Ben özlersem söyleyemem!
Ben özlersem yüzümü avuçlarım, ben öyle ulu orta, halka açık yerlerde de ağlayamam,
en fazla yatağıma kapaklanır, yüzümü yastıkla, yastığı gözümün nemiyle incitirim.
Ulu orta en fazla, en az kirpiğimin gölgesine düşer, bir damla yaş.
''Gözüme toz kaçtı, ağlamıyorum'' olurum.
Az önce bile eşofmanımı giymek için açtığım dolabımdan gözüme toz kaçtı, yere çömelip tozu çıkarmaya çalıştım, hayır diyorum hayır!
Ben ağlamıyorum, tozlar sinsi, kaçıveriyorlar öyle alelade.
''Kırılacak şeyleri gelip ayak altına koymuşlar
Birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar
İnsana kin yakışır mı?
Demişti; Selahattin Yolgiden
Yakışır mı ? Elbet yakışmaz, ki; İnsan kendine yakışanı, aslında hiçkimse bunu yapmaz.
Başkalarının sana yakıştırdığıyla, senin ağzına ''cuk'' ettiğin küfürler bile asla bir olmuyor.
Bir konduramama durumu filan değil bu, beklenti uçuk, çıta yüksek.
Yakışıksız görünmek bizi ayrı bir hoş mu yapıyor ki;
''ben güçlüyüm abisi, boşver o ağlasın, hayır ben ağlamıyorum!''
Nasıl güçlüyüz ama değil mi, ağzımız öfkemize bozuk anca,
biz küfür etmeyiz aslında, çok edep biliriz.
Ama işte o dolabın kapısı, o evin, o duvarların geceye kapısı açılınca,
içinin kapısı hüzüne açılınca gecenin bir yarısı;
Öyle olmuyor işte, o işler öyle olmuyor.
Nasıl oluyor ?
Bir adam, bir kadın, bir anı, belki de bir ''ulaan yaa'' gelip gırtlağına çörekleniyor.
Beni tanıyor musun ?
Savunduklarımı, inandıklarımı, her şey değişse bile beni sen şimdi,
hatırlayabiliyor musun ?
Ben böyle değildim işte, işte dikenine ateş düşmüş kirpi gibi değildim.
Bana böyle oluyor işte, aklıma tırnaklarımı geçirmek istediğimi şu günlerde bana böyle oluyor.
Sana nasıl oluyor, birbirimizden nefret ettiğimiz şu günlerde senin kalbin, ellerin, kahvaltıların, ya hu sen nasıl oluyorsun ?
Bazı duyguların taa özüne varmak için, süsünü parçalamak gerekiyor biliyorsun,
hani çokta sağlam parçalıyorsun..
Ki bilesin ki; Senin başına tac ettiğini bir başkası ayak ucuna koyuyor, bu da böyledir,
kırılacak şeyleri hep ayak altına koymuşlar işte, ama gayri ihtiyari, ama kasten, ama bu böyle oluyor bir şekilde.
Şimdi yüzünü ne tarafa döndün sen?
Ya ayaklarına bakacaksın birinin, kırılacak seni ezen ayaklarına,
ya da topuğunun altına kırılırken bile batmaya kıyamayacak birinin kırıklığına.
Kimlerden olacaksın şimdi ?
Beni hatırlıyor musun, sana bunu daha önce de sorduğumu?
Nereye baktığını görmek için sana baktığımı hatırlıyor musun ?
Tanıyor musun beni?
Anlıyor musun ?
Böyle biri olduğumu..
Seni tanıyormuşum gibi sanki bunları yazmaya heves ettiğimi..
Birbirimizi asla tanıyamayacağımızı bu esnada kabul ettiğimi..
Eteğimdeki taşları bir bir döktüğümü şimdi, görebiliyor musun ?
Kin tutmaktan korktuğumu, kin duygusunu binbür türlü bileyemediğimi,
içinde kin kalmış tüm hikayelerden vazgeçtiğimi, bunları görebiliyor musun şimdi?
Ama yüzüme bak, söylediklerime..
Beni gördün işte..
Ben bu kadar ediyorum; yüzümde zebra, omuzumda fil ağırlığı gölgeleri, beni gördün.
...