Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Çocuk ve dayak!
Çocuk dayağı asla söylemez International Hospital Çocuk ve Adolesan Psikiyatristi Prof. Dr. Aysel Eksi çocuk ve dayakla olan ilişkisi hakkındaki soruları yanıtladı. Sizce Türkiye'de dayak yemeyen çocuk var mıdır? Var tabii. Bilinçle ve özenle yetiştirilen çocukların çok büyük bir kısmı dayakla tanışmadan büyür. Ancak dayak konusunu ele alırken şunu hatırlatmak gerekir ki; nadiren ve çok zorunlu durumda çocuğu fiziksel olarak cezalandırmakla onu dayakla terbiye etmek arasında fark vardır. 'Her dayak yiyen çocuk ilerde bundan mutlaka örselenir' diyemeyiz. Ben bir ruh hekimi olarak büyük oğluma bir kez vurduğumu biliyorum. Oğlum 4.5 yaşındaydı ve onu küçük kardeşinin gözüne kalem sokarken gördüm. Dehşet içinde onu omuzlarından tutup sarstığımı ve poposuna vurduğumu hatırlıyorum. O anda oğlumun yaptığı şeyin çok tehlikeli olduğunu anlatmanın başka yolunu bulamamış olmalıyım benim de o anda öfkemi boşaltmam gerekiyordu. Daha sonraki yıllarda oğlumla konuşurken 'biz seni hiç dövdük mü sence?' diye sordum. 'Hayır' dedi. Çok zorladığım zaman 'bilmiyorum ama dövdüysen herhalde hak etmişimdir' dedi. Bu çok samimi bir yanıttı. Çok zorunlu olduğum zaman bu yola başvurmuştum bunun oğlumun ruh sağlığın olumsuz etkilediğini söyleyemem. Dayakla terbiye olmaz Peki sizce çocuk dayakla terbiye edilebilir mi? Çocuk dayakla terbiye edilemez. Terbiye uzun etkili bir eğitim verme tutum ve davranış değiştirme biçimidir. Oysa dövülen çocuk için annesindeki öfkenin dinmesi önemlidir aynı davranışları sonra yine tekrarlayabilir. Pek çok 'dayak arsızı' denilen çocukların neden dövüldüklerine değil dayağın sonucuna önem verdikleri görülür. 'Oh ya acımadı işte' sözüyle döveni açıkça tahrik ettikleri bile görülür. Fiziksel cezalandırma yöntemi diyoruz dayağa çocukları çok olumsuz etkileyen bir başka cezalandırma biçimi de psikolojik cezalandırmadır. Çocuğa 'seni bırakır giderim' 'annen olmam' 'seni çingenelere veririm' 'annene karşı gelirsen ellerin taş olur' gibi tehditler ya da karanlık bodrumlara kilitlemek gibi cezalandırma yöntemleri de fiziksel cezalandırma gibi hatta belki daha da ağır şekilde çocuklar üzerinde olumsuz etki yaratır. En büyük sorun disiplin Sizce okullarda dayağın önlenmesi konusunda başarı sağlanabildi mi? Hayır hiçbir yerde bu başarı sağlanamadı. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan araştırmalar var. Bu sadece Türkiye'- nin sorunu değil İngiltere'- de de tartışılıyor. Ama bir gerçek var ki öğretmenin çaresiz olduğu durumlarda kalabalık sınıflarda başvurulan bir yöntem. Bu konuda aynı yöntemleri kullanarak 6 ülkede yapılmış bir araştırma ABD'de bilimsel dergilerden birinde yayınlandı. Araştırma sonuçları şunu gösterdi: Kendisi sık dayak yiyen çocukların bir başkasına şiddet uygulama oranı artıyor. Kendisi sık dayak yiyen çocuklarda endişe oranı yüksek bulundu. Araştırmada ilginç bulunan nokta şuydu; kültürler farklı da olsa her kültürde dayağın çocuğun kişiliği üzerinde bıraktığı izler aynı bulundu. Çocukluk döneminde anne- babadan dayak yiyen çocuk yetişkinliğinde dayak atmaya meyilli olur mu? Eğilim artar olasılık artar. Bilinç altında çoğu kez dayak atanla özdeşleşme söz konusudur. Dayak atanı benimser özdeşleşir onu örnek alır ilerde de kendisi en ufak bir olayla saldırganlığa geçebilir. Fiziksel şiddet gören çocuğun daha sonra fiziksel şiddet uygulama olasılığı büyük ölçüde artar ama kuşkusuz kural değil... Bu travma ilerde ne tür sorunlar doğuruyor? Dayak yiyen çocuğun en büyük sorunu disiplinsizlik oluyor. Cezanın etkisi azalıyor bunun sonucunda da disiplin sorunları ortaya çıkabiliyor. Annelerin dövmesi genellikle biraz daha tolere edilebiliyor da babaların şiddeti çocukları daha farklı etkiliyor. Burada kuşkusuz çocuğun yaşı da çok önemli. Özellikle ergenlik döneminde onuru zedelenen ergende fiziksel şiddet büyük yaralar açabiliyor kin ve nefrete dönüşebiliyor. Bir çocuğun şiddete maruz kaldığını siz psikiyatrist olarak nasıl keşfediyorsunuz? Bunu değerlendirmenin çeşitli yolları vardır. Kuşkusuz çocuğun yaşı çok önemli küçük çocukların yaptığı resimlerden oyunlarından onu üzen ve etkileyen olayları anlayabilirsiniz. Örneğin; bebeklerle bir oyun düzeni kurdunuz evcilik oynuyorsunuz. Bu oyun düzeni içinde bazı bebekler anne ve bazıları da çocuk oldu diyelim. Oyun sırasında bebek her yaramazlık yaptığında anne bebek hemen çocuğu bebeği dövüyorsa; bu çocuğun evde dayakla sık karşılaşmış olduğunu düşünebilirsiniz. Tecrübeli çocuk psikiyatristleri çocuğun sorunlarını oynadığı oyunlardan öğrenebilir. Çocuk psikologları için de biraz daha büyük çocukların yaptığı resimler önemli ipuçları verebilir. Çocuğun yaptığı resimdeki mor renkler ve siyah karaltılar çocuktaki dayağın habercisidir. Çocuklar dayak yediklerini genellikle açık açık söylemezler. Cinsel tacizde de benzer bir durum vardır. Çocuklar bunu kendi içlerinde saklar dile getiremez ama davranışları ile belli edebilirler. Çünkü evdeki şiddet sadece fiziksel şiddetle yani dayakla sınırlı değil. Psikolojik şiddet de çok önemli. Çocuk resimlerindeki mor renk dayağın ipucunu veriyor Çocuklar dayak yediklerini asla açık açık söyleyemezler. Ancak bir psikoloğun çocuğa yaptırdığı resimde dayağın önemli ipuçları vardır. Çocuğun resminde mor renk ve siyah karaltılar varsa; bu onun evde şiddete maruz kaldığını göstermektedir
Çocukların zeka ve mental kapasiteleri doğumdan itibaren belli bir yaşa kadar devamlı gelişme sürecindedir. Çocuklarda meydana gelen mental motor gelişim geriliğinin bir çok nedeni olduğu gibi en başta gelen nedeni Merkezi Sinir Sistemini etkileyen hastalıklar travmalar ve doğum komplikasyonlarıdır. Çocukta belirli bir mental kapasite olsa bile çocuğun büyüme gelişme döneminde yetersiz situmulasyona maruz kalması ve gerekli eğitim ve öğretimin tam olarak verilememesi çocuğun zihinsel gelişimini sağlayacak ortamın hazırlanamaması değişik stres etkenlerinin anne babayı ve aileyi etkilemesi çocuğa ilginin az olması nedeni ile de suni bir mental motor gelişim geriliği veya var olan kapasitenin gelişmemesi olabilmektedir. Çocukların zeka problemlerinin farkına varılması önemli olmaktadır. Belli bir hayat aşamasında aile ve toplumun beklentileri de bu mental kapasiteye göre olmalıdır. Zeka probleminin farkına varılması eğer başka nedenler yok ise çocuğun yaşına uygun gelişimine ve sosyal konumuna ulaşamaması veya kendi kendine tam olarak yetememesi ile gözlenebilir. Zeka Geriliğinin Tanımı ; Genel psikososyal işlevselliğin yaşına uygun beklenen durumun önemli derecede altında olması ile beraber insanlar arası iletişim kendine bakım ev yaşamı toplumsal ve kişiler arası becerilerde kendi kendini yönetip yönlendirme toplumsal ve kişiye sunulan olanaklardan yararlanma becerilerinin bazılarında yetersizlik görülmesidir.
Çocukta zeka problemi olmadığı halde yaşına uygun zeka kapasitesini ortaya koyamamasının bir nedeni de çocukta olabilecek psikiyatrik rahatsızlıklardır. Bu psikiyatrik rahatsızlıkar içinde çocukluk çağı depresyonları uyum güçlükleri reaktif bağlanma bozukluğu dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu özel öğrenme güçlükleri sayılabilir. Bu hastalıklarda çocukta suni olarak mental motor gelişim geriliği görülebilmektedir. Bu durumda neden olan durum ortadan kaldırıldığında zeka kapasitesinin belli bir ölçüde tekrar ortaya çıktığı gözlenmektedir. Zeka testleri (IQ) ile çocukların zeka düzeyi hesap edilebilir . IQ düzeyi 0-25 arası çok ağır zeka geriliği 25-40 arası ağır zeka geriliği 40-55 arası orta zeka geriliği 55-70 arası ise hafif zeka geriliği olarak belirlenmektedir . Zeka testleri sonucuna göre zamanında yapılacak gerekli eğitim ile çocukların mevcut kapasiteleri artırılabilir. Zeka gerilikleri hafiften şiddetliye göre sıralanabilir. Toplumda görülen zeka gerililikleri içinde ; çok ağır zeka geriliği toplam zeka geriliğinin ortalama %1 kadarını ağır zeka geriliği %4 kadarını orta derecede zeka geriliği %10 hafif derecede zeka geriliği ise %85 kadarını oluşturur .Yani toplumda görülen zeka geriliklerinin büyük kısmı hafif derecede zeka geriliği kapsamındadır. Tedavi: Zeka problemi olan çocukların bu problemlerinin tedavisi mevcut kapasitenin tamamının kullanılmasına yönelik eğitimin verilmesi çocuğun kendi kendine bakabilmesi ve yetersiz kaldığı noktalarda gerekli becerilerin eğitim ile sağlanması ve ailelere yönelik gerekli pedagojik danışmanlıktır. Zeka problemi olan çocuklarda ek olarak bazı bedensel hastalıklar eşlik etmektedir . Bu hastalıkların varlığı durumunda ek tedavi yaklaşımları olmalıdır. Özellikle merkezi sinir sistemi hastalıkları konusunda gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmalıdır .İlaç tedavisi olarak ise çocuğun semptomlarına yönelik tedavi yaklaşımları mümkün olabilmektedir. Zeka problemi olan çocukların anne babalarına sosyoekonomik desteğin sağlanması çok önemli bir noktadır. Ailenin bu durumda çocuğun bakım ve eğitimi konusunda çabaları uzun zaman gerektirmektedir. Bu nedenle gerek ekonomik gerek psikososyal açıdan bu ailelerin desteklenmesi çok önemli bir noktadır. Bu çocuklara yönelik zamanında müdahale önemlidir. Bu nedenle mevcut eğitim öğretim sisteminde bu çocuklara daha fazla imkan tanınması önemlidir. Gelişimin çok hızlı olduğu çocukluk çağında gerekli müdahaleler ile çok rahat bir şekilde çocukların eğitim ve öğretimi belli bir seviyeye getirilebilme imkanı varken en değerli yıllar bazı eksikliklerden dolayı boşa geçmektedir.Bu konuda özeli ekip ve profesyonel yaklaşımlara ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır.Ailenin ve toplumun bilinçlenmesi giderek daha da önem kazanmaktadır
Madde Bağımlılıkları
Madde bağımlılığı çocuklarda genelde kullanılan maddenin farklılığı ile erişkinlerden ayrılır . Çocuklarda madde kullanımı bazı psikiyatrik durumlara eşlik edebilir bunun ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir. Çocuklardaki madde kullanımı genelde uçucu maddeler bağımlılık yapabilecek kimyasal maddeler alkol olmaktadır. Madde bağımlılığına erken müdahale olası kötü sonuçları önlemede önem taşımaktadır . Madde kullanımı son zamanlarda artış göstermektedir. Ailelerin bu konuda bilinçli olması gerekmektedir. Ailesinde madde bağımlılığı olan çocuklarda bu türlü problemler daha fazla olmaktadır. Ayrıca madde bağımlılığını çocukluk çağı depresyonları psikososyal stres etkenlerine maruz kalma bozuk arkadaş çevresi anne baba ilgisizliği okul -aile iletişim peoblemleri anne baba madde kullanımı parçalanmış aileler depresyonun birlikte olması aile içi anlaşmazlıklar ailede madde bağımlılığı çocuklar için uygun olmayan medyanın yayınları düşük sosyoekonomik durum anne veya babadan birinde sabıka durumu çocuğun herhangi bir suçtan sabıka almış olması anne babanın herhangi birinde psikiyatrik hastalıklar dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu gibi durumların eşlik etmesi madde bağımlılığının şiddetini daha da artırır. Madde bağımlılığının tedavisinde genelde psikoterapi yaklaşını ve kullanılan maddenin çeşidine göre ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Çocuğun psikososyal işlevselliği bozulmadan madde bağımlılığının bir an önce tedavi edilmesi gerekir.
Genelde kişinin başına gelen veya şahit olduğu hayatı tehdit edici bir olaydan sonra gelişen kaygı belirtielri olaya bağlı kaçınma davranışları ve korku reaksiyonlarını içerir. Bu herhangi bir ölüm olayı tabii afet herhangi bir kaza ve buna benzer kişiyi ve hayatı tehdit edici bir olaydan sonra yıllar içerisinde gelişebilir. Çocuk böyle bir durum karşısında tepkisiz ve çaresiz kalmış olabilir. Genelde maruz kalınan olay ile ilgili kabuslar yaşanılan olayın yeri yıldönümü ve onu hatırlatan şeylerden kaçış ve onunla ilgili korkular uyku bozuklukları depresif düşünceler kaygı belirtileri o olayın aniden tekrar yaşanıyor gibi olması kişiyi düşünce olarak da o olayla ilgili rahatsız eden düşünceler şeklinde yakınmalar olur. Çocuklar genelde oyunlarında ve oyuncaklarında o olayı tekrar tekrar canlandırarak bir tür rahatlama sağlamaya çalışırlar. Yine çocukların resimlerinde sordukları sorularda o olayla ilgili çok şey olabilir. Genelde uyku bozuklukları ve gece kabuslar gelişir. Anne babadan ayrılmak istememe veya onların başına kötü bir şey geleceği endişesi olabilir. Travma sonrası stres bozukluğu olay yaşandıktan sonra yıllar içerisinde gelişebilir . Eğer olayın yaşanmasından hemen sonra şikayetler başlar ve bir ay içinde şikayetler geçer ise bu durumda akut stres bozukluğundan bahsederiz. Tedavi olarak çocuğun yaşına göre psikoterapi oyun terapisi ilaç tedavisi yapılabilir. Travma sonrası stres bozukluğu durumu çocuk için gerçekten çok sıkıntılı ve belirgin işlev kaybına yol açan bir durumdur. Çocukta bu durumda depresyon okul başarısızlıkları sosyal fobi içe çekilme arkadaşlardan uzak kalma hayata ve geleceği yönelik ümitsizlik görülebilir. Bu durumda olan her çocuğa aile - hekim - okul üçgeni içerisinde belirgin bir psikososyal destek sağlanmalıdır.
Dağınık ev" çocuğun zekasını etkiliyor Dağınık evin çocukların zeka gelişimini olumsuz etkilediği belirtildi. New Scientist dergisinde yayımlanan habere göre İngiliz ve Amerikalı bilim adamları 3 ve 4 yaşlarındaki 8000 çocuk üzerinde yaptıkları araştırmada evdeki koşulların çocuklara yapılan zeka testlerinin sonuçlarına ne ölçüde etki ettiğini incelediler. Bilim adamları dağınık bir evin çocuğun zeka gelişimi üzerinde az da olsa ölçülebilir olumsuz etki yaptığını tespit ettiler. Bundan önce yapılan araştırmalarda da küçük ve dağınık evlerle gürültülü çevrenin çocuklardaki düşük zeka seviyesiyle bağlantılı olduğu ortaya çıkmış ancak bu araştırmalarda sosyal ya da ekonomik
statüyle genetik ve çevresel faktörlerin ayrımı tam olarak yapılamamıştı. Yeni araştırmada bu faktörleri ayrı ayrı inceleyebilmek için denek olarak tek yumurtalı ve çift yumurtalı ikizler kullanıldı. Penn-State Üniversitesi'nde görevli araştırma başkanı Stephen Petrill çocukların zeka seviyesini kelime bilgisi ve gramer testlerinin de bulunduğu çeşitli testlerle ölçtüklerini test sonuçlarını çocukların yaşadıkları evlerdeki koşullarla karşılaştırdıklarını belirtti. Yapılan istatistiki değerlendirme sonucunda evdeki düzenin çocukların zeka gelişimi üzerinde etki yaptığı ortaya çıktı.
Kardeş Kavgalarına Karşı Ailenin Tutumu
Kardeş kavgası öğreticidir .. Çocuklu evlerde yaşanan kardeşler arası çatışma normaldir. Ancak bu sırada anne babanın tutumu büyük önem taşır.
Çocuklarınız tartışırken nasıl davranmanız gerektiğini biliyor musunuz? Bağrış çağrış saç saça baş başa... İçeride gene kıyamet kopuyor. Bütün tembihleriniz verilen bütün sözler tamamen unutulmuş durumda. Psikologlar bu konuda "Kardeşler arasında kavga son derece normaldir. Hatta önemlidir. Çünkü çocuklar bu kavgalar sonucunda kendi sınırlarını haklarını ve taleplerini fark eder aynı zamanda anlaşma yapmayı da öğrenirler" diyor. Yine de uzun süren kardeş kavgalarında durumu kontrol altına alabilmeniz için önerilerimizi dinlemenizde fayda var. Hakem Olmayın... Çocuklarınız tartışırken aralarında hakem olmayın. Kavgayı kimin başlattığıyla ilgilenmeyin. Bunu öğrenmeye çalışmak çocukların birbirlerini suçlamasına yol açar. Kim başlatırsa başlatsın sonuçlarına birlikte katlanmaları gerektiğini hatırlatın. Kavga ettiklerinde ise mümkün olduğunca az karışın. Çocuklar meseleleri kendi aralarında halletmenin yollarını keşfetmelidirler. Sadece yaralanma tehlikesi varsa müdahale edin. Kıskançlık Büyük Sebep... Çocuklar arası kavgaların en büyük sebebi kıskançlıktır. Bazen anne ve babaların yanlış tutumları da bu tür kavgalara neden olabilir: "Niye o yapıyor da bana izin vermiyorsunuz?" gibi. Bu yüzden birine diğerinden fazla ayrıcalık tanımayın istikrarlı olun ve sınır koyun. Sebep-Sonuç İlişkisi... Her şeyin eşit olmasına çalışmayın. "Ama Ayşe’ye izin verdin biz neden oynayamıyoruz?" dediğinde "Üzgünüm ancak kardeşinle kavgayı siz devam ettirdiniz. Ayşe kavgaya karışmadı bu yüzden oynayabilir. Ayrıca bu sizin kuralları bozmanızın bir sonucu" diyebilirsiniz. Adil olun. Eğer dövüşüyorlarsa kuralları her ikisi de çiğnemiş demektir. Kıyaslama Yapmayın... Kardeşleri birbirlerine karşı asla kışkırtmayın. "Kardeşin senden çok daha uslu" dediğiniz anda hem dik başlılığı hem de rekabeti tetiklemiş olursunuz. Çocuklarınızın doğru şekilde davranmalarını sağlamak amacıyla "Kardeşin ne kadar uslu sen neden öyle değilsin?" demek sadece aralarında bir ayrışmaya rekabete ve belki de düşmanlığa bile yol açar. Konuşmalarına İzin Verin... Çocukların isteklerini açık ve net bir şekilde dile getirmelerine yardımcı olun böylece kavga çıkmasına mani olursunuz: "Can kardeşine oyuncağını geri ver ve ’Ödünç alabilir miyim?’ diye sor." Sevginizi Dışa Vurun... Onlara ilgi gösterin. Çocuklarınızı sık sık kucaklayın sevin. Şunu da unutmayın kardeşler birbirini sevseler bile sık sık kavga edebilirler. Uzman Görüşü: Vizyon Psikolojik Danışma Hizmetleri Temelde kardeş kavgası normaldir. Sadece kavga sınırlarının birbirine fiziksel ve duygusal zarar verecek düzeye gelmemesi gerekir. Özellikle kardeş kavgaları çocuklara daha az sorumluluk düşen evlerde daha sık görülür. Ailenin Tutumu... Sorun çoğunlukla çocuklardan değil onlara nasıl davranmasını bilemeyen anne-baba tutumlarından kaynaklanabilir. Özellikle kavga edilmemesi için kardeşlerin kullandıkları eşya oyuncak oda gibi ayrımın yapılması paylaşım noktalarını azalttığından rekabet duygusunu körükler. Bunun yerine birlikteliği ve paylaşımı destekleyen tutum ve davranış kısa dönemde olmasa bile orta ve uzun dönemde kardeşler arasındaki ilişkileri pozitif etkileyecektir. Alanlar Yaratın... Kardeş kavgasında çocukların sahip oldukları yetenek ve eğilimlerin iyi tespit edilmesi önemlidir. Aileler farklı yönlerin çocuklara sağladığı avantajları görebilmelidir. Kardeşlerin farklı hobi ve uğraş alanları olması hem aynı alana yönelik paylaşım kavgalarını azaltır. Çocukların yaş ve özelliklerine göre sorumluluk dağıtımına özen göstermelisiniz. Çocukların hepsine aynı davranış da kavga nedeni olabilir
Çoğu aile her dediğini yaptırmasın düşüncesiyle her şeye hayır demeyi alışkanlık haline getiriyor ancak bunun önemli sakıncalarının bulunuyor. İstediği hiçbir şey yapılmayan her isteği geri çevrilen aşırı tenkit edilen çocuğun daha hırçın ve inatçı bir kişilik yapısı edindiğini belirten Psikiyatr Sabri Yurdakul "Aşırı baskı dar bir giysiden farksızdır çocuğu kıpır kıpır yapar ancak birgün gelir patlar" uyarısında bulundu. Çocukların okul öncesi eğitim kurumlarına gönderilmelerinin olumlu gelişmelerine dikkat çeken Yurdakul şöyle devam etti: "Anaokullarında çocuklar planlı ve programlı yaşamayı öğreniyor. Ancak bu kurumlarda verilen eğitimin fayda getirmesi için uygulamanın evde de sürmesi gerekir. Ancak bu disiplin baskı yoluyla yapılmamalı. Çocukla konuşulmalı inatlaşmadan doğrular ve yanlışlar anlatılmalı." Zaman zaman ailelerin çocuklarına karşı kırıcı olabildiklerini belirten Yurdakul bu durumda çocuktan özür dilemekten çekinilmemesi gerektiğini vurguladı. Yurdakul "Henüz 2 yaşında bile olsa çocuğun da bir kişiliği ve gururu olduğu unutulmamalıdır" dedi.
Bunları yapın Çocuğun yaptığı güzel davranışların övülmesi yaratıcılığının geliştirilmesine yardımcı olunması gerektiğini ve başkaları yanında tenkit edilmemesini öneren Yurdakul konuşmasını şöyle sürdürdü: "Birlikte kitap okuyun oyuncak seçimine özen gösterin. Şımartma korkusu olmadan sevginizi verin yargılamadan dinleyin yaşamınızı onunla paylaşın. Hatalarınızı itiraf etmekten çekinmeyin onu sevdiğinizi sık sık söyleyin. Sevmemekle tehdit etmeyin. Sürprizler yapın. Çocuğun kendisine güven duymasını sağlayın. Yaşına uygun harçlık verin abur cubur yedirmeyin. Uyku saatlerine dikkat edin. Eleştirileriniz daima yapıcı olsun." Yurdakul çocuğun cesaretinin kırılmaması "Sen küçüksün yapamazsın" gibi sözlerden uzak durulması gerektiğini belirterek "Cesareti kırılan çocuk çekingen ve korkak olur" dedi.
Çocuklar Okulla İlgili Problem Getirdiğinde Nasıl Tepki Verilmeli
Çocuğun küçük de olsa duygu ve isteklerine kulak asmamak kaynayan tencereye kapak koymak demektir. Çocuğu susturmak ve onun davranışlarını kısıtlamak ise tencerenin kapağını gitgide lehimlemek olur. Kapağı lehimlenmiş sağlam görünen içi su dolu ateş üzerindeki tencere basınç arttığında nasıl ansızın patlarsa dilekleri sevinçleri üzüntüleri endişeleri içe atılan çocukta da bir gün ansızın patlama olabilir. Bu patlamalar çocuğun zamanla benliğini yitirmesine sebep olur. Çocuklar öğretmenlerinden ya da okuldan yakındıkları zaman yakınmalarının derinleşmesine fırsat vermemeliyiz. Onlara kimi gerçekleri açıklayabiliriz:
* Her öğretmen her çocukla yeteri derecede ilgilenmeyebilir.
* Okul herkesin istediği düzene girmez.
* Biz okul düzenine uymalıyız gibi. Çocuğunuzun okul yönünden isteklerinden bazıları size uygun gelmiyorsa okul yönetimi ile direk görüşme yolunu seçin çocuğu okulla aile arasında aracı olarak kullanmayın onun yanında yakınmamaya çalısın. İnsanların toplu yasadıkları yerlerde problemlerin olması tabiidir. Önemli olan problemlerin çözümü için o problemi gerekli merciye götürmektir. Okul gibi insanların her yönüyle eğitilmelerinin hedeflediği kurumlarda problem çözümü daha da önem kazanır. Bir doktora gittiğinizde kendinizi doktora her şeyiyle teslim edersiniz; o sizi muayene eder sizden tetkikler ister. İlaçlar yazar; siz hiç itiraz etmezsiniz çünkü doktora güvenirsiniz okula çocuğunu veren veli de her şeyiyle teslim eder. Onu ruhi hayati düşüncesi psikolojisiyle öğretmenine teslim eder. Çocuğunuzun okulla ilgili getirdiği problem ne olursa olsun işin aslini öğrenmeden hemen okulu ya da öğretmeni suçlama yoluna gitmeyiniz. Ona fark ettirmeden hemen okul aranmalı; ilgili öğretmen ya da idareci kimse onunla görüşüp olayın aslı öğrenilmeli.
Eğer çocuğun her getirdiği meseleye oğlum sen mutlaka bir yaramazlık yapmışsındır diyerek olayı araştırmadan peşin hükümle onu suçlarsınız ve okulu da hiç aramaya gerek görmezseniz size karsılaştığı problemi bir getirir iki getirir üç getirir; sizin çözüm konusunda yardım etmediğinize kanaat getirirse artık problemlerini size getirmek istemez. Kaldı ki her gelen meselede kendi çocuğunuzu suçlu göstermeniz için o okulun bütün personelinin ve binasının her şeyiyle mükemmel olması gerekir ki; böyle bir okul şu anda dünya üzerinde mevcut değil.
Veliler;
• Okula olan teveccüh ve itimatları
• Çocuğuma bir zarar gelir endişesi
• “En basit şeyleri dahi problem ediyor.” derler düşüncesi gibi düşüncelerle okula pek
yansıtmıyorlar. Çocuklarla ilgili problemler okula iletilmezse bunun zararı en basta okula sonra aileye sonrada çocuğadır. Çocukların okuldaki tutum ve davranışlarını kendilerinden öğrenmeye çalışmak çok uygun değildir. Çünkü çocuklar genellikle durumlarını her şeyiyle evde söylemezler. Çocuğunuzun okulla ilgili olsa da olmasa da bütün problemlerini okula gidip öğretmeniyle tartışmaktan çekinmeyin. Bu problemlerden bazılarına öğretmen sizden daha tarafsız objektif bir gözle bakacaktır. Ayrıca sizin probleminiz gibi güçlüklerle karşılasan başka annelerden bahsedeceği için hangilerinin size özgü hangilerinin genel olduğu hakkında fikir edinirsiniz. Çocuğunuz uslu ve çalışkansa öğretmeniyle aranızdaki ilişkiler de tabii iyi olacaktır. Çocuk yaramaz ve ders durumu iyi değil ise bu ilişkiler gergin ve nazik hale gelebilir. Ebeveyn ve öğretmenler olarak iki tarafta da kendi yaptıklarının doğru olduklarını düşünürler. Anne baba daha baştan şunu kabul etmelidirler ki: ideal bir öğretmen öğrenci konusunda anne baba kadar duyarlı ve bu konuda daha çok çırpınan bir insandır.
Öğretmenle sıkı bir diyaloga işbirliği içine girilirse birçok şeyi halledecektir. Yeni ders yılının basında öğretmenle görüşür daha önceki yıllarda çocuğun okul hayatının nasıl geçtiğini ve çocuğun iyi ve kötü yönlerini açıkça izaha çalışırsanız en doğrusunu yapmış olursunuz.
Korkular Yaşlarına Göre Farklılık Gösterir
Çocuklar nelerden korkar? Çocukların korkuları yaşlarına göre farklılık gösterir. Daha küçük yaşlarda
korkuların kaynağı seslerken ilerki yaşlarda somut korkular ortaya çıkar. İşte yaşlarına göre çocukların korkuları:
2 yaş
En çok seslerle ilgili korkular söz konusu: Özellikle tren kamyon gökgürültüsü sifonun çekilmesi elektrik süpürgesinin çıkardığı sesler. Karanlık büyük eşyalar koyu renk eşyalar ve şapkalar da korku unsuru bu yaştaki çocuklar için... 2.5 yaş
Oyuncağın veya yatağın yer değiştirmesi annenin uykuya geçişte yanından ayrılması birinin yan kapıdan girmesi gibi alışagelmişin dışında yapılan hareketler çocuğu korkutabilir. 3 yaş
En çok görsel korkular; karanlık hayvan polis anne babanın gece sokağa çıkması. 4 yaş
Yine seslerle ilgili korkular özellikle motor gürültüsü. Ayrıca karanlık yabani hayvanlar annenin evden ayrılışı. 5 yaş
Fazla korkulu bir yaş değil. Daha çok görsel korkular olabilir. Ayrıca daha somut korkular düşme bir yerini incitme gibi... 6 yaş
Çok korkulu bir yaş. Özellikle seslerle ilgili. Kapı zili telefon böcek veya kuş sesi. Hayalet cadı korkusu yatak altında birinin saklanabileceği korkusu. Su ateş fırtına anneyi eve gelince bulamama korkusu. 7 yaş
Karanlık bodrum tavanarası korkusu. Gölgeleri hayalet cadı gibi algılama. Okuduklarından televizyondan sinemada gördüklerinden fazlasıyla etkilenme endişelenme. 8- 9 yaş
Endişe ve korkular daha az. Sudan ve karanlıktan daha az korku. Daha gerçekçi korkular var. Mesela bir şeyi yapamamak okulda başarısızlık gibi kişisel endişeler. çocuğunuz korktuğunda neler yapmalısınız ? 1. Korkusuna saygı gösterin.
2. Çoğu korkunun geçici olduğunu kendinize hatırlatın.
3. Tekrar ona yardımcı olmaya çalışmadan önce korktuğu durumdan makul bir süre geri çekilmesine fırsat tanıyın.
4. Korktuğu duruma tekrar alışabilmesi için ufak adımlarla ona yaklaşın (Mesela yükseklikten korkuyorsa az yüksek yerlere çıkarın. Köpekten korkuyorsa köpek yavrusunu sevdirmekle işe başlayın).
5. Çocuğunuzun nelerden korktuğunu saptamaya çalışın. Saptadığınız şeylerden onu uzak tutmaya çalışın.
6. Çocuğunuzun korkusunun yaş düzeyinde çoğu çocukta görülen korkulardan olup olmadığını test edin. Yaş düzeyinde sıkça görülen bir korkuysa geçeceğini düşünüp olayı hafife alabilirsiniz. Korkusu aşırıysa ve geçmiyorsa bir uzmana danışmanız yerinde olur
Çekingenlik ve Utangaçlık Bir Hastalık Mıdır? Aşırı derecede çekingenlik utangaçlık bir psikolojik bozukluktur. Türkiyeli insanlarda ve bazı gelişmemiş ülkelerde daha fazla çekingen insan vardır. Bizim kültürümüzde “ Sessiz uysal itaatkar “ çocuk hep teşvik edilmiştir. Örneğin “ kız gibi oğlan çok sakin uysal “ lafı Anadolu da çok yaygındır. “ Çekingen- kaçıngan kişilik bozukluğu” ve “ sosyal fobik bozukluk” başlıca iki çekingen yapıyı temsil eder. Yaklaşık toplumdan % 10 kadar insan bu sorunla karşı karşıyadır. Çekingenlik utangaçlık ve sıkılganlığın kaynağı ; genetik “silik anne- baba modeli” otoriter ebeveynlerin varlığı aşırı koruyucu kollayıcı ve hep eleştiren anne-baba modeli En büyük nedenler aileden ve çevreden kaynaklanır. Anne- babanın her ikisi veya biri aşırı evhamlı titiz koruyucu- kollayıcı ise ; sürekli çocuğunu “ kollamaya” “göz önünden ayırmamaya çalışır.” Yada çocuğun yaptığı işler beğenilmeyip hep eleştiriyor ve küçümseniyorsa diğer çocuklarla kıyaslanıyorsa veya çocuğa her “ yanlışında” dayak atılıyorsa bu çocuklar potansiyel çekingenliğe adaydır. Çocuğun kendine güvenli girişimci olabilmesi için teşvik edilmesi iltifat edilmesi gerekir. Çocuğun sırtını sıvazlamak aferin demek onu motive eder. Çocuğa uygun ve kesinlikle zararlı olmayan şeylerde ona uymak ve onun tercihlerine saygı göstermek çocuğun yeteneklerinin gelişmesi için özgür ve öz denetime dayalı bir disiplin anlayışı olmalıdır. Çocukla hem oynamalı hem eğlenmeli hemde ciddi konularda ilgilenilmelidir.
Aşırı derece de çekingen ve utangaç olan çocuklar ; gençlikte de yetişkinlikte de bu sorunla iç içedir.
Çocuklar ve gençler günlük hayatta ne gibi zorlularla karşılaşırlar ? - Öğrenci ise tahtaya kalkamaz
- Soruları bildiği halde parmak kaldırmaz
- Öğretmen kaldırıp soru sorarsa aşırı heyecanlanır yüzü kızarır ve kekelemeye başlar ve dili dolanır. Bildiği halde şaşırıp yanlışlar yapar. Çok utanır. Arkadaşlarına ve öğretmenine karşı rezil olduğunu düşünür bazen okula bile gitmek istemez.
- Bu çocuklar arkadaş edinemezler hep yalnızdırlar veya çok azının bir- iki arkadaşı vardır.
- Karşı cinsle iletişim kuramazlar.
- Yüzleri kızarır elleri titrer çok heyecan yaparlar.
- Kalabalık bir ortamda kendilerini izleniyor gibi hissedip bakışların üzerinde olduğunu zannederler. Bu nedenle bu tür ortamlarda bulunmamaya dikkat ederler. Zaruri ise o ortamın en kuytu sote yerini bulup “ gizlenmeye” çalışırlar.
- Bazı çekingen çocuklar sürekli eve kapanırlar.Bilgisayar internet başında sanal alem bağımlısı olabilirler.
- Bu gençlerin % 40 ı zamanla depresyon geçirebilirler.
- % 10-15 i alkol bağımlısı olabilirler.
- % 40 ı yaşamları boyu evlenemezler bekar kalırlar. Çünkü karşı cinsle iletişim kuramazlar ve o kız isteme törenleri nişan nikah onlara işkence gibi geldiğinden bekar kalırlar.
- Bu gençler çalışmaya başladıklarında genelde masa başı ve geride insanlarla göz göze iletişim olmayacak şekilde iş tercih ederler.
- Hak ve hukuklarını arayamazlar.
- İnsanlara hayır diyemezler.
- Güçlü etkili insanların çekim alanlarına girip onların her dediğini yapabilirler.
- Marjinal ideolojik tarikat ideolojilerine kapılabilirler.
- Kendisini tanımaya bir şehre yada ülkeye göç edebilirler. BU DURUMDA OLAN ÇOCUKLARIMIZA NE YAPILMALI NASIL YARDIMCI OLUNMALIDIR ? - Bu çocuklarımız eleştirilmemeli sosyal olmaya zorlanmamalı
- Çocuğu- genci anlamaya yönelik yaklaşmalı onun açılmasına yardımcı olunmalı
- Eğer hatalar varsa süratle düzeltilmeli
- Çocuğu olan ailelerle dialog arttırılarak doğal karşılanma kaynaşma sağlanmalıdır.
- Küçük sorumluluklar verilerek başarı için yüreklendirilmeli teşvik edilmelidir.
Sonuç alınmadığı durumlarda ailecek bir uzmana gidip yardım alınmalıdır. İlaç tedavisi ile psikoterapi iyi sonuç vermektedir.
Bastırılan Kişilik Bastırılan kişilik özgüven duygusu eksik birey kendi yaratılışını ve varoluşunu yaşamayan insanımız...
Türkiye toplumunda kendine güvenen haklarını sonuna kadar savunan direngen insanlara pek itibar edilmez fakat içten içe bir özenme gıpta ve takdir hep olmuştur... İç âlemimiz vicdanımız doğrudan yana olsa da bunu davranışlarımıza yansıtamıyoruz. Sanki bir güç bizi engelliyor adım attırmıyor dilimizi bağlıyor... "Biz" "kendimiz" olamıyoruz içimiz başka dışımız başka. Neden? Niçin?
Ülkemizde kökü çok derinlerde olan alışkanlıklar düşünce biçimleri davranış kalıpları vardır. Nesilden nesile sorgulanmadan üzerinde durulmadan düşünülmeden aktarılıp giden tutum ve davranışlar hayli fazla. Toplumun her kesiminde değişik derecelerde bunu görmek mümkündür.
Ataerkil otoriter aile yapımızda belirleyici olan aile büyükleridir. Erkeğin baskın olduğu ailede erkek kadının baskın olduğu ailede kadın aileyi yönlendirir. Burada cinsiyet çok önemli değildir. Her şartta büyüklerin haklı olduğu doğru bildiği ve uyguladığıdır. Bu nedenle onlara karşı gelmek farklı kulvarda koşmaya çalışmak aileden dışlanma nedenidir.
Ailede böyle de; okulda işyerinde kışlada partilerde sendikalarda derneklerle vakıflarda sosyal kulüplerde dinî cemaat ve gruplarda farklı mı?
Büyükler yöneticiler her şeyi ve de doğru bir şekilde bilir zihniyeti. Sağdan sola kadar bütün kesimleri içine almaktadır. Birinde sağcılık birinde solculuk adına yapılmaktadır. İkisinin de ortak noktası liderlere yönetimlere sınırsız itaattir. Ve önlerine sunulan doğruları tartışmasız kabul etmek iyi bir militanlığın ölçüsüdür.
Bundan dolayıdır ki ülkemizde her konuda bir tıkanıklık durgunluk yaşanmaktadır. Fikir üretilmemektedir. Çünkü düşüncenin önünde duvarlar vardır. Ülkemizde hâlâ düşüncelerinden dolayı "sağdan ve soldan" insanlar cezaevlerinde "sürünmektedir."
Aileler çocukları çok kitap okuduklarında "Aman çocuğum fazla okuma gözlerin bozulur yorulursun kafayı üşütürsün!" telkinini yapmaktadırlar. Resmi görüşlere ve genel kabullere aykırı düşünce ve davranışlar geliştirildiğinde; buna en başta aileler karşı çıkmakta ve çocuklarını boyun eğmeye zorlamakta "Aman evladım bu ülkeyi sen mi kurtaracaksın? Boşver el âleme neyse sana da o dur" şeklinde pasifleştirme operasyonunu başlatmaktadırlar.
Böylece bireylerde sağlıklı kişilik kendine güven duygusu olmamaktadır. Bu duygusu olmayan bireyler bu güveni sağlamak için değişik grupların içine girdiklerini o grupların en "gözde" elemanları oldukları "kuraldan fazla kuralcı" kesildiklerinde bilinmektedir. Çünkü içindeki hastalıktan dolayı tutunacak bir dal ararlar ait oldukları grubun değerleri ile kişilik ve kimlik kazanırlar. Her türlü telkine ve yönlendirmeye açık olurlar.
Ülkede hakim olan resmi ideoloji ve onun vasıtasıyla egemenliğini sürdüren hakim güçler de sürekli olarak vatandaşları itaate davet etmektedir. Kendi belirlediği çerçeveyi aşanları komünist faşist bölücü dinci irticacı gibi sıfatlarla toplum dışına atmakta ve şaibeli vatandaş sınıfına sokmaktadır. Sosyal siyasal ekonomik abluka altına almaktadır. Oysa uzun vadede hakim güçlerin de bunda faydası yoktur.
Ülkemizde bunca haksızlığa adâletsizliğe zulme dayağa işkenceye kötü muameleye karşı hepimizin sergilediği duyarsız tavır içler acısıdır. "Ateş düştüğü yeri yakmaktadır." "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" felsefesi yaygındır.
Toplumsal olarak felç olmuş gibiyiz her tarafımıza iğneler batırılmakta kesilmekte fakat bizden hiçbir tepki çıkmamaktadır. Çünkü beynimize düşüncelerimize prangalar vurulmuştur. Tepki verecek merkezler baskı altına alınmıştır. Kanatılmış felç edilmiştir.
Ülkenin geniş sosyal ekonomik coğrafi kültürel hayatı maalesef çağa ayak uyduramamaktadır. Devlet sivil askeri bürokrasi de beton bir duvar gibi halkın önünde durmaktadır. "Utanç duvarı gibi" bu "beton duvara" balyozla vurduğumuz gün kişiliğimizi kendimizi bulduğumuz gün olacaktır.
Ülkemizde gerçek aydınlık ve barış olacaktır. Herkes çekinmeden kendini ortaya koyacak tartışacak ama kavga etmeyecek bir başkasını zorlamayacaktır. Haklı bulunan fikirler alınıp istifade edilecektir.
Yanlışlıklar haksızlıklar aza inecek; tepkilerden dolayı insanlar daha ölçülü ve insaflı davranacaktır. Yönetim açık ve şeffaf olacaktır. En önemlisi devlet milletin emrinde ve hizmetinde olacaktır. Millet sözde değil özde efendi olacaktır.
Anksiyete Bozuklukları Anksiyeteher insan tarafından bazı durumlarda yaşanan bir duygudur.Türkçe de"kaygıbunaltıiç sıkıntısıstres"gibi sözcüklerle anlatılmaya çalışılmıştır;fakat"korkuendişe bunalım"gibi duyguları da kapsamaktadır.
Anksiyetenin amacıyaşamı uyumlu ve dengeli sürdürmektir;tehlikelibilinmeyenyeni uyaranlardan organizmayı sakınmakonlarla başa çıkmakonlara karşı koymak ya da o uyarıdan kaçmaktır.İnsanın gerek bireysel gerekse toplumsal adaptasyonu için belli dozlarda anksiyete gereklidir.Anksiyeteya içerel (intrapsişik) ya da dış çevreden kaynaklanan bir tehliketehlike ihtimali veya kişi tarafından tehlikeli olarak algılananyorumlanan herhangi bir durum karşısında yaşanan bir duygu durumudur.
Kişikendini bir çeşit alarm durumunda ve sanki kötü bir şey olacakmış gibi bir duygu içinde hisseder.Bir yere kadar sağlıklı olan anksiyetebir yerden sonra kişininaile ve sosyal aktivitelerinikişiler arası ilişkilerinizi olumsuz etkilemeye başlar;kişide ruhsal problemler doğuran bir duygu olarak karşımıza çıkar.Anksiyetebirbiriyle uyumlu bir ilişki içinde ve bir bütün halinde çalışan bir çok alt sistemi etkilerkenyaklaşan tehlikeleri haber verereksinir sisteminin tüm birimlerini(santralotonom periferik sinir sistemlerini ve endokrin sistemi)en üst düzeyde uyarırharekete geçirir ve böylece kişiye kendisini koruma fırsatı verir.
Patolojik anksiyete:
Normal anksiyetenin ötesindeanksiyete"bir hastalık belirtisi" olarak karşımıza çıkabilir.
Patolojik anksiyetebelli bir uyarana karşısüresi ve şiddeti bakımından uygun olmayan bir yanıttır.
Patolojik anksiyete."anksiyete bozuklukları"başlığı altında toplanan bozuklukların yanı sıra diğer pek çok psikolojik hastalıkta da bir belirti olarak bulunur .diğer yandansantral sinir sistemini ya da diğer sistemleri etkileyen bir organik bozukluğun belirtisi de olabilir.Aksiyete belirtileri çoğu kez temporo limbikhipotalamo-hipofizer tiroit arkının uyarılarak harekete geçirilmesi sonucu ortaya çıkarlar.Böylecesantral ve periferik sinir sistemi ile otonom sinir sistemi ve nörü-psikoendokrin sistemi bir bütün olarakkendine yönelen tehdide karşı savunan ve de saldırı durumuna geçmiş olur.Bu sistemlerin harekete geçişinde başlıca nörotransmitterler(noradrenalinserotonin.GABA ve muhtemelen diğerleri)rol oynar.
Anksiyetenin oluş nedenleri:
1.Psikanalitik görüşe göre:
Son yıllara kadar anksiyete bozuklukları Freudyen kuramlarla açıklanıyordu.Biyolojik çalışmalar ve diğer kuramlar ortaya atılınca psikanalitik açıklamalar yetersiz kaldı.Freud'a göre iç çatışma;benlikalt benlik veya benliküst benlik arasında oluşmaktadır.
Alt benliğe ait dürtü ve isteklere karşı denge kurmaya çalışan benlik bir nedenle zayıflar ya da bilinç dışı dürtülerin gücü artarsa benlik alt benlik arasında çatışma ortaya çıkar.çatışma benliğin dürtüler karşısında çözüm bulamadığınıbaş edemediğini gösterir;bir tehlike olarak algılanır.Bunaltı(aksiyete) benlikte bir tehlikenin habercisibir alarm işaretidir.Anksiyetebenliğin homeostatik işlevi olan ve tehlikeyi algılayan bir tepkisidir.psikolojik kuramda bilinç dışı dürtüleryasak cinsel ya da saldırgan dürtülerdir
Çatışma durumundaki anksiyeteye karşı benliğin savunma mekanizmaları harekete geçer.yer değiştirme mekanizmasıanksiyetenin belli bir nesneye ya da duruma bağlanmasını sağlar;böylece fobi oluşur.kişifobik durumdan kaçınabildikçe kendini rahat hissedecektir.
Psikanalitik açıdan bunaltıya karşı savunmalar yetersiz kalınca açık bunaltı görülür.Bunaltı kaynağına göre yedi türe ayırabilir.
1-Süperego anksiyetesi(Toplumsal değerler vs)
2-İğdişlik(kastrasyon)
3-Ayrılma(seperasyon)
4-İd bunaltısı(alt benlik)
5-Sevgiyi yitirme anksiyetesi.
6-Kötülük görme anksiyetesi.
7-Çözülme bunaltısı.
2-Öğrenme Kuramlarına göre
Bu kurama göreanksiyeteöğrenilmiş bir süreçtir ve açlıkcinsellik gibi biyolojik kökenli birincil dürtüler yanındayine insanı güdüleyici bir güç olarak görev yapan ikincil bir dürtüdür
Öğrenme kuramlarıözellikele fobileri açıklamakta onay görmüştür."koşullu refleks teorisi"ne göre deanksiete"tehlikeli dış uyarılara karşı organizmanın şartsız cevabı"olarak açıklanmaktadır.
3Bilişsel(kognitif)yaklaşımlara göre:
Bu yaklaşımdaanksiyete nedeni olayların kendisi değilkişilerin beklentileridirbu olayları nasıl ve ne şekilde algılayıp yorumladığıdır.kişiler bazı ipuçlarıyla karşılaştıklarındazararı ve tehlikeyi beklemeyi öğrenebilirler.Bu öğrenme gözlemleyerek bilgilendirilme ya da tepkisel koşullanma yoluyla gerçekleşir.Zarar beklentisiyle orantılı olarak aksiyete ortaya çıkarBu nedenle bireyin herhangi bir olayı ilk değerlendirmesi önemlidir.Bu değerlendirme tehlike ve zarar içeriyorsakişinin bununla başa çıkma konusunda gösterdiği başarılarıortaya çıkarabilecek anksiyete konusunda olumlu ya da olumsuz rol oynamaktadır..Bu nedenle mantık dışı bilgilerbilişler ya da korku uyandıran benlik yönergeleri anksiyete gelişiminde olumsuz rol oynarlar.
Günlük yaşamımızda her birimiz çeşitli tehlikelerle yüz yüze kalırız.Ancak ne zaman ki kişi bu durumları diğerinden farklı ve olumsuz olarak algılarişte o zaman anksiyete programı kendiliğinden işlemeye başlar:
_Otonomik uyarılabilirlikte değişikliklerkavga ya da kaçışa hazırlık durumu oluşur.
_Kişinin olağan davranışı durur.
_Kişimuhtemel çevresel tehlikelere karşı tedbir alabilmek için çevreyi seçici olarak taramaya başlar.
Bilişsel modelde iki ayrı düşünce bozukluğuna rastlanır:
A)Olumsuznegatif düşünceler:
Örneğin;Bir toplumda konuştuğunda anksiyete yaşayan kişi"Acaba konuştuklarımdan sıkılıp can sıkıcı birisi olduğumu düşünürler mi?.ya da Anlattıklarımı beğenmez ve aptalca şeylerden bahsettiğimi düşünürler mi?şeklinde olumsuz düşünceler geliştirebilir.
B)Disfonksiyonel varsayım:
Kişiyi rahatsız eden kesin düşünce ve inançlardır.
Anksiyete bozukluklarında gözlenen bilişsel çarpıtmalar dört ana başlıkla toplanabilir:
a)Onaylama duygusuyla ilgili olanlar.
b)Yetersizlik duygusuyla ilgili olanlar.
c)Denetim duygusuyla ilgili olanlar.
d)Anksiyete duygusuyla ilgili olanlar.
4.Varoluşçu yaklaşımlara göre:
Varoluşçulara göre"insan doğduğununyaşadığının ve öleceğinin farkında olan ve de farkında olduğunun farkında olan tek canlıdır;varoluşun dinamiği dünyaya gelmekledünyada olmakla başlar;varoluşa atıldığında bomboştur ve düşünerek kendini bulurkendi varlığını yaratır;kendini nasıl anlıyorsakişiliğinin nasıl olmasını istiyorsa o olacaktır.
İnsanın varoluşu onun hissettiği bir şeydir.o kendini bilen bir varoluştur.kendisi yoksa hiçbir şey yoktur.
O zaman kişi şöyle düşünebilir:"Mademki farkına vardığım şey sadece bana aittiröyleyse onun ne olacağı benim elimdediryani nasıl istersem öyle yaparımGörüldüğü gibisöz konusu olan sonsuz bir özgürlüktür.Dolayısıyla hayatın anlamını oluşturma sorumluluğugerçekte kişinin kendisine ait olan oluşumdur.yani yaşamın anlamıbizim ona verdiğimiz anlamdır.işte özgür olmakişiye yaşamın anlamını verme sorumluluğu getirir.Bunun farkına varma isejean paul sartre'a göre anksiyete demektir ve insanın varoluşunun temelinde bulunur.
5)Anksiyetenin biyolojik kökenleri:
a)kalıtım:
Anksiyete bozukluklarında kalıtım gittikçe önem kazanmaktadır.panik bozukluğu gibi anksiyetenin yoğun yaşandığı durumlarda birinci derece akrabalarda panik nöbetininmajör depresyonun ve alkolizimin daha sık görüldüğü bilinmektedir.Eş zamanlı hastalanma oranının tek yumurta ikizlerinde % 4-9 arasından olduğu bilinmektedir.Birinci derece akrabalıklarda anksiyete bozukluğu olasılığı yüzde 15-18 arasında ikenikinci derecede akrabalarda yüzde 6'dır.Anksiyete bozukluklarında aşırı bir otonom sinir sisteminin kalıtsal olarak geçtiği ve çevredeki koşullarda da hastalık belirtilerinin oluştuğu düşünülmektedir.
b)Biyokimyasal nedenler:
Son yıllarda anksiyete bozukluklarında depresyon giderici ilaçlarınbeta blokörlerindiazem türü ilaçlarınMAO inhibitörlerinin etkin olduğu görüldükçe bu alanda biyokimyasal araştırmalar hızlanmıştır.
Spontan panik nöbetleri geçiren insanlarındamar içi sodyum laktat verildiğinde deneysel olarak panik nöbetleri ortaya çıkarılabilmektedir.
Panik nöbetleri geçirenlerde beynin para hippokampal bölgesindelokus seruleusta beta adrenerjik dizgenin etkilendiğinde kalıtımla gelen bir bozukluğun olduğu;merkezi kemo reseptörlerde aşırı bir duyarlığın varlığı öne sürülmüştür.
Sonuç olarak;aksiyete bozukluklarının nedenlerini tek bir kuruma dayandırmak yanlış olur.Bütün kuramların biyolojik etkenlerle birlikte işlediği görüşü daha yaygınlaşmaktadır.fakat bazı hastalarda bazı etkenler daha baskın olabilmektedir.
Tablo 1:
Anksiyetenin başlıca semptomları
Psikolojik
Anksiyete
Dehşet
Kaygı
Korku
Aşırı endişe
İnsomini(Uykuya dalamama)
İrritabilite(Aşırı huzursuzluk)
Obsesyon(Takıntı)
Kompulsiyon(Takıntının eyleme dönüşmesi)
Depersonalizasyon(Parcalanma hissi
Fobiler(Gerçeği uygulayamama)
Zihinde evirip çevirmek
Panik
· Somatik
Tremor(Titreme)
Terleme
Çarpıntı
Baş dönmesi
İdrara sık çıkma
Barsak hipermotilitesi
Hiperventilasyon(sıksık nefes alıp verememe)
Kas_iskelet ağrısı
Ağız kuruluğu
Kas gerginliği
Huzursuzluktezcanlılık
Titreklik
Senkop(Bayılma)
Göğüste sıkışma hissi
Nefes darlığı
Parestezi(Uyumalar)
Başağrısı
Vertigo(Baş dönmesi)
Kuvvetsizlik
Son yıllarda sıkça söz edilen panik ataklar sırasında ortaya çıkabilen belirtiler:
Tablo 2: Panik ataklar sırasında ortaya çıkabilecek semptomlar.
Dispene ya da boğulma hissi (Nefes darlığı)
Baş dönmesidüşecek ya da bayılacak gibi olma.
Palpitasyon ya da taşikardi.
Titreme ya da sarsılma.
Terleme.
Soluğun kesilmesi.
Bulantı ya da karın ağrısı.
Uyuşma ya da karıncalanma(Parestezirler)
Kızarma(Ateş basması)ya da ürperme.
Göğüs ağrısı ya da ğöğüste sıkışma hissi.
Ölüm korkusu.
Çıldıracağı ya da elinde olmadan bir şeyler yapacağı korkusu.
Panik atakların en sık görüldüğü anksiyete bozukluğu"panik bozukluktur"panik hastaları yaşadıklarını" kalp krizi geçirmekaklını yitirmekkontrolünü kaybetmeko anda ölmek" şeklinde tanımlamaktadırlar.Nöbet geldiğinde hemen acil ünitelerine koşulurEKG ve diğer tıbbi tahliller yaptırılır;fakat organik bir şey saptanmaz.Doktor doktor dolaşılıren son aşamada psikiyatriste başvurulur.psikiyatri dışı hekimlerin bu hastaları öncelikle psikiyatriste göndermeleri önemlidir.çünkünöbetler sırasında yaşanan korkuludehşet dolu dakikalar tekrarlanır kaygısıyla hastalar zamanla yalnız başına bir yere gidememeyevasıtalara binememeyesürekli kendilerini dinlemeye başlar.Her an kötü bir şey yaşayacakları endişesiyle kendilerini en rahat hissettikleri ortamdan ayrılmamaya dikkat ederler
Yanlarında ilaçsutansiyon alet vstaşımaya başlarlarişlerine gidemezçalışamaz hale gelirler.Ciddi meslekisosyal fonksiyon kayıpları olur.Ekonomik zararlar ve zamanla depresyon gelişebilmektedir.Bu nedenle panik atakla psikiyatri dışı bir hekime başvuran hastanın fiziksel muayenesi ve tetikleri normal çıkıyorsa:"Bir şeyin yokpsikolojik takma kafana"lafını kesinlikle etmemek"senin sorunun psikiyatrik"deyip yönlendirmek gerekmektedir.
Viriliz PULMONERBOZUKLUKLAR(AKCİĞER) VİTAMİN EKSİKLİKLERİ Astım B12 eksikliği Pulmoner emboli Niacin(nikotinik asit) eksikliğiallegra Pulmoner ödem DİĞER DURUMLAR Akut repiratuar distres Sistemik maliniteler Hiperventilasyon sendromu Sistemik enfeksiyonlar SİSTEMİK HİPOKSİT DURUMLAR Enfeksiyöz mononükleoz Kardiovasküler hastalıklar Anafilaksi Pulmoner yetmezlik Elektrolit denge bozukluğu Anemi Posthepatit sendromu ENFAMATUAR BOZUKLUKLAR Porfiri Sistemik lupus eritematosus Üremi Romatid artrit Poliarteritis nodoza Temporal arteriti Anksiyete bozukluklarında hangi hastalıklar yer alır? Genelleşmiş anksiyete bozukluğu Agorafobili panik bozukluk. Agorafobisiz panik bozukluk Agorafobi. Özgül fobiler. Sosyal fobi. Obsesif-kompolsif bozukluk(saplantı-takıntılar) Akut stres bozukluğu. Anksiyete bozukluklarında tedavi: Tedavide ilaç ve psikoterapi kullanılmaktadır.Bugün en etkin ve yaygın kullanılan ilaçlar antideprasanlardır.Tirisiklik antideprasanlar ve selektif serotonin geri alım inhibitörleri(SSRI) noradrenalin ve serotonin geri alım inhibitorleri(SNRI)NASSA gibiMAO inhibtörleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Kısa süreyardımcı ilaç olarak;benzodiazepin gurubu ve betablokerler de tercih edilmektedir.Ayrıca davranışçı ve bilişsel terapiler bugün için en tercih edilen terapi şekilleridir.