Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
5. Peron'da seni bekledim
Gelseydin alize rüzgarlarını verecektim
Hani kimi zaman bir şarkı çalar ya uzaklarda
Bir başka garip olur akşamüstleri
İşte öylesine sana tutkun
5. Peron'da seni bekledim.
O cumartesilerin artanıydı dün
Tanıdım ellerimde yağmurlu aşkım
Acı sarı çiçekler istasyon saatinde
Öyle yalnız öyle karanlık yüreğim
Karanfil yanığı gecelerde
5. Peron'da seni bekledim
Yıldızlar yağmur uçlarındaydı
Mızrak mızraktı lacivert gökyüzü
Geceler boyu İzmir'de, Basmane'de
Her gece ama her gece
Kaç tren kalktıysa bir o kadar
5. Peron'da seni bekledim.
Büyük kapıyı geçerken bilirdim
Seninle başlayıp seninle biteceğini
Anılar, solan aşklar ve uzun rüyalarla
İnce mavi bir kızın düş yeriydi orası
Ama sen hiç görmedin, duymanı istemedim
5. Peron'da seni bekledim.
Bir akşamı atlamadan yazabilirim
Bir tas su içer gibi
Kendi sevgilerimize vurgunluğumuzdan
Yıldırım düşer suya, buharlaşır özlemin
Esmeriyle gelir, yağmuruyla gelir
-Bütün akşamlar biraz da yağmurdur zaten-
Yaprağında titreşen canıyla gelir
Güneşsiz, bulutsuz bir gökyüzü kalsa da
Hasta yatağına saplanmış uyku gibi
Bir akşam çıkarırım sancılarımdan
Dağlarda çoban yalnızlığıyla
Kum saati boşalır, kum saati benden önce
Gün olur yankı verir sesime
Gün olur çıkarsız sevdalarımdan
Bir can kalmış, bir can az yakınmadığım
Akşamı zamanında taşımadıkça.
Alaca bir iş günü
Sıcacık ışık tozu serpilir yaz sonlarına
Duvardaki çatlak yosun kesilir
Sızan ve pek yakında artacak sulardan
-Çobanın sırtında tutuşan aba
Tutsak pazarlarında artışa çıkan utanç değildir
Yaşamın iletkeni bilgiyse
Soluk alıp vermeyen dinazor
Ya da esrik bir ağaçkakan
Neden çoğu yapıtlarda gözdedir-
Dokur gergeflerde incecik hüznü
Ayrılışı, özlemi, tutkuyu, yanlışına
Çok aç kavruk dualarıyla
Devinimli, nesnel öyküsü
Alaca bir iş günü
Güçsüz insanın yazgısı diye bilinir
Bahar dediğin bir top sarı mı
Yeşil mi, yoksa vurgun mu
Hiç mi hiç, geldi mi hep
Bir olasılık dönenir durur
Ölmeden dirimi hiç yaşamadık ki
Bırakırım, suları şimdi akmayan
Boş bir köprüden
Demir köprüden
Ağusunu üstüne yüreğimin
Biraz umut mu ne, biraz acı mı ne
Zamana ayarlı mı bilemediğim
Ve akıp geçen bir şey var yanımızdan
Ter basar gecemizi
Bahar dediğin bir top sarı mı
Yeşil mi, yoksa vurgun mu
Hiç mi hiç, geldi mi hep
Bir olasılık dönenir durur
Ölmeden dirimi hiç yaşamadık ki
Bırakırım, suları şimdi akmayan
Boş bir köprüden
Demir köprüden
Ağusunu üstüne yüreğimin
Biraz umut mu ne, biraz acı mı ne
Zamana ayarlı mı bilemediğim
Ve akıp geçen bir şey var yanımızdan
Ter basar gecemizi
-Hep aynı şiiri söylerim
Şimdi de bir öncekinin benzeri-
Ormanda yukarı dal sürdü ağaç
Kökleri sıvama ayrık otu
Korkusunu gizler kendi kendinden
Yüzük geçmiş gibi parmaklarına
Işık içinde mineli bir yüzük
Dokunur gökyüzüne umutla
Geceyle birlikte yorgun bir rüzgar
Doğum öncesinden yalnız
Yükünü boşaltır artık sabaha
Daha yaprak dalda uyanmadan
Açmadan kuşlar kanatlarını
Eksik bir çiçektir orada bahar.
O bahar ki hiç bilmez,
Yanmıştır suda gövdesi
Yırtılmış kayaların bıçaklarıyla
Üşüyünce nasıl tüy değiştirmiş
Nasıl acıyla kıvranmış ağaç.
O tepede açmadan başını daha
Ay kuşağı dolanır karanlığına
Bir salkım kuştur ağaç
Karışır ona sesim
İlk ateş düştüğünde, o gidenlerin ilk ateşi
Sıyrılır gövdesinden
Başsız ve sonsuz bir ırmak artık
Çarpa çarpa döver kıyılarını
Yaprağa gömülmüş duyarlığımız
Çözülmemiş bir yazıt ahşap gövdesinde
Sanki bir kozalak patladı patlayacak
İncecik damarlarıyla yaşam
Yapayalnız bir sözcük
Bekliyor ağzımızda
İnsan gücünün nereye vardığını bilemiyorum
Hala dünyaya bağlıyım, hala
Gece gündüz içimde kapanmayan göz
Bir damla yaşı esirgiyor
Zincir yapıp boynuma astığım tüm yanlışa
Tutku içinde bocalayan bu yırtıcı ruh
Nasıl kurtaracaksa
Sessizce seken keklik gibi
Geliyor korkularım ama yüreğim kavruluyor da
Daha fazla sevebilir miydim
Daha fazla mı güçlenirdi kanatlarım
Yakında bal olacak acı süt akıtan incirlerim
Yaşam minik bir kuş gibi açılacak avuçlarımda
Her sabah doğması kadar olağan güneşin
Hiçbir şeye sahip olmamak örneğin
Yine de hiçbir şeyden vazgeçmek zor geliyor
Kötü haberlere yaslı sevinçlerimden
Gerçeği hangi efsaneyle büyütürsek
Onunla öldürürüz çoğu zaman
Güzellik ve acı aynı uçurumda
Ben ise ne veririm
Payıma ne düşer ölümsüzlükten
Binlerce güneş olacak, binlerce güneş
Yılgının izlerini, yılgıyla sildiğimizde
Yaşamın mora dönük aydınlığından
Evcilleşmemiş uygarlığın bakışı
Kendi ortasından kıvrılınca
Nice yıldır unuttuk dinlemeyi
Seslerimiz dalgalandı perçemlerimizle
Ölümü ve yaşamı görüyorum
Sürüp giden ölümü, sürüp giden yaşamı
Yıllardır kullanmadığımız gözlerimizi
Koparmalıyız şimdi tutsaklığından
Her kımıldanışın kazandığı yoğunlukla
Bozguna uğradı çok dostlarımız
Yeniden biçimlenmiş Titan'ların ağzıyla
Uzakta devşirir denizimi kuş
Ay gibi akan kanadı
Usuldan kaydıkça suya
Ağır kolonu keser ellerim
Yeni düşmüş bir teleği
Tutup kaldırabilse
İşlemeli bir gömlek gibi gecenin
Süt ipeğinden ışığına
Pirinç tarlasında çıplak akşam beyazı
Ve hüzün öylece durur
Gizli köpüğünde yaprağın
Ayakların kaç kez bir yazma gibi
Unutulur arıkların çekme sularında
Keten çiçeğidir sevda bir açımlık
Ya da çatal cama uzayan gölge
Belki bir kök gelinciktir çizdiğin
Çıkarıp yıkanan dolaklarında
Uzakta devşirir denizimi kuş
Ay gibi akan kanadı
Usuldan kaydıkça suya
Bir dilim ay, kıpkırmızı bir dilim ay
İstemli bir dilim ay, yanıp sönesi
Vapur olsam varasım gelir
Onca gecenin içinde
Hem de sümbülsü mavi
Bir dilim ay
Oldukça puslu hem de
Bir bardak su gibi
İçip kanasım gelir
Şarkıları asarız da
Yediveren gülleri gibi baharımıza
Nedense hem İsa öncesi hem İsa sonrası
Camgöbeğinden bir dilim ay
Renk değiştirir durmadan akşamımıza
İnce bir bıçak çıkarır
Yorgun bir ses gibi dağılmasından
Okyanusa yağan karın yüzüne
Senin yüzüne, benim yüzüme
Bir dilim ay kılıç gibi
Üstüne kapanasım gelir
Nasıl görmezsin, bir güvercin uçtu
Bir tek dalına kanadı değmeden ağacımızın
Düşlerin içinde belli belirsiz
Senin yaban yüreğini aldı götürdü
Usulca yastığına gecemizin.
Yalnız esintisi bereketli yaşamın
Yaprak kımıldamayan sıcak yaz günlerde
Ruhunu taşıyacak kadar güçlenmen için
Yeşil zebercet taşlarıyla
Tozlu yapıtlara kapanan ürkek bedenin
Aldatıcı ışık oyunlarına sığındı.
Bu son öpüşlerin yalnızlığında
Gölgelerden hafif, gün batımına yakın anılar
Kanat çırpınışıyla silkelendi
Nasıl görmezsin, bir güvercin uçtu
Bu gece yaşlı bir sakız ağacı gördüm
Kolları karanlığı taşımıyordu
Bu gece ay ilk dörtlükteyken
Toprakta karıncalar yuvalarını
Su böcekleri yosunlu keaya diplerini bırakıp
Kımıltısız ve dar zamanlı
Yaşamı karşılıyordu
Göğsü yarılmış, morarmış dudaklarıyla
İnip kalkıyordu susuzluğu denizin
Ve bu gece havada
Durmadan kaçındığımız
Yalnızlık tütüyordu