FıkraLar. . .

İki adam Akmerkez'de karılarını kaybetmiş hararetle arıyorlarmış.
Ortada koşuşturup dururken birbirlerine çarpmışlar. Ne oluyor birader demeye kalmamışbirisi: Kardeş kusura bakma karımı kaybettim de onu arıyorum demiş.
Diğeri sende kusura bakma ama bende karımı arıyorum demiş.
Adamlardan birinin aklına bir fikir gelmiş ve demiş ki: Arkadaşım madem ikimizde karılarımızı arıyoruz karılarımızın tipini birbirimize tarif edelim ve ayrı ayrı yerlerde aramaya başlayalım. Eğer rastlarsak saat 12 'de Mac Donalds 'ın önüne gitmesini söyleriz demiş. Diğeri tamam demiş ve başlamış karısını tarif etmeye:
- Benim karım sarışın mavi gözlü 21 yaşında 1.75 boyunda 60 kg topuklu beyaz ayakkabı ve kırmızı mini etekli tek parça elbise giyiyor demiş.
Ve diğer adama "Senin karın nasıl biri ?" diye sormuş. Diğer adam:
- S....et benimkini seninkini arıyalım...
 
Köyden Kayseri’ye gelen köylü sabah kahvaltısı için bir lokantaya girmiş. Sabahın erken saatleri olduğu için oldukça kalabalık olan lokantada yer bulamayan köylü kasiyerin yanındaki küçük masaya oturmuş. Garson gelince mercimek çorbası söylemiş fakat bizim köylünün karnı çok acıkmıştır ve çorba gelene kadar ekmek sepetindeki bütün ekmekleri yemiş.. Çorba gelince onu da içmiş. Giderken kasada oturan Hacı Ağa’ya borcunu sorduğunda Hacı Ağa: “Ekmeğin parasını ver de çorba bizden olsun” demiş.
 
Kayserili çocuğunu okutmuş mühendis etmiş. Lakin o devirde zabıtalar “çarşı ağası” olarak anılıyorlar ve oldukça itibarlılar. Kayseri halkı da esnaflık yaptığı için bütün işleri çarşı ağalarından bitiyor. Kayserili mühendis oğluna kız istemeye gittiğinde oğlunun mühendis olduğunu söylemiş. Kız tarafı da: -Keşke mühendis olacağına biraz daha okusa da çarşı ağası (zabıta) olsaydı diyormuş
 
Kayseri meşhur belediye başkanlarından Osman Kavuncu ufak tefek bir adamdır. Onun şöhretini duyan bir kadın derdimi çözse çözse Kavuncu çözer diyerek başkanın makamına gelir ve başkanı beklemeye başlar. Kavuncu gelince kadını da içeri alırlar ama kadın bu ufak tefek adamı başkanlığa hiç yakıştıramamış olacak ki: “Ben Kavuncu’yu görmeye geldim nerede?” diye sorar. Kavuncu da: -Sen derdini bana söyle teyze gelince ben kendisine iletirim diyerek hem tevazu göstermiş hem de kadının derdine deva olmuş.
 
Radyonun yeni çıktığı yıllarda Kayserili bir hanım radyo dinliyormuş. Radyoda bir türkü duymuş. Rahmetli Kavuncu’nun “Asmalar da kol uzatmış dallere” isimli türküsüymüş bu. Kadın radyoyu kapatmış hemen: -Vooo bizim herif bu türküyü çok sever ağşam herif gelince açak da o da dinlesin
 
Çanakkale Muharebesinde Kayserili bir nefer topunun başına nöbete gelmiş. Muharebenin şiddetli bir zamanı değilmiş şurada bir abdest tazeleyim demiş. Tüfeğini de topun üzerine bırakmış. -Topum tüfeğimin emaneti sana diyerek ilerideki çukura gitmiş. Bu sırada komutan gelmiş bakmış ki topun başında kimse yok bir de nefer tüfeğini topun namlusuna asmış. Çok hiddetlenmiş şu tüfeğini alayım da hesabını versin bakalım diye kızıp köpürmüş ama tüfeği de topun namlusundan bir türlü sökemiyormuş. Komutan: -Ulan uyanık Kayserili bu tüfeğe ne yaptı da sökülmüyor böyle diye düşünürken Kayserili de çıkagelmiş. Komutan açmış ağzını yummuş gözünü demediğini bırakmamış. -Şu tüfeği de nasıl yapıştırdıysan sök yerinden demiş. Nefer: -Yapıştırmadım komutanım demiş. Topa yaklaşmış: -Topum tüfeğimi geri ver demiş ve komutanın şaşkın bakışları arasında tüfeği almış. Komutanın gözleri yaşarmış askeri kucaklamış ve onunla helalleşip yanından ayrılmış.
 
Padişah bir gün atıyla kır gezintisi yaparken seyislerine demiş ki: -Bu atı çok sevdiğimi bilirsiniz. Bu atın ölüm haberini bana getiren seyisin kellesini vururum atıma çok iyi bakacaksınız. Aradan birkaç yıl geçmiş seyisler bakmışlar ki padişahın atı ahırda ölmüş. Seyislerden biri padişahın sözünü hatırlamış telaşlanmışlar ne yapacaklarını bilememişler. Birinin aklına İncili Çavuş gelmiş bu işi ona danışalım demişler. İncili’ye varmışlar durumu anlatmışlar. İncili demiş ki ben bu işi çözerim siz işinize gücünüze bakın. İncili padişahın huzuruna varmış. -Padişahım senin bir küheylan vardı ya... -Evet... -Ahırda gördüm. Yanına yaklaştım. Su verdim içmedi yem verdim yemedi nalları da havaya dikmiş öylece duruyor. -Yahu sen şuna öldü desene! -Padişahım ben demedim sen söyledin öldüğünü. Bir ceza vereceksen kendine ver
 
Bir yabancı elçiyi padişah kabul edecekti. Bu elçi ülkesinin çok varlıklı olduğunu göstermek İçin .ne kadar altın inci elmas gibi süs eşyası varsa bunları üstüne başına takıp takıştırıp huzura çıkmak istedi. Saray görevlileri bu adamın yaptığı garipliğin önüne geçmek istiyorlardı ama ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Hemen akıllarına İncili çavuş geldi : -Aman çavuş şu adamı sen yola getirirsin Ne yapacaksan yap şu haline engel ol . İncili ''Çaresini buluruz'' dedi. Bir süre düşündü. Sonra atın- inci karışımı sedef kakmalı bir çift takunyayı onun gireceği tuvalete koydu. Adam tuvalete girip bunları görünce şaşırdı. Çıkınca İncili Çavuş 'a sormadan edemedi: -Altın inci sedef kakmalı nalın tuvalete konulur mu? Yazık değil mi?'' İncili taşı gediğine koyacağı zamanı bulmuştu. Hemen cevabını yapıştırdı : - Bizim padişahımız böyle süs eşyasına değer vermez.Elçi verilen cevabı duyunca üzerine bakındı sonra sessizce bunları çıkarıp huzura girdi..
 
İncili Çavuş İstanbul'da bir ara peş parasız kaldı. Karşıya geçip bir arkadaşından borç para istemeye karar verdi. Ama geçmek için kayıkçıya verecek parası da yoktu. Evinden çıktı düşünceli bir şekilde iskeleye vardı. Bir kayıkçı bunu kayığına aldı. Nereye gideceğini sordu. İncili Çavuş sağır ve dilsiz numarası yaparak eliyle karşıyı işaret etti. Kayıkçı bunu alıp karşıya geçirdi. Buda başka bir yeri işaret etti. Oraya götürdü. Bir başka yeri gösterdi. Kayıkçımızın da sabrı tükenmişti. İnciliye verip veriştirmeye başladı. Ama onu da ineceği yere götürdü. İncili kayıktan inerken. konuşmaya başladı : - Gel bakalım kayıkçı evladım. Sen buraya getiresiye kadar bana verip veriştirdin Şimdi Karakola gidelim de şu sövdüklerinin hesabını ver Ondan sonra da ben senin hesabını ödeyeyim. . . Kayıkçı baktı pabuç. pahalıya mal olacak kıyığı da bıraktığı gibi kaçmaya başladı. İncili de böylece parasızlığını belli etmeden arkadaşına ulaşmış oldu
 
Bir mecliste herkes soyundan sopundan bahsederken Avşar Ahmet dayanamamış: -Bana bakın emmiler! Benim dedem Çanakkale’de öldü onun gardaşı Arıburnu’nda ölmüş. Dedemin babası Cihan Harbinde Hicaz’da ölmüş. Bunlar uzaktakiler. Yakından haber ver derseniz abiyim de Kurt Kulağı’nda Çerkez’den at çalarken şehit olmuş.
 
Bir gün Avşar Ahmet emmilerden birini ziyarete gider. Akrabası olan şahıs Yıldırım Beyazıt Mahallesinde küçük bir dükkanda kaynakçılık yapmaktadır. Dükkanının arkasına kocaman kara bir it bağlamış. İtin boynunda kalın bir zinciri arada bir kulübeden çıkıp dolaşıyor. Yürürken de önüne ne çıkarsa deviriyormuş. Avşar Ahmet sormuş::
-Emmi gadası bu itte bir hal mı var ne? Tangır tungur her tarafı yıkıyor. Emmi cevaplamış::
-Ne olucu dezze oğlu ben burada kaynak yaparken kaynak itin gözünü alıyor zağar. Dünyayı gördüğü yok zavallının.
 
Kayseri’nin gönül insanı Cemil Baba merhum sabahları çarşıyı boydan boya gezermiş. Esnaflar ona saygı ve sevgi gösterirler izzet ikramda bulunurlar bu konuda da birbirleriyle yarışırlarmış. O sırada çarşıya yeni bir esnaf gelmiş. Cemil Babaya esnafın bu ilgisini yadırgamış. Cemil Babanın kılık kıyafetine bakmış beğenmemiş. Kirlide keramet mi olur demiş. Yüzünü başka tarafa çevirip Cemil Babayı görmezlikten gelmiş.:
- Şu kirliye herkes Cemil Baba deyip ayağa kalkıyor:
diye de esnafı ayıplamış. O gece adam rüya görmüş. Rüyada dört kişi adamı tuttukları gibi bir Camiikebir’in minaresine bir Kurşunlu’nun minaresine bir Bürüngüz Camiinin minaresine çıkarmışlar ve “atalım mı aşağı” diye de adamı minareden sallandırıyorlarmış. Adam sabaha kadar ölüm kalım mücadelesi vermiş. Korkudan ölecekmiş neredeyse. Sabahleyin kan ter içinde uyanmış güç bela dükkanını açmış. Bakmış karşıdan Cemil Baba geliyor. Hemen koşup sarılmış::
- Buyur baba bir çay bir soğukluk ikram edeyim. Cemil Baba adamın yüzüne bakmadan::
- Minareyi görmeseydin aklın başına gelmezdi le? demiş.
 
Bünyanlı avcılar Uzunyayla’da ava çıkmışlar. İyi bir av oluyormuş Zamantı boylarında. Avcı iyi bir sürüye denk gelmiş. Attıkça vuruyormuş. Kuşlardan bir kısmı Zamantı suyunun karşı yakasına düşmüş. Bu yakadakini toplamışlar ama öbür tarafa geçmek mümkün gözükmüyor. Bakmışlar ki karşı tarafta bir Çerkez duruyor. Ona seslenmişler: -Ağa şu kuşları bu tarafa at! Adam hiç istifini bozmamış. Ne konuştularsa adamdan bir cevap alamıyorlar. Avcılardan biri söylenmeye başlamış: -Ne Çerkez ekesiymiş be birader kafanı bile çevirip yüzümüze bakmadın! Adam bu lafın üzerine cevaplamış avcıyı: -Bu yaştan sonra Hamidiyelinin (Bünyan) iti mi olacağız. Kuşları atmadan çekmiş gitmiş yoluna.
 
Kayserili iş yerine eleman alacakmış. İşe başvuran gençleri kendisi imtihan ediyormuş. Soru hep aynı: -12 12 daha kaç eder? Herkes sorunun cevabını kafadan hemen söylüyormuş ama Kayserili kimseyi işe almıyormuş. Akıllı bir genç Kayserili tüccarın arkadaşını bulmuş ve bu durumu anlatmış. Arkadaşı: -Tamam sana aynı soruyu sorunca hemen kağıt kalem iste toplamayı yap göster o zaman seni işe alır bu işteki kerameti de kendisi sana söyler demiş. Delikanlı tüccarın yanına varmış. Soru yine aynı soru. Delikanlı hemen kağıdı kalemi almış toplamayı kağıda yazmış sonucu göstermiş. Kayserili: -İşe alındın aradığım adam sensin demiş. Delikanlıya sebebini de hemen açıklamış: -Unutma bir şeyi alırken de satarken de hesaplarken de her zaman yaz! Akıl unutur defter unutmaz
 
Zamantı köylerinden birinde bir adam muhtar seçilmiş. Muhtar seçildikten sonra köylülere arkadaşlarına muhtarlığa girerken kapı vurmayı öğretmiş. Köylüler kapıyı vurduklarında muhtar: -Dıhılın! (Girin) diyormuş köylüler içeri giriyorlarmış. Muzip bir köylü yine kapıyı vurmuş içerideki seslenmeyi duyunca muhtarı uyarmış: -Yahu muhtarım ne kadar kabasın biraz kibar olsana... Dıhılın ne demek? İçerden muhtarın sesi duyulmuş: -Valla haklısın gardaş... dedikten sonra dışarıya seslenmiş: -Dıhılınız!... yani (Giriniz!)
 
kayserilinin biri trende gidiyormuş.Çantasından pastırmayı çıkarmış ve yanandaki arkadaşına ikram etmiş.arkadaşı ise soğol benim basurum var demiş.kayserili onuda sonra yeriz demiş
 
Harp yılları... Kayseri’de gayrimüslimler zengin Müslümanlar fakir... Gayrimüslim komşusu Kayseriliye büyük bir para gönderip bozmasını istiyormuş. Kayserili de bunu onur meselesi yaptığı için hemen oğlunu bir başka gayrimüslime gönderip parayı ondan bozdurup diğerine geri gönderiyormuş. Böylece kendi sıkıntısını belli etmiyormuş. Bir gün iki gayrimüslim aralarında konuşurken biri diğerine: -Vallahi şu memleketin en zengin adamı Kayserili Mehmet Ağa ona ne zaman para göndersem hemen bozar. Diğeri de onun fikrini destekliyormuş: -Vallahi doğru adamda para çok ben de onun gönderdiği paraları bozmaktan usandım.
 
Zamanın birinde avukat olmadığı için dava vekilliği yapan bir Mevlüt Amca varmış. Vatandaşın hukuki sorunları için uğraşır dertlerine deva olurmuş. Mesela bir tarla için dava açılıyor. Vatandaşın hakkı gasp olmuş. Mevlüt Emmiye varıyor derdini anlatıyor. Mevlüt Emmi dinliyor meseleyi sakalını sıvazlıyor. Diyor ki: -Üçüncü maddeden tutturursak tamamdır! Bir cinayet davası yahut bir kavga veya kız kaçırma olayı var. Mevlüt Emmi dinliyor meseleyi sonra aynı cevabı yine veriyor: -Üçüncü maddeden tutturursak tamam! Bu nasıl üçüncü maddeyse mübarek her derde deva... Her olayda üçüncü madde işliyor joker gibi al oraya koy al bu davada kullan! Yıllar sonra artık işten elini eteğini çekiyor Mevlüt Emmi. Bir adam yanına uğruyor. -Mevlüt Emmi beni hatırladın mı? -Yooo! -Hatırlamazsın benim dava vekilimdin sen. Şu kadar yıl hapis yattım. Mevlüt Emmi iştahla soruyor: -Hangi maddeden hüküm giymiştin? Cevap: -Üçüncü maddeden Mevlüt Emmi üçüncü maddeden!
 
Tokat’ın kazanları meşhur imiş. Bir Tokatlı ile Kayserili yan yana gelmişler. Tokatlı lafa bizim orada bir kazanlar yapılır diye başlamış ki ballandıra ballandıra anlatıyor. -Bizim Tokat’ta bir kazan yaparlar Allah seni inandırsın kazanın içine üç usta girer birbirlerinin çekiç seslerini duyamazlar. Kayserili “hadi canım sende…” dememiş de bakın neler anlatmaya başlamış. Önce büyük bir keyifle başını sallamış ve başlamış anlatmaya: -Doğru hemşerim doğru… Bizim orada da Talasaltı denen bir yer var. Allah seni inandırsın öyle bereketli topraklarda öyle büyük kabak yetiştirirler ki kabağın büyüklüğünden Ali Dağı görünmez olur. Tokatlı “hık mık” diyecek olmuş Kayserili daha devam ediyormuş: -Sonra sizinkiler o kadar büyük kazanları ne için yapıyorlar? İşte bizim kabakları pişirebilmek için… Bu kadar büyük kabak her kazanda pişmez değil mi Tokatlı hemşehrim! Adam ne yapsın söyleyecek söz bulamamış.
 
Bir gün gayserilinin biri istanbula iş aramaya gider ve gezerken fabrikanın birinde iş ilanı görür güvenliğe gider oda müdürün yanına gönderir selamınaleyküm der ve müdürün odasına girer müdürde aleykümselam der buyur nası yardımcı olabilirim diye adama sorar adam ben iş müracatı için geldim der müdür adamın konuşmasından Kayserili olduğunu anlar ni iş yaparsın diye sorar adamda ni iş olursa yaparım yiterki iş olsun der müdür gülmeye başlar adam müdür gülünce acaba yanlış bişeymi söyledim der kendikendine müdür hemşerim sen nirelisin der adam gayseriliyim deyince müdür yine güler adamniye gülüyosunuz deyince müdür bende gayseriliyimde ondan gülüyorum adam dayanamaz sorar müdürüm sen kaç senedir burda müdürsün müdür 3 senedir niye sordun adam daha bu fabrikayı 3 senedir üstüne yürütemedinmi sen nası gayserilisin deyince müdür yürütmeye yürütecektimde fabrikanın sahibi de gayserili
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst