Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
"Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.
Kimsenin Cesaret Edemediği Bir Dağa Tırmandık Biz Seninle
Kaçak Ben Ne Yorulmana İzin Verdim Senin Nede Durup Aşağıyı Seyretmene Bizi İzleyenler Vardı Her Yerde Senin Aklın Hep Daha Önce Deneyenlerdeydi Ben Ne Korkmana İzin Verdim Senin Nede Benden Vazgeçmene
Kimsenin Cesaret Edemediği Bir Dağa Tırmandık Biz Seninle Anlattın Tutunamayıp Düşenleri Ben Ne Elimi Bırakmana İzin Verdim Senin Nede Bana Güvenmemene Çocukluğunda Hiç Görmediğini Söylediğin Uçurum Çiçekleri Vardı Zirvede Ben Çocukluğumda Çıplak Ayak Gezdiğimi Anlattım Sana Keskin Kayalıklar Üzerinde Ve Ne Benden Utanmana İzin Verdim Senin Nede Bana Hükmetmene
BembeyazKarlar Vardı Zirvede Ve Bir O KadarDa Ayaz Kardan Evler
Adamlar Yaptık Birlikte Sen Bana Diğer Adamları Anlattın Bende Sana Diğer Kadınları Ben En Çok Kardan Adamı Sevdim Sende EnUkala Olanı Ve Sen Öyle GüzeldinkiZirvede Ne Aldatmama İzin Verdin Sana Nede Yalan Söylememe
ArtıkKimsenin Erişemediği Bir DağdayızSeninle
Ben Şimdi Kaçağım Yaklaşan Sesler Var Bir Yerlerde
Ve Teslim Olduğumu Söylemem Sebep Olamaz Buradan İnmeye
Bu Dağa Çıkarken Daha Önce Hiç Yaşamadığını Söylediğin
ŞeylerÖğrettim Sana Rütbelerimi SanaVerdim Artık Kontrol Sende
Yüreğimse Ellerinde Yoksa Ben Ne Bırakıp Gitmek İsterim Seni Nede İzin Veririm Gitmene
vazgeçmek değildir.
Bi kere en başta adam olucaksın.
Arkasında duracamayacağın sözler vermeyeceksin.
Eğer sevmeyeceksen SEVİYORUM demeyeceksin işte!
...İnandırmayacaksın kendine;
O senin gibi değildir belki
sever adam gibi nerden bileceksin ki?
Onuda düşüneceksin
Birlikte oluruz
canım sıkılır başkasına giderim demeyeceksin.
Elin eline değdiği anda hızlanmıyorsa kalbinin atışları
Dokunmayacaksın ellerine
Oda bi nevi kirletmektir onu
Gururunu
kalbini kirletmektir.
Sevmiyorsan eğer hayal kurdurmayacaksın ona
Çünkü biliyorum o saf insan ne hayaller kuruyor ileriye yönelik.
Aşkı hafife almayacaksın
Hele yedekte birini hiç tutmayacaksın.
Ümit verip
başkasına gitmeyeceksin.
Aşkı lekelemeyeceksin işte
Aşk'ın adını alçaltmayacaksın.
O aşk değildir çünkü
Hiç bilmediğim bir şehir olurdu İstanbul
o değdirdiğinde ayaklarını sokaklarına.
Öyle bir sevdim ki sanki kız kulesi ayaklanıp kaçacak kentin karanlığında.
Öyle bir dokundum ki sanki adım geçecekti ders kitaplarında.
Şimdi ağlıyorum yokluğuna kendine haline terkedilmiş bir din gibi
...yanaklarımdaki sahilin biçimsiz kayalıklarında... //Dedde.
bir de kendi siyahlığından korkan karanlıktan. Hiç güneşi öpmeye çalıştın mı dudağından? Tam da bu işte gözlerimi en sencil bakan yerinden dağlayan... //Dedde.
Ağzını topla İstanbul! Ben bu küfrü hak etmedim. En az bir vapur kadardı sadakatimiz
pür ve şık. Ama hak etmedin sen
yalan konuştun güneş pembe bulutların arkasındayken. Sen kandırdın ben boğaza karşı sigara içerken. Ve sen utanmadın bir tanrı kendini köprüden salıverirken. Ey güzelliklerine doyum olmayan şehir! Seni...nle konuşurken bir kere yüzüme bak
yüzüme bak n'olursun.. .//Dedde - Mitoman Şehir.
Ben 23 numaralı palyaço. Tanrının yeryüzündeki 23 numaralı bilinmezliği. Buraya hatalar yapmak
ruhumu parçalatmak ve bir köpek gibi sürenerek yaşamak için gönderildim. Cezam ve gerçeğim bu. Şimdi o küflenmiş parmaklarınızı sırtımda dolaştırıp bana şu yapay tesellilerinizden verin. Çünkü gerçekten makyajım çok öfkeli... //Dedde.
Ortadan ikiye bölünmüş bir yalnızlıktı benimkisi.
Küflenmiş kadınlar tarafından –annem dahil-
Bir parçası yaşamıma bir parçası ölümüme ithaf edilmiş...
Çırılçıplak bir cümlenin koynunda
anlam bozukluğu
Yaratan kelimeler gibi dışlanmış sohbet ederken
Babam sohbetin en tatlı yerinde delici bir aletle atlardı kalbime
Kalbim bölünürdü ikiye
içinden sen düşerdin.
Babamın boynuna sarılıp dokuzuncu kattan aşağı atlardım.
Beşinci katta el sallardı Nazım Hikmet
Üçüncü kata geldiğimde kanlar içinde bulurdum Özge Dirik’i
Küfür ederdim gelmişime geçmişime
Nasılsa düşerken beni kimse yakalayamaz diye.
Tanrıya ‘reddedemeyeceği bir teklif’ yaparken
Sen nesin Josephine? Bazen bir meleği anımsatıyorsun bana –dış görünüş olarak değil tabii ki de seni şişko!- bazen bir kurtarıacı olarak görüyorum seni. Belki sana anlam yüklemede başarılı değilim fakat ne zaman ihtiyacım olsa yanımdasın. Bu sana hangi sıfatı yüklememi gerektiriyor
sen söyle. Yokluğunu şarap testileriyle ve ayna sohbetlerimle giderdiğimi belirtmek isterim. Her ne kadar bir takım eşraf bana deli dese dahi. Dahi olduğumu anlayamıyorlar sanki? Anlamalarını beklemiyorum zaten çünkü sürekli beni kınıyorlar –en çok zoruma giden
sırtlarında kına çuvalı ile gezen zelil yaratıklar- beni anlamamalılar Josephine. Anlıyorsun değil mi? Anlamasınlar da zaten. Yoksa kına satışları durabilir
kötülerden alacaklarım ihya olabilir. Bu arada sana Jose diye seslenmek istiyorum bir mahsuru yoksa eski ve daha da eskiyecek olan dostum!
İnsanlar Jose… İnsanlar
ne kadar garip yaratıklar. Her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyorum onlardan
aslında bir öğreti değil bu
bu onların yaşam tarzları
ismine hayat diyorlar. Olumsuzluklara gülüp geçmeyi argo sıfatlarla nitelendiriyorlar ya da ‘dalga geçiyorsun sen!’ diye kokuşmuş nefeslerini püskürtüyorlar yüreğime. Doktorlar Jose
usanmadan seninle uğraşıyorlar ve utanmadan çekici renklere boyuyorlar sana vermemi istedikleri zehirleri
ilaç diyorlar buna bir de. –eğer bunların bir etkisi olsaydı
saksıda ekili çiçek solmazdı değil mi?-
Bizi neden kimse anlamıyor acaba? Ya da anlıyorlar ama çıkarlarına yenik düşüyorlar. En olmadı eskiden çıkarlarına yenik düşen bir şeyler tarafından yenik düşürülmüşler. –yani burada
geçmişleri geliyor ve geleceklerini bir güzel pataklayıp geri kaçıyor ya da onları itiyor yine kendi içlerine-
Senden evvel bir arkadaşım vardı
çok sevdiğim
en sevdiklerim kadar sevdiğim. Bir gün avluda dolaşırken bana şöyle demişti sebepsiz yere “insanlara güven olmaz
garip yaratıklar” ve bunu söyleyen adam en yakını tarafından alçakça öldürüldü. Ah Sezar! Benim iyi yürekli dostum. O da en az senin kadar iyi bir dinleyiciydi Jose.. ve yorumlayıcı.
Bugün kendimi kutsal meclisteki
o kadar da kutsal olmayan yargının önüne attım Jose. Bir tırtılın ağaca çıkması gibi kürsüye çıkardım gerçeklerimi. İstençsiz
ürkek
ikiyüzlü. –umuyorum iki yüzüm
iki başlı bir canavara dönüşmez- Simsiyah tüylü
kırmızı gözlü mitolojik canavarların ortasında gibi hissettim kendimi. Belki de doğrularımı görebileceğim son yer darağacıydı.
Beni bilirsin Jose
hem de en iyi sen bilirsin. Doğru bildiğimi söylemekten kaçınmazdım hiç ve uygulamaktan. Ama artık Napolyon’un kelimeleri kulaklarımda çınlıyor ve kanımı donduruyor. Hâlbuki ne severdim Napolyon’u ve kısacık boyuyla yanlış bulduklarına kafa tutuşunu. Hayatımı mahvetti diyebiliriz
diğer insanların yardımıyla tabii. Napolyon’un basit insanlarla bağlantısı olabileceğini hiçbir zaman aklıma getiremezdim. Her daim yaptığım gibi onu da mı gözümde çok büyüttüm acaba? Sayesinde artık bir şey için mücadele edemiyorum. Ne hayatım için
ne de bir tutam sevgi. ‘kendinde olmayan için savaşır insan’ diye kulağımın içinde böğürüyor sanki. Böğürüyor
böğürtüsü böğrüme psikolojik basınç yapıyor. Şimdi utancımdan mücadele edemiyorum
en azından diğerleri öyle biliyor ama ben kendi içimde savaşıyorum. Sessizce
derinden… Genelde şafak sökerken olur savaşlarım
bana göre herkesin uyuduğu bir vakitte
onlara göre vakitsizce. Her “Teslim ol” çağrısına boyun eğiyormuş gibi yapıyorum. Onlar beni aciz zannediyorlar
teslimiyet gösteren bir varlık gibi. İçimden kıh kıh gülmelerimi bir görseler
belki de Atina’nın en komik adamı diye geçerdi
Tarih sayfalarında. Ya da Timon kadar tutarsız. Sahi Timon dedim de
yemeğe çağırdığı yalakalarına ne yaptığını duydun mu? Tanrım! Müthiş bir adam…
Onlar beni güçsüz zannediyorlar Jose. Basit
Savaşmayan bir varlık gibi. Savaşacağımı da bilmiyorlar ama. Bırak öyle de kalsın. Şimdi senden rica ediyorum
kulaklarını kopar
gözlerine yapıştır ve ağzını ağzı bir barutla doldur. Bir kelime dahi etme kimseye… Onlar bizi yine teslim olmuş esirler gibi görsünler
biçare
bitap
beyni durmuş. Az kaldı Jose.. Hem de çok az. Yani belki hiç olmayabilirde
en azından öyle sanıyorum ve sanrılarımız için savaşıyoruz değil mi? O halde mağlubiyet istediği bir vakitte gelebilir.
A-ah! Bir insan bu tarafa doğru yaklaşıyor
saat üç yönünde ve sanırım annem. Şimdi gitmeliyim Jose. Yine gel…
Hiç bir otopsi raporu belirleyememeli eşgalimi
Olay yeri inceleme tutanağında da geçmeyecek adım
Öyle sıradan kim vurdu da olmamalı sonum
Bok yoluna gitti de demeyecekler anlican
Her kafadan ayrı sey çıkmalı ben ölürsem
Kimi intihar demeli
Kimisi kötü alışkanlıkları vardı diye bilmeli
Ama kimse bilmemeli neden öldüğümü
Öleceksem adam gibi ölmeliyim
Bazıları helal olsun delikanlıymış demeli
Elbet küfredenler de olacak
Zaten onlar bir sebep peşinde de olmayacaklar
Hakettiğimi düşünecek bazıları
Çok bile yaşadı diyecek
Ama ne çoktan az yaşamış olacağım
Ne de azdan çok!
Yeterince yaşamış olmalıyım
Çok yaşlanıp çok görmeyi beklememeliyim
Ya da gün görmemiş bir çocuk olarak ölmemeliyim
Yüzüm öyle buruş buruş olmamalı
Tenimde yılların darbesini götürmeyeceğim
Cesetim hala yakışıklı olmalı tenim soğuduğunda
Geride ağlayanlarım da olmalı mutlaka
Erken gittiğimi düşünmeliler
Oysa yaşamanın zorluğunu hiç söylememiş olacağım onlara
Aşkı tattım demeyeceğim...
ve aşk ölmektir bilmeyecekler...
Gömülsem de sonsuzluğa
Benden çok şey kalmalı arkamda
İsyanlarım mesela! ...
Arzularım kalmalı
Arzuladıklarım da!
Yaşadıklarım da ölmemeli ben öldüm diye
Benden daha yaşlı olması lazım geçmişimin
Ve ölmeden yarını göremicemi bilmeliyim
Failim meçhul sanılmalı hep
Aslında ölüm sebebim kendim olmalıyım
Hiç bir hikaye gibi bitmemeli
Sonuma da kendim karar vermeliyim
Zannetikleri gibi bir intihar olmamalı
Kaza süsü verilmiş basit bir cinayet kurbanı da olamam
Zaten süslenmiş hiç bir şeyi sevmiyorum
Ayrılıkları benden daha iyisine layıksın yalanı süsledikten beri
Bu yüzden yalansız ölmeliyim.
Bir ip ucu deyip toplanmalı bütün ayrıntılar
Oysa ipe sapa gelmez olmalı tüm nüanslar
Şehir efsaneleri anlatılması lazım bilip bilmeden
Kiminde kötü bir baş rol
Kiminde iyi bir aktör olmalıyım
Ama sığdırılmamam gerek kabuğuma
Uğruna öldüklerim
Uktelerim olmalı...
Öyle bir ölmeliyim ki;
Ağlamalısın arkamdan!
Pişmanlıklarını tomurcuk tomurcuk dökmeli gözlerin
Ve hiç bir siyah anlatamamalı matemini
Yüzünden düşen bin parça olmalı
Bir tek sen tanımalısın gördüğünde beni
Zaten yaşarken de tek tanıyan sen olmalısın
Bu yüzden en çokta sana koymalı bu düşüş.
Herkes bir neden ararken bıraktıklarımda
Sadece sen bilmelisin sıradan bir ölüm olduğunu
Bense bir şiir bırakmalıyım bitmemiş
Yarım kalan tek şey o olmalı!
Ya da bir kaç satır kalmalı avcumda yazılı
"Giderken kendine iyi bak denmesini de sevmememişimdir bilirsin
Ondandır kendine iyi bakmanı da istemiyorum
Bu kez boyun eğiyorum kadere
Hayatından sessizce çekiliyorum..."
Ve ebediyete gömülmeliyim öylece! ! ! ...
I.
Sesini sür dudaklarıma.
Dilimde son peygamberin çığlık çığlığa duasını taşıyorum sana.
Bir avuç rahmetini saç toprağıma.
Sana geliyorum.
... Ana rahminden kopup geldim hayat denen sınama dünyasına.
Sayısız kavme su verdiğin çeşmede kandırdım susuzluğumu.
Bereketinle ektim tarlama
bölüştüğüm bir parça ekmeğin tohumunu.
Düştüğüm yolunda kanattım dizlerimi.
Sabrınla sardım en pıhtılaşmaz yaralarımı.
Sana geliyorum!
Ne olur
Duy feryatlarımı.
II.
Elini sür saçlarıma.
Dünyanın tek harikası olsun dokunuşunla ölümsüzleşen her bir saç telim.
Bir Kureyiş’in bakışları gibi dökülsün Kabe’nin duvarlarından toprağa.
Ve savur bedenimin dibinden gölgemi
Kudüs’ten Medine’ye
Cihandan kainata.
Kulak ver yüreğimi yırtarak yükselen yalvarışlarıma.
Bir gün ah edip bir günah edersem şayet sana.
Saçlarım dolansın boğazıma.
III.
Yüzünü sür yüzüme
Ümmeti Muhammed’in yüzü suyu hürmetine.
Sana açılan elde bir çizgi de ben olayım.
Yolunda koşanların ayağını öpen bir kum tanesi
İnleyen şahadetlerde zikir sesi
Uğruna yapılan cihatta keskin bir kılıç ağzı da ben olayım.
Sapla beni bir müşrikin göğsüne
Kan akıttığım yere imanınla dolayım.
Güç ver yüreğime ve bileğime.
Bir gün senin için akmayacaksa damarımda dolaşan bir damla kan
Bükülsün dizlerim
Alnımdan önce yüzüm yere gelsin.
IV.
İliğime işlenmiş özlemin ey Yaradan!
Sana geliyorum yüreğim dolu
Üstüm başım balçık
baldıran.
Ağzım dilim dua
Avuçlarım kan revan.
Sana geliyorum paçalarıma hasretin bulandı.
Bir ömür bedenim gözyaşlarımla yıkandı.
Azrail’i gözlemekten gözlerim hayalinle boyandı.
Can nihayet kafesinden soluma dayandı.
Sana geliyorum.
Ne olur
Alnıma yaz sana ulaşan seyir defterinin satırlarını.
V.
Rahmetinle yağdır ezanı kuruyan dudaklarıma.
Sana seslenilen bir cami minaresi de ben olayım gök kubbede.
Arş kıskanır aşkımı
sevdamı fısıldasam kulağına.
Sana geliyorum feryat figan.
Sana geliyorum üstüm başım iman
Sana geliyorum ey Yaradan!
Bana bir antibiyotik yazar mısınız efendim? Bu aralar içim çok kabarık
öyle söylüyor bütün fincanlar
kusacağım sanırım. Tüm antidepresanlar daha da depresifleştirdi içimi
ölemiyorum bile…
Aslıda bütün hayvanlar evcilleşmeye el verişli ona el verildiğinde. Balıklar bile örneğin
evde kimse yok diye okulun en güzel kız...ını matematik anlatmak için davet eden bir kedi görmedim ben. Ya da aldatıldığı için kendini içkiye veren bir köpeğin bileklerini kestiğini mesela. Ama çoğu insanın içinde bir sokak hayvanı beslediğini gördüm.
Kirliydiler bir çoğu
tırnak aralarına cesetler sıkışmıştı. Saçları cinayet kokuyordu her birinin ve gözleri birer mezarlıktı bir çok bakışı gömdükleri.
Kirliydiler Rose
yürekleri küflenmişti. Sevgilinle izlediğin güzel bir filmin en duygusal sahnesinde
bir eşcinselin şehvetle bir başka erkeğin üzerine çırılçıplak yürümesi kadar da iğrenç…
Organları yer değiştirmiş birer mutanttılar onlar.
Ve bazılarının
dini bacak aralarından arakladığını öğrendim zamanla…
Soğudum Rose
şimdi buzum…
Ve öğrendim ki bazen bir çöp kovası bile en yakın arkadaşından çok daha iyi anlayabilir seni. Başını usulca göğsüne dayayıp içindeki küflenmiş yüzleri kusabilirsin içine
bir iç dökme seansıdır aslında bu. İçindeki tüm içleri
başka bir içe…
Her şeye rağmen bütün insanların aynı olmadığını da öğrendim Rose.
Sen bakma erkeklerin ‘bütün kızlar aynıdır’ önyargısına
yada kızların bütün erkekleri aynı sandığına. Bazen bir önyargıyla da koyabiliyor insan bir başka insanı çeyiz sandığına.
Sen Rose
Bir ikindi vakti öldür beni Rose!
Gün batarken batır sözlerini göğsüme.
İki şarjör bakış boşalt üzerime
beynime bir el veda sık!
Rose
yıldırımlar çarpışıyor.
...Martılar atlıyor kentin en yüksek minarelerinden.
Bütün kaldırımlardan kaldırmış ayak izlerini yağmur.
Çekme sakın nefesini tenimden üşürüm
Biraz daha dur!
Gitme Rose
Yoksa kıracağım içimdeki çocuğun kalbini…
Biz seninle bir elmanın iki yarısı olmayalım Rose
ayrılmasın bedenlerimiz.
Biz seninle
Aynı elmanın merkezinde iki çekirdeğiz…
Beni öldür Rose!
Dudakların dudaklarımı hedef alsın.
Tırnaklarını sapla omuriliğime