Aşk sevgi şiirLeri

Anlamı Yok

Bir akşam üstü pencerede oturmuş nazlı bir edayla batmakta olan güneşi izlerken sen geliverdin yine zamansız aklıma..Zamansız dediysemde sakın yalnış anlama..Zaten hep aklımdaydında söylemek çok zor oluyor işte...Batan güneşin ardından bir hayale dalmışım..İçinde SEN ve BEN olan tatlı ve bir o kadarda yalan olan hayale...Üşüdüğümü hissettim anlamsız bir titreme sardı bütün bedenimi..Sensizlik acı olduğu kadar fırtınalı kışlar kadar soğukmuş meğer..Öyle ağlamak istiyordum ki tüm dünya gözyaşlarıma boğulsun,hıçkırıklarımı duymayan tek bir canlı bile kalmasın...Yüreğimin en derinlerine gömdüğüm,kimseye diyemediğim sedalarımı haykırmak istiyordum...Bu öyle bir haykırış olmalıydıki hiç kimse beni ve yüreğimin derinlerinden parçalanarak çıkan tek bir cümleyi dahi unutmamalıydı...Derin bir iz bırakmalaydı...Sende bırakamadığım o derin izi başkaları bulmalıydı...Bir kinim vardı sana adını bile daha belirleyemediğim..Bir çocuk masumiyetinde saf ve temiz, yağmur kadar berrak ve duru, Gündüz kadar açık ve net, gece kadar gizemli ve karanlık...Biliyorum kin tutmasını hiç beceremiyorum...Oysa o kadarda çabalıyorum bunun için fakat nafile...Sabahlara kavuşmanın bir manası kalmadı artık...Güzel gözlerinle uyanamadıktan sonra sabahlar neyler beni..Nasıl avutabilir ki...Gecenin gelmesini hiç istemiyorum artık..Çünkü bir hüzün sarıyor dört bir yanımı anlamsızca...Bir korku kaplıyor sensiz çarpan bu yüreğimi...Uyumanın bir faydası yok..Rüyalarımda seni göremiyorum çünkü...Görsemde uzak yollarda takılıp kalıyor bana gelemiyorsun..Düşlerime dahi ulaşamıyorsun...Karabasanlı kabuslarıma ortak bile olamıyorsun...Dinlediğim her şarkıda seni bulmak istesemde nafile..Bizi anlatan bir şarı bile yok...SEN ve BEN dediğim bir melodi bile kulaklarımda çınlamıyor...Hatıraları canlandırmak boşuna...Giden geri gelmedikten sonra...Senden sonra gelen hiç bir derdin,elemin,kederin tadı bile yok...Tıpkı seninle hiç gezemediğim bu yollarda bir başıma savrulduğum gibi...Kapının çalması dahi bir anlam ifade etmiyor...Ardında sen olmadıktan sonra...Açılan kapıdan içeri güneş gibi doğmadıktan sonra..Varsın delice çalsın...Okyanusun kokusunu hissedemiyorum artık içtiğim suda...Buğday başaklarının esintisi kalmamış yediğim ekmekte...Artık eskisi gibi şiirde yazamıyorum...Boğazımda düğümleniyor mısralar...Ne kadar zorlasamda eskisi gibi yazamıyorum artık...Mavi gökyüzünün bir anlamı yok artık benim için...Bulutların ihtişamlı gösterileri hiç birşey ifade etmiyor artık...Yağan yağmurda ıslanmanın hiç bir zevki yok...Sadece saçlarımdan akan damlalar var...Senin hiç okşayamadığın saçlarım...Bahar gelmiş, ağaçlar çiçek açmış kimin umurunda....Sensiz baharı neyler bu hazan mevsimindeki deli gönlüm...Şehre ayrı bir güzellik gelmiş banane...Benim yüreğimdeki güzellikleri ayak altına alıp ezip gittikten sonra deli sevdam...Nefes alıp vermek çok anlamsız...Sadece yaşamak için aldığım ve vermekten korkmadığım son nefesimi sabırla beklemek gibi...Ölümün bir anlamı yok artık...Sensizlki zaten ölümden daha ağır bana..Konuşmaların getirisi yok artık...Seni bana getiremediği gibi...Yazmanın da bir anlamı olsaydı Sen yazarken titremezdi elimdeki kalem...Gülüşler sahte tıpkı verilen sözler gibi...Ziyanı yok...Nasıl olsa taş-duvar oldu duygularım...Gülmeyi unutmakla çok şey kaybetmiş sayılmam...Ama ağlamanın çok anlamı var biliyor musun? Ah birde delice ağlayabilsem daha iyi olacak ama olsun...Akan göz yaşlarımda seni bulabiliyorum çünkü...Süzülüp giderken senin gidişin geliyor aklıma....Bana seni hatırlatıyor her akan damlada...Bu yazdıklarımın da bir manası yok aslında...Sen okuyamadıktan sonra....Hissedemedikten sonra...Bana gelemedikten sonra...Benim kadar yürekli olup benim kadar sevemedikten sonra...
 
hiç düşünme güncel suçlarımı
endişelenme yağmuru severek
damla damla ağaran çile benim
yıllarımı sensiz sıkıntıya sokarak
an be an çoğalan sıla benim

içinde olmaya alıştığımız evler gibidir
sevmek yılları bir çırpıda sa¤¤¤¤¤
kuğu boyunlu çocuklar aklıma bıraktığın dildir
kapına düşmüş üşüşmüş ve korkarak
acıyı aşkla yoğuran yurtsuz göçebe benim

bırakılmış ülke ertelenmiş ömür sen
bilmezdim nasıl sevilir bir ömrü erteleyerek
nasıl bırakılır yeryüzü bir uçtan bir uca tüm
hayatı geçiştiriyorum yalnız seni seni severek
gözlerimde yuvalanan kendine bir ev kuran
damarlarımda atan bu asit yağmuru sen

yağmalanır yürek bilirim yığınla ansızlık
o bir hayalin yeşermiş imkansızlığı sen
nerde bir çocuk ağlasa hep aynı sonrasızlık
sarayları yıkılmış kralın sararmış çaresizliği sen
dağılmış ordular gibi ayrılık içimde ezik
boynu bükük diyarların anlatılmamış öyküsü sen

bunu bu boşluğu ateşler mi doldurmalıydı
sancılı yapayalnız sonbaharlar gibi yitik
boşalmış sahnelerin sahte oyuncusu perdeleri örtük
arkamdan bakakalan akşamın kimsesiz karanlığı o sen
önceliklerimi bıraktım önümde sonralarımın uyumsuzluğu
dünümden bugünümden yarınımdan artakalan
aşklarıyla yağmalanmış bir tanrının uykusuzluğu
o sen
 
Ne Olacak Halim..
Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi
Ne Olacak Şimdi Halim....
İclal Aydın
 
Öldürecektim seni bende

kendimde o gücü bulabilseydim eğer...
Sindiremeyecektim senden kalanları benden uzak mezarlara koymaya!!!

Diyar diyar dolaşıp yine içime gömecektim seni en sonunda...
"Ben demiştim"diyenlere, üzüntümü belli etmemek için kuşandığım

mekanik tebessümlerimin ardındaki yaşlarla sulayacaktım taze mezar toprağına ektiğim çiçekleri...

Ama ben seni içimde öldürmeye kıyamadım....


Başarabilseydim incitecektim seni...

incinmişliğimin verdiği cahil cesaretle...
Ne var ne yok sayıp dökecektim karşına geçip...

Kendimi hayrete düşürürcesine birer tokat gibi vuracaktım hiç kullanmadığım o ağır lafları...


Kıracaktım seni binbir parçaya ayırana kadar...

Duvardan duvara fırlatacaktım sevgi diye önüme sunduğun hastalıklı duygularını...

Ama ben seni incitmeye de kıyamadım...



Elimden gelseydi unutacaktım seni...
Gözlerimden silecektim hayalini ve dilimden adını...

Duman duman atacaktım seni bu şehirdeki tüm bacalardan;

ama soluduğum havaya karışıp yine dolacaktın ciğerlerime...
Onlarca damla döküp göz pınarlarımdan akıtacaktım seni sevgimin atığı diye

ama ıslaklığın kalacaktı elmacık kemiklerimde...
Bu kez de tenimin tuzuna karışacaktın...

"Sözümü tutacağım ,adını anmayacağım"nağmelerini dinleyip neyi unutacağımı unutacaktım seni unutayım derken...

Zaten ben seni unutmaya da kıyamadım...


Ne kadar çabuk geldi ayrılık...

Oysa daha yeni başlamıştık birbirimize ayak uydurmaya,

daha doğrusu ayak uyduramamaya...

Nedensizliklerin iç çekişlerini dinlerken vedalar bozdu suskunluğumuzu...

Bana mıydı kızgınlığın yoksa kendine mi anlamadım...

Kaçar gibi veda ettin...
Oysa ben seni sevmelere doyamadım!!!

Öldürecektim seni...
İncitecektim seni...
Unutacaktım seni....

Ama lanet olsun!!!

kı-ya-ma-dım!!!

Oysa ben seni sevmelere doyamadım!!!
 
Şu kahrolası dünyada bir ben vardım zaten sana inanan, güvenen, seven ve her zaman her şartta destek olan. Ama sen sana inanmayanları haklı çıkardın ve beni terk ettin.
Seninle birlikte kurduğum dünyayı yerle bir edip gitmene ne sebep oldu bilmiyorum. Ben yalnızca sana aşık değildim sen benim en iyi dostumdun. Neler yapacaksam danışırdık birbirimize, hayatımızı paylaşırdık. Ağlamaktan korkmazdım. Biliyordum ki ağladığımda sen yanımda olup göz yaşlarımı silerdin. Artık ağlamıyorum bile. Seninle ilgili her hatıra acıtıyor yüreğimi. Gecen gün markette senin o çok sevdiğin acı biberlerden alacaktım . birden aklıma geldin ve ben boğulacağımı sandım. Tıkandım. Nefes alamadım. Ağlayamadım. Patates böreği yemiyorum. Ebru Gündeş’i dinlemiyorum. Bütün resimlerimizi kaldırdım. Kimsenin senin hakkında konuşmasına izin vermiyorum. Ve günde bir paket sigara içiyorum. Hayatta en nefret ettiğin şeyi yapıyorum yani. Artık uzun yıllar yaşamanın pek anlamı yok öyle değil mi?Ne için yaşayacağım ki!
Seninle birlikte hayallerimi de kaybettim ben.Tek katlı bahçeli ve bahçesinde köpekleri olan bir evim olmayacak artık. Domates, biber, sebze yetiştirmeyi de öğrenemeyeceğim. salonumuzun tavanını balıkçı ağıyla süsleyemeyeceğiz.Sana sürpriz yapacaktım,yatak odamızın duvarlarını sana yazdığım aşk mektuplarıyla ve en güzel fotoğraflarımızla süsleyecektim. Bütün hayallerime evime çocuklarımıza, mutlu geleceğimize emin olduğum geleceğimize veda etmek kolay mı olacak sanıyorsun. Seni aramıyorum diye, bu kez peşinden gelmedim diye unuttuğumu zannetme. Her zamankinden daha çok seviyorum seni. Şu an şu saniye uğrunda ölebilecek kadar çok seviyorum. Öfkem de aşkımda dinmek bilmiyor.

Senden sonra ben nasıl yaşarım bilmiyorum, ama senin hep mutlu olmanı isterim. Birlikte geçirdiğimiz yıllar içinde seninle yaşadığım her an özeldi, her anı doyasıya yaşadım. Beni çok mutlu ettin. Zaman içinde kızgınlığım geçince seni hep o güzel günlerimizdeki hatıralarla anacağım. Yıllar sonra ben eğer aklına gelirsem bil ki pencerenin önünde en sevdiğin şarkıyı mırıldanıyorumdur yıldızlara “Dün akşam yine benim yollarıma bakmışsın...”
 
Seni, Sana yazdım..



Her şeyi sana yazdım...Seni de her şeye... Kalemler tükettim, tükenmeyen hasretle...ucundan dökülen aşkla, umutla, çığlıkla...
Belki de nefretle... Her umuda avuc açtım... Seni dilendim... Aşktan harap bir dilenci şimdi yüreğim... Her şeyi sana yazdım... Seni de her şeye...
Hayallerimin paragraf başlarına... Umutlarımın parantez içlerine...
Kalemler tükettim tükenmeyen hasretle... Her şeyi sana yazdım,seni de herşeye... Binlerce kez okudum her gün bir ilkokul defterinden...
Binlerce kez okudum Seçebilmek için seni soru işaretlerinden...
Seni ezberledim hergün karmakarış yazılar içinden...

Sana da kendimi yazdım...
Bana ait harflerle...
Farklı alfabelerle...

Herşeyi sana yazdım...
Herşeye seni yazdım...
 
1zqgi2vgm9.gif


kim özlerdi avuç içlerinin kokusunu
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.


Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
ayrılık gizlendiğine
belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci
dereceden failidir"
denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
etmiş olmasalardı eğer!!
 
Bahar Yağmuru



Yağmur yağıyordu bir bahar akşamında.
Ve ben seni düşlüyordum..
Balkondan uzattığım bedenim ıslandıkça,
Ağlıyordum, çünkü seni hatırlatıyordu yağmur..

Sokağa çıktım, şemsiye almadan,
Islanıyordum, şehrimin dar sokaklarında..
Gidiyordum, nereye gittiğimi bilmeden,
Ama biliyordum sana ulaşacağımı, umuyordum...

Yağmur güzel değildi belki, senin kadar,
Ama seviyordum, sebepsiz bir şekilde..
Tıpkı seni sevdiğim gibi...
Gökyüzüne baktım o an, göremedim yıldızları..
Kaybettim onlarıda senin gibi..

Ağlıyordum, bir bahar akşamında,
Sebebini bilmeden ağlıyordum...
Rahatlatıyordu çünkü ağlamak beni,
Tıpkı seni gördüğüm anki gibi..

Yağmuru dinliyordum, bir bahar akşamında,
Ağzından çıkan her sözü dinlemem gibi...
Huzur veriyordu çünkü bana,
Sebepsiz ve nedensiz dinliyordum..

Yağmura benzetiyordum seni, herşeyinle..
Yağmurla gelen herşeyi veriyordun bana,
Yalnızca birşeyi veremiyordun, yağmur gibi,
Bir benim olmayı beceremiyordun....
 
lestatrz9.jpg


Seni Sevmek

Seni sevmek...
Bir tutam nergiz kokusuydu,saçlarından dağılan,
Dudaklarınla dudaklarımın arasında sıkışıp kalan.
Seviyor... sevmiyor diye koparmaya kıyamadığım,
Baharın ilk uyanışındaki papatya yaprağıydı!
Ya da uç uç böceğinin kendi dünyasında,
Aklı sıra kocaman açtığı küçücük kanatlarıydı.

Seni sevmek...
Güneşin engin denizlerde çırılçıplak kalmış haliydi,
Baktığında yakan, uzaklaşıldığında üşütüp titreten.
Şımarık dalgaların, sahillere tokat gibi inen vuruşları,
Ve her vuruşunun ardından ağlattığı kum taneleriydi!
Kimi zamanda arsız bir rüzgarın sürüklediği,
Toprağa tutunmaya çalışan, çaresiz çiçek tohumlarıydı.

Seni sevmek...
Uçsuz bucaksız gökyüzünü minicik yüreğe döşemek!
Yağmur damlalarını, kar tanelerini avuç avuç bölüşmek.
Bozkırlarda gelincik, dağbaşlarında kardelen olmak,
Öylesine kızıl ve narin, öylesine beyaz ve mağrur!
Kelebeklerin uçuşu kadar hafif, sel taşkını kadar coşkulu;
Tarifi kelimelerle anlatılmayacak kadar tuhaf bir duygu.

Seni sevmek...
Temmuz akşamlarının güzelliğidir çoğu kere,
Yıldızları ve ışıltılarını gözlerinde seyretmektir.
Bazende ay ışığının suya yansıyan gümüş rengiydi,
Aktıkça baştan aşağıya; gizli gizli rakseden!
Ya da sabaha yakın vakitlerde, çöken ürpertiydi,
Seni sevmek var ya! o kadar güzelki anlatamam inan
 
Sana Anlatamadım
Sana diyemedim gülüm
Sana diyemedim,
Öfkemin kızıl rengini
Sana anlatamadım
Hüznümün tebessümüyle
Sana gülemedim
Pembe hayallere dalamadım
Elimde değil,
Seni ne kadar sevdiğimi
Sana anlatamadım.

Sana diyemedim gülüm
Sana diyemedim,
Maviyi kıskandım günden
Sana anlatamadım
Çöllerde susuz kaldım mecnun misali
Sana kanamadım
Bir dilim ekmeği bölüştüm seninle
Ağzıma bir lokma koyamadım
Bulutları dağıttım gökyüzünden
Sensizliği sana anlatamadım
Ne çare,
Köşe başının eşkıya karanlıklarını
Sana anlatamadım.

Sana diyemedim gülüm
Sana diyemedim,
Söğüt gölgesindeki ürpertimi
Sana anlatamadım
Rüzgara verdim adını
Beni duyamadın
Bütün sabahlar üşüdüm
Sana sokulamadım
Böyle ansızın çekip gittin
Nafile,
Hüznü döktüm içime
Sana anlatamadım.

Sana diyemedim gülüm
Sana diyemedim,
Kaldırım tenhasındaki yalnızlığımı
Sana anlatamadım
Alevler içinde kaldı sevdam
Sana veremedim
Ağlayan her sevda şarkısında
Seni yazdım yüreğime
Ne yapayım,
Yine de seni sevdiğimi
Sana anlatamadım.

Sana diyemedim gülüm
Sana diyemedim.
Adını unuttuğum her türküde
Sen olduğunu anlatamadım
Kara bulutumun yağmuru olduğunu
Sana söyleyemedim
Yakamozlara buladım sevgimi
İçinden bir tekini bile veremedim
Bağırdım yıldızlara, güneşe
Nafile,
Seni sevdiğimi
Sana anlatamadım.

Sana diyemedim gülüm
Sana diyemedim,
Sevgi köprümden geçtim
İnatla, ihanetle
Sensiz vaktin acısını
Sana anlatamadım
Bir volkan gibi patladım
Ateşimi saçamadım
Aldım yıldızları ayaklarımın altına
Avuçlarımda kaldı bir yıkık sevda
Yalnızlığıma dokundu bir rüya
Elimde değil,
Seni ne kadar sevdiğimi
Sana anlatamadım.
 
Hep Sana,

Sensizlikte başladım yeni bir güne... Bu nasıl bir şey biliyor musun? Bilemezsin...
Bilseydin,aynı acıyı sende yaşatsaydın yaşatır mıydın bana bunu...iki gün oldu senle aynı şehirde değiliz.ne kadar tuhaf değil mi? Aynı şehirde olup da seni görmediğim halde sanki uzansam dokunacaktım sana ama burdan asla...
Gözlerim bir noktaya dalmış öyle; duraksadım bir an...karşımda hayalini hatırlıyor da ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum.
Geceyi seviyorum ya! ayrı bir güzelliği var karanlık çöktüğünde sanki bütün rezillikleri kapatıyor.
Offff! Gene yoksun yanımda... seni çok seviyorum ama yazık bunu sen bile bilmiyorsun. Ah sevdiğim yanımda olup da bana sarılmanı nasıl isterdim. Ama olmadı olacak mı dersen, aslaaaaaa......
Üzülme ama sakın ağlama seni sonsuz bir aşkla seviyorum.
Üzülme seni hayalinle yaşatmaya devam ediyorum,
Ne kadar sürer bende bilmiyorum!!!

Balkondayım şimdi,ya sen nerdesin? Bildiğim bir yerde mi?
Belki de sen de gittin benden sonra başka bir şehre kim bilir?

Burayı seviyorum. Denizin dalgasını dinliyor ve kötü değil hep iyi yönünle seni düşünüyorum. Hatalarını hatırlamıyorum,ihanetini unutuyorum.

Evde de kimse yok(!) resmini aldım karşıma, biraz denizi dinliyor, biraz seni seyrediyorum. Neler neler yaşıyorum. Kendimi dinliyorum da çok kızıyorum kendime.... Sonra elime kalemi alıp yazıyorum...

ben senden uzaktayım sevgili,
çok özledim sıcak tenini,
bir gün dönecek misin geri,
yoksa ben mi gelip alayım seni,
sevgili;
sen benim yüreğimsin,
ama sen hiç düşünmez bırakıp gidersin,
seni asla affetmeyeceğim bilirsin....
of ne zordu bu aşk(!)
seni sevmediğimi zannedip gidiyorsun,
aşk değil bu bir sürgün,kaçak
sakın arkaya dönme,
sakın sakın,
çünkü o an anlayacaksın
sana olan sevgimi,
seni seviyorum....
 
Ah bir gelsen!
Avucumun içinde saklarım seni
Kimselere göstermem, dokundurtmam
Ben bile bakmaya kıyamam gelsen.
Sarıp sarmalarım seni üşütmem
İçimdeki alevin yanına oturturum
Gönlümün en güzel, en sessiz yerine
Ta derinliklerimde ağırlarım seni...

Ah bir gelsen!
Gelsen de gözlerini görsem
Baktırmam karasına, bir damla yaş akıtmam
Bendeki ışıkla beslerim, söndürmem gelsen
Şarkı söylerim, şiir yazarım, ilham alırım
Bir bebek görürüm orada, şevkatle sarılırım
Deli olurum bir baksan benim gibi
Suç, ceza hepsini ben çekerim razıyım...

Ah bir gelsen!
Hayatıma alırım seni bırakmam
Hep yanında huzur, arkanda dağ olurum
Göğsünde yarin, içinde sevgilin belkide, gelsen
Ağlarım dizlerinde, kollarında uyurum
Kaderime yazarım seni, gül dalına bülbül kondururum
Sabah güneşinde, akşam serinliğinde, gece yıldızında
Susuz bırakmam seni, çağlayan olurum, sel olurum

Ah bir gelsen be canım!
Bir gelsen de görsen beni, sensiz ne haldeyim
Göz yaşlarım kurudu, bak soluyor kara çiçeğim
Zifiri karanlığındayım yine sevdanın, yapayalnızım
Kurşunlar yağıyor üzerime, kaçmıyorum
Ayaklarım bağlı, gözüm kapalı, sesim kısık
Seni dilemekten bıkmıyorum
Gelsen diyorum artık, ölmeden dayanamıyorum...
 
Canımı acıtıyorsun
Lütfen lütfen yapma bunu bana
Bu ayrılık ikimiz içinde en güzeli
En hayırlısı
Lütfen anla bunu artık

Sanıyormusun ki sensiz mutluyum
Sanıyormusun ki sensiz yüzüm gülüyor
Sanıyormusun ki sensiz hayat geçip gidiyor...

Evet yaşamaya çalışıyorum
Ama hep bir yanım eksik yaşa¤¤¤¤¤...
Hep o güzel günlerimizi hatırla¤¤¤¤¤ yaşıyorum...
Hep sanki yeniden yaşayacağımızı umut ederek...

Ey arkasına bile bakmadan giden sevgili,
Gidişinle yarattığın acıdan solan yüzümü
Sana inat yeşerteceğim
Sana inat güleceğim...

Ey sevgili!
Tek dileğim beni en güzel anılarla hatırla
Tek dileğim bensiz mutlu ol
Tek dileğim adımı andığında yaşanılan güzellikler gelsin aklına

Beni unutma
Beni unutma
Beni unutma
 
SANA BU ŞİİRİM
Bilinmez Bu Hayatin Yolu
Nerde Olursan Ol Dert Dolu
Bilmem ki Ne Olacak Sonu
Sen Beni öLdürdünde Gittin

Herseyi Denedim Senden Sonra
Kacdefa Lanet Ettim Sensiz Sabahlara
Sessizce Gidisin Çok Dokundu Bana
Sen Beni Mezara Gömdünde Gittin

İçimdeki Fırtınan Hiç Dinmedi
Kim Geldiyse Gönlüm Yerini Vermedi
Hep Yarınlara Kaldı Küçücük Umudum
Sen Beni Meçhullere Kattinda Gittin

Simdi Mutlu musun Bilmem
Ben Yemin Ettim Yerine Sevmem
Ömrüm Gittikçe Senden Vazgeçmem
Sen Beni Hiçe Saydinda Gittin

Sensiz Yarınlara Küskünüm
Umrundamiki Ben Üzülmüşüm
Ben Bu Sevdaya Canimi Koymuşum
Sen Beni Acılarla Bas basa Biraktinda Gittin Hiç Bir Zamanda Beni Sevmedin !!
 
RüyalariMi Ver BaNa
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik.Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu.Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri .Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık.Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman.Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı.Sonra bir çaresizlikti zifir.Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik ..
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda.Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş.Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz.Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi.Aldığını geri vermez dalgalara.Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda.Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk.Alevden bir tasta eridi günler.Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde.Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk..
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez.Paslı demir kapılar kapandı üstümüze.Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz.Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık.Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla.Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı.Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza.Uyuduk bir daha uyanamadık.
Şimdi bir kutup var sana çeker beni.Bir kutup var senden öteye.Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım.Dağ yollarında caddelerde sokaklarda.Onun için bulup bulup yitirdim seni.Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana.Hangi gözümü yumduysam seni gördüm.Zamandın zamandan öte bir şeydin.Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda
Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden.Bu zincirleri sen vurdun ellerime.Sen getirdin bunca karanlıkları.
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni
Benim de bir insan tarafım vardı.Bakma böyle kötü olduğuma.Benim de dileklerim vardı.Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan.Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi.Hergün bir kadın ağlar benim yüzümde.Büyük dertler için benim ellerim.
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Bütün kötü yerlerde ben korkarım.Biliyorum.Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş.Fabrika bacalarında bir kara dumanım.Zehirim akrep kuyruklarında.Kötüyüm sevemediğin kadar.Öyle fenayım.Kapanmış bıçak yaralarında.Bu pis çöp tenekelerinde unut beni.Unut artık.
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni
Deniz analarının gözlerini çaldım.Sana bakmak için.Güneşi üçe böldüm.Al biri senin olsun.Yüzümde beş bıçak yarası var.Bir de sen vur.Barut kokusunu severim.Bir portakalı dilim dilim soy..
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm

Al şu serçe parmağım sende kalsın.Ben kötüyüm.Korkunç çirkinim.Ben seksensekizinci tul dairesiyim.Sağ gözümün üç kirpiğini kestim.
Al
Ben lanetlendim

Cenaze marşı çalınıyor.Ölüler ayağa kalktı.Görüyor musun.Şu soldan ikinci benim.Senin yüzünden öldüm.Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma.
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi.Sedir ağaçlarına gül yapraklarına.Başımı taşlara vurdum.Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı.Tanrısal duygular içindeydim.Bütün tanrısızlığımdan uzakta.Bir kemiklerinin sertliğini aldım.Bir teninin aklığını.Sonra sıcaklığını dudaklarının..
Gel bak
SANA BİR TANRI GETİRDİM
Gel bak
BİR TANRI YARATTIM SENDEN
 
Şurada bir kapı olmalı senin ölümsüzlüğüne açılan.Bir kapı olmalı şurada bulabilsem.Kollarımın bütün gücüyle vuracağım.Er geç sesimi duyuracağım sana.Başımı soğuk demirlere dayayıp adını söyleyeceğim mahşer gününe kadar.Dağlara taşlara güzelliğini haykıracağım.Ve bütün yaratıklara rüzgarın söylediği bir masal gibi seni anlatacağım.
Dünyaya ilk gelişimiz değil bu.Birde taş devrinde gelmiştik.Senin için vahşi hayvanlar vurmuştum o zaman.Pars dişlerinden bir gergedanlık yapmıştım boynuna.Nice mağara duvarlarına güzelliğini kazımıştım.Nasıl hatırlamazsın nasıl?O zamanda gökyüzü bu kadar mavi ormanlar yemyeşildi.O zamanda yalnız karanlıktan korkar güneşi tanrı bilirdik.Bunca yüzyıldır inan hiç bir şey değişmedi yeryüzünde.Belki biz değiştik.Sevgilerimizi söyleyemez olduk göremez olduk nice güzellikleri.Yalanı öğrendik,unutmayı öğrendik.İnandık sonraları bütün yaratıklardan üstün oldugumuza.Büyük zekamız önce kafesi,zinciri,zulmü icat etti.İyilik güzellik ve doğruluk adına hiç bir şey kalmadı inandıgımız.Aradan bin yıllar geçip atom parçalanıncaya kadar,.zaten paramparça olmuştu insanlığımız.
Böylece bir karanlığa düştük.Karanlık bizi bir başka karanlığa götürdü.Sarnıçlardan dehlizlerden girdaplardan geçtik.Dallarından gün ışığı geçmeyen ormanlara düştük.Aramızda demir kapı hiç açılmayacak belki..Senin ışıgını görmeden kapanacak gözlerim.Karanlık aman vermiyor.
Hangi kapıyı aralasak gece.
Hangi kapıyı aralasak çaresizlik.
Kokunu getiren rüzgarda olmasa bir manası kalmayacak yaşamanın.
Şimdi hiç değilse hayaliyle avunmadayız.Zaman içinde bir başka zamanı...
İnsan çırındıkça bir bataklığa saplanıyor,yaşadıkça ölüme.Çaresiz kalmak bir şey değilde çaresizliğini kabullenmek zor geliyor insana.
Aynaya bakıyorum bir boşluk.Hani benim yüzüm hani?dudaklarım ellerim hani?Halbuki gözlerimde görüyor kör değilim.Fakat sen varsın içimde.Yakan,kör eden bir karanlığın var senin.Kahrolası zamanın ortasında büyük bir fırın yanıyor besbelli.Alevler asırlık çınarlar gibi.Büyük bir fırın yanıyor görüyormusun?
Şimdi bütün ihtirasların sustugu saatteyiz.Elini sürdüğün herşey yok olabilir.Herşey eriyebilir şu anda.Bu varlığın yokluğa yaklaştıgı andır.Senin ellerin bu anda bütün yaratıklardan daha güçlü.Şu anda senin gözlerinde her şey yüce.
Ne insanlar fani
Nede dünya ölümlü..
Al beni de erit ateşinde gözbebeklerin.
Erit beni.Ruhumu aşkının potasında yak.
Kahrolsun bu karanlıklar bu mesafeler bu zaman..
Ben seni istiyorum..
Ya seninle yaşamak.
Yada sende yok olmak..
 
I
yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi
ve yangın
gençliğinin alazında

Adana�da yollara dizilmiş garlarla
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri

/adı nevin
şarap içer, rüzgar giyerdi geceleyin/

II
o, kanadı kırık bir kustu
beyaza vurulmuştu
kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini
kimseler
görmedi kimseler kirlendiğini

/adı nevin
hüzün kokar ve korkardı geceleyin/

III
'kendini martılarla bir tutma' derdim; 'senin kanatların
yok . düşersin, yorulursun. beni koyup koyup gitme
ne olursun!'
*
o, kanadı kırık bir kustu
gülümserken vurulmuştu
kimseler görmedi uçtuğunu
kimseler,
görmedi kimseler öpüştüğünü

/adı nevin
özlem tüter ve ç(ağlardı) geceleyin/

IV
ışığın diyordu: kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum;
karanlık kördü ve acımasız... ellerimle kırdım ben de
kalan kanatlarımı.
kanatlarımı kanatmaktan geliyorum...

V
o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı. sonra da
çift çıkardık. kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! o kentte
bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar
yapılmıştı; insanlar dar yapılmıştı; çıkardık! kar durmazdı,
üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı
havalarda. avurtlarına çarpan kar taneleri gözyaşlarının
sıcaklığına çarpıp erirdi...
ve acıyan kanat yerleri erirdi... erirdi...
biz yan yana, yana yana! yana yana!

/o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı/


VI
gitti... kanatları yüreğimdeydi
kalan
elimde minyatür bir kus simdi
yitirdim o askın kimliğini
h ü k ü m s ü z d ü r

/adı nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!/
 
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık
gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden
failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!
 
Ne seni unutabiliyorum, ne senden kalanları. Başımın içinde bir kanser tümörü gibi büyüyor büyüyorsun... Seni unutamamanın verdiği acılara dayanamıyorum artık. Unutamamanın bu kadar kahredici, çıldırtıcı olduğunu bilmezdim. Her yerde, her zaman benimle birliktesin, işin kötüsü her şey seni hatırlatıyor. Kalabalıkta gelişi güzel söylenmış bir söz bile yetiyor seni düşünmeme. Yalnızlığımda ise sesin kulaklarımda çınlıyor. avuçlarının serinliğini hissediyorum alnımda. Yaşanmış zamanlar bir film şeridi gibi geçiyor hafızamdan. Anılarımızı en küçük noktasına kadar birer birer hatırlıyorum. İşte o zaman; bu seni unutamayan başı, duvarlara vura vura parçalamak geliyor içimden.

Renklerin, kokuların, seslerin ve ışığın bile seni hatırlattığı bir dünyada yaşamak, harikulade bir şey olurdu belki. Ama sen de unutmasaydın... Beni unutmadığını sevdiğini bilsem her şeye katlanırdım. Unutamamamın biriktirdiği o dayanılmaz acılar, unutulmamanın vereceği eşsiz mutluluğun içinde erir, kaybolurdu.

Sevmek bir bakıma unutamamaya mahkum olmaktır. Sevilmemişsek; bir de unutulmaya mahkum oluşumuz var en hazini. İnsan, unutabildiği kadar güçlüyse, unutamadığı ölçüde yıkık ve ezik kalıyor.

Beni sev demeyeceğim, ama onu da sevmemeliydin. İkimiz de olduğun yerden çok uzağız. Güzelliğinin, büyüklüğünün yanında biz neyiz ki? Unutulmak; ikimize de aynı kadehlerden tattıracağın bir içki olmalıydı. O içkinin sefil sarhoşluğu içinde seni düşünmeli, hep seni özlemeliydik. Gitgide işleyen, büyüyen bir yara olmalıydı tenimizde. Unuttuğunu her ikimizde bilmeli, fakat seni hiç unutmamalıydık. Oysa şimdi unutulan da benim, unutamayan da...

Ancak, bir kurşun atımı uzaktasın benden, biliyorum ve ciğerlerime saplanmış bir kurşun gibisin hala. Seni çıkarıp atmak da elimde değil, sana gelmek de... Gelebilsem ne değişecekti ki? Beni hatırlacak mıydın? Hatırlasan da sevinecek miydin gelişimden? Gözlerinin içi gülcek miydi? Hiç konuşmadan "Ben de seni özledim" diyebilecek miydi ellerin? Hayir, değil mi? Öyleyse hiç gelmeyeceğim sana. Böylesi daha iyi.

Gün oluyor: seni unutabilmek için bu şehirden çok uzaklara gitmek istiyorum. Sokaklar, evler, caddeler, vitrinler seni hatırlatmasın diye.

Gün oluyor; anlıyorum senden ve bu şehirden kaçmanın faydasızlığını... Çünkü; biliyorum nereye gitsem benimle geleceksin, ya da gittiğim her yerde senden bir şey olacak.

Sen unuttun fakat unutulmadın. Bense unutulduğumu biliyor, fakat unutamıyorum. İnan, unutabildiğim gün seni yeniden ve daha çok sevmeye başlayacağım...
 
Olaki yürürüm bir başka aşka
Yada yürürüm mavi olmayan bir gülüşe
Unutma ki tek aşk olduğum sensin
Aşık olduğum değil.

Karanlıkla süzülüyor içime yıkım.Dur diyorum yıkılıyorum.Uçurumları baş ucuma koyuyorum sonra,okşuyorum rüzgarda saçlarını.Sıcak ılık bir koku siniyor yüreğime.
Gitme diyorum düşüyorum.
Sonra beni soruyorlar bana.Tanımıyorum diyorum,daha hiç karşılaşmadık.Aynı çizgide bilge sus umu dinliyorlar.Ben sustukca.Yazık,bir çığlığın doğuşu gibi ölüyorlar.
Önce bir bir, sonra hepsi.
Sonra bir uçurumlar kalıyor birde yıkımlar.Verilen herşey borçmus gibi alınıyor.
Önce bir bir sonra hepsi.
Sonra bir ben kalıyorum, birde yalnızlık.Uçurumlar, yıkımlar, ben ve yalnızlık.Zorlu bir savaşın unutulmuş cesetleri gibi.Yatıyoruz yan yana.Öpüşüyoruz, sevişiyoruz da hatta....Her şey oyun yasaklarına uygun.Bir günah oluyor sonra.Tek umudumuzu göğe gelin ediyoruz.Telli, kanlı düğün iste.Üşüyor saçların biliyorum dargın mısın?
Bu baharda mayısa bıraktığım gibi misin hala?
Vurulmuş çocuk gibi büyümemiş yüreğindeki hüzün.Hala kaçıyor musun zamansız gözlerini bırakarak birilerinden.Hala ellerinden tutup sevgileri.Hala öyle soğuk bir gök.
Hala öyle yerini yurdunu bulamamış bir mavi.Dipsiz kuyuya salıyor musun ağlı¤¤¤¤¤.
Küçücük bir dokunuşla son sevilen olabiliyor musun?

Kendin kadar aklımdasın
Ve aşkını saşırmış bir tanrı
Çoğalan sızısıyla mutlu bir yara
Öyle bıraktığım gibimisin
Gerçeği yakmada hala ustamısın
Yoksa çırakmı yanarken yollarda
Saçlarıma dolanan aydınlığımsın
Somutlaştıramadığım tek imgemsin
şiirde anlattıkça eksilen tek anlam
Hala bıraktığım gibimisin
Yoksa beni bıraktığın gibi mi
Kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma
Kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma

Hala bıraktığım gibi misin?
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol puff
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst