Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Elif Şafak-AŞK = Mevlana ve Şemsin birbirine olan o meşhur hayranlığını mistik bir havayla anlatan Sayın Şafak,bunun yanı sıra Boston'da yaşayan evli bir kadının bir başkasına olan aşkınıda anlatmış kitapta..İki farklı çağa gidip geliyorsunuz...Anlatımını zaten belirtmeme gerek yok..''Elif Şafak''deyince anlatımı mı tartışılır_? :)


mükemmek bi kitap o :)
elif şafak mı deyip burun kıvıran ve bir yazarı kitabını okumadan değerlendirebilen zihniyetin gözüne gözüne dayayıp okutmalı aslında :11:
kitabın neresini övsem bilemiyorum

aşk kitabını elinize alıyorsunuz içinde bir kitap gizli :) öyle düşünün. iki kitabı birden okuyorsunuz hemde

hiç bi filmde dahi ağlamamış ben bu kitabı okuyunca ağladım resmen =)
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Jean Chiristophe GRANGE!!! Müthiş yazıyo adam.. En sevdiğim yazar ve bütün kitapları harika.. Çok zekice yazıyo.. :36:
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Orkun Ucar ve Burak Turnanın yazdığı MetaL Fırtına adLı kitap. Konusu Türkıye ve Abd savaşı. Tabi ki hayal gücü ama çok güzeL bir kitap bütün serisini tavvsiye ederim..
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

en son okudum kitap​
melekler_ve_seytanlar.jpg

süper bir kitap, ben hasta oldum! tek kelimeyle çılgın, süper, mükemmel, harika, dehşet… daha ne denilir ki! herkese tavsiye ederim. iddaaya girerim kitabı elinizden bırakamayacaksınız. en fazla 3 günde biter. ben 1,5 günde bitirdim:8:
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Melekler ve şeytanlar çok güzel bir kitap
Ama dan brown 3. kitabı okumaya başlayınca sıktı
Tahmin edebiliosun suçluları zaten bir yerden sonra kitaplarını okuyunca:)
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

en son okudum kitap​
melekler_ve_seytanlar.jpg

süper bir kitap, ben hasta oldum! tek kelimeyle çılgın, süper, mükemmel, harika, dehşet… daha ne denilir ki! herkese tavsiye ederim. iddaaya girerim kitabı elinizden bırakamayacaksınız. en fazla 3 günde biter. ben 1,5 günde bitirdim:8:

Katılıyorum.Kitap dediğin seni bilgilendirmeli.O kadar çok kanıtlar sergilemiş ki.Ben de elimden bırakamamıştım.Dan Brown gerçekten süper bir yazar.Da Vinci Şifresi'ni de okumanı tavsiye ederim.O da Dan Brown'ın.

Melekler ve şeytanlar çok güzel bir kitap
Ama dan brown 3. kitabı okumaya başlayınca sıktı
Tahmin edebiliosun suçluları zaten bir yerden sonra kitaplarını okuyunca:)

Aynı Stephen King gibi mi?
Bana öyle dediler.Bir süre sonra hep suçlu ummadığın adam çıkıyor demişlerdi :)
 
Son düzenleme:
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Aynı Stephen King gibi mi?
Bana öyle dediler.Bir süre sonra hep suçlu ummadığın adam çıkıyor demişlerdi :)

Yok hayır suçlu olan kişi 2. kitabını okuduktan sonra 3. kitapta kim oldugunu kestiriyorsun
Aynı olay örgüsü üzerine dayanınca hemen çakıosun:)
sTephen king okumadım hiç ama bir kaç kitabını okuyunca sölerim :D
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Ben Dan Brown'un 2 kitabını okudum daha öyle hemen kestiremedim,3.yü yeni çıkan kitabını bekliyorum :D
Stephin King'in uslübunu pek sevmedim açıkçası, öyle çok ürkütücü kitapları yok Tess Gerritsen gibi..
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

melekler ve şeytanlar harika bi kitap.. tekrar verseler elime sıkılmadan okurum..
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

MeLekLer ve ŞeytanLar gerçekten süper.En beğendiğim kitapLardan.Da vinci şifresi de öyLe.Süper ya :)

Siyah Kan,Piraye,Yüreğim Seni Çok Sevdi,Başucumda Müzik,EroinLe Dans ve Eroin kitapLarını tavsiye ederim :) Çok beğendim hepsini.Şimdi de sinestezya'yı okuyorum.GüzeLe benziyo bu kitapta :)
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

MeLekLer ve ŞeytanLar gerçekten süper.En beğendiğim kitapLardan.Da vinci şifresi de öyLe.Süper ya :)

Siyah Kan,Piraye,Yüreğim Seni Çok Sevdi,Başucumda Müzik,EroinLe Dans ve Eroin kitapLarını tavsiye ederim :) Çok beğendim hepsini.Şimdi de sinestezya'yı okuyorum.GüzeLe benziyo bu kitapta :)

Da vinci şifresi'nin filmi de kitabı gibi müthişti :)
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Hakan Günday - Kinyas ve Kayra

1176366643.jpg

'Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omuzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir Japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası.

Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ama hayattayım.

Kayra, bir gün bana 'Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun' demişti.' ..........



Hiçlik üzerine güzel bi kitap Tavsiye ederim
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

1- Bir genç kızın gizli defteri


Neden yazarız? Daha doğrusu neden anı defteri tutarız? Yaşamımızın her döneminde, ama özellikle ilk gençlik çağında, sorunlarımızı, mutlu mutsuz anılarımızı bizi yargılamadan dinleyen, paylaşan birilerine gereksinim duyarız. Ve -bu biri- evet, bildiğiniz, anı defterimizdir. On beş yaşındaki Serra tüm duygularını, düşüncelerini anı defteriyle paylaşıyor. Annesiyle babası neden garip davranıyorlar? Yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Çeşme'de tatil günlerinde tanıştığı yeni arkadaşları Serra'nın yaşamında ne gibi değişikliklere neden olacaklar? Tüm bu sorunların cevaplarını Serra'nın anı defterinde bulacaksınız.

2- Arkadaşlar Arasında


Eğer sevinçlerimizi içimizde hasret olmadan paylaşabiliyorsak, dertlerimizi gizlice sevinmeden bölüşebiliyorsak, kötü kişi olmayı göze alarak birbirimize doğruyu söyleyebiliyorsak, böylece birbirimizi yanlışlardan koruyabiliyorsak, samimiyetle saygının ince çizgisini çizebiliyorsak, birbirimizi yargılamadan olduğumuz gibi kabullenebiliyorsak, dünyalara bedel bir dostluğa sahibiz demektir. Aldığımız kadar verdiğimiz böylesi bir dostluk, çocukluktan ölüme dek insanoğlunun edinebileceği en büyük zenginlik, kişinin kendine verebileceği en büyük armağandır!

3- Kendi Ayakları Üstünde


Lise yılları sona ermekte...
Gelecekle ilgili doğru kararlar almak gerek.
Hangi meslek? Hangi üniversite?
Kendi ayaklarının üstünde durabilmek için sorular sormak,
düşünmek gerek.
Serra ile arkadaşları bu zor dönemi yine kah gülerek kah hüzünlenerek ama hep birbirlerine omuz vererek sürdürüyorlar.
Ya ilk gençlik aşkları?
Onlar ne olacak?

4- Adım Adım Hayata


Üniversiteye giriş...
O ilk yılın heyecanı...
Arkadaşla paylaşılan kendine ait bir ev...
Küçük özgürlükler...
Serra bu yeni ortamda kimlerle arkadaş olacak?
Acaba onu neler bekliyor?
Ya aşk?

5- İşte Hayat


Üniversitenin son yılında Serra ve arkadaşları günümüzün zor koşullarıyla baş etmeye çalışırken, onlara yine Doğanay Hoca sohbetleri yardımcı oluyor.
Soru soran kişinin, düşünen insan; düşünen kişininse gerçek anlamda özgür insan olduğunu; hayatını ve kişiliğini sorgulayarak amacını ve kendine özgü yaşam çizgisini oluşturup bir içgüç geliştirerek yaşamını anlamlı kılmanın önemini; gelir geçer değerlerdense evrensel değerlere sımsıkı sarılmanın tek çıkış yolu olduğunu tartışıyorlar. Ve bütün bunların yanı sıra yaşamla ilgili çok önemli bir ayrıntının farkına varıyorlar.
Hayatla ilgili bilgiler tersinden öğreniliyor.
Okulda önce çalışıp, öğrenip sonra sınanıyor insan.
Hayattaysa önce sınanıp sonra buradan bir şeyler öğreniyor.
Eğlenceli olaylarla, duygusal ilişkilerin güzellikleri ve sorunları arasında saklanmış bu hayat derslerini, İpek Ongun'un diğer kitaplarında olduğu gibi bir solukta okuyacaksınız.

6- Şimdi Düğün Zamanı


Bu aslında bir veda mektubu...
Serra'ya veda etme zamanı geldi.
İnanın, ben de sizler kadar hüzünlüyüm.
Dile kolay, tam on üç yıldır Serra'yla birlikte yaşadık,
sorunları aştık, ağladık, güldük.
Ama, bu süre de iyi işler de yaptık.
Ve bunları sizlerle el ele başardık.
Siz beni yönlendirdiniz, ben yazdım.
Ve bu kitaplar yazılırken sadece siz değil, ben de çok şey öğrendim.
Her yazarın bir çıkış noktası vardır.
Benim ki, 'gence hizmet!'
Bu, her şeyin önünde geliyor, benim için.
Her şeyin bir zamanı var deriz ya hep...
Şimdi düğün zamanı!

7- Hayat Devam Ediyor


Hayatta ne çok yollar yürüyoruz.
Okul yolları... Çocukluk yolları... İlk gençliğin sancılı yolları... Üniversite yolları... Romantizmin acı tatlı yolları... Çalışma yolları...
Dönüp baktığımda bir prizma görüyorum sanki... Serra'nın ne çok yüzü var.
Çocuk Serra... Okullu Serra... Üniversiteli Serra... Aşık Serra..
Başka başka yollar, başka başka hayatlar, başka başka kimlikler, düşünceler, duruşlar...
Şimdiyse evlilik yolunda...
Hayat devam ediyor!


İpek Ongunun bu serisi muhteşem hepsini okudum tam bir geçlik kitabı tavsiye ederm

 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Hakan Günday - Azil
271214_2.jpg

Deha ve Delilik Arasında Seyreden Bir Hayat...
"Önemli olan, Tanrı'nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden, Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir."

Sahip olduğun her bilgi, içinde çürüdüğün bir hücredir.

Azil, içinizdeki derin uçuruma; düşünme, fark etme ve görme uçurumuna düşmek için bir fırsat. Ayaküstü düşebilirseniz ne âlâ! Aksi takdirde Hakan Günday'ın bir sonraki romanını bekleyecekseniz...

Teknoloji, insanların davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkilerini, asla geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyor.
Söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyor.
İnsanlığın bin çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğneniyor.
Ve on yıldır da internet tarafından yutuluyor.

Bireyin yalnızlığı, toplum dışına çıkmasıyla sonuçlanıyor.
Toplum dışına itilen (ya da bunu kendi tercih eden) birey, kendi doğrularını yaratıp onlarla yaşamaya başlıyor.
Zamanla toplum ile birey arasında genişleyen ahlak farkı, ikisinin de hastalanmasının temel nedeni oluveriyor.

Hakan Günday "Azil"de içinde yaşadığımız toplumsal yapıya yönelen eleştirisini, modern insanın “hiç”leşme sorunsalını, gerçek, hayal, kâbus arasındaki geçişler ile zaman ve mekân geçişlerini, yer yer sertleşen ifadelerle öyle ustalıkla aktarıyor ki, okuyucuyu adeta tokatlıyor.

Yazdıklarıyla uçları zorlayan genç yazar Hakan Günday her ne kadar yeraltı edebiyatı yapmadığını söylese de, insanı rahatsız ve tedirgin edici, hem sisteme karşı olan hem de sistemle iç içe geçen karakterlerine ustalıkla can veriyor.

Günday, ana karakteri Asil’in psişik özelliğine ve dünya algısına uygun bir dili de büyük bir beceriyle kullanıyor.
Roman boyunca çok sayıda felsefi tanımlama ve tespit, ana karakterin üslubuyla sıralanıyor.

Okuduğum bir çok Günday kıtabının içinden en sevdiğim diyebilirim...
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Hakan Günday- Ziyan
ziyan-hakan-gunday.jpg

"Beyaz gövdeli zenci köpeklerimiz var. Adları da var. Ama onlar birer heykel. Çağırınca gelmiyorlar artık. Cennetin kapısını bekliyorlar. Karla karışık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! Öyle bir cennet ki, paslı demirin bile ak sakalı var. Bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş. Havası havlamayı bırakmış, ısırıyor. Beyaz ağzı etimizle dolu. Bu yüzden sessiz bir ayaz var. Saçaklarından sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış. Gazete kağıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri, bekliyoruz. Cennetten kovulmayı. Bembeyazız. Soğuk. Donmak. Çözülmek. Tekrar donmak. Daha fazla hiçbir şeye gerek yok. Fiilleri çekmeye bile. Herkes kalsın yerinde. Bıraksınlar yaslansın göğsüm sırtlarına, ılıklaşsın enseleri nefesimle. Yavaş yavaş sokayım dilimi derilerine. Aksın içlerine hayatımın zehri. Yirmi adet mermi. Muhteşem! Hepinizi geberteceğim! Ama hepinizi!"
Kitabı Okuduğum Dönemde Askeri Cezamın Gelmesini Bekliyordum Bu yüzden Bnm İçin Daha Anlamlı Bir Kitap Oldu...
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Hakan Günday- ZArgana
574-Zargana.jpg

Kimsenin birbirine bakmadığı, yalan, ihanet, şiddet, tecavüz ve acımasızlıkla yoğrulmuş, yalnızca hayallerin göz göze geldiği bir hayattan intikam almanın en iyi yolu yaşamaktır. Anlam aramak boşunadır ve her şeyin "hiç"e dönüşmesi gerekir. Henüz on ikisinde Berlin'de dört kişinin tecavüzüne uğrayan Zargana, bu olaydan sonra kendini insan sınıfından sıyırır. Ne var ki insan olmaktan uzaklaşıp "hiç"e yaklaştıkça kendisine döner; aşık olur. Parçalanmış benliğini onarmak için, başkalarının oynadığı bir "hayat oyunu"nu sahnelemeye koyulur..




Hakan Günday - Malafa
100402malafa.widec.jpg


'Topaz Jewellery Center evrenin en büyük kuyumcusudur. Temeli Kapalıçarşı'da, çatısı Antalya'dadır. Çatının altında dört kat yatar. Her biri yedi yüz metrekaredir. Topaz'ın penceresi yoktur. Havalandırma sistemi eşsizdir. Bina, var olmayan bir ülkenin büyükelçiliğine benzer, içine adım atıldığında Türkiye'den çıkılır. Dışarıdan Kabe'ye, içeriden ana rahmine benzer. Topaz, üç delikli bir kasadır. Her deliğin şifresi farklıdır. Birinci delik ana giriştir.

Ön cephenin balina grisi rengindeki duvarı, hayat geçirmez camdan üretilmiş kapılar taşır. Girerken yüksek, çıkarken alçak görünmesinler diye doğu cephesinde ikizleri vardır. Topaz'ın ikinci deliği doğu cephesindeki siyah camdan kapılardır. Binanın bağırsağına denk düşen arka cephedeyse duvarla aynı renkte tokmak taşıyan balina grisi demir bir kapı vardır.

Topaz'a giren birinci deliği, çıkan ikincisini kullanır. Çünkü Topaz'a girmiş olan turistle, girecek olan turist karşılaşmamalıdır. Topaz'da çalışansa girip çıkmak için, duvara gömülmüş, görünmez delikten geçer. Topaz Jewellery Center, evrenin en büyük kuyusudur.'

İlk başlarında okumak için büyük gayret göstersemde bitirdikten sonra büyük bir haz duydum x)
 
Son düzenleme:
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Hakan Günday - P.ç
1196065445.jpg

P.çlerin çocukları olmaz.
P.çler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür. Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir.
P.çlere sır verilebilir. Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır.
P.çlerin cinsel hayatı düzensizdir.
P.çlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır.
P.çler sadece kendi aşklarına saygı duyarlar. En yakın dostlarının kadınlarına dil ve el uzatabilirler. Bu durumda piç tabii ki suçlu, ancak piçlik meşrudur.
P.çler düzensiz hayatlarında düzenli olarak içki içerler. Belli sayıdaki kadehten sonra sarhoş olup sızarlar. Sızdıkları yerin adı huzurdur.
P.çlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır.
P.çler insan öldüremedikleri, ağır suçlar işleyemedikleri, korkak ve hain oldukları için yaşadıkları yerleri zorunlu kalmadıkça terk edemezler.
P.çin davranış ve tercihlerini sadece bir başka p.ç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve "Neden?" diye sormaz. "Neden" sorusu p.çliği yok eder.
''P.çler açtı. P.çler kirliydi. Ter, toz ve çamur kokuyorlardı. Üşüyorlardı. Ama gülüyorlardı.''


Defalarca Okunacak Bi Kitap..
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Emre Yılmaz - Genç İş Adamına
gencadam.jpg

* Neanderthal kadını için en çekici erkek, mağaraya en çok et getiren avcıydı.

* Usta bir yalancılık; yıllar sürecek bir özüne yabancılaşma ve kendini kendine unutturacak derecede dehşetli bir nefis terbiyesidir.

* Vicdan

Başkalarının göremediğini gören, yüreğindeki bir çift göz.

Lanet olası gözler.

Sadık bir köpek gibi sana yumuşak yumuşak bakan gözler.

Ruhunu sattığın gün vicdanını da sattığını zannetme.

Ruh satılır.

Vicdanı ise yavaş yavaş boğmalısın. Bir köpek yavrusunu boğar gibi.

Boğulur da it oğlu it, merak etme.

* Birilerini ikna edemiyorsan, en azından kafalarını karıştır.

* Ketum ol, ama ketum gözükme. Hiçbir şey söylemeyip her şeyi söylüyor görünmek daha sempatiktir. Sır tutanlar, insanlara soğuk ve itici gelirler. Konuşarak ketum ol, susarak değil.

* Cesaret korkmamak değildir. Cesaret, tam tersine çok korkmak ama yine de “ben varım” demektir.

Cesaret, korkuya rağmen eylemdir.

Birinci sınıf bir histir.

“Şans cesurlara güler” denir. Evet, şans ancak eylemcilere, hareket edenlere, birşeyler yapanlara yardım eder. Kıçının üstünde oturanların ayağına gelmez.

* Zaman, harcayabileceğin en kıymetli şeydir. Bu yüzden, herkesin para kazanmak için kafa yorduğu yerde, sen zaman kazanmak için kafa yormalısın. Sana zaman kazandıracak her türlü verimliliğe dikkat et.

* Bir probleme çözüm ararken çok akıllı çözümler arama. Çok akıllı gözüken karmaşık çözümler, işi daha da karıştırırlar o kadar. Basit ve kolay çözümler ara. Sade bir çözüm henüz üretilmemişse, çözüm henüz bulunamamıştır.

* İnsanları önce bir tart. İnsan sarrafının mahareti, tanışmalarının daha ilk anlarından itibaren karşısındakini dikkatlice inceleyerek onu çok küçük detaylarda yakalamaktır. Çünkü insanlar gerçek şahsiyetlerini sanıldığı gibi öyle büyük işlerde değil, gevşedikleri, önemsemedikleri küçük işlerde zırhlarından kaçırırlar.
 
---> Kitaplarla İlgili Yorumlarımız

Alper Canıgüz - Oğullar ve Rencide Ruhlar
54301.jpg

Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı."
Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof, hem fırlama bir oğlan... Hikayeyi ve "karakteri" çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor, anlatıda...
Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tadlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.

Alper Canıgüz - Tatlı Rüyalar
131932tatliruyalarb.jpg

Kitapta birbirine paralel işleyen ve bizi de içinde sürükleyen iki tane zaman var. Biri, geceleri hep aynı kişiyi rüyasında gördüğünü söyleyen, bunun aslında bir rüya değil de paralel bir hayata yapılan bir zorunlu röntgencilik olduğuna inanan Şevket Hakan Tunçel ve hayatının geçtiği zaman, diğeri ise bir grup mafyanın planına vakıf, İstanbul’da yaşayan, ne iş yaptığı tarafımızdan bilinmeyen, atletik bir adam Hector Berlioz ve hayatının geçtiği zaman.

Şevket Hakan Tunçel içinde bulunduğu karmaşaya açıklık getirmek üzere Psikoloji Profesörü Şimşek’e gider. Şevket Bey, Prof. Şimşek’e rüyalarının Hector Berlioz tarafından ele geçirilmesinden, bu nedenle uzunca bir süredir gerçek rüyalar göremediğinden, rüyalarla beslenen bir hayat yaşayamadığı için de dengesinin bozulduğundan şikayet eder ve hikaye böyle başlar.

Bu noktadan sonra yazar; gerçekle rüyanın arasında gidip gelen, içinde saygın profesörlerin, imamların, psikoloji mastır sınıfı ve ayrıca medrese öğrencilerinin, mafya elemanlarının, mafyanın gönül verdiği hatunların, para dolu çantanın bulunduğu, içinde Beşiktaş Balık Pazarı’ nın da olduğu İstanbul’un çeşitli mekanlarını mesken tutan bir hikayeyi sayfalar üzerinde koşturmaya başlar, tabi siz de peşinden. Kişiler gerçek hayatın çok içinden, çok İstanbul’ dan ama, yazar kitabın ilk sayfasına şöyle bir not düşmek ihtiyacı hissetmiş.

“Zeki Müren’in Zeki Müren rolünde olduğu filmlerde canlandırdığı karakterlerin gerçek Zeki Müren’le ilgisi ne kadarsa, bu kitapta sözü edilen kişi ve olayların gerçekle ilgisi o kadardır.”

Bunun ne demek olabileceği üzerine konuşurken; “tehlikeli oyunlar”; Hindistan Cevizi filminde, denizci sert erkek rolündeki Zeki Müren’in, paylaşılamayan bir kız için manikürlü elleriyle rakibine yumruklar savururken, bahriyeli üniformasının açık düğmelerinin arasından da bady modeli fanilasıyla seyirciye göz kırptığını hatırlattı.

Edebiyat adına fazla bir beklentiye girmeden, kitabının iyi kurgusunun, şakacı anlatımının ve yaratıcı konusunun keyfini çıkarmak ve bunu yaparken de hoşça vakit geçirmek için gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir kitap....

Şimdilik bu kadar vaktim oldukça diğer okuduklarımı da paylaşmak isterim xD
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
Geri
Üst