Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Anne ile ilişkisi üzerine etkisi
Çocuk bir önceki bölümde sözü edilen kadın ve erkek rol tanımlamaları çerçevesinde bir anne görmek istemektedir. Tüm programların içeriğinde aktarılan anne tipinde olduğu gibi iyi ve ideal anne evin tüm işlerini yapan babaya ve çocuklara sürekli hizmet eden onların her dediğini yerine getiren bir annedir. Bunun tersi halinde pek çok evde büyük sorunlar çıkabilmektedir.
Reklamlarda çocuğunun sağlığını ve mutluluğunu düşünen tüm annelerin hangi ürünleri kullanması gerektiği bilinçaltına öylesine şırıngalanmaktadır ki bu ürünleri kullanmayan anneler çocuklarını düşünmeyen kötü annelerdir adeta. Çarpıcı olması açısından temizlik maddeleri ve margarin reklamlarını anımsayalım. O temizlik maddesini kullanmayan anne çocuğunun hijyen ve sağlık koşullarını önemsemeyen ya da o margarini kullanmayan anne ise çocuklarının beslenmesine özen gestermeyen anneler olarak algılanmasına neden olacak nitelikte sunulmaktadır.
Tüm bunlar da çocuğun anneyle olan iletişimini olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir. Yani iyi anne onlara hizmet eder ve orada sunulan ürünleri kullanır veya çocuğuna alır...Burada bir anlamda aba altından sopa gösterilerek yani "gizli bir onay ve cezalandırma sistemiyle" (Burton1995) aslında anne de cezalandırılmaktadır. Bunları yerine getiremeyen pek çok annenin suçluluk duyması sağlanmaya çalışılmaktadır.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Baba ile ilişkisi üzerine etkisi
Yine özellikle reklamlar aracılığıyla mutluluğun tek yolunun çok nesneye sahip olmak ya da çok tüketmek olduğu aktarılır bizlere. "İnsanlar ne kadar çok şeyi olursa o kadar çok mutlu olacağını sanır." (Fromm1991;18). Bu anlamda da evin geçimini sağlamakla yükümlü olduğu enjekte edilen baba daha çok nesne alamazsa ya da çocuklarının daha fazla tüketmelerini sağlayamazsa onların mutluluğunu sağlayamayan bir baba konumuna düşürülmektedir.
Yine bir üst bölümde tanımlanan cinsiyet rolleri anne gibi babayı da iki anlamda etkilemektedir. Birincisi baba dışarda çalışır para kazanır evin tüm ihtiyaçların sağlar ve hatta onun da ötesinde karısının ve çocuklarının en iyi biçimde rahat ve konforlu yaşamaların sağlamakla yükümlüdür. Bunu sağlayamayan baba yeteneksiz ve beceriksizdir. Reklamlarda almak o kadar kolaydır ki bunu yapamayan baba işe yaramaz bir adamdır.
Öte yandan dışarda para kazanan ve ailesinin daha rahat ve konforlu yaşamasını sağladığına göre de evde ayaklarını uzatıp tüm işleri karısından beklemek de hakkıdır...Bu anlamda da yılların getirdiği geleneksel anne-baba rolü bir kez daha pekiştirilmiş olur. Bu tiplemelerin istisnaları olsa da bu ender örnekler genel tabloyu değiştirmez.
Öte yandan pek çok program aracılığıyla iletilen mesajlarda baba ailenin güven ve namusundan sorumlu olarak gösterilir ve bundan dolayı da babanın çevresine uyguladığı şiddet gizli bir biçimde onaylanır. Bunun ise iki temel olumsuz etkisi vardır. Birincisi çocuk babasını öyle görmek istemektedir özellikle de erkek çocuklar... ikincisi de büyüdüğünde o tip bir baba olması öğütlenmektedir adeta...
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Şiddet eğilimlerine etkisi
Yukarda da belirttiğim gibi medya-çocuk ilişkisinde üzerinde en fazla durulan araştırma yapılan konu şiddettir. Araştırmalar televizyonun tek başına şiddete yöneltmediğini ancak özendirdiğini ve arttırdığını göstermiştir. Şiddet ögesinin yer aldığı görüntüler salt çocuk ya da yetişkin değil tüm yaş gruplarına yönelik programlarda yer almaktadır. Şiddet haberlerden filmlere dizilerden çizgi filmlere dek her yerde her an hayatın bir parçası olarak sunulmaktadır. Bu da şiddetin sıradanlaştırılması gibi çok tehlikeli bir olguyu beraberinde getirmektedir.
Burada önemli iki noktanın altını çizmek gerekiyor. Yetişkinlere dönük programlardaki şiddet görüntüleri ve çocuk programları özellikle çizgi filmlerdeki şiddet görüntüleri. Bunu ayırmamın iki nedeni var. Birincisi çocukların yetişkinlerin televizyon izlediği saatlerde televizyon izleyip izlememeleri gibi bir sorun var. Bilindiği gibi ailelerin pek çoğunda çocuklar belli bir saate kadar anne-babayla birlikte teevizyon izlemektedir. En azından haberlerde aile birliktedir. Ancak televizyon konusunda duyarlı ve dikkatli davranarak çocuklarına belli saatlerde kısıtlamalar getiren aileler de ne yazık ki çocuklarını çizgi filmlerden koruyamamaktadır. Yani bir yerden kaçarken diğer tarafa yakalanmaktadırlar.
Bazı çizgi filmlerde karakterler onca şiddetten sonra ayağa kalkabilmektedir. Yani orada uygulanan şiddetin zarar vermediği gibi bir algılama da söz konusu olabilmektedir. Ayrıca filmlerde sevilen karakterler karşılarındaki kişilere şiddet uyguladıklarında çocuklar tarafından coşku ve heyecanla izlenmekte ve kahramanın yenmesi yönünde tezahürat yapılmaktadır.
İstanbul'da 1995 ve 1999 yıllarında 5-7 ve 10-12 olmak üzere iki farklı yaş grubunu kapsayan toplam 509 çocuk üzerinde yapılan bir çalışmada çocuklara sorulan çeşitli sorularla çocukların haberleri nasıl algıladıkları ve tanımladıkları saptanmış. 5-7 yaş grubundaki çocuklar bilindiği gibi kavramları ana dilinden basit sözcükler ve sembollerle tanımlayabilirler.
Haberlerde yer alan silah bomba kanlı bıçak ambulans çarpışan arabalar birbirini vuran insanlar yanan ormanlar yanan ve yıkılan evlerin hepsi de olumsuzluk içermekte ve nitekim çocuklar tarafından da öyle algılanmaktadır. "Sana göre haber nedir?" sorusuna gelen yanıtların içinde en çarpıcı olanlarına baktığımızda adeta büyüklere ders verir nitelikte olduğunu görüyoruz. 6 yaşındaki bir kız çocuğu haberlerde sadece acınacak şeylerin olduğunu söylerken 6 yaşındaki bir erkek çocuk ise haberleri korku filmi seyrettiğini ifade etmektedir. Tek veya iki kelimeyle tanımlamaları istendiğinde ise ağırlıklı olarak"savaş-ölüm" "kaza-ölüm" kavramları çıkmıştır (Rigel1999). Ölümü sıradan bir olay gibi görmeye alıştırılmış bir nesil geliyor....
A.B.D'de yapılan bir araştırmada ise televizyonun şiddet eğilimlerini ortaya çıkarttığı ve kışkırttığı neredeyse kanıtlanmış ve onaylanmıştır. Televizyon beyazların oturduğu mahalleye zencilerin mahallesinden 10 yıl önce gelmiş. Her iki mahallede de televizyon gelmeden önce ve geldikten sonraki suç oranlarında inanılmaz bir artış olduğu görülmüş.
Şiddet konusunda son olarak şunu ifade etmek gerekiyor. Tek başına televizyondaki şiddet görüntülerinin çocukları şiddete yönelttiğini söylemek elbette yanlış. Ancak araştırmalara göre çocuğun şiddete başvurması çocuğun bulunduğu aile ortamı çevre ve eğitime paralel olarak değişim göstermektedir. Örneğin sevgi ve huzur dolu bir ailede bulunan ve iyi bir eğitim alan bir çocukla aile içinde şiddete maruz kalan ya da ailede ve çevresinde şiddete tanık olan ve iyi bir eğitim olanağına sahip olamayan çocuklar ve hele sokaklarda her türlü şiddetin içinde yaşayan çocuklar yanyana konduğunda ne demek istendiği daha iyi anlaşılacaktır. Belki de deyim yerindeyse televizyondaki şiddet görüntüleri çocuğun şiddete başvurma nedenleri arasında ikincil ama önemli bir yer tutmaktadır.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Okumaya düşünmeye ve başarıya etkisi
İlk paragraflarda sözünü ettiğmiz yazılı kültür-televizyon ilişkisini anımsayalım. Bilindiği gibi yazılı kültür düşünmeyi yorumlamayı ve sorgulamayı sağlar insanlara... Oysa televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte bir "gösteri" çağı başlamış bu eğlence ve gösteri çağının başlamasıyla birlikte insanlar sadece gösterilenleri almakla yetinir olmuşlardır. Artık bırakın yorumlamayı düşünmek bile en son düşünülen şey olmaya başlamıştır. Kırk yılda bir düşünmeye iten bir program olsa bile insanlar "bütün gün yoruluyoruz zaten" diyerek eğlenceyi ve gösteriyi tercih etmektedirler. Oysa bilindiği gibi "Antik Yunanda boş zamanda yapılan tek şey düşünmekti. Öyle ki 'boş zaman' ya da 'serbest zaman' ı karşılayan leisure okul için kullanılırdı" (Postman1995;18).
Yetişkinlerin bile televizyon tutsağı oldukları ve çoğu kez etkilendikleri bir ortamda çocukların bundan soyutlanamayacağı ortadadır. Kaldı ki yarının yetişkin bireyleri olacak olan çocukların algılama ve bilinç düzeyi düşünüldüğünde durumun daha da vahim olduğu görülmektedir. Televizyon tek yönlü bir toplumsallaştırma aracıdır çünkü çocuk televizyona soru soramamakta açıklama isteyememekte ve itiraz edememektedir. Çocuk televizyona maruz kalmaktadır çünkü etkileşim tek yönlü bir biçimde gerçekleşmekte yani sadece televizyondan çocuğa doğru olmaktadır.
Çocuklar televizyon önünde duygusal olarak hissetmektedirler fakat kanıt aramamaktadırlar ve çok defa de düşünmemektedirler. Yaratılış olarak bu durum kanıtlamaya direnmeyi geliştirmemektedir. Bilişsel çalışmanın olmaması da çocuğun yorulmasını doğurmaktadır. Tüm bu genel durum çocuğun televizyon yayınlarını kolayca emmesini ve içine çekmesini kolaylaştırmaktadır... Televizyon uyutmaktadır. Televizyon eğlendirmekte ve doyurmaktadır. Bu iki olanak uyutmak için en fazla kullanılan yöntemdir (Saatçılar1997).
Ayrıca çocuğun aşırı bir biçimde televizyon izlemesi onu okumaktan sinema ve tiyatroya gitmekten hatta çoğu kez oyun oynamaktan bile yoksun bırakmaktadır. Çocuğun sosyal ilişkileri zayıflamakta ve içe kapalı bir hale gelebilmektedir. Öyle ki çoğu kez yemek yemek için bile anne babasının yanına gitmemekte ve yemeği tepsi içinde sunularak televizyonu izlerken yemesi sağlanmaktadır.
Televizyon izlenirken programların sık sık reklamlarla kesilmesi dikkatin sürekliliğinin yitirilmesine yol açmakta yoğunlaşma kapasitelerinin bozulmasına neden olmaktadır. Bunların dışında televizyon çocukta yazısal anlatımdan hareketle öykü inşası için zorunlu olan kapasiteyi zihinsel imgelerin inşası kapasitesini azaltmaktadır (Revue1998;37). Görüldüğü gibi belki daha az önemli değil ama televizyon şiddetin de ötesinde çocuğun kişisel gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Kültürel yabancılaşmaya etkisi
Bilindiği gibi televizyondaki programların bazıları çizgi filmlerin ise neredeyse tümü dış kaynaklıdır. Yani bu ürünleri tüm dünya ülkeleri izlemektedir. Bu ise her toplumda ve o toplumdaki bireylerde ve özellikle çocuklarda farklı etkilenmeler yaratmaktadır.
Eğlence endüstrisiyle tüm toplumlar aynı anda etkilenmektedir. Geleneksel toplumların kültürleri üzerinde bu yolla televizyon negatif etki yaratmaktadır. Endüstrileşmiş toplumlar işleyim ritmi açısından bu mesajları kabul etmeye daha uygundur. Mesajları ulaştıran dil de ulus kültürleri ve alt kültürleri bozmaktadır. Kültürel yabancılaşmayı arttırmaktadır (Mac Brides1981;160-162).
Dolayısıyla çocuklar kendi öz kültür ürünleri ile değil başka ülkelerde üretilen kahramanlar ve farklı değerlerin işlendiği programlarla büyümektedirler. Bu da çocukları kendi ulusal kültürümüze yabancılaşmayı doğurmaktadır.

Dildeki yozlaşmaya etkisi

Yine bir üst başlıkta ifade edilen etkilenmeler nedeniyle televizyon en önemli ifade ve iletişim aracı olan dil üzerinde de oldukça olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Bu etkilenme iki biçimde olmaktadır. Birincisi kullanılan sözcük sayısının azlığı... İkincisi ise kendi ana dilinin yozlaşmaya başlamasına etkisi... Bu iki etmen yabancı kaynaklı programların yanısıra yerli programlarda da sıkça rastladığımız türkçenin yanlış kötü yabancı özentili ve kısır bir şekilde kullanılımasından ileri gelmektedir.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Kendi kimliklerinin bağımsız ve özgün bir biçimde oluşmasına etkisi
Burada aktarılan hiçbir maddenin birbirinden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceği açıkça görülüyor. Aynı şekilde çocukların bu etkilenmeler çerçevesinde kendi özgün kimliğini ve kişiliğini oluşturamaması da çok doğaldır. Kanımızca en sinsi tehlikelerden ve olumsuzluklardan biri de budur. Çocuk kendini izlediği programlardaki kişilerin veya daha yoğun olarak filmlerdeki karakterlerin yerine koymaktadır.
Çoğu kez hayran olduğu kahraman ya da karakter büyüyünce olmak istediği kişidir. Böylece çocuk kendi kişisel bilinci çalışması ya da yetenekleri ile değil tamamen farklı etkilenmelerle büyüyünce "O" (o her neyse) olmak istemektedir. Bu bazen bir yarışma programı sunucusu bazen filmdeki kötü adamları döven erkek karakter bazen de güzelliği sayesinde zengin ve yakışıklı bir erkekle evlenen bir kadın karakter olabilmektedir. Bu örnekleri uzatmak mümkündür. Bunlar da biraz önce değindiğimiz okuma yorumlama ve yargılama yetilerinin bilinen nedenlerle gelişmemesinden kaynaklanmaktadır.
Çocukluğun yitirilişi ve masumiyetin yok oluşuna etkisi
Tüketim ve şiddet başta olmak üzere tüm bu etkilenmelerin sonucu artık eski çocuklara benzeyen çocukları görebilmemiz neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Giysileri tüketimleri tavırları yok olmaya başlayan oyunları ve nesneleştirilen minicik bedenleriyle artık çocukluk yok olmaktadır. Çocukluğun yok olmaya başlamasıyla da çocukla özdeş insanların o dönemine atfedilen "masumiyet " de giderek ortadan kaybolmaya başlamıştır.
Tüketim adı altında günümüzde her yerde hem yokoluşları hem de karikatürsi dirilişleri kutsayan bazı tarihsel yapıların parçalanmasına tanık oluyoruz. Aile çöküyor mu? aile yüceltilir. Çocuklar artık çocuk değil mi? çocukluk kutsanır (Boudrillard1997;116).
Çocuklar belirli bir biçimde televizyon aracılığıyla çocukluklarında yoksun bırakılmaktadırlar. Televizyon sayesinde çocuklar çaresiz bir biçimde yetişkinler konumuna alıştırılıyorlar. Televizyon çağından önce ana okullarındaki çocukların yapmış oldukları resimler daha çocuksu ve barışçıl iken günümüzde yok edici robotlarla dondurulmuş şiddet içeriklidir.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

SONUÇ VE ÖNERİLER
Peki ne yapmalı? Sadece araştırmak incelemek ve konuşmak yeterli mi? Elbette değil... Şimdiye dek pek çok ülkede yapılan araştırmalar televizyonun çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini kanıtladığına göre artık önlemler alınması için harekete geçme zamanı gelmiştir..
Harekete geçerken de çözüm önerilerinin doğru saptanması kadar bunların doğru adrese ifade edilmesi de önem taşımaktadır. Örneğin çözümü salt devletten beklemek kadar tek başına televizyon kanallarından beklemek de yanlıştır.
Şu anda televizyonu çocukların hayatından baskı yoluyla çıkartamayacağımıza göre yapılabilecek şeyler bellidir. Aileler ve sivil toplum örgütleri bu konuda en başta gelen doğru adreslerdir. Ben burada önce ailelerin beklentilerini ve yapabileceklerini daha sonra da sivil toplum örgütlerinin yapabileceklerini en son da genel olarak birkaç öneriyle çalışmamı bitirmek istiyorum.
Ana babaların televizyon programlarının içeriği ile ilgili istekleri şunlar:
1.Televizyonda gösterilen vurdulu kırdılı şiddet içeren filmlerin ya da reality-showların yayından kaldırılması ya da geç saatlerde yayına konması.
2.Özellikle haberlerde şiddet içeren ve üzücü görüntülerin yer almaması ve defalarca üstü bantlı olsa da gösterilmemesi.
3.Çocuklara duygu ve davranışlarıyla örnek olabilecek çocuk oyuncu ya da oyuncuların rol aldığı yerli dizi filmlerin gösterilmesi.
4.Televizyonda çocuk programlarının ve çizgi filmlerin çeşidi ve süresinin arttırılması ve bu filmlerin arka arkaya değil de aralıklarla gösterilmesi.
5.Türk kültüründe yer etmiş halk tiplemelerinin çocuk programlarında daha çok yer alıp çocuklara tanıtılması.
6.Çocuk dizileri ve çocuk programlarında argo sözcüklerin kullanılmaması.
7.Özellikle çocuk yuvalarına giden çocuklar düşünülerek çocuklara yönelik programların akşam 19.00 ile 21.00 arasında gösterilmesi.
8.Türk televizyon kanalları arasında sadece çdcuklara yönelik ve çocukların sunduğu bir kanalın yer alması (Başal1999).
Çocuklara yönelik programlar hazırlanırken program yapımcıları tarafından çocukların özellikleri dikkate alınmalı ve gelişimin en hızlı olduğu okul öncesi dönemde onların dış uyarılardan çok fazla etkilenebilecekleri düşünülmelidir.
Ailelere düşen öncelikle çocuğu televizyon karşısında yalnız ve savunmasız bir biçimde bırakmamak mümkün olduğunca birlikte izlemek. Konuşarak anlatarak ve paylaşarak. Sonra da çocukları okumaya sevketmek ve televizyon izlemelerine belli ölçülerde sınırlandırmalar getirmek.
Sivil toplum örgütleri birlikte hareket ederek en azından başlangıç olarak çocuklara yönelik tüm programlarda yer alan şiddet unsurlarının kaldırılmasını sağlamaları gerekmektedir. Şiddet ya da çocuklara zararlı olduğu düşünülen unsurların yer aldığı programlarda kodlama sistemi uygulanabilir.
Salt çocukların değil yetişkin bireylerin de okuma alışkanlıklarının ve bunun uzantısında sağlanacak olan yetilerin kazandırılması gerekir. Yine bu çerçevede televizyonda izlenen görüntülerin anlamlarının okunması ve yorumlanması eğitimi verilmelidir. Başta yetişkin bireyler olmak üzere görüntülerin okunması ve yorumlanması öğrenildiği takdirde izleyiciler televizyon karşısında savunmasız ve bilinçsiz bir durumda olmaktan kurtulacakları için uğranılacak zarar ya da olumsuz etkilenmeler sıfırlanamasa da minimuma inecektir.
Postman ve Powers izleyicinin kendini savunabilmesi için hazırlıklı bir kafaya ve birbirini bütünleyen bir değer sistemine sahip olması gerektiğini belirtirler (Postman ve Powers1996;83-102). Buna kavuşmanın yolu ise insanların okuma alışkanlığını kazanması düşünme tartışma ve yargılama yetisine kavuşması ve herkesin yararlı birer hobi edinmesinden geçmektedir.
Belki kat edilmesi gereken yol çok fazla... Ama istersek yapabiliriz....
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Çocuk Psikiyatrisinde Acil Durumlar...
Yeni gelişen aile içi bir olay (örneğin boşanma ölüm vs.) ve bunlara bağlı davranım tepkilerinin şiddetli oluşu; belirli bir düzeyde devam eden psikiyatrik...

Sitede ara
Hekimlikte “acil” kavramı genellikle “acil servise en kısa zamanda müracaat etmeyi gerektiren” durumlar için kullanılmaktadır.
Çocuk psikiyatrisinde bu kavram altında ele alınabilecek birkaç durum vardır. Bu durumlar dışında çocuk psikiyatrisinde “acil” başvuru gerektiren durumlar oldukça azdır.
Acil olarak ele alınması gereken çocuk psikiyatrisi durumlarının en başında “intihar girişimi” gelir. Bunu
fiziksel cinsel istismarlar
ağır ihmal durumları
evden kaçmalar
belirgin agresif davranışlar
ilaç/madde kötüye kullanımları
şiddetli yeme bozuklukları
şiddetli uyku bozuklukları
ani başlayan psikotik belirtiler (görsel işitsel varsanılar anlamsız korkular aşırı şüphecilik ve çeşitli düşünce bozuklukları gibi)
panik atak
tıbbi nedeni bulunamayan ağrılar (bel karın baş ağrıları)
nefes tutma nöbetleri gibi durumlar izler.
Tüm bu sayılan durumlarda en kısa zamanda bir çocuk psikiyatrına ya da bir hastanenin acil servisine başvurmak gerekli olabilir. Yine bu durumlara “yer ve zamanı karıştıran yakınlarını tanımayan ya da garip anlamsız bebeksi tavırlar sergileyen (“disosiatif”) çocuklar ani davranım değişiklikleri gösteren kendine ya da başkalarına zarar verme riski olan" çocuklar da dahil edilebilir.
Bunlar dışında kısa zaman içinde müdahale gerektiren ancak bu ilk müdahalenin “bir acil serviste” olmasını gerektirmeyen “yarı-acil” diye adlandırılabilecek durumlar söz konusudur.
Bunlar arasında :
çocuk ya da ergende depresyon belirtileri yani belirli bir zamandır isteksizlik mutsuzluk
insanlardan uzaklaşma
ölme isteği
ders başarısında belirgin düşüş gibi belirtilerin görülmesi;
okul korkusu nedeniyle ya da başka bir nedenle okula devamsızlığının artması;
belirgin izolasyon (insan ilişkilerinin azalması kendi dünyasına çekilme);
evden kaçma
“kendine ya da başkasına zarar vereceğine” dair tehditlerde bulunması ve bunların git gide artması;
iştah ve uyku bozukluklarının ısrarla devam etmesi ya da şiddetlenmesi;
madde kullanmaya başlama;
cinsel uğraşlarda davranışlarda belirgin bir artış görülmesi vs. sayılabilir.
Yeni gelişen aile içi bir olay (örneğin boşanma ölüm vs.) ve bunlara bağlı davranım tepkilerinin şiddetli oluşu; belirli bir düzeyde devam eden psikiyatrik bir şikayet ya da bozukluğun aniden kötüleşmesi (örneğin depresyon psikoz dikkat sorunları vs.) gibi durumlarda da kısa zaman içinde psikiyatrik bir değerlendirme uygun olacaktır.
Tedavi ve Yaklaşım
Acil durumlara yaklaşımda amaç “kriz” durumunun hızla değerlendirilmesi ve uygun müdahale ile “kriz” durumunun sonlandırılmasıdır. Erken tanısal değerlendirme etkenleri ve riskleri ortaya çıkarma uygun desteklerin ve tedavi edici olanakların belirlenmesi ve organize edilmesi ve daha sonra “kontrol” için çağırılmak üzere erken dönem tedavi yaklaşımının başlatılması aşamaları uygulanır.
Aile olanaklarının yetersiz olduğu ya da acil duruma doğrudan örneğin bir “çocuk istismarı” ile ailenin kendisinin yol açması gibi durumlarda uygun aile ortamı ya da adli/sosyal destek sağlanana dek çocuğun güvenli bir ortamda tutulması gereklidir.
Psikiyatrik sorunun şiddetli olduğu ve soruna yol açan risk faktörlerinin kısa süre içinde ortadan kaldırılamayacağı durumlarda hastaneye yatış gündeme gelebilir.
Burada sözü geçen acil durumların tüm hekimler ve ebeveynlerce iyi bilinmesi ve zamanında müdahale olası riskleri en aza indirmede ve tedavi etkinliğinin artmasında çok önemlidir. Geciken müdahale tedaviyi daha fazla zorlaştırabilmekte ve kimi zaman sorunların kronikleşmesine neden olabilmektedir.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Çocuğa karşı şiddet ve çocuk ihmali nedir?
Çocukların bedensel zihinsel ya da ruhsal sağlıklarına zarar veren gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlara maruz bırakılmalarıdır. Bu tutum ve davranışlar çocuğu 3 biçimde örseleyebilir:

1-Fiziksel:çocuğun kaza dışı olan yaralanmasıdır. Bu yaralanma dövülme yanma ısırılma vb. gibi yollarla gelişebilir.
2-Cinsel çocuğun rızası olsun ya da olmasın ırzına geçilmesi cinsel organlarının ellenmesi müstehcen sözlere maruz bırakılması yetişkinin cinsel organlarını okşamaya yöneltilmesi veya zorlanması *****grafide ya da fuhuşta kullanılması çocuğa *****grafik materyal izletilmesi teşhircilik gibi davranışlara maruz bırakılmasıdır.
3-Duygusal: Reddetme yalnız bırakma aşırı koruma aşırı hoşgörü baskı sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma sürekli eleştiri aşağılama tehdit suçlama yok sayma çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma çocuğu aile içi uyuşmazlıklarda taraf tutmaya zorlama aile içi şiddete tanık etme vb. gibi davranışlardır.
Çocuk ihmali çocuğu yeterli beslenmesi sağlık kontrollerinin yaptırılması hastalandığı zaman doktora götürülmesi uygun ve temiz giydirilmesi gibi temel gereksinimlerinin karşılanmamasıdır.
Çocuğa karşı şiddetin sonuçları nelerdir?
Şiddetle karşılaşan çocukta çeşitli sakatlıklar ortaya çıkabilir. Kırıklar beyin kanamaları iç organ yaralanmaları sonucu ortopedik sakatlıklar felçler havale zeka özürü çeşitli organ yetersizlikleri gelişebilir. Bu hasarların çok ağır olması durumunda ölüm ortaya çıkar.

Yaşamı kurtulanlarda ise depresyon kaygı bozukluğu sosyal uyumsuzluk vb. gibi ruhsal sorunlar gelişebilir. Bu kişilerde uyuşturucu bağımlılığı suça ve fuhuşa yatkınlıkta artış olduğu gösterilmiştir. Zekâ özürü ya da ruhsal örselenme sonucu bu çocuklarda genellikle okul başarısı düşüktür. Dayak çocuğun bilişsel gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Fiziksel cezalandırmayla terbiye edildiği düşünülen çocuklar kaba gücün sorunları çözmek için etkin bir yöntem olduğuna inanarak büyürler ve erişkin yaşlarda kendileri de başka çocukları istismar eden erişkinlere dönüşebilirler böylece istismar olayları kuşaktan kuşağa sürüp gider.
Şiddet uygulayanlar kimlerdir?Hangi durumlarda risk artar?
Çocuğa şiddet uygulayan kişiler çoğu kez tanıdığı evi okulu işyeri gibi yakın çevresinde bulunan erişkinlerdir. Aile içi şiddet çocuğa anne babası ya da evdeki diğer büyükler tarafından okulda şiddet ise öğretmenler görevliler ya da diğer öğrenciler tarafından uygulanmaktadır. Anne baba yaşının çok genç olması işsizlik ekonomik sıkıntılar aile içi geçimsizlik alkol ya da uyuşturucu kullanımı çok çocuklu aile ana babada ruhsal bozukluk gibi etmenler aile içinde çocuğun şiddete maruz kalmasını artırırken okulda da öğretmenin kişilik bozukluğu kalabalık sınıflar sosyal baskılar disiplin yöntemi olarak dayağın kabul görmesi gibi nedenler şiddete yol açmaktadır.

Bunlara ek olarak zihinsel ya da bedensel özürlü hiperaktif ya da uyum güçlüğü çeken çocuklar şiddete daha sık maruz kalmaktadırlar.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Eğitim Kurumlarında Şiddet:
Çocuklar kreşler yuvalar bakım evleri ve okullar gibi eğitim kurumlarında şiddete uğrayabilirler. Bu şiddet diğer yerlerdekilerine benzer olarak duygusal fiziksel ya da cinsel istismar biçiminde olabilir. Duygusal istismarın sıklığı konusunda kesin veri bulunmamaktadır fiziksel ya da cinsel istismarda olduğu gibi nesnel bulguların olmayışı tanıyı güçleştirmektedir.

Fiziksel istismar okullarda cezalandırma yöntemi olarak sıklıkla kullanılmaktadır . Fiziksel istismar tanımın içine dayağa ek olarak sarsma çimdikleme kulak çekme iğne batırma rahatsızlık verecek pozisyonda uzun süre durmaya zorlama ceza olarak aşırı egzersiz yaptırma vb. davranışlar da girmektedir . Fiziksel istismara erkek çocuklar daha fazla maruz kalmaktadırlar. Erkek öğretmenlerin de fiziksel cezalandırmaya daha sık başvurduğu görülmektedir. Bu geleneksel kültürde babanın evdeki otoriter tutumunun okula taşınması olarak yorumlanabilir.
Toplumdaki yaygın kanının aksine araştırmalar eğitimde fiziksel cezanın başarılı olmadığını; övgü ödüllendirme gibi olumlu güdülemelerin daha etkili olduğunu göstermektedir. Fiziksel ceza öğrencinin okuldan korkmasına özgüvenini yitirmesine neden olurken davranışı daha kötüleştirmekte saldırgan ve yıkıcı tutumları artırmaksa sınıf düzenini bozma eşyalara zarar verme öğretmenlere karşılık verme yalan söyleme gibi olumsuz davranışları artırmaktadır. İstenmeyen davranışı değiştirme konusunda fiziksel cezanın etkisi geçicidir. Bir süre sonra yinelenen olumsuz davranışta sonuç alabilmek için giderek cezanın şiddetinin artırılması gerekir.
Bütün bunlara karşın yapılan çalışmalar çocuğa karşı şiddetin engellenmesinde yasa ve yönetmeliklerin yetmediğini önemli olanın toplumun bu konudaki düşünce ve tutumları olduğunu göstermiştir .
Ülkemizde okullarda uygulanan fiziksel cezanın boyutları kesin olarak bilinmemektedir. Yapılan az sayıda çalışmada okullardaki çocukların % 50-75’inin değişen derecelerde fiziksel cezaya uğradıkları gösterilmiştir .
Okullardaki şiddetin bir diğer boyutu ise çocukların diğer çocuklara uyguladığı şiddettir. Çocuklar arası şiddette hazırlayıcı etmenler daha önce kendisinin şiddetle karşılaşmış olması gerçekleşmeyen umutlar düş kırıklıkları öç alma duyguları paylaşılamayan öfke antisosyal kişilik ve madde bağımlılığıdır. Bu tip şiddet tek bir öğrencinin bireysel şiddeti olabileceği gibi bu kişilik özelliklerine sahip birden fazla öğrencinin bir araya gelerek çeteler oluşturması ile de ortaya çıkabilir. Bu çocuklar bu yolla kendilerini daha güçlü hissedebilir yaptıklarından zevk alabilir ya da diğerlerinin bunu hakettiğini düşünebilirler.
Duygularını ifade edebilen insan ilişkilerinde başarılı uyumlu yaşama umutla bakan çocuklarda ise şiddet eğilimi düşüktür. Bir çocuğun şiddete yatkınlığı değerlendirilirken olumsuz özelliklerine ek olarak olumlu yanları da gözönüne alınmalı; olumsuz yanları ağır basıyorsa psikolojik destek sağlanmalıdır.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Sonuç ve Öneriler:
Çocukları şiddetten korumanın ilk adımı şiddetin varlığını kabul etmektir.“Bizde böyle şeyler olmaz”“Bu kadarcık dövme şiddet sayılmaz” gibi yaklaşımlar şiddeti inkâr etmektir. Ülkemizde fiziksel cezanın disiplin yöntemi olarak yaygın bir kullanımı olduğu bilinmekteyse de boyutları konusunda ayrıntılı çalışmalara gereksinim vardır.

Öğretmenler çocuk istismarı konusunda gerek mezuniyet öncesi gerek hizmet içi eğitimlerde bilgilendirilmeli istismara uğramış çocukları farketme konusunda beceri kazandırılmalıdır. Öğretmen çocuğu eğitirken asla fiziksel ceza uygulamayarak örnek olmalı uygulayanları da hoşgörmemelidir. Toplumun çocuk istismarı konusunda duyarlılığını artırmak öğrencilerinin anne babalarını ve diğer bireyleri eğitmek konusunda öğretmene önemli görevler düşmektedir.
Okul aile birliği toplantıları ve veli görüşmelerinden bu amaçlar için yararlanılabilir.
Okulda ve evde disiplini sağlamak için dayak dışı seçenekler bulunmaktadır. Bu seçenekleri uygulamanın çocukta olumlu davranışı geliştirmede daha başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Aşağıda bu tür seçeneklerin bazıları özetlenmiştir.
Dayak dışı yollarla disiplini nasıl sağlayabiliriz?
*Çocukla yaşına uygun bir dille konuşarak iyi iletişim kurun. Sözel öğretmen-öğrenci ilişkisi çocuğun bilişsel yeteneklerini geliştirir.
*Olaylara çocuğun gözüyle bakıp kendinizi onun yerine koyabilmeye çalışın. Size çok kabul edilemez görünen bir durum çocuğun gözünde tamamen farklı olabilir.
*Çocuğa yaşına uygun kabul edilebilir kesin ve tutarlı sınırlar çizin belli kurallar koyun. Bunların aşılmasını istemediğinizi kesin bir dille ifade edin.
*Çocuk sınırları aştığında ya da kurallara uymadığında sonuçları ile yüzleştirin. Örneğin yeri kirleten çocuktan orayı temizlemesini birini inciten çocuktan özür dilemesini isteyin.
* Çocuğa konuşma ve davranışlarınızla örnek olun.“Lütfen teşekkür ederim” gibi kelimelerin kullanılmasını özendirin. Sabır nezaket saygı gibi kavramları anlatarak değil davranışlarınızla öğretin.
*Çocuğun birden fazla istenmeyen davranışı varsa hepsini bir anda ele almayın birer birer ilgilenin. Bu davranışın neden sorun yarattığını açıkça anlatın değiştirdiğinde onu iyi davranışından dolayı kutlayın.
*Çocuğun olumlu davranışlarını onayladığınızı beden dilinizle de gösterin. Bazen bir küçük gülümseme sırt sıvazlama ya da bir baş hareketi birçok söze bedeldir.
*Çocuklara sorunlara çözümler üretme sorunlarla başa çıkma konusunda destek olun ancak onların yerine kararlar vermeyin. Bırakın kendi kararlarını verip davranışlarını kendileri belirlesinler; bu özgüvenleri için çok yararlıdır.
Yaşamak sağlıklı büyük ve gelişmek eğitim olanaklarına sahip olmak gibi hakların yanısıra bu haklarını kullanırken huzurlu ve mutlu olmak şiddete maruz kalmamak da çocukların en doğal hakkıdır.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Pozitif Ödüllendirme
Çocuklara olumlu davranışları öğretmek için en uygun yöntemlerden birisi de Pozitif Ödüllendirme' dir. Ancak anne babalar tarafından en az bilinen ve en az kullanılan yöntemdir. Bu yönteme göre anne baba çocuğun olumlu davranışlarını ödüllendirerek olumsuz davranışlarının sönmesini sağlayacak ve olumlu davranışlarda ise süreklilik olacaktır. Pek çok çocuk olumsuz davranışları ile dikkat çekmeyi öğrenmiştir. Çünkü anne baba olumlu davranışlarına hiç tepki vermezken olumsuz davranışlarına aşırı tepki vermekte ve çocuk istediği ilgiyi böyle görmektedir. Bu durumda anne babanın kızgınlığı çocukta ödül etkisi yapacaktır. Böylelikle çocuk sık sık olumsuz davranışları kullanıp dikkat çekmeye yönelecek ve olumsuz davranışları pekişecektir.
Ödüllendirmeyi kullanırken çocuğun duygularını değiştirmek değil de davranışlarını değiştirme çabası içinde olabileceğimizi unutmamak lazım. Bu nedenle öncelikle duygu ve davranışları ayırt etmek gerekir. Sevinç neşe heyecan öfke keder korku duyguları sadece çocuğa ait duygulardır ve onları değiştirmemiz imkansızdır. Hiçbir çocuk duyguları yüzünden sorumlu tutulmamalıdır. Ancak davranışlar dışarıdan izlenebilir ve kontrol altına alınabilir. Anne babalar da bu konuda çocuklarına rehberlik edebilir. Çocuk
arkadaşına karşı öfke duyabilir ama öfkeye karşılık ona vurmamalıdır. Bu anlamda öfke duygusunu değiştirmek yersizdir ama davranış değiştirilebilir.

Çalıştığım ailelere sorduğumda " Çocuğunuzun hangi davranışının değişmesini istiyorsunuz" dediğimde " Sorumluluk almıyor ya da tembel" diyebiliyorlar. Oysa bunlar tamamen soyuttur. Problemi somut hale
getirerek tanımlamak gerekir. Örneğin " Ödevlerini yapmıyor" ya da " Yatağını toplamıyor" şeklinde sorunu somutlaştırmak ve bunun üzerinde çalışmak gerekir.

Drama çalıştığım bir çocuk ile annesinin iletişimindeki kopukluk nedeni ile anneye " Kızının onayladığın hoşuna giden ve sürdürmesini istediğin davranışları nelerdir" diye sordum.. Anne bunu cevaplayamadı. Tek diyebildiği " Yemekte hiç sorun çıkarmaz" oldu. O zaman kızına dikkat çekerek onun öğrenmeye hevesli hatalarını düzeltmek için çabalayan neşeli sevgi dolu ve hakkını yedirmeyen bir çocuk olduğunu vurguladım. Anne olumsuz davranışlara odaklanmış ve olumluları görmüyordu. Çocuk hep olumsuz
davranışları ile ailede dikkat çekmişti. Anneyi olumlu ödüle yönlendirdim.

Annesinden ilk defa iltifat alan kız daha çabalamaya vurmalarını bırakmaya başladı. Daha ileri aşamada ise çocuğa uygun ödülleri belirledik ve yaklaşık üç ay içinde çocuk anne ilişkisi düzeldi.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Bebeklerde ve Çocuklarda Korku
Yetişkinler için sıradan olan bazı sesler görüntüler ve hayvanlar bazen çocuklar için çok korkutucu ürkütücü olabilir. Korku bütünüyle kötü bir şey değil normal bir tepkidir. Çocukların özellikle karanlıktan geceleri gürültüden tanımadıkları kişi ve hareketlerden sudan uzun süren sessizlikten köpek havlamasından doktordan banyo küvetinden küvete akan sudan yüksekten korkmaları sık karşılaşılan durumlardır.
Bebekler yenidoğan döneminde ani sesle veya dokunmayla sıçrarlar; kolları iki yana hızlıca açılır ve gözlerini kırparlar. Bu aslında bir korku reaksiyonu değil normal yenidoğan reflekslerinden biridir ve moro refleksi olarak isimlendirilir. Bu refleksler 4-6 ayda kendiliğinden kaybolur. Bu tepkiler görülünce anneler genel olarak bebeklerini sessiz ve loş bir odada yatırmayı tercih ederler. Aslında tam tersine bebeğin odasında dışardan gelecek sesleri algılayarak uyuması daha doğaldır. Yeni görüşlere göre bebek doğmadan önce annesinin karnındayken dış sesleri algıladığı için her zamanki ortamın seslerini algılaması onun dış dünyaya uyumunu kolaylaştırır.
Çocuklar 2-6 yaşlar arasında diğer yaşlara göre daha çok korkar. Bu yaşlarda yabancılardan korkma önde gelir. İkibuçuk yaş civarında ani gürültülerden garip hayvanlardan ve doktorlardan korku öne çıkar. Yine iki yaş civarında karanlık tuvaletten korku hatta palyaçolardan korkma görülebilir. Hayali yaratıklar yine korku nedenleri arasındadır. Bazı çocuklar bu yaşlarda tuvalette sifon çekildiğinde düşüp gitmekten korkar. Bazıları önceden tepki vermediği halde bir anda 3 yaş civarında köpeklerden korkmaya başlar. Korku kötü bir tepki olmamasına rağmen aşırı korkular çocuğun ve ailenin huzurunu kaçırabilir. Bu nedenle korkuyla başa çıkmayı bilmek gerekir.
Korku nedenleri
1- Çocuğun çok akıllı olması birçok düşünce bilgi kaynağı ve görüntünün kafasında değişik kombinasyonlarda birleştirilmesine dünyayı ona daha tehlikeli gibi algılattırmasına neden olabilir.
2- Deneyim azlığı da korku nedeni olabilir. Banyo küvetinin akarından suyun akıp gittiğini gören çocuk kendisinin de oraya girerse akıp gideceğinden korkabilir. Başka bir çocuğun köpek tarafından ısırıldığını gören çocuk bütün köpeklerin kendini ısıracağını sanabilir.
3- Etraftaki her şeyin kendine göre çok büyük olduğunu gören çocuk boyut farkından korku duyabilir.
4- Çocuğun hayal gücünün geniş olması da korku kaynağı olabilir.
5- Hatırlama kapasitesi bir yaşından sonra artar. Küçük bebekler genellikle üzücü korkutucu deneyimleri çabuk unutur ama bir yaşından sonra masal kahramanlarının başına gelenler bile korku nedeni olabilir. Salıncakla uçmak merdivenden düşmek kedi – köpek tırmalaması kalıcı korkulara neden olabilir.
6- Yürümeye başladıktan sonra çocuğun hareketliliği giderek artar. Merak edip her şeyi keşfetme ve görme ile deneme tutkusu çocuğun karşılaşabileceği korkuları arttırır.
7- Ebeveynlerin çok korkulu endişeli ruh halinde olması çocuğu tedirgin edip kendini güvende hissetme duygusunu yok eder. Çocuk gerek ebeveynlerin gerekse kendi arkadaşlarının başına gelenleri kendisine de olacakmış gibi hissedebilir.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Korkuyla başedebilme
Çocuktaki korkuların yenilmesi gerekir. Çünkü korkular aşırı hale gelirse çocuğun büyüme ve gelişmesini etkileyebilir. Bu nedenle çocuğa korkularını yenmede yardımcı olmak gerekir. Öncelikle mantıksız olsa da korkuların gerçek olduğunu kabul etmek gerekir. Korkacak bir şeyin olmadığını göstermek korkuyu şiddetlendirebilir.

1- Eğer banyo sırasında istenmeyen bir durum oluşmuşsa ağzına su ya da gözüne sabun kaçmışsa çocuk korkar. Bu çocuğun su sesi duyar duymaz ağlamaya başlaması doğaldır. Böyle bir durumda ona cesur olmayı öğretmeye çalışmak yerine güven duygusu oluşturmaya çalışmak en doğru yoldur. Onu zorla suya sokup korkulacak bir şey olmadığını göstermeye çalışmak çocukta kendisinin korunmadığı düşüncesini uyandırabilir. Üstüne çok varmadan sıcak ve alçak bir ses tonuyla konuşarak gülümseyerek onu sakinleştirmek en güzel yöntemdir.
2- Eğer çocuk korkuyorsa kendini yalnız hissetmesine izin vermemek gerekir. Bir olay veya durumdan korktuysa ona bir şey olmayacağını hissettirmek kucağa alıp okşamak hala sakinleşmediyse onunla oyun oynayarak dikkatini başka yöne çekmek en doğru yöntemdir.
3- Eğer çocuk bir şahıstan çok korkuyorsa o ziyaretçinin davranış biçimini değerlendirmek gerekir.

Korkulan şahıs bebeği havaya atıp tutarak çok yüksek sesle seviyorsa bebeğin bu tarz sevgi şeklini algılamadığı için korktuğunu söyleyerek konuğu kibarca uyarmak en sağlıklı yöntem olabilir.
Güven duygusu aşılayın
Çocuğun kendisine güven duygusunu arttırmak korkuları yenmede en önemli noktadır. Bu nedenle çocuğun yaptığı her ilerlemeyi başarıyı taktir etmek ödüllendirmek; hata yaptığında şiddetli cezalardan kaçınmak gereklidir.

Korkuya kapılmış çocuğa kızmak etrafındakilerin onunla alay etmesine izin vermek son derece yanlış bir tutumdur. Korkmamasını söylemek de yanlıştır. Çocuk ancak siz sakin olursanız ona kızıp suçluluk duymasına neden olmazsanız rahatlayabilir. Annelerin korkan çocuklarının yanında olduklarını hissettirmeleri gerekir. Ona bir şey olmayacağını algılayan çocuk daha kolay sakinleştirilebilecektir.
Korkan bebeğin üstüne varmamak ona korkusunu hatırlatmamak gerekir. Hatırlatmak korkusunu güçlendirebilir.
Korku kaynaklarını yok edin
Çocukların hayatlarındaki korku kaynaklarını temizlemek en doğru yöntemdir. Korku filmlerini ürkütücü haber programlarını çocuklara izletmemek gerekir. Çocuk herhangi bir dekorasyondan veya oyuncaktan korkuyorsa onları ortadan kaldırmak önemlidir. Çocuğa verilecek cezaların da “kapalı karanlık odaya kilitlemek” gibi korkuyu aşırı tetikler biçimde olmaması gereklidir.

Anne çocuğun korkmadığını bile bile “köpek geliyor” şeklinde çocuğu şartlarsa çocuğa yeni korkuyu kendi tanımlamış olur. 0-16 ay arası dönemin güven duygusunun yerleşmeye başladığı önemli bir dönem olduğunu unutmayarak; çocukla sakin sevecen ve gülümseyerek konuşmanın her konuda en iyi yöntem olduğunu da unutmamak gerekir
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

İki yaş çocuğu; yürür sık sık düşse de koşabilir az sarsak olsa da topa tekme vurabilir tutunarak ve bir ayağını diğerinin yanına koyarak yani tek tek merdiven basamaklarını çıkabilir. Bunlar bu yaşta kaba motor yetenekte kazanılan gelişme aşamalarıdır.
İnce motor hareketlere gelince iki yaş çocuğu bardağındaki suyu rahatlıkla içse de kaşığındaki çorbasını döke saça içer. Kaşığındaki sıvıyı dökmeden ağzına götürebilmek kolun kaba motor hareketlerinin yanı sıra iyi bir koordinasyon gerektiren ince bir motor harekettir. El ve parmaklarını kullanabilmesi için gerekli olan ince motor yeteneği ile bu dönemde düğmelerini açıp kapamaya yetmese de çocuk fermuarını çekmeyi az çok başarır.
Kaba motor yeteneğindeki gelişmelere paralel olarak hareketlenen çocuğun çevredeki uyaranları algılaması artar. Daha önceleri özdeşleştiği annesinin de çevreye ait ve kendisinden çok farklı olduğunu anlamaya başlar. Annesinin ortamdan ayrılsa da başka bir ortamda varlığını sürdürebileceğini kavrar (anne için obje devamlılığının kazanılması). Anne gitse de dönecektir.
Kendini çevreden soyutlaması ve anne ile özdeşleşmenin tamamlanarak obje devamlılığının sağlanması ile birlikte bilişsel mantık gelişimi duyusalmotor dönemini tamamlar. Duyusalmotor dönemde; görme işitme dokunma koklama ve tat alma duyuları ile algılanan duyumlara göre yoruma yer vermeden giderek gelişmekte olan ince ve kaba motor yeteneğin yapabildiği ölçüde hareket edilir. Altı aylık bir çocuğun kollarını hareket ettirerek oyuncağına yanıt vermesi gibi. Çocuklar oyuncağı görme duyusu ile algılar. Aynı yaştaki hemen hemen tüm çocuklar adeta refleks harekette olduğu gibi birbirileri ile hemen hemen aynı yanıtı verirler. Bu ayda motor yetenek kolların gövdeye bağlandığı kısımdan hareket edebileceği kadar gelişmiştir. Böylece çocu motor yeteneği ölçüsünde yanıt verir. Davranışları başlıca duyusal algılama ve hareket yeteneklerinin belirlediği bu döneme bu nedenle duyusalmotor dönem denir.
Bu yaş çocuğu iki kelimeden oluşan “Su ver” “Anne Gel” gibi telegrafik yani gramersiz ve takısız cümleler kurabilir. Lisan bilişsel yeteneğindeki bu gelişme ile birlikte çevrensin algılaması ve kendini anlatabilmesi artar. Bu doğal olarak kendini anlatabilme aracı olan resim yeteneğine de yansır.
Henüz çorbasını dökmeden ağzına götüremeyen düğmelerini ilikleyemeyen fermuarını açıp kapayamayan iki yaş çocuğundan doğal olarak yeterince ince ve kontrollü çizgiler de beklenmez. Ancak onsekiz ay çocuğundan farklı olarak kalemin kağıda sert inişleri azalarak kaybolur. İnce motor yeteneğinin uzayda konum belirleyecek kadar gelişmesi ile çizgilerin başlangıç noktasından itibaren kontrollu bir devamlılık göstermeye başladığı gözlenir. Bu parmakların kullanımına yansıyan ilk ince motor koordinasyon göstergesidir. Kalemin az çok kontrollü kullanıldığı bu çizgilerin devamlılığının kısa süre sonra kaybolduğu çizgilerin sağa sola savrulmasından anlaşılır. Bu acelecilik bu dönemde dikkat süresinin dakikalarla sınırlı olmasından kaynaklanır. Dikkati dağılan çocuk 2-3 dakika sonra resim yapmaktan sıkılır ve işi aceleciliğe döker. Kalemi kağıdı bir tarafa bırakır bir başka uyaranın peşinden gider.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Anne-Babanın Çocuk Gelişimine Etkileri
İnsan yaşamında doğumdan önce başlayan ve hayatın sonuna kadar etkisini sürdüren bir kurum olarak aile fizyolojik olduğu kadar ekonomik kültürel ve toplumsal yönleriyle de kişinin ruhsal gelişimini davranışlarını biçimlendirip yönlendirir .
Aile çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli ortam ve toplumsal kurumdur . Aynı zamanda aile ciddi duygusal rahatsızlıkların gerilim ve çatışmaların da kaynağı olabilir. Aile içi çatışmalar ve şiddet kötü muamele gören çocuklar yatma ve yeme ile sınırlandırılmış ilişkiler engellenme ve başarısızlıklar duygusal ya da diğer doyumsuzluklar da aile yaşamında karşılaşılabilen sorunlardır.
Aile tüm yönleriyle incelenmesi son derece güç bir yaşama ortamıdır . Gencin kendini tanıması kişiliğini kazanması ve uyum sağlamasında anne-baba tutumlarının yeri çok önemlidir.
Bebek çocukluğa doğru geliştikçe yeni beceriler kazanmaya davranışlarını kendi denetimi altına almaya başlar. Bu dönemde ailenin rehberliği çocuğun gelişimi üzerinde çok etkili olur.Hatalı anne baba tutumu ve bozuk aile yapısı sağlıksız bir gelişimin ve uyumsuzlukların başlıca kaynağı olabilir. Anne-baba bazen çocuğa çok şey vererek onun kendi gelişimine yön vermesini engeller.Bazen de çok az şey vererek ona gerekli desteği sağlayamaz ve uygunsuz davranış örüntülerinin gelişimine neden olur .
Anne ve babaların kendi değer ve inançlarına göre değişik tutumları vardır.
Anne baba tutumları sevgi hoşgörü ve kabul etmeyi içine alan “demokratik tutum” ve sevginin gösterilmediği hoşgörünün olmadığı reddetmeyi içine alan "otoriter tutum" olmak üzere iki genel başlıkta toplanabilir.
Demokratik anne-baba çocuğun arzu ve ihtiyaçlarına karşı ilgilidir. Çocuğun davranışlarını ilgi ve anlayışla izler. Onun iradesine ve sağlıklı uyumuna değer verir. Çocukları yaşına göre kendisi ile ilgili bazı kararlar almaya teşvik eder. Önemli konularda alınan kararların nedenlerini çocukla tartışır. Onun görüşlerine değer verir. Dil alışverişine olanak sağlar. Hemen her konuda çocuğa iyi bir rehber olmaya çalışır.
Otoriter anne-baba ise çocuğa olan sevgisini bile çocuğu istenilen şekilde davrandıkça (şartlı) gösterir. Sevgiyi bir pekiştireç olarak kullanır. İstenen davranışlar da çoğunlukla gelenek ve daha üst otoritelerce saptanmış kurallara uygun davranışlardır. Anne baba kendisini toplumsal otoritenin temsilcisi olarak görür. Mutlak itaat bekler. Kendisi otoriter kişiliğin temel nitelikleri olan dogmatik düşünce tarzına yatkın olduğundan çocukla dil alışverişinde bulunmaz. İstek ve emirlerin tartışmasız yerine getirilmesini ister. Aksi halde cezaya başvurur .
Baskı altında büyüyen çocuk çekingen başkalarının etkisinde kolayca kalabilen aşırı hassas bir kişilik yapısına sahip olabilir. Anne babanın aşırı koruması çocuğa gerekenden fazla kontrol ve özen göstermesi sonucu çocuk genellikle diğer kimselere bağımlı özgüveni olmayan bir birey olarak yetişir .
Aşırı hoşgörü ve dürüstlük çocuğun bencil olmasına ve zayıf sosyal çevre uyumuna neden olur. Çocuğuna boyun eğici davranış gösteren anne-babaların çocuk üzerinde gerektiğinde otorite sağlamaları mümkün olmaz. Çocuk doğumundan itibaren var olan ben merkezcil tavrını bu aşırı boyun eğici tavır nedeniyle zamanla sosyal normlara uygun şekilde değiştiremez uyumsuzlaşır Anne-babasına saygısı azalır.Onları yönetmeyi ister.
Sık görülen olumsuz anne baba davranışlarından biri de çocuğun aynı davranışına karşı farklı zamanlarda farklı tutumların sergilenmesidir. Böyle bir tutum çocuğun davranışlarına rehberlik edecek dengeli değer yargılarının oluşumunu engeller.Bu çocukların daha tutarlı bir disiplinle yetiştirilmiş çocuklara oranla cezaya daha çok direnç gösterdikleri ve saldırgan davranışlarının kolayca ortadan kaldırılamadığı gözlemlenmiştir.
Anne-babasını otoriter olarak algılayan çocukların kendini suçlama ve saldırganlık düzeyleri demokratik olarak algılayanlardan daha yüksektir.
İlgisiz ve otoriter anne baba tutumunun birbirleri ile yakından ilişkilidir. Buna karşılık demokratik anne-baba tutumunun bu iki tutumdan farklıdır. Demokratik tutumla yüksek benlik saygısı arasında ilgisiz ve otoriter tutumla düşük benlik saygısı arasında paralel ilişki bulunmaktadır.
Demokratik hoşgörülü ve kabul edici tavrın benimsendiği evlerde çocuklar aktif bağımsız kararlar alabilen yaratıcı toplumsal bireyler olarak yetişirler. Yaşıtları arasında yüksek düzeyde kabul görürler. Bu tarzda yetiştirilen çocuklar kolay egemenlik kurulamayan başarılı yapıcı özel merakları olan bireyler olur öte yandan otoriter tutumun benimsendiği evlerdeki çocuklarda kavgacılık işbirliğine yanaşmama engel olunamayan ve tekrar eden saygısız davranışlar tespit edilmiştir.
Özetlemek gerekirse çocuğa karşı aşırı korumacı ve hoşgörülü düşkünce tutumlar; reddedici baskıcı ya da boyun eğici veya ayırımcı; cezayı gerektiğinde de uygulamayan ya da aşırı uygulayan anne baba tutumları çocuk için sosyal uyumu önleyen bencil çekingen şiddete yöneltici özgüven oluşumunu dahası sosyalleşmeyi engelleyen aile içi ilişkileri bozan tavırlardır.
Hoşgörülü gerekli bazı kısıtlamalar dışında çocuğun kendi başına karar almasını destekleyen kendini ailenin diğerleri kadar önemli bir elemanı olarak algılamasını sağlayan işbirliğine açık ödüllendirme ve gerekirse beklediği armağanın verilmeyişi gezi programının ertelenmesi gibi cezalandırmalarla (ancak dövmeyi içermeyen) sağlanan ilişkinin çocukta yüksek benlik saygısına ve hemen bütün ruhsal fonksiyonlarda ileri derecede uyuma yol açtığı belirtilmektedir .
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Çocuğun Cinsel İstismarının Önlenmesi ve Sonuçları
Bu yazıda çocuk ve ergenin cinsel kötüye kullanımına işaret eden klinik belirti ve bulguları şimdiki yaşantısı ile yetişkinlik yaşamı üzerine olası etkileri ve korunma yazın çerçevesinde gözden geçirilecektir.
Çocuk ve ergenlerde cinsel istismarı işaret eden bir çok davranışsal değişiklikler gözlenmektedir. Davranışsal değişiklikler ile ilişkili belirti ve bulgular yaşlara göre farklılıklar göstermektedir. Yaşlara göre gözlenen davranışsal değişiklikler şunlardır :
Bebeklik - 4 Yaş:
· Tuvalet eğitiminde bozulmalar (idrar veya kaka kaçırma)
· Cinsel içerikli sözcüklerde artma
· Cinsel organları ile aşırı fiziksel uğraş
· Oyunlarında cinsel içeriğin fazlalığı (cinsel eylemlerin diğer çocuklarla veya bebeklerle taklit edilmesi )
· Uyku bozuklukları

4 - 6 Yaş:
· Korku (yetişkinlerden özellikle erkeklerden aşırı derecede korkma)
· Cinsel içerikli sözcük ve davranışlarda artma (cinsel organları gösterme cinsel organları ile aşırı fiziksel uğraş veya açık masturbasyon)
· Cinsel ilişkiyi ayrıntılı bilme (cinsel ilişkiye tanık olma veya katılmadan kuşkulanılmalıdır)

7 - 12 Yaş:
· Okul başarısında düşme
· Korku (özellikle yetişkinlerden)
· Depresif belirtiler
· Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri
· Yaşa uygun olmayan davranışlarda artma (anne ya da abla davranışı gösterme)
· Cinsel konularla aşırı uğraşma
· Cinsel saldırganlık (başkalarını cinsel ilişkiye zorlama)
· Aşırı veya açıktan masturbasyon

Ergenlerde:
· Evden kaçma veya eve gitmede isteksizlik
· Duygulanımda dalgalanma
· Kendine zarar verme özkıyım girişimleri
· İlaç ve alkol kötüye kullanımı
· Uygunsuz cinsel davranışlar (flörte erken başlama kışkırtıcılık arkadaşlarını cinsel ilişkiye zorlama)
· Davranım bozuklukları (okuldan ve evden kaçma yalan söyleme çalma ve saldırgan davranışlar )

Okul öncesi çocukların bilişsel ve dil gelişiminin yeterli olmaması nedeniyle değerlendirilmeleri güçtür. Bu çocuklarda bu tür yaşantıları oyunlar veya fantazilerle açığa çıkarmak mümkün olabilir.
Cinsel kötüye kullanımın çocuk ve ergenlerin şimdiki ve yetişkinlik yaşantısı üzerine olası etkileri:
Çocuklukta veya ergenlikte yaşanan cinsel kötüye kullanımın şimdiki yaşantısına ilaveten yetişkinlik yaşantısı üzerine de olumsuz etkileri olduğuna dair bir çok yayın vardır. Yapılan bir çalışmada çocukluğunda cinsel kötüye kullanıma uğrayanların yetişkin yaşamlarında psikolojik sorun görülmesi böyle bir öyküsü olmayanlara oranla yaklaşık iki kat daha fazla bulunmuştur.

Cinsel istismarın olası sonuçları şunlardır :
1. Cinsellik üzerine etkiler
2. Emosyonel etkiler
3. Depresif duygudurum üzerine etkiler
4. Anksiyete şeklindeki etkiler
5. Davranışsal etkiler
6. Kişilik gelişimi üzerine etkiler
7. Diğer etkiler

1. Cinsellik üzerine etkiler:
Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuklarda büyük olasılıkla gözlenen en özgün cevap artmış cinsel davranışlardır. Yapılan çalışmalarda bu çocukların yetişkin veya diğer genç çocuklarla daha sık cinsel ilişkiye girdikleri arkadaşları ile cinsel içerikli oyunlar oynadıkları ve hastaneye yatırıldıklarında sağlık personeline karşı baştan çıkarıcı davranışlarda bulundukları saptanmıştır. Bu veriler "acaba cinsel davranışlardaki artış cinsellikle erken tanışma veya cinselliği erken öğrenmenin sonucu mu oluşmuştur yoksa cinsel kötüye kullanıma uğrayan çocukların baştan çıkarıcı (sedüktif) bir yönü mü vardır ? " sorusunu akla getirmektedir.

Kötüye kullananın birden fazla olması kötüye kullanımın sık olması uzun süreden beri olması ve güç kullanılması çocuklarda uygunsuz cinsel davranış gelişimini artırmaktadır. Ayrıca yapılan bir araştırmada cinsel kötüye kulanıma ne kadar erken yaşta maruz kalınmışsa uygunsuz cinsel davranış gösterme oranın daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu araştırmada özellikle 0-3 yaşları arasında cinsel tacize uğrayanlarda aşırı cinsel davranışlar ve teşhircilik anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Cinsel kötüye kullanıma maruz kalan kızların erkeklere oranla daha fazla uygunsuz cinsel davranışlar gösterdiği belirtilmektedir. Cinsel kötüye kullanıma uğramış kız çocuklarının arkadaşları arasında cinsel ilişkiyi başlatma eğiliminin daha fazla olduğu ve davranışlarının daha çok yetişkinin cinsel davranışlarını andırdığı ileri sürülmektedir.
Ergenlik döneminde ise kişilerarası ilişkilerde çoğu davranışlarını cinselleştirerek diğer insanları kullanmaya çalıştıkları belirtilmektedir .
Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocukların bebekleri ile oynamaları gözlemlendiğinde ve çizdikleri resimler incelendiğinde daha fazla cinsel içerikli oyun davranış ve çizimler sergiledikleri saptanmıştır. Çocuklukta cinsel kötüye kullanıma uğrama yetişkinlik yaşamında cinsellikten korkma karşı cinsle ilişkilerde sorunlar yaşama gibi cinsel yaşantı üzerinde belirgin olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Kadınlarda frijidite vajinusmus gibi cinsel sorunlar artmaktadır . Erkekler de ise sıklıkla cinsel kimlik karmaşası gözlenmektedir.
2. Emosyonel etkiler:
Klinik çalışmalar çoğu kurbanın cinsel kötüye kullanım yaşantısından kendisini sorumlu tuttuğunu ve suçladığını göstermiştir. Bu bulgular çocukların "isteseydim arzu etseydim bu durumu durdurabilirdim" düşüncesi olduğunu desteklemektedir. Eğer kötüye kullanımda rıza ve baştan çıkarıcılık olmuşsa suçluluk duygularının arttığı belirtilmektedir . Kurbanlarda yetersizlik ve izolasyon duyguları gelişebilmektedir. Bir kısmında karşı cinse güvensizlik gelişirken bir kısmında ters etkiyle uygunsuz cinsel nesneye çabuk bağlanmanın söz konusu olduğu bildirilmiştir .

3. Depresif duygu durum üzerine etkileri:
Cinsel kötüye kullanıma uğrayanlarda depresyon gelişme riski artmaktadır (24 27). Klinik gözlemlerde depresif duygudurumunun sıklıkla kızgınlıkla birlikte olduğu görülmektedir (26 28). Bu gibi çocukların gelecek hakkında olumsuz düşüncelere ve düşük benlik saygısına sahip olduğu saptanmıştır. Çocukluk döneminde cinsel kötüye kullanıma uğramış olanların yetişkin dönemlerinde depresyon gelişme riskinin arttığı belirtilmektedir (24).

4. Anksiyete şeklindeki etkiler:
Çocukluğunda cinsel kötüye kullanıma uğramış yetişkinlerde anksiyete bozukluğu prevalansının yüksek olduğu saptanmıştır. Yapılan araştırmalarda çocukluğunda cinsel kötü kullanım öyküsü olanlarda yetişkinlikte daha sık olarak agarafobi obsesif kompulsif bozukluk ve sosyal fobi gibi anksiyete bozukluklarının ortaya çıktığı bulunmuştur . Anksiyete belirtileri; korku bedensel yakınmalar uyku örüntüsü değişiklikleri ve kabuslar tarzında kendini göstermektedir. Bu belirtiler daha çok travma sonrası stres bozukluğu ile uyumlu bir klinik tablodur. Çocuk olayı canlı bir şekilde yeniden yaşamakta gerginlik ve çabuk tepki verme gibi belirtiler göstermektedir. Yapılan bir çalışmalarda cinsel kötüye kullanıma uğramış grubun fiziksel kötüye kullanılan gruba göre daha fazla travma sonrası stres bozukluğu tanı ölçütleri gösterdikleri belirlenmiştir . Cinsel kötüye kullanıma uğrayan çocuk ve ergenlerde disosiyatif belirtilerin sık olduğu saptanmıştır. Bu çocuk ve ergenlerin yetişkinlik yaşamlarında disosiyatif belirtiler gösterme olasılıkları yüksektir .

5. Davranışsal etkiler:
Cinsel kötüye kullanıma uğramış erkek çocuklarda en sık görülen davranış tepkisi saldırgan davranışların gelişimi şeklindedir. Bu erkek çocuklarda davranım bozukluğu niteliğindeki davranışlar sıklıkla gözlenmektedir. Bazı araştırmacılar bunu erkek kimliğini yeniden oluşturma olarak yorumlamaktadır . Kızlarda gözlenen en sık davranış tepkisi ise özkıyım ve kendine zarar verme davranışlarıdır. Kendine zarar verici davranışlar genellikle vücudunda sigara söndürme ve bileğini kesme gibi davranışlar şeklinde kendini göstermektedir. Bazı araştırmacılar bunun kendini cezalandırma ve çekiciliği azaltmak amacı güttüğünü ileri sürmektedirler. Yetişkin yaşamdaki kendine zarar verme ve özkıyım davranışının çocuklarda cinsel kötüye kullanıma maruz kalışla bağlantılı olabileceği sıklıkla düşünülmüştür . Kendine zarar verme davranışı veya özkıyım düşünceleri olan yetişkin kadınları değerlendirirken çocukluğunda cinsel kötüye kullanıma uğramış olma olasılığı bir klinisyen tarafından gözardı edilmemelidir.

6. Kişilik gelişimi üzerine etkiler:
Çalışmaların çoğunda borderline kişilik bozukluğuna sahip hastalar arasında çocuklukta cinsel kötüye kullanım sıklığının yüksek olduğuna ilişkin bulgular vardır. Bir çalışmada borderline kişilik bozukluğunun gelişiminin "cinsel kötüye kullanımın süresi" ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Devam eden cinsel kötüye kullanım borderline kişilik bozukluğu gelişme olasılığını artırmaktadır.

7. Diğer etkiler:
Heins ve arkadaşları yaptıkları bir araştırmada çocuklukta cinsel kötüye kullanımı takiben varsanıları araştırmışlar çocukluktaki cinsel kötüye kullanım sonrası varsanıların oluşabileceğini ve bunların yıllarca sürebileceğini saptamışlardır. Burada gözlenen varsanıların şizofrenideki varsanılardan farklı yalancı varsanılar olduğu belirtilmektedir. Yapılan bir çalışmada cinsel tacize uğramış ergenlerde daha sık olarak uyuşturucu madde kullanımı ve aşırı alkol kullanımı olduğu saptanmıştır.

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önleme
Çocukların cinsel kötüye kullanımlarının özellikle 7 yaşın altındaki çocuklarda anlamlı düzeyde saptanması bir çok girişim yöntemlerinin ve önleme programlarının geliştirilmesine neden olmuştur. Etkili ve işe yarar programların geliştirilebilmesi anne ve babaların eğitilmesi ve uzmanlarla işbirliği yapmalarını gerektirir. Bu eğitimde ailenin çocuğa öğretmesi gereken bilgileri Yalın ve arkadaşları şöyle sıralamaktadırlar:

a. Cinsel organları yaralandığı ya da hastalandığında yalnız doktorların veya ana babalarının dokunabileceği öğretilmelidir.
b. Kendilerini cinsel açıdan kötüye kullanmak isteyen kişilere "hayır" demeleri öğretilmelidir.
c. Rahatsız olacakları herhangi bir biçimde kendilerine dokundurtmama hakkına sahip oldukları öğretilmelidir.
d. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan biriyle karşılaştıklarında oradan hemen uzaklaşmaları öğretilmelidir.
e. Cinsel yönden kötüye kullanıma uğramaları halinde hiç bir zaman bunun kendi suçları olmadığı öğretilmelidir.
f. Cinsel organlarına dokunan bir büyük ile ilgili "sır" saklamamaları öğretilmelidir.
g. Cinsel yönden kötüye kullanıma kalkışan birisi ile karşılaştıklarında "yüksek sesle bağırmaları" öğretilmelidir.
h. Cinsel kötüye kullanıma kalkışan biriyle mücadele etmede "vurma tekme atma" gibi davranışlar öğretilmelidir.
ı. Cinsel yönden kötüye kullanıldıklarını kime (anne ve babaya) ve nasıl anlatacakları öğretilmelidir.
j. Cinsel organların anatomik isimleri doğru olarak öğretilmelidir.

Çocuğun kötüye kullanım sırasında yüksek sesle bağırmasının bazen de olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Kötüye kullanan bağırma sırasında telaşlanıp kurbana zarar verme hatta öldürme riski bulunabilmektedir .
Çocuğa cinsel ilişki tarif edilirken veya cinsel eğitim verilirken nasıl ve nereye kadar bir eğitimin verileceği dikkatle planlanmalıdır.
Eğitim sırasında yaşa uygun olmayan tarzda veya aşırı ayrıntılı bilgi verilmesi çocuğun cinselliğe merakında aşırı artışa neden olabileceği unutulmamalıdır.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Tatil ve Ruh Sağlığı
Yaz tatili ile birlikte hekimler çocuk ve ergenlerin sağlığı konusunda birçok uyarıda bulunmaktadırlar. Ozon tabakasında meydana gelen olumsuz değişikliklerle birlikte güneşin zararlı etkileri; şapka kullanma güneş gözlüğü seçilmesi ve en uygun güneş yağının özellikleri gibi. Bunun dışında tatil bölgelerinde olabilecek haşere ve zehirli hayvan sokmalarına ya da sıvı ve gıda alımına ilişkin öneriler allerjiler su sporlarına ilişkin kaza ya da diğer tehlikeler gibi.
Ruh sağlığı açısından ise tatilin anlamını çocuk ve ergenler için yetişkinler belirlemekte ve buradaki tutumlara ilişkin öneriler anne babaları ilgilendirmektedir. Çocukların yaz döneminde de ders konusunda zorlanmaları onların bir dinlenme süresi geçirmeden yorgun bir şekilde okula başlamasına ve derslerle ilgili bıkkınlığa yol açabilmektedir. Bu nedenle ders çalışmaya ara verilmesi ve çocuğun okulu öğretmenlerini ve arkadaşlarını özlemesi sağlanmalıdır.
Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklara verilecek destek eğitiminin ise farklı bir şekilde sunulması gerekmektedir. Okuma ve yazma ile ilgili zorluğu olan çocuk ve gençlere ders kitapları dışında yaş dönemlerine uygun seçilecek resimli öykü ya da gençlik romanlarını okumayı özendirmek yazma konusunda ise günlük tutma şeklinde yazma alışkanlığını desteklemek uygun olacaktır. Ayrıca ailenin olanakları ölçüsünde çocuğun yabancı dilini destekleyen yaz okulları bu amaçla seçilebilecek uygun desteklerdir. Ayrıca aileden ayrılma bağımsız kalabilme yaşıt gruplarına katılma gibi zorlukların üstesinden gelmede de önemli yararları olabilecektir.
Yaz dönemi çocukların gelişimlerindeki adımları kolaylaştırmak için de kullanılabilir. Tuvalet eğitimi odanın ayrılması kendi başına yemek yeme gibi gelişimsel beceri kazandırma girişimlerini bebek ve çocuklar bu dönemde daha kolay kabullenmektedirler.
Çocuk ve ergen psikiyatrisi bölümlerinden tedavileri sürdürülen çocuklar için de eğer şartlar uygunsa ve hekim ile işbirliği yaparak yaz döneminin tatil olarak geçirilmesi ve uygulanan ilaç tedavilerine ara verilmesi uygun olacaktır. Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik nedeniyle Ritalin ya da Tofranil gibi ilaç tedavisi sürdürülen çocuk ve gençlerden yaz döneminde ders başarısı beklenmeyeceğinden genel olarak ilaç tatili verilmektedir.
İçinde bulundukları gelişim dönemine ve fizik güçlerine göre özellikle kırsal bölgelerimizde yaşayan çocuk ve gençlerin tatil dönemlerinde anne babalarına işlerinde yardımcı olduklarını biliyoruz. Aileye ekonomik açıdan katkıda bulunmak ya da kendi harçlığını kazanmanın çocuk ve ergenin kendine güveni ve benlik saygısında olumlu etkileri olduğunu biliyoruz. Ancak bu ekonomik katkının çocuk ve ergenin gücü göz önünde bulundurularak planlanmasının önemi açıktır.
Tatillerin aile içi ilişkileri yakınlaştırma ve birlikte geçirilen zamanı artırma yönünden de önemli olduğunu biliyoruz. Özellikle çalışan anne ve babaların izin dönemlerini çocuklarının tatil döneminde kullanması sınırlı aile içi etkileşimi artıracaktır. Aile üyelerinin hep birlikte geçireceği bu tatil dönemlerinin iletişim çocuklarına model olma onları tanıma ve gelişimlerini görebilme açısından da yararları olacaktır

 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Çocuk ve Oyun
Oyun Çeşitleri
Oyuncaklar
Yaşa Göre Oyuncak Seçimi

Bebek ve çocukların gelişimleri sırasında olgunlaşma ve sosyal boyutun erken gelişmesinde oyunun önemi belirgindir. Ayrıca içinde yaşanılan kültürün önemli etkilerinden olan araştırma duygusunun ve kurallara uymanın öğrenildiği ve geliştirildiği yer de oyunlardır. Oyunlar önce bebeğin kendi bedensel duyumlarının araştırılması şeklinde çok küçük bir alanda başlamakta sonra yakın çevresi içinde sürmekte ve daha sonrada büyük sosyal ortamlarda gerçekleştirilmektedir. Bebek çocuk ergen ya da yetişkin bir kişinin neden oyun oynadığı sorusunun birçok yanıtı vardır. Bunlardan birincisi içten gelen enerjinin boşaltılması için oyun oynanmaktadır. İkincisi türe özgü davranışların çok uzun bir süredir aktarılmasına ve sürdürülmesine yardım etmektedir. Bu görüşe örnek olarak kedi yavrusunun fare yakalamadan önce bir şeylerle oynaması ya da kız çocukların bebeklerle oynayarak annelik alıştırması yapmasını verebiliriz. Üçüncü yanıta göre oyun gelecekteki becerilerin geliştirildiği bir alan olarak görülebilir.

Oyunlar çeşitli şekilde gruplandırılabilir. Gelişim kuramcılarından Piaget oyunları şu üç başlık altında ele almıştır.
1) Alıştırma oyunları: Bu oyunlar çocukların gelişiminde duyusal motor dönem olarak isimlendirilen doğumdan yaklaşık iki yaşına kadar olan bölüme uyar. Bu dönemde bebekler yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştır ve zihinsel gelişimde ise çevreden beş duyusu ile aldığı uyaranları birleştirip sınıflandırmaya çalışmaktadır. Bebek çıngırağının rengini ve sesini alır ve sınıflandırır.
2) Simgesel oyunlar: Bu gelişim döneminde 2 yaş ile 7 ve 8 yaşları arasındaki dönemi içerir. Bu oyunların içeriği alıştırmalardan simgeler ve varsayım boyutuna kadar değişmektedir. Çocuk kendi gerçeklerini hareketlerle yaşatmaktadır. Bunun en belirgin örneği sanki varmış gibi oyunlardır. Çocuğun bir köşede yarattığı evcilik oyunu bir odun ya da plastik çubuk ile oluşturulan atı sürmesi gibi örnekler bu gruptandır. Burada çocuk düşüncelerini yeterince gelişmemiş dili ile anlatamadığından bunları simgesel oyunla

anlatmaktadır. Ayrıca bu anlatım yoluyla zihinsel simge ve uygulamalar yinelenerek özümsenmektedir. Evcilik oyunu ile hem duygu ve düşünceler aktarılmakta hem de annelik özdeşimi sindirilmektedir.
3) Kurallı oyunlar: Bu dönemde çocuk ilk olarak kendinden büyüklerin oyunlarını taklit etmeye başlar. Bu oyunlar 7-8 yaşlarından sonra kurulmaya başlar ve çocuğu sosyalleşmeye yönlendirir. İlk iki oyun yaş ilerledikçe azalmakta ve yerini kurallı oyunlara bırakmaktadır. Bu değişme çocuğun ilişkilerini ve sosyalleşmesini yansıtmaktadır.
 
---> Çocuk Psikolojisi ve Detaylı Açıklamalar

Ayrıca oyunları başlangıçta belirli bir yönergenin olduğu ancak sonrasında çocuğun serbest olduğu oyunlar ve kurallı olan sabır ve çaba gerektiren oyunlar şeklinde de ayırabiliriz. İlk gruba örnek olarak evcilik oyunu verilebilir. Bu oyunda kurallar vardır ancak çocuk oyunun kurulması ve akışında özgürdür. Saklambaç ve körebe ise ikinci oyun grubuna uymaktadır.
Oyunlar yapıları açısından da değerlendirilebilir. Yarışma rastlantı taklit ya da dönerek yoğunlaşmayı içeren oyunlardan söz edilebilir. Oyunların yapısı çocuk psikiyatrisinde bazı bozuklukların değerldnirilmesinde yardımcı olmaktadır. İlgi etkileşim ve iletişimde belirgin bozukluğun olduğu otistik çocuklar ile duygu düşünce va algıdabozulma ile belirli psikotik bozukluğu olan çocukların oyunlarında yarışma ya da rastlantı neredeyse hiç yoktur. Başka bir kişiyi gerektiren dolayısıyla sosyal bir boyut taşıyan yarışma psikotik ve otistik çocuğun ilgi alanının tümüyle dışındadır. Bu çocukların gündeminde yineleme özelliği olan ve tümüyle dışa sınırlı açık ya da kapalı kendi dünyasına yönelik etkinlikler vardır. Aynı şekilde rastlantıyıda tümüyle reddetmektedirler. Etkinliklerinin tekdüze olması yineleyen belirli davranışları içermesi ve değişikliğin olmadığı kendilerine özgü bir dünyayı içerir. Bu dünyada ise rastlantıya yer yoktur. Bu çocukların oyunlarında dönme ya da dönen cisimlere yönelme vardır. Bir topaç ile oynar kendi kendine döner ya da dönen bir nesneye yönelirler. Zihinsel özürlü çocuklar yaşıtlarına göre daha az oynarlar ve hareketsiz oldukları dönemler çok daha fazladır. Kuralları karışık olmayan ve bulundukları yaştan daha küçük yaşlardaki çocukların oyunlarını oynarlar. Bu çocukların da yarışma gerektiren oyunlardan kaçındıkları gözlenir.

Çocukların duygusal ve düşsel yaşamı oyunlarına yansımaktadır. Eğer çocuğun iç dünyasından kaynaklanan dürtüleri çok yoğunsa oyun kesilmekte değişik ve karmaşık bir duruma dönmektedir. Sakin bir oyun için çocuğun bu yoğun dürtüleri uzaklaştırabilmesi gerekir. Değişken davranışları izlenen aşırı hareketli ya da kaygılı çocuklar oyunun kurallarını kabullenmede zorluk çekerler. Davranış sorunları olan çocuk ve ergenlerin oyunu da saldırgan dürtülerle doldurması tipik bir özelliktir. Onlar için oyun hızla içinden geldiği gibi davranma ve dürtüsel eyleme geçebilmenin bir yöntemidir. Oyun içinde saldırgan tutumların belirtilmesi cinsiyete göre de farklılık göstermektedir.
Erkek çocuklar güreş kavga ve yarışmaya daha yatkın oldukları için oyunları kızların oyunlarından daha çeşitlidir. Sosyal belirleyiciler de kız ve erkek oyunlarında önemli rol oynamaktadır. Karşı cinsiyetin oyunlarını kızlar erkeklere göre daha rahat oynamaktadırlar. Erkek çocuklarda dürtülerin davranışa dökülmesi ön planda iken kızlarda bu sözel olarak belirtilmektedir.

Yetişkin bir insanda toplumsal kural ve değer yargıları yoğun duygu ve istekleri günlük yaşamda sınırlanmakta bunlar hayal kurma ya da rüyalar yardımı ile duyurulabilmektedir. Çocuklarda bu işlevler oyun ile sağlanmakta ayrıca çocuğun günlük kaygılarını azaltarak olumlu ilişkiler kurmasına da yardımcı olmaktadır. Oyun oynamak evrensel bir yaşantıdır sağlığın bir göstergesidir. Oyunun amacına ulaşması için özellikle cinsel ve saldırgan dürtülerden arındırılması gerekir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst