siz nasıl anlatırsınız?

---> siz nasıl anlatırsınız?

onceden musluman olupta sonradan din degistirmis yani sonradan ataist olmus biri ile muhattap oldum.
sanirim 5-6 saat bir muhabbetimiz olmustu gece yarisi 3-4 e kadar. konusma sonunda tekrar muslumanliga dondugunu soylemisti ama super zeki bir insandi. ben kanimca gorevimi yaptiktan sonra daha fazla gorusmedim onunla zekasi beni asiyordu ve sanki bir yerlere cekmeye calisiyordu gibi hissettim (kendisi koministligi savunuyordu) yon degistirmeyecek olsamda onun sorularina cevabim cogu zaman olmuyordu...

nekadar samimiydi nekadar dogru soyedi bilemiyorum ama tekrar musluman oldugunu soylemisti... ben ise bukadar cabuk kabullenecegini zannetmiyordum... verdigi cevap sabirla ona anlatmaya calismam ve verdigim orneklerin mantikli oldugunu ikna edici oldugunu soylemisti. insaALLAH gercektende ise yaramissimdir umarim.

bkz. Kendini Arayan Adam
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

kader ile irade aynı anda olabilir bunda aklı karıştıracak birşey yokki. Düşün önünde 3 yol var, bu 3 yol bir mesafe sonrasında tekrar 3e 5e bölünüyor, bu yollara girme iradesi insana aittir. Zamanında basit görünen bir seçim bir zaman sonra bazı sonuçlar doğurur, durup düşünüldüğünde bazılarını farketmek mümkün. Kader %100 olmasada seçimlere göre şekillenir,

Mesela şöyle bir örnek vermek isterim, belli miktar paran var, araba ve yat alma şansın var bu durumda 2sinden birisini alırsın, bu seçeneklerde ev olmaması kaderdir. Saçma bir örnek gibi görünebilir hemen reel'e bağlayayım; bu seçimler bizim elimizde ama seçenekler bizim elimizde değil (seçeneklerde önceki seçimlerimizle ilişkili olabilir olmayabilir, mukadderat), bu konuda hemfikiriz sanırım, doğduğun ortam (çevrenin dinine bağlı olması-olmaması) anne baba, din doğulan ülke vs elimizde olmayan seçenekler bu değişmeyen kadere örnek sayılabilir
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

kader ile irade aynı anda olabilir bunda aklı karıştıracak birşey yokki. Düşün önünde 3 yol var, bu 3 yol bir mesafe sonrasında tekrar 3e 5e bölünüyor, bu yollara girme iradesi insana aittir. Zamanında basit görünen bir seçim bir zaman sonra bazı sonuçlar doğurur, durup düşünüldüğünde bazılarını farketmek mümkün. Kader %100 olmasada seçimlere göre şekillenir,

Mesela şöyle bir örnek vermek isterim, belli miktar paran var, araba ve yat alma şansın var bu durumda 2sinden birisini alırsın, bu seçeneklerde ev olmaması kaderdir. Saçma bir örnek gibi görünebilir hemen reel'e bağlayayım; bu seçimler bizim elimizde ama seçenekler bizim elimizde değil (seçeneklerde önceki seçimlerimizle ilişkili olabilir olmayabilir, mukadderat), bu konuda hemfikiriz sanırım, doğduğun ortam (çevrenin dinine bağlı olması-olmaması) anne baba, din doğulan ülke vs elimizde olmayan seçenekler bu değişmeyen kadere örnek sayılabilir

Senin bu bahsettiğin kader değil yine kendi iradendir. Belli miktarda paran olsa araba ve yat seçeneğinin yanına evide ekleyebilirsin. Eklemeyebilirsinde. Bu senin iradendir. Örneğin şu an elimde telefon var. Bu telefonu yere bırakabilirim. Bu benim irademdir. Tamamen benim seçimim olan birşeydir. Hadi diyelim bu irade değil kaderdir. Önceden o telefonu yere bırakacağım anlıma yazılmıştır. İradem ne işe yarıyo o halde. İrade neden var? Tanrı kimin cennete kimin cehenneme gideceğini biliyor. Misal olarak sen cennetliksin ben cehennemliğim. Neden seni cennetlik olarak seçti beni cehennemlik? Neden bana cehennem kaderi yazdı. Neden kaderimde günahkâr biri olacağım yazılı? Nerede benim iradem?
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

bir ataiste ancak ispatlar sunarak anlatırsınız allahın varlığını o şekilde kabul ettirirsiniz..

çok ataistle konuştum.. emin olun gerek islam gerek diğer dinler hakkında bizlerden çok daha bilgililer.. :)

Katılarak. Şunları eklemek istiyorum.

Bir gün Mevlana’ya felsefe ile meşgul olan bir grup insan geldi. İmani konularda soruları vardı. Mevlana, bu felsefecileri Şems-i Tebrizi’ye gönderdi.
Felsefeciler Şems’e geldiklerinde, O, talebelerine, bir kerpiç üzerine nasıl teyemmüm edileceğini gösteriyordu.

Gelenlerden biri, en çok takıldıkları üç soruyu, peş peşe sıralayıverdi:

1- Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım!
2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonrada Cehennem’de ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi?
3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz. Rahat bırakın şu insanları istediklerini yapsınlar…

Sorular biter bitmez Şems, elindeki kerpici, soruları soran felsefecinin kafasına vurdu.

Felsefeci hemen kadıya gitti ve Şems’ten şikayetçi oldu.
“Ben soru sordum, O bana kerpiçle vurdu!” dedi.
Şems-i Tebrizi de kendini savundu:
“O bana sordu, ben de cevabını verdim.”
Kadı bu işi açıklamasını isteyince de şu açıklamayı yaptı:
“Efendim, bu adam, ‘Bana Allah-u Teala’yı göster.’ dedi. Ben de elimdeki kerpici başına vurarak sorusunu açıkladım. Şimdi başının ağrıdığını söylüyor. Bana başının ağrısını gösterebilir mi?”
Adam şaşırdı ve,
“Ağrı gösterilir mi? Ancak hissedilir!” dedi.
Şems de taşı gediğine koydu:
“İşte, nasıl varolan ağrı gösterilmezse, Allah’da vardır, ama göze gösterilemez demek istedim!”
Şems savunmasına şöyle devam etti:
“Bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi.Ben bunu açıklamak içinde başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Başı acıdı, ağrıdı. Oysa ki kerpicinde kendisi gibi asıl maddesi topraktır. Nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten yaratılmış şeytana azap verecektir. Üçüncü sorusu da ‘Bırakın insanları, isteyen istediğini yapsın; niçin ahirette yapılanların karşılığı verilecek, diye korkutuyorsunuz?’ şeklindeydi. Ben de ona canımın istediğini yaptım. Ama bundan hoşlanmadı ve beni size şikayet etti.”
Felsefeciler bu açıklamalar karşısında ne söyleyeceklerini bilemediler ve çok mahcup oldular.
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Bence Allah'ın varlığına inanıyor bir çoğu tartıştığım çoğu ateist hep dünyadaki sistemin bozuk adaletin sıfır olduğundan bahsedip durdular.Böyleside var buyruk altına girmek istemeyende var özentiliğine yapanda var var oğlu var :)
 
---> siz nasıl anlatırsınız?



Senin bu bahsettiğin kader değil yine kendi iradendir. Belli miktarda paran olsa araba ve yat seçeneğinin yanına evide ekleyebilirsin. Eklemeyebilirsinde. Bu senin iradendir. Örneğin şu an elimde telefon var. Bu telefonu yere bırakabilirim. Bu benim irademdir. Tamamen benim seçimim olan birşeydir. Hadi diyelim bu irade değil kaderdir. Önceden o telefonu yere bırakacağım anlıma yazılmıştır. İradem ne işe yarıyo o halde. İrade neden var? Tanrı kimin cennete kimin cehenneme gideceğini biliyor. Misal olarak sen cennetliksin ben cehennemliğim. Neden seni cennetlik olarak seçti beni cehennemlik? Neden bana cehennem kaderi yazdı. Neden kaderimde günahkâr biri olacağım yazılı? Nerede benim iradem?

Bu yazdiklarinda haklisin ve mantikli bir dusunce.

Evet kader vardir ama insanin kendi iradeside vardir.

ALLAH kimin nereye gidecegini kimin hangi davranislarda bulnacagini amenna biliyor. A desigin gibi bunlar kendi irademizle yaprigimiz seyler.

Bizi yaratan ALLAH. ve ALLAH daha onceden bizim nasil swcimler yapacagimizi nasil davranacagimizi onceden bildigi icin biliyor. Desigin gibi iki yol var diyelim alnimizda sagdan gitmek yazili ise sagdan gideriz. Ama sagdan gidecegimiz yazdigi icin gitmiyoruz. ALLAH daha onceden bizim secimimizi bildigi icin alnimiza burdan gecmek yazilmis deriz.
Ama kaderde vardir kazada vardir.
Kader ile kendi iradeni ayirt etmesi zor.
Mesela biri ile evlenirsin. Elbet evlenip evlenmek senin secimindir gorunurde ama o nasip yazilmistir sana, yazilmamis olsa evlenmemis olurdun. Yani karisik isler.
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Bu yazdiklarinda haklisin ve mantikli bir dusunce.

Evet kader vardir ama insanin kendi iradeside vardir.

ALLAH kimin nereye gidecegini kimin hangi davranislarda bulnacagini amenna biliyor. A desigin gibi bunlar kendi irademizle yaprigimiz seyler.

Bizi yaratan ALLAH. ve ALLAH daha onceden bizim nasil swcimler yapacagimizi nasil davranacagimizi onceden bildigi icin biliyor. Desigin gibi iki yol var diyelim alnimizda sagdan gitmek yazili ise sagdan gideriz. Ama sagdan gidecegimiz yazdigi icin gitmiyoruz. ALLAH daha onceden bizim secimimizi bildigi icin alnimiza burdan gecmek yazilmis deriz.
Ama kaderde vardir kazada vardir.
Kader ile kendi iradeni ayirt etmesi zor.
Mesela biri ile evlenirsin. Elbet evlenip evlenmek senin secimindir gorunurde ama o nasip yazilmistir sana, yazilmamis olsa evlenmemis olurdun. Yani karisik isler.

Yani daha fazla kurcalama demek istiyosun :D
İste bende ondan bahsettim ya. Allah benim nasil hareket edecegimi onceden biliyo ve benim iradem dogrultusunda kaderimi yaziyo. Benim kotu bi insan olacagimi biliyo, neden bile bile yaratiyo beni. Zaten nasil bi insan olacagimi biliyo. Neden?
 
---> siz nasıl anlatırsınız?



Yani daha fazla kurcalama demek istiyosun :D
İste bende ondan bahsettim ya. Allah benim nasil hareket edecegimi onceden biliyo ve benim iradem dogrultusunda kaderimi yaziyo. Benim kotu bi insan olacagimi biliyo, neden bile bile yaratiyo beni. Zaten nasil bi insan olacagimi biliyo. Neden?

Est. Fazla kurcalama drrmiyim.hic. ben cikamam isin icinden.
Canimsim bizim sitede senin akillica sordugun sorulara cevap verecek kadar ilimli uyeler yok bu konuda.

Insanlarin yaradilis amaci ALLAHA ibadet edip kulluk etmek.
cok fazla derin dusunursen ve dusunursek alimler bile isin icinden cikamazken biz hic cikamayiz kafayi siyirtiriz. :) cunku cok ince hesap cok derin mevzular. Ben cikamam bu isin icinden ve siteden kimsenin cikabilecegine ve senin hakli sorularina cevap verebilecegine inanmiyorum. Sen sorularini iyi bir alim bulup sorman gerek.
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Hiç bir ateist olan kişiye, Allah'ın varlığını ıspatlayamazsınız. Hele ki biraz olsun maddecilik varsa.

Siz Kuran-ı Kerimden örnek veriyorsunuz ancak o kişi zaten Kuran-ı Kerim'e inanmıyor ki, öncelikle siz kitabın ispatını yapacaksınız ki; kitapla beraber Allah'ın varlığını ıspat edesiniz.

Çünkü Allah'ın varlığının en büyük ıspatı Kuran-ı Kerimdir.​
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Dunyadaki herşey ve insan mükemmel değildir bunu hep böyle söylerler ama uzun uzadıya oturup konusacak olunursa bunun tersi çok güzel gösterilebilir diyorum ben ve bunlardan yola cıkarak ''aaa evren tıkınrında mevsimler oluyor vs' diyerek bir ateisti etkilemeniz mumkun degildir veya kitabı ayeti okutmak.. emın olun birçok dinsiz diye adlandırdığınız kişiler siz müslümanlardan daha çok açıp okumuştur o kitabı ;) bence bırakın herkes kendi seçimiyle yaşasın ve bir ateist değilim
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Est. Fazla kurcalama drrmiyim.hic. ben cikamam isin icinden.
Canimsim bizim sitede senin akillica sordugun sorulara cevap verecek kadar ilimli uyeler yok bu konuda.

Insanlarin yaradilis amaci ALLAHA ibadet edip kulluk etmek.
cok fazla derin dusunursen ve dusunursek alimler bile isin icinden cikamazken biz hic cikamayiz kafayi siyirtiriz. :) cunku cok ince hesap cok derin mevzular. Ben cikamam bu isin icinden ve siteden kimsenin cikabilecegine ve senin hakli sorularina cevap verebilecegine inanmiyorum. Sen sorularini iyi bir alim bulup sorman gerek.

Bu sorularin aklina gelmesi icin cok fazla dusunmeye gerek yok :)
tesekkur ederim ablacim guzel yorumlarin icin :)
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Katılarak. Şunları eklemek istiyorum.

Bir gün Mevlana’ya felsefe ile meşgul olan bir grup insan geldi. İmani konularda soruları vardı. Mevlana, bu felsefecileri Şems-i Tebrizi’ye gönderdi.
Felsefeciler Şems’e geldiklerinde, O, talebelerine, bir kerpiç üzerine nasıl teyemmüm edileceğini gösteriyordu.

Gelenlerden biri, en çok takıldıkları üç soruyu, peş peşe sıralayıverdi:

1- Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım!
2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonrada Cehennem’de ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi?
3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz. Rahat bırakın şu insanları istediklerini yapsınlar…

Sorular biter bitmez Şems, elindeki kerpici, soruları soran felsefecinin kafasına vurdu.

Felsefeci hemen kadıya gitti ve Şems’ten şikayetçi oldu.
“Ben soru sordum, O bana kerpiçle vurdu!” dedi.
Şems-i Tebrizi de kendini savundu:
“O bana sordu, ben de cevabını verdim.”
Kadı bu işi açıklamasını isteyince de şu açıklamayı yaptı:
“Efendim, bu adam, ‘Bana Allah-u Teala’yı göster.’ dedi. Ben de elimdeki kerpici başına vurarak sorusunu açıkladım. Şimdi başının ağrıdığını söylüyor. Bana başının ağrısını gösterebilir mi?”
Adam şaşırdı ve,
“Ağrı gösterilir mi? Ancak hissedilir!” dedi.
Şems de taşı gediğine koydu:
“İşte, nasıl varolan ağrı gösterilmezse, Allah’da vardır, ama göze gösterilemez demek istedim!”
Şems savunmasına şöyle devam etti:
“Bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi.Ben bunu açıklamak içinde başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Başı acıdı, ağrıdı. Oysa ki kerpicinde kendisi gibi asıl maddesi topraktır. Nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten yaratılmış şeytana azap verecektir. Üçüncü sorusu da ‘Bırakın insanları, isteyen istediğini yapsın; niçin ahirette yapılanların karşılığı verilecek, diye korkutuyorsunuz?’ şeklindeydi. Ben de ona canımın istediğini yaptım. Ama bundan hoşlanmadı ve beni size şikayet etti.”
Felsefeciler bu açıklamalar karşısında ne söyleyeceklerini bilemediler ve çok mahcup oldular.

iste budur
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

Katılarak. Şunları eklemek istiyorum.

Bir gün Mevlana’ya felsefe ile meşgul olan bir grup insan geldi. İmani konularda soruları vardı. Mevlana, bu felsefecileri Şems-i Tebrizi’ye gönderdi.
Felsefeciler Şems’e geldiklerinde, O, talebelerine, bir kerpiç üzerine nasıl teyemmüm edileceğini gösteriyordu.

Gelenlerden biri, en çok takıldıkları üç soruyu, peş peşe sıralayıverdi:

1- Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım!
2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonrada Cehennem’de ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi?
3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz. Rahat bırakın şu insanları istediklerini yapsınlar…

Sorular biter bitmez Şems, elindeki kerpici, soruları soran felsefecinin kafasına vurdu.

Felsefeci hemen kadıya gitti ve Şems’ten şikayetçi oldu.
“Ben soru sordum, O bana kerpiçle vurdu!” dedi.
Şems-i Tebrizi de kendini savundu:
“O bana sordu, ben de cevabını verdim.”
Kadı bu işi açıklamasını isteyince de şu açıklamayı yaptı:
“Efendim, bu adam, ‘Bana Allah-u Teala’yı göster.’ dedi. Ben de elimdeki kerpici başına vurarak sorusunu açıkladım. Şimdi başının ağrıdığını söylüyor. Bana başının ağrısını gösterebilir mi?”
Adam şaşırdı ve,
“Ağrı gösterilir mi? Ancak hissedilir!” dedi.
Şems de taşı gediğine koydu:
“İşte, nasıl varolan ağrı gösterilmezse, Allah’da vardır, ama göze gösterilemez demek istedim!”
Şems savunmasına şöyle devam etti:
“Bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi.Ben bunu açıklamak içinde başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Başı acıdı, ağrıdı. Oysa ki kerpicinde kendisi gibi asıl maddesi topraktır. Nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten yaratılmış şeytana azap verecektir. Üçüncü sorusu da ‘Bırakın insanları, isteyen istediğini yapsın; niçin ahirette yapılanların karşılığı verilecek, diye korkutuyorsunuz?’ şeklindeydi. Ben de ona canımın istediğini yaptım. Ama bundan hoşlanmadı ve beni size şikayet etti.”
Felsefeciler bu açıklamalar karşısında ne söyleyeceklerini bilemediler ve çok mahcup oldular.



Hikaye genel hatlarıyla bundan ibarettir. Peki burada yanlış olan nedir? 3 ana başlık halinde inceleyelim;

1. Allah'ın görünmezliği ile acının görünmezliği özdeş sayılmıştır.
2. Şeytan'ın ateşle canının yanmasıyla, insanın toprakla canının yanması özdeş sayılmıştır.
3. Filozofların öbür dünya adaleti olmasın iddiası geçerli bir idda değildir.

Şimdi daha geniş olarak konuyu ele alalım.
1. Acı, vücutta meydana gelen bir etkiye karşılık oluşan tepkidir. Beyin sinir hücrelerinde yani nöronlarda vücudun zarar gören kısmını alarma geçirmek ve o zarar gören kısımdaki değişiklik neticesinde meydana gelen elektro-kimyasal bir tepkimedir. Diğer bir deyişle, acı gözle görülmese dahi beyinde sinir hücrelerinin detaylı incelemesinde ortaya çıkan sinyallerdir. Bu elektro-kimyasal sinyaller günümüz tıp alanında "belirlenebilmektedir".


Filozoflar, elbetteki müslüman kesimin isteğine göre konuşturulmuştur. Yani filozofların dediği "Allah'ı görmüyoruz, o halde yok." ifadesindeki görmek ve inanmak ilişkisi, bilgi felsefesi bakımından zaten hiçbir gerçek filozofun ölçütü değildir. Çünkü gerçeklik sadece gözle görülenle kıyaslanamaz. Örneğin sesi de göremeyiz ancak vardır. İşte acı da nöronlardaki tepkinin ölçümüyle bulunan bir gerçektir. Bu sebeple gerçek bir filozof zaten "göster de inanalım" demez.

Acının (aynı ses gibi) gösterilebilir değil de belirlenebilir olduğunu belirttikten sonra özdeşimin diğer tarafındaki iddiaya bakalım. Peki Allah, gösterilmeyi bir kenara bırakalım, belirlenebilir midir? Allah'ın belirlenebilir olmadığı zaten aşikardır denebilir. Bir çok inançlı, "doğadaki veya evrendeki veya insan vücudundaki sanata bak, Allah'ı görürsün" der. Ancak tabii ki doğada, evrende veya insan vücudunda sanattan bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla bir Allah yansımasından da bahsetmek mümkün değildir.

Bunu bir kenara bırakırsak, Allah'ı ölçemeyeceğimiz, duyamayacağımız, bilemeyeceğimiz, göremeyeceğimiz ortadadır. En fazla Allah'a inanabiliriz veya O'nu hissedebiliriz. Anck tabii ki inanç veya hissediş asla kesin bir sonuç vermez bize. Örneğin, siz bir elmanın armut olduğuna inansanız dahi, o elmadır. İnançlar gerçeklerden bağımsız varsayımlardır. Aynı şekilde içinizde kötü bir şey olacağına dair bir his olabilir ama kötü bir şey olmak zorunda değildir. Bu his de insanın duygusal durumu veya çeşitli değişkenler sonucunda oluşan kanaatidir.

Bu veriler ışığında Allah'ın belirlenebilirliği ile acının veya dünyevi bir şeyin belirlenebilirliğini aynı kefeye koymanın doğru olmadığını rahatça görebiliriz. Çünkü Allah her bireyin mutlak olarak ulaştığı bir sonuç değildir. Örneğin her insanın kolunu kırarsanız canı yanar ve acı çeker, ama her insan içinde Allah'ı hissetmez.

2. İkinci iddia şeytana ateş ile acı vermenin mümkün olmadığı iddiasına dayanmaktadır. İddialar geliştikçe "filozof" diye konuşturulan kişilerin de aslında gerçek filozof değil sadece varsayımsal düşünür olduğu, daha çok kafir grubunu temsilen ortaya çıkarıldığı belli oluyor. Çünkü şeytanın ateş ile acı çekmesi, böylesi basit bir düşünce değildir. Zira şeytanın aynı insan gibi bir sinir sistemi olduğu varsayımına dayanır. Ancak tabii ki (varsa) şeytanın veya onun acı çekme mekanizmasını bilemeyiz. Bu sebeple böyle bir varsayım zaten saçmadır.

Bununla birlikte, bu doğru bile olsa, Tebrizi'nin karşılık olarak sunduğu iddia çok daha sığdır. Şöyle ki; Tebrizi filozoflardan birinin kafasına kerpiçle vuruyor ve "İnsan da topraktan yaratıldı, kerpiç te topraktan yapıldı, o halde senin niye canın acıdı?" şeklinde bir ifade kullanıyor. Oysa buradan gözden kaçan nokta şudur; insanın topraktan yaratıldığı varsayımı sadece inançlılara özgüdür, inançlılar insanın topraktan yaratıldığını söyler. Bizler topraktan yaratılmadığımızı, evrilerek insan (homo saipens sapiens) olduğumuzu bilimsel veriler ışığında biliyoruz. Hal böyleyken zaten ileri sürülen iddia yersizdir. İnsan topraktan yaratılmadığı için, topraktan yapılan kerpiç pekala insana zarar verebilir.

Bunu da bir kenara bırakırsak, insana insan vurduğunda bile canı yanıyor. Aynı metaryalden evrilmemize rağmen madde niteliği taşıyan her şey, yeterince kuvvetli vurulduğu takdirde zaten canımızı yakar. Dolayısıyla hem baştaki filozofların iddiası, hem de Tebrizi'nin sunduğu iddia anlamsız ve göz boyamaya yöneliktir.

3. Filozofların baştan beri gördüğümüz kadarıyla gerçek filozof olmadıkları ortadadır. Bu hikayeyi uyduran kimse tamamen sığ bilgisiyle felsefeyi ele almış ve kendince cevaplar ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Üçüncü iddiada "filozoflar isteyen istediğini yapsın, ceza veya mahkeme olmasın" şeklinde bir sezenişte bulunmuşlardır. Bu elbetteki felsefî temeli olan bir düşünce değildir. Böyle düşünen insanlar varolsa bile bu kesinlikle felsefeye veya filozoflara aktarılabilecek bir düşünce olamaz.

Zaten bu düşünce de kendi içinde tutarsızdır. Şöyle ki; her isteyen istediğini yaparsa toplumda tamamen kaos oluşur ve insanlık yok olma derecesine gelir. Bununla birlikte her isteyen istediğini yaparsa, o zaman isteyen de ceza verme yetkisine sahip olur ve mahkeme kurabilir. Eğer mutlak bir özgürlükten bahsediyorsak buna da karışamayız. Hal böyle olunca aslında başladığımız noktaya geri döneriz ve ortaya koyduğumuz iddianın hiçbir anlamı ve geçerliliği kalmaz.

- - - - - Sonuç - - - - -

Sonuç olarak bu hikayenin tamamen çürük ve sığ bir düşünceye dayandığı ortadadır. Bununla birlikte çok da yanlış olan bir "alt düşünceye" sahiptir. Filozofları temsilen ortaya koyulan adamlar kesinlikle felsefe bilgisinden uzaktır ve hikayeyi ortaya çıkaran kişinin bilgi dağarcığıyla yoğrulmuş karakterlerdir.

Elbetteki son olarak hikayenin islamî kesimin isteğine yönelik oluşturulduğu ve sözde inanmayanlara "tokat gibi cevap" niteliği taşıdğı düşünülen bu hikayenin çürük olduğu apaçık ortadadır diyebiliriz.

//Alıntıdır
 
---> siz nasıl anlatırsınız?

evet yazdıklarını okudum
Filozoflar elbetteki müslüman kesimin isteğine göre konuşturulmuştur
e heralde!
kim kimi neye inandırmak istiyorsa,
önce eldeki verilerini sunar.
onlar yetersiz kalır ise
kendince zıt düsünceyi etkilemeye calısr
belki ünlü isimleri kullanarak inandırıcılıgı daha da saglamlastrmak ister
yukardaki hikayenin de amacı budur
hikaye-gercek-her ne ise benim hosuma gitti
inanmak istersem inanırım
En fazla Allah'a inanabiliriz veya O'nu hissedebiliriz. Anck tabii ki inanç veya hissediş asla kesin bir sonuç vermez bize
o da dogru..
buna karslık internette gördgm şu yazıyı paylasmak istedim:

Hz.Ali'nin Allah' inanmayan bir komşusu vardı.Komşusu Hz.Ali'yi Allah^'a inandığı için küçümsemeye çalışırdı.
Günlerden bir gün,komşusu hz.Ali'yi durdurdu:
-Ey Ali!Sen Allah'a ve ahiret gününe inanıyor,bu dünyada yaptıklarının ahirette hesabını vereceğini düşünüyorsun.Bu yüzden dünya hayatının zevklerini yaşayamıyorsunç Bir de bana bak,Allah'a ve ahiret gününe inanmadığım için öldükten sonra hesap verecegimi de düşünmüyorum.O yüzden canımın her istediğini dilediğince yapabiliyorum
Ne dersin sen mi mutlusun,ben mi mutluyum?diye sordu.

Hz.Ali,inançsız komşunun sözlerine güldü.
-Komşum!Sen Allah'a ve ahiret gününe inanmıyor,Öldükten sonra dirilmeyi kabul etmiyorsun.Cenneti ve cehennemi yok sayıyorsun

Eğer senin dediğin gibi ahiret hayatı yoksa,ölen her insan toprak olup gidecekse ben de toprak olup giderim.

Fakat eğer benim inandığım gibi ahiret varsa,insanlar öldükten sonra dirilecek ve dünyadayken yaptıklarının hesabını verecekse işte o zaman sen ne yapacaksın?Cehennemin sonsuz azabına nasıl dayanacaksın?Bu durumda senin kaybın mı benim kaybım mı daha önemli olur,düşünmek gerekmez mi?

Komşusu,Hz.Ali'nin bu cevabı karşısında irkilir.Evet Hz.Ali'nin açıklaması gayet açıktır.Kendi Kendine söylenir:''Dilediğimce yaşayıp dünyada mutlu olsuğumu zannedebilirim,ya ahiret varsa,o zaman halim ne olur?diye derin düşüncelere dalar.

Sonunda inanmaktan başka çare göremez.Kelime-i Şehâdeti getirerek müslüman olur


evet.bu da senin alıntına karsılık geldi.
bu konuların sonu asla gelmez
A kisisi birsey söyler B kisisi ortaya birsey iddia atar
ikisi de kanıtlamaya calısır durur
bu böööööle sürüp gider
kim neye inanmak istiyosa inansın
en iyisi mi biz susalım
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst