Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
"Ben daha çok seviyorum" kavgamızı hatırlıyormusun? Sanırım ben yine kazandım.
Götürecekleri
gün elini omuzumu attı
Gitmemden onu bırakmamdan
korkuyordu.....
Elime birşeyler koydu..
Bakamadım..
Götürüleceğim
yere vardığımız da elime baktım
Ona hediye ettiğim
boncuklar...
Bunların bende kalmasına izin verir misiniz
acaba ?
Belki bedenimin burdan kaçmasına yaramaz ama
Ruhum
burdan uzaklaşabilir...
Diyerek canımı orda aldılar...
Son
söz olarak şu iki kelimeyi ettim
Sevdanı helal et...
saymadım. Hepsinde son olduğunu düşündüğüm ayrılıklarımızla büyümüşüm
yeni fark ediyorum.
Ayrılıklar insanı büyütüyor
bu kesin! Ancak nereye doğru boy vereceğini
hangi yöne gideceğinin seçimini kişi kendisi yapıyor. Senden nefret ederek
içimde kin besleyerek de büyüyebilirdim. O zaman kötülüğün o soğukkanlı erdemine ulaşırdım ama benim toprağım iyi! Ne yapsam kalbimde uzun zaman barınmıyor kötülük!
ben seni olduğun gibi kabul etmeyi seçtim. Bu daha zordu üstelik! İnsanı insan yapan erdemlerin başında geliyorsa sabır ve anlayış
ben bu basamağı çıkmak niyetindeydim. Belki de sadece bu yüzden hayatıma gönderildin!
En kolayı nefret etmek aslında! “Allah belanı versin” diyerek küfür etmekten daha kolay ne var
gidenin ardından yapılacak? Çok canın yandığında
kalbin kırıldığında isyan ediyorsun
bunu kim anlayamaz? Ancak öfkelenmenin de sınırını ayarlamak gerekiyor.
Onca yaşanmışlığa
emeğe isyan ediyorsun. Doğal bir tepki! Sonra aklın devreye girmesi gerekiyor. Birini sevmek
sadece kalbinin seçimiyle olabiliyor. Kimse kimseyi silah zoruyla sevdiremez
sadece yanında durmasını sağlayabilir. Sevdiysen
yüreğinin ve aklının tercihi budur; kandırıldığını ve inandırıldığını düşünmek ise
ruhun kendini kandırmasıdır.
Her seçimimizin sonu iyi olsaydı
nasıl büyürdük? Hiç elimizi kesmeden
bıçağın tehlikesini öğrenebilir miyiz? Hiç acı çekmemiş bir ruhun
geleceği yer neresidir? Daha önemli soru
madem olgunlaşmayacak ve öğrenmeyecek
o ruh neden buradadır? Bu soruya farklı cevaplar verilebilir elbette!
Seninle birlikte
bu hayatta olup biteni merak etmeyi öğrendim. Neden yaşadığımı
neden bu yaşadıklarımın başıma geldiğini ve daha birçok soruyu sormayı öğrendim. Bana yaşattıkların katlanması hiç kolay acılar değildi ama hepsi için teşekkür ederim. Kendime giden yolda
rehberlerimden biri de sendin! Allahtan benim toprağım iyiydi
Güzel'di ile başlayan cümleler kurmuyorum ne zamandır.
seninle herşey Güzel'di demiyorum artık. çünkü herşey güzel hâlâ güzel... sana küfretmek seninle düşlerde sevişmek hâlâ güzel... bir geçmiş zaman eki geçirmiyor bütün yaşanmışlıkları güzel hâlâ çok güzel...
Artıık Süslü Cümleler Kuramıyorum Çekiniyorum Belki de..
Belki Sacmalıyorum Artık Sözlerim de " Seni Seviyorumlar "
" Özlüyorum lar Olmayacak ".
Artık Ayrılığı Kabullenmeye Çalısıyorum Belki de.
Anladım Sana Dokunmam Seni Hissetmem Sana Bakmam Yasak ..
Canım Nasıl Yanıyor Bir Bilsen. Eski Biz'i SEN'i Ne kadar Özlüyorum Ah Bi Bilsen .. Ben Sensizliğe Alısamadım . Vazgecmek İstedim Olmadı Yapamadım. Beni Bıraktığın İçin Ne Kadar Kızsam da Her Saniyem de Senin Hayalin Beni Benden Alıyor.. Kalbim'deki Seni Bi Türlü Atamıyorum İşte..
Tarifi İmkansız Bi Aşk Bu Biliyorum.
Ama Artık Etrafıma " Sahte Gülüşler " Dağıtmaktan Yoruldum..
Gülümseyişimin Sebebi Yok Artık .. "o" Çook Uzaklara Gitti.
Biliyorum Daha Nice Sensiz Bi Güne " Günaydın ! " Diyeceğim..
Alısamıyorum Yapamıyorum Vazgecemiyorum ! .
Kalbim'e Söz Geciremiyorum ..
Ah Ah Ümidim..
Canım Nasıl Yanıyor
Kalbim Nasıl Ağlıyor Bir Bilsen ..
Ben Seninle Hayata Tekrar Baslamıstım..
Elini Uzattığım da
" Sonsuzluk Seninle Baslamıstı ".
Ayrılığı Kabullenemiyorum .
Ne Desem Ne Yapsam Faydası Olmıyacak Biliyorum .
Sen Yine Kendi Bildiğini Okuyacaksın .
Yine " Gelme "
" Olmaz "
" Bekleme " Diceksin .
Alısmam Gerekiyor Oyle Değil mi .. ?
Unutmam Gerekiyor Değil mi ?
Bana Birşey Söyle Nasıl Unuturum Seni ? Nasıl Vazgecerim. ?
Sen Unuttun mu ? Anılarımızı ? Kavgalarımızı ? Yasadıklarımızı ?
Unutma Sakınnn.. Ama Sakın Unutma Beni..
Zaman'da Artık Fayda Etmiyor Bana Zaman Ancak Anılarımızı Tazeliyor..
" Hani Sen Bana Kızardım ya Tatlı Tatlı Bakardın Gözümden Hiç Gitmiyorr.. "
Bugün Eski Mesajlarımızı Okudum İçim Acıdı . Ağlıyamadım Ama.. Artık Kimse Ağlamamı İstemiyor Ağladığım da Sucu Sende Buluyorlar Çünkü ..
Hani Sana Yazdığım Mektuplar Var ya Bitanem Sakın Atma Onları ..
Hep Saklaa..
Ben Hep Seninim ..
"Sen Beni Ellere Emanet Etsen de Ellerime Ellerinden Baska Bi ten
Asla Değmiyecek Sana Söz Veriyorum Gerceğim ". Varlığını Hissettiğim Sürece de Benimsin.. Sonsuza Deekk..
çocuksu susuzlugumla asla doyamadigim öpücüklerinden birini kondurup gittin. "N'olur öyle bakma bana" dedin en son... Daha birkaç dakika önce
gözlerimde varliginla alevlenen yasam sevincinin yerine
boyun egmis
donuk ve daha simdiden hasretinle kavrulmus bir karanligi birakip gittin...
Dolmustu zamanin...
Yüregimdeki kum saatini
o göz açip kapayincaya kadar geçen "sen"den
sanki asirlarca tükenmek bilmeyen "sensizlige" tersyüz ederek gittin.
Içimde
günlerdir yoklugunla zayiflamis
kalbi kupkuru kalmis ask çocugunu sevginle emzirme sarhosluguyla delirdigim su "üç saatin" içindeki yüzlerce "an"i "ani"ya dönüstürerek... Önce gözlerim öksüz kaldi yoklugunda. Sonra
nefesinin o bugulu sicakligindan mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarlari... Gittin...
Iki askin arasinda saskin
ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup
baska bir eve gittin uyumaya. Artik senin degildi evin
. "sizin"di. Benim özledigim o eski evin degildi gittigin...
O eski ev... Oturup
zamanin o yagmursuz
o parça parça yüzüne bakarak
günesin bütün gün sadece yalayip geçtigi los pencerelerinde dalginligimizi biriktirdigimiz o ev...
Susardik bazen... Ansizin
hesapsizca
belki de yorgun düserek... Akildisi bir hizla devinen imgelerin ortasinda
bir çig gibi ömrümüze yigilan anilardan birini seçip
dondurarak... Hayat
çok eskilerden gelen sonsuz bir ritüel gibi
bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafimizda
umurumuzda olmadan...
Elin çaya uzanirdi...
Tenim dudaklarini özlerdi...
Bir sözüm siirin olurdu... Demlenirdik.
Gömüldükçe düslerin o büyülü uykusuna
askimin kalbimdeki ilahi melodisi çalinirdi kulaklarina birden. Nasil da ürkerdin. Karanliktan korkan bir çocugun teselli isligi gibi bölerdi sesin suskunlugumuzu...
Ruhlarimizin biryerlerde bulustuguna
düslerimizin biryerde kesistigine inanmak istedigim bu hayattan çalinti anlari
beni bunun aksine inandirmaya çalisan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.
Iste böyle anlarda yüzü daha da netlesirdi dünyaya gözlerinden bakan o yarali çocuklugunun...
Iste ben en çok seni içimden dogru sevdigim böyle anlari severdim...
Hayatin içinde seni barindirdigi her karesinde uzun uzun soluklar alarak
o günlük
o siradan ayrintilarini alabildigince büyütüp
içinde kaybolarak severdim seni... Odanin içinde
varligina yillardir asina oldugun bir esya gibi sessizce kaybolarak seni izlemek ve basinin üzerinden sonsuzluga akip giden düs bulutlarinda sekillenen her sözü
yüregimde senin için büyüttügüm siire misra yapip eklemekti seni sevmek... Sevmek hayatina taniklik etmekti benim için...
Sabahlari evden çikmadan önce
uykundaki o en masum halini öpücüklere bogarken "gitme" diye sayiklayan sesine kiyamayip
patrona binbir yalanlar uydurarak sik sik ise gitmemekti seni sevmek... Sana kahvalti hazirlamakti. Özenle hazirlidigim sofraya istahla oturup
"Sen var ya
bir meleksin
neden seninle evlenmiyorum ki ben... Senden daha iyisini mi bulacagim"diyen muzip sözlerine sevinmek
belki de çocukça inanmakti... Ince ince kiyilmis
tabaga motif gibi islenerek dizilmis ve hep sevdigin gibi üzerinde zeytinyagi ve limon gezdirilmis domateslere
yaptigim mezelere duydugun minnete sasirmakti...
Hayatina eklemekten çilginca zevk aldigim o sefkatli inceliklere duydugun minnete...
Seni sevmek
bundan yillar önce
seni bir idol gibi içimde büyütüp
hayranligimin yavas yavas aska dönüsünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldigim mektuplarima
ayni incelikle
ayni özlemle
ayni hayranlikla verdigin cevaplarina inanmamakti... Tüm israrlarina ragmen
bu essiz büyüyü bozmaktan çekinip
aylarca seni bir kez bile aramamakti. Sonra ansizin yollara düsüp
çocuklugumda kalbimde filizlenen sevdasi senin askinla yeseren bu kentin sokaklarinda izini sürmek
kendi sözlerinle "bu inceligin ve bu derin anlayisin yüzünü"
yani o merak ettigin yüzümü
gözlerine tasimakti... Bulustugumuz cafede
aylarin günlerin telasi ve susuzluguyla
anlattigin seylerin hiçbirini algilamadan
sadece hayranlikla seni
o hepimiz gibiligini seyrederken
masanin altindan bir türlü çikartamadigin o telasli
o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanina inanamamakti...
Seni sevmek
o gece raki içtigimiz köhne meyhaneden çikip yürüdügümüz sokaklarda
Nisan ayinda bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanri'nin bu ask için gönderdigi bir isaret olduguna inanmakti...
Seni sevmek kadinligimi
bedenimi ve hazzi ilk defa seninle kesfetmekti. 17 yildir sanki sadece senin için sakladigim bedenimi
en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoslukla sana sunmakti... Her dokunusunda kutsal bir ayinin o sicak ve tatli sarabini yudum yudum içer gibi...
Seni sevmek
askin ugruna
ama senden izinsiz
baska bir kentteki hayatimi sifirlayip
yasadigin kente
yasadigin gögün altina
islandigin yagmurlarin altina gelip yerlesmekti. Senden baska
bu koca kentte bir basinalik ve kimsesizlikti seni sevmek... Sokaklarda tek bir tanidik simaya rastlamamaya alismakti güçlükle... Hücrelerimle beraber çogalan askini özgürce ve sinirsizca yasamak için ailemin sefkatli ve anlayisli kollarindan siyrilip kanatlanmak
yillanmis can dostlarin sevgisini çok uzaklarda birakmakti...
Seni sevmek
yalnizligin soguk kollarindan biraz olsun siyrilip
nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek basima Beyoglu'nun karanlik sokaklarinda kalabaligin soluguyla isinmaya çalismakti. Hiç tanimadigim insanlarin yüzünde senin yüzünü aramak
onlarin kaybetmis
umutsuz hayatlarinda yarali geçmisinin ve çocuksu düslerinin izlerini sürmekti...
Seni sevmek
bu kentin tozlu
soluk isiklari ruhumu isirirken
ayni gecenin yildizlari altinda seni deliler gibi özlemekti... O geceyi de kollarinda geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolasip
barlarda
kahvelerde oturup eve dönüsünü beklemekti... Bazen bu bekleyislerin sonu
yorgun düsmüs bedenimi sürükledigim evimde
o gece bir baska kadinin yaninda uyumana aglamak olurdu sabaha kadar...Ertesi gün bir sizofren gibi
hiçbir sey olmamis gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum...sasirirdin.
Çünkü
seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olani acimasizca yokeden bu kentin hoyratligina ve senin için artik inanmaktan çoktan vazgeçtigin
yasadigin hayalkirikliklariyla çok uzun zamandir kaybettigin o ask duygusunun gerçekliginin canli ispati olmaya direnmekti... Kalbine inançla ask tohumlari ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdigin ask sarkisi adina sana umut vermekti...
Seni sevmek
ait oldugun gökyüzünde seni özgür birakmakti... Koparmamakti kanatlarini... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynagindan
baska sevgilerin siirine ekledigi misralardan kiskançlikla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...
Sevmek
ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razi olmakti... Çocuksu bir saflikla tek vazgeçemeyeceginin ben olduguma kendimi inandirarak
hayatina boyun egmekti...
Seni sevmek
bir babayi
bir canyoldasini hayatinin sonuna kadar yaninda oldugunu bildigin güvenilir bir dostu
ilgiye ve sefkate doymayan çaresiz bir küçük çocugu
ama en çok da tutkulu
kiskanç ve yüregi sonsuz maviliklere akan bir deli asigi sevmek gibiydi... Birgün ansizin
telefonda duydugun bir sese
ya da yeni tanistigin bir kadina asik oldugunu
sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasil kiskandigimi görmek isteyen abartili bir heyecanla söylediginde
telasa kapilmamak
bunun gelip geçici bir duygu olduguna ve asla benden vazgeçemeyecegine inanmakti... Yine de içimdeki o kaçinilmaz endise ister istemez sarardi yüzümü... Sesim solugum kesilirdi birden... Iste
öyle anlarda beni simsiki sarip
tutkulu bir sevismenin ilk öpücüklerini dudagima kondururken
"Sen küçücük bir kizsin
biliyor musun"diyen sefkatli sesini severdim en çok... Ve aslinda ben dahil
hiç kimseye asik olamayacagini düsünür
hüzünlenirdim...
Rüyalarimin gül kokusu...
Sonra birgün aska açildi yüreginin sürgüleri...
Sonra birgün siirlerin baska bir askin kokusuna büründü...
Yikildi tabularin... Kirildi zincirlerin... Uzagima düstün.. Bu defa farkliydi
hissetmistim. Yalniz bedenini degil
ruhunu da paylasmaya baslamistin bir baska kadinla...
Sonra sevmek yavas yavas kayisini izlemek oldu avuçlarimdan... Seni sevmek
sen sabaha karsi uyudugumu sanarak yanimdan kalkip bir baska yürekle telefonda özlem giderirken
içimde kopan firtinalari susturmaya çalismak oldu sessizce...
Habersizce kapini çaldigim o gün
kapinda kalip
içeri girememek oldu... O güne kadar hiç olmazsa bana karsi dürüst olmanla
yasadiklarini benden gizlememenle
yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir baskasini incitmemek
üzmemek için ondan gerçekleri gizledigini
yalanlarla da olsa onu korudugunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarini bile kiskanir oldum.
Neden dürüst olmak için beni seçmistin sanki... Gerçegin acimasiz zindanlarinda neden beni kilitli birakmistin... Ne çok düsündüm bu sorularin cevaplarini... Ne çok sorguladim kendimi
seni soluksuz birakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istedigin bu muydu? Seni yanlis mi tanimistim?.. Bana hep
ne kadar asil bir yüregim oldugunu söyler dururdun... Isyanim
kalbimin ezilmis parçalarinin üstünü örtüp
sessizce çekip kapini çikmak olurdu en fazla...
Yalniz kalmak istedigini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder
çikip giderdim... Özür diler gibi bir sesle
onun gelecegini söylediginde
sessizce çikip giderdim... Karsinda ben otururken
onunla saatlerce telefonda konustugunda çikip giderdim... Hep giderdim...
Bu onurlu tavrimdi belki de ezen yüregini... Vazgeçemedigin tek yanim buydu belki...
Sonra
sevmek yarali kadinligimi baska yüreklerle avutma yanilgisina kapilmak oldu... Buna hakkim oldugunu söyleyip dursan da
biliyorum
aslinda içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmistin zaten... Benim de yüregimi böldügümü düsünmek sana bile agir geldi... Oysa ben
seni degil
kendimi cezalandiriyordum baska bedenlerde... Ruhumu kemiren bu deli aski cezalandiriyordum... Bunu anlamadin mi sevgili?
Sevmek seni degil çocuklugumu
düslerimi
kendimi aldatmak olmustu artik... Bana baglanan masum asklari seninle aldatmak olmustu... Kimseye veremedim yüregimi. Ne zaman baksalar içime
yüregimin kirik aynasinda kendilerinin degil
senin yüzünün aksini gördüler hep. Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini... Gittin...
Seni sevmek
bensiz akip giden hayatina bir yabanci gibi uzaktan bakmak oldu çoktandir... O çocuk ellerinin
bir baskasinin saçlarinda gezindigini
aniden özlemle sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu
sabahlari uykunda bir baska kadina sarilip bir baska yüzü öpücüklere bogdugunu
sabahlari uykunda bir baska kadina "gitme" diye sayikladigini düsünmek oldu
seni sevmek... Geceleri
kokuna hasret yatagimda ter içinde uyanmak
kendimin bile affedemedigi bir bencillikle
kalbindeki tek askin benimki olmasi için gözyaslari içinde Tanri'ya yalvarmak oldu..
Seni yasak bir ask gibi gözlerden uzakta
rutubetli duvarlar arasinda yasamak oldu
sevmek... Beni hayatindan disladigin için öfke nöbetlerine kapilip
bana bile yabanci gelen
hiç tanimadigim bir sesle sana bagirmak
haykirmak
aglamak
sonra pismanlikla affedip tutkuyla sana tekrar sarilmak oldu...
Yabani bir ot gibi ruhumu sarip sarmalayan öfke ve kiskançlik duygulariyla benligimden uzaklasmayi kendime yakistirmamak
sikisip kaldigim bu karanlik dehlizde
kendi kalbimde
yalnizligimda
sensizligimde
kendi askimla delirmek oldu artik seni sevmek...
Simdi
bu aciya bir son vermesi
kendisini terketmesi
sonsuzluga birakip gitmesi için birbirine yalvaran iki yüregiz artik... "Ayazda Iki Yürek" gibiyiz... Sen benim sizofren askimsin... Bense senin kanayan vicdaninim...
Affet beni sevgilim... Verdigim sözleri tutamadim...
Hiç inanamadın belki
Ama
Senden başka hiç kimse girmedi aklımla arama
Dönüp dolaşıp konardım aynı sevaplara
Dudaklarımla değil
Hislerimle konuşurdum tanrımla
Bakma şimdi göçmen sürgünlere kobay olduğuma
Anlardı o beni
Evet
Islaktım haddini bilmez bir yağmurla
Şikayetsizce
Islanmıştım güne kara sürülmeden şemsiyesiz bir vurguna
Ayyaş aklımla dik durma takınmıştım gözlerime
Kal diyemezdim sana
Git diyemediğim gibi ...
Lokmalarla değil dokunduğunla yetinirdim
Gönlünün götürdüğü yerde doyardım
En çok beni anlamanı isterdim
Yeter ki .
Yapma be adam yapma! Şimdi gidilir mi? Tam demlenirken kalbimizin üstünde aşk bırakılıp gidilir mi?
Yapma Be Adam!
Mecburiyet sorumluluk hayat gailesi neler sayabilir insan gitmek için ve hiçbiri nasıl da yakışmaz aşkın yanına! Aşk; tek başına bir sözcük gibi dursa da yanımızdayken anlam kazanır.
Sen gidiyorsun ya ayağımın altındaki toprak kayıyor. Üstüme çöküyor şu koca dünyanın bütün gailesi kaldıramıyorum sensizliği.
Yapma be adam yapma! Şimdi gidilir mi? Daha sevişecektik! Tenlerimizin kokusu karışacaktı birbirine sıcağa falan aldırmadan bir geceliğine de olsa sarılıp uykuya dalacaktık.
Sofrayı yeni toplamıştım daha kahvemizi pişirmiştim. Heidegger’i konuşacaktık hani Foucault’u anlatacaktın. Doğruyu söylemeyi tartışacaktık. Kaç yazar geçecekti soframızın yanından nelere gülecektik şimdi gidilir mi?
En sevdiğin yemeği sofrada bırakır gibi en sevdiğin yüzüğün parmağından çıkıp denize düşmesi gibi kendi doğurduğun çocuğu kucağına alamamak gibi dilinin ucunda duran ama hatırlayamadığın bir kelime gibi şimdi çıkıp gidilir mi?
Yapma be adam yapma! Tanrı bile razı gelmedi gitmene. Temmuz sıcağında alev alev kavrulurken ortalık sen kapıdan çıkar çıkmaz parçalandı gökyüzü. Şimşekler çaktı fırtına koptu. Gökyüzü başımıza yıkıldı. Yağmur gibi değildi üstelik sel oldu aktı. Sen yukarıdan gelen mesajı anlayabildin mi?
Gitmeye hiç yakışmayan bir vakitte ayrıldın buradan. Daha neler paylaşacaktık oysa daha neler anlatacaktım. Doyamamıştım daha soracaklarım vardı!
Sen gidince bu şehir değişiyor gözümde. Boğaz kayboluyor deniz kuruyor. Çorak kurak bir toprak parçasına dönüşüyor koca İstanbul! Tadı kalmıyor İstiklal’in Bağdat Caddesi’nin Nişantaşı’nın Anadolu Feneri’nin…
Yapma be adam yapma! Şimdi gidilir mi? Koynuna saklanacaktım senin yaşamın bütün dertlerinden uzaklaşıp kaybolacaktım. Aşkın kıyısında bir duble rakı yanında efkarlı bir türkü tutuşturup dudağıma sana her gün olduğu gibi yeniden aşık olacaktım. Şimdi gidilir mi? Yapma yahu!
hem de hiçbir zaman inanmamıştım. Beni kendime düşman edip kalbimin bir yarsını söküp alıp gideceğine... Benden başka herkes biliyordu oysa
senin günün birinde beni yarı yolda bırakıp gideceğini. Şu kahrolası dünyada bir ben vardım zaten sana inanan
güvenen
seven ve her zaman her şartta destek olan. Ama sen sana inanmayanları haklı çıkardın ve beni terk ettin.
Seninle birlikte kurduğum dünyayı yerle bir edip gitmene ne sebep oldu bilmiyorum. Ben yalnızca sana aşık değildim sen benim en iyi dostumdun. Neler yapacaksam danışırdık birbirimize
hayatımızı paylaşırdık. Ağlamaktan korkmazdım. Biliyordum ki ağladığımda sen yanımda olup göz yaşlarımı silerdin. Artık ağlamıyorum bile. Seninle ilgili her hatıra acıtıyor yüreğimi. . birden aklıma geldin ve ben boğulacağımı sandım. Tıkandım. Nefes alamadım. Ağlayamadım.. Bütün resimlerimizi kaldırdım. Kimsenin senin hakkında konuşmasına izin vermiyorum. Ve günde bir paket sigara içiyorum. Hayatta en nefret ettiğin şeyi yapıyorum yani. Artık uzun yıllar yaşamanın pek anlamı yok öyle değil mi?Ne için yaşayacağım ki!
Seninle birlikte hayallerimi de kaybettim ben.Tek katlı bahçeli ve bahçesinde köpekleri olan bir evim olmayacak artık..Sana sürpriz yapacaktım
evimizi sana yazdığım aşk mektuplarıyla ve en güzel fotoğraflarımızla süsleyecektim. Bütün hayallerime evime çocuklarımıza
mutlu geleceğimize emin olduğum geleceğimize veda etmek kolay mı olacak sanıyorsun. Seni aramıyorum diye
bu kez peşinden gelmedim diye unuttuğumu zannetme. Her zamankinden daha çok seviyorum seni. Şu an şu saniye uğrunda ölebilecek kadar çok seviyorum. Öfkem de aşkımda dinmek bilmiyor. ...
Senden sonra ben nasıl yaşarım bilmiyorum
ama senin hep mutlu olmanı isterim. Birlikte geçirdiğimiz yıllar içinde seninle yaşadığım her an özeldi
her anı doyasıya yaşadım. Beni çok mutlu ettin. Zaman içinde kızgınlığım geçince seni hep o güzel günlerimizdeki hatıralarla anacağım. Yıllar sonra ben eğer aklına gelirsem bil ki pencerenin önünde en sevdiğin şarkıyı mırıldanıyorumdur yıldızlara “Dün akşam yine benim yollarıma bakmışsın...”
Zaman aleyhimize olsa da
Bilmediğimiz bir köyün
Şiir yüzlü çocuklarına
Kutu kutu çikolota dağıtmaya geç kalmadık sevgili “
Dündü.
Dün.
Sen yorgunluğunu yorarken yarı uykulu halinde
Ben kaya gibi sert acılarının kenarlıklarına
Harf harf kendimi ilmekledim.
Tek bir motifini es geçmeden.
Geçmişinden tanıdık
Düşlerine yabancı bir kapıya vururken ayak ucunu
Ben topuklu ayakkabılarının sesine sakladım
İçimin tahta arabasıyla avutulan çocukluğunu.
Ve adını teşhir etmediğin bir sokakta
Kalabalık bedenini yüreğinin tenhalığına zorlarken
Ben gözlerine binlerce şiirler bağışlıyordum
Sana hayat dediğim rüzgarlı tepede.
Yıldız yıldız akarken gecenin karanlığına
Ben sesinin refakatliğine soyundum.
Üryanlığımı yüreğimle kapadım.
Günahı boynuma
Senli acıların katline boyandım.
Seni özlemekten hiçbir zaman feragat etmedim.
Etmedim de hep seni içime akıttım.
Damarlarımdan taşırdım.
Hangi hücremde devşirme bir yeniçeri ayaklansa
Hayat diye senin yüzünü sürdüm.
Ben sana hayat dedikçe büyüdüm.
Büyüdükçe sende
içimde seni büyüttüm.
Koca bir şehirde
Adından başka her yere yabancıyım.
Kalabalıklar üzerime yürüse
Senli yüreğimi sürerim ölümün üzerine.
Tenimden bir teni koynuna bağışlayıp
Yeşil reçeteli ilaç küpürlerin içine saklarım kendimi.
Koca gövdemi ince yüreğine indirgeyip
El yazması bir mektubun içinden
Sana koşarım ben.
Geceydi..
Biraz da sendi.
İki yanı dağlarla örülü yüreğinin ortasına
Bir şiir kurdum kafiyelerden ayıklanmış.
Saçlarının gökyüzüne en yakın yerine
Bir salıncak kurdum serbest şiirlerimin senli sesinden.
Hayatının senli tenhalığına
Adımın harflerinden bir kalabalık bıraktım.
Acının en katıksız yerinde beni sancılarına bağışla diye.
Biraz ben'dim
Ama hep sen'dim.
Hep senin'dim sevgili.
Yolların uzaklığına bakıp bakıp
Yorma kendini.
Beni bensiz bir uzakta içine çekerken
Sen gözlerimin ufkuna vur gözlerini.
Yüreğinin yeşil bahçelerinden esinlendiğim
Bir ayçiceği tarlasına döndür yüzünün aydınlığını.
Parmak uçlarınından sarkıt gövdenin rengarenk balonlarını.
Bir Cumartesi günü
Bir kargo paketine sığdırılmış mavi bilyelerimi
Eteklerinden sal yüreğimin senli bahçelerine.
Bendeki “ adın” alabildiğine “ hayat”
Bendeki” hayat “ alabildiğine “ sen” olmuşken
Sana kavuşmam bir ölüm sonrası gelsin sevgili.
" Sustuğumuz harf miktarı konuşurken sevdayı
Yaşadığımız hayat kadar
Gözlerine sakla beni sevgili."
13 Mart 2010
Mavi Bilyeli Adam // İsmail Sarıgene
Ey acıdan mutluluklar doğuran kadın. Biliyorum sen bu saatlerde yorgunluğunu yormaktasın. Bu kaçıncı rüya kendini hüznün dar ağacında sallandırdığın ? Bu kaçıncı tabut omuzlarında çocukluğunu yıkadığın ? Kanamalı bir gecenin içinden koşuyorum sana Karanlığın içinden ayıkladığım binlerce yıldız
Satırların içinden arakladığım binlerce şiir ile.. Başım otobüs camlarında uykusuzluğa râm olsa da Sana vardım
sana yar'alandım. Sana hayatlandım.
Sana gelirken Susamıştı karasallığım
Kurumuştu şiirlerim
Çatlamıştı satır aralarım. Bir meltem gibi yüreğine masal anlatmayalı Depreşmişti sırt ağrılarım Kısırlığım ayyuka çıkmıştı. Sonra suskunluklarımı yüklenip Özlemine susadı üşengeç yaralarım. Ceplerime sığacak kadar mavi bilyeleri doldurup Koştum kır düğünü düşlerimize O kadar dalmışım ki
Yalın ayak kalmış çocukluğum. Beni sevdana giydir sevgili. Kokunla ört düşlerimi.. Gözlerinin hayat deryasına yatır harflerimi Ve sakın beni nefesinde uyutma... Beni
Beni nefesinde yaşat. Ve dudaklarının nihavent sesinde öldür.
Eski bir lunaparkın Atlı karıncaların olduğu bölümde buluştuk sonra. Üzerlerimizde çocukluğumuz
Ellerimizde tertemiz düşlerimiz
Ve de sonu gelmeyen sırt ağrılı umutlarımız
Gülümsüyoruz rastgele.. Sanki mavi bir denizin ortasında Yalın ayak yürüyoruz. Gözlerimiz aşk'a kapanmış Yüreğimiz bir sevdaya adanmış.. Yürüyoruz elele..
Sonra ben bir şiir oluyorum gözleri kapalı. Bilyelerini unutmuş bir çocuğun sırtında sona eriyor ağrıların. Ve sana ithaf edilmiş satırların arasında Soluğum
nefesim çağlayan bir nehir gibi. Sana cümle cümle koşarken Taştı içimdeki çocuk
Sonra yalın ayak koştuk mutluluklara... Gül sağnağında kavuştuk hahve rengi umutlara Biraz da sustuk sevda dilin. Sustuk derken dil sustu
Yürek
aşkı binlerce dile tercüme ediyordu. Ve sana yazılmış bir şiirin en hayat damarında
Acıyı payladık. Ve yüzüm yüzünde
Saçların nefesimde.. Ve yıldızlar şahitliğinde Bir fincan umudu mutluluğun utaganç yüzüne çaldık.
Biliyorum saat geç oldu. Sen yorgunluğunu yorarken bu saatlerde Ben sana vardım. Saçlarının baş ucuna mavi bilyelerimi bıraktım usulca.. Yüreğine eğilip İçinde hayalleri gerçek olan bir sevdanın geçtiği Masalı anlattım. Sana söz sevgili. Acılardan mutluluklar doğuracağız bir gün. Evet
bir gün; Gözlerinin tenhalığına değen tüm uykuları uyandırıp Yüreğinin bereketli topraklarında Gülümseteceğim umutlarını. Ve dudaklarına yaslanıp tüm alfabemi İçimdeki çocuğun tüm şarkılarını fısıldayacağım Ve sonsuza dek adını haykıracağım satırlara.. Sana söz sevgili..
7 Aralık 2010 Mavi Bilyeli Adam // İsmail Sarıgene
Dudaklarımdan gamlı
Notalar damlıyor
Her ‘imdat’ çığlığımda.
Sanki dikenli bir telim
...Dokunsan
Kan dolacak avuçlarına.
Zamanın gri ve mat
O akıl almaz gölgesi
Islak bir duman gibi
Yapış yapış düşerken koynuma
Biraz daha şehit veriyorum
Ürkmüş çocuk yanlarımı
Seni özleten bir şarkının
Kurduğu haince pusuda
Yüreğini
hissizlik kuşatırken
Hiç düşündün mü
Bana doğru gelmeyi
Yelkenlerini özlemekle doldurmuş
Işıkları titreyen bir gemi gibi.
Haberin olsun
Burada kelimelerin kalbi kırıldı
En başı
sevmek çekiyor.
Haberin olsun
Şiirler yoğun bakıma kaldırıldı
Sana dair kelimeler can çekişiyor.
Ben seni özlüyorum
Özlemim can çekişiyor.
Bundan haberin olmasın
Nasılsa
Bensiz de yaşayabiliyorsun
İşte bak
Bunu kalbime söyleme sakın
Bundan onun haberi olmasın.
Hepimiz ölürüz.
Hepimiz düşürülürüz kağıtlardan
Birer kelime fazlalığı gibi.
Sen bana kadınım dedin adamım…
Kendime iyi bakmamı söyleme bana
Hiçbir iyi dilekte bulunma benim için.
İstemiyorum
üzülmemem gerektiğini anlatma defalarca…
Sen bana kadınım dedin adamım…
...Başka aşklara emanet etme sakın beni.
Ben hiç yaşanmamış sayamam ki ikimizi...
Böyle olması gerekiyor’ları git kendine anlat sen !
Hangi sabah sensiz uyanmamı hak ediyor ?
Hangi şarkı sensiz dinlenecek şimdi ?
Hangi yollarda sensiz yürünecek ?
Sen bana kadınım dedin adamım...
Şimdi gidiyorsun ya ?
Hangi ikinci el aşkma değecek ?
Beni bırakıyorsun ya öylece…
Elini
kokunu
gözünü alıp gidiyorsun ya ?
Bana mutlu olmamı söyleme !
Sen bana kadınım dedin adamım…
Kokumu içine çektiğin günlerin bile hatırı yok mu sende ?
Öyle çok sevdim ki ben ‘biz’i
Ben elleri olmayan bir adam sevdim.
Onu kendimden çok sevdim.
Onu yağmurdan sonra eşi olmayan toprak kokusu gibi sevdim.
Onu soğuk havalarda içinden çıkmak istemediğim yatağım gibi sevdim.
Ben elleri olmayan bir adam sevdim.
...Onu çok sevdim.
Hayallerim gibi sevdim.
Evladım gibi sevdim.
Ben elleri olmayan bir adam sevdim.
O adam bana git dedi !
Sevme dedi !
Vazgeç dedi !
Gittim.
Sevmedim.
Vazgeçtim ben.
Ve Allah sizi inandırsın el bile sallamadı ben giderken.
Hatim etmiştim gözlerini..
Ama senin gözlerinin başka hangi dinlere inandığını hiç bilmiyordum..
En sonunda bir bidon dolusu benzini alıp
...Gözbebeklerimin içindeki seni cayır cayır yakıp öylece gitmiştin!
Sen bana Tanrı’nın armağanısın sanırdım..
Ne sen armağan olacak kadar saftın
Ne de Tanrı seni bana armağan edecek kadar kötüydü..
Yine ben yanılmıştım..
Beş parmağımın izi kalmıştı aldatılışımda
gidişini tokatlamıştım!
Yaralarımı karalara bağladım..
Artık her gün yas..
Artık her gün sus..
Artık her gün öl..
Sen bu kadar siyaha boyanmışken bende ayakuçlarına kadar..
Hangi mahkemede temiz çıkarabilirsin kendini?
Hangi kilise çıkarır içindeki günahları gözbebeklerine kadar?
Bitti dedin
bittim..
Git dedin
gittim..
Sus dedin
sustum..
Beni iyi ezberlemiş misin söyle bakalım!
Midemi bozan seni bil bakalım sevgilim
ben nereye kustum?
Kendine adresini bilmediğim bir şehir kur
Ve git şimdi!
O şehir
bilirsem ölüm olur bize
gelirsem enkaz..
Ben kendimi ödüllendirdim merak etme sen !
Lütfen artık gidiniz !
Son model bir neşter kiraladım bugün kendime..
O beni terk ettikten sonra bileklerime uğrayabilirsiniz..
Sonbahar küsmesin diye
Dalından düşmeyen yapraklara
...Öykünen
Hüzün sarısı adamlar geçiyor
Aynı renk gözlükleriyle
Kaldırımlardan koşar adım.
Avuçlarından cenneti düşürmüş
Cennetten düşürülmüş
Her ruh gibi
Göğsümde mayınlar patlıyor
Aldığım her yudum nefeste
Ki bazen kanamak da yetmiyor
Çöller boyu kıvrılan ırmaklar gibi.
Sürekli çatışma halinde olan
Eli usturalı gangsterler
Dolanıyor yüreğimde
İç hesaplaşmalarda tükeniyorum.
Kurşun zehirlenmesi diyor doktorlar
Neden tükendiğimi bir tek tanrı biliyor
Bir de beni düşüren gölgesiz acılar
Ve etimi parçalayıp geçiyor