Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
1.1.1.8.2.8.1.1. İlgi Aşamaları Cinsel açıdan ilgi duyduğu birisiyle karşılaşan kişinin davranışları üç aşama*dan geçer. İlk tepki uzun süreli göz temasıdır. Karşıdaki kişinin bakışlara karşılık verdiği düşünülürse
bunu bedensel olarak daha yakına gelme davranışı izler. Bundan sonra üçüncü aşamada kişi hoşlandığı kimseye dokunmaya teşebbüs eder. Bu davranış çok kısa süreli
tesadüf görünüşlü
masum temaslardan cinsel birleşmeye kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılır. C.M. Tramitz kısa bir süre önce tamamladığı 7 yıllık araştırmasının sonunda iki cinsiyet arasındaki yakınlaşmayı belirleyen sürenin ilk 30 saniye olduğunu söylemektedir. Bir başka psikolog K.Grammer'e göre bu süre 10 dakikaya ka*dar çıkabilmektedir.
1.1.1.8.2.8.1.2. İlk Dakikaların Önemi Bir kadın ve bir erkek büyük çoğunlukla birlikte olup olmayacaklarına Tra*mitz'e göre ilk 30 saniyede
Grammer'e göre ise ilk 10 dakikada karar vermek*tedirler. Hiç şüphesiz bunun dışında kalan birçok ilişki vardır. İlk bakışta çok çe*kici gelen
yakınlaştıkça yavan bulunabilir; ilk bakışta hiç çekici gelmeyen yakınlaştıkça çekicilik ve değer kazanabilir. Ancak kadın-erkek ilişkilerinde büyük ço*ğunluk
kararını iletişimin ilk kurulduğu saniyeler veya dakika1ar içinde vermek*tedir. İletişimin kurulduğu ilk dakikalar içinde kadın ve erkek karşısındaki kişiyle ilişkisini derinleştirmeye değer olup olmadığına karar verir ve karşıdan gelen işaretleri beklemeye başlar. Bu işaretler de olumluysa
kadın ve erkek birbirleri*ne olan ilgilerini biraz daha açık olarak ortaya koyarlar ve ilişkilerini geliştirmek için yeni adımlar atarlar. Araştırmaların ortaya koyduğu ilginç bulgulardan biri
insanları cinsel yön*den harekete geçiren temel faktörün ''güzellik'' olmasıdır. Bu sebeple ''güzellerin daha aranır ve izlenir olmalarını ve ısrarla karşılaşmalarını doğal görmek gerekir. Buna karşılık daha az güzel olanların
karşı cinsiyetten ilgi görebilmek için
kendilerinin aktif olmaları ve toplumsal olarak kabul görecek özellikler geliştirmeleri gerekmektedir. Karşı cinsiyetten olan insanlarla ilişki kurmakta başarılı olanların temel özellikleri kur yapma işaretlerini başarılı bir şekilde göndermeleri ve gönderilen işa*retleri de başarılı bir şekilde algılamalarıdır.
1.1.1.8.2.8.1.3. Sahiplenme Bir topluluk içine beraberce giren kadın ve erkek
topluluktaki diğer kişile*rin ilgisiyle karşılaşır. Partnerine gösterilen ilginin sosyal ilgi sınırlarını zorlaması
kişide bir rahatsızlık yaratır ve çevredekilerde ''Onun sahibi benim'' imajını ya*ratacak bazı hareketler yapmasına sebep olur. Erkek başkaları ile konuşurken onun yanına giderek kravatını düzelten
ceketinin üzerinden hayali bir iplik alan veya tozları silken kadın çevredekilere böyle bir işaret vermek amacını taşımaktadır.Benzer şekilde erkeğin kadına sarılması
elini onun bedeni üze*rinde tutması
onunla aşikar bir temas içinde olması da çevredeki insanlara sa*hipliğini gösteren işaretlerdir.
1.1.1.8.2.8.1.4. Kadınlarda Kur Yapma Davranışları Daha Baskın Genel olarak yaygın inanç erkeklerin kur yapma eğilimlerinin daha fazla ol*duğudur. Oysa yapılan araştırmalar
tıpkı hayvanlar aleminde olduğu gibi in*sanlarda da çıkış noktasının kadınlar olduğunu ortaya koymuştur. Muhtemelen bu yüzden kadınlar kur yapma davranışları konusunda
erkeklerden çok daha fazla duyarlıdırlar. Bu özellikleri kadınlara kur yapma davranışlarını daha bilinçli düzenleme ve karşıdan gelenleri de algılama imkanı verir. Belki de bu sebeple
yabancı bir topluluk içine partneri ile giren kadın
ken*disi için hangi kadının tehdit edici olduğunu
erkeğin o kadınla arasında bir sempati köprüsü kurulmasından çok daha önce fark eder. Kur yapma davranışı beraberliği mutlaka cinselliğe kadar götürmek amacı*nı taşımayabilir. Ancak kabul etmek gerekir ki
müdürle sekreteri arasında veya bir kadın yönetici ile erkek yardımcısı arasında olduğu gibi
bütünüyle sosyal alanda kalsa bile
bu davranışlar bir ilgi belirtisidir. Kadınların kur yapma davranışlarında yer alan işaretler
erkeklerden çok da*ha fazladır. Bazı kur yapma davranışları açık ve belirli olduğu gibi
bazıları da kesinlikle farkına varılmadan verilen silik
belirsiz veya örtük işaretlerdir. Yapılan araştırmalar
cinsel olarak bir işaret alan erkek ve kadının göz be*beklerinin büyüdüğünü ortaya koymuştur. Ne yazık ki
bu kolay algılanabilir bir ipucu değildir. Erkek ve kadınlara özgü ortak bir kur davranışı
kas geriminin artması
be*den duruşunun dik bir duruma getirilmesidir. Bu sırada karın içeri çekilir
gö*ğüs öne çıkartılır ve baş dik tutulur. Kadın ve erkek böylece kendilerine oldukla*rından daha genç ve enerjik bir görünüm vermiş olurlar. İlgi duyulan kişiye omuz üzerinden yöneltilen yan bakış çok önemli bir işa*ret ve kur davranışıdır. Böylece kişi yüzü doğrudan ilgi duyduğu kişiye dönük olmadığı için çevredekilerin fazla dikkatini çekmeden onu izleyebilir. Bir insanın üzerindeki bir bakışı hissetmemesi çok uzak bir ihtimaldir. Bu se*beple izlenen kişi ya bakışlara bakışla karşılık verir veya kayıtsız kalır. Omuz üze*rinden hafif yan bakışın kişiye sağladığı avantaj
karşılık gördüğü takdirde ya*kınlaşma çabalarını geliştirmesi
karşılık görmediği takdirde de gururu zedelen*meden ilgisini başka bir tarafa yöneltmesidir. Yine her iki cinsiyete de özgü kur davranışı kişinin kendisine çeki-düzen vermesidir. Çeki-düzen verme davranışı
cinsiyetlere göre farklı biçimlerde orta*ya çıkar.
Bir erkeğin kendisine çeki-düzen vermek konusunda temel davranışı
krava*tını düzeltmesidir. Erkek kravat takmıyorsa yakasını düzeltir. Erke*ğe özgü diğer çeki-düzen verme davranışları gömleğini
pantolonunu ve keme*rini düzeltmektir. Bu hareketlerle birlikte erkekler çoğunlukla saçla*rını -varsa bıyıklarını- düzeltirler. Bu çeki düzen verme davranışını uzun süren bir bakış ve hafif bir gülümse*me izler. Bedenin merkezi (göğüs) ve ayak uçları ilgi duyulan kişiye döner. Baş yukarı doğru kalkarken
hafifçe yana doğru eğilir. Erkek ayaktaysa
biraz önce anlatılan dik beden duruşuna içeri çekilmiş mide
dışarı çıkartılmış göğüs eşlik eder. Bundan sonra erkek sosyokültürel konumuna göre ellerini kalçasına koy*mak
başparmaklarını kemerine takmak veya ellerini pantolonun yan veya arka ceplerine sokmak seçeneklerinden bir veya ikisini seçebilir. Bu davranışların hepsi erkeğin bedeninin sınırlarını genişleterek
kendisini güçlü gösterme ihti*yacından kaynaklanır.Erkeğin bacaklarını açarak oturması
kendini ve cinselliğini sergileme işaretidir. Böyle oturan bir erkek kendisine ve gücüne aşırı bir güven içindedir
bunu dış dünyaya teşhir ederek bir ''davet'' ve ''meydan okum3'' işa*reti vermektedir. Erkeğin ilgi duyduğu kadına yan bakması
beyaz perdede oldukça abartılı bir biçimde Clark Gable tarafından kullanıldığı için
Kadınların da erkeklerle ortak bazı kur davranışlarına sahip olduklarını söylemiştik. Bunlar omuz üzerinden yan bakmak
saçları düzeltmek
kıyafetine çe*ki-düzen vermek
beden duruşunu dik duruma getirmek için mideyi içeri çek*mek
göğüsleri öne çıkartmaktır. Bir veya iki elin kalçada durması da
meydan okuyucu ve kadının kendisini ortaya koyduğu bir davranıştır.Uzun süreli göz temasının en temel kur davranışı olduğunu biliyoruz. Bazı kadınlarda buna yanaklarda beliren hafif bir kızarma eşlik eder. Yanaklardaki bu kızarma bir heyecan belirtisidir.Kadınların kur davranışlarından biri
başın kısa ve ani bir hareketle geriye hareket ettirilmesi sırasında saçların arkaya atılmasıdır.Kadını karakterize eden temel jestlerin en başında bileğin bükülerek avuç içinin gösterilmesi gelir. Erkekler bileklerini düz tutarlar
bu sebeple bir erkeğin bileğini bükerek avuç içini açığa çıkartması
kadınsı bir davranış olarak yorumlanır. Erkek kravatını düzeltirken
kadın elini bileğinden bükerek avuç içini ortaya koymuş
bedeni ve bakışlarıyla da erkeğe yönelmiştir. Bu iki kişi
kendilerine çok yakın olduğu halde
araların*daki üçüncü kişiyi bütünüyle dışlamışlardır.Kadınlar özellikle sigarayı avuç içlerini gösterecek şekilde içerek
çevredeki ilginin kadının en erotik bölgelerinden biri olan kalçalarında toplanmasına sebep olur. Bu sebeple kadının kırıtması çevredeki erkekler tarafından bir ''davet'' olarak yorumlanır.Omuz üzerinden hafif yan bakış
birçok filmde cinsel çekiciliğini sergileyen kadın oyuncu tarafından erkeği baştan çıkartmak için kullanılır. Gerçekten de omzu üzerinden hafif kısık gözlerle bakan bir kadın birçok erkeğin yüreğinde ateşler yakabilir. Eğer kadın omuzları açık bırakan bir elbise giyiyorsa
bu bakı*şın etkisi daha da artar. Filmlerde cinsel çekiciliklerini sergileyen kadın oyuncularda ve erkek okurla*ra yönelik olarak hazırlanan dergilerde sık rastlanan bir işaret de hafif aralık ve nemli dudaklardır. Dudaklar ya dille ıslatılarak ya da ruj gibi sürülen parlatıcılarla nemli hale getirilerek ilgi merkezi yapılır. Uyarılan kadının cinsel bölgelerinde kan toplanarak kızarmaya sebep olur. Kadınların ruj sürerek dudaklarını kızartmalarının temelinde yatan gerçeğin bu olduğunu hemen hemen hiçbir kadın bilmemesine rağmen
İslamiyet'in getir*diği kısıtlamaya uyanlar hariç
bütün kadınlar ruj sürerler. Kadına kadınca özelliğini veren
bunu çevresine karşı çeşitli nüanslarda kullanma imkanını sağlayan temel davranışlardan biri ayak ayak üstüne atmaktır. Erkeklerin bacaklarının çoğunlukla açık oluşu
cinsel bölgelerini teşhirden
kadınların bacaklarının çoğunlukla kapalı o1uşu cinsel bölgelerini koruma ihtiya*cından kaynaklanır. Bacakları açık tutmak erkeklerde meydan okumak
üstünlük
sınırlarını ge*nişletmek
kendini kabul ettirme isteğidir. Kadınlarda ise bacakların açık tutul*masını
dış dünyaya yansıyan bir ''davet'' işareti olarak yorumlayanlar çoğunluktadır. Hiç şüphesiz pantolon giymek kadınlara önemli ölçüde hareket serbestliği sağlamış olsa bile
etek giyen bir kadının bacaklarını kullanma biçimi onun cin*sellik konusundaki rahatlık ve tabulara bağlılık derecesini ortaya koymak açısın*dan çok önemli bir işarettir. Bir bacağın alta alınarak ve dizin açıkta kalarak oturulması
kadının rahatlık ve güvenini yansıtır. Bu oturma biçimi karşı tarafı da rahatlığa ve formalitelere boş vermeye davettir. Sosyokültürel olarak üst sınıfta ender rastlanan bir davra*nıştır. Kadının bacak bacak üstüne atmış olarak bir ayakkabısını ayağından çıkar*tarak
parmak ucunda sallaması yine çok rahat ve erkeği baştan çıkartmaya yö*nelik bir jest olarak kabul edilir. Bu davranışta ayrıca ayağın erotik bir obje ola*rak teşhiri söz konusudur. Kadınların yine ilgiyi üzerlerine toplamak için bilinçli olarak uyguladıkları bir başka jest
bacak bacak üzerine atarak
bacakları paralel olarak bir yana uzatmalarıdır. Birbirine paralel olan bacaklar beden ağırlığını taşımadıkları için
kadın dik olarak oturmak durumunda kalır. Bu oturma kadının bütün çekiciliği*ni ortaya koyan çarpıcı bir görünüştür. Bacaklarını büyük ölçüde ortada bırakacak şekilde kısa etek giyen bazı ka*dınlar bir rahatsızlık yaşarlar ve sık sık eteklerini çekiştirirler. Bu şekilde giyinen kadınlar böyle bir etek giyildiği zaman ortaya çıkacak görüntünün erkeklerin il*gisini çekeceğini bilirler ve seçimlerini bu ilgiyi sağlamak için yaparlar. Ancak bu ilginin aşikar olarak ortaya çıkması onlarda rahatsızlık yaratır. Kısa etek giymek
sonra da sık sık etek çekmek cinsel açıdan olgunlaşmamışlığın belirtisidir ve alt sosyokültürel düzeye ait bir davranıştır. Bu sebeple kısa etek giymek isteyenlerin konunun bu yönüne dikkat etmeleri ve çevreye kendileriyle ilgili verdikleri mesajın farkında olmaları doğru olur. Kadının elinde yuvarlak
uzun
silindir biçiminde bir obje bulunması
Freudcu psikologlar tarafından kadının zihninde daha farklı bir objenin varlığı ola*rak yorumlanır. Eğer kadın elini ayaklı bir şarap bardağının uzun sapı boyunca ritmik olarak gezdiriyorsa
bu kanaat güçlenir. Özellikle kadının ağzına götür*düğü silindirik objelerle uzun süreli temasları bu yönde değerlendirilir.
Bazı modellerin veya cinselliğini sergileyen artistlerin bu yorumu haklı çıkartacak aşırı vurgulamaları olur. Bu amaçla kullanılan objeler arasında ilk akla gelenler sigara
Beden dili ile ilgili olarak yaptığımız seminerlerde
en çok ilgi çeken ve katılımcıların en çok bilmek istedikleri konuların başında insanların yalan söylerken davranışlarında meydana gelen değişikliklerin anlaşılması geliyordu. ''İnsan yalan söylerken ne yapar?'' veya ''Bir insanın yalan söylediğini nasıl anlayabili*rim?'' sorusu bu seminerler sırasında en çok sorulan sorulardan biriydi. Bu se*beple bu konuyu ayrı bir başlık altında toplamayı ve konuyla ilgili yapılan araş*tırmaları
bu araştırmalardan elde edilen bilgileri ve en önemlisi bu bilgilerin geçerlilik derecelerini özel bir bölümde toplamayı uygun bulduk. Sosyal hayatta birçok durumda
insan kendi gerçek duygularını gizlemek ister
ancak herhangi bir biçimde kendisini ele verir. Bir topluluk içinde kişi si*nirli
gergin ve hatta korkuyor olabilir fakat yüzüne iliştirdiği bir gülümsemeyle mutluluk maskesi taşıması mümkündür. Dikkatli bir gözün algılayabileceği bazı küçük ipuçları iç ve dış dünyalar arasındaki bu farkın anlaşılmasına yardımcı olur. İnsanlar yalan söyledikleri zaman en başarılı şekilde kontrol ettikleri
yüz ifadeleridir; İnsan en çok mimiklerinin farkında olduğu için yalan söylerken en çok ve en iyi yüzünü kontrol eder. Çünkü insan yalan söyleyeceği zaman yüz mimikle*rini kontrol etmek için bilinçli bir çaba harcamaktadır. Hiç şüphesiz çok dikkatli bir gözlemci veya uzman için yalan söyleyen biri mimikleriyle de çok sayıda ipucu vermektedir. Ancak genel olarak düşünüldüğünün aksine
bir kişinin yalanını yüzüne veya gözüne bakarak anlamak pek kolay değildir.
İnsanların birbirlerine söyledikleri yalanları dört grupta değerlendirmek mümkündür. Birinci grupta kişinin söylediği yalanın
karşısındaki tarafından bilindiği fakat karşı çıkılmadığı ortak-yalanlar vardır. Kendisine yapılan akşam yemeği önerisinden hoşnut kalmayan hanım
daveti yapan kişiye ''işim var' veya ''başkasına sözüm var'' der. Bunu söylerken karşısındakinin söylediği yalanı anladığını bilir. Ancak iki taraf için de durumun bu şekilde algılanması uygundur. Daveti yapan kişi
konuyu mazeret yönünde geliştirebilir ve şehir hayatında herkesin programının kaçınılmaz olarak çok yüklü olduğunu söyler. Bu şekildeki ortak-yalanlar insanların gündelik hayatlarında önemli bir yer tutar. İkinci grupta yer alan yalanlar
doğrusu ortaya konamayacağı için karşı çıkılmayan yalanlardır. Buna örnek eşi kendisini terk eden birinin bir kokteyl par*tide mutlu bir görüntü sergilemesidir. Bu kişi beraberliğini bitirmekten ötürü çok mutlu olduğunu ifade eder ve dinleyenler bunun doğru olmadığını bilirler. Ancak buna kimse karşı çıkamaz. Bu kişi gece boyunca izlenecek olursa
söyle*dikleriyle iç dünyası arasındaki çelişkiyi ortaya koyacak birçok açık verebilir. An*cak bu yalanın ortaya çıkması kimseye yarar sağlamayacağı için
kimse konu*nun üzerine gitmez. Üçüncü grupta profesyonel yalancıların söyledikleri. yalanlar bulunur. Bura*da ''profesyonel yalancı'' tanımı ''mesleği gereği yalan söylemek zorunda olan'' anlamında kullanılmaktadır. Diplomatlar
politikacılar
avukatlar
reklamcılar
halkla ilişkiler şirketlerinin temsilcileri
falcılar
sihirbazlar
eski eşya satıcıları (antikacılar) için yalan bir ha*yat biçimidir. Bu kimseler
karşılarındaki kişilere konuyla ilgili olarak sadece onların hoşlarına gidecek olanları söylemekte çok ustadırlar.Bu kimseler yalan söyleme becerilerini öylesine geliştirip parlatırlar ki
in*sanlar bu yalanları duymak için can atarlar
teşvik ederler ve bundan mutluluk duyarlar. Bu grupta yer alanlar yalan işaretlerinin çok azını gösterirler.Dördüncü grupta ise
işi yalan söylemek olmayan sıradan insanların söyle*dikleri ve kendilerine yarar sağlayan küçük veya büyük yalanlar gelir. Bunlar fark edildiği zaman ''yalan'' diye adlandırılan adi yalanlardır. Kitapta daha önce yer verdiğimiz önemli bir gerçeği burada bir kere daha hatırlatalım: ''İnsan ağzıyla yalan söyleyebilir ancak bedeniyle asla''. Bu sebeple söylediğinde dürüst olmayan birinin
davranışlarıyla sözlerinin doğru olmadığı konusunda bazı ipuçlarıyla kendisini ele vermesi kaçınılmazdır.
Bu araştırmalardan elde edilen bilgileri mutlak doğrular olarak değil
geçer*Iiliği tekrarlanmasına ve izlediği sıraya bağlı -her şeyden önemlisi- kişinin içinde bulunduğu bağlamın değerlendirilmesiyle anlam kazanan bir anahtar olarak kabul etmek gerekir. Yukarıda sıralanan özelliklerin varlığı kişinin yalan söylediğini değil
yalan söyleme ihtimalinin olduğunu gösterir. Bu araştırmaları sınamak için çalışmalar yapan başka araştırmacılar
yukar*da sıralanan davranışların yalan veya samimiyetsizliği ortaya çıkartmak için kul*Ianılacak anahtarın kendisi değil
ancak bir parçası olduğunu söylemektedirler. Örneğin
bir konuşma sırasında birdenbire büyük bir suçlamayla karşılaş*mamız durumunda
bocalamamız
birçok kere elimizi yüzümüze götürmemiz
oturduğumuz yerde huzursuzluğumuzu yansıtan hareketler yapmamız müm*kündür. Bu durumda suçlamaları yerinde
savunmalarımızı da gerçek dıŞl ola*rak mı kabul etmek gerekir? Benzer şekilde iş için mülakata çağrılan bir kişi
kendisine sorulan sorularla bunaldığı zaman elini birçok defa yüzüne götürebilir ve oturduğu yerde huzur*suzluk işaretleri gösterebilir. Bütün bunların
adayın vereceği bilgilerin nasıl değerlendirileceğini bilememesinden ve hata yapmak endişesinden kaynaklanma*Si da muhtemeldir.Sıralanan sebeplerden ötürü bu işaretleri yalan söylemenin aşikar delilleri olarak değil
beynimizin içindeki düşünceler ve gerçek duygularla
dış dünyaya yansıyan ifadelerin bir çelişkisi olarak kabul etmek daha yerinde olur. Bu çelişki gerçek bir yalan olabileceği gibi
Politikacı ve işadamlarının karşıya mesaj vermek için kullan*dıkları aksesuarlar da vardır. Hırkanızdaki timsah logosu 'ba*kın benim bunu alacak kadar param var' mesajını verirken
yıllar önce 'Polo oynayan beyefendi' diye yorumladığınız bir logo
sahtesi çok yapılıp
tüm tatil yörelerinde aaagahlarda üç tanesi 1O dolara satıldığı için ' Elinde çomakla beygiri döven herif'
durumuna düşüp eski havasını kaybedebilir. ' Ye kür*küm ye' (fine feathers make fine birds) gibi atasözleri tüm dünyada geçerli olduğu için Amerika'da zıpır yuppie'ler için 'rolex' saat ve benzeri pahalı kuşamları kiralayan dükkanlar var(Marka düşkünlüğünün *****lık düzeyine geldiği ülke*mizde bu iş kolunun uyanık girişimcilerce değerlendirilebile*ceği kanısındayım.) Evet aksesuarlarla etrafa bir çok mesaj verebilirsiniz
örneğin gözü bozuk olmadığı halde numarasız gözlük takanlar
etrafı*na bilgili ve entelektüel bir hava verirler. Güneş gözlüğünün de verdiği mesajlar vardır; bıçkınlık
(ya da 'Ne zaman karşı*ma bir tele vole kamerası çıkacak? Ne zaman ünlü olacağım?' diye bekleyenlerin kendilerini saklıyormuş gibi görünüp as*lında her gece ekranda olma isteği) gibi tavırları yansıtır. Bir de
kapalı havalarda bina içinde bile güneş gözlüğü takanlar vardır. Profesyoneller gözlüğü karşısındakini yönlendirmek için de kullanır. Bir açık oturumda dikkat edin
deneyimli ve gözlüklü bir politikacı karşısındaki konuşurken gözlüğünü ta*kar
kendi konuşurken çıkarır. Bu hareket karşısındakini bir süre sonra Pavlov'un köpeği haline getirir. Gözlüğü çıkardığı anda sözün ona geçtiğini karşısındaki hisseder ve susar. Sigara
pipo
puro da ayrı mesajlar verir. Sigara daha günlük ve sıradandır
her gün rastlayabilirsiniz. Hızlı
çabuktur. A ti*pi diye sınıf1andırılan (aceleci
çabuk karar verebilen
hırslı
sorumluluk sahibi
çabuk sinirlenen) insanlar sigarayı tercih eder. Pipo içmek ise bir tür törendir
uzun zaman ister
pipo entelektüel
biraz karamsar
çoklukla düşünce ve edebiyat
in*ce bir müzik zevkidir. B tipleri (sakin
yavaş karar veren
hırs*sız
geniş
zor sinirlenen) pipoyu tercih eder. Puro içerek baş*ka mesajlar verirsiniz
insanlara dersiniz ki: ''Benim kaçakçı*lıkla zengin olduğumu herkes biliyor
uma bakın koca bir ku*lübün başındayım ve kimse bana dokunamaz''
ya da ''Ben ba*kanım ama müteahhitlerle
onların özel uçaklarıyla yurtdışına gidip %5 komisyonla iş bağlıyorum'' veya ''Kocam inanılmaz yükseldi ve devletin bu kademesine geldi
şu anki makamım*la
kendim arasındaki bir türlü hazmedemediğim bu farkı ka*patmaya çalışıyorum
bakın puro içiyorum
bakanlara el öptü*rüyorum'' veya ''Floş kaçakçılığıyla zengin oldum
ama bakın l.sınıf tarım arazisine yaptırdığım
imar izni olmayan konut*ların açılışını devletin başındaki insanlara yaptırıyorum
gari*banların evini yıkarsınız ama benim siteme dokunamazsınız'' ya da ''O adamı benim öldürttüğümü bütün bir şehir halkı bi*liyor ama; benim öyle bir politik ve medya gücüm var ki
ci*nayeti bütün bir medya başka bir adama yükledi
bakın kimse bana dokunamıyor'' dersiniz insanlara. Eminim siz başka ek*lemeler yapmışsınızdır.
Sigara
puro
pipo dumanını takip ederek karşınızdakinin ruh halini yakalayabilirsiniz. Bu olur mu? Olur. Bakın
doğumhane koridorunda volta atan baba adayını düşünün
dumanı aşa*ğı üflüyordur ve mutlaka sert
keskin bir üfleyişi vardır. Bir işten başanyla çıkan bir yönetici ise arkasına yaslanıp duma*nı yukan üfleyecektir. Üflemenin sürati ise duygunun yoğunluğunu gösterir. Aşağı yavaş üfleyen daha az gerginken
sert üfleyen daha sinirlidir. Bir seminerimde dinleyicilerden birisi ''Benim başıma şu gel*di
bir keresinde karşımdaki hanım dumanı aşağı yukan değil de
yüzüme üfledi
peki bu ne anlama gelir?'' diye sordu. Ben de ''Bekar mısınız?'' diye sordum. 'Evet' cevabını alınca
sakallar da mesaj verir. Bunun aynntısına girme*mem gerektiğini düşünüyorum
çünkü hangi bıyığın veya sa*kalın değişik bir imaj çağnştırdığını zaten biliyorsunuz. Bir ömek vermek gerekirse
bir kurban almaya gidiyorsunuz
kur*ban satan adam ince telli yuvarlak gözlükleri olan
keçi sa*kalllı ve papyon takan birisi
şoka girersiniz. Giyiminiz ve ak*sesuannızla karşınızdakine kim olduğunuzu ve kurumunuzu anlatırsınız. İnsanlar sizi giysilerinizle karşılar
düşüncele*rinizle uğurlarlar ama; düşüncelerinize giysileriniz ve akse*suarlarınız değer katar. Mevlana 'nın çok güzel bir sözü var;
''Ne insanlar gördüm üstlerinde elbi.ve yoktu
.
Ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu ''
İş yaşamımızda etrafınızda dolaşan
bir sürü takım elbise
sizinle toplantıya giren kalemler
sizden randevu iste*yen saat markaları
size iş veren purolar
ortaklık kurmak is*teyen havalı markalı deri çantalar göreceksiniz. Belki de bir parfüm markasına aşık olacak ve bir güneş gözlüğüyle flört edeceksiniz. İçinde insan olmayan elbiseleri görebilmeniz için
Mevlana 'nın hayat tecrübesine sahip olmalısınız. Bu da imkansız. İşe eleman yerleştirme görüşmesi eğitimi verirken profesyonellere öğretmeye çalıştığım en önemli nokta 'ilk in*tiba'nın' etkilerini silebilmeleri. İlk otuz veya doksan saniye*de oluşturduğunuz o intiba kolay-kolay değişmez. Karşınızda*ki pala bıyıklı
dalyan gibi işadamının sağ kulağına takacağı nokta kadar bir küpe sizi görüşme boyunca duygudan duygu*ya götürecektir. Satıcılara ve konuşmacılara insanlann aklında kalmalan için üzerlerinde farklı bir aksesuar bulundurmalan tavsiye edilir
iş görüşmesinde bunu takın derler. O kadar adayın arasında bir farklılığınız
akılda kalıcılığınız olsun. Farklı renk bir kra*vat
bir rozet vs. gibi. O yüzden gazetelere kendi paralanyla tam sayfa ilan verip ''Türk gurusu Selami aranızda
hepinize yaşamın ve iş yaşamındaki başannın sırlannı öğreteceğim'' diyen uzmanlann (veya uzman çavuşlann) pembe üzerine sa*n puanlı papyonlar taktığını görürsünüz. (Bu yüzden 'gu*ru'nun yanında yaş da yanabiliyor') Cırtlak bir papyon aklı*nızda kalır. Yirmi dört resim karesinden farklı olanın bilinçal*tına girdiği gibi. Demirel'in kalabalıklara salladığı şapka gibi
o sizi diğer li*derlerden ayıran bir semboldür. Ecevit'in mavi gömleği ve kasketi gibi
kasket de ayırt edici bir semboldür. Tayyip Erdo*ğan karanfillerle özdeşleşmeye çalışırken
Erbakan ' ın parlak kravatlan
Mesut Yılmaz'ın beyaz yakalı gömlekleri
Tansu Çiller'in fulan gibi. Ayırt edici semboller sizi akılda bırakır
Türkeş Döyle bir şeye ihtiyaç duymadı
kalın kaşlan yeterince farklılık oluşturuyordu. Hitler'de ise farkı yaratan badem bı*yıktı.
Ses çoğumuzun sandığından çok daha önemlidir. Nixon
bir konuşma metnini okumakla teypten dinleme arasındaki bayat farkı anlamıştı. Biz gazel bir sesin farkına varmayız
çünkü böyle bir ses amaçlanan işi dikkati çekmeden yaptırır. Ancak ses etkisiz olduğu zaman onu hemen fark ederiz. Bazı insanlar sesleriyle para kazanır. Mel Blanc
Wamer Brothers'm çizgi filmlerini seslendiren aktör. Bazı aktörlerin reklamlarda kullanılan çok etkili sesleri vardır. Paul Burke
William Conrad
James Garner ve David Janssen sık sık; TV reklamlarında duyulur veya bizzat görünür. Bu kadar dinlenmelerinin nedeni
duygularını en önemli göstergesi olan sesi çok iyi kullanmalarıdır.
Duygulardan başka
ses yalan söylediğimizi de gösterir. Mucit Allen Bell
insanların seslerini analiz ederek gerçek mi
yoksa yalan mı söylediğini saptayan bir aygıt yapmıştır. Poligrafın aksine
aygıtın insan vü*cuduna takılmasına gerek yoktur. TV yayınlarını
teypleri
telefon konuşmalarını da analiz edebilmektedir. Psikolojik gerilim ölçer (psychological stress evaluator* PSE) diye adlandırılan bu alet
seste
insan kulağı tara. fından algılanmayan titremeleri ölçmektedir. Ses sani*yede 8 ile 14 devir arasında bir hızla titreşir. Bir insan gerçeği söylediği zaman
sesi kontrol eden kaslar rahat. tır ve belirli bir düzen gösterir. Yalan söylediği zaman yaşadığı zorlanma
doğal olmayan bir gerilim yaratır ve düzen değişir. Bu işlem üzerinde kontrolümüz yoktur. Bell
PSE’ yi önce TV'deki Doğrucu Hangisi programında (üç yarışmacı aynı kişi olduklarını iddia ederler. Amaç hangisinin yalan söylemediğini anlamaktır) denedi. Bu deneyler sonucunda PSE’nin yüzde 95 oranında doğruyu bulduğunu öne sürdü. Bir başka denemede üç PSE operatörü
John Dean v.e John Mitchell'in TV'deki Watergate haberlerindeki beyanatımı tahlil etti. Mitchell
bir kaç noktada gerilim gösterdi. Örneğin
Ric*hard Nixon'un dinleme veya örtbas etme olaylarına karıştığımı sanmadığımı söyledi. Dean ise hiç bir. gerilim göstermedi. Hepinizin bildiği gibi tarih Dean'in doğru
Mitchell 'in yanlış olduğunu gösterdi. Dale Carnegie
Söz Söyleme ve Kendine Güvenme kitabında şöyle der: ''Biz bu dünyada dört şeyle değerlendirilir ve sınıflandırılırız: Ne yaptığımız
nasıl görün*düğümüz
neyi nasıl söylediğimiz.'' ''Nasıl söyleyeceği*nizi' çalışarak geliştirebilirsiniz. Gırtlak kasları çalışa*rak güçlendirilebilir ve ayarlanabilir.
Sesimizi kontrol etmeyi çok küçük yaşta öğreniriz. Yeni doğmuş bebekler binlerce değişik ses çıkartabilir. Fakat altı aylıktan itibaren bu sesler genellikle ana dille*rinin sesleriyle sınırlanır. İngilizce'de tahminen her biri üç saniye süren 50 ses vardır. Bu sesler soluk
fonas*yon
rezonans ve telaffuzun birleşmesiyle oluşur.
Normal soluk
üç ila beş saniyede bir nefes alıp ve*rilmesidir. Konuşmaya niyetlendiğimiz zaman daha ça*buk soluk alır
sonra kontrollü bir şekilde soluk veririz. Nefesli sazlardan birini çalanlar
iyi bir nefes kontrolünde diyaframın önemini bilir. Diyafram
göğüs boşluğu ile mide arasında bulunan bir kastır. Genişlediğinde gö*ğüs boşluğunda havaya daha fazla yer açılır. Daraldığın*da havayı dışarı çıkmaya zorlar. Ses çıkarma (fonasyon) için hava
nefes borusu ve gırtlaktan geçirilir. Adem elmasının olduğu yerde bulu*nan bir çift ses teli. sesi oluşturur. Bu ses telleri dışarı atılan hava ile titreşir. İnanılmaz karışıklıktaki bir takım kaslar
ses tellerinin uzunluğunu
kütlesini
esnekliğini ve sertliğini değiştirerek sesteki tını ve yükseklik farklılıklarını yaratır. Titreşen hava
rezonans yaratmak için burun kanalından
boğaza ve ağız boşluğuna geçer. Bu bir stereo sistemdeki hoparlör kutusunun görevini ya*par. Burun kanalları ve ağız boşlukları değişik büyüklükte ve biçimdedir. Bu boşlukların ve geçitlerin büyüklük ve biçimleri sesi değiştirmek için ayarlanabi*lir. Konuşma sürecindeki son adım telaffuzdur. Siz her ses için dilimizi
dişlerimizi
dudaklarımızı uygun şekilde biçimlendirerek telaffuz ederiz. Eğer sözcükleri yanlış telaffuz ediyorsak bu durum sadece siiiü1ze*menin yanlış kullanılmasından ileri gelir. Şarkı söylemenin yararlarından biri insanlara sesleri daha özenle telaffuz etmeyi öğretmesidir. Böylece dinleyici şarkıların sözlerini anlayabilir. Bu disiplin günlük konuşmalarda da sürdürülebilir. Dale Carnegie
Amerika'da fena halde parasız kalan bir ir.u;.i.:in hikayesini anlatır. Adam tek giyeceği olan eski elbisesini ve yırtık ayakkabıları giyerek bir iş görüşmesine gider. Görüşmeci
adamın dili kullanmadaki ustalığına hayran kalır. Sefil görünüşüne rağ*men konuşması onu özel bir kişi haline getirmiştir. Gö*rüşmeci her ne kadar onu işe almazsa da
onun için bir arkadaşından randevu alır. Sesinizi uygun bir şekilde kontrol ederek insanları böylesine etkileyebilirsiniz. Önceleri eşim
her ağzımı açışımda ismimi söylemekten başka bir şey yapmıyor gibi göründü. işyerimde bu ''hizmet''ten yoksun kaldığım halde
üç hafta içinde ''şeylerden kurtulmayı başardım. Daha sonra ortağımdan aynı çareyi ona uygulamama izin vermesini istedim. Onun alışkanlığı benden daha köklü olmasına rağmen o da kendisini bir kaç haftada '.tedavi etti. iş arkadaşlarınızı ve müşterilerinizi. geri iletim sis*teminize katmaktan korkmayın. Şirketlerden çoğu kişi*nin şeycilerin üzerine gittiğini gördüm. Kullanılan her ''şey'' sözcüğü için bir kutuya para atma cezasına başvuruluşuna dahi rastladım. Bazı grupların bu paralarla ''şey'' partisi düzenledikleri de oldu.Konuşmanızdaki anlamsız sözcükleri azalttıktan sonra da
zaman zaman bunlara tekrar başvurup vurmadığımıza dikkat edin. Eski bir sigara tiryakisinin kahveyle beraber sigara araması gibi
siz de cümle içindeki boşlukları herhangi bir sesle doldurmak isteyeceksiniz. Geri iletim ortağımızın herhangi bir düzensizlikte sizi uyarmasını söyleyin.
Sesin ilk niteliği tonudur. Her ses belli bir tonda çı*kar. Ses tonlarımız değişik tip cümlelere göre değişir. Düz cümlelerin başı düşük
soru cümlelerinin sonu dü*şük ses tonuyla biter. Sesimizin tonları dar veya geniş iniş-çıkışlı olabilir. Örneğin
Clint Eastwood'un sesi mo*noton bir çizgi izlerken radyodaki Great Gildersleeve oldukça değişik tonları komiklik için kullanılır. Gergin ses boğaz daraltılarak çıkartılır ve dinlenmesi zor bir sestir. Bir keresinde daha yüksek sesle konuşabilmek için özellikle gergin ses tonu kullanan bir papaz dinledim. Vaazın onuncu dakikasında boğazına bir gıcık yerleşiverdi. Gıcıklı sesiyle sürdürmeye ça!ıştığı vaaz nedeniyle kendisini dinleyen tüm cemaate yavaş yavaş bir öksürük manisi yayılmaya baş!adı. Vaazm so*nuna doğru dinleyiciler adeta. bilinçsiz öksürme ve gırt*lak temizleme korosu oluşturmuştu. Papazsa
tam aksine
onlar öksürdükçe daha yüksek sesle konuşmaya çalışıyordu. Ses yüksekliği
sesin ikinci niteliğidir. Sözcüklere anlam kazandırmak için ses yüksekliğini değiştirerek anlamı kontrol etmek açısından çok yararlıdır. Yüksek ses çıkarmanın doğru yolu
o papaz gibi zorlanmak değil
daha etkin olmaya çalışmaktır. Bu da diyaframı doğru kullanmakla olur. Yüksek ses çıkar*mak için ses tellerinizden fazla miktarda hava geçirmek zorunda değilsiniz. Bu
özel sırlarını balona doldurmaya çalışan biri gibi
sizi nefes nefese bırakır. Havayı ciğerle. rinizden dışarı diyaframınızla itmelisiniz. Okulda trompetle bir parça çalarken müzik öğretmenim beni aniden dürterdi. Diyaframımı doğru kullanıyorsam hafifçe yutkunurdum; eğer yanlış nefes alıyorsam garip bir ses çıkardı. İyi bir nefes kontrolu yapıp yapmadığınızı anlamak için şu deneyi uygulayabilirsiniz: Yüksek sesle konuşur. ken ağzınızı elinizle hafifçe kapatın. Eğer sesiniz tamamen kesiliyorsa soluğunuzun yetmediği anlaşılır. Sesi*niz kısmen kesiliyorsa
diyaframınızı kullanış şekliniz doğrudur
bir başka deneyse
ağzınızdan birkaç santim uzaktaki bir kibriti söndürmeden yüksek sesle konuşmaktır. Sesin yüksekliği gırtlakla sağlanubilir. Bu yön*temi geliştirirseniz
daha yüksek tonda
uzun süreli bir konuşma yapmak için hazırlıklı sayılırsınız. Üçüncü ses niteliği rezonanstır
bu olmadan ses genizden gelir. Rezonans kanallarınız üşütme veya iltihaplanmayla tıkanabilir.En son ses niteliği ise tempodur. Hızlı veya yavaş
akıcı veya aksak konuşabilirsiniz. İş hayatımızda hepimizin makinalı tüfek gibi konuştuğu zamanlar mutlaka olmuştur. En beğendiğim ömeklerden biri
1961'de çevrilen Bir
İki
Üç filminde oynayan James Cagnuy'dir. Duraklamalı konuşma
konuşmaya tiyatrovari bir hava katar veya California bilmecesindeki 'duraklama'' gibi belli sözcükleri vurgular. İster düşünmek için ister etki yaratmak için yapılsın
durak!amalar abartılırsa konuşmanıza o!an ilgiyi dağıtabilir. Şirket içi eğitim seminerlerinde bir yöneticinin yapacağı önemli bir konuş. mayı (örneğin basın bülteni gibi) yeniden daktiloya çeker ve en etkili ses kalıplarına böleriz. Eski başkanlardan Carter
dinleyicilerinin dikkatini dağıtacak şekilde cümlelerini olur olmaz yerlerde sık sık bölerdi. Tipik birkaç cümlesi şöyleydi: ''Amerikan halkının benim... yaptığım gibi bazı.
. lükslerden... vazgeçmesi gereklidir. Örneğin
ben... Biny'i istediğim... kadar göremiyorum.'' Başkan Carter'ın bir de
sesini cümle sonlarında azaltma atışkanlığı vardı. 'Bu onun inandırıcılık ve doğruculuk izlenimini bozuyordu. Ses seminerlerinde her öğrencinin anlattığı kısa kişisel öykü teybe kaydedilir. Daha sonra bunlar tek tek grupla beraber tahlil edi1ir. Bazı ses nitelikleri birden fazla yoruma açıktır. Örneğin
erkeğin yumuşak sesi başka etkenlere de bağlı olarak zayıf ve efemine veya çok güçlü olarak değerlendirilebilir. Marlon Brando
Baba filminde sakin ve kısık bir ses kullanmıştı. Sadece güçlü ve saygın insanlar yu. muşak ve yavaş tempolu bir ses kullanmayı göze alabilir. Bunlar
ağızlarından çıkacak her sözcük için karşılarındakileri bekletebilir.
Bir konuşmacı olarak ses niteliklerinizin yarattığı*nız etkiye nasıl katkıda bulunduğunu anlarsanız kendinizi bu konuda geliştirmeye baş!ayabilirsiniz. ilk adım
sesinizi banda almaktır. Ucuz bir teyp bu iş için yeterli*dir. Pek çok şirket bunları eğitim amacı ile kullanır. Teybinizi açın ve onun varlığını hiç dikkate almadan olağan konuşmanızla sesinizi kaydedin. Çoğumuz
sesi*mizi kaydetmekte olan bir teybin karşısında donup kalı*rız. Uzun süren kasetlerden alın ve telefonda konuşur*ken veya yemek yerken
yani teybin çalıştığını unutabileceğiniz zamanlarda kayıt yapın. Bir tanıtmada veya bir toplantıda konuşma yaparken arkadaşlarınızdan birine sesinizi kaydettirin. Önemli olan sesinizin doğal olarak kayda alınmasıdır. Çoğumuzun sorunu ifade açıklandığından yoksun olmaktır. Sabit bir ses tonu ile aynı tempoda konuşu*ruz. Her gün radyo ve TV'de dinlediğimiz profesyonel seslerden öğrenilecek çok şey vardır. Komedyen George Carlin
bütün spikerlerin sanki aynı yayın okulundan çıkmış gibi olduklarını söyleyerek şaka yapar.Konuşmalarının bu kadar birbirine benzemesinin nedeni etkili konuşma teknikleri konusunda ustalaşmış olmalarıdır. Anlam taşıyan sesleri çalışmayı en sevdiğim yer otomo*bilimdir. Bazı reklamları o kadar çok dinlemişimdir ki ezbere bilirim ve sunucu ile aynını da söylerim. Eve gelince
haberleri ve hava raporunu çocuklarıma profesyo*nel sunucu gibi veririm. Sesinize
Bu bölümde araştırma ile ilgili daha önceden yapılan araştırmalara yer verilmiştir. SEÇİLEN ARAŞTIRMALAR
· 1872’de beden anlatımları ile ilgili ilk olarak Charles DARWİN’in “İnsan Ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi” adlı kitabında yayınlamıştır.
· 18.yy.’da Erzurumlu İbrahim Hakkı Bey “Marifetname” adlı eserinde genel olarak insan bedeninin oluşma biçimi
beden biçimleri
oranları ve bedenin davranışıyla ilişkileri konusu bulunmaktadır.
· 1940’larda FULCHER
GOODENOUGH ve THOMPSON adlı araştırmacılar doğuştan görme özürlü olan ve gören bebekleri incelemişlerdir.
· 1945’te WOLFF beden hareketleri ile insanın iç dünyasının ilişkileri üzerine araştırmalar yapmış ve bu araştırmaların sonucu “Jestlerin Psikolojisi adlı eserinde yayınlamıştır.
· Profesör BİRDWHİSTELL antropolojik alan araştırmaları üzerinde çalışmış kültürler arasındaki beden dilinin de sözel dil gibi farklı olduğunu ortaya çıkarmıştır.
· Paul EKMAN Amerika
Brezilya
Japonya
Yeni Gine ve Borneo da yaptığı yüzdeki duyguları değerlendirme tekniği ile değerlendirdiği verileri “İnsan Yüzündeki duygu” adlı eserinde yayınlamıştır.
· 1938-1960 Mümtaz TURAN beden diline ilişkin araştırmalar yapmıştır.
· 1968’de Psikolog Doğan CÜCELOĞLU yüz ifadelerindeki duygusal anlatımları Türk toplumunun bir kesiminde araştırmalar yapmış ve bu araştırmaları “ Üç Faklı Kültürde Yüz İfadeleri İle Bildirişim” adlı kitabında yayınlamıştır.
· 1970’lerde IZARD tarafından kas faaliyetlerini kağıda kaydeden elektro miyografi cihazı kullanılarak herhangi özel bir durumun hayal edilmesi ile oluşturulan duygunun yüz kaslarına yansıyan elektrik aktivitesini ölçmüştür.
· 1980’li yıllarda Türkiye’de yaşayan olan Psikolog Ayhan LECOMPTE duygusal yüz ifadeleri ve klinik psikoloji konusunda bir çalışma yaparak yüz ifadeleri açısında klinik tanı üzerine çalışmıştır(Baltaş
1992: 45-48)
· William JAMES
beden postürü yoluyla ifadeyi konu alan ve 347 farklı postürü incelediği 1932 tarihli çalışması sonucunda yüz ifadesi
jest ve postürlerin
çözümlemeye yönelik olarak ayrı ayrı incelenebilirseler de
ifadenin bütünü açısından birbirleriyle bağlantılı olduklarını vurgulamıştır.
· Yüz ifadesiyle ilgili olarak 19. yüzyılda Charles BELL’le
özellikle de ifadenin anatomi ve fizyolojisiyle ilgili olarak yayımladığı kitabıyla başladığı kabul edilir.
araştırma yöntemi olarak Betimsel Yöntem kullanılacaktır. Araştırma yöntemi içerisinde anket ile elde edilen veriler yorumlar üzerinde yürütülecek
bunun yanı sıra konu ile ilgili literatür taramasından elde edilecek bilgilerde yorum ve bulgulara katılacaktır
EVREN Bu araştırmanın evreni olarak ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ Akçakoca Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksek Okulu alınmıştır.
ÖRNEKLEM
Araştırmanın örneklemini ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ Akçakoca Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksek Okulu 1. Sınıf
2. Sınıf
3. Sınıf ve 4. Sınıf öğrencilerinden şans yöntemiyle seçilen kişiler oluşturmaktadır. ARAŞTIRMA MODELİ
Araştırmada
araştırma yöntemi olarak Betimsel Yöntem kullanılacaktır. Araştırma yöntemi içerisinde anket ile elde edilen veriler yorumlar üzerinde yürütülecek
bunun yanı sıra konu ile ilgili literatür taramasından elde edilecek bilgilerde yorum ve bulgulara katılacaktır. BİLGİ ÇÖZÜMLEME YÖNTEMİ
Araştırmada bilgi toplama aracı olarak kullanılan anketlere verilen cevaplar kodlanarak EXCEL tablolama programına kaydedilmiş ve tanımlanmıştır. Analize hazır hale getirilen veriler araştırmanın amacına uygun olarak Frekans ve Yüzde Dağılımı İstatistiksel Yöntemi ile değerlendirilmiştir.
Bu bölümde araştırmaya ilişkin verilerin çözümlenmesi aşamasından sonra ele edilen işlenmiş verilerden çıkan sonuçlar ve önerilere yer verilmiştir. SONUÇ
Beden dili iletişim süreci içerisinde ilettiğimiz mesajların büyük bir çoğunluğunu insanlara göndermede ve sağlıklı bir iletişim kurmada önemli bir unsurdur. Bilimsel araştırmalar da bunu ortaya koymuş ve insanlar gerek iş hayatlarında olsun gerekse güncel yaşamlarında olsun iletişim kurarken bedenlerini
jest ve mimiklerini kullanımları konusunda kendilerini bilinçlendirme çabası içine girmişlerdir. Beden dilimizi kullanmamızda lokomotif görevi görev ve bedenimizin hareketleriyle yansıyan duygular temeli oluşturmaktadır. Bende yaptığım bu araştırmada üniversite eğitimi alan öğrencilerin iletişim süreçleri içerisinde beden dilini kullanımlarını
ne kadar bedenleri ile ilettikleri mesajların farkında olduklarını ve ne derecede kullandıklarını ortaya koymak amacıyla bilimsel bir çalışma içerisine girdim. Araştırma sonucundan elde ettiğim veriler doğrultusunda elde ettiğim sonuçları genel hatlarıyla sizinle paylaşmak istiyorum. Bakışlar: Bakışlar daha çok kişilerle aramızda olan mesafeyle belirlenir
örneğin çok yakın duruyorsak birbirimize bakmamaya çalışırız. Aynı zamanda bakışlar
konuşmanın konusuyla da çeşitlilik kazanır. İletişimde olduğumuz kişiler ile aramızdaki ilişki düzeyi ve tabi ki kişilik özellikleri de bakışlarda etkilidir. Örneğin içe kapanık kişiler daha az göz teması kurar. Örneklem alınan öğrencilerimiz yeterince göz ilişkisinde bulunmanın etkinliği ve öneminin farkında değildirler ve bakışlarını farklı şekillerde( mahrem bakış) kullanan insanlardan literatürde de belirtildiği gibi hoşnut olmadıkları gibi ankete cevap veren kişiler ilgilendikleri kişilere bu ilgilerini belirtme aracı olarak bakışlarını kullandıkları sonucunu ortaya çıkarılmıştır. Yüz ifadeleri: Yüz ifadesi kişiye özgüdür ve iletişim tarzımızı belirler. Kaşları kaldırmak
yüzün kızarması
ağzın aşağıya doğru eğilmesi ve bunlar gibi bir çok hareket
iletişimde olduğumuz kişi veya kişilerde belli bir etki ve izlenim uyandırır. Gülümseme belki de en dikkate değer yüz ifadesidir ancak kolaylıkla taklit edilebilir. Öğrencilerimizin yüz ifadelerinin bilincinde oldukları araştırma sonucunda ortaya konulmuştur. El
kol
baş hareketleri ve jestler: Konuşma ve kendimizi ifade etme sırasında çok sayıda el
kol ve baş hareketleri kullanırız. Zamanın geçmesini beklerken
acelemiz olduğunda
bir konuşma sırasında söylenene katılıp katılmadığımızda ve bunlar gibi daha bir çok durumda jestlerimizi kullanırız. Yine yüz hareketlerinin bilincinde olduklarını örneklem alınan kişilerin büyük bir çoğunluğunca ortaya konulmuştur. Yapılan jest ve mimiklerin kültürel farklılık göstermesi konusunda kararsız kalmışlardır. Evrensel olarak beden dilinin farklı kültürlerden insanlar için aynı anlam taşıyan duygu yansımalarından çok her kültürün kendine göre bir beden dilini kullanım şekilleri ve farklı anlamları olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu gruba giren hemen her hareketimiz bir anlam taşır. Örneğin yumruğu sıkmak güç göstergesi iken
kendine dokunma (ağız veya buruna dokunma
kaşıma gibi)
eğer aşırıysa
endişenin bir belirtisi olabilir. Eğer genel olarak jestler
el ve kol hareketleri fazlaysa
bu durum o kişinin kısıtlı kelime bilgisini ya da Akdeniz ülkelerinden olduğunu gösterir. Bedenin duruşu: Karşımızdaki kişiye göre durmayı veya oturmayı seçiğimiz açı oldukça önemlidir. İş dünyasında da vücudun duruş şekli
birini merkeze alma
gruba dahil etme veya dışlama gibi birçok anlam taşıyabilmektedir. Bedenin duruşu konusunda örneklem alınan kesimin büyük bir çoğunluğu rekabetçi bir oturuş tarzı olarak nitelenen şekilde iletişim kurmaktalar fakat bu konuda gerekli bilgi sahibi olmadıkları için bunun farkında olmadıkları ve kararsız kaldıkları ortaya çıkmıştır. Giyim: Giyim tarzımız
zevkimizin
mal varlığımızın
değerlerimizin veya sosyal grubumuzun bir aynasıdır. İş danışmanlarının çoğu
daha etkili bir izlenim için insanların iyi giyinmelerine yardım etmeye çalışır. Rozetler
kol düğmeleri
marka etiketleri ve kullanılan her türlü aksesuar ve materyaller kim olduğumuzun veya kim olmak istediğimizin birer yansımasıdır. Günümüzde insanlar kendilerini nasıl sunmak isterlerse ilgileri doğrultusunda ve istekleri dahilinde kendilerine has bir giyim tarzını benimsemişlerdir. Kişilerin giyim tarzına
ilişkilerinde dış görünüşe önem verdikleri yapılan ortaya çıkarılmıştır. Koku: İnsanlar doğal kokularını gizlemek için sabun
şampuan
deodorant
parfüm ve ağız spreyleri kullanır. Ancak vücudun asıl kokusu
insanların beslenme düzeni
sağlığı ve o anda endişeli olup olmaması gibi konularda ipuçları verir. Örneklem alınan öğrencilerimizde aşağıda belirtilen hareketleri yoğun bir şekilde iletişim süreci içerisinde kullandıkları ve bazı hareketlerin anlamının kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Kişiler kendi mesafelerini tokalaşmalarına verdikleri değerle iletişim kuracağı kişiye karşı mesafesini belirlemekte
oturma biçimi konusunda karasız kalmakta ama geneli rekabetçi bir iletişim ortamını tercih etmekte ve bunun bilincinde bulunmamaktadır.ayaklarını kenetlemesinin olumsuz düşünceler içerisinde ya da bir şeyler gizlediği konusunda da katılımcılar çekimser cevaplar vermişler bu da kişilerin bu hareketi kullanım amaçlarının literatürde belirtildiği gibi kullanılmasının gerçekliğini ortaya koymaktadır. Kendilerini güvende hissetmediklerinde kollarını kavuşturarak kendilerine dokunarak rahatlatıcı bir hareket olması amacıyla kullandıkları
insanlarla rahatsız etmeyecek bir mesafede ilişki kurulması gerektiği konusunda ankete uygulanan kişilerin iletişim kurarken bölgelere dikkat ettikleri
iş görüşmelerinde beden dilinin önemli olduğunu düşündükleri
etkili olmak için ses tonuna
vurgulamaya dikkat ettikleri
ankete katılan kişilerin kendilerini sözden çok yazarak ifade ettikleri
dinlediğini başıyla ya da sözle onaylayarak ifade ettikleri
insanlar dinlerken başka bir şey düşünmeden dikkatle dinledikleri bu araştırma sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Özetleyecek olursak hareketlerin anlamları
iletişim süreci içerisinde beden dillerini kullanımları ve etkinliğinin farkında olmadıkları
iletişim süreci içerisinde bazı hareketleri kullandıkları gibi bazı hareketleri de kullanmadıkları
beden dili konusunda yeterince bilincin oluşturulamadığı ve yönetici adayları yetiştiren
turizm içerisinde önemli bir yere sahip olan eğitim alan öğrencilerimizin beden dillerini etken bir iletişim için kullanmadıkları/kullanamadıkları bu araştırmanın sonucunda ortaya konmuştur.