O'na de ki ;

---> O'na de ki ;

Yağmurlu bir gece çal kapımı.

Açınca karşımda göreyim seni.
Islanmış ol,sırılsıklam,yorgun,
Kucaklayıp yuvama koyayım seni.

Yağmurlu bir gece çal kapımı.
Yapışsın saçların sarsın alnını.
Bir titreme sarsın dudaklarını,
Nefesimle ısıtıp,yakayım seni.

Yağmurlu bir gece çal kapımı.
Şöminemiz yansın köşe başında.
Yaklaş,yavaşça soyun,gel kollarıma,
Bir damla su gibi yutayım seni.

Yağmurlu bir gece çal kapımı.
Dolaşalım çılgınca sokakları.
Geçelim çamurlu yollardan,
Baharlara,yazlara götüreyim seni.

Yağmurlu bir gece çal kapımı.
Şimşekler çaksın,yaksın bulutları.
Paramparça geceler darmadağın,
Aydınlık şafaklara çıkarayım seni.

Yağmurlu bir gece çal kapımı.
Bir duman,sis kaplasın her yanı.
Açılsın gökkuşağı geçelim altından,
Yeni bir dünyaya götüreyim seni.

Yağmurlu bir gece çal kapımı.
Bitirelim o gün bütün ayrılıkları.
Bir damla ateşle dudaklarımdan,
Yakayım,kül edeyim,savurayım seni.
 
---> O'na de ki ;

Üşüyorum,


Sensiz daha karanlık burda geceler, korkuyorum.
Yıldızlar soluk gecelerde, bense yine aynı dertte, sende...
Her an seni düşünmek ne kadar zor
Başım,vucudum, heryerim ağrıyor, yorgunum
Seni düşünmekten, özlemekten, beklemekten
Sana ait ne varsa yıkıp gittiğin ve sana dair ne varsa beslediğim
Hepsi birer nöbetçi kapımda
Senden kurtuluş yok bana
Onlar mı bırakmıyolar yoksa ben mi gitmek istemiyorum? bilmiyorum...
Bilmek neye yararki bunca vakitten sonra
Seni kaybettim!!!
Kayıp gittin avuçlarımın arasından
Yerin doldurulmaz, acın unutulmaz
Bu yaralar nasıl iyileşir, orası mechul, birde canımı nasıl yakıyor bu yaralar bir bilsen..
Ama yınede umudum var vuslata dair
Nedensiz olsada, kendimi kandırıyor olsamda, var
Belki o da üzgündür diyorum, onunda yaraları kanıyordur
Ya seviyorsa diyorum, ya seviyorsa?
Geçmi kaldık herşey için, bitti mi hikayemiz?
Cevap yok...
Ama yinede şunu bilmelisin;
Bana gözyaşı borçlusun,
 
---> O'na de ki ;

Dün gece yine yalnızdım
Sokağa çıktım
Ve kendime bir çiçek aldım
Kendim almamış gibi yürüdüm sokaklarda
Ve yalnız değilmişim gibi düşündüm
Ama her gece gibi
Dün gece de yalnızdım
Ve kendime bir çiçek aldım
Bir saat geri alınmış saatler
Ben geri almadım
Ve bir saat daha yalnız kalmadım
Bir masaya oturdum
İki çay ısmarladım
Ben içtim
sen soğuttun
sana söyleyeceğim her şeyi yuttum
çok dert etmedim
çünkü yoktun
dün gece yine yalnızdım
rahat ağladım
yokluğundan gizlemedim gözyaşlarımı
ve lambaları hiç karartmadım
dün gece
her gece gibi yalnızdım
sokağa çıktım
ve kendime bir çiçek aldım
sen sandım
Koklamadım
 
---> O'na de ki ;

Anlatmak mümkün mü bilmiyorum; kelimelere sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik? Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının? Sen diye başlayıp yokluğunla tamamlasam cümleleri merhem olabilirler mi yaralarıma? İçimdeki bu eksiklik ıssızlık yansımaz mı satırlara?
Birazdan göreceğiz sanırım; çekiştirip durduğu kalemi elimden alır almaz yüreğim...



Sen gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın.
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!



Sen bir saçak altıydın dolu yağarken sığındığım; dağ başında tahta küçük bir kulübe; ayazlarda ısındığım...
Tutunduğum tüm dalları kıran korkunç bir fırtınaydı yokluğun!



Sen hep yolumun üzerinde suyu sonsuz bir pınardın.
Tenimde yüreğimde çöl yanığıydı yokluğun!



Sen ayrılığı bile sevdiren sapsarı bir güldün; kavuşmaların o tatlı heyecanı.. Ömrüme yüklenen; anlamsız tesellisiz bir hasretti yokluğun!



Sen türküler gibi yanık mısralar gibi hoyrattın.
Şiirleri dilsiz türküleri issiz bıraktı yokluğun!



Sen bakmaya doyamadığım siyah-beyaz bir fotoğraftın; atmaya kıyamadığım eski değerli bir kitap...



Sen bütün yorgunluğumu alan bir akşam güneşiydin; umudumu besleyen serin bir seher yeli...



Sen dağların bağrında kirlenmemiş bir ırmaktın; kumsalımda serinleyen çığlık çığlığa bir martı..



Sen avuçlarımda taze ekmek kokusuydun; yüreğime kazınmış muzip şirin bir gülümseme...
Dinmeyecek sandığım gözyaşlarıydı yokluğun!



Sen tozpembe ruyalardın ilk sana anlattığım...
Uyanmayı beklediğim bir kabustu yokluğun!



Sen en tatlı sohbetlerin gevezesiydin; sözü hiç tükenmeyen bir düş gezgini...
Ortasında boğulduğum sessizlikti yokluğun!



Sen kadehimdeki en berrak şaraptın gökyüzümdeki en parlak yıldız..
Avuntusuz gecelerin korkusuydu yokluğun!



Sen aklın başında değil de yüreğin elindeyken gelirdin bana; sanki soluk soluğa yaşanmalıydı herşey hep aceleciydin.



Sen mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın.
Sıranın acıya geldiği bir bedeldi yokluğun!



Sen yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı cismi belirsiz bir sevda; mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan; ölümü hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!



Sen hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin.
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!



Sen vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum.
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim Rus ruletiydi yokluğun!


alıntı...​
 
---> O'na de ki ;

Seni sana rağmen yaşadım ben.
Hep kaçışlar dolu hep eksik…
Bir yanını tamamlasam...
Mutlaka başka bir yerden açık veriyordum.
Tamamlamaya uğraştıkça...
Senin gizlerinde kaybolup gidiyordum.
Bedenine değil
Ruhuna taliptim ben.
Bu yüzden bu kadar zorlanıyordum.
Ben bir adanın değil bir kıtanın kaşifiydim.
Yola çıkmıştım bir kere dönüşüm yoktu;
Ama öyle çok duraklıyordum ki
Geriye dönüm baktığımda
Başladım yerden birkaç metre bile
Uzaklaşamadığımı fark ediyordum.
Üstelik menzilin ucundaki sen
Benden daha hızlı yol alıyordunbelli ki kaçıyordun.
Ufukta bile görünmeyen seraptın artık...
Kaç kez ‘vazgeç’ dedim kendime kaç kez o yolun kenarındaki ormana girip yok olmayı düşündüm.
Zaten yaşadığımda bu değil miydi?
Seninle birlikte varlık bulmayı düşünürken
Senin olamaman yokluk hissinden başka ne verebilir ki bana?
Oysa nasılda coşku doluydum başlarken…
Gecelerimi de gündüzlerimi de sana adamaya hazırdım.Her gün yeni bir yönünü öğrenip şaşıracaktım.
Seninle yaşadığım hiçbir şeyin dadını unutamayacaktım.
Sen sonbahar rüzgarında kopmuş serseri bir defne yaprağı ben sana dal olacaktım.
Hangimiz yaprak hangimiz dal karıştırıyorum artık.Ben bu uykuları uyuyalı çok olmuştu.
Şimdi aynı uykuları yeniden uyuyorum.Acı uykusu hüzün uykusu korku uykusu…
Bir gece birinin bir gece diğerinin sonsuzluğunda kayboluyorum.
Ne garip kendimi kuşatma altındaki bir ordunun komutanı gibi görüyorum.

İhanetler içindeyim…

Ben düşmanı alt edemediğimden değil
bu arkadan vuruşlar yüzünden yeniliyorum.
Bir beyaz bayrak gerekiyor artık bana.
Bütün mevzilerini kaybetmiş bir komutanın onurunu daha
fazla zedelemeden teslim olmayı bilmesi gerek.
Uzun sürmez esaretim.
İçimde bu yenilginin acısını yıllarca taşıyacak olsam bile bir yolumu bulup kavuşurum özgürlüğüme.

Gidiyorum.
Geride yaşanmamış zamanları bırakarak...
Sende ürkekliğinle baş başasın…
Hep tamamlanacak değil ya buda böyle yarım kalsın
 
---> O'na de ki ;

Dul bir sevda benim ki
Ortada kalmış.
Hakkında çok kişi konuşur
Her hali dedikodu.


Şeytan her gün bal çalar yüzüne
Her gün daha da güzelleşir


İnadınadır.
Yalnız ama inattır.
Zayıf ama kuvvettir

Geçerken mahalleden dikkat kesilir herkes
Öyle şa'şadır halleri
Sevdim öyle ... anla işte


Dil uzatanı parçalar
Çocuklarını kendi bakar
Öyle deli
Öyle çılgın
Öyle serseri
Öyle sadakat...



Dul bir sevda adı nüfusta
Kalmış işte öyle ortada



Şeytan her gün bal çalar yüzüne
Her gün güzelleşir daha da
İnadına...
 
---> O'na de ki ;

Sen her dinlediğim şarkıda içime dokunansın....
hayatıma girişin,gidişin ve bitişin aklımda her daim....
nasıl silinir bu hafıza,nasıl vazgeçilir senden inan bilmiyorum....
ki gözlerin...yemyeşil bir bakış....tek hasretim....
şimdi kime bakıp umutlandırırsın...
kime dokunup heyecanlandırırsın bilmiyorum.
her yerini bilen ben...her huyunu çözen ben....
ruhu bile benden sorulan sen "el"desin....
mutlumusun,huzurlumusun bilmem...

gözlerin gibi....
her sözün,gülüşün de aklımda...
yine kimbilir o güzel,süslü kelimelerle kimleri fethediyosun...
neler yaşayıp,neler atlatıyorsun....
hiçbişi ama hiçbişi bilmiyorum....senden bir haber olmakta koymuyor değil insana...
ama sen benden gitmedin yar...gidemedin....
sadece gittin sandın....
seni unutmayı denemedim ben...deneyemedim...
hep yanımdasın...benimlesin sen....öyle varsaydım...öyle ayakta kalabildim...
bir gün bile özlemedim seni....
ardından gözyaşı dökmedim...
seninle gözgöze gelmemek için hiç ama hiç resmine bakmadım...bakamadım...
o heyecanı kaldıramazdı yüreğim....
ve birgün dönecektin biliyorum....
döneceksin diye sen gibi ellere hiç umut bağlamadım....

desemde inanma yar....
sen gittin...unuttun beni...
yanımda değil uzağımda oldun hep....
birgün bile aklına gelmedim..özlemedin ....
bense her gece tavana dikip gözlerimi...
her gece ağladım hıçkırıklarla....
resmini elimden hiç düşürmedim...
her sabah uyanabildiğimde şükredip önce sana günaydın dedim...ama sen duymadın.....
ve sen gibi gönlüm kimselere düşmedi...düşemedi....
çünkü sen vardın...olmasanda vardın....
döneceksin diye avuttum yıllarca kendimi...
birgün, bir yerde, mutlaka dedim hep...
ama olmadı yar olamadı...dönmedin....
"el" olmuştun çoktan....

içimden geçenleri bir bilsen...bir bilebilsen...
tek derdim,,,tek dileğim....
ben yakan aşk,hasret,tutku....adı her neyse seni de yaksın....
ama yok yar....
kıyamam sana... sen mutlu ol onunla....
beni yakan bana kalsın.....
 
---> O'na de ki ;

Sonbaharda ağaçların yapraklarını döktüğü gibi
Döktüm dilimdeki sözcükleri
Hepsi bir haykırış hepsi bir yakarıştı
Sen anlamadın.


Artık
Geride bırakıyorum sana ait olanları
Kelimeri ve şarkıları başkası için söylenmek üzere
Raflara kaldırıyorum
Senin içinde geçtiğin bir sözcük bile olmayacak artık.

Sana dair olanlar söküyorum tek tek
En zorda insanın geçmişini
ve anılarını sökmesiymiş
Anlıyorum

Hep peşinden gelecek bir geçmiş de istemiyorum
Artık geçmişimi de bırakıyorum arkamda
Geriye bakıp daha çok hatırlamak
ve üzülmek istemiyorum

Unutuyorum desem yalan
Unutmuyorum
Şimdilik
Sadece alışıyorum
Alışmak unutmanın başlangıcıymış
Önce alışırsın
Sonrada unutursun
Unuttuğunda da geri dönmesin
Bakmasın bile


Şimdi.
Söyledim sözleri de geri alıyorum
Siliyorum birer birer bütün yazdıklarımı
Karalıyorum adımın yanına yazdığım adını

Senle yaptığım
Doğrularımı ve yanlışlıklarımı ayıklıyorum
Yanlışları koyuyorum bir köşeye
Doğrular zaten benim doğrularım

Bu aşkın bütün hesabını kapatıyorum
Bize dair hiç bir şey yok artık
Ne sen ne ben artık bir şey söylemeyeceğiz
Söylesende ben duymayacağım



Sözcükler anlamını yitirdi artık.
Sana dair söylenecek bütün sözleri tükettim
Kelimeler dilsiz artık
Lal ettim dilimi
Sana bir şey söylemiyorum..
Sana söyleyeceklerimi susturdum.
 
---> O'na de ki ;

Sevda;
Sanki bir coğrafî harita gibi önümde! ..
Hiç denilmemiş sözler misali,
Hiç değilmemiş “köz”leriyle!
Tepeleriyle, dereleriyle; çölleriyle, ormanlarıyla; körfezleriyle, yarımadalarıyla...
Ve “ada”larıyla!

Yalnızım...
Yar; sızım!

Bunun adı;
Sevmenin kuytularında sessiz yaşamak.
Veya;
Sevmenin kuytularında sensiz yaşamak!

Gün karardı...
Gün karardı bir daha.
Yıldızlar beklendi...
Yıldız beklendi bin daha!
Umut battı, umut doğdu... Umut doğdu, umut battı...
Yine...
Yine...
Yine sis!

Dağıtacak bir deli yel arandı.
Bu avuca bir ılık sıcak el arandı...

Gelecek bir yar...
Gelecek bir yüz...
Duyacak bir kalp...
Diyecek bir dil...
Tutacak bir el...
Öpecek bir ten aramak...
Ve sevmenin kuytusunda sessiz yaşamak.

Ahh! ..
Sevda kuytularında sensiz yaşamak
 
---> O'na de ki ;

. . . Saçlarimda Sakli Kar Beyaz Ve Gözlerimde Hep Telas . . .
Panik, Silik Resimler Ortasinda Bir Küçük Çocuktum Hep Konuktu Baska Gün Ve Çok Soguktu Her Geçen Dün.
Tipki Sen Gibiydi Giden O Eski Dünler, Geçmisin Karanliginda Anilarimdi Onlar,
Bense Bulamaz Oldum Onlari,
Hep Selam Gönderdim Geride Kalana Kanitim Yoktu Yarina, Yolcularimla Agladim, Hiç Misafir Olmamisti Kimse Bunu Ben Anladim.
Sonbaharda Katil Oldu Rüzgarlar, Öldu Tüm Yapraklar, Yagmur Aldi Gözyasi, Ve Rüzgar Oldu Ruhlar Estiler Yavasça.
. . . Sen Misali Aglamisti Her Dünüm Usulca .
 
---> O'na de ki ;

kızıl yeleli atların
lâl sesleriyle
geçtim
…/zamana tutsak
mesafeleri

şehirlerden yüklendiğim ad’lar
ilkgün ışığımdı
gövdesinde yaşamın

inandım
çoğalan hücrelerime
kor gibi düşseler de
inandım

soyağacımın köklerine sarılır gibi
sarıldım
…/ sanrılı hayata ve ad’lara

uzağımda saklı gölgeleri
ellerimin karanlığa
yenilmesiyle
buldum

kırgın ve yalnız gecede
ay sevişmesine imrenen
ateşli dudakların
bulutlu evine
savruldum

soğudu tenim
belleğim

gözlerimin ıssızlığında
hızla yağdım aşk’a
…/ yüzümde heyelan

uzaklara sürülen mavilerimle
eskiyen ad’ların
büyülü intiharına
eşlik eden çan sesiyle
karışıyorum
toprağa

ölüm
şaka yapıyor olsa gerek
hayatsa …/
bir o kadar ciddi
 
---> O'na de ki ;

Kaç cemre düşmeli yüreğime
ısınmak için yeniden.
Unutmak için yeşil nazarlarını
kaç bahar geçmeli
hasretinin üstünden...
Kaç ceylan su içmeli
sevda sebillerinden.
Kaç güvercin uçmalı
vuslat semalarında.
Kaç yağmur ıslatmalı tenimi
arınmak için özleminden...
Kaç menekşe açmalı saksılarımda
boyun bükmeden.
Kaç ilkyaz yaşamalı gönlüm
üşümeden
Ve
kaç sene
kaç ay
kaç gün
kaç saat
geçmeli
akan kanı dindirmek için
yaralarımın üstünden?
 
---> O'na de ki ;

Ne zaman intiharlandıysam
Terk etti gün beni
Kirlendi yüzüm
Uzağından kül oldu ağzım
Hayatı üfleyerek yaşattıntüm harfler tozlandı
Her "Gel" cümlesinin öznesini sen yaptım
Gelmedin!
Gelmedi omzu gül dolu yarın.
Gelmedin
Söktüler göğün nazar boncuklarını

Ne zaman esnediyse zaman
Nöbetçi mahkemede aşk vardı
Boşamadı beni yalnızlığımdan
Yaz Dedi Yaz Katip!
"Davacının canına düş saplandığından
Dava ileri bir Tarihe ertelendi"
Adalet yerini karanlıkta buldu
Bu dava düş/tü
Kuruldu.bitti
Sustum
Agzım atkılandıher mevsim kış...
 
---> O'na de ki ;

Yorgun bir dünya, turunu tamamlamakta şimdi
Kırıntı düşler deryasında umutlar topluyoruz
Örümcek ağlarında biriktiriyoruz hüzünleri
Yazgımız sallanıyor bir ****ün boynuzlarında.

Hayat, biz doğmadan kapatmış tüm perdelerini
Her yeni gün, toprağa alır yine de verdiklerini
Binlerce ağlayış senfonisiyle sunar hüzünlerini
Gölgeler ruhumuzda dolaşır, aşk melekleri gibi.

Kederlerle geçerken sevdanın pembe nehirlerini
Dalgalar vurur ilençli kıyılarda içimize, içleniriz
Yalın ayak dolaşırız soyumuzun çürük kütüklerini
Kırk yerinden yamalı gönlümüze şiirler serperiz.

Çatılara düşünce yaşamın yağmur tıpırtıları
Çamur akar, dereye ulaşır, bükülür sızımız
Tel çiviyi sarar, ter bedenden akar, üşürüz
Acıların atlasında kendimize küskün aşığız.

Bu gece, içime taşır mı yüreğinin fenerlerini
Yabancıyım, yitiğim kendime, gözlerim lal
Asıyorlar bir duvara, bir seni düşünüyorum
Ruhumda bir kadın, düşlerin sürgünündeyim.

Mavi bir boşluğu kucaklarız, tahtımızda sefa
Islak bir mendil taşırız cebimizde, özleme şifa
Ayrılıklar ekeriz gönül ovamıza, hasadımız cefa
Masallar ülkesinde yitirdik hüzzam sevilerimizi.
 
---> O'na de ki ;

Yine başlıyor hayatımın dinletisi...

Önce tane tane dokunuyor camıma

Sonra coşkuyla hızlanıyor...

Çağırıyor beni çığlık çığlığa.

Küçücük hayatıma açılan penceremin buğusunu siliyorum

Gözüm buğulanıyorakabinde gönül gözüm

Ve eşlik ediyorum bende yağmura...

Gökyüzü ağlıyorben ağlıyorum.

O; insanlarınhaksızlıklarınyaşanmışlıkların kirini arındırırken hayatımdan

Ben yüreğimde yeşermişacıları dindirmeye uğraşıyorum gözyaşlarımla...

Ama nafile

Gözyaşlarımla besleniyor adetakatran karası acı...

Öylesine sert ve yapışmış kalmışkisökemiyor yaşımın tuzu...

Yavaş yavaş diniyor yağmur

Uslanıyor gökyüzü...

Yürek yağmurlarımsa usulca;iç çekmeleredudak titremelerine bırakıyor yerini...

Uzun süre öylece kalıyorum

İç sesim hep aynı şarkıyı tekrarlayıp duruyor:

-İstanbul ağlıyor ben ağlıyorum...hadi kalk gel artık dayanamıyorum...

İstanbul'a bakıyorum

İstanbul yağmur sonrası toprak kokusuna bulanmış

Gökkuşağını selamlıyor

Gökyüzü pırıl pırıl

Ufuk çizgisi bir hat kadar keskin...

Dönüp ruhumu seyrediyorum

Öylece yığılı kalmış takatsizmecalsiz...

Gözümün buğusunu siliyorum elimin tersiyle

Ama bir türlü netleşmiyor görüntü

Anlıyorum ki gönlüm sular altında kalmış...

Ruhumyüreğimgönül pencerem hatta bedenim

Acıların gölgesinde grilere hüküm giyiyor...

Ve yine anlıyorum kibu mevsimde sonbahar ..

Her mevsim gibi..
 
---> O'na de ki ;

Gitmeliyim,
Geride ben’i, sen’i, biz’i bırakarak
Gitmeliyim sen’siz, ben’siz “biz” olamayarak
Gitmeliyim,
Gitmeyi yumru yumru yutkunarak
İntihara rehn’edilmiş bir çiçeğin köklerine tutunarak
Gitmeliyim,
Gelmemiş, görmemiş, duymamış, yaşamamış, hiç olmamış sayarak,
Unutarak, unutularak
Ceplerimde dolu dolu umutlarımı yitirerek güneşsiz sabahlarında
Uyanır gibi bir düşten
Gitmeliyim…​
 
---> O'na de ki ;

Elde Var Hüzün

Söyleşir
Evvelce biz bu tenhalarda
Ziyade gülüşürdük
Pır pır yıldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
Zamanlar değişti
Ayrılık girdi araya
Hicrana düştük bugün

Ah nerde gençliğimiz
Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
Elde var hüzün

O şehrayin fakat çıkar mı akıldan
Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
Sırılsıklam aşık incesaz
Kadehlerin mehtaba kaldırılması
Adeta düğün
Hayat zamanda iz bırakmaz
Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
Birikip yeniden sıçramak için
Elde var hüzün
 
---> O'na de ki ;

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl
Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
Bil ki seni bekliyorum

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak
Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
Bil ki seni istiyorum

Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse
Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
Bil ki seni seviyorum
 
---> O'na de ki ;

Şimdi anlıyorum
Anlamanın ne sancılı bir hastalık olduğunu...

Susuyorum ve suskunluğum çok şeyi anlatmaya denk düşüyor..
Bazen kusmak istiyorum bütün kötü düşünceleri
Parmak tıkıyorum tık yok..
Kötülüklerde ne kadar sert yapıyor insanı...
Dimdik duruyorsun taş gibi
Hiç birşeyin yumuşatamadığı kalbimi bir çöplüğe atıp gidesim geliyor!..

Kazanç uğruna verdiğim kayıplar
Bir toplu iğne hatta binlerce toplu iğne gibi bütün vücuduma saplanıyor
Öyle katılaşmış ki ruhum
Ne bir damla gözyaşı
Ne de kan akıyor!..

Yılların içinde kaybolmak yani zamanda
Ona yetişmeye çalışırken düşmek ve yaralanmak...
Ve bir daha hiç eskisi gibi olmamak
İnsanın beyni ve kalbi bu kadar birbirine zıt ve düşman olursa eğer
Hangisine kulak vereceğini şaşırırsın
Afallarsın tökezlersin
Düşmeler düşüşler başlar

İçime işleyem birşey var
İçime en içime işleyen
Beni dişleyen birşey var
Kaçıp giz olsam sus olsam pus olsam
İçimdeki ses hiç susmuyor ve hiç hiç yok olmuyor o kahrolu şey...

Ve

Yalanlar
Hep burdalar
Yok desen de
Hep burdalar....
 
---> O'na de ki ;

Aşk
Aşk,
Kabe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin
Gözünden dökülen ..
Aşk, Mecnun Leyla’ya sende kimsin dediğinde
Maralların gırtlağına tıkanan ..
Aşk, hesap günü kargaşasında
Anaya yavrusunu unutturan neyse
Herkesi ve herşeyi öyle unutturan ..

Aşk, yangın yeri
Aşk, talan, Aşk dağları yürüten
Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verselerde
Vazgeçilmez olan..
Aşk, damda deve aratan
Balıklara iğnesini getirten
Ebu Bekir adında birini yoldaş eden
Aşk, Fatıma’nın farklığı
Zeynep’in cesareti , Vahşi’nin keşkesi
Aşk, Meryem..


Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran
Kağıt gemilerle okyanusları bitiren
Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren
Aşk, ikindi, Aşk şimdi, Aşk bekleyen
Aşk, Hatice..
Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde
Yinede ilk akla gelen
Sonsuz karanlıkların ortasında
Vurgun yemiş bir çığlıkla çerhalar yakan

Aşk, koşmak,
Aşk, sefa ile merve arasında olmak
Aşk ençok ağlamayı kendisine yakıştırmak
Koşmak koşmak koşmak …
Aşk, Hacer
Bir aba, bir hırka
Bir nefesde kırkbin defada adını söyleyebilen
Aşk, Mevlana,
Bütün evliyaların gizlediği
Bütün abdalların izlediği
Bütün devrişlerin içlerinden geldiği gibi..

Aşk, en çok İsa’ya yakışan
Sabr ise en çok Eyüp’a yazılan
Merhamet ise son Nebiye inen
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde
Herkesin herşeyi, herşeyin herkesi unuttuğu o günde
Aşk, unutmamak

Aşk, gözü karalık
Aşk, yalnızlık
Aşk, öksüz şehirlerin kapısında
Bagdat’ta, Gazze’de, Kandehar’da, İstanbul’da
Isırdıkça kanayan dudaklardan dökülen sözlerle
Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak
Aşk, hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi
Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği
Anla işte aşk, onbir yaşındaki Muhammed’in (s.a.s.) annesi..

Aşk, eylem
Dünyanın en güzel baş kaldırması
En güzeli ile dünyanın
Bir hırkadan yazışmış en şiir bulup çıkarmak
Aşk, hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar beklememesi..
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst