Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Abdurrahman Gazi
Osmanli Devleti'nin kurulusunda büyük hizmetleri geçen mücâhid kumandan; Ertugrul Gâzi'nin silâh arkadasi ve Aydos kalesi fâtihi. Dogum târihi ve yeri bilinmemektedir. 1329 (H.730) târihinde vefat etti. Kabr-i serifinin Eskisehir yakininda kendi adiyla anilan köyde oldugu rivayet edilmektedir.

Abdurrahmân Gazi cihâd hizmetini yâni Allah ü teâlânin dîninin yayilmasi ve O'nun kullarina duyurulmasi vazifesini Osman Gazi ve oglu Orhan Gazi devirlerinde de devam ettirdi. Târihe altin harflerle geçen bir çok kalenin fethine ve meydan muharebelerine istirak etti. Osman ve oglu Orhan gazilerin gözü yerindeki kumandanlarindan ve silâh arkadaslarindan idi. Osman Gazi vefatindan önce Abdurrahmân Gazi ve diger mücâhid silâh arkadaslarini oglu Orhan Gâzi'nin hizmetine verdi. Çavdar tatarinin Karacahisar pazarini basmasi üzerine Lefke'ye (Osmaneli) yaptigi gazadan dönen Osman Gazi oglu Orhan'a; "Ogul! Her ne kadar bu tatarlari yemin verdirip gönderdi isek de bunlar söz tutmaz bir topluluktur. Bu defa var sen gaza et! Hak teâlânin zafer vermesi ümîd olunur" diyerek onu cihâda gönderdi. Yanindaki mücâhid kumandanlarindan Akça Koca Konur Alb Abdurrahmân Gazi ve Köse Mihâil'e hitaben de; "Gaziler silâh arkadaslarim! Göreyim sizi. Din yolunda nasil davranirsiniz?" buyurdu. Abdurrahmân ve diger mücâhid gaziler sonradan üç kit'a ve yedi iklimde hükmeden Osmanli Devleti'nin temelini attilar. Akça Koca Samsa Çavus ve Konur Alb; Akyazi iznik ve izmit ile mesgul olurken; Abdurrahmân Gazi de istanbul tarafindaki hisarlara akinlar yaparak Bizanslilari saskina çevirdi Istanbul'dan mücâhidlere gelecek saldirilari önledi. Zîrâ Bizans tekfuru seçme askerlerini gazilere karsi gönderiyordu. Abdurrahmân Gazi bu seçme Bizans kuvvetlerini düzenledigi akinlarla zayi edip (kirip) geri çekilmelerini sagladi. Gaziler geceleri uyumazlar gündüzleri at sirtindan inmezlerdi. Buralari müslüman topraklari yapmak azmiyle kanlarini canlarini feda edip hayirla yâd edilmek için çalistilar.

Iznik'e yakin bulunan Kara Tekin'e yerlesen Samsa Çavus zaman zaman Iznik'e akinlar ve baskinlar yaparak kale çevresinde sik sik görünmekte idi. iznik tekfuru bu baskinlardan yakinarak Bizans imparatorundan yardim istedi Istanbul'dan toplanan Bizans kuvvetleri gemilerle Yalakova (Yalova)'ya çikarildi. Bunu haber alan Abdurrahmân Gazi bunlara baskin yaparak çogunu kiliçtan geçirdi. Sag kalanlar da bin bir zorlukla gemilere binip Istanbul'a döndüler.

Abdurrahmân Gazi Bursa fethedilinceye kadar Bizans sinirinda uç beyi olarak hizmet gördü ve Akça Koca ile istisâreli olarak gaza ve fetihlerini sürdürdü.

Orhan Gâzi'nin silâh arkadaslari kuzeyde Karadeniz güneyde Izmit körfezi ve batida Istanbul Bogazi ile hudûdlanmis olan yarim adaya girmekte gecikmediler. Akçakoca Konur Alb ve Abdurrahmân Gâzi'nin akinlari durmadan devam etti. Nihayet bogaziçi sahillerine kadar ulastilar. Konur Alb Akyazi ile Sakarya' nin iki tarafindaki kaleleri Rumlarin elinden aldi. Akçakoca da; Ermenipazari Ayan Gölü (Sapanca Gölü) Kandira kalelerini ve daha sonra da kuvvetlerini birlestirip Samandra'yi fethettiler. Samandra'nin fethinden sonra 1326 (H.726) senesinde o mintikaya fâtihinin adina izafeten Kocaeli denildi. Sakarya'nin kuzey-dogusundaki havaliye de Konur Alb'in ismine izafeten Konrapa denildi.

Aydos kalesi Aydos daginin dogu tarafinda insâ edilmis bir kale olup Konur Alb ile Abdurrahmân Gazi tarafindan fethedilmistir.

Abdurrahmân Gâzi'nin ismi söylendikte akla Aydos kalesi; Aydos kalesi denince de Abdurrahmân Gazi gelir. Bu kale feth edilirken vuku bulan kale kumandaninin kizi ile Abdurrahmân Gâzi'nin macerasi gerek Rum ve gerekse Türklerin hafizalarinda silinmez izler birakmistir.

Abdurrahmân Gazi Izmit'in fethinde de büyük hizmetlerde bulundu. Samandra tekfurunun fidyesi bahanesiyle Izmit'e gitti. Kaleyi inceleyen ve çevreyi taniyan Abdurrahmân Gazi geldiginde Izmit'in nasil alinabilecegini Orhan Gâzi'ye bildirince Pâdisâh da onu orduya rehber ve öncü tâyin etti.

Mücâhidlerin tedbir gayret ve îmânlari neticesinde küfrün en büyük kalelerinden Izmit de fethedilmis çan sesi yerine burçlarda ezân-i Muhammedi okunmaya baslanmis oldu. ömrü muharebe meydanlarinda islâmiyet'e hizmetle geçen Abdurrahmân Gazi 1329 yilinda vefat etti.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Abdülhak Hamid Tarhan

Tanzîmât döneminde bati te'sirlerini Türk siirine sokan sâir tiyatro yazari ve diplomat. 5 Subat 1851' de istanbul'da dogdu. Babasi dedesi ve soyu ilim âleminde isim yapmis sahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla hekim olup ikinci Mahmûd ve Abdülmecîd hanlarin hekimligini yapmis siir ve târihle ugrasmisti. Babasi Hayrullah Efendi meshur bir tarihçi ve diplomat idi.

Abdülhak Hâmid ilk tahsiline Evliya Hoca Behâeddîn Efendi ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocalarin huzurunda basladi özellikle Hoca Tahsin Efendi'nin Abdülhak Hâmid üzerinde etkisi büyüktür. Daha sonra Bebek Kösk kapisindaki mahalle mektebi ile Rumelihisari Rüsdiyesi'ne kisa süre devam etti. Ailesi tarafindan Paris'te egitim yapmasi uygun görülünce agabeyi Nasûhî Bey ile 1863 Agustos' unda Paris'e gitti. Orada Hortus College adli bir özel okula basladi. Kisa zamanda Fransizca'sini ilerletti. 15 sene tahsilden sonra yanlarina gelen babasi ile istanbul'a döndü istanbul'da Fransiz mektebine basladi ve Fransizca'sini ilerletmek için Bâb-i âlîde tercüme odasina girdi. On dört yaslarinda Tahran büyük elçiligine tâyin edilen babasiyla birlikte Iran'a gitti ve Farsça dersler aldi. Babasinin 1867' de vefati üzerine Istanbul'a döndü.

Dönüs sonunda sira ile Mâliye mektubî ve sadâret kalemlerinde vazife yapan Abdülhak Hâmid buralarda Ebüzziyâ Tevfik ve Recâizâde Mahmûd Ekrem'le tanisti. Sami Pasa'dan Hâfiz Divâni'ni okudu. Bu arada Tahran hâtiralarina yer veren Mâcerâ-i Ask adli ilk eserini yazdi ve meshur mersiyesi Makber'i ölümüne yazdigi Fatma hanimla evlendi. 1876 senesinde hâriciye meslegini seçen Abdülhak Hâmid Paris sefareti ikinci kâtibligine tâyin edilerek iki buçuk sene bu vazifede kaldi. Paris'te iken Fransiz edebiyatini yakindan tanimak firsatini buldu. Dönüsünde bir süre açikta kaldi ise de; 1881'de Poti. 1882'de Golos bir sene sonra da Bombay bassehbenderliklerine tâyin edildi. Bombay'da üç sene kaldi. Esi Fatma hanimin rahatsizliginin artmasi üzerine istanbul'a dönmek için yola çikti. Fatma hanim Beyrut'ta vefat etti.

Abdülhak Hâmid Bombay dönüsünde Londra elçiligi baskâtipligine atandi ise de; manzum olarak yazdigi Zeynep piyesi yüzünden vazifeden alindi. Bir süre bosta gezdikten sonra tekrar Londra'daki eski görevine gönderildi. Bu gidisinde Ingiliz olan Nelly hanim ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiligine iki sene sonra da Londra elçiligi müstesarligina tâyin edildi. Haniminin rahatsizlanmasi üzerine 1900'da Istanbul'a dönen Abdülhak Hâmid 1906'ya kadar istanbul'da kaldi. 1906'da Brüksel büyükelçiligine atandi. 1911'de hanimi Nelly'in ölümü üzerine Belçikali Lüsyen hanim ile evlendi. Balkan savaslari sirasinda kabîne tarafindan azledilerek Istanbul'a döndü. Meârif nezâreti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açikta kaldiktan sonra ayan üyeliginde bulundu. Mütâreke yillarinda Viyana'ya gitti. Burada sikintili günler geçirdi. Cumhuriyetin îlânindan sonra anavatana döndü. 1928 senesinde Istanbul milletvekili seçildi ve ölünceye kadar meb'ûs kaldi. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maas baglandi. Aynca belediye de dayali döseli bir apartman dâiresi verdi. Hayâtinin son yillarinda kendisini çekemeyenlerin; "Putlari devirelim" seklindeki saldirilarina mâruz kaldi. 12 Nisan 1937'de Istanbul'da öldü. Mezari Zincirlikuyu' dadir.

Abdülhak Hâmid Tanzimat sonrasi bütün edebî ve siyâsî devirleri yasamis bir sâirdir. Tanzîmâti mesrûtiyetleri ve cumhuriyeti gördü. Böylece; Tanzimat Servet-i Fünûn Edebiyât-i Cedide Millî Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarini yakindan tanidi. Ayrica uzun seneler doguda ve batida diplomat olarak bulunmasi her iki edebiyati tanimasina sebeb oldu. Bu sebeble Türk siirine batidan yeni konular serbest düsünce ve sekiller getirmistir. Ilk baslarda Tanzîmât ekolünün te'sirinde kalmis batiyi tanidiktan sonra; klasik edebiyattan ayrilarak bati teknigi ile eser vermistir. Edebiyatimizin yeni bir çehre kazanmasinda Recâizâde Ekrem daha çok teorik yönünü islerken Hâmid yazdiklariyla bu isi uygulamistir. Eserlerinde bati edebiyatindan bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo'nun te' sirleri açikça görülür. Siirleri genellikle romantik ve felsefî düsünceler ölüm duygulari ve insan kaderi hakkindadir. Bati yazarlarindan etkilenerek yazdigi dramlar ile Türk tiyatrosuna felsefî düsünceyi sokmustur. Kendisine son zamanlarda Sâir-i âzam (en büyük sâir) unvani verilmistir.

Abdülhak Hâmid'in eserleri iki grupta toplanmaktadir. Siirleri: Makber (1885) ***** (1885) Bâlâ'dan Bir Ses (1911) Validem (1913) Yâdigar-i Harb (1913) Ilham-i Vatan (1918) Tayflar Geçidi (1919) Garam (1919) Yabanci Dostlar (1924).

Tiyatrolari: Hâmid'in tiyatro lari mensur ve manzum olmak üzere iki kisimdir. Mensur tiyatrolari: Mâcerâyi Ask (1873) Sabr ü Sebat (1875) Içli Kiz (1875) Duhter-i Hindu (1876) Târik yahut Endülüs'ün Fethi (1879) Ibn-i Musa (1880) Finten (1898). Manzum tiyatrolari; Nesteren (1878) Tezer (1880) Esber (1880) Sardanapal (1908) liberte (1913).
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Ahmed Resmi Efendi

1700 yilinda Girit'te dogan Ahmed Resmi Efendi Osmanli Devlet adami ve tarihçisidir. Istanbul'daki Reisülküttablardan Tavukçubasi'nin damadi Mustafa Efendi'nin yaninda yetisti ve daha sonra onun damadi oldu.

Devlet hizmetine girerek bazi görevlerde bulunan Ahmed Resmi Efendi Sadrazam Ragib Mehmed Pasa tarafindan Sultan Üçüncü Mustafa'nin tahta geçisini bildirmek üzere Sikk-i sani defterdarligi payesi ile elçi olarak Avusturya'ya gönderildi. Çesitli elçiliklerde bulunmaya devam eden Ahmed Resmi Efendi cavusbasi madbah tersane emini rüznamçeci oldu. Avrupa'yi yakindan taniyan Ahmed Resmi Efendi 1771 yilinda sadaret kethüdaligina getirildi.

Küçük Kaynarca Antlasmasi görüsmelerine de katilan Ahmed Resmi Efendi 31 Agustos 1783 tarihinde vefat etti. Üsküdar'da Karacaahmed mezarligina defnedildi.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Ahmed Rıza

Ittihâd ve Terakkî cemiyetinin ve Jön Türkler hareketinin ileri gelenlerinden. Birinci Mesrûtiyet' in Ayan meclisi âzasindan olan ve Konya'nin Ilgin kazasinda sürgünde ölen ingilizce bildigi ve Kirim harbinde Ingilizlerle yakindan ilgilendigi için ingiliz Ali Bey diye meshur bir zâtin ogludur. Annesi ise. Avusturyali bir kadindir. 1859 yilinda Istanbul'da dogdu 1930 yilinda yine burada öldü.

Ahmed Rizâ ailesinden Avrupâî bir egitim gördü. Galatasaray lisesini bitirdikten sonra Fransa' ya gitti ve zirâat tahsili yaparak Türkiye'ye döndü. Bursa maârif müdürlügü vazifesine tâyin edildi. Bu sirada Ibrahim Temo Abdullah Cevdet gibi kisilerin tibbiye talebesi iken gizlice kurduklari daha sonra Ittihâd ve Terakkî cemiyeti adini alan Ittihâd-i Osmânî cemiyetine üye oldu. 1884'de merkezi Paris'te olan Societe des Positivistes'e (Pozitivistler birligine) üye olarak onlarin fikir ve görüslerini yeni Türk fikir hareketinin parolasi hâline getirmeye çalisti. 1889'da Fransa ihtilâlinin yüzüncü yil dönümü sebebiyle Paris'te açilan meshur sergiyi gezmek bahanesiyle Avrupa'ya gitti. Yurda dönmeyerek Jön Türkler hareketinin basina geçti. Hayrani oldugu Fransiz filozofu Auguste Komte' un "Pozitif bilimden baska bilim yoktur insanliga hiç bir insan üstü varliga dayanmayan ve insan sevgisinden dogan yeni bir insanlik dîni gereklidir. Bu din pozitif (müsbet) sebeblerin üzerine kurulmali teolojiye (dînî ilimlere) oldugu kadar metafizige (akil üstü) de sirt çevirmemelidir. insanlik dîni nereden geldigimizi ve nereye gidecegimizi düsünmeden kisa hayâtimizi daha yasanilir bir hâle (pozitif hâle) koyacaktir. Bu ise birbirimizi sevmekle birbirimiz için yasamakla gerçeklesecektir Insanligi bir insani sevdiginiz gibi seviniz" diyerek peygamberleri ve vahyi inkâr eden Islâm kardesligini ve Islâmiyet'in cihâd emrini yok sayan felsefî fikirlerini yaymaya çalisti. Avrupa'deki teskîlâtin adini Auguste Komte'un pozitivist felsefesinin parolasi olan "Nizâm ve Terakkî" koymak istedi.

Macera arayan veya herhangi bir sebeble menfaat yüzünden ikinci Abdülhamîd Han'in idaresine "Kahrolsun Istibdâd" diyerek Ingilizlerin ve Fransizlarin tesvik ve destegiyle Osmanli Devleti ve Islâmiyet aleyhinde faaliyetler gösteren Jön Türkler bu ismi kabul etmeyip Istanbul'daki Ittihâd-i Osmânî cemiyetinin ittihâd'inin da bu cemiyetin isminde yer almasini istediler. Böylece Istanbul'dakilerin ittihâd'i ile Ahmed Rizâ'nin terakkî'si bir araya getirilerek Ittihâd ve Terakkî cemiyeti hâline geldi. Cemiyetin basina geçen Ahmed Rizâ Paris'e tahsil için gönderilmis fakat oraya yollanis gayelerini unutan ve kendilerine Jön Türkler adi verilenlerle birlikte Mesveret gazetesini çikarmaya basladi. Çesitli yollardan yurda gizlice sokulan bu gazeteyi bir ara Osmanli idâresinin Fransa hükümetiyle olan diplomatik görüsmeleri neticesinde Paris'te çikaramaz olunca gazeteyi Cenevre'de nesr etmeye basladi. Orada da takibata ugrayinca Brüksel' de çikarmaya devam etti. Fakat Belçika hükümeti de Osmanli Devletiyle olan münâsebetleri sebebiyle gazetenin çikmasina mâni oldu. Ancak Belçika parlamenterlerinden M. Georges Lorand gazetenin mes'ûl müdürlügünü üzerine aldi. Yikici ve bölücü fikirleri yaymaga devam etmesi sebebiyle Ahmed Rizâ Belçika'dan 1897 senesinde sinir disi edildi. Sahsî geçimsizligi ve sâdece pozitivist fikirlere itibâr etmesi sebebiyle Jön Türkler arasinda bölünme oldu. Bir kismi Istanbul'a döndü. Ahmed Rizâ ise Avrupa'deki grubun basinda kaldi ikinci Mesrûtiyet'in ilân edilmesine kadar hayrani oldugu Auguste Komte'un pozitivist fikirlerini yaydi ve sultan ikinci Abdülhamîd Han aleyhindeki faaliyetlere devam etti.

1908 yilinda ikinci Mesrûtiyet îlân edilince Istanbul'a döndü ittihâd ve Terakkî partisinin önemli kisileri arasinda ilk Meb' usan meclisine Istanbul'dan milletvekili seçildi ve Meb'ûsan meclisi baskani oldu. Bir müddet sonra Ayan meclisi üyeligine getirildi. Hareket ordusunun Istanbul'u isgali ve ikinci Abdülhamîd Han'in tahttan indirilmesinden sonra Meb'ûsan meclisinin toplandigi Çiragan Sarayi'nda çikan bir yangin sebebiyle itibârini kaybetti ittihâd ve Terakki partisi liderlerinden fikirce ayrilmis olan Ahmed Rizâ Birinci cihan harbi sonunda pâdisâh Mehmed Vahideddîn Han tarafindan Ayan meclisi baskanligina getirildi. Mütâreke devrinin ilk günlerinde bâzi hareketleri sebebiyle Ayan meclisi baskanligindan uzaklastirildi. Tekrar Paris'e gitti Istiklâl harbi sona erince Istanbul'a döndü ömrünün son yillarini kendi kösesinde hiç bir seye karismadan geçirdi. Baskalarini hor ve hakir gören kibirli ve inadçi oldugu kadar geçimsiz bir kisilige de sâhib olan Ahmed Rizâ 1930 yilinda Istanbul'da Sisli Etfâl Hastahânesi'nde öldü.

Patri gazetesinin muhabirine; "Sarkta hiristiyanlar müslümanlardan daha ziyâde magdur mahkûm ve mazlumdur. Ben onlarin da müsavi (esit) haklara kavusmalari için çalisiyorum. Firka ise (Ittihâd ve Terakkî firkasi) bilakis müslümanlarin taassubunu tahrik ederek hiristiyanlari mahkûm birakmak istiyor" diyen Ahmed Rizâ bir islâm düsmani oldugunu belirtmekten geri kalmamistir. Serâfeddfn Magmûmî'nin Hakîkat-i Hal isimli eserinde "Ittihâd ve Terakki cemiyeti ihtilâlden sonra dahi genis ölçüde mason ve yahûdî karakterini muhafaza etmistir. Bunun te'sirinin mühim bir netîce ve misâli olarak Meclis-i meb' usan reîsi Ahmed Rizâ Bey'in yemîn sirasinda anayasanin koydugu "Allah" kelimesini kullanmayi reddettigini gösterebiliriz" diyerek bu düsüncede olanlarin inançsizligini ortaya koymustur.

Ahmed Rizâ gayesini tahakkuk ettirmek için bâzi eserler yazmistir. Fransizca ve Türkçe olan bu eserlerden bâzilari:

1- La Crise de L'Orient (1907) 2- Tolerence Musulmane (1897) 3- La Faillite Morale de la Politique Occidentale en Orient (1922) 4-Hâtirât 5- Vazîfe ve Mes'ûliyet (Paris-1324) 6-Lâyihalar (Londra-1312).
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Akcakoca

Osman Gazi'nin silah arkadaslarindan olan Akçakoca'nin babasi Abdülmelik bin Abdülfettah'dir. Ailesi muhtemelen Anadolu Selçuklulari döneminde uç bölgelere yerlestirilmis bir Türkmen boyuna mensuptur. Akçakoca'nin da Asiret beyi oldugu ve Ertugrul Gazi'ye bagli bulundugu sanilmaktadir. Osman Gazi tarafindan Orhan Gazi'nin emrinde Konuralp Abdurrahman Gazi ve Köse Mihal gibi meshur beylerle Sakarya ve Izmit yöresine akinlar yapmakla görevlendirildi. Bu bölgedeki bazi kaleleri ele geçiren Akçakoca Sapanca gölünün bati tarafindaki bir hisari kendine karargah yapmis ve Izmit yöresine akinlar düzenlemistir.

1326 yilinda Kandira ve civarini zaptetti. Ayrica Konuralp ve Abdurrahman Gazi ile birlikte Kartal civarindaki Aydos'u ardindan da Samandira hisarini fethetti. Samandira bölgesi kendisine mülk olarak verildi.

Birkaç yil daha Izmit-Üsküdar arasindaki yerlere akinlarda bulunan Akçakoca Izmit'in fethinden önce 1328 yilinda Kandira yakinlarindaki bir tepede öldü ve buraya gömüldü. Ölümünden sonra adamlari Karamürsel'in etrafinda toplandi. Uç beyligi yaptigi bölge ise önemi dolayisiyla Sehzade Murad'a (Sultan Murad Hüdavendigar) verildi.

Fetihlerde bulundugu Izmit ve çevresine sonradan Koca-ili denildi. Ayrica bugün Bolu iline bagli Akçakoca ilçesi de onun adini tasir. Haci Ilyas adinda bir oglu vardir. Torunu Fazlullah da önce kadi sonra vezir olarak Osmanli Devleti'nde önemli görevlerde bulundu.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Aksemseddîn

Istanbul'un manevî fâtihi ve büyük velî ismi Muhammed bin Hamza olup lakabi Akseyh'dir. Evliyanin büyüklerinden Sihâbüddin Sühreverdi'nin neslinden olup nesebi hazret-i Ebû Bekr-i Siddîk"a ulasir. Haci Bayram-i Velinin ona; "Beyaz (ak) bir insan olan Zeyd'den insan cinsinin karanliklarini söküp atmakta güçlük çekmedim" demesi sebebiyle Aksemseddîn lakabi verilmistir. Riyazet sebebiyle benzinin solmasi sacinin-sakalinin agarmasi ve ak elbiseler giymesinden dolayi Aksemseddîn denildigi de rivayet edilmistir. 1390 senesinde Sam'da dogdu.

Aksemseddîn küçük yasta Kurân-i kerîmi ezberledi. Yedi yasinda babasi ile Anadolu'ya gelip Amasya'nin Kavak nahiyesine yerlesti. Velî ve büyük bir âlim olan babasi vefat edince tahsîline devam ederek genç yasta zamanin naklî ve aklî ilimlerini tahsil etti.

Zeki ve kabiliyetli bir zât olan Aksemseddîn akranlarindan daha üstün derecelere kavustu Ilim tahsîlini tamamladiktan sonra Osmancik'da müderris oldu. Günün belli saatlerinde ders veriyor diger zamanlarinda nefsinin terbiyesi ile mesgul oluyor ve takva üzere bulunuyordu. Yüksek ahlâk sahibi idi. Bulundugu yerde hâllerini bilenler ona zamanin büyük velîsi Haci Bayram-i Velî hazretlerine gitmesini tavsiye ettiler. Ankara'ya giderek Haci Bayram-i Velî ile görüstü ise de talebesi olamadi. 1436 senesinde meshur velî Seyh Zeynüddîn'e talebe olmak için Haleb'e giderken yolculukta gördügü rüya üzerine Haci Bayram-i Velinin yanina gitmek üzere geri döndü. Ankara'ya varinca tarlada bulunan Haci Bayram-i Veli nin yanina gitti ise de iltifat görmedi. Haci Bayram-i Velî bir süre sonra talebeleriyle yemek yemege basladi. Aksemseddîn yemek sirasinda köpeklerin önüne konan yemekten yiyince Haci Bayram-i Velî onun bu tevâzuuna dayanamayarak; "Köse! Kalbimize girdin gel yanima" diyerek iltifatta bulundu. Aksemseddîn buna çok sevinerek kendini onun irfan meclisine verdi. Tasavvuf yolunun bütün inceliklerini ögrendi ve Haci Bayram-i Veliden icazet (diploma) aldi.

Aksemseddîn ayni zamanda tib ilminde de kendini yetistirdi. Bilhassa bulasici hastaliklar üzerinde çalisti. Bu konuda yaptigi arastirmalar sonunda; "Hastaliklarin insanlarda birer birer ortaya çiktigini sanmak yanlistir. Hastaliklar insandan insana bulasmak suretiyle geçer. Bu bulasma gözle görülemeyecek kadar küçük fakat canli tohumlar vâsitasi ile olur"' kanâatine vardi. Ayni zamanda hekim olan Aksemseddîn bundan bes yüz sene önce mikrobun tarifini yapmis her türlü hastaligi gözle görülemeyecek kadar küçük canlilarin yaptigini Pasteur'ün teknik âletler sayesinde Aksemseddîn'den dört asir sonra varabildigi neticeyi dünyâda ilk defa haber vermistir. Aksemseddîn ayni zamanda ilk kanser arastirmacilarindandir. O devirde Seratan denilen bu hastalikla çok ugrasmis ve sadrâzam Çandarli Halîl Pasa'nin oglu kazasker Süleyman Çelebi'yi tedâvî etmistir. Ayrica hangi hastaliklarin hangi otlardan hazirlanan ilâçlarla tedâvî edilecegini çok iyi bilirdi.

Aksemseddîn bir çok talebe yetistirmistir. Bunlar arasinda zahirî ve bâtini ilimleri bilen yedi oglu da vardi. Ogullari; Muhammed Sa'dullah Muhammed Fazlullah Muhammed Nûrullah Muhammed Emrullah Muhammed Nasrullah Muhammed Mîr'ul-Hudâ ve Muhammed Hamîdullah'dir. Halîfeleri ise; Muhammed Fazlullah Harizat-üs-Sâmî Misirlioglu Abdurrahîm Karahisârî Muslihuddîn Iskilîbî ve Ibrahim Tennûridir.

Osmanli sultâni ikinci Murâd Han Haci Bayram-i Velîyi son derece sever ve Edirne'ye geldiginde sik sik sohbetlerinde bulunurdu. Ona bir gün Istanbul'un fethi hakkinda soru sorunca Bayram-i Velî; "Allahü teâlâ ömrünüzü ve devletinizi ziyâde etsin. Yalniz Istanbul'un alindigini ne sen ne de ben görebilecegiz" dedi. Sonra bir kösede oynayan Sehzade Mehmed (Fâtih) ile hizmet için kapi esiginde bekleyen Aksemseddîn'i göstererek; "Ama su çocukla bizim köse görürler" buyurdu. Sultan Mehmed Han muhtesem ordusu ile Istanbul'u fethe çiktiginda Aksemseddîn Akbiyik Sultan Molla Fenârî Molla Gürânî Seyh Sinan gibi meshur âlim ve velîler talebeleriyle birlikte orduya katilmislardi. Orduya ayri bir sevk ve azim veriyorlardi. Aksemseddîn fetih sirasinda Sultân'a gerekli tavsiyelerde bulunarak yeni müjdeler veriyordu. Sultân'in istegi üzerine ve Allahü teâlânin izni ile fethin ne gün olacagini bildiren Aksemseddîn Sultan sehre girerken yaninda yer aldi. Fetih ordusu Istanbul'a girdikten sonra Islâmiyet'in harb ile ilgili hukukunun gözetilmesini genç pâdisâha tekrar hatirlatti ve buna göre hareket edilmesini bildirdi. Sultân'in Eshâb-i kiramdan Eyyûb-i Ensârî'nin kabrinin bulundugu yeri sormasi üzerine Aksemseddîn; "Su karsi yakadaki tepenin eteginde bir nur görüyorum. Orada olmalidir" cevâbini verdi. Ertesi gün orasi kazildi ve kabri ortaya çikti.

Aksemseddîn Istanbul'un fethinden sonra Göynük'e yerlesti ve vefatina kadar orada kaldi. Göynük'e yerlestikten sonra bir taraftan âhiret hazirligi yapiyor diger taraftan da küçük oglu Hamîdullah'in ilim ve terbiyesi ile mesgul oluyordu. "Bu küçük oglum yetim zelil kalir; yoksa bu zahmeti çok dünyâdan göçerdim" derdi. Bir gün hanimi dedi ki: "Göçerdim dersin yine göçmezsin." Bunun üzerine; "Göçeyim" deyip mescide girdi. Akrabasini ve evlâdini topladi vasiyyetini yapti helâllasip veda eyledi. Yâsîn-i serîfi okumaya basladi. Sünnet üzere yatip temiz ruhunu teslim etti (1460). Göynük'teki târihî Süleyman Pasa Câmii'nin bahçesine defn edildi. Daha sonra ogullarinin kabri ile beraber bir türbe içine alindi.

Aksemseddîn'in yazdig eserler sunlardir: 1- Risâlet-ün-nûriyye: Arabça olan eser tasavvufa ve tasavvuf ehline dil uzatanlara cevap mahiyetindedir. Kardesi Haci Ali tarafindan Türkçe'ye çevrilmistir. Bu eserde tasavvuf ehlinin sûfîlerin hâllerini açik bir dil ile anlatip onlari suçlayici sözlere ayri ayri cevap mahiyetinde gayet güzel izahlarda bulunmustur. 2- Def'ü metâin 3- Risâle-i Zikrullah 4- Risâle-i Serh-i Ahvâl-i Haci Bayram-i Velî 5- Makâmât-i Evliya 6- Maddetül-hayât 7- Nasîhatnâme-i Aksemseddîn.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Alauddin Keykubat III

Sultan Üçüncü Alaüddin Keykubad Anadolu Selçuklulari'nin 17.nci yani son hükümdari yada sonunculardan birisidir. Sultanligi devrinde Anadolu o kadar karisiktir ki Üçüncü Alaüddin Keykubad'in ve ondan sonra gelen Ikinci Giyaseddin Mes'ud'un Selçuklu hükümdari sayilip sayilamayacaklari bile meçhuldür.

Üçüncü Alaüddin Keykubad'in ölümü hakkinda iki rivayet vardir. Birinci rivayete göre Gazan Han'in emriyle tahttan indirilen babasinin yerine tahta geçtikten sonra isyan baslatmak suçuyla yine Gazan Han tarafindan Isfahan'da idam edildi. Diger rivayete göre ise Bizans Imparatorlugu'na kaçan Üçüncü Alaüddin Keykubad Imparator Mihal tarafindan hapsedilerek orada öldü. Osmanli Devleti'nin kurulus tarihi olan 1299 Sultan Üçüncü Alaüddin Keykubad'in hükümdarlik dönemine rastlar.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Alemgir Şah

Timur soyundan Hindistan' da hüküm süren ve Babür Sah tarafindan kurulmus olan büyük Türk-Mogol Imparatorlugu Hükümdarlarindandir. Asil adi Evrenkzip' tir. Babasi Sahicihan annesi de Mümtaz Mahal lakabiyla meshur Ercüment Banudur. Sahicihan' in bu degerli zevcesi için yaptirdigi Tacmahal adli muhtesem türbe Agra sehrindeki Türk Medeniyetinin degerli bir eseridir.

Alemgir Sah Padisah olmadan önce valiliklerde bulunmustu. 1658' de tahta çikmis ve ölümüne kadar yaklasik elli seneye yakin saltanatta bulunmustur. Gölkende Bicabur Degen vilayetlerini alarak Adil Sah ve Kutup Sah devletlerini ortadan kaldirmistir. Bilgili bir hükümdar olan Alemgir Sah ilmi alimleri korumustur. Onun ölümünden sonra Hindistan Türk- Mogol Imparatorlugu zayiflamaya baslamistir.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Ali Paşa

Mehmed Emin Ali Pasa 1814'de Istanbul'da Mercan'da dogdu. Babasi Ali Riza Efendi Misir Çarsisi aktarlarindandi. 1830 yilinda bir aile dostunun araciligiyla Divan-i Hümayun kalemine girdi ve buradaki adete uygun olarak kendisine boyunun kisaligindan veya güzel tavri ve kabiliyetinden dolayi Ali mahlasi verildi.

1833'de Tercüme Odasi'na girdi. 1835'te Avusturya Imparatoru Birinci Ferdinand'in tahta çikisini tebrik için Viyana'ya gönderilen heyette ikinci baskatip olarak bulundu. 1837'de Petersburg'a gönderilen Mehmet Emin Ali Pasa dönüsünde Divan-i Hümayun tercümanligina tayin edildi. 1838'de Londra elçisi Resid Pasa'nin Paris'e geçisinden sonra da maslahatgüzari oldu. Resid Pasa'nin takdir ve himayesini kazanan Mehmed Emin Ali Pasa kisa zamanda yükseldi. Devletin çesitli kademelerinde görevler aldi. Kirim Savasi sonunda Paris'te toplanan konferansta Osmanli Devleti'ni temsil etti ve 30 Mart 1856 tarihli Paris Baris Antlasmasi'ni imzaladi. Islahat Fermani ve Paris Antlasmasi'ndan dolayi Resid Pasa'nin agir elestirilerine maruz kaldi.

Birçok kez Hariciye Nazirligi ve Sadrazamlik görevlerinde bulunan Mehmed Emin Ali Pasa 7 Eylül 1871'de öldü ve Süleymaniye Camiine defnedildi. Degeri öldükten sonra anlasilan ve yoklugu hissedilen bir devlet adami idi.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Ali Rıza Paşa
Osmanli Sadrazami. 1886 yilinda Harbiye'yi bitirdi. 1898'de Erkâni Harbiyei Umumiye Dairesi baskanligi Üsküp ve Manastir valiligi ve komutanligi yapti. 1908'de Harbiye Nazirligina ve Âyân Meclisi üyeligine getirildi. Hüseyin Hilmi Pasanin sadaretinde Harbiye Naziri Balkan Savasi'nda Garp Ordusu Baskomutani oldu. VI. Mehmet tarafindan Sadrazamliga getirildi (2 Ekim 1919). Anadolu'da gelisen Kuva-yi Milliye'cilerle anlasmanin kaçinilmaz oldugunu görerek Heyeti Temsiliye ile iliski kurdu ve Salih Pasayi Mustafa Kemal ile görüsmek için Amasya'ya göndererek anlasma yollarini aradi. Kuracagi kabinede Heyeti Temsiliye'nin isteklerini dikkate alacagina söz verdi. Fakat Kuva-yi Milliye'nin yönetim gücünü eline geçirmeye ve Heyeti Temsiliye'yi kaldirma çabalarina giristi. Müttefik Devletlerin baskisi karsisinda istifa etmek zorunda kaldi (1920). Son Osmanli kabinesinde Nafia ve Dahiliye Naziriydi (1922).
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Arapzade Arif Efendi


Osmanli Seyhülislamlarindan olan Arapzade Mehmed Arif Efendi 1740 yilinda dogdu. Medrese tahsilini tamamladiktan sonra kisa zamanda mahreç ve bilad-i erbaa derecelerini geçen Arapzade Mehmed Arif Efendi 1785'te Yenisehr-i Fener kadiligina atandi. Bir süre sonra Mekke kadisi 1789'da ise Istanbul kadisi oldu. 1795'te Anadolu 1800'de Rumeli kazaskerligine tayin edildi.

Sultan Üçüncü Selim'in tahtan indirilip yerine Sultan Dördüncü Mustafa'nin padisah olmasindan sonra seyhülislamlik makaminda da degisiklik yapildi. Serifzade Mehmed Ataullah Efendi'nin yerine seyhülislamliga getirildi. Yirmibes günlük seyhülislamlik dönemi buhranli geçti. Ne Sultan III. Selim'i tahta çikarmaya çalisan Alemdar Mustafa Pasa'ya ne de Sultan IV. Murad'a yaranamayan Arapzade Mehmed Arif Efendi Sultan Ikinci Mahmud'un tahta çikmasindan sonra bu görevden azledildi. 14 Mayis 1826'da Istanbul'da ölen Arif Efendi Çarsikapi'daki Sinan Pasa Medresesi haziresine defnedildi.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Barbaros Hayrettin

Büyük Osmanli kapdan-i deryasi. Asil adi Hizir iken din ve devlet yolunda yaptigi faydali islerden dolayi Kanunî Sultan Süleyman tarafindan dîne hayri dokunan manasina gelen Hayreddîn lakabi verildi. 1466'da bir rivayette de 1483 senesinde Midilli'de dogdu. Dogu Akdeniz kiyilarindaki devletler arasinda agabeyinin yerini almasindan veya kizil sakalli manasina gelen Barbarossa ismiyle meshur oldu.

Midilli. Fatih Sultan Mehmed Han tarafindan fethedilince kale muhafizi olarak buraya yerlesen ve aslen Vardar Yenicesi'nden olan Yakub Aga'nin dört oglundan üçüncüsü idi. Ishak ve Oruç isminde iki agabeyi ve Ilyas adinda bir kardesi vardi. Ilyas Oruç ve Hizir reisler babalarinin ölümünden sonra deniz ticareti yapmaga basladilar ishak ise denizciligi sevmediginden Midilli' de çalisiyordu. O devirlerde kor-sanlarla dolu Akdeniz'de deniz ticareti tehlikeli bir isti. Nitekim Oruç Reis en büyük korsan yatagi Rodos adasinin sövalyeleri tarafindan esir edildi. Kardeslerinden Ilyas da sehîd düstü Hizir Reis kardeslerinin intikamini almak için korsanlarla mücadele etmege basladi. Bir süre sonra agabeyi Oruç Reis'in esaretten kurtuldugunu Tunus ileTrablusgarb arasinda bulunan Cerbe'de bulundugunu ögrendi. Korsan-larla mücadele etmek için daha güçlü bir kuvvete ihtiyaç oldugunu anlayan Hizir Reis 1504 senesinde agabeyi Oruç Reis'in yanina gitti iki kardesin kurduk-lari filo gittikçe kuvvetlendi ve Cerbe limani ihtiyaçlarini karsila-yamaz oldu. Tunus beyi Hafs hanedanina müracaat ederek ganîmetlerin beste birini vermek sartiyla Halk-ül-Vad kalesi ve Büyük Osman-li kapdan-i deryasi Barbaros Hayreddîn Pa-sa.limaninda üs kurmak için anlasti-lar (1512).

Ceneviz Fransiz ispanyol ve Venedik gemilerine karsi kazan-diklari zaferler kisa zamanda ser-vet. kuvvet ve söhretlerini arttirdi. Bu arada o zamana kadar dogu Akdeniz'de çalisan Kemal Reis. Kurdoglu Muslihiddîn Reis. Muhyiddîn Reis Aydin Reis ve Sinan Reis; Hizir ve Oruç reisin filosuna katildilar. Kuzey Afrika' daki bazi kabilelerin ileri gelen-leri. zalim beylere ve bölgeyi isgal eden Ispanyollara karsi Oruç ve Hizir reisleri yardima çagirinca Barbaros kardesler 1516'da bas-lattiklari mücadele île ispanyollari Kuzey Afrika'dan çikararak. Becel Cicel Sirsel ve Cezayir kalelerini ele geçirdiler Oruç Reis kendisini Cezayir sultani Hani ilan ederek bir devlet kurdu ispanya' nin müttefiki olan Tenes ve Tlemsan'i da ele geçirdi Fakat ispanyollara siginan Tiemsan beyi ispanyol kuvvetleri ile tekrar hücüma geçti. Yapilan harbde Oruç Reis sehîd oldu.

Oruç Reis'in sehadeti sonrasinda çikan karisikliklarda Hizir Reis mertlik ve savaslardaki usta-ligini ortaya koyarak Cezayir sehrini ispanyollara karsi en iyi sekilde savundu. Daha sonra Ispanyol ve yerlilerin tekrar hücum edecegini ve bu durum karsisinda zayif kalacagini anla-yan Barbaros 1519 senesinde Osmanli sultani Yavuz Selîm Han'a dört gemiden meydana gelen bir hey'et göndererek topraklarinin Osmanli hakimiyetine kabülünü diledi. Yavuz Sultan Selîm Han bu teklifi memnuniyetle kabul edip Barbaros'a beylerbeyi'ik payesi verdi. Her türlü yar-dimi vadetti ve iki bin kisilik bir yeniçeri kuvveti ile top gönderdi. Ayrica Anadolu'dan asker top-lama izni verdi. Bu tarihten Itiba-ren bütün Türk ve müslüman denizciler onun emrine girdiler. Kisa zamanda bütün meshur denizcileri toplayan Barbaros kirk teknelik bir donanma kurdu.

Cezayir Sirçel ve Tenes tekrarele geçirildi. Cezayir sehri yakin-larindaki Penon kalesi Ispanyol-larin elindeydi. Bunlar bilhassa Pazar günleri müslümanlarin bulundugu sehri topa tutuyor-lardi. Barbaros Penon kalesini kusatarak teslim olmalarini teklif etti. Kabul edilmeyince lagim kazip kaleyi havaya uçurarak zap-tetti. Aydin Reis idaresindeki Türk denizcileri Marsilya ve Nis sahillerine seferler düzenleyerek esir ve ganimetlerle dönüyorlardi. islam alemini sevindiren bu zafer-ler hiristiyanlari mateme bogu-yordu. Rahiplerin gönderdigi sikayet mektuplari ve bizzat gelen sikayetçilerin verdigi kara haber-ler o zamanlar Almanya Italya Hollanda ve ispanya tahtlarina sahib olan Imparator Besinci Sariken'i bir meclis toplamaga mecbur etti. Toplanan bu meclis ispanyol ve Fransiz deniz kuvvetlerinin Andrea Doria komutasinda Barbaros'un üzerine gitmesini kararlastirdi Bu gayeyle yola çikan haçli donanmasi Kuzey Afrika'da bir hareket üssü elde etmek için kirk gemilik bir filo île Sirsel'e çikarma yapti. Ancak sehri müdafaa edenler. Andrea Doria'yi bir çok ölü birakarak çekilmeye mecbur ettiler. Hayreddîn Pasa haçli donanmasini vurmak üzere Akdeniz'e açildi. Fakat Andrea Doria sela-meti ispanya kiyilarina kaçmakta buldu Barbaros Hayreddîn Pasa Akdeniz'de çarpisacak düsman bulamayinca ispanya'da hiristiyan zulmüne karsi ayaklanan Endülüs müslümanlarina yardim etti ve binlerce müslümani Afrika' ya geçirerek kurtardi.

1533 senesinde Kanünî Su!tan Süleyman Han tarafindan Istanbul'a çagrilan Hayreddîn Pasa yerine evladligi Hasan Aga'yi birakarak mükemmel bir donanma ile Istanbul'a dogru yola çikti. Yolda 18 gemilik bir düsman filosunu Mesina açiklarinda yakti. Andrea Doria. Barbaros'un korkusundan elli gemi ile Preveze'ye kaçti. istanbul'da büyük bir merasimle karsilanan Barbaros bir kaç gün sonra Sultan tarafindan kabuledildi. Merasimle Cezayir beyler-beyi payesi verilip kapdan-i der-yaliga tayin edildi. Barbaros'a bu rütbeyle beraber bir çok yetkiler de verildi. Bu yetkilere göre: iste-digi sekilde savas gemisi ve donanma yapabilecek ve istedigi gibi bütçe tanzim edebilecekti. Ada ve kiyilardan Istedigi kadar denizci ve muharip toplayabile-cek ve bunlari istedigi sekilde egitime tabi tutabilecek istedigi bölgelere taarruz edebilecek ve baris yapmak yetkisine sahih olacakti. Barbaros aldigi bu büyük yetkiyi hep iyi yönde kullanarak Osmanli'nin Akdeniz'i içine alan bir deniz devleti haline gelmesi için olanca gücü ile çalistiç

Osmanli hizmetinde 1534 baharinda 80 gemilik donanma ile Akdeniz'e açilan Hayreddîn Pasa; Santa Luka Sidraro Fondi ve Isperlanga sehirlerini zaptetti. Hemen arkasindan Tunus'a yönelerek Kayrevan'a çekilen Tunus beyi Hasan'i maglüb ve Osmanli Devleti'ne itaate mecbur etti. Tunus beyinin Avrupa'dan yardim istegi üzerine 1535 senesinde; Alman Imparatorlugu Papalik Ispanya. Napoli Ceneviz ve Portekiz donanmalarindan meydana gelen üç yüz gemi ve 25 bin kisilik ordu Halk-ül-Vad'de karaya çikti. Burayi bir süre müdafaa eden Barbaros. Tunus sehrine çekildi sehrin müdafaasi zorlasinca haçli ordusunu yaran Barbaros Bab-üz-zünnab limanina çikarak oradan Cezayir'e geçti Cezayir'e gelen Barbaros tekrar denize açilarak Ispanya kiyilarina baskinlar düzenledi. Mayorka ve Minorka adalarinin limanlarini tahrib etti. Yolda haçli donanmasindan müslüman esir-leri kurtardi ve gemilerle Ceza-yir'e döndü.

Tekrar Istanbul'a davet edilen Barbaros 1536'da karadan Napoli'ye yürüyecek orduya denizden yardimla vazifelendirildi. Osmanli donanmasi Otranto'ya çikartma yapti ve Kastro kafesini zaptetti Bir sene sonra da: Syra Egina Nios Paros Tinos. Skorpento ve Kasos adalarini Venedik'ten aldi. Nakos dükaligi Osmanli idaresine bag-landi. Osmanli donanmasinin parlak zaferleri Venedik'i güç durumda birakti. Papa'ya ve diger Avrupa devletlerine müracaat ederek haçli donanmasi talebinde bulunan Venedik'in istegi kabul edildi. Alti yüz gemilik haçli donanmasinin basina yine Andrea Doria getirildi.

Barbaros Hayreddin Pasa Bu büyük deniz kuvvetini. Eylül 1538 senesinde Pereveze önlerinde 122 kadirga ile karsiladi. Aksama kadar süren tarihin en büyük deniz savaslarindan biri olan bu muharebe sonunda haçli donan-masi tahrib edildi. Gece karanligindan istifade eden Andrea Doria savas alanindan güçlükle kaçti. Bu savas ile Akdeniz tamamen Osmanli hakimiyetine geçti. Barbaros'un gücünden faydalanmak isteyen Besinci Kari Osmanli Devleti'nden ayril-digi takdirde onu Kuzey Afrika hükümdari olarak taniyacagini bildirdi ise de bu teklifi kabul edil-medi. Besinci Kari. yaninda And-rea Doria ve Fernando Corter oldugu halde nihayet Cezayir'e saldirdi ise de Hasan Aga tarafindan maglüb edildi. Hayreddîn Pasa daha sonra Ispanya ve Italya sahillerine hücumlarda bulundu. Ispanya kralini Fransa krali Birinci Fransuva ile sulhe mecbur ettigi gibi bir çok müslüman esiri de kurtardi. 1544'de tekrar Istanbul'a gelen Hayreddîn Pasa iki sene sonra 1546'da vefat etti. Ölümüne ebced hesabi ile "Mate reîs-ül-bahr" (Deniz reisi öldü. H.953) tarihi düsürüldü. Istanbul Besiktas'ta deniz kena-rindaki türbesine defnedildi.

On iki sene seref ve zaferlerle Osmanli'ya hizmet eden kapdan-i derya Barbaros Hayreddîn Pasa Osmanli Devleti'nin sinirlarini Fas'a kadar uzatti. Besiktas'ta bir medrese insa ettirdi. Serveti ile Istanbul'un muhtelif semtlerinde hanlar hamamlar konaklar evler degirmenler firinlar yaptirarak gelirlerini hayir kurumlarina ve kurdugu medresede kalan ögrenci ve muallimlerin masraflarina tahsîs etti. ölümünden önce on bes yasindan yukari esirlerin azad edilmelerini vasiyet etmis kendi mali olan otuz kadirgayi da bütün teçhizati ile devlete birakmistir.

Hayreddîn Pasa geceyi üçe ayirirdi. Birinci kisminda Kur'an-i kerim okur ikinci kisminda iba-det eder ve üçüncü kisminda da uyur idi.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Burak Reis

Osmanli kapdanlarinin en meshurlarindan. Dogdugu yer ve hayâti hakkinda fazla bilgi yoktur. 1499 târihinde yapilan Venedik deniz muharebesinde sehîd oldu.

Sinirlari gün geçtikçe Avrupa içlerine dogru uzanan Osmanli Devleti'nin Ege ve Akdeniz'deki hâkimiyet kurma çalismalari hiristiyan devletleri telâsa düsürdü. Osmanlilarin Arnavutluk kiyilarina kadar gidip Mora'yi almalari onlara îkâz oldu. Babasinin yolunda olan ikinci Bâyezîd Han Venediklilerin elinde olan ve Akdeniz'deki Osmanli hâkimiyetinin kurulmasina engel teskil eden Lepante (inebahti) ve Navarin limanlariyla Modon 've Koron kalelerini bir an önce fethetmek istiyordu. Venedikliler ise denizlerdeki hâkimiyeti elden kaçirmamak için yedi Ege adasi ile Osmanlilarin elindeki Mora'yi ve Arnavutluk kiyilarini alma hazirligi içinde idiler.

Sultan ikinci Bâyezîd Han sefer hazirliklarina baslayip arzu ettigi yerleri feth edebilmek için ilk hedef olarak inebahti (Lepante) kalesini seçti.

Sultan ikinci Bâyezîd Han karadan Kapdan-i derya Küçük Dâvûd Pasa da denizden 270-300 parçadan kurulu Osmanli donanmasi ile 1499 yili baharinda Gelibolu'dan hareket etti. Donanmada Anadolu ve Rumeli sipahileri ile kapikulu askerinden ibaret 60.000 kisiden fazla bir kara kuvveti de bulunmakta idi.

Devrin meshur denizcilerinden Kemâl Burak Kara Hasan ve Herek reisler de donanmaya katilmislardi. Kemâl ve Burak reislere husûsî olarak 2500 tonluk birer göge veya guke (elli metre uzunlugunda 20 metre kadar genisliginde bir gemi) verilmisti.

O sirada Venedikliler bos durmayip; ispanya Fransa Cenova Papalik Lehistan ve Macaristan' dan deniz kuvveti ve asker istediler. Avrupa ve Akdeniz'in bütün devletleri Venediklilerin yardimina kostu. "Akdeniz bizimdir" diye övünen meshur amiral Loredano ile Alban Armenio da yardima katildilar. Venedikliler amiral Antonio Girimani kumandasinda 160 parça kadirga ve diger çesitli gemilerden ibaret filoyu Navarin'in on mil kadar kuzey-batisindaki Brodino (Proti) kanalinda hazirladilar.

Osmanli donanmasi firtinali havalarda kabaran dalgalarla aylarca ugrastiktan sonra sirasiyla Koron ve Modon'a geldi. Buralarda su ve yiyecek maddelerinin ikmâlini yapti. Inebahti’ya ulasmak için Brodino kanalini geçmek gerekiyordu. 1499 yili Temmuz ayinin 29'uncu günü hava karardiktan sonra levend kapdanlar bastarda gemisinin güvertesinde Kapdan-i derya Dâvûd Pasa'nin baskanliginda toplanip haçli donanmasiyla karsilastiklarinda yapacaklari muharebe manevrasini müzâkere ettiler.

Donanmayi hümâyûn safak sökmeden Porto-Longa limanindan çikti. Çok geçmeden Sapienza adasi civarinda görünen düsman donanmasiyla öncüler savasa tutustu.

Yaklasan Venedik donanmasinin rampa yapmasina meydan birakmadan uzaktan top atesi ile karsilanmasina çalisildi. Herek Reis muharebenin baslangicinda üzerine gelen iki Venedik gögesini Burak Reis de bir düsman mavnasi ile bir gögesini top atesi ile batirdi. Kararlastirildigi gibi Burak Reis'in gemisi ayrilarak düsman gemilerinin arkasina sarkma manevrasina giristi. Amiral Armonya ile Kortu valisi olan Amiral Piyetrp Loredano kumandasindaki gemiler yanlarina birer kadirga daha alarak Burak Reis' in pesine düstüler ve; "Bu cür'eti Kemâl Reis'den baskasi göze alamaz" dediler. Kemâl Reis'i yakalamakla büyük nâm kazanacaklarini düsünerek hemen üstüne saldirdilar. Düsmanin her birinde biner kisi bulunan iki karakasi ile yine her birinde bes yüz kisi bulunan diger iki karakasi Burak Reis'in gögesini ortaya aldi. Burak Reis kendisinden çok güçlü ve daha sür'atli olan düsman gemilerinin arasindan siyrilamayacagini anlayinca ölmeyi maglûb olmaya tercih ederek yakin muharebeyi seçip en yakin arkadasi Kara Hasan'a seslendi: "Yigit kardesim Kara Hasan! Çabuk levendlerimizi hazirla göze göz dise dis harb edecegiz!" Kara Hasan; "Ya maglûb olursak" dedi. O zaman Burak Reis; "San ve sererfle ölmek sehîdlik yok mu?" diye cevap verdi.

Burak Reis saldiran düsman gemilerine atese baslayinca onlar da karsilik verdiler. Dört gemi bir gemiye karsi bir süre muharebe etti. Nihayet üç düsman gemisi Burak Reis'in gemisine rampa etti. Kancali halatla birbirine siki sikiya baglandilar. Osmanli donanmasi diger düsman gemileriyle muharebeye girismis oldugu için Burak Reis'e yardim edemedi. Kancali halatlarla birbirine siki sikiya baglanan bu dört gemi efradi arasinda saatlerce süren kiliç balta ve balyozla kanli bir muharebe basladi. Burak Reis'in gemisindeki ugultular naralar Allah Allah sesleri muharebeye heyecan katiyordu. Dört düsman gemisine karsi muharebe eden leventler baslarindaki Burak ve Kara Hasan reislerin gayretleriyle sevke geliyor küffâra durmadan saldiriyorlardi. Düsmanin sayisi çok fazlaydi. Bu durumda Burak Reis bir kaç yigit levendinin canini kurtarabilmeleri için Kara Hasan'a Ahmed Bacak'la on arkadasini alarak bir sandalla gemiden ve muharebeden ayrilmalarini söyledi. Fakat onlar bunu kabul etmediler: "Baba senin yanindan ayrilmayiz. Din için vatan için cihâd için can fedadir. Anca da beraber kanca da" diye cevap verdiler.

Kalyonlar yok oldugu takdirde Venedik sevki idâresinin de bozulacagini anlayan Burak Reis kendi gemisinin barutlugunu ateslemeye karar verdi. Bu suretle gemisi mahvolacakti ama kendisini rampa eden çok kuvvetli Venedik kalyonlari da yok olacakti. Leventlerine son defa söyle seslendi: "Cenâb-i kâdir-i mutlak alnimiza böyle yazmis son nefesimize kadar vurusacagiz Haydi yigitlerim gazilerim leventlerim! Kelime-i sehâdet getirin." Kara Hasan Reis babadan aldigi emir üzerine gemiyi neft ile tutusturdu. Siddetli rüzgâr sebebiyle yangin etrafindaki düsman gemilerini de sardi. Düsman amiralleri askerlerini çekip ayirmak istedilerse de Osmanli leventleri düsmanin kestigi kancali halatlari yeniliyor onlari birakrniyor serdengeçtiler de düsman kalyonlarina atesi daha da yayiyorlardi.

Çok geçmeden deniz ortasinda göklere dogru yükselen siyah 'dumanlarla karisik kizil alevler; düsmana boyun egmeyen teslim olmayan Osmanli Türk'ünün kahramanligini Hân ediyordu. Burak Reis'in sehîd olmasina karsilik Venedik tarafinda da Amiral Loredona Armenio ve binlerce askerinden ibaret Venedik donanmasinin önemli bir kismi da yok olmustu. Böylece inebahti yolu Osmanliya açildi.

Türk târihi Burak Reis'in son parlak zaferini kaydederken esas Osmanli donanmasi karsisindaki düsman donanmasi da kaçiyordu. Zensiya ve Brodano deniz muharebesi adini da alan bu muharebe Burak Reis'in adini destanlastirdi. Türk denizcileri Brodano adasina Burak Reis adasi adini vererek kadirbilirligin en güzel örnegini verdiler.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Damad İbrahim Paşa
Sultan Üçüncü Mehmed Han zamaninda üç defa sadarete gelmis Osmanli sadrazami. Sultan Üçüncü Murad'in kerimesi Ayse Sultan'la evlenmesi sebebiyle Damad olarak anilan Ibrahim Pasa Kanije kalesini fethetmesi sebebiyle de Kanije Fâtihi unvani ile meshurdur.

Aslen Bosnali olan Ibrahim Pasa'nin dogum tarihi bilinmemektedir. 1531'de devsirilerek Enderun-i humayinda yetistirilen ve yavas yavas temayüz ederek Sultan Üçüncü Murad'in cülusu esnasinda Rikapdârliga cülusunu müteakib 1574'de Süâhdarliga ve oradan 1580'de Yeniçeri Agaligina getirildi. 1581' de Rumeli Beylerbeyligine tayin olunan Ibrahim Pasa bir yil sonra Sultan Üçüncü Murad'in kerimesi Ayse Sultan'la nisanlandi. Bir müddet sonra vezâret payesi tevcih olunarak Kubbealti vezirleri arasina girdi. Misir valisi Mürtesi Hasan Pasa'nin Misir'da meydana getirdigi karisikliklari gidermek ve Misir varidatini yeniden tanzim etmek üzere 1583'de Misir valiligine tayin olundu. Birbuçuk yil sonra da Lübnan'da Dürzî isyanini bastirdi. Bu isyanlarin bastirilmasindan sonra orada elde ettigi servet ve ganimeti istanbul'a getirerek orada yaptirdigi bir tahtiyla beraber padisaha takdim etti. Bu hizmetlerine mukabil padisah ikinci vezirlik payesini tevcih etti.

Bir müddet sonra itibarini kaybetti. Onun devlet islerinde eski nüfus ve itibarini yeniden kazanmasi Sultan Üçüncü Mehmed zamaninda oldu. Nitekim Üçüncü Mehmed'in cülusundan sonra Ibrahim Pasa üçüncü vezirlik (vezir-i sâlis) pâyesiyle kubbealtina alindi. 1595'de sadrazam Ferhad Pasa'nm Eflâk seferine çikmasi üzerine Vezir-i sâni (ikinci vezirlik) pâyesiyle Sadaret kaymakamligina getirildi. Nihayet Sinan Pasa'nin vefati ile 5 Nisan 1596' da sadaret (veziri azamlik) makami verildi.

Sinan Pasa'nin hazirlamakta oldugu Avusturya seferi islerini ele alan Ibrahim Pasa padisahin da istirak edecegi sefere göre Osmanli ordusunu düzenlerken diger taraftan Istanbulda emniyet tedbirleri aldirdi. Aynca devletin bütün gelir kaynaklarini evkaf ve emânatleri vezirlere teftis ettirerek kanun ve nizam disi hareket edenler siddetle cezalandirildi. Bu tedbirlerin yeterli olmadigina kani olan ibrahim Pasa Belgrad'a giderek serhad kuvvetlerini de tanzime çalisti. Sefer öncesi yapilan toplantida onun teklifi üzerine Sultan Üçüncü Mehmed'e "Egri Fâtihi" unvanini kazandiracak sefer Egri kalesi üzerine yapildi ve kale fethedildi. Fetihden sonra kalenin tamir ve mülkî teskilâtinin yapilmasinda Ibrahim Pasa çok gayret sarfetti.

Ibrahim Pasa'nin sadrazamligi zamanindaki en mühim hadiselerden birisi Egri fethinden sonra Avusturyalilarla 1596'da yapilan Haçova Meydan Muharebesidir. Osmanlilarin zaferi ile sona eren bu muharebede Ibrahim Pasa orduyu muvaffakiyetle idare etti. Ancak Cagalâzâde Sinan Pasa'nin zaferin galibi iddiasiyla padisahtan sadareti taleb etmesi üzerine Ibrahim Pasa azledilerek Sinan Pasa Veziri azamliga getirildi. Ancak 45 gün süren mazulluktan sonra Ibrahim Pasa yeniden sadrazam oldu. Bir müddet sonra yine azledilen Ibrahim Pasa Avusturya üzerine sefere çikmasi sarti ile üçüncü defa sadarete getirildi. Üçüncü sadaretinde Mürtesi Hasan Pasa'nm kötü idaresi ile bozulan devlet dairelerini tanzime seferden kaçan dirlik ve zeamet sahiplerini cezalandirmaya ordunun ihtiyaçlarini gidermeye ve vilâyet islerini düzeltmeye baslayan ibrahinim Pasa sefer hazirliklarini tamamladiktan sonra 1599'da Istanbul'dan Belgrad'a dogru harekete geçti. Edirne'ye geldiginde Avusturya seraskeri olan Satirci Mehmed Pasa'yi basarisizligi sebebiyle katlettirdi. Daha sonra Belgrad'a oradan Macaristan'a giren Ibrahim Pasa Estergon üzerine yürüdü. Ancak bu hareketi muharebe yapmak veya kale fethetmek gayesinden ziyâde kalelerin tamir ve uzun süren muharebeler neticesinde dagilan veya Osmanlilar aleyhine cephe alan yerli halkin yeniden kazanilmasi gayesine matuf idi. Bu yürüyüs esnasinda bazi müsademelerde olmus ve akincilar Visgrad civarinda Veregel palankasini ele geçirmislerdi. Yine bu yürüyüs esnasinda Avusturyalilarla bir sulh tesebbüsünde bulunulmus ancak müsbet bir netice elde edilememisti.

Veziriazam Ibrahim Pasa 1600 baharinda Belgrad' dan çikarak Estergon üzerine yürüyüse geçti. Tiryaki Hasan Pasa'nm da bulundugu toplantida her zaman için tehlike teskil eden Kanije'nin fethi kararlastirildi. Kirk günden fazla muhasara edilen kale bir taraftan gelecek yardimdan ümid kesilmesi diger taraftan kalenin barut mahzenine ates düsmesi üzerine Ibrahim Pasa'ya teslim edildi. Burasi Beylerbeyilikle Tiryaki Hasan Pasa'ya verildi. Avusturyalilarin mühim hudut kalelerinden olan Kanije'nin düsmesi düsmana büyük bir darbe idi. Bu muvaffakiyetinden çok memnun olan padisah Veziri Azam ibrahim Pasaya gönderdigi hatti hümayunda onu tebrik etti ve hayatta oldugu müddetçe makaminda kalacagini vaad etti. Bu fetihle Ibrahim Pasa Kanije Fâtihi unvanini aldi.

Damad Ibrahim Pasa serhadde almis oldugu tedbirler ile askerin serhad gazilerinin ve yerli halkin derin sevgisini kazanmis bu mintikada Avusturya "harplerinin zuhurundan beri devam eden asayissizligi bertaraf etmisti.

Veziri azam ve Serdari Ekrem Ibrahim Pasa Belgrad'da bir taraftan 1601 seferine hazirlanirken diger taraftan da kendi Kethüdasi Mehmed Aga ile Murad Pasa'yi icabinda sulh için görüsmek üzere talimat verip Budin'e gönderdi. Kisa bir müddet sonra rahatsizlanan Ibrahim Pasa hayattan ümidini kesince kendisine vekâlet etmek üzere Rumeli Beylerbeyisi Lala Mehmed Pasayi vasiyet etti. 10 Temmuz 1601'de vefat etti. Cenaze namazi ordugâhda kilindiktan sonra naasi Belgrad'a nakl ve daha sonra Istanbul'a getirilerek Sehzade camiinin caddeye bakan cephesinde insa ettirdigi türbesine defnedildi.

Osmanli sadrazamlari arasinda rnühim bir mevki isgal eden Ibrahim Pasa'nin âlicenap cömert ve gayretli bir vezir muvaffak bir kumandan oldugunda bütün kaynaklar müttefiktirler. Emrine verilen ordulari sevk ve idareyi bilmis ve bilhassa zemin ve zamana göre aldigi siyasî tedbirler ile gerek Lübnan harekâtinda ve gerek Macaristan serhadlerinde Osmanli nüfuz ve hâkimiyetini süratle tesise muvaffak olmustur. Gerçeklestirmeye çalistigi Avusturya sulhu planlari ölümü ile akim kalmis fakat Macaristan serhadlerinde kendi yolunu takib edecek olan Lala Mehmed Pasa ve Kuyucu Murad Pasa gibi kuvvetli iki devlet adaminin yetismesini temin etmistir.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Emir Sultan

1369 da Buhara'da dogan ve 1429'da Bursa'da ölen Emir Sultan ömrünün 40 yilini Anadolu'da geçirdi. Anadolu'ya Mekke ve Medine'yi dolastiktan sonra gelmis Bursa' nin Gökdere yöresinde dünyadan el etek çekerek bir magaraya yerlesmis kisa zamanda Anadolu Müslümanlari arasinda büyük bir üne kavusmustur.
Emir Sultan Yildirim Bayezid'in dikkatini de çekmis ve onun kizi ile evlenmistir. Timur ile Yildirim Bayezid arasindaki savasa katildi (1402) ve tutsak oldu. Derler ki iki Türk devletinin savasini istememis sonucu tahmin etmis ve Yildirim'i uyarmistir fakat caydiramamistir. II. Murad'in Istanbul kusatmasina da katildi.

Emir Sultan hayatinda ve ölümünden sonra birçok halk ve tasavvuf sairlerini etkilemistir. Yaratici halk düsüncesi onu yüzyillarca insanüstü basarilarla menkibelerle kerametlerle anmistir. O gerçekten Anadolu tarikat ulularinin en büyüklerinden biri idi. Türk halkinin dinî gelenek ahlâk ve inanislarinin olusmasinda etkisi büyük olmustur. Yasadigi devrin hükümdarlari (Yildirim Bayezid Çelebi Mehmed II. Murad) ona saygi duyar görüslerinden yararlanirlardi.

Emir Sultan 1429 yilinin sonbaharinda veba salgini sirasinda öldü. Bugün Bursa'da onun adini tasiyan bir mahalle ve bir cami vard'ir Türbesi de bu camiin avlusundadir.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Ertuğrul Gazi

Osmanli Devleti'nin kurucusu Osman Gâzi'nin babasi. Gündüz Alp'in ogludur. Oguzlarin kayi boyundandir. Cengiz'in islâm memleketlerini talan ettigi sirada babasi Selçuklu topraklarinda yasamak üzere kabilesiyle beraber ülkesini terk etmis Amu Deryâ'yi geçip Oguzlarin yogun oldugu Aral havzasina gelmisti. 1220'lerde Horasan'in kuzey sinirina oradan Karakum çölünün güneyine oradan da Merv yoluyla Ahlat'a ulasmisti. Mogol istilâsinin buralara kadar ulasmasi üzerine kabilesine daha uygun bir yer arayan Gündüz Alp Erzincan'a dogru hareket etmis Pasin ovasinda Sürmeli çukura geldiklerinde hastalanarak vefat etmisti.

Babalarinin vefatindan sonra Ertugrul Gazi kabileye reis seçildi ve agabeyleri Sungur Tekin ve Gündogdu kendilerine tâbi kabile mensuplariyla beraber Ahlat'a geri döndüler. Ertugrul Gazi ise kardesi Dündar Bey ile beraber batiya hareket etti. Sivas yakinlarina gelip konakladiginda Selçuklu ordusu ile büyük bir Mogol birliginin kiyasiya çarpismakta ve Mogollarin Selçuklu ordusunu bozmak üzere oldugunu gördü.

Yigitlik ve erligin bütün vasiflarini üzerinde toplayan Ertugrul Gazi islâm'in ve Türk'ün sânindan olan zâlime karsi magdura destek olmakta zerre kadar tereddüd etmedi. "Maglûba yardim etmek erlik olur. Hizir gibi bunalmis zamanlarinda çaresizlere yardima yetiserek ellerinden tutalim" diyerek Selçuklu saflarina katilip Mogollara karsi saldiriya geçti. Bir kaç yüz kisilik bu kuvvetin civanmertligi üzerine savasin seyri degisti ve kisa sürede Mogol kuvvetleri darmadagin oldu. (Bu savasin Haremzsahlarla yapilan Yassiçimen Savasi oldugu da rivayet edilmektedir.)

Savastan sonra Selçuklu sultâni Alâeddîn Keykubâd Ertugrul Gâzi'ye iltifatlarda bulundu. Hil'at giydirdi ve Selçuklu ülkesinde yasamak için göç ettiklerini ögrenince Ankara yakinindaki Karadag mintikasinda oturmak için toprak verdi (1230).

Iznik imparatorlugu ile Selçuk hududunda sürekli çarpismalar üzerine sultan birinci Alâeddîn Keykubât 1231'de bir ordu ile Sultanönü civarina geldi. Bütün maiyyeti ile beraber yaninda yeralan Ertugrul Gâzi'yi öncü kuvvetlerine komutan yapti. Ertugrul Gazi Rum ordusu üzerine yürüyünce imparator Theodor Laskaris'in Rumeli'den yardimci çagirdigi Aktav tatarlariyla karsilasti. Yenisehir ovasinda üç gün gece-gündüz devam eden siddetli çarpismalar sonunda düsmani bozup inegöl'e kadar tâkib ederek pek çok ganimet aldi. Elde ettigi bu büyük basaridan sonra Eskisehir Sögüt mevkiinde sultan Alâeddîn'le bulusan Ertugrul Gazi mükâfatlandirildi. Sögüt ve Saraycik mahalleri kislak Domaniç dagi da yaylak olmak üzere kendisine verildi.

Ertugrul Gazi Anadolu'ya geldikten kisa bir müddet sonra Selçuklu Devleti çökmeye yüz tutmus Anadolu parça parça olmustu. Türk uç beyleri Selçuklulardan bosalan yerleri doldurmaya ve yeniden güçlü bir devlet kurmayi tasarliyorlardi. Anadolu'da irsâd ve gaza yapan gönül sultanlari tasavvuf ehli âlimler ile dervisler yeniden toplanmayi tesvik ediyorlar ve istikbâlde kurulacak yeni bir Türk devleti müjdeliyorlardi.

Ertugrul Gazi asireti ile beraber gelip Sögüt ve Domaniç'e yerlesti. Bu yillarda bölgede bulunan Germiyan'in babasi Alisir ve Çavdar adli bir tatar el altinda tuttuklari kuvvetlerle halki tedirgin edip; pazar ve hayvanlarini talan ederek geri dönerlerdi. Ertugrul Gazi buraya yerlesince bunlara mâni oldu. Bizans kale ve sehirlerinin hâkimi olan hiristiyan tekfurlarla da iyi anlasti. Adaleti halka olan iyi muamele ve yardimlari o kadar çoktu ki hiristiyan tebea bile onu yürekten sevip sayiyordu. Bu sevgi ve baglilik o kadar fazla idi ki Sogüt'te bulunan hiristiyan zimmîter Ertugrul Gazi vefat edince çiftliginin yarisi ile bir bagi onun ruhu için vakfedip kadi emrine vermislerdi.

Sögüt'e yerlesmesinden bir kaç sene sonra Karacahisar tekfuru bölgedeki müslüman ahâliyi rahatsiz etmeye basladi. Ertugrul Gazi de sultan Alâeddîn'i savasa tesvik etti. Sultan Alâeddîn'le beraber Karacahisar kalesini kusattilar. Uzun süre yapilan siddetli savaslardan sonra tekfur baris istediyse de kabul edilmedi. Bu sirada Mogollarin Eregli'yi alma haberi geldi. Sultan kaleyi fethetme isini Ertugrul Gâzi'ye birakarak Mogollari karsilamaya gitti. Bir müddet daha devam eden muhasaradan sonra Ertugrul Gazi kaleyi fethetti. Tekfuru yakaladi. Elde edilen ganimetin beste birini Sultan'a gönderip kalanini gazilere dagitti.

Selçuklu sultâni Alâeddîn Keykubâd'in vefatina kadar etrafin fethi ve islâmiyet'in yayilmasi için bütün gayreti ile çalisti. Sultan'in vefatindan sonra Sögüt uç bölgesinde Bizans'la mücâdeleye devam etti. 1281 yilinda 92 veya 96 yasinda vefat ederek yine Sögüt'e defnedildi (Bkz. Osman Gazi).

Ertugrul Gazi çevresinde bulunan beyliklerin ve devletlerin durumlarini ve siyâsî sartlari gayet iyi degerlendirirdi. Komsulari ile dâima iyi geçinerek asiret ve tebeasini güçlü bir durumda huzur ve rahat içinde yasatti. Çiplaklari giydirip donatir dul kadinlara fakirlere düskünlere dâima yardim ederdi.

Ertugrul Gâzi'nin görevi bu kadardi. Geldi... Yarim asir adalet ve huzur içinde yasattigi bölge halki yaninda hiristiyanlara da Islâmiyet'i sevdirip gitti. Bundan sonra dogudan gelen Horasan erenleri Alp ve Abokul gibi adlarla anilan mürsidler bu ve bunun gibi Türk oymaklarina yegâne gayenin cihâd ve i'lâ-yi kelimetullah (Allahü teâlânin ism-i serifini yüceltmek Islâm'i yaymak) oldugunu asiladilar. Sonra bu gayenin gerçeklestirilmesi için lüzumlu olan bilgi ve tecrübeyi verip yol gösterip teskilâtlandirarak sevk ve idare ettiler. Harblerle aldiklari Bizans topraklarini tamamen Türk-islâm topragi hâline getirmek için muazzam bir fâaliyete giristiler. Bu faaliyetler; harcanan büyük enerji dehâ islâm'in adaleti ve en önemlisi erenlerin duasi bereketiyle kisa zamanda müsbet neticeler verdi. Dervis gaziler bir memleket ve sehri fetheder etmez bâzilari derhâl oraya yerlesip kalan kisim daha ileri yürüdü. Arkadan dâima taze kuvvet yetistirildigi için bu yürüyüsün ardi arkasi kesilmedi. Fethedilen sehir ve beldelerde; camiler medreseler tekkeler hastaneler kervansaraylar imaretler çesmeler yollar ve köprüler... yapildi islâmî tedris egitim ve ögretim basladi içtimaî yardim müaesseseleri faaliyete geçirildi. Elde edilen topraklarda asayis sulh ve sükün te'min edildi.

Ertugrul Gazi'den sonra Osman Gazi ile yeserip sonrakilerle büyüyen denizleri diyarlari ülkeleri iklimleri kit'alari muhtesem dallari arasina bütün insanlik Asr-i seadetten sonra bir daha görüp hayal edemedigi bir sekilde tam alti asir yasadi.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Evrenuz Bey

Osmanlilarin Meshur Kumandanlarindan. Ondördüncü asir baslarinda Karasi diyarinda dünyaya gelmistir. Ailenin reisi olan Isa Bey ile oglu Evrenuz Bey Karasi Beyligi ümerasindan iken bu Beyligin Orhan Gazi tarafindan feth edilmesi üzerine Osmanlilarin hizmetine geçmislerdi.

Sehzade Süleyman Pasa'nin maiyetine verilen Evrenuz Bey onunla birlikte Kümeliye ilk ayak basan yigitler arasinda yer alip Ipsala Malkara Dimetoka vesair kalelerin alinmasinda son derece mühim rol oynadi. Babasi Isa Bey ise bu akinlarin birinde sehid düstü. Sehzade Süleyman Pasanin vefati üzerine Kümelide meydana gelen gerileme esnasinda Evrenuz Bey ile Haci îlbey'inin üstün gayretleri neticesinde vahim bir durum meydana gelmedi. Ayni zamanda karsi akina geçen bu kumandanlar Kesan ile Ipsala'yi zaptederek Kümeliye geçmis olan Murad Hüdâvendigar Gazi'nin iltifatina mazhar oldular. Sultan Evrenuz Beyi Edirne üzerine yürüyen Ordunun sol koluna tayin etti ve Makedonya' daki Sirp Kuvvetlerinin üzerine gönderdi. Evrenuz Bey' i daha sonra Serez'de Akinci Kumandani olarak görüyoruz. Burasini kendisine karargâh yapan genç Kumandan Makedonyaya yaptigi akinlarla mühim kale ve Sehirleri feth ediyordu 1385 yilinda vezir Çandarli Halil Pasa ile Makedonyanin ele geçirilmesi harekâtina katildi. Bu harekâtin tamamlanmasindan sonra Hacca giden Evrenuz Gazidönüsünde Kosova Savasina katilmis ve Sultan Murad onun tecrübelerinden çok faydalanmisti.

Kosova Savasindan sonra Sultan Yildirim Bayezid Han zamaninda da Haci Evrenuz Beyin fetih faaliyeti devam etti. Vadine ile Çitroz kasabalarini el egeçirdikten sonra 1390 yilindan itibaren alti yil Arnavutluk üzerine amansiz akin hareketlerinde bulundu. Nigbolu muharebesinde ve Eflak Seferinde büyük kahramanliklar gösterdi. Evrenuz Bey Sultan Yildirim Bayezid'in ölümü ile ortaya çikan karisik devrede önce Emir Süleyman tarafini tuttu ise de onun ölümünü müteakip bu gailelere karismamak için geri çekildi. Kendisi Kümelide iken Musa Çelebi'nin onu ve diger beyleri Emir Süleyman tarafini tutmakla suçlamasi ve tazyik etmesi neticesinde el altindan Mehmed Çelebi'ye haber göndererek Kümelide uygulayacagi siyaset hakkinda bilgi verdiler. Neticede Çelebi Mehmed bu gazi Beylerin de yardimi ile Osmanli Birligini yeniden kurmaya muvaffak oldu.

Haci Evrenuz gazi 100 yasini geçmis oldugu halde 1417 Kasiminda vefat ederek Vardar Yenice'sindeki Türbesine defn edildi. Evrenuz Beyin buradaki türbesinden baska Cami Medrese ve Imareti ile diger sehirlerde hayir eserleri mevcuttur. Evrenuz ailesi Kümelide "Evladi Fatihan" teskilatinin basinda olarak 19. Yüzyil ortalarina kadar gelmislerdir.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Koca Ragıp Mehmed Paşa

Onsekizinci yüzyil Osmanli edip yazar diplomat ve devlet adamlarindan. 1699'da Istanbul'da dogdu. Babasi Defterhâne kâtiplerinden Sevki Mustafa Efendi'dir. Ailesi tarafindan tahsil ve terbiyesine ihtimam (özen) gösterilerek iyi bir egitim ve ögretim gördü. Keskin zekâsi ve mahir kabiliyeti dikkat çekerek Defterhâne kalemine alindi. Bilgi ve kabiliyeti sayesinde kendini yetistiren Râgib Mehmed Efendi kisa zamanda söhret kazandi. Iran'da yeni feth edilen topraklarin tahririni yapmak için 1724' de Revan Valisi Arifi Pasa'nin mektupçuluguna tayin edildi. 1724'den 1733 tarihine kadar Tebriz Seraskeri Köprülüzâde Abdullah Pasa'nin maiyetinde Orduyu Hümayun Riyaseti Tebriz Defter Emâneti vekilligi Revan Defterdarligi Hemedân Riyaset vekâleti Bagdat Defterdarligi Iran-Safevi Sahi Nadir ile yapilan müza kerelerde Osmanli temsilcisi gibi vazifelerde bulundu. Bir çok idari hizmetleri yaninda yazarlik ilim edebiyat çalismalari yapti. Osmanli-Iran münasebetlerinin anlatan "Tahkik ve Tevfîk" adli eseri o devir tarihi için önemlidir. 1733'de Istanbul'a çagrilarak maliye Tezkireciligine tayin edildi. 1736'da önce Erzurum Serasker' nin maiyetinde Ordu Defterdari ve Reisül-Küttâbligi vekilligine sonra daIran mes'elesinin iç yüzünü bildiginden Nadir Sâh'in Istanbul'a gönderdigi elçilerle yapilan müzakerelere katilarak Cizye Muhasebeciligi ile de vazifelendirildi. 1737'de Sadrâzam Mektupçulugu'na tayin edildi. Avusturya Rusya temsilcileri ile görüsme yapan heyette vazife aldi. 1739'da Belgrad Seferi ve Andlasmasi'nda hizmetleri oldu. Dogu ve Bati devletleri ile yapilan müzakerelerde göstermis oldugu muvaf fakiyyet üzerine 1741'de Reîsü'l-Küttâb tayin edildi. Bugünkü Disisleri Bakanligi mahiyyetinde olan Reîsü'l- Küttablik'da üç yil baskanlik yapan Koca Râgip Pasa 1744'de vezirlik payesiyle Misir valiligi'ne getirildi. Misir Valiligi ardindan I748'de Kubbe vezirligi ve Nisancilik ile Istanbul'a çagrilip Aydin Muhassilligi verildi. 11 Aralik 1756'da Vezir-i âzam tayin edilinceye kadar; Sayda Rakka ve Halep valiliklerinde de bulundu.

Koca Râgib Mehmed Pasa Osmanli sultanlarindan Üçüncü Osman Hân (1754-1757) ve Üçüncü Mustafa Hân (1757-1773) devirlerinde alti yil Vezir-i âzamlik yapti. Sultan Mustafa Hân'in kizkardesi Sâliha Sultan ile 1758'de evlenen Pasa Osmanli Sarayi'na damad oldu. Vezir-i âzamliginda Sakarya Izmit Kanali projesi harb gemileri ve Lâleli Camii insaasi yeni top dökümü ve orduda islâhatlar yapildi. Maliyeyi islâh etti. Bu devirde Avrupa siyasi hadiseler ile çalkalanirken Osmanli Devleti'ni bunlardan uzak tuttu. Fransa ile Isveç'in müttefiki Prusya'nin Avusturya ve Rusya'ya karsi ittifak teklifi Osmanli Devleti'nin durumu dikkâte alinarak oyalandi. Avrupa devletleri arasinda (1756-1763) tarihleri arasinda devam eden Yedi Sene Harbi'nde Osmanli Devleti'ni savasin disinda tuttu. Vefatindan sonra Osmanli Devleti Rusya dahil diger Avrupa devletleriyle harb içine girdi.

8 Nisan 1763'de vefat eden Koca Râgib Mehmed Pasa'nin kabri Istanbul Koska'da yaptirdigi kütüphanesinin bahçesindeki türbededir. Koca Râgib Mehmed Pasa; idâri ve devlet islerinde (sabirla agir hareket ederek) çok dikkatli idi. Ileri görüslü olup islerini dedikodusuz yapip herkesi idare ederdi. Dünya siyâsetinin çok karisik bir devrinde vazife yapmasina ragmen uzun zaman vezir-i âzamlik vazifesinde kalmasi kendini padisahlara devlet adamlarina ve ahâliye sevdirmesi yaninda idareciligine baglanir. Devrinde kâmil olarak taninip olgun zeki ilim fazilet ve siyaset sahibi idi. Iyi bir tahsil gördügünden ilmi çok olup sairligi ve edibligi de vardi. Siirlerinin toplandigi "Divân" diplomasi siyasi ve sosyal mevzuulari ihtiva eden "Münseat' ' ve "Tahkik ve Tevfîk" Arapça " Sefinetü'r-Râgib" ile Arapça. Farsça ve Türkçe üç dilde birçok manzum ve nesir yazilarini ihtiva eden "Mecmua" adli eserleri vardir.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Malkoçoğulları

Osmanlilar zamaninda hizmetleri ve kahramanliklariyla meshur akinci ailesi. Malkoçogullarinin merkezi Silistre'dir. Yildirim Bâyezîd Fâtih Sultan Mehmed sultan ikinci Bâyezîd ve Yavuz Sultan Selîm Han zamanlarinda önemli hizmet ve kahramanliklari görülen bu ailenin atasi Malkoç Mustafa Bey'dir. Turhan Beyogullari Mihalogullari ve Evrenosogullari gibi Rumeli'ye sefer yapan ve akinlar düzenleyen Malkoçogullari kisa zamanda ün kazandilar. Yildirim Bâyezîd Han sehzadesi Çelebi Süleyman'in yerine Malkoçoglu Mustafa Bey'i Sivas valiligine tâyin etti. 1402'de Tîmûr Han'in Anadolu'ya düzenledigi sefer sirasinda Sivas'i on sekiz gün savunan Malkoç Mustafa Bey sonunda kaleyi teslim etti. Fakat Tîmûr Han'ni askerleri tarafindan sehîd edildi. Malkoç Mustafa Bey'in oglu Bâli Bey sayesinde ailenin ünü Fâtih Sultan Mehmed Han ve sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda da devam etti.

Fâtih Sultan Mehmed Han tarafindan 1456'da Eflak prensligine tâyin edilen ve Kazikli Voyvoda olarak bilinen Vlad Pâdisâha bagli kalacagina dâir söz vermesine ragmen sözünde durmayarak Osmanlilar aleyhine Macarlarla anlasti. Fâtih Sultan Mehmed Han'in Trabzon seferini firsat bilerek Tuna'yi geçti ve Bulgaristan topraklarini yagmaladi. Daha sonraki bir zamanda da Tuna kenarinda bulunan Osmanli kuvvetleri üzerine baskin düzenleyerek kumandanlarindan Yûnus Bey'i sehîd Hamza Bey'i de esir aldi. Daha sonra da Hamza Bey'i sehîd ederek basini Macar kralina gönderdi. Aldigi esirlerin hepsini kaziklattiktan sonra Osmanlilara âid bir takim sehir ve kasabalari tahrîb etti. 25.000 esir alarak memleketine döndü. Hamza Bey'in ve bir çok Türk' ün pek vahsice sehîd edildigini haber alan Fâtih Sultan Mehmed Han Vlad'in üzerine yürümeye karar verdi. 1462 baharinda Widin'e kadar nehir yolu ile geldi. Fakat Kazikli Voyvoda'ya tesadüf edemedi. Bunun üzerine Evrenosoglu Ali Bey'in oglu Ali Bey'i Eflak içlerine akina me'mur etti. Kazikli Voyvoda Osmanli akincilarini vurmak üzere kuvvetler gönderdi. Mahmûd Pasa tarafindan muharebe düzenine sokulan ve sag kanatta Malkoçoglu Bâli Bey'e bagli birliklerin de yer aldigi akinci kuvvetleri agaçliklar altindan birdenbire ortaya çikarak Eflaklilari bozguna ugratti. Yapilan muharebede yedi bin kisi oldugu tahmin edilen bu kuvvetlerin pek azi kurtulabildi. Daha sonra yapilan muharebelerde Eflak tamamen Osmanli hâkimiyetine girdi.

Fâtih Sultan Mehmed Han 1475'de Malkoçoglu Bâli Bey'i Macaristan üzerine akina gönderdi. Semendire ve civarinin muhafizi Malkoçoglu'nun emrine kapu halkindan iki bölük garip yigit ile Rumeli beylerinden Hasan Beyoglu îsâ Bey de gönderildi. Malkoçoglu Semendire civarindan Tuna'yi geçerek Szerem ovasina yâni Tuna ile Sava arasindaki zengin bölgeye girerek akinlar düzenledi. Geri dönecekleri sirada yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini duydu. On bin kisi kadar olan Macar kuvvetleri Türk akinci kuvvetlerinin yorulmasini bekliyorlardi. Kendi yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini anlayan Malkoçoglu harbe girmekte tereddüd etmedi. Akincilarin bir kismi Malkoçoglu Bâli Bey'in idaresi altinda pusuya girerken diger kismi Hasan Beyoglu îsâ Bey'in idaresinde harbe atildilar. Fakat savas Türklerin aleyhine bir hâl aldi. Hattâ savasa kumanda eden Hasan Beyoglu îsâ Bey atindan düsürüldü. Isa Bey tam bu anda; "Hay Bâli! Hay Bâli!" diye haykirdi. Bu sesi duyan Malkoçoglu Bâli Bey kuvvetleri pusudan firlayarak Macarlan beklemedikleri anda bozguna ugrattilar. Fâtih Sultan Mehmed Han'in 1478'deki iskodra seferine katilan ve Venedik dolaylarina akinlarda bulunan Malkoçoglu Bâli Bey 1479'daki Macaristan seferinde kahramanliklar gösterdi ve önemli hizmetlerde bulundu.

Sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda Kili ve Akkerman alinmis Osmanlilar Bogdan prensligiyle Karadeniz arasina girerek Bogdan'in deniz yolunu kapamislar bu sebeple prensligin ekonomik varligi tehlikeye düsmüstü. Bogdanlilar ou iki kalenin geri alinmasini düsündüler. Kalenin zabtindan sonra Akkerman'da kalmis olan bâzi Bogdanlilar Bogdan prensine haber gönderip onu kalenin alinmasi için davet ettiler. Bogdanlilar kale muhafizlarinin gafletinden istifâde ile ipler takarak bir kismi kaleye çikti. Bir kismi da iplerin üzerinde iken muhafizlar haber alarak kaleye girenleri yakalayip digerlerinin de iplerini kestiler. Bogdan beyinin bu hareketi üzerine Rumeli beylerbeyi Hadim Ali Pasa'ya Bogdan seferine çikmasi emredildi. Hadim Ali Pasa 1485 Eylül'ünde Bogdan'a girdi. Bogdan prensi ise mukavemet edemeyecegini anlayarak hem yardim istemek hem de hayâtini kurtarmak için Lehistan krali Kazimir'in yanina gitti. Hadim Ali Pasa kuvvetleri döndükten sonra memleketine varan Bogdan prensi 1486'da Kili ve Akkerman taraflarina tekrar taarruz etti.

Bunun üzerine akinci kumandani ve Silistre sancakbeyi Malkoçoglu Bâli Bey Bogdan harekâtina me'mur edildi. Malkoçoglu Bâli Bey'in Bogdan'a girmesi üzerine Bogdan prensi Stefan Çel Mare Leh ve Macar krallarindan yardim istedi. Onlar da bir takim yardimci kuvvet gönderdiler. Prut nehri üzerine köprü kuran Malkoçoglu Bâli Bey kendi akincilariyle orada durup timarli sipâhî kuvvetlerini ileri gönderdi. Bu sirada düsman gözcü kuvvetleri Malkoçoglu üzerine baskin yaptiysa da hiç telas göstermeyen bu tecrübeli kumandan bir taraftan hücumlara karsilik verdi diger taraftan da bir kisim kuvvetlerini bayraklari ve mizraklariyle beraber pusuya yatirarak yanindaki az askerle bir müddet çarpisti. Sonunda pusudaki askerlerini birdenbire çikararak yeni kuvvet geldi zanniyla düsmanin maneviyâtini sarsip onlari bozguna ugratti ve bir hayli ganîmet topladi. Bogdan prensi Stefan Çel Mare Osmanlilarla basa çikamiyacagmi anlayinca; dört bin altin vergi vermek suretiyle Osmanli hâkimiyetine girdi.

Lehistan krali Jan Albert Osmanli himayesinde bulunan Bogdan üzerine 1497 senesinde taarruz etti. Osmanli hükümeti daha önce Lehlilerle imzalanmis andlasmanin hükmü kalmadigini ileri sürerek Silistre sancakbeyi ve akincibeyi Malkoçoglu Bâli Bey'i 1498 senesi ilkbaharinda kirk bin kisilik bir kuvvetle Lehistan'a yolladi. Malkoçoglu'nun idaresindeki Osmanli kuvvetleri Turla yâni Dinyester suyunu nehir gemileri üzerine kurduklari köprüden geçerek Lehistan'a girdiler. Bâli Bey büyük oglu Ali Bey'i askerine ardçi ve küçük oglu Tur Ali Bey'i de öncü yaparak Leh topraklarinda ilerledi. Dinyester üzerindeki Karkova veya Sorukhisari daha içeride Dresni. Glagori Cinanca Gelebanya ile Leh kralinin sayfiyesi olan Braklav kalelerini fethetti. Muhkum bir kale olan Radimin hisari alinamadi. Bâli Bey burada kalarak oglu Tur Ali Bey ile Yahyâpasazâde bâzi yerleri ele geçirdikten sonra geri döndüler. Hasan Voyvoda ismindeki bir akinci beyi de bir günlük yere akin yaptiktan sonra bir çok ganimetle geri döndü.

Bu sirada düsman Dinyester nehri üzerindeki köprüyü yikmis köprüden sonra geçilecek olan dar derbendi (vadiyi) tahkim etmis ve Bâli Bey'in dönüs yolunu kapatmisti. Mevsimin ilerlemesi sebebiyle geri dönmeye hazirlanan ve köprünün yikildigini haber alan Bâli Bey Hasan Voyvoda'yi gönderip Dinyester nehri üzerine yeni bir köprü kurdurdu. Köprü geçildikten sonra iki gün içinde cereyan eden çarpismalar neticesinde derbend zapt olunarak asker orayi selâmetle geçti. Daha sonra bâzi zor durumlari da tecrübesi ve cesaretiyle asan Bâli Bey Akkerman yoluyla huduttan içeri girdi. Bu sefer de pek çok ganimet elde edilmis sefer esnasinda hizmet ve sadâkat gösteren Bogdan voyvodasi Stefan Çel Mare samur kürklü hil'at beylerbeyligi rütbesi ile iki tugla sancak ve bir de basina giymek üzere yeniçeri orta kumandanlarinin serpusu olan ve kuka denilen tüylü serpus ile taltif olundu.

Yavuz Sultan Selîm Hanin Çaldiran (Iran) seferine katilan Malkoçoglu Bâli Bey'in iki oglu Ali ve Tur Ali beyler önemli kahramanliklar gösterdiler. Bâli Bey'in küçük oglu Silistre beyi Tur Ali Bey muharebe esnasinda bizzat Sah Ismail tarafindan sehîd edildi. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de bu muharebede sehîd düstü.

Malkoçogullari sülâlesinin son nesillerinden en önemlisi Yavuz unvaniyla taninan Malkoçoglu Ali Pasa'dir. 1603'de Yemisçi Hasan Pasa'nin yerine sadrazamliga getirildi. Misir'da bulunan Malkoçoglu Ali Pasa kirk günde istanbul'a gelip vazifesine basladi ilk is olarak iran meselesini ele aldi. O sirada kaptan pasa olan Cagalzâde Sinan Pasa'yi kaptanpasaligi üzerinde kalmak üzere serdârliga tâyin ederek iran üzerine yolladi. Ertesi sene de kendisi ordunun basinda serdâr olarak Macaristan seferine çikti. Sofya'ya ulasildigi sirada sagligi bozulmaya basladi. Belgrad'a vardiktan dörtbes gün sonra vefat etti. Böylece Malkoçoglu sülâlesinin söhreti de son buldu.
 
---> Osmanlı Devleti Hakkında Herşey

Molla Fenari

Ilk Türk seyhülislami olan Molla Fenarinin asil adi Semseddin Mehmed'dir. 1350 yilinda Maveraünnehir'de dogmus 1430 yilinda Bursa'da ölmüstür. Devrinin en ünlü bilginlerinden idi. Dini bilgiler yaninda matematik ve astronomide de derin bilgi sahibi olan bir müderris (profesör) tir. Yildirim Çelebi Mehmed ve II. Murad devirlerinde bu hükümdarlardan ve halktan büyük saygi görerek yasadi.
Molla Fenari'nin Enmûzecü'l-Ulûm (Bilimler Örnegi) adli eseri yüz kadar bilim dalinda ansiklopedik bilgiler verir. "Ayrica Husûlü'l-Bedâi Usûlü-Serait (Seriat usulünde yenilikler meydana getirme) ve Feraiz-i Saraciye Serhi adli eserleri vardir.

Sultan II. Murad 1424 yilinda ona "Müfti'l Enamlik" görevini verdi ve böylece seyhülislamlik makami kurulmus oldu. O devirde seyhülislam sadrazamdan sonra gelen en yüksek devlet memuru idi ve adalet egitim diyanet islerini yürütürdü.

Molla Fenarî mahkemede Yildirim Bayezid'in sahitligini kabul etmeyerek adalet önünde hükümdarla herhangi bir vatandasin esit haklara sahip oldugu ilkesini getirmistir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst