FıkraLar. . .

Develi hastanesi inşaatı devam ederken Kozan’ın Kazım olarak meşhur olan Kazım Kozan inşaatın bekçiliğini yapıyormuş. Bir gün akşamüzeri bir taraftan içkisini içiyor bir taraftan da saç kavurma yapıp hem karnını doyuruyor hem de meze olarak yiyormuş. O arada hastanenin mühendisi kontrolü gibi denetçileri gelmiş. Kazım Ağa gelenleri buyur etmiş. Saç kavurma zaten az olduğu için birer parça almışlar ve çekilmişler. Ancak yemek gelenlerin de hoşuna gitmiş: -Yahu Kazım Ağa saç kavurma da güzel olmuş. demişler. Kazım Ağa da: -Yarın öğlene gelin size yine yapayım demiş. Ertesi gün öğleyin aynı gurup yine inşaata gelmişler. Ancak ortada saç kavurma falan yok: -Kazım Ağa hani sen saç kavurma yapacaktın? diye sormuşlar. Kazım Ağa gayet sakin: -Amaan demiş. O zamanki kafa mı! Getirin rakıyı size **** keseyim
 
Öğretmen Kayserili öğrencisine sorar: -Oğlum 3 kere 7 kaç eder? Kayserili öğrenci cevap verir: - 30 eder hocam. Öğretmen : -Nasıl olur evladım sen böyle bir hata yapmazdın ama... neyse...Sen otur arkadaşın gelsin. Öğrenci yerine otururken tahtaya çıkmakta olan diğer Kayserili öğrenciye seslenir: -Sakın piyasiyi düşürme yoksa başına geleceklere karışmam
 
Kayseriliye sormuşlar:
- Sizin çocuklar hem ticarette hem eğitimde başarılı oluyorlar bunun formülü var mı? Kayserili “ var hemşehrim” demiş ve aşağıdaki tekerlemeyi söylemiş:
"Ananın ketesi Hocanın nefesi Babanın kesesi Öğrencinin hevesi."
 
Sürekli fiyatların artmasından şikayetçi olan Kozan’ın Kazım Mehmet Yüceler Gümrük ve Tekel Bakanı olunca Kutlama telgrafı çeker: “Rakıyı eski fiyatına indir tebrik ederim.”
 
Kozanın Kazım ilçenin o zamanki kaymakamı ile Kızık köyüne gitmiş. Muhtarda bir telaş bir telaş. Nasıl olmasın biri belalı bir adam diğeri Kozanın amiri. Sohbetler bilgi alışverişleri birbirini kovalarken muhtar çekinerek Kozanın Kazım’ın kulağına eğilmiş: -Kazım Ağa köye şeref verdiniz. Bir yemek yedirmek isteriz. Acaba tavuk mu kessek horoz mu? deyince Kazım Ağa gürlerek: -Ulan oğlum biz sizin için çalışıyoruz. Siz tavuğu horozu düşünüyorsunuz. Sizi bir türlü köylülükten kurtaramadım. Tavuğu da kes horozu da. İsteyen tavuk yer isteyen horozdan....
 
Köylüler sırasıyla koyunlarını her gün otlatmaya götürürlermiş koç katım zamanı iyi koçu olan köylüye diğer komşular: -Senin koç herkesin koyununa yeter derlermiş. Bu olay birkaç sene böyle tekrarlanmış adam komşularından bıkmış ve şöyle demiş: - Komşular bu sene de bana güvenip de koyunlarınızı koçsuz bırakmayın.
 
İki köylünün yolculuk esnasında canları sıkılmış. Biri diğerine sormuş: -Ulan Ahmed günün birinde zengin olsan ne ederdin? Ahmet düşündükten sonra: -Soğanın cücüğünü yerdim demiş. Bir süre sonra Ahmet arkadaşına aynı soruyu sormuş: -Ulan Memed sen zengin olsan ne ederdin? Mehmet düşünmüş düşünmüş düşünmüş: -Ulan bana idecek bir şey komadın ki!!!
 
Trende yolculardan birisi yanında oturan gencin Kayserili olduğunu öğrenince ona takılmak ister: -Ben Kayseri’yi hiç görmedim. Ama orada eşeğin çok olduğunu söylerler doğru mu? Kayserili genç bu sözden huylanır ve hemen de taşı gediğine koyar: -Onlar yerli değildir çoğu yabancıdır.
 
Yine bir büyük şehirde bir Kayserili ile karşılaşan adamın birisi muhatabına takılır: -Yakında Kayseri’ye gideceğim. Orada eşek etinden pastırma yapıyorlarmış. Bunun aslı var mı? Kayserili buna öfkelenir ama hiç çaktırmadan cevabın verir: -Vallahi eşek etinden pastırma yapıp yapmadıklarını bilmiyorum. Öyle de olsa sen giderken korkma sana ilişmez senden pastırma yapmazlar
 
Ordulu vatandaşın biri elinde bond çantayla gösterişli bir şekilde un fabrikasına gelir. Orada bulunan görevlilere: -Bin torba un satın alacağım parası peşin. Orada bulunan görevliler heyecana kapılarak patronu çağırmışlar: -Aman peşin paralı biri geldi acele gel. Adam gelmiş ki adamın elinde çanta gözünde gözlük: -Aman oğlum hoş geldin. Biraz sohbetten sonra -Bin torba unu hemen çıkartamayız bize bir-iki gün müsaade edin bizim misafirimiz olun. Hemen adama Turan otelinden yer ayırmışlar. -Bu bizim misafirimiz elinizden gelen her şeyi sağlayın. Bu arada fabrikatör uzun zamandır çalıştığı ve çok güvendiği çırağını çağırmış. Çırağına demiş ki: -Oğlum acele Ordu’ya git falanca filanca esnafları gör. Bu adam kim araştır. Çırak otobüse atlayarak Ordu’ya varmış. Ertesi gün akşama doğru bir yıldırım telgraf gelmiş: -Ahmet ağa aman ha......
 
Kıranardılı bir vatandaşın geçirdiği kazadan dolayı eli yüzü yanmış yüzünde belirgin izler kalmıştı. Yaptığı işten dolayı da o gün hırpani bir kılıkta. Görünümü karşıdaki kişiye fakir fukara kimsesiz havası vermekte. O gün tıraş olmak için amele pazarında bulunan bir berber dükkanına girer. Berbere: -Bir sakal tıraşı yap.. Berber müşterinin haline vaziyetine bakarak içinden: - Bu adam fakir fukara birine benziyor bu nasıl olsa para da vermez diyerek adam için taze jilet kullanmayı düşünmez. Kullanılmış jiletle adama acı ve eziyet çektirerek bir güzel tıraş eder. Tıraş olan adamın gözlerinden yaşlar gelir. Sesini de çıkartmaz. İş bittikten sonra berbere dönerek: -Eline sağlık borcum ne kadar? -On kuruş. Müşteri kendisinden beklenmeyecek bir tavırla çıkartır o zamanın parasıyla 50 kuruş verir ve dükkandan ayrılır. Aradan 2-3 ay geçer. Aynı adam yine aynı berbere tıraş için gelir. Berber de adamı tanır. Bu sefer taze bir jilet ve daha itinalı bir şekilde tıraş eder. Tıraş bittikten sonra çıkartır berbere 10 kuruş verir. Berberin gözüne baktığını gören adam: -O zaman verdiğim 50 kuruş bu tıraş içindi. Şimdi verdiğim bu 10 kuruş da o zamanki tıraş içindi
 
Bünyan’da İkbal Öztürk kızı Canan hastalanınca annesinden yardım istemiş. Ferdane Ana yaşlı başlı kadın torununun elinden tutmuş onu doktora götürmüş. Doktorun yanına vardıklarında doktor Ferdane Ana’ya torununun adını sormuş. Ferdane Ana düşünmüş torununun adını bir türlü hatırlayamamış. Küçük yaştaki torun da zaten doktordan korktuğu için adını sorduklarında söyleyemiyormuş. Doktor Ferdane Anaya: -Şimdi gidin çocuğun adını öğrenince gelin demiş. Yolda Ferdane Ana torununa kızıyormuş: -İnsan adını hatırlamaz mı? Canan deseydin ya... Çocuk mahcup evin yolunu tutarlar. Ferdane Ana kızı İkbal’e torununu şikayet eder. -Daha bu adını söyleyemiyor. Benim adım Canan diyemiyor. İkbal anasına: -Peki ana o daha çocuk doktordan korkup adını unuttu. Sen niye torununun adını unuttum anacağzım demiş.
 
Vezilet Eme yaşlı ama çok sinirli tahammülü olmayan sürekli küfreden biridir. Yeşilhisar’da Kel Vezilet lakabıyla tanınır. Sövmesi kimseye batmaz. Herkes hoşgörülü davranır. Şahit olarak mahkemeye hakim huzuruna çıkar Vezilet Eme. Duruşma başlamadan hakim beye derler: -Efendim bu kadın çok küfreder seslenme de şunu bir sövdürelim. Hakim “olur” der seslenmez. Duruşma başlar. Hakim: -Söyle Vezilet Hala olay nasıl oldu anlat. Vezilet Eme başlar anlatmaya ama mahkeme katibi Ali Ağabey o fırsatı tanımaz Vezilet Emeye. Başlar daktilo ile yazı yazıyormuş gibi takırdamaya. Vezilet Eme dayanamaz uyarır: -Ali oğul kes şu tıkırtıyı da hakim beyin söylediğini anlayalım. Aldırmaz Ali AĞABEY devam eder. En son patlatır Vezilet Emeyi. Başlar bağırmaya:
-Karabitin oğlu Ali ha İrmeninin oğlu Ali sus da hakimin ne didiğini anlayalım.
Mahkemedeki herkes kahkahalarını tutamaz.
 
Rahmetlidir Cadalın Şambal Emmi derlerdi. Şakacı bir insandı. Bir gün misafirliğe gitmek üzere yola çıkarlar. Şambal Emmi abasının(annesinin) kolundan tutar yavaş yavaş yürürler. Yaşlılarımız büyük motorlu vasıtaları hiç görmemişlerdir. Yeşilhisar’a o tarihlerde yeni yeni kamyon girmektedir. Yol kenarına bir Man kamyon durmuş. Ön kaputu kaldırılmış şoför arabanın önünde arabanın arızasını gidermektedir. Gazına basılmış yüksek sesle çalışmaktadır. Şambal Emminin abası ürperir sorar: -Gadasını aldığım kölesi olduğum Şambalım hayvanın ağzını aşmışlar neydiyorlar? Şambal Emmi bu ya hemen başlar: -Aba aba dişi ağrıyormuş dişini çekiyorlar. -Hele Şambalım kölesi olduğum hele nasıl bağırıyordu hayvan.
 
Yeşilhisar ağzı lakabına Kirimin Mehmet derler. Gençlik çağıdır. Askerliği gelir vatani görevini yapmak üzere askere gider. Birliğine teslim olur. Aylar geçer yıllar geçer askerlik devam eder. Bölük komutanı İstanbulludur. İstanbul lehçesi kullanır nazik ve nezaketli ince ruhlu bir insandır. Mehmet Emmi bir kaza sonucu parmağını kırar. Revire çıkma gereği hasıl olur. Bölük komutanına varır: -Gomutanım benim bannağım kırıldı beni revire gönder. Komutan Mehmet Emmiye tuhaf tuhaf bakar: -Oğlum Mehmet parmak de bakayım. Mehmet Emmi söyleyemez bir türlü: -Bannak gomutanım. Terhis olana dek komutanı parmak de oğlum. Mehmet Emmi: -Bannak gomutanım. Mehmet “parmak” demeden terhis olur gelir.
 
Yeşilhisar’ın yaşlılarından Hediye Hala şu an rahmetlidir. Halanın yaşlı bir ineği varmış. Ağzında dişi kalmamış sütten kesilmiş yaşlı hayvanı satmak istermiş. Kendisinin okur-yazarlığı olmadığından hesaba aklı ermez. Ürgüp eşrafından ineğe talip çıkar. Hala derler:
-Sende inek varmış almak istiyoruz bakalım.
 
Yavrum buyurun inek burada bakın. Gelen müşteri ineğe bakar ağzını yoklar altına bakar üstüne bakar. Hediye halaya bu ineğin yaşı kaç diye sorarlar. Hediye hala der ki:
-Ne bileyim yavrum gadasını aldıklarım. Tahdaşı Ali’nin hanımı gelin olduğunda doğduydu. Adamlar bakar:
- Hala biz ne bilelim Ali Emmiyi hanımın yaşı kaç.
 
Kayserilinin biri hemşehrisi olan pastırmacının dükkanına gider:
-Bu akşam misafirim gelecek iyi yerinden biraz pastırma ver.
-Misafirin gelecekse pastırmadan vazgeç sana hindi sucuğu vereyim. -Hem lezzetli hem daha ucuz.
-Neden?
-Pastırma accuk karışık. Sen beni dinle. hindi sucuğu al.
-Hindi sucuğuna bir şey karıştırmadın inşallah.
-Sen yabancı değilsin. Doğrusunu söylemek gerek. Biraz eşek eti var.
-Ne kadar? -Çok değil. Bir hindiye bir eşek...
 
İncili Çavuş eşeğine binip pazara gidiyormuş. Yolda şakacı bir köylüye rastlamış. Köylü eşeğini göstererek sormuş:
- Hemşehrim ikiniz nereye gidiyorsunuz böyle? İncili Çavuş lafın altında kalır mı:
-Üçümüz için pazardan arpa ve saman almaya.
 
Ülkemizin hemen her ilinde Karadenizli esnaflara sıkça rastlarız. Kayseri ilimizde de yerleşmek isteyen esnaf grubu başarılı olamamıştır. Şöyle ki: İşlek çarşılara dükkan açan Karadenizli esnafın işleri yolunda gider. Bizim Kayserili esnaf kara kara düşünür. Çareler aramaya başlar ve aralarında şu karara varırlar. Sabah çevremizdekiler Karadenizli esnaftan beziryağı isteyeceklerdir. Akşama kadar 20-30 kişi beziryağı ister. ( O yıllarda aydınlanmada beziryağından gaz yağına geçilmektedir) Bizim Karadenizli esnaflar bütün sermayelerini beziryağına aktarırlar. Bir sonraki gün hiç kimse beziryağı istemez. Durumu anlayan Karadenizli esnaflar bir ipte iki cambaz oynamayacağını anlayarak “bize burada ekmek yok” der Kayseri’yi terk ederler.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst