ALEVİLERİN bugün camiye gitmedikleri bir gerçektir. Bunun hem sosyal, hem tarihi, hem de felsefi nedenleri vardır.
1) Tarihi Sebep: Bilindiği gibi, Mekke'nin alınması üzerine korkudan Müslüman olan Ebu Süfyan ailesinden gelme Muaviye, Osman zamanında Suriye'yi avucuna almış, Hz. Ali zamanında isyan etmiş, kılıç zoruyla püskürtülmüştü.
Hz. Ali Harici İbni Mülcem tarafından şehit edilince, Muaviye zor yoluyla Hz. Hasan'dan halifeliği aldı. Halkubi o zamana kadar, halife, halkın onayı ile seçiliyordu.
Muaviye, Hz. Ali'ye düşmandı... Ona, Şam'daki camilerde kılınan namazlarda, özellikle cuma namazlarında lanet ettiriliyordu. Hz. Hasan, Muaviye'ye hilafeti bırakırken, bu kötü âdetin kaldırılmasını anlaşmaya koymuştu. Fakat Muaviye, diğer koşullara uymadığı gibi, buna da uymadı. İslam şehirlerindeki camilerde, Hz. Ali'ye ve evlatlarına hakaretler, aldı başını gitti. Peygamber soyuna yönelik bu saldırılar, samimi Müslümanları yaralıyor, onları camilerden soğutuyordu.
Kendilerine, Müslümanların Emiri (emirülmüminin) dedirten bu Emevi padişahları, İslamiyet'i aslında hiçe sayıyorlardı. Örneğin, Velit, cariyesini erkek kıyafetine sokuyor, camiye yolluyor, halka namaz kıldırtıyordu. Kafası kızıyor, Kuran'ı hedef tahtasına asıyor, saatlerce okçulara oklatıyor, paramparça ettiriyordu. Sonra da; ?Haydi bakalım Muhammet'in kitabı, ne yapacaksan yap bana...? diyerek meydan okuyordu. Bir başka Emevi halifesi, namaz kıldırırken, namazı bırakıp cemaate; ?Yeter mi? Yoksa biraz daha kıldırayım mı?? diye alaylı alaylı soruyordu. Emeviler, aslında namaza hiç önem vermiyorlardı. Ama, halkın namaz kılmasını örgütlüyorlardı.
Yalancı âlimler ortaya çıkartılıyor, bunlar, uydurdukları Hz. Ali'yi kötüleyen sözlere, peygamber sözüdür, diyor ve bu yolla da Ali ve soyuna hakaret ediyorlardı.
Emevi devleti zamanında başlayan bu politik tavır, değişik biçimlerde şimdilerde bile yaşıyor. Camilerde genellikle politika konuşuluyor. Veya politikaya hizmet edecek konular din görevlilerince gündeme getiriliyor; değişik siyasal, dinsel görüşler hakarete uğruyor. İmamlar, cami görevlileri gibi değil, parti görevlileri gibi çalışıyorlar. Böyle davranmayan görevliler de var, ama bunlar azınlıktadır. Sünni Müslümanların bu konuda doğrudan doğruya bir hataları yok. Onlar yüzyıllardır yürütülen kötüleme kampanyalarının sonucu, olumsuz bakış açısı kazandılar...
Bugün, bir Alevi'nin camiye gitmesi demek, her türlü hakarete göğüs germeyi göze alması demektir.
Bu konuda birinci derecede suçlu olanlar, camilerin katı politik merkezler haline sokulmasına göz yumanlardır. Devlet, camileri, yalnızca dinsel işlerin konuşulduğu, Sünni insanların namaz kıldığı ibadet evleri haline getirmelidir.
Bugün, yerden biter gibi her tarafın camiyle dolmasının sebebi, ibadethane yetersizliği değildir. Yeni açılan camiler, gerici-bölücü politik görüşlerin harmanlandığı, örgütlendiği, yayıldığı politik birimlerdir.
2) Sosyal Sebep: Camilerde, Alevilere yapılan saldırılar ve hakaretler, bu kesimlerin camilerden kopmalarına sebep olmuştur. Türklerin Müslüman oldukları dönemde, camilerden kopma olayı tamamlanmıştı.
Alevi kesimi, camilerden uzaklaşmış, ama ibadetini bırakmamış, Tanrıya karşı görevini yapmak için yeni ibadet biçimleri de yaratmıştır. Anadolu Alevileri, başlangıçtan beri ibadetlerini cem ayini ile yerine getirmiştir. (Bölümüne bak.)
Bu nedenle, Alevilerin camiye gitmemeleri, bazı bağnazların söyledikleri gibi, onların dinsiz olduğunu göstermez.
Geçmiş dönemde, Aleviliğin, alt tabakalar tarafından benimsenmiş olması; bu tabakalar arasında bir ortak ibadet biçimi yaratmayı zorunlu kıldı. Çünkü, bu kesimler; kendilerine karşı düşmanlık eden tabakalarla bir arada ibadet etmenin olanaksızlığını görüyorlardı. Camilerin katı politik merkez haline getirilerek alt tabakaların inançlarına karşı hakaretlerin ortaya çıkması, kopuşu gündeme getirdi. Çünkü, camiler, yönetici kesimlerin elindeydi. Camilerde, hutbeler, yönetici kesimin çıkarlarını koruyacak biçimde veriliyordu. Hatta, İslamiyet'in görüntüsü bile değiştirilmiş; Müslümanlık, yönetici kesimin çıkarlarının savunması olarak gösterilmeye başlanmıştı. Tabakalar arasındaki sosyal, siyasal, ekonomik çatışmalar bu amaçla kullanılıyordu. Yönetimin denetemindeki camiler; alt katmanlara karşı amansız siyasi, dini, sosyal saldırıların gündeme getirildiği merkezler halindeydi. Alevi tabakalar; böyle bir ortamda ibadet etmenin olanaksızlığını görmüştü... Alevi geleneğine göre, Cafer'üs Sadık döneminde Aleviler özel ibadet toplantılarını başlatmışlardır. İlk cemler, bu toplantılar olarak kabul edilebilir.
3) Ekonomik Sebep: Aleviler, yoksul kesimden insanlardır. Göçebelerden bile çok zengin olanlar; Sünniliğe geçmişlerdir. Alevi halk, yaşayabilmek için çok çalışmak zorunda kalmıştır. Günde beş kez işlerini keserek namaz kılmaları, onları verimsiz olmaya, aç kalmaya mahkûm ediyordu.
Kuran'da yalnızca ?Tanrı'ya kulluk ediniz? dendiği halde, bu, günde beş vakit namaza dönüştürülmüş ve İslamiyet de bununla sembolize edilmeye başlanmıştı. Çalışan kesimin yaşam biçimine uymayan günde beş vakit işi bırakma nedeniyle Alevi kitlesi, bu işlemin yerine geçecek yeni yollar yaratmıştır. Zaten geçmişte de namazın bir meşakkate, yüke dönüşmemesi için gerektiğinde namaz birleştirilerek kılınmıştır. Hz. Muhammet buna özen göstermiştir. Hz Ali'de namazın uzatılarak yeni Müslüman olan halkın soğutulmaması için Yemen'deki görevlilere emir yollamıştır.
Gerçek, Kendini Kabul Ettirir
Alevilerin camiye gitmemesi, geçmişte ve günümüzde onlar için büyük suçlama konusu oldu. Fakat, gerçek kendisini dayattı; yaşam, Sünnileri de camiden koparttı. Bugün, Sünni Müslümanlardan camiye gidenlerin oranı yüzde onu geçmez. Hayatı rahat olan, geçinmek için hiç zorlanmayan şehirli kesim de bugün camiye gitmiyor... Bu sıkı tapınma biçimi, sosyal ve ekonomik hayatın gerçeklerine uymadığı için, namaz yalnızca bazı yaşlıların uyduğu bir ibadet haline döndü. Çalışan kitlenin namaz kılmaya vakti ve gücü kalmadığı için, camiler bomboş. Fakat, camiye gitmiyor diye, Sünni kesim insanlarımızın da inancından, imanından kuşku duyulmaz.
4) Felsefi Sebep: Alevilerin namaz kılmamasının asıl nedeni ise Alevi felsefesinden kaynaklanır.
Alevi felsefesinde, ibadette içtenlik önemlidir. Bütün ibadetlerin amacı da, Tanrı'ya yönelik kulluğun, Tanrı katından geri insana yansımasıyla, insanın mükemmel olmasıdır. Eğer, insan, inancında samimi ise ibadetin değişik şekilleri ile kendini meşgul etmesi yanlış bile sayılabilir. Çünkü bu, bir oyalanmadır. Yüreğin, Tanrı ile buluşmasını engeleyen bir oyalanma...
Aleviler, ceza veya mükâfat duygularıyla yapılan ibadetin gerçek kulluk olmadığına inanırlar. Hacı Bektaş Veli'nin bu konudaki görüşü, her şeyin içtenlikle yapılması yönündedir. İbadette biçim değil, öz önemlidir.
Namazı temel alan, namaz kılmayı mutlaklaştıran anlayış ile Alevi anlayışı arasında derin felsefi ayrılık vardır. (Bu konudaki ayrıntı için Alevi Felsefesi bölümüne bak.)
5) Dinsel Sebep: Aleviler için dindar olmanın yolu namaz kılmaktan geçmez. Namaz reddedilmez ama, ibadet onunla sınırlandırılmaz. Ayrıca, Alevilerin namaza bakış açısı, Sünnilikteki uygulamadan farklıdır.
Aleviler, Kuran'da namazın bugünkü haliyle dile getirildiğini kabul etmezler. Kuran'da namaz kılınız biçiminde bir ifade de yoktur. Söz konusu olan ?salat?tır. Salat, namaz değil, Tanrı'yı içten anıp selamlamaktır. Eğer bugünkü anlamda eğilip doğrulma gibi bir namaz biçimi kesin şart olsaydı, bunun Tanrı tarafından biçiminin bildirilmesi gerekirdi.
Halbuki;
a) Kuran'da namazın biçimi yoktur... Nasıl kılınacağı tarif edilmemiştir.
b) Kuran'da, namazın beş vakit kılınacağına ilişkin bilgi de yoktur.
Namazın bir secde olduğu, Kâbe?de putlar önünde eğilmenin bu anlama geldiği de ayrı bir olgudur. İslam öncesinin Arapları da (Müşrikler) bu anlamda namaz kılmışlardır. Bu olgu, diğer bütün dinlerde de bulunmaktadır.
İslamiyette, namaz uzun geldiğinden, kısaltılmıştır; kimi zaman uzatılmıştır; sayısı, değiştirilmiştir. Bu uygulamalar bile, namazın Tanrı'nın kesin emri olmadığını göstermek bakımından yeterlidir. Eğer namaz Tanrı'nın kesin emri ve gelecek zamanlara da uzanmasını istediği bir emri olsaydı; namaz olgusunun böyle boşlukta bırakılmaması gerekirdi. Namazın biçimi konusunda, Sünni kesim arasında bile yer yer anlaşmazlıklar vardır. Namazı kesin Tanrı buyruğu sayanlar, bu konuyu Kuran'da ve İslam tarihinde derinlemesine araştırmayanlardır.