Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Oyuncaklar
Psikolojik olarak değerlendirildiğinde oyun alanı çocuğun dışında ancak dış dünyaya ait değildir. İç dünya ile dış gerçeğin dışında üçüncü bir alandır bir yanılsama (illüzyon) alanıdır. Burası bebek için anne ile paylaştığı ortak bir alandır. Zamanla önce bebek daha sonra çocuk bu alan içinde bağımsızlığını kazanmaya başlar. Burada çocuğa özerkliği sağlayan oyuncaklar geçiş nesnesi olarak isimlendirilir. Geçiş nesnesi peluştan yapılmış oyuncaklar çarşaf ya da yastık olabilmektedir. Bu geçiş nesneleri yetişkinlerin geriye dönüp baktığında "ilk oynadığım oyuncağım" şeklinde tanımladığı nesnelerdir. Bu geçiş nesneleri her toplumda izlenen evrensel bir oyuncaktır ancak basit bir oyuncak olarak değerlendirilmemelidir. Otistik ve psikotik çocukların yaklaşık üçte birinde bu geçiş nesnesi hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Çocuğun geçiş nesnesini doyurucu bir biçimde kullanması olumlu insan ilişkilerinin oluşturulabilmesi için önemlidir. Geçiş nesnesinin fiziksel özellikleri de önemlidir. Bu nesnelerin ortak özellikleri katı lik tuhaf biçimlerde ve genellikle kırılmış ya da atılacak bir durumda olmalarıdır. Çocuğun kendine ait eşyaları içinde özel bir yeri vardır. Bu nesne zamanla önemini yitirir yaklaşık 5-6 yaşlarında çocuklar yavaş yavaş bu nesnelerden uzaklaşırlar. Ancak bunlar ne yok edilir ne de terk edilirler.
Oyun ve oyuncak hakkında bu psikolojik bakışın dışında da pek çok şey söylenebilir. Bunlar ailesel etik (ahlak) kültürel ve sosyoekonomik boyutları içermektedir. Oyun düşünceler duygular ve ilişkiler içinde yuvarlanmanın ve bu zor olayların üstesinden gelmek için beceri ve kontrol kazanmanın önemli bir yoludur. Oyuncak ise çocuğun beş duyusunu ve duygularını uyaran değerldnirme ve uygulama yetilerini geliştiren hayal gücünü zenginleştiren bedensel ve sosyal gelişimini hızlandıran bir oyun aracıdır. Oyuncaklar kabaca kullanım ve amaç oyuncakları olarak iki grupta toplanabilir.Kullanım oyuncakları aslında oyun amacıyla üretilmemiş olan bir nesneyi çocuğun oyun aracı olarak kullanmasıyla ortaya çıkarlar. At olarak bir tahta parçasının kullanılması makara kibrit kutusu gibi araçlarla oynama örnek olarak verilebilir. Bu oyuncakların işlevi oyun bittiği zaman sona erer. Amaç oyuncakları ise oyun amacıyla üretilmiş olan ve genellikle erişkinler tarafından seçilerek çocuklar için alınan oyuncaklardır. Yetişkinlere neden böyle bir seçim yaptıkları sorulduğunda çocukları için en uygun oyuncağın bu olduklarını düşündüklerini söylemektedirler. Oysa biraz zorlandığında onların yaşamında bu oyuncakların izlerini bulmak olasıdır. Ayrıca bu oyuncaklar bazen çocuklar için geçici bir heves olabilmekte ve kısa sürede bir köşede unutulup gitmektedirler. Oyuncaklar daha ayrıntılı olarak dört başlık altında sınıflandırılabilir. Duygusal oyuncaklar: Çocuğun duygusal zorlukları ve korkularını yenmesi için seçtiği oyuncaklardır. Genellikle çocuğunoyuncakları içinde en çirkin olanıdır. Bunlar genellikle yumuşak ve tüylü yuvarlak hatları olan fiziksel olarak çocuktan daha kısa oyuncaklardır. Bunlar çocuk için dostluk sevgi ve güvenlik anlamını taşır. Zevk nesnesi olan oyuncaklar: Çocuğun geçici bir süre için hoşça zaman geçirmek için oynadığı oyuncaklardır. Eğitsel ve kültürel kazanç sağlayan oyuncaklar: Boyama kitapları yap-bozlar maket oyuncaklar gibi çocuğun oyun oynarken aynı zamnda herhangi bir alanda eğitimini de sağlayan oyuncaklardır. Sosyal bütünleşmeyi sağlayan oyuncaklar: Çocuğun çevresiyle ilişkilerini düzenlemesinde yardımcı olan yaşıtlarıyla birlikte grup oyunları oynarken kullandığı oyuncaklardır.
Oyun gibi oyuncaklar da çocuk psikiyatrisinde ruhsal durumun değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Oyuncak otistik çocukların ilgisini çekmemekte ya da çocuk oyuncağa geçici bir süre ilgigöstermektedir. Zamanının büyük bir bölümünü oyun ve oyuncaklarla geçirmek isteyen ancak sürekli oyun ve oyuncak değiştiren bir çocuğun dikkat eksikliği yönünden değerlendirilmesi gerekirken sürekli karşı cinsiyete ait oyuncaklarla oynamak isteyen bir çocukta bu seçimin cinsel tercihle ilgili olabileceği yaşından küçük oyuncaklarla oynamanın ise kardeş doğumu gibi zorlayıcı bir yaşam olayı ile oluşan gerilemeyi yansıtabileceği göz önüne alınmalıdır. Çocuğun yağına ve cinsiyetine uygun olmayan oyuncaklarla ilgilenmesi durumunda bu oyuncağı içgüdüsel olarak mı seçtiği yoksa kendisine o oyuncak verildiği için mi onu kullandığı tartışma konusudur.
Çocuğun yaşına göre oyun ve oyuncak seçimi oldukça zordur. Çocuk için alınacak ya da önerilecek herhangi bir oyuncaktan daha üstün olanı mutlaka olacaktır. Oyun ve oyuncak seçiminde en iyi klavuz çocukların nasıl geliştiklerinin bilinmesi onların gelişim becerilerini arttıracak ve bu becerilerin birbiriyle bir örüntü halinde olmasını sağlayabilecek oyun araçlarının göz önüne alınması gereğidir. Çocuğun oyuncağını seçerken kendi istek ve beğenilerimiz yerine çocuğun yaşını ve gereksinimlerini göz önünde bulundurmanın yanısıra oyuncak hakkında onun da fikrini almak en iyisi olacaktır. Altı aylıktan küçük bir çocuk ses şekil ve renklere karşı duyarlıdır.Bu dönemde görsel ve işitsel duyulara yönelen hareketli oyuncaklar onun dikkatiniçekerve neşelendirir. Yatağın üzerine asılabilen sallanınca ses çıkaran renkli objeler ve çıngırak bu dönemin vazgeçilmez oyuncaklarıdır. Oturmaya başladığı yedinci aydan itibaren çocuk uzanabildiği herşeyi yakalamaya yakaladığı her şeyi de ağzına götürmeye çalışır. En çok hoşlandığı şeyler bir elinden diğerine kolayca geçirebildiği renkli halkalar avuçlayabildiği plastik küpler kemirebildiği kauçuk nesneler hırpalandığı zaman bozulmayan yumuşak bebek ve hayvancıklardır. Tutunarak da olsa ayağa kalkabildiğinde eline geçen şeyleri yere atmaktan zevk aldığından zıplayan yere düşünce ses çıkaran oyuncaklar ilgi odağıdır. Boy boy renkli toplar içiçe geçebilen kutular bu dönemin oyuncaklarıdır. Artık evin içinde rahatça dolaşabilen çocuk üstüne binip oturabileceği büyük hayvan türü oyuncakları küçük sandık sepet ve tabureleri seçer. İki yaşında bütünü parçalara ayırmak kutuyu doldurup boşaltmak kule ve köprü yapmaktan zevk alan çocuğun ilgisini çeken diğer oyuncaklar arasında mutfak eşyaları farklı boyutlardaki plastik parçalar saçları ve elbiseleri olan bebekler ve arabalar yer alır. Sonraki dönemlerde anne babasını taklit etmeye başlayan çocuk için minyatür marangoz ya da mutfak setleri gözde oyuncaklardır. Oda takımları kova-kürek gibi oyuncaklar da ilgi çekicidir. Üç yaşından sonra üç tekerlekli bisiklet en çok sevilen oyuncak iken yaratıcılığını keşfetmeye başlayan çocuk tahta blokları ile büyük parçalardan oluşan plastik parçalarla çeşitli şekiller oluşturmaktan büyük zevk alır. Kum oyun hamuru gibi şekil verebileceği el becerisini geliştirmek yanında hayallerini gerçekleştirebileceğioyuncaklar bu dönemden sonra en sık oynanan oyuncaklardır. 3-5 yaşları arasında fantazi ve keşfetmeye (evcilik okul oyunları ile bebekler mutfak ve doktor muayene aletleri) dil gelişimine (renkli tuşları olan piyano müzik ve öykü kasetleri ile kuklalar gibi) ve aritmetiğe hazırlamaya (resim ve sayı eşleme oyunları; domino kızma birader ve sayı kartları) yönelik oyuncaklar. 6-8 yaşları arasında toplumsal gelişim ve işbirliği ile ilgili (top ¤¤¤¤ek dama minyatür arabalar) bilişsel beceriler ve algısal hareket becerilerini sağlayan (maketler yap-boz oyunları) ve yaratıcı anlatım oyuncakları (parmak boyası kağıt hamuru karakalem-suluboya ya da pastel boyalarla resimler oyun hamurları sessiz sinema gibi oyunlar) 9-11 yaşları arasında sorun çözme yetenekleri (karmaşık masa üstü oyunları ve video oyunları) ince-ayrıntılı hareket becerileri (küçük parçalı karmaşık yap-boz oyunları üç boyutlu model uçaklar uzaktan kumandalı araçlar kumaş boyama ağaç işleme ve akvaryum bakımı) ve stratejik yeteneklere yönelik oyun ve oyuncaklar (sözcük türetme monopoltenisping-pong ve atari gibi)
12 yaşın üzerinde de soyut düşünme ve akıl yürütmeye yönelik oyun ve oyuncaklar (basit mikroskop ya da teleskop kimya ya da elektronik setleri gibi) ile bağımsız yaşam becerileri kazanmaya yönelik (yürüyüş bisiklete binme ve kamplar gibi) oyun ve oyuncaklar önerilmektedir. Oyun bir eğlencedir ancak sadece bir eğlence bir zaman kaybı olmadığı gibi saçmalık da değildir. Oyun ekonomik ve sosyal durumu ne olursa olsun her çocuk için temel bir haktır.
Okul Korkusu Okula başlama tüm başlangıçlarda olduğu gibi hem coşku hem de biraz kaygı verici bir olaydır. Okul dönemi çocuk ve ailesi için yepyeni ve önemli bir evredir. Okula başlama; belirli bir olgunluğa ulaşma sorumluluk alma bunların getirdiği sevinç yanında ana babadan ayrı kendi başına yeni ve bilinmez bir serüvene başlamanın korkularını birlikte içerir. Oyun ve arkadaş deneyimi olmayan sorumluluklarını bilmesine ve üstlenmesine fırsat tanınmamış olan çocuklarda evden kopup okula başlama sorun oluşturabilir. Zekası yeterli olsa bile çocuk ruhsal yönden okula hazır değildir; evin koruyucu sığınağından çıkmak Okul çağına gelmiş olmasına karşın öğrenme ve kavraması yeterli düzeye ulaşmamış olabilir. Buna benzer zorluklar yaşayan çocuklarda okula gitmek istememe arkadaşlarına yanaşamama içe kapanık ya da tepkisellik gibi uyum sorunları görülür. Okul korkusu okul çağındaki çocuklarda birdenbire okula karşı beliren yoğun direnç durumudur. Bu çeşit bir korku geliştiren çocuklar genellikle annelerine çok bağımlı çocuklardır. Hastalığı başlatan olay okulla değil anneyle ilgilidir. Evdeki çatışmalı ortam ya da küçük kardeşin anne ile daha fazla yakınlaşabileceği düşüncesi çocuğun aklının evde kalmasına ve okulda durmakta zorlanmasına neden olabilir. Çocuk için anneden ayrılma sayılabilecek her türlü olay annenin hastalanması ve hastaneye yat- ması annenin ya da çocuğun bağımlı olduğu kişinin bir süre için evden uzak kalması kardeş doğumu nedeniyle annenin ilgisinin bölünmesi ya da boşanma sözü geçen bir ana baba kavgası ortaya çıkartıcı etkenler olarak sayılabilir. Genellikle çalışkan derslerine düşkün olarak bilinen çocuk karın ağrısı baş ağrısı bulantı gibi yakınmalarla evde kalmak ister; okula gitmesi için zorlandığında paniğe girer ağlayarak tepinerek tepki gösterir. Evde kal- masına izin verildiğinde tüm yakınmaları kısa sürede ortadan kalkar. Ancak aynı tür tepkiler okula gitmesi istendiğinde yineler. Okul korkusunun erkek ve kız çocuklarda görülme sıklığı eşittir. çocuğun okula başlama yaşı olan 5-7 yaşlar ve yine ilköğrenimin bittiği daha büyük sınıflara başlama dönemi olan 12-14 yaşlar arasında en yüksek oranda ortaya çıktığı saptanmıştır. Okul korkusu olan .çocukların ana-babaları diğer psikiyatrik bozukluklar gösteren çocukların ana-babaları ile karşılaştırıldığında rol davranışı iletişim duygu aktarımı ve kontrol kurma gibi alanlarda daha aza işlevsel bulunmuşlardır. Okul korkusu gösteren çocuklarda aile farkında olmaksızın bu bağımlı ve olgunlaşmamış davranış örüntülerini desteklemektedir. Dolayısıyla da çocuğun evde kalış süresi uzadıkça okula dönmesi güçleşeceğinden tepkisine karşın çocuk okula götürülmelidir. Bu sorunun çözüme kavuşturulmasında aile hekim öğretmen işbirliği çok önemlidir. Eğitim aile ve öğretmenin birlikte yürüteceği zorlu bir iştir. çocuğun okula başlaması ile birlikte öğretmen onun dünyasında en etkin en vazgeçilmez kişi olur. ilkokul çağındaki çocukların eğitiminde en temel öğe öğretmen ile çocuklar arasındaki ilişkidir. çoğu zaman bu ilişki çocuğun okula ve arkadaşlarına karşı gösterdiği tepkiyi başarısını ve gelişimini etkiler. Öğretmen tepkileri ve davranışları tutarlı bir kişi olmalıdır. Çocukların başarısızlıklarını sorunlu oldukları noktaları vurgulamak yerine nedenler üzerinde durarak araştırarak incelemeli onları anlamaya çalışmalıdır. Öğretmen ile öğrenci arasındaki olumsuz ilişki çocuğu okul konusunda güvensiz kılar. Okul korkusunda öğretmen çocuğun kaygısının kaynağının okulla bağlantılı olmadığını anlamalı ve bu kaygının doğru ele alınması konusunda aile ve hekimle işbirliği yapabilmeli tutumlarını çocuğun gereksinimleri doğrultusunda esnetebilmelidir. Çocuğu okulda kalmasını kolaylaştırabilecek kaygısını azaltacak etkinliklere yönlendirmelidir. Bazı durumlarda çocuk annesi yanında olmaksızın sınıfa girmeyebilir. Sınıfa girmese de çocuk okula götürülmeli ve bu dönemde çocuğa karşı daha kararlı davranabilenBir aile bireyi çocuğu okula götürme sorumluluğunu üstlenmelidir. Çocuğun okula yeniden alıştırılması davranışçı tedavi teknikleri doğrultusunda aşamalı duyarsızlaştırma koşullandırma yöntemleri ile sağlanır. Bu arada çocuğun okula gitmesi desteklenirken bir yandan da aile içi ilişki ve iletişimlerdeki bozuk yanlar ve bu korkuya yol açan nedenler çocuk ve aile ile birlikte ele alınarak çözümlenmeye çalışılır. Uzunlamasına yapılan çalışmalar okul korkusu olgularının çoğunun okula döndüğünü göstermektedir. Prognozu ya da klinik gidişi olumlu yönde belirleyen etmenler arasında zeka tedavinin 14 yaşından önce başlatılmış olması ve yatarak tedavi gören hastalarda taburcu olurken belirtilerin ortadan kalkması sayılabilir.
Çocuklara Kurulan Saatler Daha çok hüzün ve sessizlik çağrıştırsa da sonbahar aslında çocuk sesleriyle dolu bir mevsimdir. Eylülde okullar açılır ve çocuklar heyecanlı konuşmalarına eşlik eden bir yürüyüş ritmiyle sokaklara dökülen yapraklara basarak evlerine dönerler. Yollarda karşıdan karşıya geçerken trafik ışıklarına pek aldırmazlar ama nesli tükenmiş bazı sürücüler onları gördüğünde sevgiyle araçlarını durdururlar. Anneleri özlemle sarılmak için evin kapısında karşılar ama onlar hemen mutfağa yönelirler. Ödevler yapıldıktan sonra oğlanlar ara sokaklarda futbol kızlar ise sek sek oynamaya çıkarlar; onların sevinç yayan küçük-büyük bedenleri ile şenlenir bütün mekanlar. Eylülde bütün okullar açılır ama ilkokula yeni başlayan çocukların evlerinde yaşanan heyecan başkadır. Okula başlamak bebeğin ilk gülümsemesi anneyi tanıması ilk dişini çıkarması ilk adımını atması ilk kelimeyi söylemesi gibi çocuğun gelişim basamaklarını başarıyla çıktığının göstergesidir her şeyden önce. Biraz da bu nedenle okulun ilk günü törenle uğurlanır çocuklar; bütün dilekler başarılı ve sevinç dolu bir yaşamları olması içindir. İlkokula başlayan çocuklar ise çocukluğun en renkli dönemi olan oyun çağını geride bırakıp evden ayrılmanın ürküntüsünü yaşarlar. Bu nedenle bir çok çocuk annelerin güven veren ellerini sıkı sıkı tutarak oturur ilkokul sıralarına. Bazı çocuklar ise sabahları karın ağrısı ve bulantı ile uyanarak okula gitme isteksizliklerini bedenlerine yansıtırlar. Okulun ilk günü hemen hepsi biraz huzursuzdur ve öğretmenler onları rahatlatmak için çaba göstermesi gerektiğini bilir. Hem anne ve babaların hem de öğretmenlerin en önemli görevi okuldaki ilk günü kolaylaştırmaktır.
Okul yaşamının uzayıp giden pratik sorunlarıyla uğraşmak kadar çocuklara iyi bir öğrenme ortamı sağlamak da önemlidir. Son yıllarda yayınlanan araştırmalar anne ve babaların “kahvaltını bitirmeden okula gitme” sözlerine yansıyan endişelerinde haklı olduğunu ve okula tok giden çocukların daha iyi öğrendiklerini göstermektedir. Çocuğun ev ¤¤¤¤lerini düzenli yapması için pozitif bir ev atmosferi sağlanmalı; dağınıklıktan televizyon gibi ilgisini başka yöne çekecek nesneler olabildiğince çocuktan uzaklaştırılmalıdır. Çocuk açısından anne ve babasının ev ¤¤¤¤iyle ilgilendiğini bilmek güven vericidir. Bu nedenle gerektiğinde okuldan verilen görevler tekrar tekrar açıklanmalı ve ev ¤¤¤¤ini bitirip bitirmediği kontrol edilmelidir. Çocuklar ¤¤¤¤ yapmak için zaman bulamıyorsa oyun saatleri biraz azaltılmalıdır. Eğer çocuk herhangi bir konuyla cebelleşiyorsa ve anne baba olarak ona yardım edilmediği hissedilirse özel bir öğretmenden yardım almak iyi bir çözüm olabilir. Okul döneminde anne ve babanın davranışları daha da önem kazanır. Çocukla konuşurken bolca yapıcı sözcük kullanılmalı bir işi iyi yaptığında onu överek kendine güven ve benlik saygısı kazanmasını sağlanmalı ve söylediklerine ilgi gösterilmelidir. Onunla konuşurken heves kırıcı sözcükler kullanılmamalıdır; sinirli tartışmaya niyetli ve kötü bir ruh halinde ise ona sarılmakyanına sokulmak okşamak veya onun sevdiği diğer davranışları göstermek genellikle onu rahatlatacaktır. Ona bir şeyler okumak için zaman ayırılmalı evde ve toplum içinde iyi örnek olmak için çaba gösterilmelidir. Konuşurken “özür dilerim” “lütfen” ve “teşekkür ederim” gibi sözcükler kullanılmalıdır. Çocuğun başarısız olduğu konular sürekli konuşma konusu yapılmamalı ve en önemlisi hangi yaşta olursa olsun ona “seni seviyorum” demek unutulmamalıdır. İnsanlar için en doyurucu yaşantı çocuklarının büyüyüp geliştiğini “serpildiğini” izlemektir. Okul çağı anne ve babalar için yalnızca sıkıcı görevler dönemi değil emeklerinin karşılığının yaşam sevinci olarak onlara geri döndüğü bir dönemdir. Kabına sığamayan yeni arkadaşlar edinen bütün vaktini sokakta geçirmeye çalışan kız erkek kümeleşip oyunlar oynayan okuma yazma öğrenir öğrenmez anne ve babasının ismini defterine yazan günlük tutmaya başlayan çocukların ev içlerine taşıdığı sevincin yerini hiçbir şey tutamaz.
İp Atlayan Çocuklar Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı Çoğumuz kemikleri biyoloji derslerinde gösterilen iskelet maketlerinden hatırlarız ve kırılıp çıkmazlarsa pek düşünmeyiz onları. Kemik sözcüğünü de gündelik dilde olumsuz bir içerikle kullanılırız genellikle. Oysa kemiklerimiz vücudumuzun görünmez çilekeşleridir; ağırlığımızı taşırlar ve çeşitli fiziksel stresler sırasında ayakta durmamızı sağlarlar. Bunun için sert olmaları gereklidir. Esas önemlisi ise beyin omirilik ve kemik iliği gibi yaşamsal dokuların korunağıdırlar. Kemiklerin en önemli özelliği sert olmalarıdır ama bu onların cansız ve hissiz oldukları anlamına gelmez. Bir çok hormonun etkisiyle kemikler uzar ve çocuklar bu sayede büyür. Kemikler bir taraftan uzarken bir taraftan sertleşir. Örneğin bir yaşın sonunda kemiklerin artık en az 10 kg ağırlığı taşıyacak kadar sağlamlaşmış olmaları gereklidir; yoksa çocuk ayakta durmaya başlayınca “eğrilmeye” başlarlar. Daha sonraki yaşlarda özellikle de ileri yaşlarda sağlam olmayan kemikler “kırılarak” hatırlatırlar kendilerini. Son yıllarda hemen herkesin öğrendiği “osteoporoz” basitçe kemiklerin sağlamlığını yitirmesi olarak tanımlanabilir. Osteoporoz giderek önem kazanan bir halk sağlığı sorunudur çünkü örneğin ingiltere’de her yıl 150.000 kişide osteoporoza bağlı kemik kırıkları meydana geldiği bunun da 750 milyon sterlin sağlık harcamasına neden olduğu bildirilmektedir. Osteoporoz ileri yaşlara görülür ama sağlam ve sağlıklı kemiklere sahip olmak ancak çocukluk çağında alınacak önlemler ile mümkündür. Bu o kadar önemlidir ki yakın zamanda ABD’de 9-12 yaş grubundaki çocuklar ve ailelerine yönelik bir “Ulusal Kemik Sağlığı Kampanyası” başlatılmıştır. Peki kemikler nasıl sağlamlaşır ve kemik sağlığı için neler önemlidir?
Kemik sağlığı
Kemikler en iyi beton yapılara benzetilerek anlatılabilir ve kemiklerdeki “harfiyat” yaşam boyu sürer. Kemikler protein yapısındaki ince lifler (matriks) ve bu matrikse çöken minerallerden oluşmaktadır. Bu minerallerin başında kalsiyum ve fosfor gelmektedir. Matriksi oluşturan lifler beton yapılardaki “demir ağlara” mineraller ise çimentoya benzetilebilir. Kemiklerin sağlamlığı hem matriksin kalitesine (bir bakıma mikromimarinin kalitesine) hem de gram kemik dokusu başına çöken mineral yoğunluğuna bağlıdır. Bu arada harfiyatı yapan hücreleri( çilekeş inşaat işçilerini) unutmamak gereklidir. Kemikleri oluşturan yapıların tümün “kemik kitlesi” olarak isimlendirilmekte ve bu kemiklerin sağlamlığı “kemik kitlesinin” miktarı ile belirlenmektedir. Son yıllardaki araştırmalar en yüksek kemik kitlesi miktarına( pik kemik kitlesi ) 25 yaşından önce ulaşıldığını bundan sonraki yaşlarda oluşan bu “kemik bankası”ndan harcama yapıldığını göstermektedir. . Pik kemik kitlesi büyük oranda genetik faktörlerce belirlenmekle birlikte öngörülen genetik potansiyele ulaşılması beslenme aktivite endokrin fonksiyon ve yaşam tarzını oluşturan diğer faktörlere bağlıdır Kemik kitlesi gelişiminin en yoğun olduğu dönem 9-14 yaş arası yani ergenlik dönemidir. İşte bu nedenle erişkin yaştaki osteoporosizin önlenmesi büyük oranda “pik kemik kitlesinin” miktarının arttırılmasına dolayısıyla çocukluk döneminde atılacak adımlara bağlıdır. Peki ne yapılmalıdır? Öncelikle kemik yapımından sorumlu hücrelerin uyarılması ( bir başka deyişle inşaat işçilerinin motive edilmesi) gereklidir. Bunun için yapılacak en önemli şey kasları dolayısıyla kemik zarını gerecek türde( yani yerçekimi etkisinden kurtulmadan) yapılacak egzersizlerdir. Uzayda uzun süre kalanlardan biliyoruz ki kemiklerin yerçekimi etkisiyle bile olsa gerilimden uzak kalması kemiklerin erimesine neden olmaktadır. Benzer nedenlerle elit yüzücülerin kemik yoğunlukları elit jimnastikçilere göre düşük bulunmaktadır. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada 8 ay süreyle günde 10 veya daha fazla sıçrama hareketi yapan çocukların normal okul aktivite programındaki çocuklara göre kemik yoğunluklarında %1.2 oranında bir artma olduğu gösterilmiştir. Kemik yoğunluğundaki % 5 oranındaki artmanın osteoporotik kırılma riskini %40 azalttığı düşünüldüğünde bu derecedeki kemik yoğunluğu artımının bile çok önemli olduğu üzerinde durulmaktadır. Tahmin edileceği gibi kemik sağlığı için kemik yapımında görevli hücrelerin egzersizle uyarılması kadar kemiklerin sağlamlığından sorumlu minerallerin yeterli ölçüde alınması da önemlidir. Bu minerallerin başında kalsiyum gelmekte ve çocukların ergenlik öncesinde günde 600-800 mg ergenlik döneminden başlayarak günde 1200-1500 mg kalsiyum alınması önerilmektedir. Besinlerin arasında en önemli kalsiyum kaynağı süt ve süt ürünleridir. Bu nedenle erken çocukluk döneminde süt yoğurt ve peynir yeme alışkanlığını kazandırılması önemlidir. Bu nedenle anne-babaların “süt içmeden yatağına girme” şeklindeki ısrarları yarinde bir tutumdur. Şişmanlık korkusuyla süt içmeyen ergenlik dönemindeki kızlara yağ içeriği düşük sütlerin kalsiyum içeriğinin değişmediği hatırlatılmalıdır. Bir çok sebze de kalsiyum içermektedir. Kalsiyum ile zenginleştirilmiş meyva suyu ve kahvaltılık besinler de süt ve süt ürünlerini sevmeyen çocuklar için alternatif besinlerdir. Bütün çabalara rağmen yeterli miktarda kalsiyumdan zengin besin tüketmeyen çocuk ve ergenlere mineral desteği yapılması gereklidir. Sonuç
Yazının başlığına dönecek olursak ileri yaşlardaki kemik erimesine bağlı kırıkların önlenmesi büyük ölçüde çocukluk özellikle de ergenlik dönemindeki yaşam tarzına bağlıdır. Bu nedenle “Yaşlılıktaki osteoporoz bir çocukluk hastalığıdır” denmektedir. Osteoporoz kadınlarda daha sık görüldüğünden ergenlik döneminde ip atlayan spor yapan beden eğitimi derslerini ekmeyen kızlar kemik sağlığı bakımından avantajlı olmaktadırlar. Sigara hareketsiz yaşam ve kolalı içeceklerin çok tüketilmesi kemik sağlığını olumsuz etkileyen diğer faktörlerdir. Ülkemizde de ABD benzeri “Kemik sağlığı kampanyası” na ihtiyaç vardır. Bununla birlikte şimdiden ailelerin erken yaştan itibaren çocuklarının kalsiyumdan zengin besinlerle beslenmesine önem vermeleri bu amaçla okul programlarında kalsiyumdan zengin süt ve süt ürünleri ile beslenmenin vurgulanması ve spor derslerinde atlama sıçrama koşmajimnastik hareketleri gibi aktivitelere daha fazla yer verilmesi gereklidir.
Depremden Etkilenen Çocuklarınıza Nasıl Yardımcı Olabilir siniz ? Çocukların bir deprem felaketiyle başa çıkmalarına nasıl yardım edebilirsiniz?
Deprem gibi bir felaketle başa çıkmak hem siz hem de çocuklarınız için çok zor bir iştir. En başta hayatınız alt üst olmuştur. Pekçok yeni ve bilinmeyen zorlukların üstesinden gelmek durumunda kalmışsınızdır. Evinizin yeniden inşa edilmesi ya da tamir görmesi iş değiştirmek zorunda kalmanız ve mahremiyetinizin kaybolması gibi pek çok olay sizi derinden etkileyebilir. Bu ani değişikliklerle başa çıkamayacağınızı sanabilirsiniz. Kuşkusuz bu felakette de yaşadığınız sıkıntıları en iyi siz biliyorsunuz. Ama eğer imkan bulabilirseniz yaşadığınız sıkıntılarla başedebilmek için lütfen bu önerilerimizi de dikkate alınız. Çocuklar depremin kendisinden korktukları kadar bu olayın hayatlarında yol açacağı değişikliklerden belirsizlikten ve sorunlardan da korkarlar. Böyle bir felaketten sonra çocuğun yaşadığı psikolojik sıkıntı davranışlarında değişmelere ve birtakım belirtilere yol açabilir.
Bir deprem felaketinde çocuğunuzun davranışı nelerden etkilenir? Sizin felaket karşısında gösterdiğiniz tepkiler çocuğunuzun da bu olaya nasıl bir anlam vereceğini ve bu olayla nasıl başa çıkacağını belirler. Çocuklar normal zamanda da anne-babalarının endişelerinin farkındadırlar. Ama özellikle bir kriz durumunda bu konuda daha duyarlı hale gelirler. Sizi izleyip tepkilerinizden ipuçları yakalamaya çalışırlar. Siz panik içindeyseniz çocuk daha çok panik yaşar karamsar ya da çökkün olursanız çocuk olumsuzluklardan daha çok etkilenir. Bu nedenle endişelerinizi çocuklarınızla paylaşmalı onlara bu zorlukların üstesinden gelebileceğinizi söylemelisiniz.
Çocuğun depremden nasıl etkilendiği onun yaşı ile de bağlantılıdır. Henüz okul çağına gelmemiş çocuklar olan biteni anlamada ve yaşadıkları duyguları dile getirmede güçlük çekerler. Hissettiklerini konuşarak paylaşamadıkları için de olaydan daha fazla etkilenirler. Altı yaşında bir çocuk korkusunu okula gitmek istemeyerek gösterirken ergenlik çağındaki bir çocuk korkusunu açıkça göstermekten kaçınabilir. Felaket sonrası dönemde ise bu çocukların okul başarısı düşebilir sizinle sık sık tartışmalara girebilirler.
Bir deprem felaketinin ardından çocuklarınızda aşağıdaki belirtiler ortaya çıkabilir
Depremin tekrarlayacağından ya da depremi hatırlatacak bazı işaretlerden (oturduğu koltuğun yatağın sallanması uyku sırasındaki gürültü vb.) aşırı korkma;
Çok kolay ve sık sık sinirlenme ağlama ve sızlanma;
Saldırganlık gösterme yaramazlık yapma ve kendini bir işe verememe;
Okulda ve evde daha önce hiç yapmadığı davranışları yapma; Örneğin hiç kavga etmeyen çocuğunuzun kavga etmesi
Daha hareketli olma ve yerinde duramama
Felakete ilişkin korkular yaşama; örneğin sizden tamamen ayrılacağından korktuğu için yanınızda yatmak isteyebilir yağmurdan gök gürültüsünden ve fırtınadan korkabilir;
Uykuda kabuslar görme çığlık atma ve yatak ıslatma;
Yalnız kalmaktan yanındakilerin uzaklaşmasından korkma peşinizde dolanma okula ya da kreşe gitmekten korkma tuvalette yalnız bırakılmaktan korkma;
Parmak emme altını ıslatma biberondan beslenmeyi isteme sürekli kucakta tutulmayı isteme gibi bebeksi davranışlar gösterme;
Doktor tarafından sebebi bulunmayan mide bulantısı karın ağrıları kusma; başağrısı baş dönmesi beslenme ve uyku düzensizlikleri gibi şikayetler gösterme;
Sessizleşip içine kapanma yaşanan bu olaylar üzerinde konuşmaktan kaçınma;
Sürekli bu konu üzerinde konuşmayı isteme (özellikle daha büyük çocuklar) ya da oyunlarında ve masallarında deprem felaketine ilişkin konuları işleme;
Bu deprem felaketinin kendisinin daha önceden yapmış olduğu bir “kabahat” yüzünden olduğunu düşünüp suçluluk duyma.
Bazı çocuklar bu davranışların hiç birini göstermeyebilir yaşadıkları sıkıntı dıştan farkedilmeyebilir ve herhangi bir belirti gözlenmeyebilir. Bazı çocuklarda ise bu sıkıntılara bağlı davranışlar haftalar ya da aylar sonra ortaya çıkabilir.
Çocuklarınıza bu konuda yardım etmek için neler yapabilirsiniz? Çocukları yaşanan olaylar hakkında bilgilendirme-nin büyük yararı vardır; onlara destek olmak aile ve akrabaların felaket sonrasındaki yaraları sarma çalışmalarında onlara görev vermek aile ve akrabaların birarada oldukları duygusunu yaşamalarına da katkıda bulunur. Bu zorlukları birlikte aşabilmek deprem felaketinden çok sonraları bile sürebilecek ve aile bağlarını güçlendirecek bir “birlik beraberlik” duygusu yaşatacaktır.
Yaşadıklarınızla ve durumla ilgili olarak bir şey saklamadan yanlış bilgi vermeden onunla anlayabileceği bir dille konuşun. Konuşurken diz çökün ve onun göz hizasına gelmeye çalışın ellerini tutun unutmayın çocuğunuzun güven ve destek dolu dünyası bir anda yerle bir olmuştur. Sorularına doğru ve basit cevaplar verin. Ailenize neler olduğunu çocuklarınıza açıklayın. Onların anlayacağı basit sözcükler kullanın. Doğruyu söyleyin. Örneğin okul öncesi bir çocuk için “Ayşe deprem oldu ve evimiz yıkıldı. Bir süre onun içinde oturamayacağız. Teyzenlere gideceğiz” gibi bir açıklama yeterli olabilir. Yaşadığınız bu ciddi durumu olduğundan daha hafif bir şekilde aktarmaya çalışmayın. Ancak varolanı da abartmayın. Çocuğa ailesinin akrabaların ve diğer tanıdıkların koruması altında olduğu konusunda güvence verin. Onlara şu tür cümlelerle yaklaşabilirsiniz: “Evet canım deprem tehlikeli bir şey. Başımızdan çok üzücü olaylar geçti. Ama bizler şimdi güvencedeyiz. Bak! bu konu ile ilgili kişiler ve tüm yardım kurumları bize yardım ediyor hepsi geçecek ve eski günlerimize döneceğiz”.
Çocuğun başına gelen felaketi anlamasına yardımcı olun. Çocuklar anlamadıkları şeylerden korkarlar. Çocuğa depremin ne olduğunu nasıl oluştuğunu çok ender olarak ortaya çıktığını ama şimşek çakması gök gürültüsü ya da fırtına kadar olağan bir doğa olayı olduğunu anlatın. Çocuklar bu felaketin kendi yaptıkları herhangi bir ‘kabahat’la ilişkili olmadığını bunda suçlu olmadıklarını ve söz konusu bu felaketin kendilerine verilen bir “ceza” da olmadığını çok iyi anlamalıdırlar. Kendi duygularınızı paylaşın. Çocuğunuzun “ne” söylediğini ve “nasıl” söylediğini dinleyin. Sesinin tonu yüz ifadesi gözlerindeki ifade dudaklarındaki ve ellerindeki titreme gibi ipuçlarına dikkat edin. Bütün bunlarda korku endişe güvensizlik kuşku gibi işaretler var mı? Çocuğunuzun söylediklerini sizin tekrarlamanız işe yarayabilir. Örneğin “bunu söylemek seni korkutuyor mu?” “sanki tekrar deprem olacakmış gibi mi geliyor?” Böylece çocuğunuz dile gelen duygularda kendi duygularını tanıyacak ve onun duygularını anladığınızı görecektir.
Ona güven verin. “Hiç korkma birlikteyiz” “Seni seviyorum” “Seni koruyacağım” gibi cümleler kullanın. Bu sözleri bir kez söylediniz diye çocuğun hemen anlayacağını ve rahatlayacağını sanmayın. Olabildiğince sık tekrar edin.Çocuğunuzu kucağınıza alın sarılın rahatlatın. Yakın temas ona kendisini terk etmeyeceğiniz mesajını verir.
Uykudan önce onunla birlikte daha fazla zaman geçirin konuşun güven verin. Eğer imkanınız varsa çocuğunuzun yattığı yerin karanlık olmamasına çalışın. Çocuğunuzu geceleri yatırırken karşılaşabileceğiniz bazı sorunlar vardır: Çocuğunuz kabuslar görebilir merak etmeyin bu kabusların aslında çocuğunuza yararı vardır. Bu insan beyninin gösterdiği son derece doğal bir tepkidir. Bu sayede iç dünyasında yaşadığı yoğun duyguları boşaltma imkanı bulur. Çocuğunuz bu kabusları gerçek sanabilir korkuyla bağırıp sarsılabilir telaşa kapılmayın ona sarılın ve gördüklerini anlatmasını isteyin ve sonuna kadar da dinleyin araya girmeyin “kötü bir rüya görmüşsün herhalde sana gerçekmiş gibi geldi rüyanda saklandığını ağladığını bağırdığını kaçtığını söylüyorsun sana hak veriyorum ben de olsam aynısını hissederdim” gibi şeyler söyleyin kesinlikle “korkulacak birşey yok” demeyin. Çünkü çocuğunuz korkmuştur bunun için suçluluk ya da utanç hissetmemelidir.
Onun kabuslarını azaltabilirsiniz. Örneğin gün içinde onu meşgul edecek ve bedenen yoracak oyunlar oynamasını sağlayın. Çok kötü bir felakete maruz kaldınız ve belki de canınız burnunuzda ve tükendiğinizi hissediyorsunuz. Fakat kendinizi biraz zorlayıp yapabilirseniz çocuğunuzu yatırmadan önce ona bir masal anlatabilir ninni söyleyebilir onunla oynayabilirseniz kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.
Çocuğunuz oyun oynarken onu izlemeye çalışın. Neler söylediğini ve nasıl söylediğini dinleyin. Çocuğunuz oyuncaklarıyla ya da arkadaşlarıyla oynarken kızgınlık gösterebilir. Bu çok doğaldır. “Gel yavrum anlıyorum canın sıkkın sıkıntın geçinceye kadar seninle biraz oturalım” diyerek onu konuşabileceğiniz bir yere çekin.
Gerginliğini azaltıcı faaliyetler düzenleyin. Çocuğunuzu oyundan uzaklaştırmayın. Oyuncaklarıyla veya güvenli ve açık alanlarda oynamasını sağlayın. Eğer çocuğunuz çok küçükse ve sevdiği onsuz yapamadığı bir oyuncağını ya da benzeri bir şeyi kaybettiyse ve bunun için ağlayıp yas tutuyorsa bu duruma izin verin susturmaya çalışmayın. Bir zaman sonra da eğer mümkünse kaybettiği o şeyin yerine yenisini sağlamaya çalışın.
Olanaklar ölçüsünde gündelik alışkanlıklarınızı sürdürün ya da yeni koşullar altındaki yaşantınızı da olabildiğince eskilerine benzetmeye çalışın. Örneğin yemek saatlerini onu yatırdığınızda masal anlatmayı öğleden sonra uykularını sürdürün. Alışkanlıkların birden ortadan kalkması özellikle daha büyük çocuklarda kendi başına ciddi bir stres yaratabilir.
Bu olaydan sonra kendinizin de neler hissettiğini çocuklarınızla paylaşın; başınıza gelenlere nasıl olumlu bir şekilde yaklaşmaya çalıştığınızı anlatın. Örneğin şöyle bir şey söyleyebilirsiniz: “Evden ayrılmak zorunda kaldığımız için ben de çok üzgünüm ağlamamın nedeni bu. Gel bana bir sarıl. Çok iyi gelecek.” Çocuklarınızın duygularını ve yaşadığı sıkıntıyı anladığınızı ve hepsini kabul ettiğinizi de belirten sözcükler kullanın. Örneğin “Ahmetçiğim ağlamanın hiç bir sakıncası yok. Ağlayabilirsin. Halanlarda rahat edeceğiz.” Çocuğunuza hissettiklerini dinlemeye hazır olduğunuzu yaşadığı duyguların hepsinin çok normal olduğunu söyleyin.
Cesaret sabır kararlılık yardımlaşma problemleri çözmeye çalışma ve sorunlarla başa çıkma konusunda çaba gösterme gibi davranışlarınızla çocuklarınıza örnek olmaya çalışın. Çocuklarınızın dikkatini benzer felaketi yaşamış diğer ailelere ve onlara yardımcı olmaya çalışan diğer insanlara çekmeye çalışın. “Ellerinden geleni yapıyorlar Ayşeciğim. Bak dün bütün gece karşı evdekileri kurtarmaya çalıştılar. Komşularımız da aynı şekilde uğraşıyorlar. Bu işi atlatmak için hep birlikte çalışmalıyız” şeklinde bir şeyler söyleyebilirsiniz. Çocuğunuza yardımcı olmak için yaşadıklarınızla nasıl başettiğinizi anlatabilirsiniz. Örneğin “Kendimi kötü hissettiğimde birlikte yaşadığımız güzel günleri düşünüyorum ve kendime ileride herşeyin yeniden düzeleceğini hatırlatıyorum. Bu beni biraz olsun rahatlatıyor belki sen de denersin.”
Rahatlamak ve sakinleşmek için kendinize zaman ayırın. Kriz ort******* uzaklaşmak için kendinize çok kısa bir ara verin. Örneğin bir kaç dakika yürüyün. Zihninizi sakinleştirmeye çalışın. Eğer siz sağlam olursanız ailenize daha çok yardım edebilirsiniz.
Son olarak kısaca şunları öneriyoruz: Gündelik yaşamınızı en kısa zamanda düzene sokun
Planlara tüm ailenin katılmasını sağlayın
Kendi duygularınızı paylaşın
Çocuklara bağırıp çağırmaktan ve dayak atmaktan kaçının
Eğer çocukları bir yere göndermek zorundaysanız bunu onlara mutlaka anlatın ve onlarla iletişimi kesmeyin
Yardım istemekten korkmayın! Böyle bir felaketle kimse tek başına başedemez
Sizin için en önemli olan işleri belirleyin ve bunları sırayla ele alın
Sezgilerinize güvenin. Buraya kadar başardığınıza göre gerisini de halledersiniz
Bu metindeki bilgiler Türk Psikologlar Derneği'nin halka yönelik hazıladığı belgeler'den alınmıştır
Wechsler Çocuklar İçin Zeka Testi Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği araştırmalarda ve zeka ölçümlerinde en sık kullanılan araçlardan biridir. Bireylerin zihinsel performanslarını belirlemek amacıyla uygulanan bireysel zeka testidir. Test sözel ve performans olmak üzere iki bölümden her bölüm de bir yedek 5 ana test olmak üzere altı alt testten oluşmaktadır. Herhangi bir alt testin bozulması durumunda bozulan alt testin bulunduğu bölüme ait yedek test uygulanır. Test sonucunda bireye ait sözel performans ve genel olmak üzere üç zeka bölümü elde edilir. Bazı alt testleri süreye dayalıdır alt -teslerinde değişik yetenek alanlarından örnekler bulunması yorum ve puanlama esasının belirginliği psikometrik özelliklerin doyuruculuğu bu ölçeğin tercih edilmesine katkıda bulunmaktadır. Bir tanesi yedek olmak üzere 6 alt testten oluşan sözel ölçeklerle; soyut sembollerle çalışabilme becerisindeki yeterlilik bugüne kadar aldığı eğitimden sağladığı fayda sözel hafıza becerileri sözel akıcılık boyutunda ki yeterliliği değerlendirilmektedir. Bir tanesi yedek olarak ayrılan 6 alt testen oluşan performans ölçekleri ise; çocuğun çevreyle sözel olmayan temaslarının kalitesini algısal uyaranla motor tepkiyi ne ölçüdü bütünleştirebildiğini ve hızlı çalışabilme yapabilme becerisini ölçmektedir.
Çocuk Korkuları Korku çocukların görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri doğal bir tepkidir. Korku bir nesneye kişiye ya da bir olaya bağlıdır. Korkunun en önemli özelliği korku veren uyaranın ani ve beklenmeyen bir durumda ortaya çıkmasıdır. Korkunun oluşumu kişinin içinde bulunduğu çevrenin koşullarına uyaranın şiddetine geçmişteki yaşantılarına o andaki fizyolojik ve psikolojik durumuna bağlıdır.
NEDENLER
Çocuk için yeni olan ve bilinmeyen her şey korku verir. 2–3 yaş çocukları yüksek seslerden elektrik süpürgesinin çıkardığı sesten gök gürültüsünden korkarlar. 3–4 yaşlarında bu korkulara annenin desteğini kaybetme yalnızlık yangın kaza vb. olaylardan korkma eklenir. Bu yaş çocuğu için somut olayların yanı sıra hayal edilen şeyler de korku kaynağı olmaya başlar. Bunun nedeni çocuğun gelişmekte olan hayal gücüdür. Bu nedenle zeki ve üstün yetenekli olan çocukların korkuları daha çok ve çeşitlidir. 4 yaş civarında çocuğun korkularında yavaş yavaş azalma görülür.
5–6 yaşlarındaki bir çocuk masalların etkisi ile imgeleme dayanan nesnelerden korkar. Bu yaş çocuğunun çevre ile etkileşimi ve deneyimi artmıştır. Böylece tehlikeli olayları durumları ve toplumun değer yargılarını öğrenmiştir. Hangi davranışlarının başkaları tarafından kabul edilmeyeceğini ya da onaylanmayacağını tahmin edebilir. Bu nedenle çocuk zaman zaman davranışlarının başkaları tarafından beğenilmeyeceği korkusunu taşır. 6 yaşta korkularda tekrar artma görülür.
Çocuk korkusunu ağlayarak annesine sarılarak bir yetişkinle birlikte bulunmak isteyerek eşyaların arkasına saklanarak ya da sözel olarak açıkça belirtebilir. Çoğu kez iştahsızlık uykusuzluk gruba katılmak istememe inatçılık içe kapanma vb. davranışların altında yatan temel neden korkudur. Korku anında yüz sararır nabız ve kalp atışları hızlanır mide kasılır kusma olabilir. Bazı çocuklar ise konuşurken kekelemeye başlarlar.
Çocuk korkuyu anne-babasını örnek alarak öğrenebilir. Annesinin köpekten korktuğunu gören çocuk annesi gibi köpekten korkmaya başlar. Ayrıca çocuğa anlatılan korkulu masallar eğitimde korkunun etkin bir araç olarak kullanılması çocuğun aşırı derecede korunması çocuğun geçirmiş olduğu kaza deprem sel kavga yaralanma ölüm vb. yaşantılar da çocukta korku başlatabilir ya da mevcut korkuların uzamasına neden olur. ÖNERİLER
Çocukta korkunun uzamasını ve olumsuz etkilerini önlemek için korkunun nedenleri araştırılmalı ve bu nedenler ortadan kaldırılmalıdır.
Anne-babalar çocukların korkularını yok saymamalı asla küçümsememeli ve alay etmemelidirler.
Korkuları olan çocuğa sabırlı davranmalı korkularını yenmesi için zaman tanınmalıdır.
Aşırı koruyucu bir tutum ile çocuğu her şeyden korkar hale getirmemelidir.
Çocuğa “Aman düşersin!” “Sen tek başına karşıya geçemezsin” vb. sözlerle çevrenin tehlikelerle dolu bir yer olduğu duygusu aşılanmamalıdır.
Fiziksel temasın çocuğun korkusunu kontrol altına almasında yardımcı olacağı unutulmamalıdır.
Çocuğun arkadaş grubuna girmesine ve öz güven duygusunu geliştirmesine yardımcı olunmalıdır.
Çocuk korkuları konusunda konuşmaya hazır olduğu zaman onunla açıkça konuşulmalıdır.
Çocuk korktuğu şeye yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Örneğin denizden korkan bir çocuğun önce uzaktan denizi ve deniz kenarında oynayan çocukları izlemesine imkân verilmelidir. Daha sonra çocuğun önce deniz kenarında oynaması sonra ayaklarını ıslatması ve yavaş yavaş denize girmesi sağlanmalıdır.
Çocuklara korkulu masallar anlatılmamalı korkulu filmler izletilmemelidir.
Korkuyu hafifletmek amacıyla “Erkek adam hiç korkar mı?” “Sen artık kocaman oldun” gibi sözlerden kaçınılmalıdır.
KORKU ASLA BİR DİSİPLİN ARACI OLARAK KULLANILMAMALIDIR!
Korku çocuğu uyarır ve tehlikelerden uzaklaşmasını sağlar. Böylece çocuk birçok tehlikeden kendisini korur. Ancak korkunun çok olması ve yoğun yaşanması çocuğu rahatsız eder. Anne-babanın alacağı eğitsel önlemlerle çocukluk korkularının azalması beklenir. Ancak anne-baba ve öğretmenin hatalı yaklaşım ve davranışları çocukluk korkularının ergenlik hatta yetişkinlik dönemine kadar uzamasına neden olabilir. Korku çocuğun yaşamını engelleyecek düzeyde ise davranış bozukluğu olarak değerlendirilir. Bu durum uzman tedavisi gerektirir.
Çocuk İçin İnternet Kullanımı Önerileri 1 Internette sohbet ederken mesaj panosuna mesaj gönderirken ya da mektup arkadaşınızla mektuplaşırken adınız soyadınız adresiniz telefon numaranız gibi kişisel bilgilerinizi ve kredi kartı numaranızı asla vermeyin 2 Diğer kişilere Internette kullandığınız adınızı ya da parolanızı söylemeyin
3 Web sitesinin "Güvenlik Politikası"na bakın ve sitenin sizden istediği bilgileri ne amaçla kullanacağını öğrenin
4 Internette ailenizle birlikte gezinin. Eğer ailenizin zamanı uygun değilse ziyaret ettiğiniz siteleri ailenize söyleyin
5 Ziyaret ettiğiniz sitenin "Güvenlik Politikası"nı ailenize söyleyin. Böylece siz ve aileniz sizin hakkınızda istenen bilgilerin sitede ne amaçla kullanılacağı konusunda bilgi sahibi olacaksınız
6 Bir aktiviteye ya da oyuna katılabilmeniz için sitenin çok fazla kişisel bilgiye ihtiyacı yoktur. Bu nedenle gereğinden fazla bilgi vermeyin gerekirse siteyi terkedin
7 Bazı insanların kötü niyetli olabileceklerini ve çocuk olmadıkları halde çocuk gibi davranabileceklerini unutmayın. Bu nedenle Internette tanıştığınız kişileri ailenize söyleyin. Ayrıca yeni tanıştığınız kişilerden aldığınız mesajları ailenize gösterin ve onların onayı olmadan bu mesajlara cevap vermeyin
8 Ailenize sormadan Internet aracılığıyla hiçbir şey satın almayın ve hiçbir koşulda kredi kartı numarası vermeyin
9 Ailenizle konuşmadan Internet aracılığıyla sorulan sorulara cevap vermeyin. Hiçbir formu doldurmayın ya da hiçbir yarışmaya katılmayın. Ayrıca girdiğiniz sitenin bir güvenlik politikası olup olmadığını kontrol edin ve verdiği bilgilerin başkaları ile paylaşılmayacağı konusunda güvence verip vermediğine bakın. Aksi halde hiçbir şekilde kişisel bilgi vermeyin
10 Internette hiçbir tartışmaya ya da kavgaya katılmayın. Eğer biri sizinle tartışmaya ya da kavgaya yeltenirse ona cevap vermeyin ve ailenizi konudan haberdar edin
11 Eğer hoşlanmadığınız bir şeye rastlarsanız ya da ailenizin sizin görmenizden hoşlanmayacağını düşündüğünüz bir şeye rastlarsanız geri tuşuna basın ya da oturumdan çıkın
12 Eğer bazı kişilerin çocuklara söylenmemesi gereken bir şey söylediğine rastlarsanız ailenize söyleyin
13 Internetle ilgili konular hakkında hiçbir şeyi ailenizden saklamayın
14 Eğer birisi size resim gönderir gitmemeniz gereken bir siteyi ziyaret etmenizi önerir ya da uygun olmayan bir dille konuşmayı önerirse ailenizi durumdan haberdar edin
15 Eğer birisi yapmamanız gereken bir şeyi yapmanızı isterse ailenize söyleyin
16 Ailenizin onayı olmadan internette tanıştığınız hiç kimseyi aramayın
17 Aileniz yanınızda olmadan ve onaylamadan Internette tanıştığınız kimseyle buluşmayın
18 Internette tanıştığınız kimseye ailenizin izni olmadan hiçbir şey göndermeyin
19 Eğer Internette tanıştığınız birisi size herhangi bir şey gönderirse ailenize söyleyin
20 Internette iyi bir dil kullanın ve nazik olun
21 Sadece şaka yapıyor olsanız bile kimseyi korkutmayın ya da tehdit etmeyin
22 Ailenizin sizin güvenliğinizi ve sağlığınızı düşündüklerini bilin. Bilgisayar ve Internet konusundaki kurallara uyma konusunda ailenizle işbirliği içinde olun ve Internet yüzünden başınıza ne gelirse gelsin onlara söyleyin
Çocuk Aile İnternet Kullanımı Sözleşmesi Bilgisayar ve Interneti kullanmak istiyorum ve Interneti kullanırken uymam gereken bazı kurallar olduğunu biliyorum.
1Ailemin benim güvenliğimi ve sağlığımı düşündüklerini biliyorum. Bu yüzden bilgisayar ve Internet konusundaki kurallara uymam konusunda ailemle işbirliği içinde olacağım. Internetle ilgili yapmamı istemedikleri bir şey olduğunda onların sözünü dinleyeceğim.
2Adımı adresimi telefon numaramı okulumu ailemin adını adresini telefon numarasını ya da başkalarının beni bulmasını kolaylaştıran herhangi bir bilgiyi (tuttuğum takım gittiğim yerler vb.) internette tanıştığım kimseye vermeyeceğim.
3Aileme sormadan Internet aracılığıyla hiçbir şey satın almayacağım ve hiçbir kredi kartı numarası vermeyeceğim.
4Ailemle konuşmadan Internet aracılığıyla sorulan sorulara cevap vermeyeceğim. Hiçbir form doldurmayacağım ya da hiçbir yarışmaya katılmayacağım. Ayrıca girdiğim sitenin bir güvenlik ilkesi olup olmadığını kontrol edeceğim. Verdiğim bilgilerin başkaları ile paylaşılmayacağı konusunda güvence verip vermediğine bakacağım. Aksi halde hiçbir şekilde kişisel bilgi vermeyeceğim.
5Bazı insanların kötü niyetli olabileceklerini ve çocuk olmadıkları halde çocuk gibi davranabileceklerini biliyorum. Bu nedenle Internette tanıştığım kişileri aileme söyleyeceğim. Ayrıca yeni tanıştığım kişilerden aldığım mesajları aileme gösterecek ve onların onayı olmadan bu mesajlara cevap vermeyeceğim.
6Internette hiçbir tartışmaya ya da kavgaya katılmayacağım. Eğer biri benimle tartışmaya ya da kavgaya yeltenirse onlara cevap vermeyeceğim ve ailemi konudan haberdar edeceğim.
7Eğer hoşlanmadığım bir şeye rastlarsam ya da ailemin benim görmemden hoşlanmayacağını düşündüğüm bir şeye rastlarsam geri tuşuna basacağım ya da oturumdan çıkacağım.
8Eğer bazı kişilerin çocuklara söylememesi gereken bir şey söylediğine rastlarsam aileme söyleyeceğim.
9Internetle ilgili konular hakkında hiçbir şeyi ailemden saklamayacağım.
10Eğer birisi bana resim gönderirse görmemem gereken bir siteyi ziyaret etmemi ya da uygun olmayan bir dille konuşmamı önerirse ailemi durumdan haberdar edeceğim. Aynı şekilde yapmamam gereken bir şeyi yapmamı isterse bunu aileme söyleyeceğim.
11Ailemin onayı olmadan Internette tanıştığım kimseyi telefonla aramayacağım.
12Ailem yanımda olmadan ve onaylamadan Internette tanıştığım kimseyle buluşmayacağım.
13Internette tanıştığım kimseye ailemin izni olmadan hiçbir şey göndermeyeceğim.
14Eğer Internette tanıştığım birisi bana posta ile ya da bir kişi aracılığıyla herhangi bir şey gönderirse aileme söyleyeceğim.
15Internette iyi bir dil kullanacağım ve nazik olacağım.
16Sadece şaka yapıyor olsam bile kimseyi korkutmayacağım ya da tehdit etmeyeceğim.
17Bilgisayarıma herhangi bir disk ya da Internetten bir bilgi yüklemeden önce virus kontrolü yapacağım.
18Ailem bana daha önce çok büyük bir tepki göstermeyeceğine söz verdiği için Internet yüzünden başıma ne gelirse gelsin onlara söyleyeceğim
Beklenen şey çocuğun belirli bir düzeyde ortaya çıkan endişeyle başa çıkabilmesidir. Bu optimal düzey çocuğun yaşı ve duygu durumuna göre değişebilir. Bunun için bir matematik formülü yoktur. Yeni doğan bir bebeğin acıktığında
strese girmeden yiyeceği bekleyebilmesi istenemez. Bununla birlikte büyüdüğünde dürtülerini kontrol edebilir ve isteklerini erteleyebilir. Anneyi yemeğini hazırlarken görmesi onun güven içinde beklemesine neden olur. Ebeveynin destekleyen ve dengeli tutumları çocuğun endişeyle başa çıkmasını yardım eder. Eğer endişe iyi ele alınırsa yararlı bir duygu olduğu söylenebilir. Endişe henüz oluşmamış bir durumun tehlikeli olabileceği ile ilgili sinyal verir. Bu çocuğun tehlikeyle başa çıkma yollarını aramasına yardım eder. Bu araştırma
çocuk tarafından bulunan çözümler
endişenin zevkli bir keşfe dönüşmesine yol açabilir.
çocuğu kontrol etmek adına kullandığı şu tip sözcükler; ‘Eğer sözümü dinlemezsen seni terk edeceğim’
‘Seni sevmiyorum’
Çocuğu eleştiren ifadeler; ‘Sen çok inatçısın
kötüsün aptalsın
beceriksizsin’ Çocuğun yaptığı bir şeyle ebeveynine zarar verdiğini düşünmesine yol açan ifadeler; ‘Sen beni öldüreceksin’
‘Bana kalp krizi geçirteceksin’ Dayak gibi fiziksel cezalar
Ebeveynin çocuğun güvenliği ile aşırı ilgilenmesi. Onun daha dikkatli olmasını sağlamak için sürekli uyarması; ‘Düşeceksin
yaralanacaksın’ gibi
Aşırı endişe ebeveynden çocuğa geçebilir ve çocuk dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılayabilir. Çocuk içinden gelen keşfetme dürtüsüyle ebeveynden gelen mesaj arasında çelişkiye düşer
Ebeveynin çocuğun bilişsel kapasitesiyle aşırı il gilenmesi.Çocuğun bilgisini test etmek
sürekli bir şeyler öğretmeye çalışmak çocukta performansı ile ilgili endişe yaratabilir
Ebeveynin çocuğun iç dünyası ve duygularına aşırı dikkat etmesi. Çocuğun ne hissettiğini
duygularını anlamaya çalışması. Bu durumda çocuk sahip olduğu negatif hislerden dolayı endişe duyabilir. Şunu düşünebilir; ‘Ben üzgün
mutsuz olduğumda ailemde mutsuz oluyor. Benden beklenen hep mutlu olmam’
Çocuklukta Endişe Kaynakları Çevremizde tehlikeli birşeyler olduğunda ilk tepkimiz endişelenmek olur. Hoşa gitmeyen bir durum olduğunda bununla başa çıkmamızı sağlayan bir rol oynar.
Aşağıda yaşamın ilk yıllarındaki endişe kaynakları ve çocuklukta endişenin ortaya çıkışıyla ilgili bilgiler bulacaksınız.
Yapılan araştırmalar bebeğin anne karnındayken üzgün mutlu ve korku ifadeleri sergilediğini bulmuşlardır. Bebekler doğar doğmaz annenin sesini kokusunu tanır ve tercih eder. Bu durum bebeğin ihtiyaçlarını düzenlemesi için anneyi bir partner olarak kabul etmesine yardım eder. Bebekte endişeye yol açan öğeler daha çok temel ihtiyaçları ile ilgilidir (doyurulmak kucaklanmak öpülmek altının değiştirilmesi..). Anne bu ihtiyaçları düzenli olarak karşılayabildiğinde stres faktörleri elemine edilmiş olur. Ancak ihtiyaçlar karşılanmazsa ilk endişeler ortaya çıkmaya başlar. Bebek çevreye karşı güvenini kaybeder. 12 aylık bir bebeğin ilişkilerinde bir hiyerarşi vardır; anne baba bakıcı büyükanne ve büyükbaba. Onlardan ayrıldığında protesto ve direnç ortaya çıkar. Ayrılık endişesi 18 ayda en üst düzeydedir. Çocuk büyük bir paradoks yaşar. Bir yandan anneden uzaklaşıp çevreyi keşfetmek ister bir yandan da annesinin yanında olmak ister. Ondan hem yardım ister hem istemez. Gerçekte beklediği uzaklaşıp keşfetmek istediğinde izin verilmesi ama dönüp yardım istediğinde de anneyi yanında görebilmesidir. Bu sağlanamazsa endişe duyabilir.
Büyüyen çocuk doğru ve yanlış davranışları farketmeye başlar.Yaptığı bir hareketten dolayı anne babasının ona kızmasıyla onların sevgisini kaybettiğini düşünür. Onun için ebeveynin kızması bunun bir kanıtıdır. Bilişsel sınırlılıkları vardır. Kızgınlığı sevgi kaybı gibi görüp endişeye düşebilirler. Bu nedenle kızgınlık sonrası duyguları konuşmak ve sadece davranışa kızıldığını ifade etmek çok önemlidir.
Yaşamın ikinci yılında tuvalet eğitimi endişeye neden olabilir. Baskılı eğitim çocuk için önemli bir endişe kaynağıdır. Yine bu dönemde cinsiyet farklılıkları endişeye yol açabilir. Farkındalık 15 ay civarı gelişir ve iki yaş civarı artar.
Çocuğun sahip olduğu ya da diğer cinsiyete göre sahip olamadığı şey onda endişe yaratabilir.
Oyunun Katkıları Oyun Tercihini Etkileyen Faktörler
Çocuklarımıza Oyun ve Oyuncak Seçerken Dikkat Etmemiz Gereken Noktalar Oyun çocuğun fiziksel zihinsel dil ve sosyal kapasitesinin gelişmesine fırsat vererek toplum içindeki sosyal rolünün özdeşiminin ve kendini diğer bireylerden ayıran özelliklerin farkına varmasını sağlar. Çocuk oyun sırasında kendisini ve çevresiyle ilgili bilgileri ifade etme olanağı bulur. Oyun çocuğa kurallara uymayı sorumluluk almayı işbirliğini ve diğer insanlara saygılı olmayı öğretir. Ayrıca girişimci olma tehlikeyi göze alma karar verme ve problem çözme yeteneğinin gelişmesine yardımcı olan önemli bir unsurdur. Bunların yanı sıra oyun sırasında çocuğun kendisine güvenini geliştirme duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamada kendi kendine yeterli olabilme gibi nitelikler kazandırır. Çocuğun benlik gelişiminde ve sosyalizasyonunda oyun etkili bir gelişimsel süreçtir. Oyun çocuğun dikkatinin yoğunlaştırılması ve bunun sürdürülmesine olanak sağlar. Oyun sırasında dikkatini bir noktaya toplama deneyimleri yapan çocuk bunu günlük yaşantısına da aktaracaktır. Oyun oynayan çocuk zaman ve mekan kavramlarına ait bilgileri çok doğal bir ortam içinde öğrenir. Grup oyunlarında bekleme devam etme başlama bitirme gibi durumlar zaman kavramının yaşam içinde özümlenmesini sağlar. Ayrıca bahçede sınıfta değişik köşelerde yapılan etkinlikler de mekan kavramının gelişimini destekleyici niteliktedir. Bunların yanı sıra çocuk oyun içinde oyun materyallerini değişik durumlarda kullanarak renkleri birbirine karıştırarak nesneleri bir kaba doldurup boşaltarak materyallerin niteliksel ve niceliksel özellikleri hakkında bilgi edinir. Oyun Tercihini Etkileyen Faktörler
Oyun gelişimini etkileyen faktörler( yaş sosyoekonomik düzey) aynı zamanda oyun tercihini de etkilemektedir. Bunlardan başka çevre düzenlemesi materyal seçimi eğitimcinin fonksiyonu çocuğun oyun tercihini etkileyen diğer faktörlerdir. Çevre Düzenlemesi ve Materyal Seçimi
Oyun doğal planlanmamış ve açıkça yapılandırılmamış etkinliklerse de oyun aracılığıyla rastlantısal ve planlanmış öğrenmenin oluşması için çocuğun yararlanabileceği şekilde çevrenin organizasyonu ve uygun materyal seçimi içeren bir hazırlığın yapılması gereklidir. Oyun ortamı çocuğun güven duyabileceği ve kolayca maniple edebileceği şekilde düzenlenmelidir. Çocuğun yetenekleri ilgileri ve gelişim düzeyi doğrultusunda fizik ve zihin gücünü geliştirebilecek bir düzenleme yapılmalıdır. Çocuğun kapasitesi gözönünde bulundurularak ne aşırı uyarıcı yüklü ne de potansiyelini kullanabileceğinden az uyarıcılı olmalıdır. 2.Çocuğa Ait Özellikler
Çocuklar kendi kendilerine oynarken ya da arkadaşlarıyla oynarken YAŞ ve CİNSİYET’ leriyle ilişkili olarak zihin fizik özelliklerine göre oyuncak seçerler. Çocuklar cinsel kimliklerinin bilincine vardıkları dört yaşından itibaren cinsiyet tipli oyuncakları seçerler.
Oyun gelişimini etkileyen faktörler; 1 - Yaş: Çocuğun yaşı oynanan oyun tipini etkileyen en önemli faktördür. Oyun dil zihin sosyal ve motor gelişim özelliklerinin yansıtıldığı bir aktivitedir. Dolayısıyla oyun çocuğun yaşına paralel olarak bir değişim ve gelişim göstermektedir. Oyun oynama sürecinde çocuk sosyal bir birey olarak tek başına oyundan sosyalize olmuş oyuna doğru bir geçiş sergiler. 2 - Cinsiyet: Kız ve erkek çocukları aynı gelişimsel oyun aşamalarından geçmektedir. Kız ve erkek çocuklarının oyun davranışları arasındaki tek fark cinsiyetlerine özgü oyun tipini daha fazla tercih etmeleridir. Örnek olarak kız çocukları daha çok sembolik oyunu erkek çocukları ise daha çok yapı-inşa oyunlarını tercih etmeleri verilebilir. 3 - Sosyo-ekonomik düzey: Çocukların oyunlarının gelişimi sosyo ekonomik düzeylerinden etkilenmektedir. Oyun iyi organize edilmiş zengin uyarıcılı çevresel koşullarda normal gelişimini gösterebilir. Aksi tekdirde çocuğun gelişimine dolayısıyla da oyunun gelişimine ket vurulmuş olur. 3. Materyale Ait Özellikler Değişik amaçlar için kullanılabilecek çok fonksiyonlu olmalıdır. Çocuğun ilgisini çekecek renk boyut ve yapıda olmalıdır. Dayanıklı sağlam olmalıdır. Çekici olmalıdır. Bu dikkati yoğunlaştırma ve hayal gücünü motive edici bir özelliktir. Çeşitli gelişim alanlarını birden destekleyebilecek zengin uyarıcıları içermelidir. Çocuğun farklı deneyimlerine fırsat vermek için oyun materyalleri hem gerçek hem de bunların minyatürü olan iki boyutlu örneklerden seçilmelidir. Materyalde yenilik özelliği de önemlidir. Sürekli aynı materyalde oynayan çocuk için materyal çok fonksiyonel olsa bile ilk cazibesini kaybeder. Bu nedenle materyallerin belirli zamanlarda değiştirilmesinde yarar vardır. Çocukların yararlanabilecekleri oyun materyallerini aşağıda belirtildiği gibi gruplandırmak mümkündür. 1- Büyük kasların gelişimini destekleyen oyun materyalleri;Tırmanma aletleri itme ve çekme aletleri büyük toplar yuvarlanma minderleri bloklar bisiklet. 2- Küçük kasların gelişimini destekleyen oyun materyalleri; çeşitli renkli kağıtlar makas dikiş panoları boncuk ip manupulatif oyuncaklar boş kutular. 3- Duyu ve kasların gelişimini destekleyen oyun materyalleri; Farklı özelliklerdeki dokunma panoları yıkanabilir kırılmaz bebekler ses çıkaran oyuncaklar 4- Belleği çalıştıran problem çözme becerisini geliştiren oyun materyalleri; Yap-boz takmalı sökmeli oyuncaklar ip ve boncuk halka anahtar kilit ayna büyüteç mıknatıs boncuklu hesap tahtası kitaplar. 5- Dramatizasyon materyalleri;Mesleklere özgü giysiler takılar mutfak malzemeleri temizlik malzemeleri kuklalar 6- Duyu ve düşünceyi açığa çıkaran yaratıcılığı geliştiren oyun materyalleri; boya kalemleri tebeşir fırça kum hamur kil tahta çekiç çivi müzik aletleri artık materyaller. Çocuk yaşının özelliklerine uygun materyali kullanma eğilimindedir ve materyalin kullanılması da gelişimsel bir takım adımları kapsar. Çocuk altı aydan itibaren tek bir nesneyle oynar sonra farklı iki nesneyle ilişki kurar ya da iki nesneyi bütünleştirir. Daha sonra benzer objeler arasında ilişki kurar ve son olarak sembolik amaçlar için onu kullanabilir. Böylece çocuk kullandığı materyale farklı bakış açıları getirerek çevresiyle ilgili farklı bilgilerini yansıtabilir
Yedi aylık bebek görme ve dokunmayla ilgili görsel ve dokunsal deneyimler ile objeleri manipule eder ve objeleri ağzına alarak tanımaya çalışır. Onüçüncü ayda materyalin fiziksel fonksiyonuyla ilgilenir onsekizinci aya doğru iki obje ile basit fakat önemli zihinsel fonksiyonlu ilişkiler kurabilir. Nesnenin manipulasyonu zihinsel gelişimin bir göstergesidir. Ve erken çocukluk döneminden itibaren gözlenen bu manipulasyon davranışları ilkel oyun davranışlarının temeli olarak düşünülmektedir. Çocuk bir nesneye göre gösterdiği tepkiyi diğer bir nesneye de aktarabilmeyi başarmışsa materyalle sembolik düzeyde oynayabiliyor demektir. Çocuğun materyali sembolik düzeyde kullanması tasavvur yeteneğinin gelişmiş olmasını gerektirir. Bu dış dünyadaki eylemlerin içte temsil edilmesidir. Çocuk iki yaşına kadar yeni durumlara deneme yanılmalarla uyum sağlar. İki yaşından sonra çocukta tasavvurlu düşüncenin ürünü olarak anlama gelişmeye başlar olayları kendine göre zihninde canlandırabilir. Ancak bu zihinsel olgunlaşmayla birlikte herhangi bir nesneyi başka bir nesnenin yerine geçecek bir kullanım ortaya çıkar. Sembolik oyun gelişiminin ilk dönemlerinde asıl nesne ile nesnenin yerine geçecek nesne arasında fiziksel olarak benzerlik gözlenmektedir. İleri aşamalarda iki nesne arasında bir benzerlik olmasa da çocuk hayal gücünü kullanarak ilk defa karşılaştığı nesneyi zihnindeki eski şemalar içinde değerlendirir ve yeni bir durum içinde sembolik anlamda kullanabilir..
4. Oyun Sırasında Eğiticinin Rolü Çocuklar arasında bireysel farklılıklar vardır bazı çocuklar zaman zaman yetişkinin rehberliğine ihtiyaç duyabilir çocuğun böyle bir anda eğitimcinin yanında olduğunu düşünmesi onu rahatlatacaktır. Oyun çocuklara deneme yanılma yolu ile problemlerine çözüm getirmelerine yardımcı olur ve çocukların belirli riskleri göze alma deneyimlerini arttırır. Eğitimcinin oyunun çocuğa bu katkıları göz önünde bulundurarak çocuğa yapacağı rehberliği bir yöntemle belirlemelidir. Eğitimci ne aşırı aktif ne de aşırı pasif geri planda bir tutum içine girmemelidir. İhtiyacı olduğu anda çocuğu gerçekten rahatlatacak ve onu bir ileri düzeye götürecek bir rol üstlenmelidir. Ancak çocuğa kendi problemini kendi çözebileceği kadar bir süre tanınması gerektiği de göz önünde tutulmalıdır.
Okula yeni başlayan yada çeşitli duygusal problemleri gözlenen bir çocuk için eğitimcinin yönlendirici rehberliğinin özel bir önemi vardır. Bu çocuklar kendilerini ifade etmede oyuna ilk adımı atmada başlanan bir oyunu bir düzen içinde sürdürmede ihtiyaç duydukları desteği eğitimcinin bu yöndeki yönlendirmelerinde bulacaklardır.
Çocuklarımıza Oyun ve Oyuncak Seçerken Dikkat Etmemiz Gereken Noktalar Oyuncak kutusunda kilit olmamalı ya da kendiliğinden kapanan ama çocuğunuza zarar vermeyecek bir mekanizma bulunmalı.
Oyuncaklar çocuğun yaşına uygun olmalı.
Kolayca kopup çocuğun ağzına atacağı küçük parçaları olmamalı.
Sivri uçları kesici kenarları olmamalı.
Parmaklarının sıkışabileceği ek yerleri olmamalı.
Gözlerine zarar verebilecek çıkıntıları olmamalı.
Çocuğunuza uygun büyüklükte ve ağırlıkta olmalı.
Zehirsiz boyalarla boyanmış olmalı.
Oyun değeri olmalı ve sadece yıkıcı deneyler yapmak için kullanılmamalı.
Oyuncaklar düzenli olarak gözden geçirilmeli hasarlı ve kırık olanlar atılmalı.
Dış alanlarda:
Oyun alanının tabanı yumuşak etrafı çitle kaplı olmalı.
Oyun alanından zehirli bitkiler temizlenmeli.
Oyun araç ve gereçleri yere güvenli bir şekilde sabitlenmeli.
Bozuk paralar kibrit çakmak sigara izmariti oyun alanında olmamalı.
Mutfakta oyuncak bulunmamalı.
Çocuk ve Hayvan Sevgisi Yeryüzünde sadece insanlar yaşamıyor onlar birçok canlı türü içinde sadece biri. Bu canlı türleri de varoluş nedeni ve halihazırdaki işlevleri ile birbirini tamamlayarak bir döngü biçiminde karşılıklı etkileşerek gerek ekolojik gerek biyolojik ve gerekse insanlar için geçerli olan ruhsal boyutlarda yaşamlarını anlamlı kılmaktadırlar. Doğanın gereğide budur. Birisindeki eksikliğin bu döngüyü olumsuz yönde etkileyerek diğerlerinin varoluşlarının veya işlevlerinin aksamasına neden olduğu bilinmekte ve "Çevrecilik" akımları tarafından çok açık bir biçimde vurgulanmaktadır. insan gelişiminde de hayvanların bitkilerin özellikle de evcil hayvanların katkısı sanıldığından daha çoktur. Çocuğun bedensel zihinsel ruhsal ve sosyal gelişimi bir bütünlük içinde ve birbirini az yada çok etkileyerek tamamlanır. Çocuk önce kendini ve kendi dışındaki dünyayı beş duyusu ile algılar algıladıklarını da taklit ederek onlarla karşılıklı ilişkiye girerek öğrenir. Özellikle de bu karşılıklı ilişkinin kiminle? nasıl? ne sıklıkla? olduğu onun zihinsel ruhsal sosyal gelişimini yakından etkiler. Muhakkak ki bu ilişkideki önemli kişiler önce annesi ve diğer aile bireyleri daha sonraları da yakın ve uzak çevresindeki insanlardır. Hayvan ve bitkiler de gerek canlı gerekse cansız (oyuncak) halleri ile çocuğun dünyasına bebeklikten itibaren girerler. Özel bir bebek veya oyuncak ayıcık çocuğun annesinden sonra en yakın arkadaşı olabilir. Bu oyuncak ayıcık veya bebek onun sırlarını paylaşır kızgınlığına katlanır huzursuzluğunu giderir. Evcil hayvanlarda aynen bu oyuncaklar gibi çocuğun yaşamında etkili olabilirler. Çocuk bir evcil hayvan ile insanlarla nasıl sosyalleşileceğinin provalarını yapabilir mutluluğunu veya mutsuzluğunu paylaşabilir öfkesini ona bağırarak giderebilir. Ona bakarak birine birşeyler vermenin yardım etmenin zevkini tadabilir onu sahiplenerek bağlılık duygusunun farkına varabilir. Yine çocuk evcil hayvana bir şeyler öğreterek kendi bir şeyler öğrenir korkularını onun üzerinde deneyerek yenebilir ve de insan ilişkisinin temelini oluşturan sevmeyi vermeyi korumayı bağımsız bir kişi olmayı öğrenir. Doğaldır ki; bu sayılan ruhsal ve sosyal süreçler sadece hayvanların yardımıyla yapılabilir anlamına gelmez ancak bir yerde bir süre için çocuğun hayatına katkıda bulunabilir. Özellikle de çocuğun herhangi bir nedenle yoksunluk yaşadığı durum ve zamanlarda bu katkısı daha da artacaktır. Örneğin: Sevdiği birini kaybettiğinde ev okul değişikliklerinde ana-babanın ayrılıklarında çocuk için bu evcil hayvan "bir yerine koyma" paylaşma işlevi görebilir. Kuşkusuz ki bütün bunların yanı sıra çocuk yaşadığı dünyayı doğasıyla bitkisiyle hayvanları ile bir bütün olarak algılayacak ve kabullenecek bu da onun hem birey olarak daha mutlu olmasına hem de sosyal bir varlık olarak daha saygılı daha verici olmasına yardımcı olacaktır.
Doktor Çocuğum Çok Yaramaz Çocuk eğitiminde cezanın yeri
İyi davranışların takdir edilmesi
Çocuğa değişik seçenekler sunmak
Yapılması istenen davranışı bir oyuna dönüştürmek
İleriye dönük plan yapmak
Olumlu davranışını takdir etmek
1. Doğal sonuçlar
2. Mantıklı sonuçlar
3. Çocuğun çok istediği bir şeyi kısıtlamak
4. Belli bir süre bir yerde bekleme cezası
Etkili bir eğitim için bazı öneriler
Çocuk eğitiminde tokatın yeri var mı?
Çocuğa hangi davranışlarının iyi hangi davranışları yapmaması gerektiğini öğretmek ebeveynlerin görevidir. Bunların çocuğa öğretilmesi aslında sanıldığı kadar zor değildir ancak biraz sabır gerektirir. Özellikle küçük çocukların öğrenmesi zaman aldığından hatalı bir davranışı değiştirmek genellikle birkaç haftalık bir çalışmayı gerektirir. Bunun için acele edip hemen ümitsizliğe kapılmamalıdır. Çocuk eğitiminde cezanın yeri
Terbiye etmek denilince pek çok kişinin aklına hemen cezalandırma gelir. "Dayak cennetten çıkmadır" ya da " Kızını dövmeyen dizini döver" gibi atasözleri ülkemizde cezalandırmanın çocuk eğitiminin bir parçası olarak asırlarca kullanıldığının bir kanıtı olarak dilimizde yer etmiştir. Terbiye etmek ve cezalandırmak birbirinden çok farklı kavramlardır. Terbiye çocuğa olumlu davranışların kendini nasıl kontrol etmesi gerektiğinin öğretildiği ve içinde ödüllendirmenin de yer aldığı bir sistemdir. Cezalandırma ise daha negatif bir anlam taşır; çocuğun yaptığı ya da yapmadığı bir davranışın arkasından gelen bir sonuçtur. "Terbiye etmek" bizim geleneklerimizde genellikle cezayı çağrıştırdığından "eğitmek" kavramının kullanılması daha yerinde olacaktır. Çocuk yalnızca yanlış yaptığı zamanlarda değil diğer zamanlarda da davranışları konusunda eğitilmelidir. Hatalı davrandıkları zaman çocuklara kızma ve azarlama yerine olumlu davrandıklarında yüreklendirme ve takdir etme onların yanlış davranışlarını daha kolay değiştirmelerini sağlayacaktır. Çocuklar kendilerine değer verildiğini gördükçe kendilerini daha iyi hissedecek çevredekileri daha fazla dinlemeye gayret edecektir. İyi davranışların takdir edilmesi
Çocuğun ilerideki davranışlarının temeli daha doğumdan itibaren biçimlenmeye başlar. Örneğin bebek altını kirlettiği ya da acıktığı zaman ağlayarak isteklerini belirtir. Anne hemen onun yanına gidip isteğini karşıladığında bebek annesinin yanında olduğunu bilerek ona güven duyar. Bebek iki aylık olduğu zaman kendi kendine uykuya dalmasına izin verilmelidir. Bu aydan itibaren bebeğin uyku beslenme ve oyun zamanları aileye uyum sağlayacak biçimde belirli bir düzene konulmaya çalışılmalıdır. Bebek emeklemeye ve yürümeye başladıktan sonra gereken güvenlik önlemleri alınmalı onun için tehlikeli olabilecek cisimler ortalıkta bırakılmamalıdır. Çocuk için tehlikeli olmayacak eşyalar ise merakını gidermesi açısından onun ulaşabileceği yerlere konulmalıdır. Örneğin ağır tencere ve çaydanlık gibi çocuğun yaralanmasına neden olabilecek eşyalar dolapta kilitli tutulurken daha hafif olan tabaklar ve plastik eşyaların konulduğu dolaplar açık tutulabilir. Çocuğun hareketlenmeye başladığı bu dönem ona en fazla dikkat gösterilmesi gereken dönemdir. Örneğin bebek soba ya da elektrik ocağı gibi sıcak bir eşyaya yaklaştığında "hayır sıcak!" gibi ifadelerle oradan uzaklaştırılmaya çalışılmalı ve oynaması için eline bir oyuncak verilmelidir. Başlangıçta bebek bunun bir oyun olduğunu zannedip gülse bile birkaç hafta sonra onun zararlı bir şey olduğunu öğrenecektir. Çocuk 18 aylık olduğunda çocuğun kontrol edilmesi biraz daha zorlaşır. Bu yaşlarda çocuk kendi gücünün sınırlarını öğrenmek ister. Bu dönemde anne baba birlikte onun hangi davranışlarına izin verip hangilerine vermeyeceklerini kararlaştırmalıdırlar. Böylece çocuk da bir ikileme düşmemiş olur. Ebeveynin nasıl davranması gerektiği konusunda aşağıda bazı ipuçları verilmiştir:
a. Çocuğa değişik seçenekler sunmak
Belirli sınırlamalar getirirken aynı zamanda belirli bir serbestlik de tanınmış olur. Örneğin "Oyuncaklarını kendin mi toplamak istersin yoksa sana yardım edeyim mi?" denilebilir. b. Yapılması istenen davranışı bir oyuna dönüştürmek
Eğer çocuktan istenen davranış ilginç bir hale getirilirse çocuk bundan zevk alacaktır. Örneğin ona "Hadi bakalım yarış yapalım hangimiz daha çabuk elbisesini giyecek?" denilebilir. c. İleriye dönük plan yapmak
Çocuk hep aynı olumsuz davranışları yineliyorsa örneğin bakkala gidildiği zaman sürekli bir şeyler istiyor tatsızlık çıkarıyorsa başka bir zamanda bunun doğru olmadığı ona öğretilmelidir. Bunun için çocuğun karnının tok olduğu bir zaman bakkala götürülerek alıştırılmaya çalışılmalıdır. Sıkılmaması için de çocuğun yanında oyuncak ya da kitap vb. götürülebilir. d. Olumlu davranışını takdir etmek
Çocuk olumlu bir davranış gösterdiğinde bu davranışı nedeniyle onurlandırılmalıdır. Bu her zaman çocuğa hediye alınması anlamına gelmez; ona sarılıp "Bugünkü güzel davranışından dolayı çok mutlu oldum teşekkür ederim" demek de onu çok mutlu edecek ilerideki davranışları için yüreklendirecektir. Ama bazen işler yolunda gitmeyebilir. Eninde sonunda çocuk anne ya da babasını dinlemediğinde onların nasıl davranacağını gerçekten söylediklerini yapıp yapmayacaklarını sınamak isteyecektir. Eğer çocuk ebeveynleri dinlemiyor ise bu durumda başvurulacak bazı yöntemler vardır: 1. Doğal sonuçlar
Çocuk yaptığı hareketin doğal sonuçlarına katlanmasını öğrenmelidir. Ancak bu sonuçlar çocuk için herhangi bir tehlike yaratmamalıdır. Örneğin çocuk sütünü kasıtlı olarak dökmüşse o öğünde yeniden süt içemeyecek ya da eğer oyuncağını kırmışsa artık o oyuncakla oynayamayacaktır.Bu kendisinin yaptığı davranışların bir sonucu olduğu için de anne ya da babayı suçlamayacaktır (kendi düşen ağlamaz kuralı). Böylece çocuk sütünü bir daha dökmemesini oyuncağı ile daha dikkatli oynamasını kısa zamanda öğrenecektir. 2. Mantıklı sonuçlar
Çocuğun doğal sonuçlarla öğrenmesi en iyisidir. Ancak bu her zaman işe yaramayabilir. Örneğin anne çocuğa oyuncaklarını toplamasını söylemişse ve çocuk da bunu yapmıyorsa ne yapılabilir? İşte bu durumda çocuğun hareketiyle ilgili bir sonuç yaratılabilir. Anne eğer çocuk oyuncaklarını toplamazsa onları kaldıracağını ve akşama kadar oyuncaklarla oynayamayacağını ona söyleyebilir. Bunu söylerken annenin söylediği şeyi gerçekten yaparak ciddi olduğunu çocuğa göstermesi gerekir. Fakat bunu bağırarak değil yumuşak bir ses tonu ile söylemelidir. 3. Çocuğun çok istediği bir şeyi kısıtlamak
Mantıklı bir sonuç çıkarmak her zaman mümkün olmayabilir. Çocuk ebeveyni dinlememekte ısrar ediyorsa çocuğa çok istediği başka bir şeyin kısıtlanacağı söylenebilir. Ancak bu yöntem uygulanırken bazı noktalara dikkat edilmelidir: Beslenme gibi çocuğun gerçekten gereksinimi olan şeyler ısıtlanmamalıdır. Bu yöntemin etkili olabilmesi için kısıtlanacak şey çocuğun gerçekten çok istediği bir şey olmalıdır.
Ebeveyn söylediği şeyi gerçekten yapmalıdır. Örneğin davranışını düzeltmediği sürece çocuğa dondurma yiyemeyeceği söylenmiş fakat herhangi olumlu bir gelişme olmadığı halde anne ya da baba onun gönlünü almak için biraz sonra dondurma almışsa bu yöntem doğaldır ki işlemeyecektir. 4. Belli bir süre bir yerde bekleme cezası
Bu ceza diğer yöntemler işe yaramadığında en son çare olarak kullanılabilir. Bu yöntem çocuk diğer çocukları ısırdığında vurduğunda ya da buna benzer durumlarda kullanılabilir. Çocuk önce bir kez ikaz edilir eğer aynı davranışı sürdürürse ona önceden belirlenmiş bir odaya ya da odanın bir köşesine gitmesi orada bir süre genellikle de bir sandalyede sessiz bir biçimde beklemesi söylenir. Eğer oraya gitmemekte direnirse kucaklanarak oraya götürülür ve bir süre orada kalması sağlanır. Bu cezanın neden verildiği birkaç cümle ile ona anlatılmalıdır. Çocuğun bekletildiği oda ya da yer çocuk açısından herhangi bir tehlike içermemelidir
Çocuğun orada bekleme süresi kabaca her yaş için 1 dakika olarak belirlenir (Örneğin 4 yaşında bir çocuk için 4 dakika gibi). Eğer ceza süresi çok uzun tutulursa çocuk neden oraya konulduğunu bir süre sonra unutacaktır. Ceza süresi için saat kurulur saat çaldığında çocuğa cezasının bittiği söylenir. Çocuk bu süreyi uslu bir biçimde tamamlarsa sevecen bir biçimde kucaklanır ve "Tatlım cezalı olduğun için orada kalmak zorundaydın" gibi sözler söylenir ve olay orada kapanır. Bu durumu çocuk ile tartışmak gerekirse en az birkaç dakika geçmesi beklenmelidir. Eğer ceza süresi içinde çocuk gene bağırır çağırır ve olayı protesto ederse saat yeniden kurulur ve süre baştan başlatılır. Bu yöntemle genellikle 2 hafta içinde çocuk uyum sağlamayı öğrenecektir. Etkili bir eğitim için bazı öneriler Çocuğun neler yapıp neler yapamayacağına karar verilmelidir. Her çocuk aynı hızda büyüme ve gelişme göstermez. Ebeveyn çocuğa bir şey söylediğinde çocuk yapmıyor ise bu kasıtlı olabileceği gibi çocuk onu anlamadığından ya da yapamadığından da olabilir. Ebeveynler konuşmadan önce iyice düşünmelidir. Daha önce çocuğa herhangi bir uyarıda bulunmuş ya da bir kural koymuşlarsa ona uymaları gerekir. Bununla birlikte çocuktan beklenen davranış ya da konulan kurallar gerçekçi olmak zorundadır. Bir diğer önemli nokta da ebeveynin her zaman aynı biçimde davranması bir gün farklı diğer gün farklı kurallar koymamasıdır. Çocuklar ne zaman nasıl davranacaklarını çabuk öğrenirler. Bunun için de zaman zaman ebeveynin koyduğu kuralları sınarlar ve onun sınırlarını öğrenmeye çalışırlar. Örneğin bakkalda huysuzluk yapan bir çocuğu sakinleştirmek için anne ona sakız şeker gibi şeyler alırsa bir daha bakkala gittiğinde çocuk yine aynı biçimde davranacaktır.Bunu önlemek için ebeveyn her zaman aynı biçimde davranmalı ve kendi koyduğu kuralları çiğnememelidir. Çocuk huysuzlandığında onun duyguları da dikkate alınmalı ve onun neden öyle davrandığını anlamaya çalışmalıdır. Eğer davranışın nedeni bulunursa çözüm arkasından gelecektir. Ebeveyn onu anladığını çocuğa söylemelidir. Örneğin "Arkadaşın gittiği için üzülüyorsun biliyorum ama yine de oyuncaklarını toplamalısın" gibi onu anladıklarını ifade etmek oldukça yararlı olacaktır.Anne ve babalar da yaptığı hatalardan ders almasını öğrenmelidir. Herhangi bir biçimde yanlış davrandıkları zaman önce sakinleşmeli gerekirse çocuktan özür dilenmeli bundan sonra nasıl davranacağını ona söylemelidir. Çocuğa doğru davranışları öğretmek çocuk eğitiminde elbette ki çok önemlidir. Ancak çocuk kendini kontrol etmesini ebeveynlere ve diğer büyüklere bakarak daha çok öğrenir. Onun için ebeveynlerin söyledikleri ile yaptıklarının tutarlı olması zorunludur. Büyükler gibi (!) çocuklar da zaman zaman bazı hatalar yaparlar. Önemli olan bu yanlış davranışlardan yola çıkarak doğruların ona sevecen bir biçimde öğretilmesidir.