Gül Hakkında Herşey, Gül Resimleri

---> Gül Hakkında Herşey, Gül Resimleri

9qd3yx.gif


Güller Diyarında Aşkı Bulmak...

Bir zamanlar görenleri kıskandıracak güzellikte bir güller ülkesi varmış. Herkes mutlu yaşarmış. Ama doğa en hırçın yüzünü göstermiş diyara. Rüzgarları salmış. Rüzgarlar yıkmış ülkeyi gülerini dağıtmış. Bir tane tohum takılmış rüzgarın o hırçın bedenine. Sürüklenmiş rüzgarla ta ki bir çöle düşünceye dek rüzgar bedeninde taşıdığı yağmuru bırakmış bu diyara, yağmurlar yağmış ve tohumcuk yeşermiş çölde. Güller diyarından kalan tek gül olmuş o an için. Günlerden bir gün bir bülbül konaklamış yanına bülbülün o kadar hoşuna gitmişki gül kendince düşünmüş aşk bu olsa diye. Ama gül artık susuzluğa fazla dayanamayacak kadar yorgunmuş. Bülbül güle eğilerek "eger istersen sana su getireyim" demiş ama gül "seni tanımıyorum, bu yüzdende su getirmeni istemiyorum" demiş. Bülbül güle okadar sevdalansada bi türlü ikna edememiş ve yoluna devam etmiş. Ama aşkı yüreğini dağlamış bülbülün dayanamamış ve ansızın ölüvermiş. Bülbülün diyarına yağmurlar yağmış, bülbül önce toprak olmuş, yağmurla bir çiçegin özünden öz alıp çiçek olmuş, hiç ummadığı bir anda bir arı gelip konmuş dalına özünden öz almış ve koyulmuş arı yollara gülün çölüne varmış tam gül ölecekken ağzında taşıdığı bir damla suyu gülün yapraklarına serpmiş. Gül bir türlü nedenini anlayamamış ve sormuş "neden beni tanımazken bana su verdin" Arı cevap vermiş "sen beni tanıyorsun hatırlar mısın; ben sana geldim ve eger istersen sana su taşıyayım demiştim sende olmaz demiştin işte o bülbül şuan benim" der. Gül iyice şaşırır "nasıl olur". Arı "sen benden o gün tanımadığından yardımımı kabul etmedin ama ben seni o kadar sevdim ki daha fazla dayanmadı kalbim ve ölü verdim ilk önce yagmur yağdı bedenime çiçeğe geçti bedenim, sonra bir arı gelip kondu dalıma arının bedenine girdim aşk o kadar büyüktüki bende ölsemde seni yaşatacağıma kendimce söz verdim ve bunuda yaptım" der. Aradan aylar geçer her gün su taşır arı çiçeğe, ama çiçeğinde ömrü biter bir gün ölü verir aşk o kadar büyüktür ki arı ağlamaz bile bilirki somuttaki aşk ölür ama soyuttaki aşk yaşar. Her yıl arı baharda bu diyara gelir çiçeğin bıraktığı tohumcuklardan başka çiçeklere su getirir. Anlarki aşk asla ölmeyecektir...
 
---> Gül Hakkında Herşey, Gül Resimleri

bluerose07.jpg


6 trilyonluk mavi gül

Bilimadamları mavi renkli gül üretmek için kolları sıvadı. Yakında genleriyle oynanan güller, mavi mavi açacak. 12 yıl süren ve 10 milyon sterlin (6 trilyon TL) harcanan araştırmanın kısa sürede masraflarını çıkarması umuluyor.

Siyah lale ve mavi gül. Bahçıvanların doğada bulunmayan bu iki çiçeği üretmek için başvurmadıkları yöntem, denemedikleri aşı kalmadı. Sonunda gen bilimcileri de bu yarışa katıldı. Şimdi bilimadamları gülün genetik şifresiyle oynayarak mavi renkte açmasını sağlayacaklar.

İngiliz The Sunday Times Gazetesi'nin haberine göre Avustralyalı çiçek üretici Florigene'nin Hollanda'daki laboratuarında hummalı bir çalışma var. Laboratuarın baş mühendisi Dr Chin-yi Lu, şimdiden lila ve morun tonlarında gül elde ettiklerini ve ilk mavi gülün de birkaç yıl içinde açmasının beklendiğini söylüyor.

Güller kırmızı, pembe, beyaz ve sarı rengi hücrelerindeki pigmentlerden ve diğer kimyasallardan alıyor. Çiçekler parlak renkleriyle böcekleri çekerek bitkilerin döllenmesini tohum tutmasını sağlıyorlar. Şimdiye kadar bahçıvanlar binlerce aşı yaparak gülde mavi rengi tutturmaya çalıştılar; ama olmadı.

HUMMALI ÇALIŞMA

Bilimadamları ise mavi renkli bir çiçekten alınan pigment genini gülün DNA'sına enjekte ederek mavi gül üretmeyi denediler. Ancak çiçeğin biyokimyasının geni reddetmesi üzerine girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Florigene bilimadamları mavi gülün yetişmesi için birden fazla genin gerekli olduğunu keşfettiler.

Bu durumda çiçeğe birden fazla gen enjekte edilecek. Bir yandan gülün genetik şifresi sayılan DNA'ya mavi rengi verecek gen nakledilirken, bir yan da da bu genin yaşamasını sağlayacak genlerle takviye yapılacak. Takviye genler, taç yapraklarındaki hücrelerdeki asit oranını azaltarak mavi pigment geninin yaşaması için gerekli ortamı sağlayacak.

‘Mavi gül fikri iğrenç’

Florigene, mavi güllerin büyük bir pazar yaratacağını, 12 yıldır süren ve 6 trilyon liraya (10 milyon Sterlin) malolan araştırmaların bedelini kısa sürede amorti etmeyi umuyor. İngiltere'de güller bahçıvanların en çok tercih ettiği çiçeklerin başında geliyor. Her yıl 17 milyon adet gül fidanı satılıyor. Her 10 bahçenin 7'sinde gül bulunuyor. Bu nedenle mavi güle de talebin büyük olması bekleniyor. Mavi gül yetiştirilmesini destekleyenler gibi karşı çıkanlar da bulunuyor. ‘Mavi gül fikri iğrenç’ diye konuşan İngiliz Ulusal Kraliyet Gül Vakfı'nın Genel Sekreteri, ‘Umarım gerçekleşmez’ diyor.
 
---> Gül Hakkında Herşey, Gül Resimleri

Gül’ü Anlamak

Hayatın semâvî renklerinin solduğu, “eşyânın hakîkati”nin maddeye müncer olduğu, ruhlara katmer siyahı gecelerin dolduğu ve mânânın anlamının kaybolduğu bir devirde yaşıyoruz. Öyle bir devir ki; ilmin hakîkati ve hakîkat ilmi vahyin nefesiyle dirilmiyor, varlığın hikmeti ve zamanın kıymeti yeterince bilinmiyor, “zübde-i âlem” olan insanın “zâtı” “hoşça” seslendirilmiyor ve kâinatın gözbebeği olan “âdem”in gönül dünyasına bir türlü girilmiyor /girilemiyor…

Tarihen sâbittir ki, insanlık duçâr olduğu; îtikâdî, fikrî, ilmî, felsefî ve rûhî kriz nöbetlerinden “Gül”ün irşâdıyla kurtulmuş, O’nunla bedeviyetten medeniyete giden yolu bulmuş ve “Gül” kokusuyla gönüller itminâna kavuşmuştur… Bu sebeple yaşadığımız çağda; “Gül”ü anlamaya ve O’nun getirdiği âlemşümûl mesajları hakikî mânâsıyla idrâk etmeye bugün her zamankinden çok daha fazla muhtâcız… Çünkü; “Gül”ü anlamak, İslâm’ı gerçek mânâsıyla tanımaktır… “Gül”ü anlamak, Kur’ân’ı doğru okumaktır… “Gül”ü anlamak, vahiyle aydınlanmaktır… Gül”ü anlamak, gönül dünyamızı anlamlı kılmaktır... “Gül”ü anlamak, “Gül” muhabbetinden Muhabbetullah’a yol bulmaktır… “Gül”ü anlamak O’nun aşkıyla rûhumuzda çerağ uyandırmaktır… “Gül”ü anlamak, karanlık gecelerden müjdeli şafaklara vâsıl olmaktır… “Gül”ü anlamak, Kur’ân’ın rehberliğinde her türlü yanlışlığı bütün neticeleriyle birlikte ortadan kaldırmaktır... Bu sebeple olsa gerek, ârifler; “Ne ağla ne gül bugün, anla yeter” demişlerdir...

Ne var ki, “Gül”ü hakkıyla anlayamadığımız ve işâret buyurduğu ufku tam olarak algılayamadığımız için; O’nun gösterdiği istikâmetten uzaklaştık… Yüreklerimizi sızlatan bu güne ait hâl-i pür melâlin üzerine, hayallerimizi bile örtemez olduk…Yarınlara dâir yağmalanmış umutların mahkûmiyeti ve mahcûbiyetiyle baş başa kaldık… Medeniyet tasavvurumuzu yitirmemiz, “Gül”ü anla/ya/mamamızın tabiî bir neticesiydi aslında. Zîrâ, maşrıktan mağribe kadar bizim medeniyetimiz, ölçü olarak Kur’ân’ı, metot olarak Peygamber-i Zîşan(sav)’ı, istikâmet olarak Kıble’yi, îtikât olarak Ehl-i Sünnet’i ve mürşît olarak da “Gül Yüzlüleri” rehber edinen bir “Gül Medeniyeti”ydi. “Gül”ü hakkıyla anladığımız ve O’nu hayatımızda yaşattığımız dönemlerde “Gül”den yansıyan ışıklar yollarımızı aydınlatırdı. Çehrelerimizdeki hüzünlü ifadeler, Gül Yetimi olmanın garipliğinden bugüne yansıyan bir tecellî olsa da, rahlelerden gönüllere yayılan “Gül” yüzlü tebessümler dilşâd olmamıza yeterdi. Çünkü bu aziz millet, mutluluğun resmini “Gül” dalından yapılmış ve “Gül” mürekkebi çekilmiş kalemlerle yüreklere çizerdi. “Gül” e muhabbeti,”Lâle”ye müştak ve mesrûr bir hayatın mütemmim cüzü sayardı. Zirâ “Gül” sâyesinde beşeriyet; İslâm tâcını giyerek insanlık mertebesine yükselmiş; akıl, aslî mecrasını bulunca akıllanmış; yürekler “Gül” cemresiyle gönül hâline gelmiş, “Gül” aşkıyla nefisler dizginlenerek fethedilmişti… Ve bizler “Gül”ün gölgesinde kalarak; “ne yapılacağını” Kur’ân’dan, “nasıl” yapılacağını da Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm’dan öğrenmiştik…

Ve “Gül’ün gölgesinde olmadığımız zamanlar, ümmet-i Muhammed’in bahtına hep “âh etmek” düştü, hep “eyvah” demek düştü… Efendisinden kaçan kölelerin “keşke”leri, sararmış takvim yapraklarını işgâl ederken, günahkâr dillerimize riyâkâr tevbeler üşüştü… İnancıyla fiilleri çelişen kullar ve âsumânı dolduran samimiyetsiz duâlar yüzünden “nazlı Hilâl”in istikbâli asırlardır hep hüsran bölüştü… “Gül” hicrânıyla beraber geldi, sabahsız geceler… O’nun Hendek’te karnına bağladığı taş, hasret dolu bir hüzünle ehl-i dîlin gözlerinde yaş olurken, “Gül”ü şuur planında idrâk edememenin sebep olduğu perişân devirler yüzyıllardır bize arkadaş oldu… Ne hazindir ki, hayatımızda O’nun olmadığı devirlerde pusulamız puslandı… Kıble’siz rotalarda pusuya düştüğümüz için gönül bahçemiz vîrân oldu ve gülistandaki güller hep kokusuz, kokular da hep “Gül”süz kaldı...

Dünyâmız, “Gül”ün işâret buyurduğu istikâmette hizâya gelmediği için; yan yana dizilen harfler sessiz, peş peşe gelen kelimeler nefessiz, alt alta sıralanan satırlar mesnetsiz, arka arkaya yazılan cümleler mukaddessiz kaldı…“Gül Medeniyeti”nden ayrı düş/ürül/memiz sebebiyle yaşadığımız kırılmalar sonucu; “muhabbet” kelimesinin sesli harflerini yitirdiğimiz, maddi kelepçeler arasında kalan sessiz harflerin de mânâlarını tükettiğimiz için, gönüller “Muhammed”e vâsıl olamadı ve â’rafta kalan ruhumuz bunaldı… Cümle kapısında kaldı cümle cevapsız sorular ve hükmünü yitirdi bütün cümleler…

Asırlardır idrâksizliğin kefenini giydirdik tertemiz duygularımıza... Gündüzlerimiz, Hilâl’siz gecelerin koynuna girdi... Baharı bekleyen düşlerimiz “Gül” kokusuna hasret kaldığı için hazan besteledi yıllardır… O’nu kaç zamandır; ölçümüze mihenk, hayatımıza ahenk, hayâllerimize renk yapamadık… Hayâllerimiz; müjdeli şafakların aşkıyla yansa da, akşam alacasından artakalan bir umut ışığı bile taşıyamadı hayatımıza… Nefsâni arzularımız aşk gömleğine alev düğmesi oldu… Hep karanlık bakışlar düştü gölgelerimize… Hep batan güneşlerin arkasından bakakaldık ve sabahı olmayan asırlık gecelerde bunaldık. Kasvetli bir asûman dünyamızı işgâl ederken, rahmet bulutları gelmez oldu topraklarımıza… “Gül Devri”nden evvelki çöl akşamlarının karanlıkları yeniden tulû etti ufuklarımıza… Hakîkat denizine yelken açan sevda akıncıları, hüzün dolu duygularla hicret eyledi coğrafyamızdan… Ukbâya sırtımızı dönerken, dünyaya demir atan karanlık kafesler îmâl ettik, gönül penceremize nefsânî duvarlar ördük ve Hakîkat’in nûruna âmâ olduk… En onulmaz çilelerin beslediği yenilgiler çiçek açtı gözyaşlarımızda… Ve hep hüsran nağmeleri duyuldu ağıtlarımızdan…

Hayatın ötesine yolcu ettiğimiz düşlerimiz ve bahar dalında açan sevda çiçeklerimiz sarardı... Güneşe gülümseyecek kardelenlerimiz ve vuslat kervanını kaybeden hayâllerimiz karardı... Zaman, kömürün küllerini elmasa dönüştürürken, “Gül” kokusunu kaybeden bizler zaman içinde büyük bir medeniyetin mirasını iflasa götürdük ne yazık ki… “Akrebin kıskacındaki” yelkovan yıllar yılı yüreğimizi hançerledi… Yelkovanla kol kola giren akrebin zehri “ruh kökümüze” kast etmek için kanımıza işlerken, zamana yenik düşmekten gözlerimiz terledi… Geceler gündüzleri işgal etti, kanadı kırık sevdalarımız umudunu yitirdi… Bütün bunlar, iç ve dış dünyamızda; ya “Gül”ün hiç olmamasından veya “nesne” addedilip “özne” olma fonksiyonunun kalmamasından, ya da O’nun hayatımızda şeklî olarak bulunmasındandı…

O, “Kim bir musîbete uğrarsa, benim yokluğum sebebiyle mâruz kaldığı musîbeti hatırlasın. Çünkü bu, en büyük musîbettir” buyurmuştu. Ne dersiniz; şu an yaşadığımız buhranların, ıstırapların, atâletin, cehâletin, zulmetin ve şiddetin hepsi bizlere; O’nun tebliğ ettiği Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın ve O’nun temsil ettiği mübârek sünnet-i seniyyelerin hayatımızda bulunmamasının “ En büyük musîbet” olduğunu âşikâr bir biçimde göstermiyor mu?

Hebâ olmuş dünlerin, katledilmiş bugünlerin yüzünü “Gül”den ilhâm alarak yarınlarda güldürmek için “O”nu anlamaya ve hayatımıza taşımaya mecbûruz… Ertelenmiş hayâlleri, ipe çekilmiş ideâlleri, âşinâ olduğumuz melâlleri yeniden İslâm’ın cennet-âsâ iklimine erdirmek için “Gül”e muhtâcız… Dalları kırılmış, ufku karanlıklarla sarılmış, yollarına tuzaklar serilmiş, umutları yorulmuş bir medeniyeti yeniden aşka getirmek için O’nu anlamaya mahkûmuz. Çünkü O, bizim için en doğru istikameti belirleyen yegâne rehber, dünya ve ukbâ saadetini bahşeden Tek Önder’dir… Çünkü O, doğruluğun ölçüsü ve Hakîkat’in öncüsüdür... Bu sebeple; O’nun her sözü, her hareketi ve her hedefi ümmet-i Muhammed’e istikamet belirleyen bir pusula olmalıdır… Hayatın mânâsını ve dînin muhtevâsını idrâk etmek isteyen O’nun sünnetine sarılmalıdır… Duâların müstecâp olmasını dileyen O’nun diliyle ve hâliyle Hakk’a yalvarmalıdır… “Gül”le hemhâl olmak isteyen O’nun gölgesinde kalmalı, O’na dil-beste olanlar Muhabbetullah deryâsına dalmalı ve yaşayan ölüler “Gül”ün aşkıyla canlanıp nefes almalıdır..

Çünkü O, “Âlemlere Rahmet” olması hasebiyle; bütün zamanları ve mekânları nurlandıran, kıyamete kadar ışık membaı olan bir îmân güneşidir. O’nun nûru; her çağda “yaşayan”, her devirde “yaşanan”, her mekânı “yaşatan” ve insanlığın bahtını aydınlatan bir sevgi ummânıdır... O; nûruna pervâne olduğumuz, hüzzamdan Hicaz’a yol bulduğumuz kâinatın en güzel bestesidir… O, vahyin canlı tefsiridir... O, Kur’ân’ın en doğru müfessiridir... O, İlâhî vahyi bizlere tebliğ eden, tebliğini en mükemmel bir biçimde davranışlarıyla temsil eden ve en doğru bir üslûpla telaffuz eden eşsiz bir ahlâk âbidesidir… “Gül”, İlâhî inşâ projesinin; mîmarı, mühendisi, mübelliği, mübeyyîni, mürebbîsi ve muâllimidir…. Bu sebeple; O’nu Hakk’ın işâret buyurduğu kıstaslarla idrâk etmemiz bir zarûret, O’nu doğru ölçülerle kavramamız bir mükellefiyet, O’nu hakkıyla anlamamız ise şartın ötesinde bir mecbûriyettir... Yâni “Gül”ü anlamak; “akleden kalbimiz” için vazgeçilmez bir istikâmettir...
 
---> Gül Hakkında Herşey, Gül Resimleri

Gülleri ne zaman ekmeliyiz?

Güllerinizi dikmek için Ekim ayını bekleyin. Ana dikim ayları bu aydır çünkü. Eğer iklim çok sert ise Mart ve Nisan ayları tercih edilebilir. Ancak bu tarihlerde ekildiğinde güllerin hemen açmasını beklemeyiniz. Hemen ilk yılında açmayabilirler. Ancak böylece onların donmalarını önlemiş olursunuz. Bunun bir tek istisnası konteyner (ithal güller) gülleridir. Bu bitki saksılarda yetiştirilmiştir ve kış hariç her mevsim dikilebilir. Dikim yapılması için en ideal hava yumuşak, bulutlu ve kuru bir havanın olduğu gündür. Güller özellikle lavantalar küçük bitki otları veya yüksek çiçek açan (mesela, Rittersporun veya Mageriten gibi) bitkilerin yanında kendilerini daha rahat hissederler. Şayet daha evvelden gül dikimi yapılmış olan bir yere yeniden gül dikmek isteyecek olursanız, bu taktirde oradaki toprağı değiştirmek zorundasınız. Çünkü, bu toprakta gül yorgunluğu olabilir. Tabanın en az 60 cm. Derinliğe kadar yumuşatılması gerekir. Konteynerden gelmeyen güllerin en az 12 saat suda bırakılması gerekir. Kökler bir parça kısaltılır. Bu kesilen yerlerde çok seri olarak yeni emme kökler oluşur. Sonbaharda ekim yapıldığında fidelerin üzerinde kısaltma yapılmaz. Fakat bunun karşılığında İlkbaharda kuvvetlenmiş olan yataklık ve yediveren gülleri 4-5 budak başlangıcı altından ve zayıf olan güller ise, 2-4 budak başlangıcı altından budanır.

Yaban gülleri ile sarmaşık gülleri ise, hep çift adette budak altından kesilir. Köklerin konulacağı toprak üst satıhtan 5 cm. kadar derine indirilir. Çiçek toprağına gübre ilave edilmiş olması gerekir. Açılmış olan dikim çukuruna kökleri eşit olarak dağıtınız. Bundan sonra üzerini toprakla doldurunuz ve toprağı bastırınız ve bundan sonrada bol miktarda sulayınız. Bu bol miktardaki sulama işi köklerin çabucak büyümesi için önemlidir. Prensip olarak gül dikildikten sonra fidan 20 cm. Kadar yukarıda kalmalıdır. Bu büyüklükte bitki ilk dönemi daha rahat atlatacaktır.

Gül budaması nasıl olmalı?

Yılda bir kez Yediveren gülleri budamalısınız kuvvetlice. İşte budama için 5 muhteşem tavsiye…

1. İlk önce donmuş, ölmüş veya hastalıklı fidanlar sağlam olan ana gövdeye kadar kesilir.

2. Bir gül fidanı ne kadar çok kesilirse, o kadar kuvvetli ve daha uzun süre ile dışarıya fışkırır.

3. Kalınlaşmış olan fidanları daha az budamam gerekir. Çünkü bunlar ince olanlardan daha fazla ve daha kuvvetli fidanlar yaratırlar.

4. Yediveren gülleri gibi uzun yaşam süresi olan güller elde etmek istiyorsanız, bir parça daha fazla budamanız gerekecektir.

5. Eğer altından yeni fide vermesini istiyorsanız ve dışarıya doğru çıkmış olan bir fidanın ucunda gül varsa, tam dibinden değil bir veye iki cm. Ana gövdeye mesafe bırakarak budayınız. Solmuş olan çiçeklerin ne olursa olsun kesilmesi gerekir. Bu ise yaz aylarında yeniden çiçek açmaya sebep olur. Sadece yaban gülleri bir istisna olup bunlar Sonbaharda çiçek açtıktan sonra da pırıl pırıl gözüken çiçek kozaları arkalarında bırakırlar.

Gübreleme püfleri

Bitkinin besleyici maddeler ile ilk beslenmesi ilkbahar zamanında yapılır ve bunu toprağa karıştırılmış gübreyi bitkinin köküne yerleştirerek yapabilirsiniz. Gülün dip kısmında toplanma olmazsa, besleyici maddeler etrafa dağılır. Mayıs ayı sonunda özel gül gübresi ile güle ikinci bir gübreleme yapılır ve bundan sonra da mutlaka çok iyi sulama yapılması gerekir. Ayrıca gübre ve torf’ dan oluşan bir karışım gül için çok faydalı olur. Temmuz Ağustos aylarında güllere o sene için son defa gübre ilave edilir. Bundan sonra başka bir gübreleme yapılmaması tavsiye edilir, ancak bu suretle ana gövde kış gelinceye kadar büyümeye devam eder.

Gül Düşmanı Haşerele İşbaşında

Gül yaprağı bitkileri kuru giden havalardan sonra bir anda kitle şeklinde ortaya çıkar. Sadece çok fazlası ortaya çıkmaları halinde böcek ilacı ile (pirettum Preparatı) püskürtülür.

Gül yaprağı örümceği yumurtalarını Mayıs ayından sonra yaprak kenarlarına bırakır ve bu yapraklar boru şeklinde içeri doğru kıvrılır. Bu şekilde yuvarlaklaşan yaprakların içerisinde yumurtalar olduğu için bunları derhal kesip almanız gerekir özellikle yaprak alt kısımlarına haşere imha edici maddeler püskürtmek zorundasınız. Bu işlemi 14 gün sonra bir kere daha tekrarlayınız. Gül fidesi delicileri, bunlar bir tür örümcek olup yumurtalarını fidelerin içerisine yiyerek yerleştirirler. Bundan dolayı ise, fışkıran fidancık uçlarının uç kısımları solar ve bu solmuş olan parçaların sağlıklı olan gövdeye kadar kesilmesi gerekir. Ayrca, kesilen yerlere tahta reçinesi veya benzeri olan bir malzeme sürülerek burada mantar toplanması engellenmelidir. Çok fazla bulaşması halinde kuvvetli bir enzektizit kullanılır.

Tehlikeli Hastalıklar

Un toplanması yaprakların üst kısımlarında keskin bir beyaz tabak oluşuraktan farına varılır ve sık sık güllerde ilkbaharda azoot fazlalaşması halinde ve rutubette ortaya çıkar. Hatta bazı gül türleri özellikle bu mantarlara karşı hassastırlar. Bu dış görünümden işin farkına vardığınız anda derhal biyolojik bir madde ile bu mantarla mücadeleye başlayınız ve spesifik bir preparat olan hakiki un toplanması ile mantarına karşı tedbir alınız. “Yıldız gölgesi” şeklinde adlandırılan bir hastalıkta yine bir mantar olup serin havada ıslak havada veya yerin sertleşmesinde gül yapraklarını öldürmektedir.

Yapraklar üzerinde ilk başlangıçta siyah, kahverengi lekeler oluşmakta ve bunlar yıldız bir şekle dönüşmekte, bundan sonra sararmakta ve ondan sonra da yaprağın düşmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle üzerinde mantar oluşmuş bu yaprak artıklarını ihtimamla temizleyiniz ve 14 günlük aralarla bu mantara karşı etkili olan bir fungizit ile püskürtme yapınız.

Güllerin Kışı Geçirmesi

Öncelikle gül ağacının dibine düşen tüm yaprakları ve bitki artıklarınızı temizleyin. Daha sonra gül fidanının dip kısmını 20-30 cm. Kadar komposto ile doldurunuz. Bunun içersinde ahırlardan toplanan gübre ile toprak karışımı bulunmalıdır. Kesinlikle etrafına toprak yerini tutmayan süngerimsi maddeler yerleştirmeyiniz. Çünkü, bu taktirde don olması halinde gül fidanının dibinin etrafı tamamen buzla kaplanır ve donma tehlikesi görülür. Bu suretle dip kısımdan çıkmakta olan fidan başları etraflarına yerleştirilecek toprak ve gübre karışımı ile don, kış güneşi ve çok kuru rüzgarlara karşı korunmuş olacaktır.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst