Mezbaha Terörü

---> Mezbaha Terörü

TÜKETİM KÜLTÜRÜNDE BEDEN GÜZELLİĞİ
VE YEMEK YEME ARZULARI: KADINLARIN
TÜKETİM PRATİKLERİNE YANSIMASI


Yrd. Doç. Dr. Ayla Özhan DEDEOĞLU
Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü


Araş. Gör. İpek SAVAŞÇI
Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü



ÖZET
Tüketim kültüründe tüketilen bir nesne haline alan,
kültürel, tıbbi ve medyatik söylemlerin normalize
ve problematize ettiği ve tüketicilerin ulaşmayı
arzuladığı öteki beden, daima kendi
bedenlerinden daha ince bedendir. Diğer yandan
tüketiciler güzel beden arzuları ile tüketim
ürünleri ve mesajları aracılığıyla sürekli
şiddetlendirilen yemek yeme arzuları arasında
kalmaktadırlar. Çalışmanın amacı, tüketicilerin
beden güzelliği ve yemek yeme arzularının yapısını
ve kadınların tüketim pratiklerine nasıl yansıdığını
keşfetmektir. Bulgular, Belk, Ger ve Askegaard'ın
(2005) önermeleriyle tutarlı olarak, tüketicilerin bu
arzularının öteki olma ve sosyallik arayışına
dayandığını, tehlike algısı yarattığını ve uzaklık ve
ulaşılamazlık durumunda şiddetlendiğini ortaya
koymaktadır.

Baudrillard (1997: 155), tüketilen şeyler arasında
diğer nesnelerden daha güzel, daha kıymetli ve daha
eşsiz ve daha fazla yan anlamlarla yüklü şeyin beden
olduğunu belirtmektedir. İşlevsel beden, yazara göre,
artık dini görüşteki gibi sadece et, endüstriyel
mantıktaki gibi emek gücü değildir; toplumsal
taktik ve ritüel öğesi olarak ele alındığında güzellik
ve erotizm gibi iki ana işlevsel motifi bulunmaktadır
(s.159). Güzelliğin kadın için mutlak, dinsel bir
buyruğa dönüştüğünü ve moda etiğinin ta kendisi
olan güzellik etiğinin, bedenin tüm somut
değerlerinin, tüm kullanım değerlerinin (enerji,
hareket, cinsellik) tek bir işlevsel değişim değerine
indirgenmesi olarak tanımlanabileceğini ve bu
değişim değerinin, soyut biçimde, görkemli, eksiksiz
beden fikrini, arzu ve haz fikrini kendinde
topladığını** ifade etmektedir (s.160).
Postyapısalcılığa göre akıl (mind), benlik ve
beden kültürel söylemler aracılığıyla oluşturulan,
sürdürülen ve dönüştürülen sosyal yapılanmalardır
(construction) (Thompson ve Hirschman, 1995).
Benlik kişinin kendini algılayış biçimidir; kişinin
kendini nasıl gördüğünü, kendine ilişkin
değerlendirmelerinin neler olduğunu açıklar
(Odabaşı ve Barış, 2002). Kendine saygı ise bireyin
benlik duygusunun pozitifliğidir (Solomon, 2004).
Bireysel, aile ve toplumsal düzeyde benlik kavramı,
sahip olunan ürünlerle de yapılandırılmaktadır
(uzatılmış benlik Belk, 1988). Kişinin fiziksel
görünümü benlik duygusunun önemli bir parçasıdır.
Beden imajı, tüketicinin fiziksel benliği hakkındaki
sübjektif değerlendirmelerini kapsamaktadır
(Solomon, 2004). Her üç kavram da kendiliğinden
doğada olan gerçeklikler değildirler, sosyal olarak
yapılandırılmışlardır.


Askegaard ve diğerlerinin (1999) Amerika ve
Danimarka'daki lipofobi hakkındaki
karşılaştırmaları dikkate alındığında, bulgular, orta
ve üst sosyal sınıfa ait İzmirli kadınların yeme
motifleri ve pratiklerinin Danimarkadaki
tüketicilerinkilere benzer olduğunu göstermiştir.
Yazarların bulgularına göre, Danimarkalı
tüketiciler için beslenme pratikleri, tıp gibi
söylemlerce dışsal olarak desteklenen sağlık
söylemlerinden değil, daha çok gastronomik
kültürden etkilenmektedir. Amerikan tüketiciler
için ince bir bedene sahip olmak için yeme
arzularını kontrol etme davranışı, yiyeceğin
vitamin, mineral ve yağ içeriği gibi bilgilerle
yoğrulmakta iken, Danimarkalı tüketiciler bu kadar
fanatik davranmamakta, hatta sıkı diyet yapmaya
negatif yan anlamlar yüklemekte, bunun yerine
kiloya dikkat etmeyi tercih etmektedirler.
Araştırmanın bulguları, katılımcılar için yeme ve
beden arzularının ve bu arzulara ulaşma
pratiklerinin Danimarka kültürüne uygun olduğunu
göstermektedir. Çalışmada sağlık konusuna çok az
vurgu yapılırken, daha çok sosyal ve psikolojik
motiflerin ön plana çıkmıştır. Yiyecekler, kimyasal
içeriğinden çok zevk verme yönüyle
değerlendirilirken ve ince bedene sahip olma da
sağlık yönünden olası olumlu ödülleri ile değil,
sosyal ve psikolojik ödülleri ile
değerlendirilmektedir.
Ancak her üç kültürde de ince bir bedene sahip
olma arzusu çok belirgindir. Bu durum tüketim
kültürlerinde bedenin tüketilen bir sosyal nesne
haline geldiğini ve işlevselleştirildiği yönündeki
önermeleri (örn. Thompson ve Hirschman, 1995; 86
Bocock, 1997; Baudrillard, 1997; Askegaard ve
diğerleri, 1999) desteklemektedir.
 
Son düzenleme:
---> Mezbaha Terörü

tumblr_ob3dfhHhvs1rlhvpdo1_500.jpg


---- Mesajlar Birleştirildi ----

bir şeyler oku bana
yakılmış bir kitaptan
ağır ağır
susarak

yüreğin kabarırsa tutma kendini
yaşayanlar ağlar ancak
ve düşün ki bir örgüttür ağlamak
en eskilerden

ve sevin ki sevdiceğim bu seher vakti
bir şeyler kalmış hala
gözyaşına değecek !
 
---> Mezbaha Terörü

Bana yediğin yemeği ne yaptığını söyle, sana kim olduğunu söyleyim, dedi. Bazıları, yediklerini içyağı ile gübreye, bazıları iş ve keyfe ve duyduğuma göre bazıları da Tanrı'ya dönüştürürmüş. Şu halde, insanlar üç türlüdür: Ben patron, bunların en kötülerinden değilim ama, en iyilerinden de değilim; ortadayım. Yediğim yemeği iş ve keyfe dönüştürürüm.
 
---> Mezbaha Terörü

Bana ne oldu dersin yavrum? Artık eskisi gibi değilim. Ötede, şimdi olduğum yerde başka bir yaşam var. Şeytanca işler dönüyor. Her gün bir bina bloğu dikiyoruz. Peş peşe. Bu iş eskisinden başka! Her şey önceden hesaplı, planlı, sonuna kadar...


Michael Ende - Momo
 
Rosenhan deneyi

Dr. David L. Rosenhan, 1973’te Science dergisinde "On Being Sane in Insane Places" (Akıl hastanelerinde akıllı olmak üzerine) adlı, psikolojinin en çok okunan makaleleri arasına girmiş deneylerini yayınlamadan önce, Kaliforniya, Arizona ve Harvard üniversitelerindeki kollokyumlarda sunmuş ve olağanüstü ilgiyle karşılanmıştı. Rosenhan deneyleri, çokça tartışılmakla birlikte, psikiyatrinin bugünkü standartlara ulaşmasında başlıca dönüm noktalarından biri kabul edilir.

Rosenhan’ın ünlü makalesi şöyle başlar: "Pek çok cinayet davasında, savunma tarafındaki ünlü psikiyatrlar, sanığın akıl sağlığı yerinde olmadığından ceza sorumluluğunun bulunmadığını iddia ediyor. Savcılık tarafında yer alan, en az onlar kadar ünlü başka psikiyatrlar ise, aynı kişinin akıl sağlığını yerinde bulup ceza sorumluluğu var diyor." Rosenhan sorar, "Bir kişinin akıl sağlığının yerinde olup olmadığı ve akıl sağlığının derecesi anlaşılabilir mi?" Tahmin ettiğiniz gibi, Rosenhan bu konuda bir hayli kötümserdir ve psikiyatri uzmanlarının objektif kriterlere dayanmadığını deneylerle kanıtlamaya çalışır.

Rosenhan Deneyi Nasıl Yapıldı?

Üç psikolog, bir psikiyatr, bir öğrenci, bir pedagog, bir ev kadını ve bir ressamdan oluşan sekiz kişi, ayrı ayrı, halüsinasyon işittiklerini söyleyerek, bir kliniğe müracaat ederler. Aslında hiçbir rahatsızlıkları yoktur. Kendilerine, kliniğe kabul edildikten hemen sonra, bir rahatsızlıkları kalmadığını söylemeleri ve normal davranmaları tembihlenmiştir. Öyle yaparlar. Ancak en erken çıkan bile klinikte yedi gün kalmak zorunda kalır.

Klinikten çıkanlar, aynı iddia ve başka isimlerle başka bir kliniğe başvururlar. Rosenhan ve ekibi, bu şekilde tam bir düzine kliniği ziyaret eder. Hasta olmadıklarına hekimleri ikna etmeleri, ortalama olarak on dokuz gün sürer. Bir keresinde biri elli iki gün klinikte tutulur.

Rosenhan ve arkadaşları elbette kliniklerde kalmaktan zevk aldıkları için yapmamışlardı bu işi. Aklı başında olan ile olmayanı tefrik etmek hususunda ne kadar başarılı olunabileceğini araştırıyorlardı. Araştırmanın sonuçlarını Ocak 1973'te, Science dergisinde yayınladılar.

Makalede ibretlik bilgiler var. Mesela Rosenhan'ın tuzağına düşmeyeceğini iddia eden bir kliniğe üç ay içinde sahte hastalar yollanacağı söylenmiş. İzleyen üç ayda kliniğe müracaat eden 193 kişinin kırktan fazlası, en az bir uzman tarafından, sahte hasta olarak tespit edilmiş. Mesele şu ki, kliniğe bir tek sahte hasta yollanmamış.

Kliniklerde yatan 118 gerçek hastadan 35’i, grubun bazı üyelerine "Sen deli olamazsın, herhalde hastaneyi teftişe gelen bir gazeteci ya da profesörsün" der, kalanı da bunların evvelce hasta olup şimdi düzeldiğine inanır. Hastane görevlileri ise, onların birer "sahte hasta" olduğunu hiçbir zaman anlamaz. En kısası bir hafta, en uzunu 52 gün olmak üzere, ortalama 19 gün hastanede tutulurlar. Özel hastanede yatan biri "manik depresif psikoz", geri kalanlar, "remisyonda şizofren" tanısıyla taburcu edilir.

Rosenhan, 'aklı başında olmak veya olmamak diye bir şeyler varsa, bunları nasıl bilebiliriz?' diye soruyor. Yaptığı çalışma sayesinde görülüyor ki, bize çok aşikar görünen bir ayrımı yapmak üzere uzun süre eğitilmiş olan uzmanlar ve geliştirilmiş teknolojiler pek güvenilir değil.

KİM HASTA, KİM DEĞİL?

Rosenhan, bu deneyin tersini de uygular. Bir araştırma ve eğitim hastanesinin başhekimi ve çalışan personeline, gelecek üç ay içinde bir ya da birkaç sahte hastanın, psikiyatri servisine yatmak amacıyla başvuracağını bildirir. Yatırılan her hasta ile doğrudan bağlantısı bulunan psikiyatr, hekim ve hemşirelerin bir form doldurmasını, hastalara 1 ile 10 arasında puan vermesini, sahte hasta olduğundan kuşkulandığında, 1 ya da 2’yi işaretlemesini ister.

Üç ay sonra Rosenhan, yatırılan 193 hasta ile ilgili formları inceler. Hastalardan 41’i, değerlendirmeyi yapanların en az biri tarafından "kesinlikle sahte hasta"dır. 19’u, birden fazla psikiyatr ve sağlık personeli için "sahte hasta olabilir".

Halbuki, deneyin sürdüğü üç ayda başvuran hastaların hiçbiriyle Rosenhan’ın ilgisi yoktur, bir başka deyişle, aralarında "sahte hasta" numarası yapan, onun bildiği kimse yoktur.

Rosenhan, ünlü makalesinde sorar "İkiden fazla psikiyatri uzmanının normal zannettiği, buna rağmen kliniğe yatırılan 19 kişi, gerçekte normal miydi, yoksa akıl hastası mı? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz" ve "Şurası muhakkak ki" diye sürdürür, "Psikiyatri kliniklerinde, akıl sağlığı yerinde olanla, olmayanı ayıramadığımız apaçık ortada."

Rosenhan’ın makalesi, ülkesini ayağa kaldırmış ve Amerikan Psikiyatri Birliği’nin, Akıl Hastalıklarının Ayırıcı Tanısında El Kitabı (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, DSM) adlı rehberini üçüncü kez değiştirmesini sağlamıştır. Bilimsel gelişmeler doğrultusunda DSM III, 1994’te yeniden değişerek, DSM IV oldu, şimdilerde DSM V üzerinde çalışılıyor, büyük bir olasılıkla 2012’de kullanılmaya başlanacak.

Hukuk ve psikoloji profesörü Rosenhan, sadece akıl hastalıklarının tanısında kullanılacak kriterlerdeki değil, yargılamayı düzenleyen yasalara psikolojinin girmesi, jüri seçimlerinde bu bilim dalından yararlanılması gibi devrim niteliğindeki değişikliklere de önayak oldu.
 
---> Mezbaha Terörü

Bacak-Aras%C4%B1ndan-T%C3%BCrkiye-Feraye-S%C3%BCnev-%C3%87okg%C3%BCrses.jpg

Jinekolog Yazılır Kadın Doğumcu Okunur

Vatandaşım okudu mu, aşk kitapları okuyormuş. Bu satırları okuyunca ne bulacağınızı şimdiden bilin ki zamanınızı boşa harcamayın. Bu kitabın hamuru kadın, mayası ise ben. Her yaşta kadını çilesiyle, çaresizliğiyle a'dan z'ye tanıyan bir kadın doğum uzmanının kaleminden okuyacaksınız bu defa! Öyle şeyler anlatacağım ki, zaman zaman kanınız donacak, gözleriniz yaşaracak! Eli hamurlu, lastiği çamurlu, bedenleri şalvarlı, yüreği burgulu, ayakları nasırlı kadınları anlatacağım. Ellerimle dokunduğum kadınları, kürtaj için gelen kadınların çilesini anlatacağım. Kimisi kurtulmak isterken yavrusundan, kimisinin nasıl da olmayan yavrusuna sarılmak istediğini anlatacağım.
 
---> Mezbaha Terörü

Momo-Michael-Ende-980x550.jpg

Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi... Momo'nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Bu gerçeği hiç kimse duman adamlardan daha iyi bilemezdi. Bir saatlik, bir dakikalık, hatta bir saniyelik yaşamın değerini hiç kimse onlar kadar iyi ölçemezdi. İnsanların zamanı üzerine planlar kuruyorlar, ince hesaplarla hazırlanmış planlar. Yaptıklarından kimsenin haberdar olmaması onlar için çok önemliydi. Büyük kente yerleşip halkın arasına karışırken hiç dikkat çekmemişlerdi. Hiç kimse farkına bile varmadan adım adım ilerliyor ve insanlara egemen oluyorlardı. Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... ama Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey İnsanlık, dinle ve anla!... Onikiye beş kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... zamanınızı çalıyorlar
 
---> Mezbaha Terörü

select.php

Ters Adam her şeye "ters" bakan öfkeli bir adamın ve "başka türlü bir dünya"ya ulaşmak için mevcut dünyaya karşı giriştiği saldırının hikâyesini sunuyor. Varoluşçu bir sorgulamayla radikal bir siyasi eleştiriyi bir araya getiren, yaklaşık otuz yıl önce yayımlanıp "kaybolan" bu sert romanın günümüzün sahih okurlarına anlatacak çok şeyi var.

Bu romanı mühim kılan şey her şeyden önce bir "öfke" metni olması. Yaşadığı dünyaya öfkeyle bakan ve şeylerin temelini sarsmaya çalışan aksi bir anti-kahraman kötülüğü sahiplenerek, dünyayı mahveden sözde "iyileri" teşhir etmeye girişir. Özarıkça bu açıdan arkadaşı ve çağdaşı Oğuz Atay'a benziyor. Ve "öfke damarı"nı Tutunamayanlar'ı ve Tehlikeli Oyunlar'ı akla getiren bir "tür çeşitliliği" ve ironiyle edebiyata tercüme ediyor.

"Övgü ve yergi son bulup asıl meseleye dönüldüğünde görülecektir ki, hayat ve akıl aynı yerde durmuyor."

---- Mesajlar Birleştirildi ----

Kitap_12468211.jpg

Cemaat polislerinin hazırladığı dosyada "Ermeni" dedikleri muhalefet lideri kim?
Lise yıllarında dinci kampta eğitim alan Başbakan kim?
İslami Devrim için ABD Konsolosluğu'nu basan AKP'li Bakan kim?
Erdoğan'ı sürekli kandıran gazeteci kim?
Kılıçdaroğlu'nun "akıl hocası" sağcı Milli Mücadeleci kim?
Öcalan'a,"Kürtçülüğü bırak solculuktan ayrılma" diyen aile büyüğü kim?
PKK'yı asıl büyüten sağcı lider kim?..
Sağcı bilinen solcular; solcu bilinen sağcılar kim?
Paris günlerinde sosyalist olan Cemaatçi kadın kim?
Alevi Mezarlığı'na gizlice gömülen Nazi subayı kim?
Süleyman Hilmi Tunahan'ın "talebesi" CIA görevlisi kim?
Hitler için dua eden Nurcu kim?
Osmanlı'dan günümüze casus gazeteciler kim?
Atatürk ve arkadaşlarının ruhunu çağırdığı Osmanlı padişahı kim?
Ve HDP milletvekillerinin sicili; kim aslında kimdir?
Bir Soner Yalçın Araştırması
 
---> Mezbaha Terörü

i

Rüyalarımız tekdüzeleşir,
Böl-yönet düzeninde
Birey yüceltilip bencilleştirilirken,
Aidiyetlerimizin gönüllü köleleri,
Belirlenmiş seçeneklerin kalebentleriyiz.
Her gün yeni felaket haberiyle uyanıyorum.
Ne yapabilirim?
Vicdanın sızlarken sen ne yapabilirsin?
Biz ne yapabiliriz?

Gündüz Vassaf, Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar'da bir harekete, örgüte, partiye, hatta ideolojiye bağlı olmayanlara sesleniyor. Kötümserliğe kapılıp edilgenleşmeye, değişimin ertelenmesine, değişimi kendimizden başka yerlerde aramaya karşı çıkıyor. Okurunu, çaresiz çırpınışlarda tükenmeden "ne yapabilirim"i düşünmeye davet ederek yeni bir yaşam ahlâkını tartışmaya açıyor…

"Düş gücünün avukatı" Gündüz Vassaf'tan barışa, özgürlüğe, haksızlıkları vurgulamaya, düşlemeye, değişime, birlikteliğe, geleceğe dair şiirsel bir kitap…

Rüyalarımız, her yerde, her koşulda. Darwin'in eksiği, evrim teorisinde umuda yer vermemiş olması. İnsandan başka yarını yaşayan tür var mı?
 
---> Mezbaha Terörü

Çocuklarımıza yaşamlarındaki yerimizi öğretmeliyiz. Dedesinden kalacak maaşı alamayacağı korkusuyla dedesinin doktorunu kalbinden bıçaklayıp, üstelik kapıyı da kapatarak yardım almasını engelleyip, "Ölmesi gerekiyor," diyebilecek kadar duygusuz nesiller yetişmemesi için öğretin!
 
---> Mezbaha Terörü

The Salt of the Earth (2014)
Toprağın Tuzu

Ünlü Brezilyalı fotoğraf sanatçısı Sebastião Salgado hakkındaki bu belgesel, filmleri kadar fotoğraf çalışmalarıyla da tanınan usta yönetmen Wim Wenders ile Salgado’nun oğlu Juliano Ribeiro’nun imzasını taşıyor. Salgado’nun geçtiğimiz 40 yıl boyunca çektiği fotoğraf serilerinin hikâyesini perdeye taşıyan film, aynı zaman zarfında dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanmış sorunları da hatırlatıyor. Oscar adayı Toprağın Tuzu sadece benzersiz fotoğraflardan oluşan bir sergi değil, aynı zamanda bir baba-oğul hikâyesi.

Gold%20Mine%20by%20Sebasti%C3%A3o%20Salgado.jpg


tt36741405.jpg


large_salt_of_the_earth_09_blu-ray_.jpg


image.jpg


kasif-sebastiao-salgado-fotograf-67.png


large_salt_of_the_earth_04_blu-ray_.jpg
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst