süper fıkralarrrrrrrr

AT
Küçük Temel dert yanıyordu:

Babacığım, bizim
öğretmen atları tanımıyor!
Nasıl olur, bir öğ­
retmen atı bilmez olur
mu?
Bir at resmi çizip gösterdim. Bana, "Bu da ne­
yin nesi?" diye sordu.
 
BÜYÜKANNE
Kendisini çok genç zanneden, zannettiğinden daha genç görünmeğe çalışan bir kadının oğlu, anasından gizli evlenir. Bir kaç sene sonra karısı vefat eder. İki ço­ cuğu geride kalır. Adam çocuklarını alıp anasına getirir ve elini öperek:



Anneciğim! Nasılsa cahilliğime uyup bir halttır
ettim. Rica ederim, bu çocukların hatırı için kabahatimi
affet! diye yalvardığı sırada, çocuklar da:
Büyükanne! diyerek kadının boynuna sarılırlar.
Kadın, oğluna der ki:
Haydi senin kabahatini affedeyim, lakin çocukla­
rın bana "büyükanne" demelerini affedemem!
 
AL BU KIZU
Ula Cemal, al pu kizu. Biluyrum
cüzel değil ama çok zengindur. Cüzel-
liktan sağa ne? Sabah işe cit, akşam
karanluğu dön. Gece yüzinu da cör-
mezsun. Hafta sonu da seyahata çik.
Eyi çok eyi uşah, ha nüfus sayimi
olduğu cun ne edeceğim?
 
PALAVRA
Temel kahvede palavraları bir biri peşisıra sırala­ maktadır.

— Pizum sülale Yusuf Peygambere kadar dayanır.
Dinleyenlerden Cemal'in sabrı taşar:

Ola çok ataysun. Seni biraz daha dinlesek sülale­
min Nuh'un gemisine bindiğunu söyleyeceksun.
Yok demem oyla pişey, çünki pizum gendi taka-
muz varimiş. Tufanda pinmuşuk.
 
ZAMANE
Yaşlı dede torunu­ nu çocuk parkına götü­rürken, önlerinden çok güzel bir araba geçti.

Dede:

— Bak düt düt ge­
çiyor, diye çocuğa ara-.
bayı gösterdi.

Çocuk:

— Dede, dedi, o senin düt düt dediğin sekiz silin­
dirli, otomatik vitesli seksen model bir Mercedestir.
 
YARIŞ ATI
Kocasının ceplerini karış­ tırırken bir kağıt parçası buldu kadın. Üzerinde "Leyla" yazıyordu, bir de telefon numarası vardı. Akşam, kağıdı göstererek sordu Kadın kocasına:

— Bu kimin numarası?

— Aaa, bilmiyor musun, ünlü yarış atı bu. Bu hafta
ona oynadım.

On gün sonra koca işten eve dönünce, karısı:

— O ünlü yarış atı Leyla var ya, dedi. İşte o aradı se­
ni bugün.
 
AMORTİ
Karadeniz ilkokullarından birinde tarih dersi yapılı­ yordu. Öğretmen dersi anlattıktan sonra öğrencileri te­ ker teker sözlüye kaldırmaya başladı. Sıra Temel'e gel­diğinde sordu:

Bil bakalım. İstanbul'un fethi hangi tarihte oldu?
1553...
Öğretmen büyük kızgınlık içinde bağırır.

— Bilemedin, 1453. Otur...

Temel bu cevap üzerine öğretmenin gözünün içine baka baka büyük bir hayret ifadesiyle şöyle der:

— Olir mi öğretmenum. Son içi rakamu pildum.
Amorti yok midur?..
 
İNANMAK
Temel doktora gidip midesinin ağrıdığını söylemiş.

— Doktor muayene etmek için
"soyun" demiş Temel'e...

Temel şaşırmış, kızmış:

— Bana inanmıyor musunuz
doktor bey?!.
 
MALİYETİNE
Hırsız, çaldığı elbiseyi satmak için gittiği pazarda, elindekini bir başkasına çaldırmış. Akşam eve döndüğünde hanımı sormuş:

— Elbiseyi kaça sattın? Hırsız gülümseyerek:

— Maliyetine, demiş.
 
İMZA
Adamın biri, kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine kadar gider. Fakat, evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerde "EŞ- ŞEK" yazıp geri döner.

Birkaç gün sonra o kişiden şöyle bir yazı alır:

— Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım!..
 
UCUZ ELBİSE
Temel lüks bir mağazaya girmişti. Tezgâhtar kıza,

— Bana bu dükkândaki en ucuz el­
biseyi gösterin lütfen! dedi.

Cevap şöyleydi:

— Üzerinizdeki efendim!
 
ZENCİ
Pazarlı, köye gi­ derken yolda bir zenci­ ye rastlar ve sorar:

— Hemşerum,
Pazarli misin?

Yok,
Hemşinli?
Yok..
Rizeli?
Yok..
Anladum onun için boylesun...
 
İLANIN SONU
Gazetede çıkan ilan şöyleymiş:

— Bir müdür aranıyor. Yüksek tahsilli, İngilizce ve
Fransızca bilir, askerliğini yapmış, 35 yaşından küçük,
boyu 1.85'den yukarı ve bekâr olması gerekir.

Bir adam başvurmuş:

Ben, yüksek tahsil şöyle dursun, ortayı bile yarıda
bıraktım. İngilizce de bilmem, Fransızca da... Askerliği­
mi yapmadım. Yaşım, 45'den yukarı... Boyum da 1.65
ancak... demiş.
Eee, demişler, ne demek istiyorsunuz?
Yani bu ilan verdiğiniz müdürlük işi var ya... Bu
iş için bana güvenmeyin demeye geldim.
 
EHLİYET
Temel ehliyetsiz araba kullanmaktadır. Birgün trafik polisi Temel'i durdurur ve ehliyetini ister. Temel ehliyet almak için daha önceden çok uğraşmış, bir türlü alama­mıştır. Ehliyetsiz çalışmak zorunda kalmıştır. Temel bu uğraşılarını da ima ederek şöyle der:

— Uyy memur pey, siz bağa ehliyet vermeduzçi, is-
teyisunuz?..
 
HÜSNİYE TEYZE
Hüsniye teyze evin önünde oy­ namakta olan 5 yaşındaki Os­ man'ı görünce:

— Oğlum anan evde midir?

— Hee, benim yatağımda
uyuyor.

Niye kendi yatağında değil de senin yatağında?
Aslında beni uyutuyor.
 
ÖĞRENCİ TEMEL
Öğretmeni, geç kalan öğrenci Temel'e çıkışmış:

Sabah sekizde sınıfta olmalıydun?
Uyy.. pen yokken önemli pi şey mi oldi, hocam?!.
 
DİREĞİN SONU
Deliler, akıl hastanesinin yük­ sek bayrak direğine, birer birer tırmanıyorlar. Her çıkan deli, te­ pedeki bir noktaya bakıp kahka­ halarla gülüyor ve aşağı iniyor.

Asistan doktor da sonunda merak etmiş, tırmanmış ve dire­ ğin tepesine yapıştırılmış bir kâ­ ğıt üzerine yazılı şu 2 kelimeyi okumuş:

— Direğin sonu.
 
T" HARFİ
Temel, arkadaşı Cemal'e sorar:

Baş harfi "P" ile başlayan bir yemek adı söyler
misun?
Pırasa.
Pilemedun.
Pirzola.
Değul.
Piliç.
O hiç değul.
Tamam buldum, Pilav.
Hayır o da değul.
Pilemeyeceğim, sen söyle pakayım.
Pamya...
 
YANINDAN GEÇER GİDERİZ
Temel, İngiltere'den, Trabzon'a gelen konuğa şehri gezdiriyor- muş. İngiliz misafir, çevreyi ge­ zerken birkaç Türkçe sözcük öğrenmeye çalışıyormuş. Bir ağacın yanından geçerken Temel'e sormuş:

— Biz İngilizce buna "tree" de­ riz, siz ne dersiniz?

Temel hemen cevabı yapıştırmış:

— Biz birşey demeyiz, yanından geçer gideriz.
 
KÖYÜN YABANCISI OLUNCA...
Nasreddin Hoca daha önce hiç uğramadığı bir köyden geçiyormuş. Bir köylü yanma yaklaşmış:

— Efendi, bugün gün­ lerden ne?

Hoca, yorgunluğun et­ kisiyle hangi gün olduğunu bir türlü çıkaramayınca:

-— Bu köyün yabancısıyım, demiş. Buranın günlerini bilmem.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst