Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Hayret! Nasılda ışıldıyor yüreğin
Sen gerçekten kulmusun
Sevdanı gördüm gözlerinde
Yoksa ulaşamayacağım nurmusun

Çırpınır güzelliğinin yakamozunda şiirler
Nakarat nakarat yakar bedenimi şarkı sözlerilar
Mısra mısra mızrak mızrak
Saplanır gözlerime güzelliğin.

Gülüşün bir çocuğun sevinciyle
Bayram öncesi arifeleri hatırlatır
Öyle özlem Öyle elbise Öyle pabuç
Her açılan kapıda şevkatinle karşılaşmak
Öyle şeker Öyle fıstık; Öyle lokum

Hasretinin hararetiyle buğulanmış bir cama
İsminin baş harfini yazınca büyürüm yeniden
Öyle mecnun Öyle Ferhat Öyle kerem

Sen yüreğimdeki iklimin baharı
Sen Lisanı olmayan dillerin alfabesi
Sen yavan bir hasretin sevda katığı
Sen Bir ilâha niyetlendiğim sahurum.

Gitme sakın yüreğimden âşık sana bu şehir

Asılmış suratların boynundaki ilmik
Çatılmış kaşların şakağındaki kurşun
Bükülmüş dudakların isyandaki dilleri
Yokluğunla savaşmanın çırılçıplak kışı
Hep mahcubiyet doğurur güneş yerine.

Oysa güneşimsin sen
Uslanmaz ki sensiz bu beden
Bir tebessüm et yeter
Bakışındaki nakışa gölge olmam ben.

Fesat bir yalnızlık var içimde
Yoksun ya yanımda olmasın kimse mutlu

Şimdi sensiz açan çiçekler solsun
Ağustos ayında el ele tutuşmuş âşıklar donsun
NEYSE! Hepsi bir yana dursun
Sadece sana öleceğim Ecelim olur musun?​
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Belki son bir şey söylemek isterdin birilerine
Dert etme... Ben söyledim işte senin yerine

İşte gidiyorum...
Karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü!
İşte gidiyorum
Toprak alsın benim de bu hazin öykümü...

İşte gidiyorum... gurbet yorgunu gövdemi
Çukura kim indirecek?
İşte gidiyorum
Bu menfur cinayeti şimdi çıkıp kim üstlenecek?

Çürüdü gözlerim
Çürüdü yüreğim bu yağmurlu şehirde.
İşte gidiyorum
Beni kaldırın hicran kalsın teneşirde.

Size yüzyallardır sesini kaybetmiş
Bir türkü söyleyecektim;
Ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle
Kirpiğinizin ucundan öpecektim...

Bir masum türküydü sadece
Yüz binlerce mağdurun gönlünde;
Belki söyleriz hep birlikte
Belki... mahşerin birinci gününde.

Nasıl sevmiştim hepinizi
Nasıl böyle oldu akıbetim?
Ve nasıl çöle döndü
O benim gül-gülistan memleketim?

İşte gidiyorum
Hiçbiriniz hiçbir dilde beni anlamadınız.
Ben başımı verdim sizinse
İnsafsız bir linç oldu karşılığınız.

İşte gidiyorum
Penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine...
İşte gidiyorum
''Saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne!''

Sonunda kaptırdım gönlümü
Ölüm denen o kaypak türküye.
Ve işte kurtuldun benden
Şen olasın ey sevgilim; Türkiye!

Elbet benim de vardı
Kendime ve yurduma dair umutlarım.
Belki bıraktığım yerden sürdürür;
Dostlarım karım ve çocuklarım...

Çatladı yüreğim çatladı sazım.
Demek ki böyleymiş yazım.
Sizlere armağan olsun
Sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım.

Bu nasıl hapis Tanrım
Sabah-sabah bu ne hikmet bu ne sis?
Kalbime son mermiyi sıkmak
Sana mı düştü ey güzel Paris?

İşte gidiyorum
Kalmadı söyleyecek son bir sözüm.
Dediğiniz gibi olsun be!
Dediğiniz gibi olsun gözüm!

İşte gidiyorum
Tükenmişti inancım bu nankör hayata dair.
Belki benim için birkaç mısra döktürür
Hayaloğlu diye bir şair!..
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Hatırlar mısın sana hep kanatsız meleğim derdim.Hiç kanatlanma uçup beni
yalnız bırakma diye tatlı tebessümle yakınırdım sana..
Şimdi yoksun.
Yalnız bıraktın!....
Nerdesin meleğim..
Özledim desem farkeder mi bilmem ama
Çok özledim kanatsız meleğim.
Hiç mi hatırı kalmadı anıların hiç mi sevda yaşanmadı bu aşkta yokluğuna
mı terk edeceksin bende ki seni?
Herşey bir rüyamıydı?
Giderken bu son demiştin
Dönmeyeceksin biliyorum...
Ama seni hala çok seviyorum.
Ah bir bilsen ne kadar özledim dizlerimde yatmanı saçlarını okşamayı
onları doya doya koklamayı...
Ellerinde kaybolmayı.
Şimdi heryer boş herşey anlamasız.
Yokluğunla yenme ne olur beni.
Ayrılığınla ölçüp sabrımı gösterme bana sensiz yaşamayı.
Tekrar gözlerime gül gözlerinde göreyim kendimi.
Hiç kolay değil kanatsız meleğim. Hala içimde özlemin hala kocaman yangının
var..
Biliyorum çok zor ama!...
Sesimi duyarsan cevap ver
Seni çok seviyorum
Sen gideli hala bir yanım çekingen hala utangacım
Özlemin hiç çekilmiyor meleğim sanırım bu en büyük zaafım..
Giderken Sezen söylüyordu ya geri dön
Ben hala aynı şarkı sözleri aynı nakarattayım..
Kapım ardına kadar açık masada yine mor menekşeler üstümde hala aynı
gömlek seversin diye hep böyleyim.
Hatırlar mısın bütün ladesleri hep sen kazanırdın.
Seni seviyorum diyip boynuma sarılır aşkını aldım diye kaybettirirdin
bana!!!Mutluluğumuz için hep kaybettim.
Yine de aklımdaaaa
Ve sen kazandın kanatsız meleğim
Asıl şimdi kaybettim bu ladesi
Hala aklımda ama yine yenildim.
Sana kalbimi veriyorum
Ben yine seni düşünüp
Her yıldızla seni anıyorum..
Geri dön desem farkeder mi bilmem ama
Ne olur geri dön meleğim
Ben hala bıraktığın yerde bir başımayım.
Eskisinden daha yarım daha dağınığım
Biliyorum bu son demiştin
Gelmeyeceksin biliyorum
Ama seni hala çok seviyor
Gözlerim yollarda gelmeni bekliyorum.
Yüreğinde hala bensizliğin sesi varsa
Haykırarak söylüyorum
Seni çok seviyorum....​
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Değmezmiş Sana ~

bugün
hep seni düşündüm
diğer günler gibi
ama gördüm
değmezmşs sana
niye mi?
önce kalbimin anahtarini çaldın
sonra geri verdin
değmezmiş sana
beni benden ettin
içimdeki beni
sen ettin
hayattaki en önemli anahtarı
ilk sen verdin
değmezmiş sana
beni ben olarak sevmedigin için​
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Bir rüyadır gece hiç olmadığı kadar gerçek.
Hem geçmiş vardır içinde hem de gelecek.
An’dır geçmişi ve geleceği bir çırpıda silecek...

Sancıdır gece bilinmeyene gebe. Bıçaktır gece yüreğinizde istemeseniz de.

Eski bir dostun eskimeyen sesinde saklı kalan hüzündür.Saklı kalan aslında geceden hep gizlediğin yüzündür.

Savaştır gece orduları olmayan. Yüzlerce ölü vardır içinizde ve bir o kadar
öldüremediklerimizle... Kendi kavganızdır gece kendi sevdanızdır da... Ya da ikisinin
ortasında yoğun bir bilmece.Kimi zaman yıldızdır dostunuz kimi zaman ay ama
kırgınsınızdır hep güneşe.


Gül ile bülbülün hikâyesinde gülün adı bülbülün kanıdır gece.
Gece ilham olur aşka düşen bîçâre gence.

Leyl’dir gece kelimelerin en karanlığıdır.
Leylâ olur gece sebebi mecnûnluğundandır.
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Bir gün düşersem yüreğine ansızın
Hani belki aklına gelirsem
Bir seher vaktinin yalnızlığında
Paylaşmak istersen içinden geçenleri
Güçlü ve korkusuz görünmeye çalışsan da
İçindeki korkuları bilen birine anlatmak istersen

Hani belki özlersen diyorum
Susadıysan sürgünlerde sevgiye
Kana kana içmek istersen
Kaybolmak istersen sevda sokaklarında
Ve sonsuza kadar kalmak istersen orda

Hani olur ya görmek istersen gözlerimi
Gözlerimin anlattıklarını dinlemek istersen
Bilmek istersen ne kadar çok sevildiğini
Hissedebilirsen gözlerimin sensizliğini
Ve anlayabilirsen sensizliğin bende ne olduğunu


Hani belki içine bir sızı düşerse
Ne olduğunu neden olduğunu bilmeden
Daralırsa yüreğin
Kalabalıklar içinde yalnız hissedersen kendini
Ve ölümden beter gelirse bu yalnızlık
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Bana seni hatırlatan
Şarkıların gözleri kör
Türkülerin kulakları sağır
Söyleyenlerin dilleri lâl olsun desem yeridir.


Sen varsan eğer
Söylenen bir şarkı sözlerinın türkünün sözlerinde
Sigaramın dumanı katranı
İçkimin alkolü tiksindiren kokusu
Huzurumun ömür törpüsü
Dünyama doğan güneşin
Karabulutlar gibi örtüsü
Yürek sızım afakanlarım desem yeridir.


İsterim ki;
Seni hîç hatırlatmayan
Şarkılar türküler söylensin
O zaman farketmez
Yakından gelirse gelsin davulun sesi hoş gelir.
İsterse çalınsın sazlar otursun kızlar
Onların yerine neneler dedeler oynasın yakışır
Yeter ki sen olma nağmelerde...
Şarkıların gözleri kör

Türkülerin kulakları sağır
Söyleyenlerin dilleri lâl olmasın; bal olsun !
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Hiç olmadığım kadar kararsızım son zamanlarda
Seni unutmaya çalışmanın getirisi olsa gerek.
Bazen bir bakıyorum içimi acıtmıyorsun artık
Sonra biraz zaman geçiyor gene kalbimde aşkın.
Dönüp dolaştığım yollar hep sana çıkıyor
Yazdığım her kelime bana seni anlatıyor.
An geliyor nefret edip siliyorum anılarımızı
An geliyor kıyamıyorum hatırlıyorum yaşadıklarımızı...

Bir yandan seni içimden atmaya çabalarken
Diğer yandan kafamı karıştırıyor son sözlerin.
Biliyorum ne kadar beklesem de gelmeyeceksin
Yine de umut seni sevmeyi bırakamayışımın sebebi...

Belki de herşey düzelecek ve yoluma devam edeceğim
Bir senden vazgeçip bir tekrar sevmesem...
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Gelip geçici mutluluklar tanıdım
Hepsi sevdirdi kendini bana
Ama en sonunda biri bile kalmadı içimde.
Acı stres üzüntü yaşadım
Kimi zaman her gece sinirden ağladım
...Yanlış yaptım yıprandım
Ama bak toparlandım
Şimdi hissetmiyorum birini bile.

Şimdi yeni hüzünler var karşımda
Yeni gülümsemeler yeni hıçkırıklar.
Kimi zaman iyi kimi zaman kötü hayat bana
Ben gene de her haliyle seviyorum yaşamayı.
Çünkü biliyorum ki yüzümdeki tebessüm de silinecek

Gözyaşlarım kuruyacak kalbimin sızısı dinecek
En büyük aşkım bile unutturacak kendini bir gün
Yaşadığım en güzel an bile çıkıverecek aklımdan

Biliyorum ki
Ne acı kalıcıdır ne sevinç.
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Unutsam diyorum bende çığlık çığlığa
yüreğime içime dışıma ..
Sözüm geçmiyor;
hüküm giymişler senden yana
kussam bütün cesaretimle içimdekileri
yangınım olsa
korum olsa ..
Fayım ve asırlar boyu dinmeyen volkanım olsa ..

Sonra; yerle bir olsa dünyam
afeti yaşasa içim dışım neyim varsa
ve neyin yoksa ..

vursam kıyılarına vurgun yemiş bir gemi misali
ağır yaralı bir başına
tek sığınağım olsan; dalgalarınla okşasan saçımın her telini !
Ana kucağı gibi
Yâr koksan buram buram !
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak...
Evinin, seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık."
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...


Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan, ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını
kaldırıp "ne dedin?" diye sormayacaksın...


Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiç bir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan...


Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin...
nafile...


Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin... Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...
Canın yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefretedeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın...
Buna yaşamak denirse...
Razı mısın bütün bunlara...?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde aşık olabilirsin ...​
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Şimdi sen yanımda olmalıydın. Olmazsa olmazımsın yaa..
Gün sönük kalıyor yoksun ya yanımdaaa...
Kuşlar hüzün şarkıları söylüyor, hazan yaprakları gibi sessizliğe bürünüyor Yüreğim...
Yoksun yoksun işteeee..
Yüreğimdesin, ordasın...
Bunu inkar etmek senin sevgini inkar etmek olur...
Ama güne seninle başlamak, sana dokunmak, seni hissetmek bedenimde...
İşte Eksik olan bu;



Yasaksınnn...
İmkansızsın...
Gizli sevdamsınnn...

Biliyormusun sevgili.. hep derler yaaa..
Gözden uzak olan gönülden de uzak olur..
Sanki bunu inkar edercesine, gönlüme, yüreğime doğru bir nehir uzanıyor yüreğinden..
Suları serin ve berrak...
Her damlası susuz çöllere hayat verir misalii...
Zamanı durdurmayı bilirmisin sevgili...
Özledikçe, yaktıkça yüreğini hasretin...
Zamanı durdurmayı öğreniyorsun..
Gözlerde takılı kalıyorsun, saatlerce bir bakışla avutuyorsun kendini...
Sonra sessizliğe bürünüyor yüreğin...
Olmak istediğin yerde olamamanın acısıyla kıvranıyorsun...
Çaresizcee..

O an..
Duyuyorsun...
Görüyorsun...
Özlüyorsun...
Susuyorsunnn
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Puslu sokaklarda aşkı düşündüm
aşk sıcaktı kış soğuk
hislerim sisler gibiydi
bazen süslediler hayallerimi
bazende buza çevirdiler


gölgesinde kaldım hayat ağacının
hep senden bekledim sanki ben suçsuzdum
geçmi olur eksikmi kalır zaman gidenlere
umutların tükendiği yerde pişmanlıklar başlamış
haklı olmak neye yararki tek başına
bütün haklar senin olsun bana seni ver


bitti sanki rüya değil, büyü olmalı
biraz daha devam etse nolur sanki
silgim yoktu tükenmez kalemim için
yırtıp attım her sayfamı
birtek sen kalmıştın hayat defterimdeki son sayfam
ya sen fazlaydın sığmadın hayatıma
yada benim kalemim yetmedi seni doldurmaya


şimdi kapakları kaldı bana içi boş
tıpkı kışın yapraksız kalan ağaçlar gibiyim
tam ortasındayım kışın ıssız, üşüyorum
neye yararki içi boş bir hayat yak kapaklarını
kalmasın hatırası külleri savrulsun kışın fırtınasında


şimdi kalbim ikinci ele düştü
mutluydum senden önce nerden çıktın sanki
çok bitkin ve yorgunum
son bahar yaprakları kadar kırılganım
dokunmayın basmayın artık yeter..
yazacak bir kaderimiz olmasada
kalemi bırakmak zor bizim için artık..
biz değişemedik..
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.


Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini.

Özdemir Asaf
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

En çok neyini seviyorum biliyormusun,
Bakışlarını,bakışlarını çok seviyorum.
Öyle anlamlı ve güzel bakıyorsunki,
Her gördüğümde tekrar Aşık oluyorum

Seninle Geçirdiğim Her dakikayı
Her saniyeyi hiç unutmam
Bir resim galerisi gibi tutuyorum hafızamda
Her gördüğümde Tekrar Aşık oluyorum


Esirinim artık ama mutluyum
Her gün adınla uyanıp adınla yatıyorum
O kadar güzelsinki seni çok seviyorum
Her gördüğümde seni tekrar aşık oluyorum
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Sağanaklardayım nedensiz, İstanbul seni benden çalalı
Artık senin güzel gözlerinle görmeli
Senin nefesinle solumalıyım İstanbul’u bu sabah
Sesin kadar güzel, senin kadar güzel olmalı
“Hayırsız İstanbul…”
Sarıyer’deki balıkçı meyhanelerinden duyulmalı
İstanbul şarkıları bizi anlatan
Yaşamalıyım İstanbul’u yeniden
Sarnıçlarında boğulan aşklar canlanmalı
Camilerinde kiliselerinde dualar kabul olmalı
Mumlar sönmeden türbelerinde
Serin sularında aksin olmalı İstanbul gibi
Martı kanatlarının altındaki boğaz yamaçlarında
Yaşanan yüzyılların aşkları dolmalı içime


Sen istanbulda
İstanbul benim içimde olmalı
İstanbul olmalıyım
Surlarında kalan izlerini bulmalıyım
Seni eski zaman sevdalarında kucaklayan
İstanbul’un dudakları gibi
Dudaklarına kanmalıyım
Sen istanbulda bir aşk
Ben İstanbul olmalıyım
İstanbul’u seninle yaşamalıyım yeniden


Ellerin bütün vapurlarını okşuyorken nazım gibi
Güvertelerinde ayak izlerin henüz duruyorken
Ben kanatlarımla üzerinde olmalıyım İstanbul’un
Hazarfen Çelebi gibi inadına
İstanbul aşkının özgürlüğüne ölebilmeliyim
Fatih haliçten girdi sessizce
Ben yüreğinden vurmalıyım fütursuzca
Sağanaklarında seninle ıslanmalıyım
Bütün ıslaklığımızda İstanbul
Bütün üşümelerimizde İstanbul olmalı…
Sultanahmet Ayasofya bizi anlamalı


Ben İstanbul’ da bir lodos...
Ben istanbulda bir yelkenli...
Ben istanbulda deniz kokusu olmalıyım...
Sarmalıyım İstanbul’un seni sardığı kadar
Gözlerin İstanbul olmalı,


Gecesinde dilek tuttuğum yıldızları gibi
Ben yıldızlara bakmalıyım
Senin istanbulda düşlere daldığın kadar
Bizans’ın bıraktığı gibi İstanbul’u



İstanbul seni bana bırakmalı,


Bir İstanbul sabahı
Bilirim ki
İstanbul susar...
İstanbul ağlar...

İşte aşkım "İstanbul" kadar zor olmalı

İstanbul sana susamalı
Benim sana susadığım kadar
Bu hasret İstanbul’a da koymalı bana koyduğu kadar...
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Sus / tum...

Suskunluğumaydı susmalarım !
AnLamsız haykırışLarıma...
Yok[tan] var ettiğim a$k'ı
Vardan yok edemeyişimeydi...
KorktukLarıma susmuştum !

´ ´ KorktukLarımı haykırdın susmaLarıma ´ ´

Çaresizce biçâre olup ağLarken;
Gözümden akan saçma damLaLaraydı suskunLuğum !
Oysa her bir damLa sağır edebiLecek kadar şiddetLi bir çığLıktı
Saçma yokLuğuna !

Bir türkü gibi aLışırımLarı doLadım diLime !
ALışıLacak çok şey vardı hayatımda..
Göz yaşLarıSessiz ÇığLıkLar ve YokLuğun !
En acısı da bu asLında..

´ ´ AğLadım ´ ´

En ağır küfürLeri savurdum gözyaşLarımLa ...

´ ´ Sessiz ÇığLıkLar kopardım ´ ´

İsyan vardı tonLamaLarımda ...

´ ´ YokLuğun.. YokLuğuna aLışacaktım ´ ´

Susmaktan başka bir şey gelmedi elimden ...

Ne zormuş sevmek yâr..
Ne unutabiLdim ne de vazgeçebildim senden !
YokLuğuna ağır küfürLer savurdum..
İsyanLarLa Lanet ettim eLimi tutmayışına..
Ama sen ´biLmedin´ !
´ ´ BiLemezdin...´ ´

Çünkü Ben Hep sustum karşında !..

BiLmedin yüreğim'deki deLi özLemi..
İçimdeki çocuk sevgi'mi '
AnLamadın seni nasıL sevdiğimi..
NasıL özLediğimi gözLerini !
OLmazLara ev sahibi yaptın taş kaLbini ..
´ ´ ama..Ama biLmedin ki oLmazLarınLa seni daha da çok sevdiğimi ...´ ´

´ ´ BiLseydin...´ ´
BiLseydin tutar mıydın sımsıkı eLLerimi ?

HayaLden ötesi bunLar yâr..
Sevemezsin beni biLiyorum !
BiLiyorum tutamazsın eLLerimi..
Dayanırım sensizLiğe '
´ ´ ALışırımaLışıLması zor yokLuğuna..´ ´

KimbiLir !
KimbiLir zoru başarıp ´unuturum ´ seni ya da ..
HayaL kurmaz ' Biz ' adına..
´ ´ Sen ´ ´ ve ´ ´ Ben ´ ´ 'den ötesi oLamayacağımı anLar susarım !

´ ´ Hemde öLümüne Susarım Bir Anda..´ ´

KaLbin Seni Sevmeyeni Yaşatsın yokLuğumda..
Ben öLmeye biLe razıyım ´ KaLbindekinin Yamacında ´...
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Yok olmak degildi aslında bu çırpınışların amacı..
Soguk durmak insanların kanında belkide yada bana öyle geliyor artık .
Bende başladım soguk esmeye..
Amacım ; yoktu belkide…

Acımaya başladım bir anda etrafımdakilere olan bitene..
Yılların gecmesi gerekiyormuş anlamak için insanları.
Esir olmak belkide…
Arzulamak..Hissettmek..
Ve sadece istemek!
Anlamak için yetmiyor artık bunların hiçbiri!
Ne samimiyet ne güvenmek!
Artık sadece zamanın geçmesi gerek . .

Gülmeli miyim peki?
Kahkaha seslerim qeldi mi? :)

Çıkarınca hayatımdan herkesi geleni geçeni o kadar rahatlıyormuşki ..
Diyorum hep; sen dönmelisin etrafında dünya dönmemeli !
Özlüyorum diyebilmeyi o kadar isterdim ki simdi ..
İmkansız geliyor artık hersey bana.
O kadar zor..
O kadar acımasız belkide..
Cözemiyorum artık diyebilirim.
Uzaklasmaya calısıyorum.
Gitgide soquyorum her şeyden ve herkesten…
Sen görme diye sen bilme diye geceleri aglar oldum sırf üzülme diye!
Ama ..
Çıkardım artık .
Eskisi kadar dolmuyor gözlerim .
Eskisi kadar bulanık görmüyorum .
Eskisi kadar sagırLık yok artık!
İnan ..
Eskisi kadar çarpmıyor kalbim senin için.!
İnan ..
Bittin artık benim için ..!

Başardım inandırabilmeyi seni .
Umudum yok artık.
Bak ne zamandır yazmıyordum seni.
Özlemisim anlatabilmeyi maziyi bozuk pLak gibi.. ( :
Yanında deqilim artık. Yoktur qayemçabam..
Müjdele artık bana hadi!
De ki ; başardım! unutabildim artık seni!
De ki ; zaten hiç olmadın boşuna ağlattım seni . . .

….Yine de tesekkür ederim yasattıkların icin.
Sen olmasaydın kötülüğ ü nasıl öğrenirdi nacizane bedenim .
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin


Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.


Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu


Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? 'Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını


Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıştı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen,
körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.

Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.


Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.


Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...

Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
çağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarıda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla

Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saatin tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek,
unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam
eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer
bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
alınmaya
kendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar


denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar


Bana Zamandan söz ediyorlar
Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini
kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır


ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yap
benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden başka?
sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
kendiliğindenliği
yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
bir düşün
emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysa
Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda


Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyen
yaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsünden
oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyaya
yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
unuttuklarını hatırlamaktan
uzak uzak yolları tarif etmekten
haydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocuklarla geçti
gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibi
sayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
Aşk... Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden


Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece
uyudum, hiç uyanmadım.
barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
eksiliyorduk
mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarak
yani çoğalarak
tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardan
geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
panayır yerleri... panayır yerleri...
ölü kelebekler... ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı

AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN
AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLEN
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
gözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır bu
yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
ilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsama
ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
yeniden yollara düşerler
düşerim
bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerinde
yerli yerinde her şey

şimdi her şey doludizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden


Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren ..



Murathan Mungan
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir

Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım..
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst