"Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Karışıklığın içinde hiç bilinmeyenli bir denklem gibiydi.
İfadesiz
virgul.gif

Bu yüzden de sevimsiz.
Biraz soğuk
virgul.gif

Biraz kaba
virgul.gif

Hatta biraz da hata gibiydi.
Düşününce mantıklı
virgul.gif

Ama kazdıkça altından yeni cesetler çıkan kuru toprak gibiydi.




Bir insan gibi
Yalansız.
Ölüm gibi
virgul.gif

Ölüp ölüp dirilmek gibiydi.
Açıklayamadığım gerçek
virgul.gif

Açıklamak istemediğim ben gibiydi





Ve ben kirli bir melek
Suçsuz bir günahkar
Katil gibiydim
İstesede suçluluk duygusu taşımayan
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Ne sözlerim yetişti ömrüne
virgul.gif

Ne kelimelerim varabildi gönlüne.

Bütün bu yaşanmış yalanların ardından
İçerimde ağlayan
virgul.gif

Bedenimde kanayan
virgul.gif

Özümde azap çeken bir sen hala var.

Her nerede ne halt ediyorsan bil
“ Gitmekle bitmiyor sevda ”
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Git durma
virgul.gif
koşmam ardından artık
virgul.gif

Bir giden sen misin?
Başucumda nöbet tutar yalnızlık.


Git durma
virgul.gif
ağlamam ardından
virgul.gif

Sen gitsen de hayalin
virgul.gif

Bir an gitmez yanımdan...


Git durma
virgul.gif
yalnızlıktan korkmuyorum
virgul.gif

Sen gidince yalnız kalmam
virgul.gif

Kederleri kapıda karşılıyorum...


Git durma
virgul.gif
merak etme üşümem
virgul.gif

Biraz titrerim sonra
virgul.gif

Kendime sarılır donarım da seni bir kez düşünmem...


Git durma
virgul.gif
bütün eşyalarını topla
virgul.gif

Beni hiç sevmedin ki sen...
Kalbini son birkez yokla...


Git durma
virgul.gif
ne gidişler gördüm ben
virgul.gif

Acıtmadı hiçbiri bu kadar emin ol...
Ve galip gelen sen
virgul.gif
kaybeden ben...


Git durma
virgul.gif
artık kararlı olsun
virgul.gif

Bir kez çıkarsın bu kapıdan
virgul.gif

Üç gün geçer -unutulursun...


Git durma
virgul.gif
asla gitme demem
virgul.gif

Adam gibi sevdim seni
virgul.gif

Bu yeter bana
virgul.gif
fazlasını istemem...


Git durma
virgul.gif
sevginde yalanmış sen gibi
virgul.gif

Gerçekler gizlenmiş dünya sahnesinden
virgul.gif

Sanki sevgiler de yalan bir düş gibi...


Git durma
virgul.gif
seni sevdiğimi unut
virgul.gif

Artık beyaz yok
virgul.gif
her tarafımda kara bir bulut
virgul.gif

Unut beni de her yalan gibi unut...


Git durma
virgul.gif
anlarsın zamanla
virgul.gif

Artık kapıya heyecenla koşmayacağım
virgul.gif

Ve güneş doğmayacak pencereme eski ışıltısıyla...


Git durma
virgul.gif
rahatım artık
virgul.gif

Gözlerinin telaşı kalmadı yüreğimde
virgul.gif

Ya üzersem diye bir korkum da yok artık...


Git durma
virgul.gif
vazgeçilmez değilsin
virgul.gif

Ben değilim vazgeçilmezin
virgul.gif

Vazgeç de git artık...


Git durma
virgul.gif
sakın unutma!
virgul.gif

Unutulanlar unutanları
virgul.gif

Asla unutmazlar...


Onur
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Hiç kimselere bakma bana baktığın gibi
virgul.gif

Bulut gözlerin yalnız bende kalmalı.
Gülden bile kıskanırım
virgul.gif
seni sevgili
virgul.gif

O bakışın
virgul.gif
o gülüşün bana özel olmalı…

Kimselere aşkım deme
virgul.gif
olur sahi sanırlar
virgul.gif

Kem düşünür söz ederler
virgul.gif
tedbir almalı.

Dostların bile olsa gün gelir kıskanırlar
virgul.gif

O bakışın
virgul.gif
o gülüşün bana özel olmalı…

Hayalini bile olsa kimseler kurmamalı
virgul.gif

Rüyalarını dahi senle doldurmamalı.
Bulut gözlüm senin sihrine kimse kapılmamalı
virgul.gif

O bakışın
virgul.gif
o gülüşün bana özel olmalı…

Sevdanla yanmamalı benden başka bir yürek
virgul.gif

Sen benimsen buna herkez saygı duymalı.
Senin aşkın yalnızca bana gerek
virgul.gif

O bakışın
virgul.gif
o gülüşün bana özel olmalı…
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Peki “son” denilen yazının son olamayışına ne demeli? Gerçi, kendime verdiğim sözleri tuttuğum fazla rastlanan bir şey olmadığından. Önemli değil.

Önemli olduğunu düşündüğüm, herkesten fazla önemsediğim biri vardı. O hala var ama artık ben onu eskisi gibi önemli görmüyorum. Tek sorun, onu her görüşümde halen kalp atışlarım hızlanmakta.

Kurtulmalıyım, diye düşündüm artık. Bu karşılığını hiçbir zaman bulmayacak olan bağımlılığı bırakmalıyım.

“Ben kimseyi şimdiye dek bu kadar sevmemişimdir.” gibi cümleler yazılı olan defterden kurtulmalı önce. Defteri yok edememişim ama hâlâ. Gelmesini beklemişim. “Buraya gel, seninle aynı havayı soluyalım. Yeter.” Güzel günlermiş, bol bol gülünen günler. “Senin gülüşünü görünce, güldüm. Bu kadar güzel gülmek zorunda mısın?” Sevmekten bıkmak, diye bir şey olduğunu sanıyormuşum. Sevgilerin yok olabileceğini öğrenememişim henüz. “Sen bu kadar güzel gülüyorken seni sevmekten bıkmak mümkün değil ki.”

Yeni bir şeyler katmış üstelik bana “Sen seviyorsun diye, çocuk seven bir kadın olup çıkacağım sanırım.” Bunlar en yer etmiş olanlardı.

Bir de şu var. En kötüsü ve saçması aslında. Geçen sene bu zamanlar onu görebilmek için saatlerce beklerdim. Görürdüm görmesine de ama o bekleme süresi çok uzun gelirdi.

Şimdi ise, beklemiyorum, beklememi gerektirecek hiçbir durum yok çünkü. Ama görüyorum onu sürekli. Çok fazla. Göz göze geliyorum. Bu, yoruyor beni.

Niye bazı şeyler bu kadar geç oluyor? Bilemiyorum.

Bildiğim tek şey, ben çocukları seviyorum. Çocuk seven bir kadın olmuşum demek.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

O günlerden bahsetmek istemiyordum, sana daha yazmak istemiyordum ama bunu bile beceremiyorum. Dediğin gibi dün yine gittim içtim biraz olsun dediklerini unutmaya çalıştım, biraz olsun seni sevdiğimi unutmaya çalıştım. Dünya daha hızlı dönerken senden vazgeçmeye çalıştım. Ama yine başaramadım. Her içkimi yudumlarken dediklerin geldi aklıma, o bakışların geldi. Ben ne yaptım da bana bu kadar acı yaşatıyorsun? Neden beni paramparça ediyorsun? Daha nefes alamıyorum, ağlamak istediğimde bile gözyaşlarım akmıyor artık, bittim ben anlamıyorsun. Keşke benim yerimde olsan da birazcık anlasan beni, birazcık yaşasan yaşadıklarımı..

Sana o gün hiç bi şey söyleyemedim kızdın hatta konuşmuyorum diye ama inan karşımdaki o Burak benim bıraktığım Burak değildi. Ben konuşsam bile beni anlayacak biri değildi artık ve sırf bu yüzden o gün hep sustum. Beni anlayacak biri kalmamış karşımda dedim. Gözlerime baktığında bile artık kendimi göremedim, bana dair hiç bi şey yoktu o gözlerde. O sözcükler dudaklarının arasından çıkarken daha da canımı yakıyordu. Kimsecikler anlayamıyordu bunu. Orda ölüyordum kimse gözlerimden bile anlayamadı. Ece’ye bakıyordum anlasın diye o bile anlayamadı. Gün geçtikçe daha çok kırdın beni. Seni unutmaya çalışırken bi de dediklerini unutmaya çalışmak çıktı karşıma sanki seni unutabiliyormuşum gibi..

Tek diyebileceğim şey şu ki: Çok kırılıyorum ben.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Belki yürümek için o yoldan geçmeseydim görmeyecektim bile. Hiç karşılaşmayacaktık onunla. Ama olması gerekiyor ya oradan geçtim, tam karşımdan geldiğini görünce bir an nefesimi tuttum. Vücut bazen bir anlık uyuşur ya ilk gördüğüm anda onu yaşadım.
“İşte tüm hayallerim,işte Tanrı’nın bana lütfu,o benim”
Attığım her adımda ona daha çok yaklaşıyordum. Her adımım onun sıcaklığını tüm bedenimde hissettiriyordu.
Ten rengi,dudakları,boynu,saçları..
Yıllar önce kaybettiğim hayalimi bulmuş gibi. Onlarca söylenmemiş sözün ve sayısız yaşanmamışlıklarımızın sahibi. Yaşamadığımız anılar,ona dair kurduğum tüm hayaller ve aramızdaki onun hiçbir zaman bilmeyeceği o bağ içimde fırtınalar kopardı. Vücudum uyuştu,bir kaç saniye sürerdi bu uyuşukluk,zaman geçmiyor mu yoksa durdu mu tüm saatler? Neden zaman ilerlemiyor!?
Yanındaydım. Aramızda bir nefes mesafesi vardı.
Dudaklarımı boynuna bastırmama izin verseydi.
En azından bir kere sarılsaydık. Bir kerecik. Bu mutluluğu tatsaydım
Ona “Sen benim hayallerimin başrolüsün” diyebilseydim.
Ama o öylece geçip gitti. Sadece küçük bir bakışla.
Kalbimin ona ayrılmış en güzel odasını darmadağın edip geçti.
Sayısız yaşanmamışlığımıza bir başkasını ekleyip hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti,
Hiçbir şeyin farkına varmadan.
Sakince
Sessizce
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Karda, kışta, zorda; baharında yazında mevsimin, sana açtım çiçeklerini içimin, hep sana soldum sonra…
Hep sana üşüdüm ayazında bu aşkın, ben bu şehrin yağmurundan hep sana aktım…
Sana doldu gözlerim şarkıların en acıklı yerlerinde;
sana bağırdım avaz avaz, sana sustum…
Seni düşündüm yarımında, eksiğinde zamanın;
sana küstüm kimse bilmeden, kimse bilmeden seninle barıştım.
Ben bütün papatyaları sana yoldum! Bildiğim bütün küfürleri sana ettim.
Sana yandım, sana soğudum, sana söndüm.
Ben bütün yollardan sana gittim, sana döndüm…
Ben hep sana yazdım ya, bütün soru işaretlerini, bütün virgülleri, bütün ünlemleri, bütün noktaları sana koydum.
Sana açtım bütün parantezleri, bütün parantez içlerini seninle doldurdum.
Ben sana, ben hep sana, ben bunu da sana yazdım…
Ben sana yazarken her şeyi, sen başka baharında mevsimin, başka zamanında hayatın, başka düşlerin, başka kolların, başka acıların koynunda, yatağında en arsız sevişmelerin;
ben sana durdum ayakta, sana düştüm…
Sana saydım yok oluşlarımı ve yeniden doğuşlarımı.
Ben bütün yaralarını içimin, sana sardım…
Sana topladım dağılan parçalarımı dağıldıkları yerlerden; sana hastalandım sana iyileştim.
Sana fırlattım oklarını hayallerimin; seni hedef aldım, seni ıskaladım, seni vurdum, sana kızdım, seni affettim. Sana içlendim, sana sabrettim; ben sana, ben hep sana, yine sana yazdım.
Ben sana yazdım ya her şeyi; aşkı, ayrılığı, en karasını cümlelerin, en kanlısını, en ihtiraslısını, en yaralısını, en acısını hatta en ağırını.
Ben uyutmak için bazen içimin canavarlarını, bozmak için aşkın kara büyülerini, yakmak için bazen sana ait kelimelerini dilimin, tuz basmak için tenimin senden kalan yerlerine; uyuyabilmek için, uyanabilmek için, unutabilmek için, unutamamak için, acıtmak için bazen senin de canını, sana yazdım…
Var olmakla yok olmak gibi, kaçmakla yakalanmak gibi, iyiyle kötü gibi, melekle şeytan gibi, atmak gibi kendi uçurumlarından kendini ama ölmemek gibi, ölememek gibi.
Aşk; ne karmaşık bir şeydi…
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

-Konuşmak istemiyorum.

+Ama ben duymak istiyorum.

-Sensiz çok daha mutluyum. Çok.

+Güldürme.

-Öyleyim.

+Olmadığını ikimizde biliyoruz, seni tanıdığımı da.

-Öyl.. değilim ama olabilirim.

+Neden bana dönmüyorsun?

-Bana acı çektirmekten vazgeç. Dönemem. Çünkü dönersem beni bu kadar istemeyeceksin, bana bu kadar ihtiyacın olmayacak. Dönersem beni sevmeyeceksin. Çünkü biz bir kere bittik, bir daha eskisi gibi olmayacağız. Çünkü benden sonra birçok kişiye dokundun, onların izleri varken sana dokunamam. Acıtıyor. Çünkü ben ağlarken sen onlara sarılıyordun. Sen artık eskisi gibi değilsin. Eskisi gibi. Duyguların yok artık senin. Kendine bir dünya kurmuşsun ve yaşıyorsun. Kaybedecek birşeyin yok. Önceden olsa olurdu. Önceden bendim. Kaybettin ve değiştin. Belki de ben değiştirdim seni ama değişmemeliydin. Değiştin. Çünkü büyüdün. Şimdi çok daha güzelsin. Ellerini bir başkası tutuyordu. Bir başkaları. Çok kişi. Ben bunu görüyordum ve canım acıyordu. Dönemem. İsteme bunu benden. Yapamam. Gücüm yok. Aşık olamam ben. Olursam kendimi kaybediyorum. Sonra seni. Olamam. Bu yüzden de dönemem. Bunu bekleme benden.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Hava soğuk.
Tak kulaklıkları.
Dışarı çık.
Üşü.
Yürü.
Daha çok üşü.
Daha çok yürü.
Üşüdükçe yürü.
Yürüdükçe, düşün.
Olmak istediğin kişiyi düşün.
Olduğun kişiyi düşün.
Sahip olduklarını düşün.
Senin olmayanları düşün.
Sevdiklerini, sevmediklerini düşün.
Kazandıklarını, kaybettiklerini düşün.
Söylediğin, söylenen yalanları düşün.
Seni terk edenleri, terk ettiklerini düşün.
Artık hayalini kurmadığın o hayatı düşün.
Ne kadar kolay vazgeçtiğini düşün.
Bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşün.
Saatlerce düşün ama hiçbir şey düşünmediğini fark et.
Eve dön.
Aynaya bak.
Sol gözün kızarmış.
Demek ki ağlamak istemişsin farkında olmadan.
Ne zaman ağlamak istesen, sol gözün kızarır çünkü.
Aç sıcak suyu, gir altına.
Soğuktan donan vücudun sıcak suyun altında uyuşsun.
Kemiklerin sızlasın.
Acıya aldırma.
Düşün.
Yeniden düşün.
Ardından el salladığın otobüsleri düşün.
İnsanları düşün.
İhanetleri düşün.
Bir zamanlar hayallerin olduğunu düşün.
Bir zamanlar mutlu olduğunu düşün.
Mutluluğun nasıl bir his olduğunu unuttuğunu düşün.
O adamı düşün.
O adama asla sarılamayacağını düşün.
Şimdi çık sıcak suyun altından.
Çık ve yaşa.
Ve yaşadığın bu şeye ‘hayat’ de.
Hep aynı şarkı çalsın kulaklarında.
Hep aynı yerden yansın canın.
Ama sen yine de hep, ‘hayat’ de.
Çünkü hayat, güzel rüyalarından haricinde kalan acımtrak zaman dilimi.
Çünkü hayat, hayat işte.
Çünkü hayat, hep böyle.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Göğsüm senin için dünyanın en rahat yeri olabilirdi.
Seni sıkıca sarardım ,kollarımın arasında sana ne olabilir ki?
Kim bir şey yapabilir sana?
Kimse.
Sen kollarımın arasındayken dünyaya karşı durabilecek bir güce sahibim ben.
Sanki dünyanın en güçlü adamı benim, ve sana sahip olmak.,dünyanın en güzel şeyi sanırım bu…Senin bana ait olduğunu bilmek, sadece benim öpebildiğimi, sarılabildiğimi, dokunabildiğimi bilmek.
Bu çok güzel hissettiriyor, sen ya da ben diye kavramları çıkarsak aramızdan, biz desek kısaca, hem daha basit söylemesi…
Biz.
Dünyanın en şanslı insanları olabilirdik. sen bana sahip olurdun, ben de sana, bunu kimseler değiştiremezdi, kimsenin gücü yetmezdi.
Ben sana bir kere sarılsam, bir daha asla bırakmazdım. Ne kimse cesaret edebilirdi seni almaya, ne de sen gitmek isterdin.
Sahi, istemez misin?
Bir sabah uyandığında göğsümde yatmayı, sabahları sana kahvaltı hazırlamamı, tüm günü birlikte geçirmeyi, sana sürekli sarılmamı, ikide bir öpücüğe boğmamı..? İstemez miydin benimle bir hayatı paylaşmak.?
Doğru, isteseydin şu anda yanımda olurdun. Ben ise bu satırları yazmak yerine sana sarılmakla meşgul olurdum. Ya da varlığına yazardım. Seni ne kadar çok sevdiğimi anlatan yazılardan bir tane daha yazardım.
Ama sen yoksun ki.
Ne sana sarılabiliyorum, ne seni öpebiliyorum.
Sen yoksun ve ben hiçbir şey yapamıyorum.
Sen yokken güçlü bile olamıyorum. Sen yokken, ben, “ben” olamıyorum…
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Ve…

Haziran gibiydi çocuklar yakmayan sıcaklıklarıyla. Yüzlerinde yüzlerce iklim alabildiğine savunmasız.

Ürkek ve masum…

Ve…

Böyle temizken hayat ne büyük günah işledik büyümekle.

Hani diyorum ya; umuda gülümse hep. Aç gözlerini yosun tutmuşsa da zaman aldırma !
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

1991 yazı, Paris’te bir gar.

Kişiler: 20 yaşlarında, sarışın bir İngiliz Kızı, sekreter ya da hemşire olabilir. Sürekli ağlıyor. Erkekse esmer, o da yabancı. Hep doğru ata oynayan birine benziyor.

K: Ne dememi istiyorsun? Yalan mı söyleyeyim? Sana aşıktım.

E: Çocuk gibi davranıyorsun. Bu işin bittiğini anla artık!

K: Ama seni seviyorum. Bi önemi yok mu bunun?

E: Her şeyi çok ciddiye aldın sen. Birlikte hoş vakit geçirdik, şimdi herkes kendi yoluna.

K: Gitmeyeceğim! O trene binmeyeceğim.. Binemem!

E: Saçmalıyorsun. Biraz makul ol, lütfen. Herkes bize bakıyor. (Göz göze geliyoruz, bakışı kör ve çıplak.)

E: Gördün değil mi? Kendini küçük düşürüyorsun.

K: Hiç anlamıyorum. (Artık yalnızca boşluğa konuşuyor, zaten onu yanıtlayan da boşluk.) Seni seviyorum. Az şey mi bu? Yani hepsi yalan mıydı? Buna mı inanayım? Hadi söyle, yalandı de!

E: Artık dayanamıyorum, ben gidiyorum.

K: Gidemezsin. Beni nasıl bırakırsın Dur bi dakika!

E: (İnatçı, sarsılmaz, dışa kapalı kabuğu içinde bekliyor.)

Evet?

Kızın gözleri iyice boş bakıyor artık. Uçsuz bucaksız bir rüyadan uyanmış gibi, serap görmek için seçtiği çöle bakıyor. Sessizlik.. Söylemek istediği her neyse, gırtlağına takılıp kalıyor, bir kasılmaya dönüşüyor. Adam, kızın kollarından kolayca sıyrılıyor, ufuktaki bir meydan savaşına gidercesine çıkışa yürüyor. Önüne kesecek hiç bir şey yok bu dünyada. Kız aniden kamburlaşmışcasına, belki bir saat daha kımıltısız kalıyor. Tutkusunun, kırılgan bir çiçek gibi kuruyup büzülüşünü izliyorum. Hiç bir işe yaramayan gözyaşları buharlaşıyor, binlerce başka gözyaşına karışıyor. Ağır ağır sendeliyor, istasyona onu ilk kez görüyormuş gibi bakıyor. Yavaşça perona yürüyecek, önünde uzayacak sayısız tren yoluna, sayısız çöle doğru.. Gidecek.. Gözleri görme yetisini yitirip başka yeti kazanmış gibi..

Geride bırakılanın ne olduğunu kimse anlamayacak.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Yazılmadıkça sancı veren kelimeler büyüttüm içimde. Zaman diye fısıldardım en olmadık zamanlarda en olmadık yaraların üzerine. Çocuktum. Zaman geçer, zamanla geçer, zamanı gelir diyordum güzel bir günle avunurken. Her Şubatta bir umut daha asıyordum gökyüzüne. Haklıydım, zaman geçti; benden başka herkesin üzerinden. Bense hala uçurtma uçurduğumuz günlerden, babamın mutluluğundan güzel elbiseler biçiyordum kendime gelecek için. Gelecek dediklerinde illa ki gelir sanıyordum. Oysa bugün babamın eksilen gülüşünde, gözlerinin yanındaki çizgilerde gördüm, Dünya adına herhangi güzel bir gün beklemek fazlasıyla aptallıktı ve ben gözlerinde hayatı taşıyan bir babanın en küçük kızı, en büyük yanılgısıydım. Bitirdim.
Zamanla anlaşmalar yapmayı bıraktım bugün. Gelecek demekten vazgeçmek zormuş beklenen biri varken, yine de unuttum. Yanlış bir yoldu o kadar dedim, içim bile acımadı hepinizin yolundan ben çekildim. Sizlere söyleyeceğim onca kelime, hepsini çöpe attım bugün. Denize intihar oldu düşüncelerim, suyla boğdum ben doğmamış yarınları. Dün her şeyim, bugün her şeyin katili umutlarımı da yaktım, bitirdim kendimi. Kül oldum diyorum, bir avuç kaldım, rahat bırakın beni. Bitirdim, belki de ben bittim bugün.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

+ O fotoğraf, kim o?
- Efendim?
+ Fotoğraf diyorum, saatlerdir baktığın fotoğraf. Kim o çocuk?
- Hani herkesin ağla***** andığı bir isim vardır ya, heh o işte. Tek farki diğerlerinden ben adını hem gözy aşlarıyla hem aşkla hemde yarım kalmış mutlulukla anıyorum. Canım cok acıyor, özlüyorum. Kendimi öldürmeyi bile denedim, ölmek istedim. Delirmek, kaybolmak istedim. Çekip gitmek istedim.

En çokda unutmak istedim.
Kurtulmak iste, bilirsin.

O’nun gözleri çok güzel diye uyumadigim gecelerim oldu benim, düşünmekten.
Beni öptüğü gün, dizlerim titriyordu. Ellerimi gorseydin, sigaram iki parmağımın arasında sallaniyor, dudaklarıma ulaşamıyordu.

Gulerdi. Adimi söylerdi, adimi en güzel o söylerdi. Sarılmıştı bir keresinde. Karnima kelebeler dolmuştu. Hayır, sadece karnima değil tüm vücuduma dolmuştu.

Gecelerimiz vardı bizim, kısa geceler. O uyurdu, ben şehri susturmak isterdim. Ayni pozisyonda durmaktan, belimin tutulmasına rağmen kimildamamak istedim. Sordu o rahat etsin diye.

Ara sıra saçlarimi oksardi. Bir keresinde üşüyordum ben. Öyle romantik değildir, ceketini çıkarıp sermedi elbette omuzlarıma. Ceketini çıkarıp gülümsedi “hadi” dedi, ” birlikte üşüyelim”. Sarkimiz vardi bizim, onu mirildanmaya başlamıştı. En cok o’nun sesine yakışırdı o şarkı..

+ Ağlıyor musun sen?
- Hayır, ağlamıyorum. Sadece rimellerim akıyor.
 
---> "Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.

Kıza bir partide rastlamıştı. Harika bir şeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı.. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı .. "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi .. "Kahveme koymak için .." Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı.. Kahveye tuz!.. Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi..
Delikanlı anlattı: "Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar ..
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.." Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının .. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..
Kız da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak.. ..Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.. 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına..
Şöyle diyordu, satırlarında.. "Sevgilim, bir tanem.. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?. Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok..
İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..
" Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey" diye soracak oldu.. Gözleri nemlendi kadının.. "Çok tatlı!.." dedi..
Richard Fawler
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber ankara nakliyat
bypuff
Geri
Üst