Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Her yürek kayıp verir
Ağır olur yenilgi
Kabullenmek zor gelir
Adı aşk bu hatır değil ki
Sevmedim sevemedim
Kabul etmek suçtu sanki
Hep vermeden istedim,
Bu kalp benim ödünç değil ki
Bu kadar anla yeter
Acı zamanla geçer
Bilmiyorsan
Hiç değilse, hasrete saygı göster
Yürü yüreğim gidelim buralardan
Aşk bizimle değil
Sana buralarda bişey olsa,
Kimsenin umurunda değil Anıları, acıları, biraraya topla
Yak, dağıt külleri
Bize de güler bu hayat nasıl olsa
Hiç umurumda değil
Beni özlüyormuşsun öyle diyorlar Kıs kıs gülüyormuş tuzak kuranlar Sense besleyerek yalnızlığını Kabul ediyormuşsun aldattığını
Beni soracak olursan hayli kırgınım Kırgınlık bir yana bir de şaşkınım Tek tek anlayarak hatalarımı Sevmeye çalışıyorum yalnızlığımı
İşte ben böyle bir hal içindeyim Aslında derin keder içindeyim Bazen bilmeyerek ne yaptığımı İyi kötü güzel çirkin her biçimdeyim Bazen isyan edip yalnızlığıma Sana karşı ince bir sitem içindeyim
Hüzün yüklü morglarım var benim, sol yanımda. Ağrıyor.
Düştü kelepçeli gözlerin, kırılan deli sözlerinin yanına.
İçimden fersah fersah kaçışın iç denizine, sancım olur.
Benim sancım İstanbul gibidir, biliyorsun…
Sayfalara sığmayacak kadar bitimsiz.
Coğrafyamı bertaraf eden rüzgâr gibidir yâr …
Yar/sızım…
Susuzluğun en kesif sayhalarındayım…
Uzun seslenişlere dönüyor suskunluklarım…
Başını alıp gitmiş bir hikayenin peşinden koşarken,
düşürdüğüm sözcükleri dipnot düşüyorum eksik günceme…
Hangi kıvrımından tutunsam acıdan bükülmüş harflere;
Kırılgan İmâ’lar çatırdayarak saldırıyor sanki,
içimdeki sancılara…
Uzun ve derin c***esiği çiziklerimden kanıyor,
anlamı morarmış güncemin önsözü…
İç içe geçmiş anlamların karmaşıklığında sıkışıyor,zamana direnen sevdam…
Zaman/sızım…
Kekeme yüreğim adını sayıklıyor habire.
Adını şerh, yüzünü dipnot düştüm içime! ...
Ki yağmur sonrası toprak kokar adın.
Hadi ifşa et de düşlerini gökyüzüne.
İçsizliğine (h)içleneyim.
Al işte;
(H)içim…
Koynuma doldurduğum insancıl cümlelerin dili sürçüyor…
Şizoid bir krizin,arsız ısrarıyla kaybediyorum benliğimi…
Öfkeli serzenişler çıkıyor demir kapılarımdan altından,hızla ve yanarak…
Savaşlardan bana kalan her şeyi,
diğerleri gibi takıp koluma;
Yürüyoruz duvardan duvara…
Dilime düşen birkaç tanıdık şarkının,
no(k)tası konulmamış satırlarını
kararlı “ES”lerle no(k)talıyorum…
Boğulmuş sesimle ,
Acı (K)ayıplar afişliyorum şehrimin duvarlarına…
(K)ayıbım…
Elimde belki çoktan unuttuğun iki fotoğrafın var.
Hangisine baksam (d)üşüyorum yâr..
Akrebin yelkovanı defalarca kez yakaladığı zamanlarda,
ben seni ezberimden silemiyorum.
Susuyorum / üşüyorum / düşüyorum.
Duyumsuyor musun? Soluklarıma sinen kokunu.
(D)uyuyormusun …
Hapislik gibi atıştıran yağmurlarda,
yine hüzünlere gönüllü devriyelik yapıyor,
gece yürüyüşlerim…
Bahçemdeki sarı ışığın uzayan gölgesinde,
sessiz ve yasak yalnızlıklar büyütüyorum kalabalıklara…
Hüznün röntgenini çıkarıyorum bilmeden…
Hadi ! tut/un bana güneşi ,lekelerim çıksın ortaya…
Ya da güneşe tut/un beni…
(K)aranlıktayım…
Ölmeyi denedim kendime, ölemedim.
Sana gelecek zamanlarda tükendim. Artık gelemem.
Ellerim (d)üşüyor.
Nefesim tükeniyor. Ne desem duyulmuyor.
Sen duy beni ey yar…
Sessizliğin teninden soyamadım çığlıkları…
Bu yüzden deliyorum öfkemin ambargosunu…
Yine salıyorum yüreğimi,
ölümlü kavgaların şiddetli çarpışmalarına…
Yalana büyüyen bir çocuğu emziriyor zaman…
İnfazlar büyütüyor geçmişimin beşiğinde…
Sallanıyorum…
Görmesem daha iyiydi
Seni orada o gece
Aradan yıllar geçti
Silinmedin hafızamdan
Her gece gibi bir geceydi
Seni görene kadar
Birer birer çıktılar
Yerlerinden hatıralar
Hatıralar unutulmaz
Duygularıma esir oluyorum
Seni görünce
İnsan bin kere mi yanıyor
Bir kere sevince
Ruh bedenden ayrılıyor
Çekimine girdim
Bir kere daha yandım
Ama canım
Gördüğüme sevindim
Bin kere daha yanarım
Sana canım
Gördüğüme sevindim
Öyle bir yerdeyim ki... Neye hasret kaldığımı unutuyorum bazen...
Neye canım sıkılmıştı? .. Neye kızmıştım? .. Uyuyor muydum? .. Uyanmış mıydım? .. Bu pantolonu dün de giymemiş miydim? .. Bilmem... Belki... Garip bir duyguya tutsak olmuş durumdayım... Bu benim en sevda halim... Bu benim sensiz halim... Bu benim adam halim... Olur böyle... Olur... Defalarca kalem demek gibi... Ya da başka bir kelimeyi ardı ardına sıralamak gibi... Anlamını yitirir ya bir süre sonra... Ağzında gevelediğinin ne olduğunu unutur, şuursuz hissedersin ya kendini...
Gülerken yakaladığımda kendimi... Kaçıyorum hemen... Ayıp sayıyorum... İhanet belliyorum... Susuyorum... Artık türküleri hissetmiyorum... Söylemiyorum... Cılız bir ıslık sadece ki, onu ben bile duymuyorum... Kimsenin de duyması gerekmiyor zahir... Biri beni anlasın istemiyorum... Biri halimi hissetse tedirgin oluyorum... Hep kaçıyorum... Öfkeleniyorum... Aptallaşıyorum... Susuyorum... Öfkemle, aptallığımla, susarak kaçıyorum... Bir şey anlatmıyorum... Hiç kimse, kimsenin acısıyla ilgilenmiyor aslında... İlgilenirmiş gibi yapıyor, bunu anladım... Karşıdakinin anlatacakları bir an evvel bitsin de sıra gelsin diye hee hee diyor, sıkça başını sallıyor... Dinlemiyoruz, duyuyoruz... Otobüs sesi, yağmur sesi, çamaşır makinesi sesi gibi... Kulağımızı dolduruyoruz... Hissetmiyoruz... Bitiyor... Biz anlatıyoruz, sahtekarlık devam ediyor... He hee diyen, başını sallayan yer değiştiriyor... Kime ne anlatmalı? .. Susmalı... Acıyı örtmeli... Kimsenin üstüne salmıyorum acımı... Kim benden daha çok acır ki? .. Sana anlatamadıktan sonra... Sana diyemedikten sonra sevdamı... Neye yarar? .. Neye yarar şuna, buna anlatmak? .. He? ..
Bitecek diyorum bitecek... Bu sessiz çığlıklar dinecek.. Örtülü perdeler açılacak bir bir... Hepsi bitecek... Sokaklara çıkacağım yine... Uzaklara gideceğim biraz... Ama terk etmeyeceğim bu kenti... Köprüden önce son çıkış tabelasına yine gülümseyerek bakacağım... Sana gidiyor diye... Sana gelemiyorum diye... Kır kahvelerinde oturup tavla oynayacağım... Çayımı yarım bırakmayacağım... Mavi çocukları göreceğim... Bir kadınlık sağ yanımı doldurmayacağım hissizlikle... Dostlarıma koşacağım... Randevularıma yine geç kalacağım... Bugün yaşıyorum... Yarın da yaşarsam daha güzel olacak... Kendime kızmayacağım artık... Vazgeçtim... Sen gül diye ben soytarılık yapmayacağım... İçinden git dediğini duymazlıktan gelmeyeceğim... Bana aldığın kitaplara her dokunduğumda donmayacağım... Ki bu kış o kitapları yakacağım... Yasak olduğundan değil, beni üşüttüğünden... Hiçbir kitabımı yakmadım ben, yasak da olsa... Kitaplar yasaklanır, ama fikirler asla... Ben seni yasaklayacağım kendime, sen bilmeyeceksin... Susacaksın yine... Eminim hiç aklına düşmeyeceğim bir an bile... Olsun... Yıllar geçecek... Ben senden geçeceğim... Bu ateş geçecek... Ben nerde olacağım o zaman? .. Sen hangi güzel dünya ülkesinde yaşayacaksın kim bilir... Biliyorum, durmayacaksın burada... Gideceksin... Git tabii... Git... Ne olur benim için... Git...
Yorgunum... Bitiğim... Şimdi uyumalıyım... Garip bir duyguya tutsak olmuş durumdayım... Bu benim en sevda halim... Bu benim sensiz halim... Bu benim adam halim... Olur böyle... Olur... Defalarca kalem demek gibi... Ya da başka bir kelimeyi ardı ardına sıralamak gibi... Anlamını yitirir ya bir süre sonra... Ağzında gevelediğinin ne olduğunu unutur, şuursuz hissedersin ya kendini...
Bu benim en sevda halim... Bu benim sensiz halim... Bu benim adam halim... Bu benim uykudan önceki halim... Uyudum... Uyanacağım.
Sensizliğe attığım her adım, ben benlikten çıkıyorum ben, ben olamıyorum,senin esirin oluyorum, gecelerin kör karanlıklarında.Şarkımızı mırıldanıyorum sana,ve ben yine sen oluyorum.
Ben neden sende özlemlerimle sevgimle tutuklu kaldım.?
Sensizliğe attığım her adım da görmek istiyor gözlerim seni. Baktığım her yerde,hep seni görmek için bakıyorum boşluklara..
Gerçeklerin gün ışığına ihtiyacı yok artık. Yeni yüzler de sunma bana, usandım senden. Usandım yaşar gibi yapmaktan, usandım gözü yaşlı günler yaşamaktan...
Sensizliğe attığım her adım da, okunaksız izini sürüyorum mutluluğun ve terkediyorum seni...
Sensizliğe attığım her adım,Her adres, her yol, sana çıkıyor kaç kişi birden yaşadığımı bilmiyorum artık. Sanki her biri bir çoçuk. Biri benim yerime kalabalıkta sevilen, neşeli birini oynuyor.Bir başkası tıpkı çocuk gibi aklına eseni..
Hissettiği her şeyi yapabileceğini, herkesin onu sonsuza dek seveceğini, kimseyi yitirmeden, kimseyi kırmadan böyle hep mutlu, sonsuza dek yaşayabileceğini sanıyor.
Bir başkası hep mutsuz herşeyin kötülükle dolu olduğunu,bu yalan dünyanın bu acımasızlığının ne yaparsak yapalım değişmeyeceğini çok iyibiliyor.
Biri ise durmadan ve hiç yılmadan seni sayıklıyor suç bendeymiş gibi isyanlar ediyor bana,sadece beni suçluyor...
Bütün bunlar benimle birlikte.
Bazen onları taşımaktan yoruluyorum. Beklemeler senden uzak kalınmaya çalışılan günler.
Sensizliğe attığım her adım. Bilsen ne isyanlar ne nefretler taşıyor gecelerime.
Oysa sen susuyorsun,
Ve ben hep uyanığım zamansız ölümlere. Bilsen,ne dayanılmaz. Kendimi hiç bir yerde bulamamak.Yapanyanlılığımda da olsa haykıramamak ne zor !
Şimdi söyle , nerede o gül ektiğimiz umutlar?Hayal bululutlarında bitirdiğimiz yağmurlar?
Ve kana kana içmeler susuzluğu?
Yıldızlı göklerdeki suskunluklarımı?
Sensizlik ateşlerimi Kutuplar'a sürdüğüm ve kendime yandığım o "düş" nöbetlerindeki özgür zamanlar. Nerde !
Oysa yaşamak vardı göğün erişilmezliğini.
Her attığım adımda biraz daha geri gitmek. Her intiharda yeniden dirilmek.
Ölümümü diriltmek istiyorum yokluğunla. Kendimi diriltecek kadar ölü, seni ölümüne sevecek kadar deliyim ben.... Mutluluk bile sensiz çekilmiyormuş geç anladım, gözlerinde bir anda dört mevsim. Her mevsimin güzelliğinde sen.. Yemyeşil nehirler çizsem zamanın yüzüne adını sonsuzluk koysam ve her saniyesini o sonsuzluğu seninle yaşasam.
Umudun olacak ki, inanacaksın. Umut su'da boğulmuşsa; nehirlerin suçu ne...? Öğreniyorum sevdiğim. Umudum yeşil akarsularda boğuldu ama o nehirlerde hayat'ta kalmayı, o nehirin mahkumu olmayı ve o nehir de seni sevmeyi öğreniyorum...
Sensizliğe attığım her adımda. Ben sana özlemlerimle
Kalın bir kitap oluşturdum geçmişimden, dışına bir kapak gerekti ve rengi önemliydi.
Beyaz mı olmalıydı?
Ya kırmızı,
derken kararımı verdim.
Siyah olacaktı, siyah ve kalın kapaklı bir kitap.
“Neden siyah?” diye sordu gözyaşım.
Cevabım hazırdı;
“Çok eskidendi, umutlarım dağılmadan önce havaya, yeşermeye çalışan tohumlarım vardı gelincik bahçelerinde,
büyümesine, açmasına izin vermeden soldurdular.
Toprağını ise savurdular havaya, belki yeniden filiz verir diye çiçeklerim”.
İnsanlar böyle acımasızdı işte, önce sadakat bağı kurarmış gibi yapıp, sonra yıkarlar tüm bağlarını.
Ellerini tam uzattığını sanırken hatta uzatmışken onlar çekiverir ansızın,nedeni bilinmez bu kaçışın.
Gün geldi su içmek istedim eski, yosun tutmuş, yıllara meydan okumuş bir çeşmeden, bir el uzandı ve bir bardak ardından;
“Buradan iç” dedi.
Çeşmeden kana kana su içmek varken, bir bardağa sığacak kadar azdı bana ikram etmek istediği su, bilemedi.
Nezaketti oysa yapmaya çalıştığı, ben yanlış anladım karşımdakini, haykırdım; “Bir bardak su bumudur bana layık gördüğün?” Cevabını alamadan uzaklaştım oradan, biliyordum geride kırılan bir kalp bırakmıştım.
Sonra bir ekmeğe uzandı elim, sımsıcak, fırından yeni çıkmış, alıp kopardım. Sıcakken ekmek ne güzel kokardı. Biri geldi; “Benimle ekmeğini paylaşır mısın,bende açım” dedi.
Hepsini verdim, bir dilim ekmekle doymasını bilirdim ben. Karnı doyduktan sonra yüzüme baktı, derin, manasız. Boştu bakışları, dudaklarını büzüştürdü; "Biraz sıcaktı ekmek, birazdan kesin karnım ağrır". Sinirlendim yüzüne tokatı atmamak için kendimi zor tuttum.
Ardından başkası, diğerlerinden farklıydı, benden sevgidilendi. En değerli varlığımdı sevgim, ona nasıl verirdim. Acaba layık olabilecek miydi? Sevgi istedi,
sevgi, bir bardak su ile susuzluğu giderebilecek, bir dilim ekmekle karnı doyurabilecek en büyük değerdi sevgi. Benden sevgimi istedi, ben ise beraberinde aşk, sadakat,kocaman bir kalp verdim. Onu kalbime kilitleyip, anahtarını attım uçurumdan aşağıya, bir daha bulmam mümkün olmasın diye.
İlk sevgi, ilk aşk, ilk göz ağrısıydı bende.
Zaman sonra yüzüme baktı, gülümsedi; "Sevgin yetiyor ama..."
Amasını dinlemedim söylediğinin.
Sevgide ama olmazdı, yüzüne kapadım açtığım tüm kapıları.
Sana bakan bir çift güzel göze değiyor gözlerin, sonra elleri ellerine.
Aldığın nefesten bile değerli olduğunu sanırken, sevgi cümlesinin sonunda kocaman bir “ama” kelimesini söyleyebilecek kadar cesareti bulabiliyor kendinde.
Yıllar geçti, aynadan baktığımda kendimi görmem gerekirken yaşadıklarımı gördüm.
Hep bir yerlerde yanlış yaptım diye düşündüm evet yanlışı ben yapmıştım.
İnsanın hatalarını anlaması için neden saçlarına aklar düşmesi, ellerinin üzerinde çizgiler belirmesi gerek hala anlamadım.
Bu yüzden kara kaplı bir kitap, içinde boş sayfalar, yazamadım. Düşündüm, gözlerimi gece nemine sakladım,
ağladım, fakat bir kelime dahi yazamadım. Kara kaplı bir kitaba sadece boş sayfalar yakışırdı.
içimi acıtan düşüncelerin yoğunluğunda seni kaybetme korkusu.. o yüzden yeni başlangıçlara ilk adımı atamamak,içinde yeni duyguların filizlenmesine izin verememek.. bulut olmak..hep ama hep bulut olmak..bir bulut daha gelse,çarpsa yağmur boşaltacak.. karamsar dünyamın kara bulutları,sisli havalarda çıkan , gönül boşluğuma çöreklenip içimde derin yaralar oluşturan,uçurum uçurum .. düşmek üzereyim o boşluklardan birine,isyanım nereye kadar,kaç asır daha benle gider bilemem.. sende git diyemiyorum,konakladın yüreğime be çocuk.. kovamıyorum seni,gönül bu ,misafirperverliğe gelince birebiriz ya hani.. ondan mıdır nedir,seni salmak gelmiyor içimden..
Ama farkında mısın?sen büyüdükçe bir yerlerde ,ben küçülüyorum,daralıyorum iyice.. sadece bir misafir(!) için çok değil mi diyorum,çok değil mi? sende git be çocuk.. bak bu sefer söyledim,sende git..
Farkında mısın?yüzüme baktığın da,konuşamıyorum, hani acı biber etkisini düşün,genzini yakan o buram buram koku olur ya, boğazına düğüm çalar,konuşsan olur olmaz saçmalarsın, sessiz kalsan seni aciz sanar ya karşındaki,acıdan olsa gerek der,basitttt..
Bu kadar basit mi be çocuk?konuşamıyorum ,ama ısrar etme n’olur.. konuşamıyorum karşında.. aklından fırtına gibi esip geçen o düşünceler o anda diline dökülmüyor.. suskunluk.. acı bir suskunluk olup selam veriyor sana, birde sessiz dünyaya.. ama bakamıyorum da gözlerimle,bakamam çünkü onlar yasaklılar sana bakmaya.. sen bakınca kaçarlar,bakmayınca ağlarlar. .aldırma emi çocuk,sen aldırma ve bakma bana son defa, içime oturmuş zaten acın,noktayı koyar gibi bakma,bakma Allahın cezası!.. öyle bakma..
..bakta,virgül olsun o bakışların,burada bitmedi daha meselem der gibi baksınlar o gözlerin..i çimi acıtmaktan çok mu hoşlanır o korkak gönlün bilmem?.
..biliyorum,masummuş numarası da yapma artık..değilsin..değilsin.. hiç birşey içimde sana karşı büyüttüğüm duygular kadar masum olamaz.. bana acıyarakta bakma.. çünkü aciz sandığın ben, hafife alınmayacak kadar büyükmüşüm, gönül yükünü taşımak kadar zoru yokmuş..
Bir yol hikâyesine bıraktım kendimi Uzak diyarlara, bilmediğim yerlere uzandım Kaçtım, hep uzaklaştım Durup hesaplaşamadım
Gittim / Durdum Bir sahil kasabasında Huzurun kollarına bırakacaktım yüreğimi Dingin bir ırmağa dönecek Unutacak / Hatırlamayacaktım
Gittim / Kaçtım Bir dağ tepesindeydim Hatırladım / Hatırlattın Bağırdım avaz avaz yokluğuna Kimse duymasa da / Kimse bilmese de Adına takılar takıp bağırıyordum ağız dolusu Sakinleştim, kırgınlığım azaldı biraz
Gittim / Gittin Farklı yönlere, değişik mekânlara aktı yolumuz Arada bir birimize bıraktığımız Kısa mesajlar Dudak ucundan sorulan Nasılsın, iyi misin cinsinden yarım ağız sorular vardı
Gittim / Konuştum Bir dört yol ağzında durdum İki farklı ses içim de Bir birimizi eleştirdik kıyasıya Kızgındık / Öfkeliydik Kırdık / Döktük / Ağlattık / Kanattık Sustuk / Boğulduk İkimiz de o kadar haklıydık ki Anladık yaptıklarımızı Vazgeçtik bir birimizi suçlamaktan
Gittim / Durdum / Baktım Görmediklerimin farkına vardım Ne çok hata yapılmış İncitilmiş / Burkulmuş / Tüketilmiş Ne çok / Ne çok hata yapmışız Kaybetmiş / Kaybedilmişiz
Gittim / Etrafımda döndüm Her yanım kuşatılmış Aramız da uzak mesafeler Ama burnumun dibinde bir yere gitmemişsin İçimden bir yerden fısıltın geliyor Her fısıltı biraz daha sen oluyor
Gittim / Sustum Sessizliğime sığındım Sustum / Sustum /Sustum Çaresizliğimin çaresini onun sırtına yükledim Kabullenemedim / Kabul edemedim Sustum ve susturdum Boğazına halkalar geçirdim Yüzleşemedim / Boynumu yere eğdim
Gittim / Gözlerimi kapattım Film şeridi gibi geçti Bir aşkın bitişi gözlerimin önünden Dur! Böyle olmamalıydı diye hayıflandım Ama filmler gibi değildi hayat Hiçbir sahnesini durduramıyorduk Bitti / Bittik
Gittim / Döndüm / Hesaplaştım Hatalarım / Yanlışlarım / Günahlarım Bir bir yüzleştim hepsiyle Gittim / Değiştim / Geldim Bıraktığın yerdeyim Bıraktığın gibi değilim
Çırılçıplak soyunduğum harflerin/üst üste getirdiği/bir ayrılıktayım ve farkındayım/üşüyor sözlerim sensiz/sar bikere cümlemi Ateşim var öp beni...Yani sen gibi
Yani sen… Sevişen acıların uygunsuz yakalanışı kalbime Sar… Yaram berem kan ağlar…
Yani sen… İklimlerden sonbahar Avluda saklambaç mevsimini geçtim yar
Onyedinci sayfanın içine katlanmış bir aşka Sarı yapraklarımı döküyorsam Ellerim dikiş izlerinden tanıyorsa hayatın takma kollarından kaçışlarımı Birikmiş özlemlerim vuruyorsa yüzüme Kıstığım bir yerde yeniden başlıyorsa seslenmeler Anlattım işte git demeni bekliyor acılarımın çapraz dikiş yerleri Ama önce “gelmeni”
ıslatılmış bir düşün ağzı sulanıyor bu yalvarışa
Yalıtılmış gözlerimde ne bir bulut ne bir yağmur var Kapatıp/Açtığım Beklediğim zamanlar Sadece sen… Yani sen… Birde Ayrı kalmalar ay(ı) rılmalar (kimse bilmiyor gittiğini aslında benim kadar)
Burnu beş karış havada bir tahammülsün İlik yerleri genişlemiş düğmeler açılırken Daha kolay soyunur ayrılıklar Bu kadar…
Ah bi değse tenin ayakuçlarıma Göçte bi yalnızlık var Bende olmayanı istiyorum Alkışları yükseliyor vedalarımın . . Senden bir eksik Benden bir fazla Bu kadar
Yani sen
Ayrılık gibi Vedalar gibi Sonbahar gibi En çok sevdiğim gibi Aynı anı yaşamak gibi Gitmekle kalmak gibi . Hepsi kitaplarda var Bende olmayanı istiyorum Yani sende var . Anlattım işte git demeni bekliyor acılarımın çapraz dikiş yerleri Ama önce “gelmeni” bu kadar
Çırılçıplak soyunduğum harflerin/üst üste getirdiği/bir ayrılıktayım ve farkındayım/üşüyor sözlerim sensiz/sar bikere cümlemi Ateşim var öp beni...Yani sen gibi...
Hep kolay gibi gelirdi yalnizlik, tatmamistim ki! Hep kolay gibi
gelirdi
unutmak, AsIk olmamistim ki! Oysa sen SON NEFESIM Oysa sen oyle
acimasiz
ogrettin ki bunlari Oysa sen oyle yalniz biraktin ki
Once gozlerin gecti gozlerimden cigliklarla dolu o yolda Sonra ellerin
gitti ellerimden bir saniyelik kisa bir zamanda Sonra Sonrasi yok,
sen
gittin iste Ilk o gun kanadimin kirikligini hissettim ve o durmadan
kanayan korkunc yarayi Nerde yikamali, nasil kurtulmali?
Bir zamanlar beni cok sIk arardin SON NEFESIM Sesimi duyunca
rahatladigini soylerdin Sonra Sonra birden sustun yeminli gibi
Telefonum calmaz oldu Bataryasi artik on gunde anca bitiyor Su koca
kalabaligin icinde oyle yalniz, oyle SENSIZIM ki; hicbir kelime
anlatmaya
yetmiyor Odam sensiz sessiz Odam sensiz soguk Odama gunes vurmuyor
Odama huzun hakim Odama kasvet
Iste! Imkansiz mi, al iste Beni sevmen imkansiz Seni sevdigim
gibi
sevmen, deli gibi ozlemen imkansiz iste
Sensiz olmuyormus SON NEFESIM Sensiz olmuyormus bu hayat Sensiz
olmuyormus bu nefes Anladim, ama biraz gec kaldim Onceleri dedim ya,
onceleri bicak saplanmiyordu sirtima Onceleri serseri kursunlar
mayalamiyordu gecelerimi Onceleri oyleyd Ve birde sonralari var ne
yazik ki
Gozlerimde dans eden, ha akti ha akacak derken yagmur gibi inen yaslar
var
artik Gozlerimde sen, gozlerimde kan, gozlerimde hasret Yagmur
ormanlarini aratmiyor gozlerim Gece cakan simsekler misali, sagnak
yagmur
gibi gozlerim
Bu gün gökyüzünün yagmurlarla dolu bulutlarına baktım…Üstüme yagan o yagmurun
ve o yagmur bulutlarının altında seni düşündüm, seni hayal ettim…Bulutları
kendime, o bulutlar arasından arada bana göz kırpan güneşide sana
benzettim…Ben duygu, hüzün,özlem ve hasret yüklü bulutum…İçerimde şimşekler
çaksada, yıldırımlar çıksada, hepsi sadece kalbime saplanıyor…Biliyormusun ben
sadece kendi yagmurumla ıslanırken sen ne kadar güneş olup beni kurutmak için
ugraşsanda, çabalasanda bir rüzgar olup beni dagıtmadıgın müddetçe,sen
kuruttukça ben tekrar ıslanacagım…
Amacım bulut olupta senin önünü kapatmak degil,sadece sana yakın olmak…Seninle
yan yana olmak…Sen biliyorsun her zaman gönlümde açan bir güneşsin…Şimdi
senden rüzgar olmanı,içi hüzünlerle, duygularla,özlemlerle dolu olan bulutları
dagıtmanı istiyorum…Biliyorum bir güneş kadar uzaksınSana dokunamam,seni
sarıp sarmalayamam
İşte bu yüzden artık birazda rüzgar ol,es yık,dagıt Biliyorumki beni dagıtırken
beni sarıp sarmalayacaksın…Çok azda olsa bana dokunacak,içi dolu olan
bulutlarımı etrafa saçıp yok edeceksin…Daha sonra tekrar güneş olİşte o zaman
bende sana masmavi gök yüzü olacagım…Benimle var olucaksın,hep
yanımda kalıcaksın…Koskoca bir gök yüzü ve o koskoca ve masmavi gökyüzünde
sadece sen ve ben kalacagız…Geceleri ay,yıldızlar,saman yolu ikimize,
ışıklarıyla,görüntüleriyle bize gösteriler yapıcak…Sen artık geceleri
batmıyacaksınSadece ışıklarını kapatıp başını bana yaslayıp bu güzel ve
muhteşem gösteriyi izliyecegiz…Kuyruklu yıldızlar etrafımızda dolanıcak,onun
ışıgıylada ben gözlerinden kalbine dogru akacagım…
Sen bu güzel ve muhteşem gösteriyle beraber başın dizlerimde uyuyacaksın…O
kadar çok mutlu olucaksınki, sabah oldugunda yavaş yavaş dizlerimden kafanı
kaldırıp o mutluluk ve sevinç içerisinde güneş olup tekrar etrafına ışık ve
sıcaklık saçacaksın…Bende tekrar masmavi gökyüzü olup senin yanında
olacagım…Taaki sen dinlenmek için başını gögsüme koyana kadar… Hadi birtanem önce rüzgar, sonrada güneşim ol,ol ve gel bana…Kır
zincirlerini,haydi kır…Ben her zaman oldugu gibi hala senin esmeni bekliyor
olacagım…
Bekleyenin nerede bekledigini mutlaka bilir beklenen…
Onuda sen aldın kutlarım seni Gözlerimde yaşlar dinmemişti ki Birde sen ağlattın kutlarım seni Şimdi mutsuzluğun zindanındayım Uğrunda gençliğim tükendi gitti Bana aşktan söz etme ne anlarım Yaşarken öldürdün kutlarım seni Güneş gibi doğdun birden kayboldun Kalbimdeki aşkı yerlere vurdun Sen ağlatmak için mi beni buldun Yaşarken ağlattın kutlarım seni Serpilip gittim mutlu musun? Bende bulamadığını onda bulur musun? Hiçbir şey demiyorum Allah'a havale ediyorum Yaşarken öldürdün kutlarım seni kutlarım seni Aşkım seni çok özlüyorum Dön desem dönmezsin biliyorum Gittin artık sende ellerdeydin Affedemem affedemem asla seni...
Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi
Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime
O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi
İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime Ölüm! kaçınılmaz sonuç o soğuk kelime
Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek
Yüzümde gezinecek pis ve iğrenç elleri
Korkudan büyümüş gözlerimde hayaller can verecek
Biliyorum üzüleceksin, ama bir gerçek
Bir yerde sevişmek gibi, bir yerde yaşamak kadar
Ne hazin sıcaklığımızın bizi terketmesi
Ve yüzümüze birbiri ardınca kapanan kapılar
Ergeç uzanır bir el son kampanyayı çalar
Anlarız kaçınılmaz anın geldiğini
Şehre bir bomba düşmüş gibi aynalar, camlar kırılır
İnsan arar da bir türlü bulamaz güzelliğini.
Kimse benim kadar bilemez ölümün rezilliğini
Seni koyup gitmenin hüznünü ben anlarım
Çünkü ben sende buldum kendimi, sende sevdim
Senin yanında seninle değerlendi zamanlarım
Ne acı gün kadehlerin boş kalması, şarkıların yarım
Mevsimlerin birbiri ardınca bir anda bitivermesi
Ansızın toprakla dolması gözlerimizin
Karnımıza o çirkin böceklerin girmesi
Kim bilir ölüm belki de bir çilenin sona ermesi
Belki güzeldir, şu sefil dünyaya boş gözle bakmak
Ne çare ki sen varsın, o dünyada sen varsın Benim korkum ölüm değil, seni yalnız bırakmak