Yeni Çıkanlar

---> Yeni ÇıkanLar...

TÜRKİYE VE KIBRIS DENİZ KILAVUZU
Rod Heikell, çeviren: Hayrullah Doğan, Denizler Kitabevi, gezi, 358 sayfa

Rod Heikell'in, 'Türkiye ve Kıbrıs Deniz Kılavuzu' isimli bu gezi kitabı, yatçılar için Marmara, Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Kıbrıs kıyılarını anlatan bir rehber. İngilizce ilk baskısı 1985'te yapılan ve tekne turizmi yapan yatçılar ile gezginlere hitap eden çalışma, İstanbul'dan başlayarak Marmara Denizi, Çanakkale, Ege ve Suriye sınırına kadar olan Akdeniz kıyılarını ve ayrıca yazarın tuttuğu notlarla Türkiye'nin Karadeniz sahillerini ve Kıbrıs'ı kapsıyor. Kitabın bu Türkçe baskısında da, başlangıçtaki teknik terimler güncellenmiş, bölümünlerin başına güzergahla ilgili kısımlar eklenmiş ve limanlarla ilgili detaylar arttırılmış.
 
---> Yeni ÇıkanLar...

MODERNLEŞME SÜRECİNDE BİR SANCAK: AYDIN
Olcay Pullukçuoğlu Yapucu, Kitap Yayınevi, inceleme, 345 sayfa

Olcay Pullukçuoğlu Yapucu, 'Modernleşme Sürecinde Bir Sancak: Aydın' isimli bu çalışmasında, Türkiye'de ilk demiryolunun yapıldığı İzmir-Aydın'ın, 19. yüzyıldaki tarihine odaklanıyor. Yapucu'ya göre, buraya ilk demiryolunun yapılması, Batılı büyük emperyalist güçlerin, kendi nüfuz alanlarını yaratmak amacıyla girdikleri büyük çatışmanın ürünüydü. Yapucu, bölgenin emperyalist işgale giden süreçte yaşadığı değişimi, daha özele indirgeyerek, o dönemin Aydın Sancağı üzerinden inceliyor. Dolayısıyla kitap, 19. yüzyılda Büyük Menderes havzasını içine alan Aydın Sancağı idari biriminde görülen sosyal, ekonomik, kültürel gelişim ve değişimleri çözümlemeye çalışıyor.
 
---> Yeni ÇıkanLar...

MÜKEMMELLİĞİN REHBERİ
Robin Sharma, çeviren: Tülin Penso, GOA Yayınları, kişisel gelişim, 224 sayfa

Robin Sharma Türkiye ve dünyada, en çok 'Ferrari'sini Satan Bilge' isimli kitabıyla bilinir. Kendisinin 'Mükemmelliğin Rehberi' adlı bu kitabı da, onun asıl uzmanlık alanı olan kişisel gelişim türünde kaleme alınmış. Sharma, medyanın kendisini, kişisel gelişim ve liderlik "gurusu" şeklindeki tanımladığını, fakat sadece birçok kişi ve kuruma en iyiye ulaşmada yardım eden sıradan biri olduğunu söylüyor. Bu bakış açısı, Sharma'nın kitabındaki hemen her metnin ana harcı olarak da öne çıkıyor. Tevazu gösterilmesinden yana olan Sharma, kişiler veya şirketlerin başarılı oldukça, daha alçakgönüllü olup kendilerini müşterilerine adaması gerektiğini söylüyor.
 
---> Yeni ÇıkanLar...

Sonun Sonrası
Esin Yardımlı
Sosyal Yayınlar

Yaşam bittiğinde ne başlar?

Esin Yardımlı 12 yaşında yayınlanan ilk romanı Kitap Kahramanı’ndan sonra bu kez anlatımıyla ve gerçek-üstülüğüyle okurunun hayalgücünü keyifli bir yolculuğa çıkaracak yeni bir romanla karşımızda. Sonun Sonrası merak edilen en büyük sorunun yanıtıyla beklenmedik bir şekilde karşılaşan bir genç kadının, başından geçen olağandışı hikayeyi, akıl almaz bir dünyanın “sınırsızlığı” içerisinde, sürükleyici bir dille ve merak dürtümüzü bir an için bile başıboş bırakmayan bir kurguyla ele alıyor.
Yapısını bir türlü çözemediği tuhaf bir binanın içerisinde kaybolmuşken, Naomi adında yangında yaşamını yitiren bir televizyoncuyla tanışan başkahramanımızın satranç tahtasının üstündeki tavşanı kovalamasının hikayesi, kitabın sayfaları arasında yaşam buluyor. En başta yeni arkadaşıyla yakınlaşmaktan ürkse de zamanla, onda ve kendinde yepyeni şeyler keşfetmeye başlıyor.
Zaman ve mekanın hiçe sayıldığı bir dünyada geçen Sonun Sonrası, bir yandan iki insanın duygu dünyasına cesur bir yolculuk yaparken, bir yandan da hiç de alışık olmadığımız, hem büyüleyici, hem de ürkütücü bir öbür-dünyayla bizi tanıştırıyor.
Bir ütopyanın içine profesyonelce gizlenen bir distopyada gökkuşağının yedi renginin birleşmesiyle oluşacak görülmemiş bir sekizinci renk, herkes için ikinci bir şans olabilir mi?
 
---> Yeni ÇıkanLar...

Kopoy/Barış Andırınlı

Öz edebiyat soluğu KOPOY Geçmişini temize çekecek bir adam. Müspet bir vazife için İstanbula yolculuk. Çocukluk arkadaşı Kerem. Keremin nişanlısı Banu. Ve kapı deliğinden gözetlemeyle başlayan hastalıklı bir tutku. Kopoy, İstanbulun göbeğinde arızalı bir aşk hikâyesi Taşradan gelip İstanbulda bir iş hanına hapsolan; olamamanın, yapamamanın mağduru Osmanın hikâyesi İnsandan, dokunmaktan, aşktan uzaklaşıp kendini kendine hapsedenlerin yitik bir dilde dokunaklı öyküsü İlk romanıyla okurun karşınsa çıkan Barış Andırınlıdan takdir edilesi bir dil işçiliği.


Anlattığı içli ve hüzünlü dünyayı somutlaştırabilmek için incelikle çalışılmış akıcı, ahenkli, ritimli ve en önemlisi kendine özgü bir dil kurma başarısı. Kopoyda sadece Osman değil tüm kahramanlar bu dilin içinde nefes alıp veriyor, bu dilin ritmiyle ve ahengiyle belirleniyor. Dolayısıyla Kopoy var olan dışarıyı yansıtmak derdinde olan bir kitap değil; aksine farklı ama tutarlı bir dille kendi dünyasını kuran, okuyucudan bu dilin kodlarına ve kurallarına uymasını talep eden bir kitap. Burası İstanbul, Şirinevler mi, bilmek zor.
kopoy20111006010453.jpg

Kopoyda yeni İstanbul belki de çok eski, çok küskün bir taşra. Baştan sona taşra akşamlarının derin kasvetini hissettim. Barış Andırınlı ilk romanı Kopoyda çok etkileyici bir yazar olarak karşımıza çıkıyor. Türk edebiyatının büyük ustası Esendalı aratmayacak bir anlatımla, yer yer ironiye, yer yer içlenişlere savrulup giderek. Ve elbette bizi de savurarak. Kopoy nasıl satarım çukuruna yuvarlanmış bugünkü edebiyat ortamında öz edebiyat soluğu.

Selim İleri Barış Andırınlı, nicedir öykü ve romanda yitirdiğimiz yalın, içten dilin en güzel örneğini veriyor. Bu denli yalın bir anlatımla bu kadar samimi, sıcak ve derinlikli bir insan sıcağı estirilebilir. Türkçenin kadim bir şiir dili olduğu kadar, anlatı dili de olduğunu bir kez daha anlamış bulunuyoruz. Kısa cümlelerle çatılmış bir dil evreninin içine daldıkça nasıl hüzünlü bir insan öyküsüyle karşılaşıyoruz. Aşk olsun! Sadık Yalsızuçanlar Andırınlıyı okudum. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Kopoy tuhaf. Değişik. Çok güzel...


Murat Uyurkulak
 
---> Yeni ÇıkanLar...

Yükselen Duvarlar, Zayıflayan Egemenlik/Wendy Brown

Berlin Duvarı'nın yıkılışından sadece yirmi yıl sonra, neden birçok devlet sınırlarına duvar çekme yarışına girdi? Her şeyin küreselleşmesinden büyük bir hoşnutlukla söz edilen bir dönemde, nasıl oluyor da dünyanın dört bir yanında kilometrelerce uzunlukta duvarlar yükseliyor?
yukselen-duvarlar-zayiflayan-egemenlik20110930010049.jpg

Ulus-devletlerin aşınan egemenlikleri ile bu duvarların örülmesi arasında nasıl bir ilişki var? Neoliberalizme eleştirel yaklaşan teorisyenler arasında önde gelen bir isim olan Wendy Brown, bu sorulara cevap ararken, siyaset felsefesi, iktisat ve tarihin yanı sıra siyasallaştırılmış bir psikanalize başvuruyor.

Sosyal bilimlerde konuyu bu ölçüde doğrudan ele alan ilk kitap Yükselen Duvarlar, Zayıflayan Egemenlik. Ayrıca, yazarın birikimi ve kıvrak zekâsıyla da son derece özgün bir metin. Küresel siyasetin güncel gelişmeleriyle ve günümüzün siyaset felsefesiyle ilgilenenlerin, ama aynı zamanda içinde yaşadığımız dünyayı anlamaya çalışan herkesin ilgisini çekecek bir yapıt.


Alıntı
 
---> Yeni ÇıkanLar...

Temize Havale/Juli Zeh

Zorla güzellik olur mu? Peki zorla sağlık, temizlik, her türlü mikroptan ve tesadüften arındırılmış steril bir yaşam mümkün mü? Alman edebiyatının huzursuz ruhu Zeh bir kez daha mikropluk yapıyor:
temize-havale20110930010045.jpg


Sadece Almanya'nın değil, topyekûn Batının verdiği gıcır gıcır pozların altındaki kalın tozu kaldırmaya, "değerleri"ni değersizleştirmeye devam ediyor.

Zeh, çok fazla aşk ve çok fazla anlayış arasına sıkışıp kalmış Mia Holl gibi unutulmaz bir karakter aracılığıyla, beden deyince suların durduğu, bedenlerin sistemce sahiplenilip denetlendiği, sağlık ve selametlerine ait tasarrufların ibadete vardığı, ruhları sıkıntıdan patlatan, pek yakınımızdaki "tertemiz" ve baskıcı bir sistemden trajikomik haberler veriyor.

İrade ve vicdandan yoksun bir sistem bu: Bize aynı zamanda adaletin bir zanaat olduğunu, bazı tezgâhlarda el maharetiyle her seferinde tekrar dokunduğunu, uyum göstermeyenlerin temize havale edildiğini hatırlatan bir sistem.


Alıntı
 
---> Yeni ÇıkanLar...

Ahir Zamanlarda Yaşarken/Slavoj Zizek

Slavoj Zizek, yeryüzünde yaşamın sona erme ihtimali anlamında kıyametin yakın olduğu, son demlerini yaşadığımız bir zamanın ruhunu anlatmaya çalışıyor Ahir Zamanlarda Yaşarken'de. Ne bir Altın Çağ'dan uzaklaşma, yozlaşma hikâyesi anlatıp eski değerlere sıkıca tutunma çağrısında bulunuyor, ne de karanlığın ardından aydınlık günlerin geleceğine dair saf bir iyimserlik sergiliyor.
ahir-zamanlarda-yasarken20110916010038.jpg


İçinde yaşadığımız zamana özgü esaslı meseleleri, yani mahşerin dört atlısını saptıyor: dünyanın dört bir yanını tehdit eden ekolojik kriz, ekonomik sistemdeki dengesizlikler, biyogenetik devrimin sonuçları ve çeşitli aralıklarla patlak veren toplumsal bölünmeler. Hazır cevaplara sığınmaktansa, ortaya konan genel geçer çözümleri eleştirel bir şekilde gözden geçirip yeni ufuklara yelken açıyor Zizek.


Alıntı
 
YKY'nin 1000. Edebiyat Kitabı

Daha önce Yapı Kredi Yayınları'ndan "Odun Kesmek", "Bitik Adam", "Eski Ustalar", "Ses Taklitçisi", "Yok Etme", "Don", "Beton", "Yürümek . Evet" ve "Ödüllerim" kitapları çıkan Thomas Bernhard'ın başyapıtlarından kabul edilen "Düzelti"si yayınevinin Edebiyat Dizisi'nin 1000. kitabı.
file.ashx

Roithamer hayatının son 6 yılını, gönülden bağlı olduğu kız kardeşi için, ailesinden kalan araziye, ormanın tam orta noktasına matematiksel olarak kusursuzlaştırılmış Koni'nin inşasına vakfetmiştir.

Koninin inşasının tamamlanmasının ardından kısa bir süre sonra kendi hayatına da son verir.

Roithamer'den geriye kalan binlerce sayfalık, kâğıt parçalarına tutulmuş notlar, yazılar ve içinden çıkılmaz bir ana taslak Roithamer'in içine düştüğü ruhsal bunalımı anlama, anlamlandırma yolunda bulmacanın parçalarını oluşturur.

Roithamer'in miras bıraktığı bulmacayı devralan isimsiz ben-anlatıcı, bu karmaşayı çözmeye uğraşırken, kendi algılamalarını damıtmakla ve taslakta yazılı metni düzeltmekle boğuşurken son adımda kendi ruhunu yadsımanın tek mantıklı çözüm olduğu sonucuna varır.

"Biz hakkında hüküm verilen kişiden farklıyız, söz konusu, hakkında hüküm verilen kendi kişiliğimiz, kendi karakterimiz olduğunda, diye yazmış Roithamer. Tıpkı manzara gibi, içimizdeki doğa (çevremizdeki) gibi, gerçekleştirdiğimiz şey gibi, diye yazmış Roithamer.

Bir manzara görürüz ve bu manzara içinde bir insanı görürüz ve bu manzara ve bu insan her zaman başkadır, her an, üstelik bizim her şeyin daima aynı kaldığını varsaymamıza karşın, bu yanlış varsayım sayesinde varoluşumuzu sürdürmeye cesaret ederiz, diye yazmış Roithamer.

Böylece biz asla o erkek (ya da dişi) o sırada olduğumuz erkek ya da dişi değil, her zaman başkasıyızdır, şansımız varsa ve de hâlâ, diye yazmış Roithamer."

"Düzelti"
Yazan: Thomas Bernhard
Almanca'dan çeviren: Sezer Duru


Alıntı
 
Ah Bir Avrupa'ya Gitsem Diyenlere...

Yeryüzünde yaşayan 6.5 milyar insanın yaklaşık 250 milyonunu göçmenler oluşturuyor. Önemli bir kısmı kaçak, yani kayıtdışı.
file.ashx

Yasadışı yollardan Avrupa ülkelerine sızarak yeni bir sayfa açmak isterken, sürpriz sayfalara kaymış, istatistiklere sığmayanlardan biri de Zabit.

Londra'nın göçmen cenneti Hackney'in Türkiyeli kahramanı Zabit, "Ah bir Avrupa'ya gitsem" diyenlere önerilecek eğlenceli bir kitap.

Londra sokaklarının en sevimli karakterlerinden biri Zabit. Onsuz 'Hackney Cumhuriyeti'ni düşünmek mümkün değil.

O kırsaldan gelmiş iyi kalpli, sempatik bir karakter. Maceralarını keyifle okuyacaksınız.


Alıntı
 
---> Yeni ÇıkanLar...

Od / İskender Pala

Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeni romanı ‘OD’ ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emre romanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden gönüle dolup dilden dile dolaşan Yunus Emre, bu kez OD’un ana kahramanı. İskender Pala’nın ilim ve kültür adamı olmasının yanında, yazar kişiliğinin imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına Yunus Emre’nin gelişi tarihi atmosfer içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor. Romanın her sayfasında Yunus’un hamlıktan saflığa geçişi okunuyor.(İhsan Güler)
372289_2.jpg

Biliyorum,
“Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun,” demişti…
Yine Biliyorum,
“Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.” Demişti…
Ve Sevgili’ye gittiği o geceden sonra adının dilden dile,
Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da biliyorum…

Şimdilerde ona kimisi Âşık Yunus, Miskin Yunus…
Derviş Yunus…Varsın onu da desinler.
Ve Türk yurtlarında, onu en çok “Bizim Yunus” diye çağırırlar.
Biliyorum…

Ten fânidir, can ölmez
Çün, gitti geri gelmez
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil

Od

Prof. Dr. İskender Pala
 
---> Yeni Çıkanlar



Mor Rüya Yedi Uyurlar-Eda Bildek

mor-ruya-yedi-uyurlare42275d8f110d878b71f01b572bcb8da.jpg

"Kameri ayının son gecesiydi. Gece zifiri karanlıktı. Mağara hiç olmadığı kadar heyecanlı bir sığınağa dönüşüyordu. Dışarıda Kıtmir'in sessiz havlayışı, Çobana mağarayı işaret ediyordu. Roma halkının acımasız çığlıkları, önce göğün katlarında dönüyor, sonra dağa çarpıyor, daha sonra kayalara vurup, mağaranın boşluklarında yankılanıyordu. "Tüm İsevileri bir araya getirin, onları diri diri yakacağız!" Olimpus tanrılarının cansız varlıkları, ruhsuz bir şekilde tüm olanları seyrediyordu.
Helen bağırıyordu: "Onların ruhu yok, görmüyor musunuz, ruhları yok! Yok, yok işte! Olay mı? İşte ben ve uyku! Mekân mı? İşte dağın görkeminin içerisinde, bir sığınak olan uyku Mağarası! Zaman mı? İşte Hz İsa'dan 137 yıl sonra! Vakit: Doğu Roma İmparatorluğunun 890. Yılı!
Ben mi?
Aşkın refakatinde Kız kulesinden Nil'e gönül vermiş bir Rüya!
Gözlerimi aşkla kapıyorum ve halim ölümü diriliş ile hatırlamakla yükümlü olan yazarın uykudaki hali. Şimdi uykuda kalbim ve kelam yağıyor uykudaki halime. Çünkü öykümün bahtında uyumak var, önce uyuyacak gözlerim, sonra aydınlığa uyanacak. Hikmetli bir uykudan, hikmetli bir uyanışa uyanacak gözlerim. Ve kalbimde asırlık bir aşk sızlayacak..."

Tanıtımdan

 
---> Yeni Çıkanlar

Hayatı ve Hâtıralarıyla

SEYYİD ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ

Prof. Dr. Ekrem Buğra EKİNCİ

"Gâyem, imandır. İstanbul câmilerinde 25 sene imanı anlattım. Din, Allah'ın razı olduğu hükümleri yerine getirmektir. Yalnızca iki rek'at namaz kılmak değildir. İslâmiyet ferdlerde kaldı. Amma pek nâdir ve gizli ferdlerde..."
"Tasavvuf yolcusuna, üç mühim şart vardır: 1- Ehl-i sünnet itikadından kıl ucu kadar ayrılmamak. 2-Resulullah'ın sünnetine uyup, bid'atlerden kaçınmak. 3-Hocasına tam bağlılık... Bunlara riâyet etmeyen, hiçbir şeye kavuşamaz..."
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî
Son asırda hem zâhirî din bilgilerini, hem tasavvufu bir arada öğreten ender şahsiyetlerden...
Hem kendi kurup masrafını karşıladığı medresesinde talebe yetiştiren; hem de dergâhında ilahî marifeti gönüllere nakşeden son mürşidlerden...
Yeni devirde, medrese ve tekkeler kapatıldıktan sonra bile vaaz ve irşaddan geri durmayarak, doğru dinin öğrenilmesinde ve yaşanmasında hassasiyet göstermiş bir müceddid...
Bu yolda hayatını hep sıkıntılarla geçirmiş ve bu şekilde âhirete göçmüş büyük bir mücâhid...
Elinizdeki kitapta, son asrın mümtaz âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin hayatı, âdetleri, sözleri, kendi kaleminden, vesikalardan ve sevenlerinin dilinden anlatılıyor... Bu büyük İslâm âliminin şahsında, o devrin ilim hayatına, tekke kültürüne ışık tutuluyor...
2.Baskı

http://arisanat.com/image/cache/cata...ak-200x310.jpg
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst