakanı oldu diye ballandıra ballandıra yazan, öbür torununu yazmayan, öbür torunundan hiç bahsetmeyen sayın basınımız, ne diyor hâlâ ulusalcılara?
*
Irkçı, faşist, darbeci, hastalık zihniyet filan diyor.
*
Sizi gidi
2016 model Ali Kemaller sizi!