---> Mavi bir düşüm ben düşmemek için uğraşan.
Sahilde tek başıma yürüyordum ve o yaklaşık yirmi dakikadır peşimdeydi. Bu uzun ve sessiz takip beni gitgide daha çok huzursuz ediyordu.
Önemsememeye, onu görmezden gelmeye çalıştım ama olmadı. En sonunda dayanamadım ve durdum. Ben durunca o da durdu.
“Bak” dedim, “git! Benden sana hayır gelmez artık” dedim.
Dinlemedi, sessizce ardımdan yürümeye devam etti.
Aslında takip edilmek değil, birisinin benden bir beklentisi olması, onu düşünmemi beklemesi beni rahatsız ediyordu.
Zaten hep böyle olmuyor muydu ki; ben ne kadar kurtulmaya çalışsam da, ne kadar aradığım huzuru yalnızlıkta bulduğumu anlatsam da birileri mutlaka benden bir şeyler istiyor ya da istemeye yelteniyordu.
Durdum ve bir kez daha konuşmaya karar verdim.
“N’olur anla beni. Benim kendime hayrım yok kaldı ki sana nasıl olsun?” dedim. Sadece boş boş bakıyordu bana.
“Bitti, niye anlamıyorsun?” dedim, tepkisizdi. Bu suskunluğu, anlayışsızlığı beni deli ediyordu.
İşte o an tepem attı. Ayağımı yere vurarak bağırdım: “Hoşt! Hoşt! Kışşt! S.ktir!”
Bu ani hareketim karşısında korktu ve kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp kaçtı. Dört metre ha var ha yok, öteye gitti durdu.
Bakıştık. Sonra yeniden peşimden gelmeye devam etti.
Bilseydim eğer bu kadar yvsak bir köpek olduğunu acaba elimdeki kıymalı poğaçanın yarısını verir miydim?
Verirdim, beni ısırmasından tırsmıştım çünkü.
Neyse, baktım olacak gibi değil, ileride de bir poğaçacı var, paraya kıydım iki sade, bi peynirli aldım.
Ama hemen vermedim. Gittim ileride bi bank vardı, oraya oturdum.
Bu da eli mahkum, geldi oturdu karşıma. Elimdeki poğaçalara al da at dercesine bakıyordu. Bir müddet vermedim poğaçaları.
Ben ona bakıyordum, o poğaçalara bakıyordu. En sonunda dayanamadım, kâğıdı açıp poğaçaları önüne koydum.
Eğildi, önce peynirliyi, sonra sadeleri, sonra tekrar peynirliyi kokladı ve hiç birini yemeden bana baktı.
“Aslında biliyor musun, sen de aynı bana benziyorsun” dedim.
“İlk başta bi şekilde, şans eseri bi kıymalı yiyorsun, sonra sanıyorsun ki, kere daha o tadı bulacaksın.
Hatta bu özleme saatlerce, günlerce birilerinin peşinden bıkmadan usanmadan gidiyorsun.
Seni kovuyorlar, kırıyorlar, aşağılıyorlar, yine de ardı sıra gidiyorsun peşlerinden, yılmıyorsun.
Tam buldum diye seviniyorsun ama bi bakıyorsun ki önüne o kıymalı poğaça değil, iki sade, bi peynirli. Onu da tabi beğenmiyorsun” diye de devam ettim.
Hâlâ boş boş bana bakıyordu. Gözyaşlarımı tutamayarak devam ettim.
“Ama bilmiyorsun ki hayatta peynirli ve sade poğaçalar daha çok bulunur. Kıymalı ise nadirdir ve en iyisi de sadece Tarihi Sarıyer Börekçisi’ nde yapılır” diye de ekledim.
“Yapılır” derken zaten dizginleyemediğim gözyaşlarımı hepten koyuverdim ve köpeğin boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladım.
Umut Sarıkaya