Nurullah Genç Şiirleri

Nurullah Genç - Diken Diken

zembilcide büyüyen, dal üstünde uyuyan
gülmek sende gül olur, sen bende diken diken
elmas beşik içinde kundağını öptüğüm
sevmek tende gül olur, ten bende diken diken
inci döker gözlerin asil kirpiklerinden
umut kanda gül olur, kan bende diken diken
kezzap akıtsan bile filizlenir yüreğim
ölüm canda gül olur, can bende diken diken
maverayı bulunca kapında süvariler
kılıç kında gül olur, kın bende diken diken
kafdağından öteye gidenler birgün döner
hasret handa gül olur, han bende diken diken
hasadı diriliştir tarlasında sevginin
buğday unda gül olur, un bende diken diken
acıların birikir, birikir de içimde
her şey bende gül olur, ben bende diken diken
 
Nurullah Genç - Dinlediği Şarkıya

gözlerinin renginden almışsa ahengini
ruhum nasıl unutur gözlerinin rengini
uzaktan bakıyorun O'na hep yeşil yeşil
bu vehimli muamma parlıyor ışıl ışıl
yanıyor nağmelerin bedevî kanatları
şahlandı obamızın doludizgin atları
bir kum saatindeyim, yine tuttu kan beni
çile bülbülüm çile feryadıyla ân beni
binlerce ok ağlıyor kırdığımız yay için
yıldızlar dökülüyor tutulan her ay için
bu kuzgun vadisinde yanelim korkuları
Dede'den dinleyelim en güzel şarkıları
musıkî bahçesidir tende lisan-ı fıtrî
asîl bahçıvanıdır o hanede, o Itrî
endamını tasvire gücü yetmez tarifin
kuşları uçuşuyor gökte Hacı Arif'in
kumlara gömülmeden kervan, gönül çağında
telâfisi imkânsız nağmeler tuzağında
akmasın yüzümüze kötürümler pınarı
devirdik, o devrilmez zannedilen çınarı
yeşil yeşil bakamaz, kırmızıdır gözlerim
öteye varsam bile, O'nu yine özlerim
dinlediği şarkılar, arayıp bulun beni
gülümün gözlerinde şehzâde kılın beni
 
Nurullah Genç - Ey Sarı Gök Bulutu

dön kendine, gözlerimi yüzünde
vur kendini kimsesiz yollara ömrünün
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
zaman definesini taşı dağarcığında
yoksa aşkı bir belalı vadiye çekersin

eline geçince ruhun dizginlerini
umudunu imkansız çöllere taşır ölüm
kumların dehşetine salar gezginlerini
efsunlu bir vahanın bağrına düşer ölüm

eteği neden yaslı keremsiz kalan dağın
hangi rüzgar kuruttu duygular tarlasını
ey sarı gök bulutu, ey ızdırap gülşeni
dokundur ellerini şiirin alevine
yoksa aşk, bir köşede ansızın yakar seni

dön kendine, anlarsın; yıllar boyu çaresiz
olmak ne kadar acı karanlık bir kuyuda
birer birer kapanır güneşin perdeleri
kaybedersin bir daha dönmemek üzere geri
riyakar neşe'yi de, budala uykuyu da
 
Nurullah Genç - Aşk Ölümcül Bir Hülyadır

Hülya tatlı bir andır
Süzülür dibine selvi ağaçlarının
Zambakların, sevda çimenlerinin.
Dağlarda duman duman tütüyor sıla
Sıla da garibin omuzlarına
Güvercin gibi konan
Sadağında mumçiçeği serzeniş
Mızrakları cazibesiyle kıran
Saçları darmadağın
Bitişik bir hicrandır.
Ne fettan sarayların
Bitişik cilvekar yalnızlığı
Ne de bezirganları küçümseyen sultandır.
Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır.
Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara
Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler
Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden
Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler.
Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir
Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan
Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan
Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir
Varlığı bestenigar, yokluğun deniz gibi
Gönül,safkan bir vefa atlasında şahlanır.
Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi
Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır.
Kum,yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel
Ay öper eğilerek çölün yanaklarını
Ufukların delisi, soluk bir deniz gibi
Bir sayeban altında yürür hazinesine
Kah takılır uzaktan bir belanın sesine
Kah yüzü yıldızlara benzeyen bir rüyadır.
Bin tepede bayrağı dalgalanır Leyla'nın
Oysa aşk,karanlıkta ölümcül bir hülyadır.
 
Nurullah Genç - Gelmedin

gelmedin son hayal de yanıp yanıp kül oldu
bu deruni kavgada kırılan gönül oldu
şimdi menziller elem,yürek duman,sine çak
devleri mahkum eden hayatım şimdi helak
gelmedin yıldırımlar düştü hülyalarıma
nasıl kıydın be zalim masum rüyalarıma
sana doğru her adım neden hep ölüm sunar
seni her andığımda renk solar,desen yanar

hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından
hangi el nakış nakış gergef dokur ardından
susarsam anlatır mı seni göklere tarih
bensiz olur mu sabah güler mi kara talih
gelmedin koptu zincir parçalandı anılar
sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar
kalbimin pembe köşkü harab oldu gelmedin
bahçesinde açan gül turab oldu gelmedin
bil ki kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek
heyhat!şair mehtaba bir daha dönmeyecek
 
Nurullah Genç - Giderim

İçimde bir acı fırtına kopar
Bulutlarda şimşek çakar giderim
Bitmeyen arzular yolumu kapar
Çılgın bir sel gibi yıkar giderim

Anlarım eşitten farkını farkın
Yıllar süren ömrü biter merakın
Keder uzak olur; mutluluk yakın
Yorgun kafesimden çıkar giderim

O an, zaman durur, mekan silinir
Sonsuzluğa doğru nefes alınır
Ruhum bir damla su, göğe salınır
Süzüle süzüle akar giderim

Çile denizinin görünür dibi
Alır beni yüreğimin sahibi
Geceyi süsleyen yıldızlar gibi
Ben de, bir meş'ale yakar giderim

Birgün utku için, hicran yerine
Dalmak için hülya bahçelerine
Dostların ıslanmış çehrelerine
Son defa, hasretle bakar giderim
 
Nurullah Genç - Gözler

Sende sevgidir zaman ve Leyla'dır
Kulak ver, tükenmeyen âh ü zârıma, gözler
Ey, dikenli yolları gökyüzüne bağlayan
Bir hayali dilberin çehresinde parlayan
Mehtabım gülümse de kalbimde gül büyüsün
Sen ki, güzel gözlerin belki en büyüğüsün
Güneş gibi, ufkumda doğup da yanan gözler
Ruhumun yağmurunu içip de kanan gözler

Geceye mi çırpınış, gurbete mi bu hasret
Bitmeyen bir susuzluk ve sönmeyen hararet
Ortasında kalmışsın; saçların darmadağın
Gülşenim, yıkılmadan saray gibi otağın
Hayatın sonbaharı kuşatmadan rengini
Yitirmeden şu billur ve masmavi engini
Beni al kollarına, uyut sonsuza değin
Yüzümde dalgalansın o simsiyah eteğin
Göreyim elmas gibi parlayan nakışları
Gönlümü çiçek çiçek sırlayan nakışları

Papatya bir simada sana taht kurmuş Allah
Ne olur, üzme beni; çektiğim her derin âh
İçimden bir parçayı koparıp götürüyor
Ve hicrân sis misali, her yanımı bürüyor
Mehtabım, yıldız gibi süsle kâküllerini
Koklayayım kalbimde yeşeren güllerini
Islanmış sinesine çekiver bir baharın
Uyandır şarkısıyla beni, kanaryaların
Duaya kalksın elim, başım şükre uzansın
Sesim dudaklarıma mahpus iken, uyansın
Ve matem kuyusundan çekeyim ellerimi
Toplayayım yerlere düşmüş hayallerimi
Kapkaranlık dünyama bir ışık yakan gözler
Bana, benimmiş gibi, ümitle bakan gözler
 
Nurullah Genç - Gül (Yine Hüzün)

bitir bu işkenceyi , sende artık bana gül
dokundurma elini pıhtılaşan kana gül
bahçe boş ;çeşme kuru ; nerde bostancıbaşı
gelde feryâd ü figân etme bu hüsrâna gül
yıllarca yatağında uyudum semenderin
çakallar yuvalandı bizim olan hana gül
unuttum gökkuşağı altındaki resmini
nice bühtan ettiler eski bir sultana gül
kâinat oluk oluk boşalırken içimden
yağmur damlası bile olamadım sana gül

uzandığım her hayal tutuşturdu ömrümü
her yangınla yeni bir yangın düştü cana gül
ya öldür , yarasalar okşasın cesedimi
ya da terkedip gitme beni bu isyâna gül
dinle ki , en ölümcül şarkımı söylüyorum
darağacı kurdular döndüğüm her yana gül
nasıl sevişiyorsun kırkayakla , çıyanla
hani boyun bükmüştün ebedî fermana gül
meğer bir yanılgının zinciriymiş umudum
güvenimi yitirdim şimdi her dermana gül.
 
Nurullah Genç - Güldeste/Sonsuzluk

gül zindanı yapsalar vardığım her durağı
bana bir gül delisi deseler de her akşam
seninle ışık oldum, yakın ettim ırağı
benimdir gözlerinden aldığım bu ihtişam
şimdi bütün çiçekler nakkaşımdır bu yerde
yapraklarından sızan gözyaşımdır bu yerde

turuncuydu yüreğim, benekleri kırmızı
yeşildi bir Hüma-yı Ata'nın şakağında
ateşin bir baharı taşıyan ince sızı
cemşide rakib oldu güllerin yaprağında
'hu' çekiyor içimde Mevlana bir semazen
lalede imreniyor dertli Hallac'a bazen

tutundum bir zamanlar Gencine-i Cemal'e
meğer dibacesiymiş sonsuzluk ülkesinin
gördüysem yapayalnız nerede bir ters lale
yandı titreşimleri uğuldayan sesinin
şafağında büyüyen zambak soldu aniden
tanyeri 'gül gül' diye güneş oldu yeniden

Levni'yi kollarına alır taze bir bahar
bir Tac-ı Kayser gibi sokulur sinesine
onuruna Çırağan kurduğumuz aynalar
düşer yüzyıllar boyu en karanlık ye'sine
her hassa, bir merili bahçesine vurulur
her sultanın tahtına bir prenses kurulur

bana, ne Dürr-i Yekta, ne Semen Sima gerek
senden kalan her harfin içinde binlerce bağ
bağına girmek için küçük bir ima gerek
seninle güle döner derin vadi, yüce dağ
bu sevda ılgıt ılgıt çoğaldıkça bedende
Çiçekçiler Başbuğu olurum belki ben de

dikendi, serfiraza döndü kapında ruhum
büyüdükçe çiçeğim, yapraklarım kısaldı
senden önce ardında 'ah' edip avunduğum
meğer bir malihulya, çaresiz bir masaldı
ölümsüz vuslatına erdim Bağ-ı Safa'nın
nağmeleri duyulmaz oldu Gülfer Kalfa'nın

dantelası çiğdemli yastıklar küf kokuyor
yenilgiler devrinde tarümar oldu bostan
göçenler mor kokulu hüzünler bırakıyor
servilerin dalları yine kırıldı yastan
bu gönül mevsiminden gitti uzağa giden
atmak gerek toprağa tohumları yeniden

kapında pusat koyup gül alan sipahiler
seccadesi sularda bir dervişe dönüşür
tahammülü kuşanır, el açıp Me'va diler
goncanın kirpiğinde nilüferle görüşür
bir ömür yalnızlığı alsa da kollarına
gittiği her ülkede gül düşer yollarına

gözüme gül dumanı çöktü yine bu akşam
baktığım her noktada yalnız senin güllerin
içimde gül pınarı aktı yine bu akşam
irinli dertlerime şifa oldu ellerin
Mecnun ile Leyla'nın buluştuğu yerdeyim
bu gül yolculuğunda şimdi son seferdeyim

yanakları gül oya, parmakları gül dalı
kızlar, delikanlılar baştanbaşa gül oldu
ayrılık gül tohumu, şiir güle sevdalı
şair ki, feryadından yana yana kül oldu
onun çemenzarıdır köşelerde hıçkıran
nerde bir bulut varsa, gülsuyudur fışkıran

gül sesleri geliyor; her yer dua ve niyaz
açtı gök kapısını yerde çiğ taneleri
adımları parıltı, alınları bembeyaz
dağılıyor evrene gülün mestaneleri
sen ki, en büyük GÜL'sün, en çok gülü seversin
söyle bahçıvanına, bir gül de bana versin

Ulu Tanrı adıyla aldığım her nefeste
senin için gül açar, kuş olup göğe uçar
sen ey bahar elçisi, sen ey kutlu güldeste
senin için cansızlar bile canından geçer
gölgeler şehrinde gül, kimseye kalmayacak
öteler şehrinde gül, bir daha solmayacak
 
Nurullah Genç - Gülnare

ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare
sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare
honçalı novroz gelir; bir de siyah ve sarı
dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları
her nağme, dudağında çarpılmış karanfil
sana tutkun atlılar şimdi yorgun ve sefil
göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı
nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı

dokunmuyorsa kalbim o mazlum kitabeye
ayışığı düşer mi kanlı bir harabeye
sensiz çöl, ıssızlığın kahrıyla zehirlendi
yalnız bulutlar değil, vahalarda kirlendi
mahşeri bir serabın ardından yürüyorum
gözlerini kaybeden bir kervan görüyorum
geride, okunmayan silik izler kalıyor
kaktüs hala toprağı uykuda yakalıyor

tarihin her sayfası soluyor pare pare
karasevda burcunu yıkıyorsun, Gülnare
Azerbaycan ufkunda bir divanedir gönül
böylesi tarümar olmadı belki de gül
toprak, bir bakışınla kızıl renge büründü
yıldızlar ülfet için gündüz vakti göründü
gözlerin binlerce yıl ötesinden yadigar
nerdesin, ey Bakü�en, Gence�en esen rüzgar

yaldızlı perçemlerin ıslandıkça uzuyor
yalnızlık damla damla şakağından sızıyor
bazen öfke, kavgayı sevenlerin ardında
mahülya ve hüzün; bazen korku ve sevda
çiçeklerin yurdunda yalnız senin kokun var
bazen uzaktan uzak, bazen yakın bir duvar

karanlığa mahkumdur gökte sensiz, sitare
ruhumu zevalinle buuşturma, Gülnare
soluğun ab-ı hayat mıdır; filizlendi kül
siyah bir lale gibi aynaya düştü kakül
kırdın yüreğimdeki saatin akrebini
kuruttun düşlerimin hayal mürekkebini
hangi ırmağa baksam akıyorsun derinden
Hazar, acılarınla ağlıyor kederinden

kuduran bir denizde benziyorsun şikare
görebilseydi seni ejderhalar, Gülnare
gözlerinden fışkıran yanardağlar sönerdi
o ısırgan bakışlar balmumuna dönerdi
oysa şimdi su sarhoş; balıklar geldi dile
dalgalar son bir umut vuruyor sahile
Nahcıvan, hasretinle alevlenen sır çerağ
seninle firakını unutuyor Karabağ
göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı
nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı
bırakıp gittin beni umarsız bir efkare
haber gönder, nerdesin, nerdesin ey Gülnare
 
Nurullah Genç - Hayal Bekçisi

beklenmedik bir fırtınaydı gelişin...
uyandırdın sessizliğimi aysız gecelerde
yaralı bir deniz gibi hıçkırdığını
bir fanus altında sıkışıp kaldığını..
aşkla kenetlenen kalplerimizin..
me'yus olduğunu,bunaldığını
biliyorum,hayal bekçisiyim..
mehtabı arayan karanlıklarda
yağmur yakışmıyorsa..
güvercin gözlerine yakışmıyorsa yağmur
nasıl açabilirim bulutlara derdimi
nasıl geçebilirim mayınlı köprülerden..
sellere karışan ayaklarımla
yığılıp kalıyor en güzel umutlarım
vurgun yemiş denizciler misali
göğsümün katranlı sahillerinde
zifiri saçlarıyla
infazıma ağıt yakan menziller
en salgın boşluğumu akıtıyor üstüme...
ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim
ben sevda sokağının yoksul çiçekçisiyim
ben kor merdivenlere göklerle tırmanırım
kızgın güneş altında yemyeşil ıslanırım..
ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim..
ben korsan bir geminin mahzun kürekçisiyim..
ben yaklaşan saati beklerim odalarda
ihtilaller yaparım gözlerine dalar da.....
 
Nurullah Genç - Heyecan ve Fırtına

bir hitit lalesi tanıyordum ilk defa
masum bir aldanıştı hayat pencerelerde
intiharı koklayan çiçeklerle beraber
çığlıklarıma tutkun bir kuyunun dibinde
onun o gökkubbeyi yakan güzelliğini
şarkılar soyleyerek anıyordum ilk defa

gemi benim olmalı, su benim olmalıydı
gemiciler göklerde ruhumu bulmalıydı
tutuşan bir dal gibi titriyordum ilk defa
yuvasız karıncalar ve kuşlarla bilendim
kahır yüklü atlarla, yokuşlarla bilendim
bulutları ayinde görüyordum ilk defa
mazide kın arayan kılıçlarla bilendim

yollar hep bana doğru koşuyor; farkındayım
dağlar bile kendini aşıyor; farkındayım
savaşçı mızrağını kırıyor sevda için
cemre damarlarıma düşüyor; farkındayım

üflenen her kandilin yerinde bir süreyya
ağlayan her çocuğun bakışlarında akşam
ölümüne müstehzi adımlarla yaklaşan
esir uykularında kalan binlerce rüya
çelik prangaları süsleyen hakimlere
ulaşır mı, merhamet ırmağı taşısa da

ihanete uğrayan gözyaşları gibiyim
gene siyah bir perde çekildi üzerime
silahlar avutuyor benimle kendisini
oysa ben yalnız senle avunuyorum
öfkeli mahkemeler, kan tüküren dosyalar
cinnet savcılarını sürüyor menzilime
oysa ben yalnız seni, seni savunuyorum
 
Nurullah Genç - Gözlerine Yazılmamış Bir Destan

bu şiirde iki göz var
biri senin; biri onun
Senin o karanlık, küf kokulu
matem gözlerini terkediyorum

biliyorum; saçlarının sarısı
gözlerinin yeşiline karışmış
biliyorum; sana benzemek için
melikeler birbiriyle yarışmış
fosforlu ve derin bakışlarına
çağlar boyu nice destanlar yazılmış
oysa ben görülmedik bir lale yaprağına
gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum
gözlerin değişip kaplasın karanlığı
bütün ufukları sarsın gözlerin
gene de hep bende kalsın gözlerin

l
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım
atlılar kaybeder yolunu, hasretimin
posta güvercinleri geri dönmez ülkeme
yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

ll
ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi
mekanımı gülistan eyleyendir gözlerin
isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan
Kabil�n ruhunu kan eyleyendir gözlerin
vuslat aşkını Leyla düşürmedi çöllere
arzı Mecnun� hicran eyleyendir gözlerin
gözlerinde başladı tarihin macerası
Adem� Havva�a ram eyleyendir gözlerin
Kerem dağlar ardında aradı gözlerini
Kamber� bile viran eyleyendir gözlerin
Ferhat dağları deldi yolunu bulmak için
sevmeyenleri giryan eyleyendir gözlerin
suların emzirdiği muamma bir çocuğu
yedi iklime hakan eyleyendir gözlerin

lll
gözlerin göklerinde
her yüzyılın başında
birer akkor olmuş gözlerin
çekip çıkarsam da mısralarımı
ben yalnız gözlerinin şairiyim aslında

hangi rüzgara verdiysem aşkımı
beni alıp yangınlara götürdü
muştu beklediğim bütün yelkenlilerden
ateş düştü içime

lV
yüreğimden fışkıran bir �h�mıdır gözlerin
beni benden koparan �yvah�mıdır gözlerin
Bu gözler, o aydınlık o güzel gözler değil
yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
ses midir, aynalarda çarpan kulaklarıma
kürdili hicazkar mı, segah mıdır gözlerin
Arif Bey� Itri�i ömür boyu inleten
nihavend mi, sultan-ı yegah mıdır gözlerin
kubbesinde yitirdim zaman duygularımı
akşam mıdır, gece midir, sabah mıdır gözlerin
ruhumu baştan başa acılarla dokuyan
beynimi kurşunlayan silah mıdır gözlerin
her köşede zifiri bir silüet bırakan
gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin
renkler avare; sitem başıboş kuytularda
mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerin
yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin

V
nihan kıldı gözlerin bana kapılarını
oysa ben gözlerinden girerdim yüreğine
her bakışın bir damla ab-ı zindegan idi
hicranlı her gülüşün bin yıllık figan idi
içime, soluşundan sonra koyu renklerin
birer şirpençe gibi düştü gözbebeklerin
feryadıma gök bile bigane değil şimdi
söyle, kurtuluşun mu, harabın mı gözlerin
gözlerinde mi mehtab; mehtabın mı gözlerin

Vl
çağlayanlar bile hararetlidir
buğday başağının açlığıdır ufuklar
siperleri aşıklar mı doldurmalıydı
zalimler mi
neden böyle hıçkırıklı, umutlar

Vll
beni hangi urganla bağladın gözlerine
beni hangi ırmağa karıştırdın yeniden
senden kopamıyorum gözlerin var oldukça
sensiz yapamıyorum yüzün bahar oldukça
gözlerine baktıkça duruluyor yüreğim
ölse de, gözlerinden soruluyor yüreğim
indirme kirpiğini; tutuşmasın kainat
nazar kıl; ferahlasın; kavruluyor yüreğim
sensiz küle dönerek savruluyor yüreğim

Vlll
diyorlar ki ağla
ağla ki dumanı dağılsın yolların
ağlamayı denizlere bıraktım


yalnız gözlerindir hayatta kalan
uğruna adandığım
mahşeri sularla çevirip dört yanından
gönlümde sakladığım
aynalarda arayıp bulamazken günboyu
gölgesinde konakladığım
gözlerindir ufkumda dalgalanan

Rüstem�n kanını döktüm yerlere
İstanbul� kuşattım gözlerin için
Azrail� koştum siperlerimden
gözlerine baka baka dirildim
niçin kızıl kıyamettir gözlerin bu gün
niçin heyelan var eteklerinde
İsrafil�en işaret mi almışsın
yanaklarında mahşer kalıntısı
dudaklarında mizan
bütün gamlı hüdhüdler Belkıs�e döner sana
yıldızlar vuslat için her gece iner sana
rengini, gözlerinde kaybolan bilir

lX
gözlerin uğrak yeridir bestekarların
şairler hüzne dalar yeşil okyanusunda
eşiğinde ölümsüz dilenciler
gözlerin gecenin intiharıdır

sen gözlerine mahkumsun; gözlerin bana
ben şiir yazmasam, kim tanır gözlerini
geçerken yalnızlık sokağından
hangi demirci indirir parmağına çekici
hangi berber yanağını keser müşterisinin
gözlerine bakmasam, doğar mı güneş

X
gözlerin boşluğa akan bir ırmak değil
gözlerin sadece ölmek, yaşamak değil
gözlerin tükeniş doruklarında
bulunmayanları aramak değil
gözlerine aşina olduğum günden beri
ben artık her gece sesleniyorum
düşe kalka
yorgun argın
derbeder
yapayalnız
duruyorum; yanlış anlaşılıyor
her hücremde bir inkılab
her gönlümde bir mahitab
evim harab; ömrüm harab
ne ay kaldı, ne de mehtab
gök bulanık; ufuk silik
gene de mağrur ve dimdik
yürüyorum; mezarım oluyorsun ansızın

Xl
bu son şiir, o küflü gözlerine yazılan
bu son mezar kalbimde hicranla kazılan
senin gamsız gözlerin kahkahalar atarken
benim gözlerim viran; ağlamaya değer mi
her cilven bir ıstırab; her nazın kapkaranlık
yorgun kuraklığında ıslanmaya değer mi
hiç güzel olur muydun gözlerin olmasaydı
ateşlere girmeye ve yanmaya değer mi
bir kevser ırmağında serinlemek dururken
sellerine karışıp bulanmaya değer mi
aydınlığın gözleri çağırıyor kalbimi
zehir bakışlarınla boyanmaya değer mi
gözlerine bir ömür dayanmaya değer mi
 
Nurullah Genç - Hıçkırıklar

Saatler bitmiyor yapayalnızım
Gülmek istiyorum,gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
Bilmek istiyorum,bilemiyorum.

Esirgedin nazlı,hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum,silemiyorum.

Sanki her şey efsaneydi,masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum,gelemiyorum.

Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime,sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum,alamıyorum.

Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum,kalamıyorum.

Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara işliyor derin
Kulakların,dudakların,ellerin
Olmak istiyorum,olamıyorum.

Bölerek uykunu rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum,konamıyorum.

Deli gibi aşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp da küle
Dönmek istiyorum,dönemiyorum.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum ölemiyorum.
 
Nurullah Genç - Hicran Rüzgarı

Hicrân rüzgârıyım, işkence seli
Kuşandım sevginin intizârını
Mecnun, yüreğine saldığım deli
Bitmeyen bir aşkın ihtirâsını

Hicrân rüzgârıyım; alevden tahtım
Benliğim hasretle büyüyen bebek
Kerem'i Aslı'nın 'âh'ına yaktım
Kanatlarım ateş saçan kelebek

Hicrân rüzgârıyım; ellerim kanlı
Yağmur oldum, şimşek gibi parladım
Ferhat, dağı yaran bir delikanlı
Emrah'ı Selvi'ye müptelâ kıldım
 
Nurullah Genç - İki Gözüm İki Çeşme

sen gideli ardında sadece hüzün
bir de rıhtımların şarkısı kaldı

senin senden öte bir şeyler olduğunu
biliyorum, ama akşam oluyor
ruhumu çöllere bırakıyorum

iki gözüm iki çeşme
bir sarhoş kurşunla kanatları kırılan
garip bir serçedir alınganlığım

biraz kum ve kelebek
bir de senin için geçtiğin yerlerde damla damla
yüreğime bulaşan
toprağın ah ü zar kalıntıları

hala anlayamadım
bizi bizden ayıran ısırgan otlarını
sen orda, bulutların arasında sessizce
ya da bilmem hangi şehrinde arzın
garip bir türkünün ardında yürüyorsun
benimse avuçlarında
gözlerinden artakalan
bir kaç yeşil renkli hayal denizi

iki gözüm iki çeşme
neye yanıyorum, biliyor musun
birleştiremedik kalplerimizi
 
Nurullah Genç - İntizar

Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakar
Öyle uzun bir hicran sundunki hayatıma
Zehrini yudumluyor ruhum melankolini
Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar
Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar
Rüzgar mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların
İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır
Neş'eme ızdırabın çektiği perdesin yar
Umudumun maviye büründüğü yerde mi
Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar

Unutma ceylanların çölleri sevdiğini
Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin
Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor
Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar
Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar
Gülleri incinmesin masum dudaklarının
Aldırma, leylakların solduğuna içimde
Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar
Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün
Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar

Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden
Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların
Mestediyor ruhumu endamın, ey cefakar
Eridim; ırmağa döküldüm; şulesin yar
Neden resimler gibi hercaidir sesin, yar
Ey deniz yürüyüşlüm, ey hüznümün kaynağı
Küskün ırmaklar bile benden daha mutludur
Şafakta billur olup, gönlüme giresin yar
Eski umutlarımın son bulduğu yerde mi
Sihirli akşamların ülkesinde misin yar

İlkin şakayıkları okşayan parmakların
Nedense, kanatlanıp uçtu yalnızlığıma
Anladım aynaların seni kıskandığını
Şeydayım, efkarlıyım; duyup da gülesin yar
Efsunlu duygularla sarsılıyor benliğim
Hasretim ey cefakar, süreyya gözlerinde
Ebedi nalan oldu gözyaşım; silesin yar
Pusatsız suvariler gibiyim yollarında
İntizarın alnıma vurduğu halesin, yar

Çeşmeler kurumaya yüz tutmuşsa içimde
İklimler lanetini kusuyorsa ötenin
Mahşere aralanan kapıdır şimdi zaman
Dil-rübasın, mümayiş sultanı, didesin yar
Ellerin ıtır dalı; duruşun yar sesin yar
Çakıyor yüreğimde şimşekleri ferdanın
Işık ol, perdesinden kurtar beni sevdanın
Nerdesin? ..Rüyada mı? ..Sanki mazidesin yar
Lalezarı solgundur melal yolculuğunun
Ilıksın, uykudasın, safsın, güzidesin yar

Yasaklara nigehban olma, ey mah-ı zemin
Orkideler seninle büyüsün bahçemizde
Rahmeti özümleyen bir bende-i numune
Olalım yeryüzünde, ey can, hep tazesin yar
Gurbetin lisanıdır gülüşün yar, sesin yar
Üflerken erdemi maveradan hicabın
Zümrüdüanka neden alev alev yanıyor
Ey enis-i mücella, sen ki, yelpazesin yar
Limanısın ruşenimin bela okyanusunun
Semadan damla damla inen firuzesin yar

Esirinim; ey nur-u nigahı, m, yakma beni
Sonsuzlığa seninle varalım, ey cefakar
İliğime işledin; no'lur, bırakma beni
Nazlısın; nazarındır ufuklarımı saran
Ayrılık acısıdır damarlarımda kıvranan
Yorgunum, yaralıyım; no'lur, bırakma beni
Şahikasın; şavkınla tutuştu hücrelerim
Esirinim; ey nur-i nigahım, yakma beni
 
Nurullah Genç - Kalbimin Mahuru

Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
O kâbus günlerin matemi unutulsun
Gülümse de ruhumun gözyaşları kurusun
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun

Sevdamızı duyunca aynalar coştu bugün
Hayalimde efsulu yüzün bir hoştu bugün
Seni gören ağaçlar, kuşlar sarhoştu bugün
Söyle niye penceren yine bomboştu bugün
Sen ki, gül bahçesinde kalbimin mâhurusun
Bir de hüzzâm yerine bana nihâvendi sun
 
Nurullah Genç - Kalır

Hayat su misali süzülüp gider
Vahşi derelerin selinde kalır
Rüyasında gamlı bülbül ''ah'' eder,
Yankısı bir hayal gülünde kalır

Güneş doğar, batar; bir yıldız kayar
Ay hüzne bürünür, karalar giyer
O gün, feryadımı kainat duyar
Ruhum sonsuzluğun ilinde kalır

Gözlerim kararır; biter hevesim
Yokluğun sesinde kısılır sesim
Sevginle yaşayan, coşan nefesim
Siyah saçlarının telinde kalır

Günlerce gezersin hayalim ile
Nihayet varırsın sen de menzile
Kimsenin aklına gelmese bile
Bu sevda tarihin dilinde kalır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst