Aşk Şiirleri

Hani vardır ya

Hani vardır ya, ağlarsın, ağlarsın da saklarsın gözyaşlarını...

Hani vardır ya, bataklığa düşer insan , kurtulmak için debelenenir. Debelendikçe bataklık içine çeker...

Hani vardır ya, bir işi bitirmek için uğraşırsın, uğraşırsında bazen sonu gelmez, eklendikçe eklenir işler üstüne...

Hani vardır ya, hep beklemekle geçer ömrün, hep birşeyleri beklersin, beklersin neyi beklediğini bilmeden...

Hani vardır ya, hep özveride bulunan sen olursun, olursunda kimselere yaranamazsın...

Hani vardır ya, insanın çekip gidesi gelir, gelirde nereye gideceğini bilmez yada gidemez...

Hani vardır ya, önce çocuklar sonra eşler anneler babalar onları düşünürsün hep, düşünürsün işte ve kalırsın öylece...

Hani vardır ya, unutmak istersin ama unutamaz aksine beynine, yüreğine bir mıh gibi kazınır olaylar isimler...

Hani vardır ya, yıllar geçer geçerde pişmanlıklar ağır basar...

Hani vardır ya, aklına keşkeler düşer, düşerde ağlarsın...

Hani vardır ya, ağlarsın, ağlarsın da saklarsın gözyaşlarını, yastığın şahit olur ağladığına bir tek...
 
sen olmalısın

Aşkın tarifi sen olmalısın
Çünkü sen anlayamadığım ,çözemediğimsin..
Bazen bir şiirin mısralarında..
Bazen bir şarkının sözlerindesin..
Belkide bir ressamsın...
Bende senin başyapıtın..
Karanlık çizgilerle dolu
Bir yudum sevgisin sen...
Belkide sen ölüm olmalısın...
İsteyipte tadamadığım...!
 
Ne zaman yüzüne baksam
yalnızlığın o mutlu gerilimi

O öksüz göl hızla derinleşir
biliyorum, acılarım hiç bitmeyecek, bu öyle bir
yeşil

Ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum
ikimizi de aşar, o kapının ardındaki masal
bense yüreğimin bu hallerinden korkar, kalırım
bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi
geçip giden yüzlerine bakar kalırım

Ömrün kısalığı çarpar camlara
ateş hızla yayılır içerilere

Akşam olur, evler dolar boşalır
acıyla erir, yüzüne aşık çocuk

Ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum
İkimizi de aşar, o kapının ardındaki masal
 
BİR GÜN ANLARSIN

Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın
Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz
Ama yorgun
Ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın
 
EN ESKİ YALNIZLIĞIM AŞK BENİM

En eski yalnızlığımdır aşk benim
Gitgide büyüyen karanlıklarla
Ne zaman sevdiysem kavruldu tenim
Bir ateşin açtığı yanıklarla

Sabahı olmazdı çok gecelerin
Alır, götürürlerdi beni onlar
Öptüğüm elleriyle, korkunç derin
Bir uçurumun kenarına kadar.

Sonra bırakır giderlerdi, üzgün
Bakardım sessizce arkalarından
Sonra umutsuzluk, gözyaşı ve kan.

Bütün umutlarım biterdi bir gün
Bir gecenin orsatında kalırdım
Tek başıma ben, ben ve yalnızlığım
 
Katran geceler vardır bilirmisin,
Sabah olmayı bilmez
Gökyüzünde bir tek yıldız olmaz
Anlıycağın yarın ya yağmur yağacaktır
yada sen yine gelmiyceksindir
İşte o katran geceler
zifiri karanlık geceler
Hep yanlızlığımı anımsatır bana
Dalıp dalıp giderim bir boşlukta
sonu olmayan dipsiz bir kuyuda
bulurum kendimi
kendime geldiğimde
yanlız olduğumu anladığımda
ya sabah olmuştur yada
ikinci akşam
 
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış.
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim.
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum .
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum .
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum.. Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kir çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yasamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Her şeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yani başımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman için de
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelligin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
Bir nefeste benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok ....
Yok ......
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.....
 
gitme desem;
kalır mısın?
benden
gitme.
şehrin tüm ışıklarını
yakıp söndürme
içimde.
gerekli olduğun için degil;
sevdiğim için kal.
özleyeceğim için değil;
özlediğim için kal.


okuma bunu...
aşkdan söz ediyor bu şiir.
sözcüklerin en tehlikelisinden.
yalnızlıktan söz ediyor.
okuma bunları...
kimsesizlikten söz ediyor bu şiir.
karanlıkdan.
ansızın çıkacak gibi durma içimde
şaşırtma beni.
okuma bunu...
sensizlikden söz ediyor bu şiir...
okuma bunu...
senden söz ediyor bu şiir...
içimdeki karanlıktan ansızın geçip giden senden
söz ediyor bu şiir...
korkularımdan söz ediyor.
okuma beni.
sen beni okudukca.
gelmeyen mektuplardan
söz ediyor...
içimdeki senle karşılaşınca
neden şaşkınım...
sana söylemeden kaç söz sildim
yaşamımdan bilmiyorum
bir sevdaya kaç şiir sığar..
okuma bunları
bunlar benden söz ediyor...
eksikliğimden
hep bir yanımın kırık oluşundan
söz ediyor...
sen beni gördükçe
ben karşındaki;
ben gözlerine bakarkenki çaresizliğimden utanıyorum.
arada
gözlerini kapa.
kapa ki
bir anda olsa
silineyim yaşamımdan...
biten şarkılardan söz ediyorum sana
sedefli dakikalardan
meydan saatlerinin sesinden
geçmeyen yazlardan
susma.
devrik cümlelerin yalnızlığı gibi
bırakma beni.
sen benim,
dilimin ucunda.
söyleyemediğim
sözcüğümsün.
en sevdiğim sözcüğü
tekrarlamaksın içimde
tüm sözlerimi
rehine bıraktım
görebilmek için seni
içimin kalabalığısın
içime
göçmen kuşlar gibi konuyorsun
bir yanın tetikte
kendimi
zamana rehinliyorum
aklımdan geçip gitme
utanıpda insanlardan
gizli ağlamalarımsın
 
ağlamak küçük düşmek değildir
ağlamak rezillik değildir
ağla şimdi ağlayabildiğin kadar
hiç bişey sonsu değildir...

oy dağlar yalçın dağlar
dumanı hırçın dağlar
gün olur devran döner
ağlayan bayram eder
 
--------------------------------------------------------------------------------

Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla
Uçak örneğin, uçurtma mesela
Altına konabilir bir ayağı kısa olduğu için
Sallanan bir masanın
Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine
Bir beyaz kağıda her şey yazılabilir, senin dışında
Güzelliğine benzetme bulmak zor
Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan her şeyden
Bir gülden, bir ilk, bir sonbahardan sor
Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
Ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
Anlarım bitkiden falan ama anlatamam
Toprağın güneşle konuşmasını
Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

Sen bana ışık ver yeter bende filiz çok
Köklerim içimde gizlidir
Gelen, giden,açan, solan, bere, budak yok
Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan
Kusura bakma sevgilim
Heybemde sana benzeyecek kadar güzel bişey yok

Uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum
Yaralı yarasız sevdalardan geçtim
Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
Her şeyi anlattım olan, olmayan, acıtan, sancıtan
Bilsem ki sana varmak içindi
Bütün mola sancıları, bütün stabilize arkadaşlıklar
Daha hızlı koşardım, sever adım gelirdim
Gözlerinin mercan maviliğine
Sana bakmak suya bakmaktır
Sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
Aşk sorgusunda şahanem, yalnız kelepçeler sanıktır
Ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar
Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
Bahçıvanlar değil tüccarlardır
Sen öyle göz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
Sen teninde cennet kayganlığıyken
Sana şiir yazmak, ahmaklıktır

Bir tek söz kalır dişlerimin arasında
Ben sana gülüm derim, gülün ömrü uzamaya başlar
Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül, sana benzediği için ölümsüz
Yazdığım bütün şiirler
Sana başlayan bir kitap için önsöz

Sana bakmak, bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak Allah’a inanmaktır..
 
Sana bakmak, bir beyaz kağıda bakmaktır
Her şey olmaya hazır
Sana bakmak suya bakmaktır
Gördüğün suretten utanmak
Sana bakmak bütün rastlantıları reddedip
Bir mucizeyi anlamaktır
Sana bakmak Allah’a inanmaktır
 
Varsayılan
soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani`de haşlama yeme ihtimalini sevdim.

ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(ANKARADA`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman)
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra...

Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazıyazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
kırmızıboyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara
ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi...

ANKARA`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri
Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
(sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak...)
ANKARA`ya usul usul kurşun yağıyordu...
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri...
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım...
çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...

sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
ama sen yoktun...
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni tenefüs saatlerinde...
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu...
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi ne gelebilme ihtimalini seviyordum...

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini...
Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü...
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliği...
Otobüs oluyordum bir süre...
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde...
Otobüs oluyordum...
Bir ülkeden bir iç ülkeye...
çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin...
Korkuyordum...
Sonra iniyordum otobüsten...
çarşıdan bizim eve giden,
ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu
boşuyordum...
çünkü sonunda annem oluyordum
babam kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan...
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Van`daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın erhangi bir toprak damında...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...

Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim!
 
....KIRIK SANDALYE..........

Sarı saçları simsiyah gözleri,
Ben mi yarattım yangın geceleri.
Tutulmuşsa elveda,
Tutulmuşsa ay dudaklarında sebebi işte karşında.
Sımsıkı sarılmışsın yatagında,
Kabahat ne yazda ne de kışta.
Buralara niye getirdin
Bu agaç bu deniz bu koskoca alem
Hayallerimi alt üst ettin.
Yaşarken içimde öldü dedirttin
Yagmur çamur farkeder mi?
Kor yüregimde söner mi?
Allah aşkına bu kader mi?
Sensiz agaçlar yaprakdöker mi?
Bekleyeyim sensiz sabahları,
Neymiş senden benden aldıkları.
Hergün yaşadıgım kabusları,
Süpürsünler dünleri yarınları.
Kızım, dolarsa gçzlerin yaşla,
Akıtma sakın benim için sakla.
Tam zamanı şarkılar başla,
Gencecik bir kız eriyor damla damla.
Sana çiçek diyenler masum,
Diyenler allahıma yalan söylüyorlar.
Çıglıkların dalga dalga ya,
bana faydası ne???
Ruhun benim avuçlarımda mı?
İhanetin yapış yapış avuçlarımda.
Muhteşem oldu terkedişim.
Çöpçüleri yollamışsın,
Şeytan diyor ki,
Aç pencereyi, Yagmurları iç sarhoş ol,
Perdeler inince geceye...
Hiç kolay olmadı seni binlerce kez öldürmek,
Kırık sandalyede tükenişini seyretmek.
Suskun,
Odaları dolaştım, mektupları dudaklarımla yaktım.
Gözlerin, bir gecelik geline benziyordu.
Sürüne sürüne in merdivenleri,
Gıcırdamasın...
Dokunsan ahh diyecek o kapılar,
Çagır felaket ressamlarını, kabuslarımı çizsinler...
Sanki bu odada sen oturmadın,
Saati soruyorsun 'Kaç Diyorsun'
Sen öldün be kızım, kırık sandalyede katilin benim senin.
Diriltmem imkansız unutmuşum seni...
Seni cigerlerime çektim aldıgım nefes gibi,
Tiryakin oldum, sigaramın dumanı gibi...
Çektikçe tüttün, tüttün, tüttün............
Bırakmadın kıyılarına demir tayım,
Puslu sabahlarında yagmur olup akayım..
Bırakmadın hep yanında olup sana doyayım...........
 
Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramizdaki kilometreler nasil çoksa
Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan atesin ile
Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken
Kalbimin yanip tutustugu anlarda
Gelip o bu atesi alevlendirerek
Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

Korkuyorum!
Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.
Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.
Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.
Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten degil;
dostlugunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum ...

ÇÜNKÜ; BEN ILK DEFA SEVIYORUM...
 
Aşk


Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları sevior, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.

Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.
 
Aşk


Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi ki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
 
Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu.
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir percereden deniz güzel değil
Nicedir ışımıyan insanlığımız sensizliğimizden.

Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.
__________________
 
Aşk


Hayatın hızıyla yaşadık o aşkı
Her şey bir anda başladı
Yaşandı
Ve bitti...

Yan yana gidip de bir süre
Ayrı yönlerde uzaklaşan
İki tren gibi...
 
Aşk


Aşk dediğin nedir ki
Tenden bedenden sıyrık
Çocukların içinde
Yaşadığı bir çığlık

Aşk dediğin nedir ki
Histen nefesten varlık
Umutsuzluk içinde
Karanlığa son ıslık
 
Aşk


Aşk denilen bu illet; ne kânun, kural tanır,
Ne hüküm fermân dinler; ne arlanır, utanır...
Dâvetsiz kapı çalar; zannetme ki usanır! ..

Girdimi bir gönüle, nasıl yakar kavurur
Perme-perişân eder, küller gibi savurur

*Önüne geçmek* diye, deyim icâd bulmamış
Bir tutulan, bir daha aslâ iflâh olmamış
Göster! Hangi filinta, sâm-u zebûn solmamış?

Yağız delikanlı mı, yiğit mi, demez vurur
Şâh´a pençe taktımı, tâc-ı saltanât kurur

Çökmesin bir yüreğe; inletir, süründürür
Velî´yi deli eyler, Kırk hâle büründürür
Tanınmaz mecâl verir, yek-pervâne döndürür

Ne şeref, izzet kalır; ne de bırakır gurûr
Deldirir ferhât gibi, önünde dağ mı durur?
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst