Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Ben öldüm galiba!
Mezbahadan et taşıyan bir tırın sabahın erken saatlerinde yüklenip bir an önce yola çıkması gerekiyormuş. Işe sabahın kör vakti gelen işçiler tırı yüklemeye başlamışlar. Alelacele işi bitirmişler. Tırın şoförü arkadaki soğuk hava deposunun kapısı kapatılır kapatılmaz yola çıkmış. Ancak son eti çengele takmaya uğraşan işçinin içeride kaldığını kimse farketmemiş. Uyku sersemi olan işçi de başına gelen korkunç şeyi ancak tır hareket edince farkedebilmiş. Tır hiç durmadan 8 saat yol alacağindan arkadaşları kaybolduğunu farketmezlerse donarak öleceği kesinmis.
Bir süre duvarları yumruklamış ama sesini duyuramayacağını biliyormuş. Bir süre sonra üşümeye başladığından hareketleri yavaşlamış ve bir kenara çöküp ölümü beklemeye başlamış. Oturup kaçınılmaz sonunu beklemeye başlamış ve cebinden çıkardığı kağıt kaleme yazmaya başlamış. 1. saat: çok üşüyorum; 2. saat: her yerim uyuşuyor; 3. saat: ayaklarımı hissetmiyorum; 4. saat: donarak ölmek istemiyorum kalemi tutucak gücüm kalmadı ellerim dondu...
Tır etleri teslim edeceği yere geldiğinde şöförü dondurucunun kapısını açınca içerisinin soğuk olmadığını farketmiş. Sabah yola çıkarken aceleden dondurucuyu çalıştırmadığını hatırlayan şoför lanetler okurken köşede büzülmüş yatan işçiyi görmüş. Adamın uyuyakaldığını sanan şoför işçiyi sarstığı halde uyandıramamış.
Polis olaya el koymuş şoför tutuklanmış. Bir müddet sonra adli tabip raporunda işçinin ölüm nedeni vücut ısısının hızla düşüşü olduğu açıklanınca temize çıkmış. Meğerse talihsiz işçi psikolojikman ölmüşmüş.
Cin'le dalga geçince
17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü abla o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı kuran'ı çıkartması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu bende ise hiçbirsey olmuyordu ve hiçbirsey hissetmiyordum... Bir gece Döndü ablası ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı uyudu başka odada. Biz hala sohbet ediyorduk. Saat gece 02.00 olmustu.. Ben cin çağırmayı önerdim. Bu onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KİKİ adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin çağırdık dualarla. Bu işlerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk kibritlerde sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben yaşımında küçük olmasından dolayı bayağı zırvalamaya başlamıştım. Cin ile dalga geçiyordum. Yanımdakiler ise iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli sus diye uyarıyorlardi. Neyse bir müddet sonra ışık kendiliğinden kapandı kalktım düğmesine bastım açtım arkamı döndüm ki tekrar çat!! diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi olduğundan mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabi zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye başladı.. Hepimiz korkudan sapsarı olmuştuk TV açık değildi birden TV açıldı. O zamanlar sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz binbir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım cin gitmemişti ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın bayıldı bayılacak. Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Eminenin nişnlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gideceği yol da ormanın içinden geçen ve derenin olduğu bir yer. Neyse bu çıktı gitti ve biz cini göndermek için uğrasmaya devam ettik.. Tabi ki başaramadik öyle kızdırmışım ki onu her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yanı yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız.. Yengemin sesiyle uyandık ORTALIĞIN HALİ NE BÖYLE diye soruyordu. Ona anlattık o da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda onu taşlamıştı cinler bu taşlar pek bir yerine isabet etmemişsse de omuzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece ben ananemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü ablamı da çok sıkıştırmışlar ve acaip dövmüş cinler. Kız günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin beni yaşım küçük olduğu için affettiğini yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...
Cinler
Büyükbabam köyde oturduğu için köyde her zaman olan şey ahır veya ağıldır. Bunları da otlatmak için bir çobana ihtiyaç vardır.
Bir gün büyükbabam bir çoban almış yanına çobanda kamburmuş sen bu işi yapamazsın yaparım der demez büyükbabam bunu yanına almış.
Büyükbabam bunu işe aldığının 7.gününde bu çoban rüyasında aynen şimdi anlatacaklarını görmüş..
7 tane CİN bizim evin tam ortasında "ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA" diye kendi kendilerine oynuyorlarmış.Bizim çobanda onlarla beraber oyuna katılıp çarşambadır çarşamba diye oynamış cinlerin arasından birisi demişki "Bu bizim sözümüzü dinliyor buna bir iyilik yapalım" demiş.Diğer cinlerde tamam der demez cinlerden biri bu çobanın kamburunu düzeltmiş.Düzeltir düzeltmez Çoban uykudan kan ter içerinde kalkıyor ve birde bakıyor ki kamburu yok çok seviniyor tabi garibanım... kamburu yok oldu ya bunu anlatıyo işte büyükbabama ertesi gece bu çoban tekrar yatağına yatıyor aynı rüyayı tekrar görüyor fakat bu sefer CİNLER o günün perşembe olmasına rağmen yine "ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA DİYE oynuyorlarmış çoban yine girmiş aralarına ve aynen şöyle demiş "TAMAM DÜN ÇARŞAMBAYDI AMA BUGÜN PERŞEMBE HADİ PERŞEMBE DİYE OYNAYALIM DEMİŞ" CİNLER HİÇ ORALI BİLE OLMADAN YİNE "ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA" diye oynamaya devam etmişler çoban iyice ısrar edince böyle yapalım diye cinlerden biri aniden "ADAMIN YANINA GELMİŞ VE DEMİŞKİ DEMEK SEN BİZİM DEDİĞİMİZİ DEMEZSİN HA AL SANA BİR MAHLUK DEYİP TEKRAR ESKİ HALİNE YANİ KAMBUR HALİNE GETİRMİŞ" tabii sabah kalktığında da aynı eski haline dönmüş bu gerçek bir olay yani arkadaşlar ne bir rivayet ne de bir efsane
Ermiş
Daha henüz 9 yaşımdaydım fal ruh cin şeytan vb. gibi şeylere inanmazdım yeni inşaa edilmiş bir eve taşınmıştık ama nedense bir türlü gece banyodan ve sokak kapısından garip sesler geliyordu. Taşındıktan bir hafta sonra seslerin nereden kaynaklandığını anlamak için ben banyo abim ise sokak kapısının önünde bekliyordu. Fakat hiç bir şey gözükmüyordu ama ses vardı. Evimize hoca çağırdık dua okudu ve bize banyoya 1 kova su takunya ve havlu bırakmamızı söyledineden diye sorduğumuzda ise hiç bir şey söylemedi. Hocanın dediklerini aynen uyguladık o gece rüyama garip şeyler girmişti beyazlar içinde elinde bir asa yaşlı biri el hareketiyle kızgınlığını anlatıyordu. Sabah kalktığımızda su bitmiş takunyalar ve havlu ıslaktı en ilginç olanı ise kapının kilidi açıktı. Hocayı tekrar çağırdığımızda bize evin yapıldığı konumda çok ama çok eskiden bir mezar olduğunu söyledi ve rüyama giren kişinin bir ermiş olduğunu söyledi banyoda ise abdest almış. Ertesi hafta evden taşındık ve şu an orada hiç kimse oturmuyor. Ve tam 17 yaşındayım
OMEGA SAAT EFSANESİ
Bi otomobil tamircisi ılık ilkbahar gecelerinden birinde evine giderken yolun kenarında bi araba ve arabanın başında da patlayan lastiği değiştirmeye çalışan iki güzel kız görmüş. Yardım amacıyla kenara yanaşmış. Ama istepne de patlakmış maalesef. Adam "Bu saatte bunu tamir etmek imkansız. İyisi mi ben sizi evinize bırakayım yarın bir çaresine bakarız" demiş. Evin önüne geldiklerinde kızlar adamı bi fincan kahve içmek için evlerine davet etmiş. Ev bi apartmanın 7. katında hoş bi daireymiş. İstepneyle uğraşırken elleri kirlendiğinden eve girer girmez adam banyoya gidip ellerini yıkamış. Bu arada OMEGA marka saatini de kolundan çıkarıp aynanın önüne koymuş. Kızlardan birinin "Kahve hazır" diye seslendiğini duyunca hemen ellerini kurulayıp banyodan çıkmış. O aceleyle de OMEGA marka saatini çıkardığı yerde unutmuş. Kızların sohbeti çok keyifliymiş. Grup vaktin nasıl geçtiğini anlamamış. Sonunda adam geceyi kızların evinde geçirmiş. Sabah da 7’de kalkıp işe gitmiş. Tamirhanesine vardığında saatini kızlarda bıraktığını farketmiş "İyi bari kızları tekrar görmek için bahane olur" diye düşünmüş. Akşam iş bitimi saatini almak için kızların evine gelmiş ama kapıcı bahsettiği kızların artık o dairede yaşamadıklarını söylemiş. Bu iki talihsiz kız 3 hafta önce trafik kazası geçirip ölmüşlermiş meğer. Şu an da adamın onları ilk gördüğü yere çok yakın olan bi mezarlıkta yatıyolarmış. Tamirci duyduklarına inanamamış "Nasıl olur? Ben dün akşam evlerinde onlarla beraberdim" demiş. Kapıcı bunun imkansız olduğunu söyleyerek adamı kapısı avukat tarafından mühürlenmiş dairenin önüne götürmüş. Adam çok meraklanmış tabii. Ertesi gün avukata gidip durumu anlatmış ve beraberce kızların dairesine gelmişler. Mühürü açıp içeri girmişler. Adam doğruca banyoya gitmiş. OMEGA marka saat aynanın önünde bıraktığı gibi duruyormuş..
Şu an 17 yaşındayım ve olay bundan 3-4 sene evvel YAŞANMIŞTIR. O yaz en büyük zevkimiz arkadaşlarla gece aşağı inmek idi ve hemen hemen indiğimiz her gece birbirimize korku hikayeleri anlatırdık. Anlattığımız hikayeler genelde kendi hayal ürünümüz olurdu fakat anlatırken sanki yaşamış gibi anlatırdık ve kendi uydurduğumuz hikayeye o ortamın verdiği gerilimle kendimiz de inanır ve korkardık. İçimizde en çok hikaye anlatan Nedim diye bir arkadaşımız idi. Nedim yaşça bizden büyüktü ve bizi korkutmayı iyi başarıyordu açıkçası. Yine böyle bir gecede Nedim bize çok ilginç bir hikaye anlattı. Hikayeye göre bazı insanlar sebepsiz yere içlerinden gelen bir ateşle küle dönüşecek kadar yanıyorlarmış. Bu yanma o kadar çabuk gerçekleşiyomuşki kendisini kurtarmaya zamanı olmuyormuş kurbanın. Ayrıca bu olay kurban yalnızken gerçekleşiyormuş yani görgü tanığı olmuyormuş hiçbir zaman. Bu anlattığı hikaye ilginç olduğu kadar inandırıcı gelmemişti çoğumuza. Fakat Nedim evinden getirdiği ansiklopedi de yazılanları bize gösterince tüylerimiz diken diken olmuştu hepimizin. Bu olaylar gerçek yaşanmış olaylar olarak anlatılıyordu ansiklopedide kanıtları ile. O gece eve koşar adımlarla çıktım ve bütün gece gözlerime uyku girmedi. Ertesi gün ise belki hepimiz için hayatımızın en korkunç günü olmuştu. Gelen habere göre Nedim bir sokak arasında ölü bulunmuştu ve işin ilginç yanı Nedim'in gömüldüğü mezarlıkta 1 hafta sonra yangın çıkmıştı ve bütün mezarlar yok olmuştur.İnanmayan arkadaşlar eski gazeteleri karıştırabilirler. Tarih: 3 Eylül 1997 Mersin mezarlığı orman tarafında onlarca mezar yanmıştır..
Maddi imkansızlıklar yüzünden hayatımızı altüst eden evde 6 yıl yaşamak zorunda kaldık. Bu yıllar içinde yaşadıklarımıza hiçbir şekilde cevap bulunamazkenyaptığım araştırmalarda bu tür evlerin çok olması beni şaşırttı.
Bizim evimizdeki gariplikgeceleri ortaya çıkan seslerdi. Evimiz sanki görünmez bir çok insanı ağırlıyordu. Hızlı şekilde yürümelerduvarın içinden gelen kapı açılıp kapanma sesleri ve banyodaki havluların biz daha kullanmadan ıslanması...
Babaannem okuyannamazını geçirmeyen birisiydi. Bu gizemli evde bizimle birlikte yaşıyordu ve bize: Besmelesiz hiçbir odaya girmeyin diyrdu.
Bir gece uykumdan göğsümde oluşan ağırlıkla uyandım. Hiçbirşey göremememe rağmen ağırlığı hissediyordum. Olanca gücümle bağırdımda küçük olduğunu hissettiğim bir bedenin yatağımın üstünden kayarak yere indiğini farkettim. Annemler gelinceye kadar kapıdan içeriye giren bir ayak sesinin yatağıma yaklaşarak biraz önce üzerimden inen ağırığın yanında durduğunuda hissettim. Bir kaç saniye içinde odamdan çıkan iki kişinin adımlarının ve ayaklarındaki yumuşak şeyler sesinde duydum. Olayları birleştirdiğimdegörünmez çocuğunu almaya gelen iğer kişi olduğunu anladım. Kapıya doğru yönelen iki ayak sesiiçerye girmek üzere olan annemi görmüş gibi durdu. Annem oda kapısında bir saniye durarak birilerine yol verdi. Anneme bunun nedenini sorduğumda ''İçeriye girdiğimde sanki birşeylerin geçtiğini hissettim'' dedi. Bu sözden sonra evde bireyler olduğuna iyice inandım.
Altı yıl yaşadık bu evdeevden ayrılırken geride kimleri bıraktığmızı bilmesemdeson eşyanın çıkışında kapıda dizilerek bizleri yolcu ettiklerini görür gibiydim.
Saat sanırım 12 ydi. Sahildeki dalgaların sesi çok etkileyiciydi. Çok güzel bir yer buldum burada biraz yüzmek dalgaların sesini dinlemk istiyordum. Usulca patikadan aşağıya indim. 5 dk olmuştuki bir sesle irkildim. Beraber sahile inmiş bir çift olduklarını gördüğümde bir an için rahatlamışlardı. Farklı düşüncelere dalmıştım hemen oradan uzaklaştım. Onları rahatsız etmek istemiyordum. Ama sesleri
bana yaklaştıkça kızın sesi tanıdık geliyordu. Olamaz dı bu imkansız dı bu benim sevgilim di. Ne yapacağı şaşırdım elim ayaklarıma dolanıyordu. Sinirlenmiştim sanki 5 dk önceki insan değildim zaten olamazdım. Bir hamle yapıp onlara saldırmak istedim.. Sonra bir el silah sesi duydum. Evet ayağından vurulan erkek acı içinde kıvranıyordu. Kim vurduğunu göremiyordum. Sevgilim koşmaya başladı. Kaçıyordu. Bir silah sesi daha duyuldu. Sevgilim yere yığılmıştı hareketsiz oluşundan ne olduğu anlaşılıyordu. Erkekten yapma yalnış anladın sesleri yakarışları çıkıyordu. O an yerimden fırladım onu ben öldürmek istiyordum. Nasıl yaptım bilmiyorum ama koşarak çıktım bulunduğum kuytu köşeden. Onu ben öldüreceğim diye haykırdım. Karşımda duran 20 yaşlarında çok güzel bir kızdı. Yemşeşil gözleri sarı saçlarıyla önümde duruyordu. Öylece bakakaldı. Ve tek silah
sesi daha duydum. Ağlamaya başladı. Bunu yapmamalıydı. Diyordu. Anlatmaya başladı onu çok sevmiştim diye.. İnanamadım aynı kaderi paylaştığım kız benden daha cesur çıkmıştı. Ona olanları
anlattığımda bana çok ilginç olarak baktı inanmıyordu. Sanki erkeklerden artık nefret ediyordu. Masum gözlerinde sevgiden eser yoktu. Silah elindeydi. Ve ayağıma bir el ateş etti. Kurşun
dayanılmaz acı veriyordu. Az önce olanlar benim başıma gelmek üzereydi. Nasıl kurtulabilirdim diye düşünüyordum. Dengesini kaybettiği belliydi. Hiç bir şey onu engelleyemezdi. Tam ona doğru hamle yapmak üzereyken başka bir silah sesiyle irkildim diğer ayağımdan vurulmuştum. Öyle kalakaldım
Gelen kasaba polisiydi. Yaklaştığında az önceki masum kız tam bir tiyatro oyuncusuydu. Olanları öyle farklı anlattı öyle şekilde anlattıki ben bile inandım. Şu anda hapisteyim ve sanırım çok uzun süre
daha burada kalacağım. Oysa kimbilir hangi erkekten intikam alıyor...
Hayaletlere dünyanın hemen hemen her yerinde rastlanır. Ayrıca bu olay yeri bakımından ilginçtir...
Steve Burcell ve ailesi bir zamanlar hayaletli bir evde yaşamışlardı. Daha sonra bu evi sattılar bir bar satın aldılar. Kendileri de ailece barın üzerindeki bir evde oturacaklardı. Karısı ve iki kızıyla birlikte yeni eve yerleştikten sonra hayaletlerden kurtulduklarına inanmışlardı. Uzunca bir zamanın ardından Burcell bir arkadaşıyla beraber barda oturmuş sohbet ederken barın kapısı sallanmaya başladı. Kalın demir kapının sallanması çok ilginçti.
Birden kapın ardına kadar açılıp içerisi dumanla dolunca şaşkınlıkları bir kat daha artmıştı. Derken kadehlerden bir tanesi yere düştü ve Steve Burcell barın daha önceki sahibi bayan Bee'nin ruhunun onları ziyarete geldiğini düşünmüştü. Arkadaşlarına bu varlığın barın daha önceki sahibi olduğunu ve kadının ölümünden sonra ruhunun barı ve evi sıklıkla ziyaret ettiğini anlattı. Gerçekte Steve Burcell barın eski sahibinden de hoşlanmaktaydı. Steve Burcell barda olan olaylar karşısında barın eski sahibesi kadının ruhunun eski yaşadığı yerleri ziyaret etmesinde bir sakınca görmüyordu fakat eşi ve de çocukları hayaletli bir evde yaşamak istemiyorlardı. Bunun üzerine bu barı beraberinde evi satarak başka bir ev satın aldılar.
Bir süre her şey yolunda gitti. Oysaki hayaletlerden kurtulduklarına sevinen Burcell'leri yeni bir sürpriz bekliyordu. Evin on yedi yaşındaki kızı Stephanie mutfakta bulaşık yıkar iken birisinin içeri tarafa girdiğini hissederek arkasına döndü. Kapının yan tarafında küçük bir kız çocuğu duruyordu. Küçük kız büyük bir dikkatlilikle onu süzüyordu. Stephanie kıza doğru bir adım atar atmaz küçük hayalet ortadan yok oldu. Daha sonra ise komşuları Burcell'lere bu evin ikinci dünya savaşında bombalanıp yıkıldığını ve de evin sahiplerinin binayı onardıklarını anlattılar. Sonraları anlaşıldı ki meğerse Stephanie'nin gördüğü küçük kız bombardıman esnasında ölmüş bir çocuktu.
1975 haziran ayinin basinda bir olay yasadim. Tam olarak ne oldugunun yorumunu hala yapmadim ama benzer olay yasayan biriyle karsilasmak isterdim. Ogün her zamanki gibi büyükannem ve dedeme gitmistim.
Aksam üstü eve gitmek için kalktim dedem eski tip asansörün kapisini açmak için anahtar aramaya koyuldu sabredemedim en üst kattan merdivenlerden indim. Birinci kat merdivenlerine geldigimde inerken apartmanin tamamen cam kapisinda distan içeri dogru bakan bir fötr sapkali adamin durdugunu gördüm.Olagan bir sekilde ilerleyip kapiyi açip çikacaktim ama adam yerinden kimildamiyordu.Çekilip bir türlü yol vermedi. Döndüm baktim adamin arkasindan batan günesin kuvvetli isiginda yüzünü göremedim sadece sülieti gözüküyordu ve oldukça iri yapiliydi. Kenara çekilip bekledim girsinde ben çikayim diye gene çekilmedi. Kötü niyetli veya bana saka yapan birimi olduguna karar veremedim. Adini koyamadigim bir sekide sanki içim üsüyor ve ürperiyordum.Geri dönüyormus gibi yaparak bir üst katta beklemeye basladim. Eve çikip dedemi de üzmek istemiyordum. adam en az on dakika ayni noktada kimildamadan durdu. Sonra kapiyi açti içeri girdi bende durdugum yerden egilirsem yukardan görebiliyordum. En sonunda gidiyor diye sevindim. Bir baktim ki adam robot gibi yürüyor.Asansörün önüne geldi ayni sekilde hiç kipirdamadan on dakikada orada durdu. Ne oldugunu anlayamiyordum . Yukardan egilerek kaçamak bakislarla inceliyordum. Yaz olmasina ragmen kislik elbise ve sapka vardi ayakkabilari bagcikli subay ayakkabisi seklindeydi. Sapkadan yüzünü göremiyordum. iki basamak inip iyice egilip yüzünü görmeye çalistim ve sok oldum. Gözlerini göremedim ama yüzü porselen tabak gibi beyaz ve parlakti. Artik panik oldum. Adam o anda elini robot gibi yavasça kaldirdi asansörün dügmesine basti. Oh! gidiyor derken elektrikler kesildi.
Adam birden merdivenlere yöneldi bende yukari dogru firladim .heyecandan hizli çikamiyordum kesildim bana yetistigini görünce telaslandim ve merdivenden yuvarlandim.Hiç gözümü açmadan bir süre oturdum. Yanima geldigini hissettim aglamak istiyordum. Birden elektrik geldi gözümü açtim kimse yok. Önünde oturdugum kapinin ardinda bi köpek havliyor karsi kapidan anne çocuk sesleri geliyor. Daha önce hiç ses olmadigni farkettim.Ertesi günü tekrar geldim. Dedem balkonda yarim saatten fazla bekledigini ama benim çiktigimi görmedigini merdivenlerden seselendigini cevap alamadigini söyledi.Ona dis kapida duran sapkali biri olup olmadigini sordum. Bulundugu noktadan tüm kapi görünür ama hiç kimseyi görmedigini söyledi.Bende normal bir olayi kendim degisik yasadim diyerek yillarca kimseye anlatmadim. Yillar sonra bir kitapta ayni bu sekilde giyinmis beyaz yüzlü robot gibi yürüyen gelince elektrik kesintisi olan varliklarin insanlari ziyaret ettiklerini okudum. Bunun öyle bir olay oldugunu zannediyorum .Bir daha olmadi.
Tanya (istanbul)
Bizim arkadaşlarla bi grup var . Dört kişiyiz sarmışız dogaüstü paranormal olaylara . arasıra toplanır muhabbet ederiz . neyse sözüne çok güvendiğim gruptaki bi kız bana anlattı bunu . artık ne dersiniz bilmiyorum . kısa zaten biraz ama ben inandım ve hatta haftalarca ellerimle bütün yatağı yoklayarak uyudum .
işte benim arkadaşın evi tek katlı bahçeli güzel bi ev . Küçük bi ilçede yaşıyoz bu arada . normal bi gün geçimiş o gün . sanırım gece onbir oniki suları . herkes yatmaya gitmiş o sıra o da gitmiş yatmaya . bütün ışıklar kapalı evde zifiri karanlık var . bu tam uykuya dalacakken arkasında bişey hissetmiş . bişeyin varlığını . zifiri karanlık hiçbişey görünmüyo am yine de tam arkasına bakacakmış o sıra boynunda bir el belirmiş . üç parmaklı zifiri karanlıktan daha karanlık bi kahverengi kol . bizimki o kadar korkmuş ki ne yapacağını bilememiş hareket de edememiş . sadece yatıyo ve arkasında yatan o şeyin gitmesini istiyomuş . tam euzubesmele çekmeye başlamışken el ağzını sımsıkı kavramış . bu zorlukla da olsa tamamlamış cümlesini ve kaybolmuş arkasındaki şey .
hemen evin bütün ışıklarını açıp yanındaki masaya Kuran-ı Kerim koyup yatmış tekrar . Bi de ayetel kursi ve üç kulhuvala bi elham okumuş ve uyuyamadan sabahı çıkarmış .
daha sonra biz biraz araştırdık yaşlılardan falan . yani internette bulamazsınız herhalde böyle şeyleri . Bize dedikleri şu :
"şeytan yani iblis hamile kadınlarla belli dönemlerdeki kızlara bu şekilde yakınlaşmaya çalışır ."
Ben de hemen sordum arkadaşa tabii kötü bişey yaptı mı sana die . Kesin bi tavırla hayır deyince rahatladım...
köylü bi amca odun toplamak için ormana gidiyor kış günü her taraf kardan dolayı bembeyaz. amca yolda giderken dere kenarına yakın bi yerde üzerinde gelinlikli bi kız görüyor. rengarenk yemenileri sarmış entarisi şusu busu herşeyi süslü püslü tam köylü bi gelin. amca kızı görünce "a be kızım ne işin var bu soğukta dışarda" diyo kıza kızdan ses çıkmıyo sadece öyle oturuyor. amca kıza "sırtıma alıp seni köye götüreyim bari burada kalma" diyor. sırtına alıyor kızı. bir iki adımdan sonra kız taş gibi ağırlaşıyor amca adım atamaz oluyor. sonra kız karın içine balıklama dalıyor karın içinde kaybolup 20-30 metre öteden çıkıyor. amcaya orada felç inip yığılıyor.. cinlerdir heralde..
Bir köyde cin olayları çok yaşanıyomuş. bazı geceler değirmenin oradan davul zurna sesleri bağırışmalar geliyomuş. cinlerin düğünüymüş yani. gece vakti bi adam kahveye giderken 3 kişi gelip abi biz evi taşıycaz yardım edermisin ? demiş adamda kabul etmiş hemen alıp götürmüşler epey yol gitmişler geçtikleri yerde bi tek adamın gölgesi yere düşüyormuş diğer 3 kişinin gölge falan yok sonradan ayılmış abi adamların ayaklarına dikkat etmiş gece vakti adamların ayaklar geriye doğru. demiş benim işim vardı ben gideyim. cinlerde yok biz seni bırakmayız demişler. adamı bi mekana götürüp ateş yakmışlar adam başından geçenleri anlatırken bundan sonrasını anlatamam diyomuş oradaki olaylardan sonra adamı bi ağacın tepesine uçurup oraya bırakmışlar sabah köylüler bulmuş bunu..
Bir arkadaşım okumam için bana mail atmıştı. Doğruluk payını bilmemekle birlikte bana ilginç geldiği için ve mail sonunda bunu herkese anlatın diye yazdığı için buraya aldım.
Hiç kimsenin başına böyle bir olayın gelmemesi temennisiyle...
İnanmak güç ama düşüncesi bile korkunç bir olay. Bir Genç cumartesi gecesi bir partiye gidiyor. Çok eğleniyor bir kaç bira içiyor. Partiden tanıştığı bir kız ondan çok etkilenmiş görünüyor ve onu başka bir partiye davet ediyor. Hemen kabul ediyor ve diğer partinin gerçekleştiği yerde bir kaç bira daha içiyor ve daha sonra anlaşıldığı üzere birileri buna uyuşturucu veriyor. (Hangi uyuşturucu olduğu bilinmiyor.)
Daha sonra bu Genç uyandığında içi buzla doldurulmuş bir küvette çırılçıplak olduğunu anlıyor. Hala içkinin ve uyuşturucunun etkisinde olduğunu hissediyor ve etrafına baktığında yalnız olduğunu anlıyor. Göğsüne bakıyor ve göğsünde rujla yazılmış bir kağıt olduğunu fark ediyor. Kağıtta söyle yazıyor: "112'yi ara yoksa öleceksin!".
Küvetin yakınında bir telefon görüyor ve hemen 112'yi arıyor ama nerde olduğunu ne içtiğini kimlerle olduğunu bilmediğini söylüyor.Operatör hemen ona küvetten çıkmasını ve bir aynanın karsısına geçmesini söylüyor.
Genç göğsünde hiç bir anormallik görmüyor ama Operatör sırtına bakmasını söyleyince sırtında 2 tane büyük yarık olduğunu fark ediyor. Bunun üzerine Operatör onun tekrar buz dolu küvete dönmesini ve orada ambulansı beklemesini söylüyor. Daha sonra hastanede yapılan incelemeden sonra onun 2 böbreğinin çalınmış olduğu anlaşılıyor. Her böbrek karaborsada 10.000 Dolar ediyor.(Gencin bundan haberi yok tabii.)
Daha sonra anlaşıldığına göre : 2. parti tamamen sahte bu ise karısan insanların çok iyi tıbbi bilgileri var ve verilen uyuşturucu eğlence amacını içermiyor. Su anda bu Genç hastanede onu yaşamda tutan bir alete bağlanmış durumda ve hala dokularına uygun bir böbrek bekliyor.
Bu mafya çok iyi örgütlenmiş ve finanse edilmiş durumda profesyonellerle çalışıyor. büyük şehirlerde aktif durumda ve görünüşe göre en çok New Orleans NewYork ve bir söylentiye göre Istanbul'da da faaliyet gösteriyor. 112 bu sucu artık tanıdığından dolayı kişileri hemen aynaya yönlendirerek olayın boyutunu anlamaya çalışıyor.
Lütfen bu olayı tanıdığınız herkese anlatınız bu herkesin basına gelebilir
Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabiki görenler için..) 2 metre boyuyumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun bunu sakın unutmayın...
Bu olay Marmara Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1993 yılında bitiren Dilek isimli bi kızın başından geçmiş. (Böyle anlatılıyo soyadı yok) Dilek bi gün okuldan çıkmış durakta minibüs bekliyomuş. Yalnız korkunç da yağmur yağıyomuş bu arada. Kızın önüne bi araba yanaşmış. İyi giyimli temiz yüzlü bi genç Yanlış anlamayın n’olur. Ben de yakın zamana kadar öğrenciydim. Islanmayın gelin ben sizi uygun bi yere kadar bırakayım demiş. Dilek kız başta biraz tereddüt etmiş ama çocuğun iyiniyetine inanmış ve arabaya binmiş. Yolda sohbet filan etmişler. Hoşlanmışlar birbirlerinden. Çocuk Lütfen izin verin sizi evinize bırakayım. Bakın yağmur da iyice hızlandı demiş Dilek kabul etmiş taabi. Sohbet iyice koyulaşmış. Kızın evine gelmişler bu arada telefon değiş tokuşu yapmayı da ihmal etmemişler. Dilek çok etkilenmiş çocuktan. O hafta her telefon çaldığında yüreği hop etmiş Ay benimki mi arıyo? diye telefona koşmuş. Ama arayan olmamış maalesef. Dilek yüzünü kızartıp çocuğu aramaya karar vermiş Belki numaramı kaybetmiştir n’olucak ki ben arasam deyip kandırmış kendini. Telefonu ağlamaklı bi kadın sesi açmış. Meğer teyze bizim çocuğun annesiymiş ve hıçkıra hıçkıra oğlunun trafik kazasında öldüğünü söylemiş. Anlattıklarından Dilek anlamış ki çocuk onu bıraktıktan 5 dakika sonra yapmış kazayı. Keşke eve bıraktırmasaydım. Benim bunun sorumlusu diyerek hemen kendini suçlamaya başlamış. Suçluluk duygusundan kurtulmak için teyzeden adresi almış En azından başsağlığına gideyim bari diye düşünmüş. Ziyaret ağlamaklı ve de yaslı geçmiş. Ayrılma vakti geldiğinde iyice havaya giren kız Bana oğlunuzdan bi hatıra verir misiniz? Onu gerçekten çok sevmiştim demiş. Bunun üzerine anne içeriye gitmiş döndüğünde elinde çocuğun kaza günü üzerinde olan gömlek varmış. Üstelik de hala kanlar içindeymiş gömlek. Dilek çok kötü olmuş gömleğin niye saklandığı ve niye ona verildiği anlamsızlığına rağmen yine de kadını kıramayıp almış kanlı gömleği. Ama eve gelir gelmez ilk işi gömleği yıkayıp ütülemek olmuş. Bütün gece gömleğe baka baka zır zır ağlamış. Sürekli de Onu ben öldürdüm onu ben öldürdüm diye tekrar ediyomuş kendi kendine. Artık ağlamaktan bi’tap düştüğünde gömleği yastığının altına koymuş ve yatmış. Sabah uyandığında kendini daha iyi hissediyomuş. Ama yastığı kaldırdığında bi de görmüş ki gömlek yine kanlar içinde. İnanamamış bu duruma. Heralde dün o kafayla iyi yıkayamadım diyerek yeniden yıkamış gömleği. Ama ertesi sabah da hiç bi değişiklik yokmuş gömlekte yine kanlar içindeymiş...
Genç bi kız ailesinin evde olmadığı bi akşam arkadaşlarını davet etmiş. Kız kıza yemişler içmişler derken içlerinden biri Hadi cin çağıralım demiş. Ev sahibi kız da hiç inanmazmış böyle şeylere ama arkadaşlarına ayıp olmasın diye kabul etmiş. Harfler kesilmiş fincan ortaya konmuş ve elele bir masanın etrafında daire olunup cin çağırma olayına girilmiş. Cin gelmiş gelmesine ama bizim kız hala fincanı arkadaşlarının ittiğini düşünüyomuş. Bi ara fincan hızlı hızlı harflere giderek şöyle demiş: İçinizde bana inanmayan biri var. Yarın saat 4’te o kişiyle tavla oynamaya geleceğim! Kızlar feci tırsmıslar ama ev sahibi kız hala dalgasındaymış işin. Saat çok geç olmadığı halde seans hemen bitirilmiş ve kızlar evlerine dağılmış. Bizimki zaten o tür şeylere hiç inanmadığından cin olayını ertesi sabah unutmuşmuş bile. Öğlene doğru telefon çalmış. Arayan kızın çok sevdiği çok iyi anlaştığı teyzesiymiş Bugün içimde bi sıkıntı var evdeysen bi ara sana uğruycam. Dertleşelim biraz demiş. Kız da sevinmiş teyzesini görecek diye Hemen gel ben de seni çok özledim demiş. Kız teyzesini hakikaten dertli ve solgun görmüş. Hoşbeş etmişler ama teyze hala dalgınmış. Kız Teyzecim sen konuştukça daha kötü oldun istersen başka bişey yapalım demiş. Teyzesi de O zaman tavla oynayalım. Ne zamandır seninle oynamadık. Kafam dağılır biraz demiş. Kız tavlayı almaya giderken bi gece önceki olay aklına gelmiş Meğer benim teyzem cinmiş deyip gülümsemiş. Kızla teyzesi güle oynaya tavla oynarken bi ara teyze tuvalete gitmek için kalkmış. O içerdeyken telefon çalmış. Arayan kızın babasıymış. Adamcağız çok üzgün bi sesle konuşuyomuş: Kızım teyzen öğlen bi trafik kazası geçirdi. Durumu çok iyi değildi ama Allahtan ümit kesilmez deyip sana haber vermedik ama az önce teyzeni kaybettik başımız sağolsun
Depremden sonra bir çok insan evsiz kalmış ailesini yitirmiş ve yardıma muhtaç hale gelmişti işte böyle bir durumda hayır severler hemen bölgelerdekilerin yardımına koşmuştu. İstanbul'da oturan orta halli bir ailenin çocuğu olan Mustafa babasının arkadaşının yardım göndermek istediğini bölgedeki insanların her türlü yardıma muhtaç olduğunu duyunca ve de babasının yoğun ısrarlarına dayanamayınca arabasının bakıma vermekten vazgeçip hemen yola koyulmak üzere hazırlıklara başladı fakat bilmediği bir şey vardı arabasının çok önemli bir kusuru vardı ve bu kusur onu ölüme bile ???ürebilirdi. İnsanlara yardım etmek için arabayı bakıma sokmadan gittiği için bu arızayı öğrenememişti. Ve yola çıktı hiç durmadan gidiyor ve içinde insanlara yardım etme hazzını hissediyordu. Yolda arıza gittikçe arttı fakat arıza arabanın tekerlerinde olduğu ve çok hissedilir olmadığı için farkına varamadı. Hava karamak üzereydi lastiğinin kabaklaştığının farkına vardı hemen indi arabasının arkasına gitti ve yedek lastiği aradı daha fazla yük alabilmek için çıkardığını hatırladı ve kahroldu kim bilir kaç insan bu yardımı dört gözle bekliyordu. Birden yolda tamirci elbisesi giymiş bir adamın geldiğini gördü ve de elinde bir lastiğin olduğunu adam az ileride lastiği patlamış birine ???ürdüğünü söyledi. Mustafa ona derdini anlattı adam istersen bu lastiğini sana verebilirim ben daha sonra yine getiririm dedi ve tamirci arabaya lastiği taktı arabanın tekerlerindeki hayati derecede önemli arızayı da görüp onardı. Mustafa isterse onu gideceği yere kadar bırakabileceğini söyleyecekti ki arkasını döndüğünde adamın olmadığını gördü hayretler için yola devam etti yaklaşık 5 dakika gitti veya gitmedi bir kazanın olduğunu ve içinden çıkarılan cesedin kendisine yardım eden kişi olduğunu gördü çevredeki adamlara sordu ve kazanın yaklaşık 1saat kadar önce gerçekleştiğini öğrendi adeta nutku tutulmuş kul sıkışmış ve Hızır yetişmişti.
Bir mühendis olan Necdet Durmaz kendi otomobiliyle yolculuga çikmisti. Çalismakta oldugu firma tarafindan görevlendirilmis ve Istanbul'dan Malatya'ya gidiyordu. Bu ildeki fabrikada bir arizayi acilen gidermesi gerekiyordu.
Ancak yol üzerindeki Kirsehir'in Derebayiri geçerken otomobili bozuldu. Hemen köylülerden yardim istedi. Aksam vakti oldugu için kimse bir sey yapamiyordu.Necdet Durmaz geceyi mecburen orada geçirecek sabah olunca da yakindaki bir kasabaya otomobili çekilecekti.
Kendisine hemen Köy Misafirhanesi'nde yer verildi. Necdet Durmaz burada bir süre dinlendikten sonra muhtarin yanina gitti. Muhtar misafirlerini en iyi sekilde agirlamak için her türlü ayrintiyi düsünüyor otomobilini de merak etmemesini sorunu çözeceklerini söylüyordu. Muhtar Necdet Durmaz o gece köy meydaninda düzenlenecek olan dügüne davet etti.
Mustafa Belli köy meydanina geldiginde bütün kalabalik oraya toplanis egleniyordu. Davullar zurnalar çaliyor köy halki halay çekiyordu. Bir süre sonra Necdet Durmaz gürültüden uzaklasmak için kalabaligin arka tarafina yürüdü. Agaçlarin basladigi yerde tek basina duran çok güzel bir kiz gördü. Yanina yaklasti ve onunla tanisti. Bu genç kiz köyde ögretmen olarak çalisiyordu. Istanbul'dan gelmisti.
Birlikte korulugun içinde yürüdüler. Hava oldukça serin oldugu için Necdet Durmaz genç kiza ceketini verdi. Korulugun bittigi yerde tepe basliyordu. Genç kiz daha fazla eslik etmemesini evinin o tepenin ardinda oldugunu söyledi. Orada ayrildilar.
Necdet Durmaz ne o gece ne de ertesi sabah genç kizi aklindan çikaramadi. Onu tekrar görmek istiyordu. Köy muhtarina gidip durumu anlatti ve genç kiz hakkinda bir seyler ögrenmek istedi. Ancak o bunlari anlatirken muhtar saskinlik içinde onu dinliyordu. Çünkü bahsettigi ögretmen geçen kis evinde çikan yanginda ölmüstü.
Muhtar Necdet Durmaz'i ikna edemedi ve birlikte o tepenin ardina hala yikintilari duran eve gittiler. Necdet Durmaz'in bunu anlayabilmesi olanaksizdi. Verdigi tüm bilgiler dogruydu ancak ona bu genç kadinin artik yasamadigi söyleniyordu.
Muhtar sonunda dayanamayarak Necdet Durmaz'i genç kizin mezarina götürdü. Köy mezarligina girdiklerinde onlari bir sürpriz bekliyordu. Uzakta duran bir mezar tasinin üstünde Necdet Durmaz'in ceketi asili duruyordu
Aldigimiz bir telefon üzerine hemen verilen adrese gittik. Olayi yasandigi yerde inceleyecektik. Bize kapiyi açanlar hala olayin soku içindeydi. Sesleri titriyor hep bir agizdan bagirarak konusuyorlardi. Yasadiklarinin ne anlama geldigini bilmediklerini ve bunlara yanit verecek kimseyi bulamadiklarini söylüyorlardi. Bu evde tüm ev halkinin gözleri önünde garip bir seyler olmustu.
Önce sessiz olmalarini istedik. Ve sirayla dinlemeye basladik: Hatice Kara babasi Ismail Öz'ün ölümünden sonra hasta olan annesini yalniz birakmamak amaciyla annesinin evine yerlesmisti. Esi ve çocuklariyla artik bu evde yasamaya baslamislardi. Annesi ise yalniz kaldigi her an ölen kocasini gördügünü iddia ediyordu. Hatice Kara annesinin duydugu derin üzüntüden dolayi bazi görüntüler gördügünü düsündü.
Bir gece Hatice Kara esi ve çocuklariyla kaldigi odadan su içmek için disari çikti. Mutfak uzun dar bir koridorun siralanmis odalarin en sonuncusuydu. Hatice Kara ve esi en bastaki odada kaliyordu.
Hatice Kara mutfaktan dönerken önünden geçtigi annesinin odasina bakti. Gördügü sey karsisinda sanki dili tutuldu kaskati kesildi ve hareketsiz kaldi. Babasi egilmis annesinin yüzüne bakiyordu. Hatice Kara'yi fark eden baba odadan disari çikti ve kizina bakarak "Korkma simdi degil iki yil sonra yanima gelecek" dedi.
Hatice Kara koridorda agir adimlarla bakan babasinin ardindan bakakalmisti ki; annesi çigliklar içinde uykusundan uyandi. "Baban geldi buradaydi" diye bagiriyordu.
Ayni anda Hatice Kara'nin esi ve çocuklarindan da bagirislar yükseldi. Onlarda ayni anda odanin kapisinin önünden geçen kisiyi görmüstü. Tüm ev halki ayni dakikalari yasamis ve ayni görüntüyü tarif ediyordu. Ve hep bir agizdan söyledikleri bu tarz olaylarin sahitlerinin söyledikleriyle benzerdi: Ismail Öz en az 15 yas daha genç haliyle görünmüstü...
Ancak olayin en ilginç yani biz arastiranlar için iki yil sonra 1997'de yasandi. Hatice Kara'nin annesi Zeliha Öz vefat etmisti ve aile bize bu gelismeyi de bildirdi. Zeliha Öz olaydan 1 yil sonra kansere yakalanmis ve 1 yil içinde ölmüs öylece ölmüs esinin 2 yil önceki kehaneti gerçeklesmisti
Bir arkadaşım küçük bi kasabada öğretmen olan kuzenini ziyarete gitmiş.
Bi ara arabayla dolaşmaya çıkmışlar. Tren yolundan geçerken arkadaşım
yolun kenarında devrik vagonlar olduğunu görünce niye orada durduklarını sormuş.
Kuzeni "Bu çok tirajik bir hikaye. Bunlar aslında katil vagonlar.
Gel yakından bak istersen" demiş. Tren saati olmadığı için arabayı rayların
üzerinde bırakıp vagonların yanına gitmişler.
Arkadaşın kuzeninin anlattığına göre geçen yıl tam orada bi okul otobüsü
arıza yapmış ve rayların üzerinde kalakalmış. Bu sırada büyük bi hızla
gelen tren okul otobüsüne çarpmış. Talihsiz kazada bütün çocuklar
hayatını kaybetmiş.
Arkadaşımla kuzeni vagonları incelerlerken bi tedirginlik hissedip hafiften
korkar gibi olmuş. Bi an evvel oradan uzaklaşmak için arabalarına
bindiklerinde ise daha motoru çalıştırmadıkları halde araba kendiliğinden ilerlemeye başlamış.
Bizimkiler accayip korkmuşlar tabi.
Araba tren raylarının üzerinden 100 metre kadar ileriye kendi kendine gitmiş ve durmuş. Arkadaşım hemen arabayı çalıştırmış. Son sürat ayrılmışlar oradan. Kasabaya gelene kadar toz duman içinde 1 saatlik yolu yarım saatte almışlar.
Eve ulaştıklarında bet-beniz bembeyaz durumdalarmış.
Ama asıl korkuyu arabadan indiklerinde yaşamışlar. Arabanın
arkasındaki toz kütlesinin üzeri onlarca el iziyle doluymuş. Bunların büyüklüğü de çocuk eli kadarmış.