Dün gece

---> Dün gece

Kimdim ben?"

Katil ve kurban.Elerimde başkalarının kani var, başkalarının ellerinde de benim kanım.Bir cinayet işledim; belki de pek çok cinayet işledim.Nasıl olsa bütün ipuçlarını temizledi hafızam.

Bir cinayete kurban gidiyorum.Belki de pek çok cinayete kurban gidiyorum.Nasıl olsa inanmıyorum ardımdan tutulacak mateme.Katillerimin yüzlerini seçemiyorum;isimlerindense geride harfler kalacak sadece.Binlerce kelime,onlarca hikaye var boğazımda düğümlenmiş.Susuyorum konuşmam gereken yerlerde; dilimi tutamıyorum ne zaman susmaz gerekse.Anlatacak çok şeyim olsa da, emin değilim anlaşılmak istediğimden.
 
---> Dün gece

Hiç bu kadar sessiz olmamıştı ayrılık. Ve hiçbir ayrılık bu kadar canımı yakmamıştı...Her ‘sen’ sandığımın arkasından yanılgıyla bakakalmanın üzüntüsüydü, “Buda değilmişsinin üzüntüsüydü”.

Hayatımda senin adına yaşayabileceğim üzüntümü yaşıyorum ben; içimdeki sessizlik, içimdeki fırtına...Allah büyük acılara büyük sabır verirmiş sabrın arefesindeyim... Ne yazılar, ne cümleler kaleme alınmış senin için hepsi parça, pörçük...Toplama yazılarda bir araya getiriyorum seni ve beni, yaşananları...Ne çok almışsın benden ve ne çok bulmuşum seni hayatımda parça parçada olsa hiç birinde tamamlayamamışım seni, toplama yazılarda bile olsa...

Ne yazık sevgiyi elimizde oyuncak ettik, sevemedik biz kıymet bilemedik, buldum delisi olduk...İncittik, kırdık, üzdük...Kendimizi birbirimize bıraktık toparlayacak kimse kalmadı darmadağın oldu her şey...Öyle zaman geliyor her zaman sevecek olmanın anlamı kalmıyor, o kadar ki seni sevmeyen insanların bile sana yapamayacağı, cesaret edemeyecekleri kadar kırılmalardan sonra...

Sevgi içinde kaybolduk biz, ya yoğun yaşadık sevgimizi ya birisi diğerinin sevgisine izin vermedi kimi zaman...Kimi zaman yoğunluktan sıkıldık, kimi zaman sevgimizi gösteremediğimizden...Kimi zaman birbirimizi çok iyi diğer insanlardan arasında çok farklı bir şekilde anlayabildiğimizi düşündük; kimi zaman bunun birbirimiz için çokta iyi olmadığını gördük...Alışkanlığı tattık, bağımlılığı ve tutkuyu...Ama hiç birinin ayrılığa nereye kadar mani olabileceğini düşünmedik...

Sözler kısıtlanmıştı. Neye mahkum olmuştu kelimeler, cümleler kurmanın uzaklığında...Yaşanılanlar susturmuştu onları. Yüklem, devrik cümle nasıl olmalı, nasıl cümleler kurulmalıydı. Hangilerini nerede kullanmalıydı. İfadesizliğin çaresizliğiyle susturmalıydı belki de en doğrusu. Büyük bir felaketi susarak, mahkumlaşarak yaşamalıydı belki de...Kifayetsizlik bile anlatılamaz, ifade edilemez hale gelmişti bile zaten. Hep genel manalarda, dış faktörlerde aramak gerçek yüzü ne kadar gerçekçiyse...Ya oyalanmak, ya kendini kandırmaktan başka hiçbir şey değil...Çaresizlik bile susmuş, yok oda çaresiz kalmış...Kendini mahkum etmiş bir yüreğin bile susmaya hakkı yok, yine kendi için değil yine karşısındaki için yine içindeki ‘sen’ için...

Bitmek bilmeyen kelimelerim, cümlelerim var sana. Neyi ne kadar anlatsam az geleceğine, hissettiklerimi sana bir türlü anlatamayacağıma inandığım. Bu kadar mı beni anlayamadığını düşünüyorum yoksa beni gerçekten anladığını düşündüğüm tek insana mı anlatmaya çalışıyorum hayatımı?...Hangisi?...Bu iki seçenek arasında nasıl bocalama, nasıl bir belirsizlik varsa, şu an sana karşı hislerimde bir o kadar...Seni bana yakınlaştıran neydi bir o kadarda uzaklaştıran?...Bunca cevapsız soruların yanıtını nasıl bulacağız, ya yaşamalı ya terk etmeli....Peki bu tercihte kim nasıl bulunacaktı...Suçun sevmek miydi ?...Hayır bu olmamalı oysa...Peki senin suçun neydi, pekala ya benim...İllaki bir suçlu mu aramalıydı?.... Belki zaman, zaman suçladık içimizde birbirimizi, belki içimizde yaşadık birbirimizi kızgınlıklarımızı yada alttan almalarımızı lakin hep bir gerçek yatar insanın içinde öyle ya...

Sen beni affettin, beni seni affedemiyorum...Sen beni affettin, ben kendimi affedemiyorum...Olura bırakırmış gibi yapsam da olura bırakılamıyormuş. Kalp acısı değil yürek acısı daha bir yakıyormuş insanı...Kaç kelimenin kaç cümlenin altına sığınmadı ki bu ayrılık; başarısızlık, korkaklık, cesaretsizlik ve hangisiyle ne kadar anlam bulabildi belirsiz...Tarifi yok bu ayrılığın, bu kopukluğun. Kelimeler ne bu ayrılığı savunmaya nede reddetmeye yeterli...Yeterli değil hiç bir şey, söylenecek, konuşulması gereken çok şey varken suskun bu yürek, küsmüş, kırılmış, çaresiz bırakılmış...

Kaç kez girdi aramıza oysa, kaç kez sarstı bizi bu ayrılık. Ya kabullenemedik yada kabullenmek istemedik. Büyük olasılıkla biz ayrılamayız cümlesinin altına sığınıp görmezden geldik. Ama yinede bu ilişkinin içinde bir çok şeyi başardığımız gibi aslında biz başaramadık.

En çok sevdiği acıtırmış insanın canını biz bu sözü yalancı çıkaramadık. Kaç defa ayrıldık ta ayrılığı başaramadığımız için başarısız olduk biz...
 
---> Dün gece

sana hiç beklemeyi öğretmemiştim
her zaman vardım değil mi?
sevgimde savurgandım
öfkemde cimri...
hala da öyleyim ama
ne öfkem kaldı sana
ne sevgim
çoktan geçmişti bitirme zamanı da
zaman erteleme zamanıydı

masum hatam
çekildim artık hayatından

görüş bitti....
 
---> Dün gece

Doğdum
Büyüdüm
Doğduğum yerdendir
Yüreğimde hep beyaz bi hüzün
Bu yüzden hem sevdim hemde hüzünlendim karı her gördüğümde
Uzak bir yerin sızısı vardı çayın deminde
İçtim seni düşündüm
Bir yurdum olmadı mesela
Sevgilim, ailem, evim, büyüdüğüm kaldırımlar, arkadaşlarım hep ayrı
Hepsini yanıma alayım dedim yoruldum
Hep böyle buldum seni
Yurdumun hüznünde
Hiçbir yere sığdıramadığım o gülüşün
Pırıl pırıl gözlerin karşıladı her derin yolculuğumun sonunda
Yumuşak ellerine dayadım alnımı
Doğdum
Büyümedim
Hala senin çocuğunum…
 
---> Dün gece

Kapat..
Tüm serzenişlere ..
İnadına..
İnadına Sev Beni..
Ben senin Herşeyin..
Sen benim Herşeyim..
Kapat..
İnadına duymak isteme..
Kapıların acık..
Ben sana kanmaya Hazır Kaçık..
Gel.. Gitme..
 
---> Dün gece

Ve biliyorum artık yolun sonuna geldik seninle, önümüzde ikiye ayrılan yol
var. Birinden sen gideceksin diğerinden ben. Artık birbirimizi hiç
göremiyeceğiz belki hiç konuşamıyacak hiçbir satır yazamıyacağız.

Bir gün geldiğinde birbirimizden birhaber olacağız öleceğiz birbirimizden
habersiz öldüğümüzü bile bilmeyeceğiz.

Umutmaya çalışsacağız ve belki bunu başaracağız, yaptığımız hiçbir şeyi
anmıyacak hatırlamıyacağız.
Beyaz renk artık sana birşey ifade etmiyecek nefretinde bittiğinde. Beni ve
benimle yaşadıklarını geçmişinin unutulan anılarında bırakaçaksın, hiçbir iz
kalmasın istiyeceksin birgün gelicek bu acı da dinecek bitecek hepsi...

Biz seninle o bankta oturup en yaşlı halimizle geçmişi de anımsamıyacağız.
Torunlarımızda olmuyacak doğum günlerini hatırlamıyacağız. Birbirimize hiç
çeket almıyacağız yada yağmurda ıslanmıyacak sıcak çikolata da içmiyeceğiz
bir deha... Sabahın ilk ışıklarına kadar sarılıp
uyumayacağızda...

Artık hiç kavga etmiyeceğiz yada hiç kıskanmıyacağız, şiirler
biriktirmeyeceğiz. Çalıntı şiirlerle ifade edemiyeceğiz içimizdeki
duyguları...

Okadar çok gitti ki seninle beraber, hiç yaşanmamış günler ile birlikte tüm
umutlarda, tüm sevgilerde tüm hayallerde yok olup gidiyor işte...

Seninle böyle ayrılmak varya! en çok o koyuyor adama...
 
---> Dün gece

kokusu yok acının,
rengi yok..
siyah degilken acinin rengi.
pembede olabiliyor..
Acıya isim takılmıyor,
biçim verilmiyor..
bitirilemiyor.
sadece cekiliyor
 
---> Dün gece

zaman biLe geçmedi inan
hasretin kadar gözLerimin önünden
geLmeyeceksin nasiLsa artik.
böyLe yaşamanin,farki ne öLümden
baktim etrafima usuLca
gecenin en iyi vurdugu yerden
güzeL bir yer seçip sana agLadim..

kendi olarak, sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
o, işte...
 
---> Dün gece

Bir sokağın ortasındayım. Saati mi soruyorsunuz? Sanırım gece yarısı olmalı… Sırtımı dayamışım bir sokak lambasına şiirler okuyorum içimden… ‘Bir gün seni sevdiğimi anlarsın:’ diyorum haykırıyorum gölgelere, gölgeler gibi hayatıma bir karaltı olarak düşenlere…

Yağmur yağıyor inceden… Beni sorarsanız hala sokağın o ortasındayım ve hala şiirler okumaktayım.’Her şey sende gizli diyorum yağmura, yağmurlar gibi akan gözyaşlarıma sebep olanlara… Kaldırımlara düşüyor gözyaşlarım yağmurlara karışarak… Dökülmesin incilerin Ozan ‘ım diyorum, nafile… Aşk bir kere sindi bu tene ağlama demek nafile…

Bir fasıl sesi geliyor uzaklardan.Ayrılığa dair ne varsa taşıyor içinde.Sessizce kulağıma fısıldıyor ezgilerini… Yine gözlerim doluyor… Hala sokağın ortasında mıyım, onu mu soruyorsunuz? Hayır değilim… Yürüyorum şimdi yağmuru iliklerime kadar hissederek. Hala şiirler okuyorum… ‘Ben sana mecburum.’diyorum alıp verdiğim nefese, nefes gibi ömrümden gelip geçenlere…

Ve hala şiirler okumaktayım sana dair;
Hala umutla beklemekteyim yarınları…
 
---> Dün gece

Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundcheckindeyim.
bir yazar mıyım ? yoksa tek şiirlik şair mi ?
Notumu verdi hocalarım nasihatı koydum cebime ve zorda kalana dek çıkarmadım.
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yarimi sevgilimde bırakıp yarimi sokağa attım
Canımı yolda buldum, canıma teslim ettim, canıma okudu.

Zihnimin derinliklerinde yaptığım kazılarda onca yılın çöpleri yatılı
Onların içinde binlerce ölümsüzlük ölümü görmüş.
Kaybettiğim gülücüğü gül demeti halinde koymuşlar oysa ki suratıma
Gömülü parmak izlerin omuzlarımda
Gözlerimde bir filmsin. Göz çukurlarımda uyuya kalmış bir bebeksin.
Bende ninninim uyu....
 
---> Dün gece

yağmur yağıyordu düşüncelerime
bulutlar kapatıyordu hayal ufkumu
yağmur bardaktan boşanır gibi yağıyordu
yürüyordum tanımadığım şehirde, durmadan.
düşlerim ıslanıyor, bedenim yaşlanıyordu
yağmur tepeden tırnağa yağıyordu
tanımadığım şehirde, durmadan, yürüyordum.
gözlerimi geceye kapatmıştım.
durmaksızın huzur arıyordum köşe başlarında ..
 
---> Dün gece

Catışmalarında ortasında sevimli bir cocuk yüzüsün sadece
cocukluguma yaklasmak istiyorum.
yumurta kokan arkadaslarla solculuk oynayarak gecer zaman..
şiirlerde biriktiremiyorum artık kimselere..
kalabalık yalnızlıklar sarmıs her yanımı.
sogudum kendimden herkezden.
 
---> Dün gece

Ölüler yalan söylemez bilirsin
Yitirdim kendimsizliği.
Zıpkın yemiş balıklar gibiyim.
Şimdi bir ıslık bile dağlar yüreğimi
Bir eski şarkı yağmalar bütün uykularımı
Çıkmaz sokaklarda kaldım biliyorum
Başım dönüyor, ben dönüyorum
Acele etme ne olur bekle biraz
Daha yakmadım bütün gemileri
Daha yırtmadım dönüş biletimi
Öyle yorgun öyle bitkin ve öyle sürgün
Unutmaktan geliyorum...
 
---> Dün gece

Sana Anlattıklarım Neleri susuyor...
Ve Anlatamadıklarım neleri söylüyor..
İşte 4 Bilinmeyenli Adam.
İyi adamı oynamaya devam.
 
---> Dün gece

Bavulları hep toplu durmalı insanın...

Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...

Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz*geçmeli...

İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Yalnızlığa alışmalı...



* * *



Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet*lerinden biri artık...

Bireyin keşif çağı, geride kı*rık dökük yalnızlıklar bıraktı.

Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.



* * *



İşte o yüzden alışmalı yalnız*lığa...

Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı*lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...

Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...

"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...

Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kim*se yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya*cak..."

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...



* * *



Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.

Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.

O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...

Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he*saplaşmaya çalışmalı...

Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol*malı...

Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...



* * *



Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

Yollarla barışmalı
 
---> Dün gece

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
 
---> Dün gece

Hatıralar,
basucumda nöbet tutar gece - gündüz,
bekler beni.
Düslerim var benim, hayallerim var.
Fikrim derya, deniz.
Fikrim geri getirir seni.
Dualarim var, duvarlarim var.
Yazarim, söylerim yana yana ismini
Yarida kaldi sarkilar, aman
Bu yaraya deva degil zaman...
değil
 
---> Dün gece

Sizden Saklı

Gelmediniz, ben hep sizi bekledim
eksilen yanlarımla
sizden saklı eskidim

her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için
gün, ay, saat, hafta; takvimsi zaman yanı
aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey
yalnızca ufuklar yeniledim

kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk
her sevgiliyle biraz daha
biraz daha sizden saklı eskidim.
 
---> Dün gece

Çok güzellik var maziden arta kalan..
Bitmemişse de,söyleyeceklerim kalsada yarım..
Üzsende kırsan da sıradanlaşsanda el gibi!
Konuşmam ölmüş bir aşkın arkasından ..
Marifet degil. . .

 
---> Dün gece

Yüzlerinde, yamasız tenime basan ifadeler vardı.
Kalbim kanıyordu gülümserken,
Kimse görmedi.
Koskoca caddede ışık seliydim ben
Hiçbir bakışı boğamadım
Suskundu dilim açık yaralarım azmıştı
Kendimden başka herkese benziyordum
Ve kayıptım
...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst