Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Orhon Murat Arıburnu
Ben daha büyük
Ben daha yüce
Sen gökyüzü
Ben insan
Ben sevgi
Ben düşünce

Ben daha büyük
Ben daha yüce
Ölürüm özgürlük için
Acılar bende
Umutlar bende

Ben daha büyük
Ben daha yüce
Sen gökyüzü
Sen sonsuzluk
Sen bende
SEN GÖZLERİMİN İÇİNDE
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Ahmet Telli
Anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda
Yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman
Şeytanımı koluma takıp gitmeliyim
Yeni bir cehennem kurmalıyım kendime
Hep kendini yineliyorken sesler, kokular
Gittikçe birbirine benziyorken dünle bugün
Ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey
Bu dünyaya alışmak duygusu

Sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak
Tanrılara ödül, insanoğluna cezaysa
Kalbim, bağışlanmayacak birşey yap
Katlanma kendine ve bu dünyaya

Kalbim, ödünç say sana ayrılan ne varsa
Geri vermiştin dinini
Dilini de unut artık
Aztektin yahut Kürt, hüznünse Kızılderili
Geri ver ne kalmışsa sende, umutların dahil
Hiçlik, o sezdiren keder
Buydu senin payın
Duyumsa sülfürün yarışını
Seni vur, seni bekleme, seni tarihsiz kıl
Bir kartala parçalat seni kayalara zincirleyerek
Kurbanla kurban eden bilinmiyor tarihe bakarsan
Bir efsaneydi yaşamak, sen de bilmiyorsun bunu
Medyomdu kimya, bir senfoninin diliydi belki
Yeni cehennemler kurmuştuk bilinebilir şeylerden
Sözünü tut artık, seni tarihsiz kıl
Ve katlanma bu dünyaya ey kalbim
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.


"Hαyαttα kimseyi değiştiremezsin
- ve kimse için değişmemelisin...
Ne sen bαşkαsı için mecburi istikametsin;
Ne de bαşkαsı senin için.

Yormα kendini; " Bırαk!
Hαyαtınα eşlik etmek isteyenler;
Seninle gelsin...
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

- Unutma
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın
Biri seni bulacak...
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan
Biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile
İnsansın sonuçta seveceksin....
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara
Gavura kızıp da oruç bozulmaz
Sök at kafandan acaba'ları!
Bir kemik aynı yerden
İki defa kırılmaz..
Artık kararmaz gecelerin.
Bir daha yaşlar akmaz gözünden.
Sabahların gecikmez.
Kim bilir ağladığın günlere gülersin
Bir defa öldün ya zamanında?
Bir daha ölmezsin...
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Bıktım artık ,
Sana benzeyen birini görüp sen sanmaktan , parfümünün kokusunu başka bir bedende anımsamaktan ,
senin sesine benzeyen bir ses duyduğumda tüylerimin diken diken olmasından, gülüşünü hatırlatan her gülüşte
gözlerimin dolmasından, eskiden bana ait olduğunu bildiğim insanı şimdi gördüğümde yabancı gibi durmaktan ,
aklıma her geldiğinde canımın çok yanmasından , seni gördüğüm zaman , ayaklarımın geri geri gitmesinden ,
tam yüzüm güldü derken aklıma gelip mutluluğumu bozmandan , Tam bitti , unuttum artık dediğim zaman ,
karşıma çıkıp hayatımı sikip bırakmandan bıktım . Bıktım artıık anlatabildim mi ?
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Anlat Bana...

Bana
aklımın bir kenarında
silinmeye yüz tutmuş
kar gecelerinde
pencereden seyrettiğimiz
sokağı anlat...
Hâlâ duruyor mu akasya ağaçları,
ya köşedeki balıkçı?..
Yine kapı önüne mi park ediyor arabasını
Servet bey?..
Paltomun ceplerinde ısıttığım
ellerin üşüyor mu?
Bir türlü bulamadığımız,
her gece aradığımız
o gizemli yıldız
hâlâ kayıp mı?..

Bana Ankara’yı anlat...
Ney üfleyen sakallı ihtiyarı,
Ulus’taki simitçiyi...
Yine aynı duraktan mı biniyorsun otobüse?
Neleri unutmuyor ki insan?
Kader isterse...

Bana seni anlat
ama benimle olduğu zamanları...
Dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan sözet
Melek, Serap, Ziya, Osman
beni sorarlar mı sana,
arada bir de olsa?..
Yılbaşı gecelerinde kar yağarken
...ve baharın ilk gülü patlarken
ya da yaza dönerken mevsim
yıldız gibi yanan gözlerinde
o ışık hâlâ duruyor mu?
Büyüdü mü Selver’in bebeği?..
Nedim’in kedisi,
Fatma ablanın köpeği
hâlâ duruyor mu?..

Hayır
dersen anlarım seni...
Çünkü yıllar geçti.
Hiç olmazsa biri
küllenmiş olsa da anılar
uykusuz saatlerinde
olur ya
toz duman olup, savrulurken dünya
belki de bir yerlerde kalmıştır
bir parça sevgi
bir kaç damla gözyaşı...

Sen bana bakma,
ellerim hâlâ bir yerlerde asılı,
kulaklarımda
sakallı ihtiyarın inleyen ney’i,
kaybettiğim herşeyi
yeniden yaşamaya başladım ya!
Bu sonun başlangıcı demektir.
Dudaklarıma tüneyen bu kuşlar,
akıl almaz şeyler yazdırıyor bana...
Zaman eylül,
mevsim sonbahar
farkında mısın?
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

dur ruth,
aşkın karanlık yüzünde dur, öylece.
hep.
böyle dursun aşk her zaman hayatında.
karanlık yüzünde dur aşkın,
sus. tamamı buydu, de.
bütün yavanlığıyla süren insanların
kuytularında kal. orda kal.
unut ruth,
unut sen
ben sürdürürüm kalan kısmını, hattın bu ucunu
kervanlar ve sahrayla
kendime de sana da ağlarım.
sen sus ruth, sen konuşma,
sen yavan hayata katıl
orda sürdür mutsuzluğunu.
sahra nasılsa geçeceğin yer değil.
ah, ruth, hâlâ sevgili ruth,
ortalıkta dönen yalanlarını hissettim, hep.
isteseydim kolayca ortaya çıkardı.
istemedim. senin kendinden kaçırdığın şeyleri
ben nasıl ortaya koyardım!
sen kendini kandırıyordun,
seyircin oldum
yalanlarını oynayışını seyrettim.
son âna dek.
kendini ikna ettiysen beni de ikna et
istedim.
ruth, mutsuz meleğim.
sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki
o siyah noktada durdun.
bunun adı işte: zulümdü.
bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.
ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.
tekrar tekrar,
tekrar tekrar kanattım ruth,
senin istediğinden fazla kanattım kendimi.
kendimi kendi zulmümde tuttum, orda kaldım.
onu çektim.
yapmasa mıydım ruth?
bunun cevabı artık anlamsız.
ben zaten ruth, bana gelecek olan o zulmü gördüm.
sendekini, sendekileri.
bendeki tamamlanmadı henüz.
son sözü benim söylemem neyi değiştirdi?
hiçbir şeyi.
bir çocuğun, senin çocuğunun ruth, kendini
kandırmasından başka neyi ifade eder bu?
hiçbir şeyi.
benim son sözü söylemem, bendekileri,
hâlâ bende kalanları
sana eksik gelenleri,
hâlâ söylenecek olanları bitiriyor mu?
hayır.
senin eksik kalanlarını, bana söyleyeceklerini
tamamlıyor mu?
hayır, ruth
eksik kalanlar çoğalıyor aramızda.
şimdi, bende kalan boşluğu doldurmak üzere
borçlu değil misin-kendi mutsuzluğunu da
benim mutsuzluğumu da borçlu değil misin bana?
ama bırak öyle kalsın.
insanın yüreğinden geçmeyen borçlar ödenmezler.
sen ruth, sevgilim ruth,
hattın öbür ucundaki derin sessizlik!
sus. istediğin kadar sus artık. öyle kal.
kervanları ben yalnız geçiririm sahradan
sen yalan hayatını sula.
aşksız hayatın kenarında dur.
sana verilecekleri bekle.
tamamı buydu, böyle de.
ama ruth, ben,
benim söylediklerime,
benim çığlıklarıma inanmayanların söylediklerine,
onların çığlıklarına artık inanmayacağım.
söz ruth.
bana en yakın uzaklık sendin.
bir tek sen duydun çığlıklarımı,
artık ruth,
senin söylediğin hiçbir şeye inanmayacağım.
Birhan Keskin.
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

"şaştım, senin hançerin bu kadar mıydı
varmadı yüreğime

için suçlu bir deniz gibi
dokunma yüreğime ! "


' Turgut Uyar​
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

'' Ben hep sıkıntıyım.
Yani bir adamın canı sıkılır, o benim.
Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak.
Ben silahsız bir askerim de ondan.
Törenler askeriyim ben. Cumartesi ve Pazar askeri.

Aslında karışık bir şey kime ne söylenebilir?
Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ısrarla giden, tümün attığı çekirdek.
Pis bir köleliğe ve sonsuz çılgınlığa varacak bir oluşumu sıkıntıyla bekleyen bölünmez varlık'ın ben'i .

Ondan severim sıkıntıyı.
Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni.

Ne söylenmişse, ne söylenmemişse,
ne yapılmışsa ne yapılmamışsa,
ne düzeltilmişse ondan sıkılan biri. B
elki söylenmemişin, yapılmamışın düzeltilmemişin telaşı içinde biraz.
Ve sıkıntılı. Ve sıkıntılı.

İşte böyle başlıyordu her yerde mutsuzluk.
Ve mutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyor içine beni.
Değişiyorum ve çoğalıyorum gibi.
Tek büyük doğrunun yarım dilimi o.
Kim bilebilir işe yaramanın değinmesini? Ha!..
Cumartesi ve Pazar günlerinde. Yorgun, izinli ve silahsız bir asker.

Sonra kim döneniyor ortalarda benden başka. Şiir yazdığım söyleniyor ortalarda. Değil.

Ben kutsal bir bahaneyim, belki de bir sığınağım kendime.''


Turgut Uyar
Ben - Korkulu Ustalık (Papirüs, Sayı 4, Eylül 1966)
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Bazen birilerine güvenmek istersin. Geçmişi, geleceği görmezden gelirsin..
Değer verirsin, değer gördüğünü sanırsın.
O kadar iyi rol yapar ki, sen onun sıradan bir senaryosu durumuna düşersin.
Ağlar başı omzunda, sarılır sımsıkı ama bakarsın ki;
sana sarılan yine senin ellerin.. Kendini kollarının arasına hapsedersin.
Kaybolmak istersin, kendinde dahil seni kimsenin bulamayacağı bir yer bulmak istersin..
- Ve o yer bellidir aslında..
Güvendiğin kişinin ta kendisidir.
Ne sen bulursun kendini onda, nede o seni bulur kendi yanında..

Okan Durak
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Masallar..
Hepsi çocukları uyutabilmek, hatta uyuşturabilmek için anlatılan aptalca hikâyelerdir.
Öyle ki bütün masalların mutlu sonla bittiğini bilmemize rağmen hiç birimiz o mutlu sona kadar göz kapaklarımıza hükmedemeyiz, çünkü uyuruz.
Çünkü mutluluk uyuşturucudur.
Mutluluk hakiki sürrealitenin olmazsa olmazıdır, aşıklar, aşık olduğunu zannedenler falan.
Fakat hayat gerçeklerle doludur. Çıplak krallar, aldatan kraliçeler, hiç öpülmeyecek madde bağımlısı kurbağa prensler,
saçı çekilerek dayak yiyen, mor gözlü, koca mağduru prensesler vesaire vesaire vesaire…

Kelimeler..
Ne kadar incedirler mikron derecesinde ve keskindirler oysa, en az neşter kadar, en az sırat kadar belki de.
Yüz kişiye sorsanız en popüler yalan 'seni seviyorum'dur.
Bir başka kadına ya da bir başka adama kadar çok gerçekçidir bu yalan.
Sonra mum söner, oyun biter, geride kalan kallavi bir küfreder. Küfreder çünkü hayat çok fazla argodur.
Küfür, inkârdır yalnızlığı bir bakıma. “Ben yalnız değilim”, kronik bir yalnızın en az “ben sarhoş değilim” diyen bir alkoliğin ki kadar başucu cümlesidir.

Hayat..
Kaderle sınırlandırılmış alınan ilk nefes ve son nefes arası yaşanılanlar bütünüdür.
İnsanlar girer hayatınıza ki bazılarını siz seçemezsiniz de.
Bu kişilerin sıfatları hayatınıza kodlanarak size servis edilir; anne, baba, kardeş, akraba diye…
Ancak seçme özgürlüğü size ait olan insanlar vardır, sizi en çok yaralayanlar da genelde bu sınıfa ait olanlardır.
Hayat bir “Çerçi”dir aslında.
Çünkü insanlar gelirler, hayatınızdan bir şeyler alıp giderler ya da hayatınızın orta yerine bir şeyler bırakıp kalırlar.
İşte bu kalanlar sizi çok sevebilenlerdir…

Oğuz Bal
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Önce gülümseyişini kaybediyor insan, sonra umudunu, sabrını..
Ve derken kendini...
Birileri bizler için çok değerli olduğundan onları kaybedince fakirleşiyor sanırım kalplerimiz.
Kimseye sevgi veremiyoruz.
Her ne kadar yerine birini koysakta gidenin, tam dolduramıyor gelen.
Hep biraz boş kalıyor, hep biraz gedik.
Ve çok kırıldığımızdan yarım kalıyoruz böyle, bir yanımız hep eksik..

Ezgin Kılıç
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Kim girerse girsin hayatına, sen artık hep eksik kalacaksın..
Çoğun ben de senin, elinin sıcaklığını aldım, sarılışındaki sıkma payını, kokunu aldım,
nefesini aldım sen uyurken, onunla yüzümü ısıttım.
Ben senden sabah uyanışlarını aldım, günaydın mesajlarını ve o savaş nedeni iyi geceler öpücüklerini..
Sen şimdi kime tam kalabilirsin ki, anlamıyorsun değil mi ben senin göz yaşlarını aldım,
artık hiç kimse için adam gibi ağlayamayacaksın.
Kimse için benim kadar üzülemeyeceksin. Çoğun bende senin, onunla sigaraya başladık..
Ne yaptım biliyor musun, senden geriye yeni bir sen edecek kadar bile sen bırakmadım.
O yüzden sen artık hep eksik kalacaksın. Kalbi dışarıda unutulmuş bir vücutsun artık.
Nefes alman mühim değil, asla tamamlanamayacaksın..

Özcan Bülbül
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Sahilde tek başıma yürüyordum ve o yaklaşık yirmi dakikadır peşimdeydi. Bu uzun ve sessiz takip beni gitgide daha çok huzursuz ediyordu.
Önemsememeye, onu görmezden gelmeye çalıştım ama olmadı. En sonunda dayanamadım ve durdum. Ben durunca o da durdu.
“Bak” dedim, “git! Benden sana hayır gelmez artık” dedim.
Dinlemedi, sessizce ardımdan yürümeye devam etti.
Aslında takip edilmek değil, birisinin benden bir beklentisi olması, onu düşünmemi beklemesi beni rahatsız ediyordu.
Zaten hep böyle olmuyor muydu ki; ben ne kadar kurtulmaya çalışsam da, ne kadar aradığım huzuru yalnızlıkta bulduğumu anlatsam da birileri mutlaka benden bir şeyler istiyor ya da istemeye yelteniyordu.
Durdum ve bir kez daha konuşmaya karar verdim.
“N’olur anla beni. Benim kendime hayrım yok kaldı ki sana nasıl olsun?” dedim. Sadece boş boş bakıyordu bana.
“Bitti, niye anlamıyorsun?” dedim, tepkisizdi. Bu suskunluğu, anlayışsızlığı beni deli ediyordu.
İşte o an tepem attı. Ayağımı yere vurarak bağırdım: “Hoşt! Hoşt! Kışşt! S.ktir!”
Bu ani hareketim karşısında korktu ve kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp kaçtı. Dört metre ha var ha yok, öteye gitti durdu.
Bakıştık. Sonra yeniden peşimden gelmeye devam etti.

Bilseydim eğer bu kadar yvsak bir köpek olduğunu acaba elimdeki kıymalı poğaçanın yarısını verir miydim?
Verirdim, beni ısırmasından tırsmıştım çünkü.
Neyse, baktım olacak gibi değil, ileride de bir poğaçacı var, paraya kıydım iki sade, bi peynirli aldım.
Ama hemen vermedim. Gittim ileride bi bank vardı, oraya oturdum.
Bu da eli mahkum, geldi oturdu karşıma. Elimdeki poğaçalara al da at dercesine bakıyordu. Bir müddet vermedim poğaçaları.
Ben ona bakıyordum, o poğaçalara bakıyordu. En sonunda dayanamadım, kâğıdı açıp poğaçaları önüne koydum.
Eğildi, önce peynirliyi, sonra sadeleri, sonra tekrar peynirliyi kokladı ve hiç birini yemeden bana baktı.
“Aslında biliyor musun, sen de aynı bana benziyorsun” dedim.
“İlk başta bi şekilde, şans eseri bi kıymalı yiyorsun, sonra sanıyorsun ki, kere daha o tadı bulacaksın.
Hatta bu özleme saatlerce, günlerce birilerinin peşinden bıkmadan usanmadan gidiyorsun.
Seni kovuyorlar, kırıyorlar, aşağılıyorlar, yine de ardı sıra gidiyorsun peşlerinden, yılmıyorsun.
Tam buldum diye seviniyorsun ama bi bakıyorsun ki önüne o kıymalı poğaça değil, iki sade, bi peynirli. Onu da tabi beğenmiyorsun” diye de devam ettim.
Hâlâ boş boş bana bakıyordu. Gözyaşlarımı tutamayarak devam ettim.
“Ama bilmiyorsun ki hayatta peynirli ve sade poğaçalar daha çok bulunur. Kıymalı ise nadirdir ve en iyisi de sadece Tarihi Sarıyer Börekçisi’ nde yapılır” diye de ekledim.
“Yapılır” derken zaten dizginleyemediğim gözyaşlarımı hepten koyuverdim ve köpeğin boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladım.

Umut Sarıkaya
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Kahretmiştir seni, ağlatmıştır ve aldatmıştır hatta.
Keşke böyle olmasaydı dersin, bu şekilde bitmemeliydi.. Genelde hak etmediğini düşünürsün böyle bir sonu.
Bu yüzden onu asla affetmeyeceğini ve ondan artık nefret ettiğini söylersin.
Bitti desen de, nefret etsen de ve hatta gerçekten ona karşı bir şey hissetmesen bile; özlersin.
Sadece özlersin, nedensiz..
Aptalca gelir, gülümsetir ya da kızdırır; hatadır, yanlıştır ama özlersin işte..
Ezgin Kılıç
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Seni özlediğimi biliyorsun. Beni özlediğini biliyorum.
Orada durmuşuz bir şeylerin kendiliğinden yoluna girmesini bekliyoruz.
Neden yapıyoruz bunu biliyor musun ?
Çünkü biz birbirimize acı çektirmeyi sevmek sanıyoruz, öldürmeyi aşk sanıyoruz.
Korku ve endişe içinde seviyoruz sanki , sen yüreğin ağzında yürüyorsun.
Kurumuş dudakların, su'yum diyorum arasan, nefesim diyorum alsan.
Korkuyoruz, iki kişinin aynı anda sığamayacağı bir yermiş gibi dünya, gayret edemiyoruz.
Son hızla kaybediyoruz, düşüyoruz. Yaş oluyoruz..
Aşkın gözünden düşüyoruz..

Özcan Bülbül
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Amacım zamanı satın almak.
Mülk edinmek gibi bir derdim yok. Mülkiyet hırsızlık gibi bir şey.
Sevmiyorum işte. Biz kuşak olarak böyleyiz. Bize sevmeyi, bir şeylere bağlanmayı öğretmediler.
O tarafımız gelişmedi. Benim tek bir düşüncem var; çıplak geldim, çıplak gideceğim..
Ben dünyanın bir parçasıyım, şurayla ve bedenimle sınırlı değilim.
Bir şeyler yanlış gidiyor, birileri acı çekiyor.. Ben de çekiyorum aynı acıyı.
Altıma son model bir araba çekip, güzel bir ev alınca mutlu mu olacağım yani ? Hayır olmam.
Aramızda mutlu olanlar varsa zekalarından şüphe ederim, bir de gözlerinden.
Çünkü iyi görmüyorlardır.

Nejat İşler
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Etrafına bir bak, gördüğün o lanet insan kalabalığına, berbat yaşam koşullarına pislik içinde kalmış seviyorum ağızlarına iyi bak.
İyi bak çünkü ben seni bütün bu keşmekeşte, şehir gürültüsünde geciken otobüslere, erken gelen nefretlere inat sevdim.
Ben seni bu can sıkıcı koşulların hepsini bir kenara itip, biz'i tamamlamak maksadıyla değil, bütün olabilmek arzusu ile sevdim.
Kalkan toz içinde soluduğum o havayı senin için alıp vermek,
direndiğim her şeye biraz da senin için ter dökmek, kolaylaştırmak yaşamı senin için ve zorlaştırmak mutsuzluk için.
Lütfen, etrafına iyi bak..
Sevebileceğim yüzlerce kişi arasında ben sevmek için seni seçtim.
Sevgilim, sen.. Seni sevebilecek onlarca kişi arasında, gerçekten ölür gibi, ölüm gibi seveni kaybettin.
Kasım yağmurlarını sana armağan ediyorum,anlarsın..
Ağlarsın..

Özcan Bülbül
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Neredesin? Meğer ne doldurulmaz bir delikmiş yokluğun. Kaderde bu sensizlikte varmış. Her insanın yüzünde sana benzeyen bir şey aramakta varmış. Sesini duymak varmış şarkılarda. Bütün kitaplarda seni okumak varmış. Meğer ne dayanılmaz bir şeymiş yokluğun. Kağıtlara seni yazmak varmış. Artık hiç yazmasan da olur,hiç gelmesende.
Meğer ne türlü bir ölümmüş yokluğun.
Bir daha nerdesin demeyeceğim. Bendesin artık. Dudaklarımın değdiği kadehlerdesin.Yağmurlardasın üzerime yağan. Denizdesin, rüzgarda. Uzaktasın, ama yine de bu şehirdesin.
Gittiğine inanmıyorum, gel demeyeceğim.
 
---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.

Neredesin? Meğer ne doldurulmaz bir delikmiş yokluğun. Kaderde bu sensizlikte varmış. Her insanın yüzünde sana benzeyen bir şey aramakta varmış. Sesini duymak varmış şarkılarda. Bütün kitaplarda seni okumak varmış. Meğer ne dayanılmaz bir şeymiş yokluğun. Kağıtlara seni yazmak varmış. Artık hiç yazmasan da olur,hiç gelmesende.
Meğer ne türlü bir ölümmüş yokluğun.
Bir daha nerdesin demeyeceğim. Bendesin artık. Dudaklarımın değdiği kadehlerdesin.Yağmurlardasın üzerime yağan. Denizdesin, rüzgarda. Uzaktasın, ama yine de bu şehirdesin.
Gittiğine inanmıyorum, gel demeyeceğim.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst