Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Hangi güneşle doğdun sen sabaha
Hangi rüzgarla estin sen geceye
Hangi dalgayla vurdun sen sahile
Hangi yıldızla baktın sen gökyüzüne
Söyle hangi sabah yaktın beni.Hanrüzgarla vurdun sen yüzüme...
Herzaman varmış ilkler ve sonlar sen hangisiydin.ilkimmi,sonummu söyle...
Yada dur ben söyleyeyim...Ben çok ilkler gördüm,ama hiçbiri bu kadar acıtmamıştı...Hiç bu kadar yakmamıştı ve hiç bu kadar sızlatmamıştı yüreğimi...
Sen hangi seferin fırtınasısınki;aşamıyorum,yenemiyorum seni...
Tıkanıyor yollarım fırtınandan şiddetinde parçalanıyorum...
Hangi yağmurla yağdın sen üzerime
Hangi karla düştün sen saçlarıma
Hangi ateşle yaktın sen yüreğimi
Hangi nemle kaldın sen gözlerimde
Söyle nasıl ıslattınki beni kuruyamıyorum...Nasıl düştünki üstüme bu beyazlardan kurtulamıyorum...Nasıl bir gidiştiki bu sendeki gidiş ben hala titriyorum...
Nasıl baktınki bana o gözlerinle,ben hala ağlıyorum..hayalin düşmeyi versin aklıma
ben heran tükeniyorum.Nasıl bir ateşsinki sen bir kartanesi gibi eriyorum...
Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada..
Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum..
Bir ihtimal gelişine sığındığımı farkettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine.
Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor.
Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum.
Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de,
sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum.
İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!
Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...
Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı.
Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında.
Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor,
ben görmemeye çalışıyorum...
Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar.
Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır.
Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..
Sahi, becerebilir misin..?
Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil.
Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların
ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa,
mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi...
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan
her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor.
Sevdiğim ne çok şarkı varmış!!
bunu senin gidişin gösterdi bana..
Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?
Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana.
GİTTİN..
.belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım...
Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım..
Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan.
Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...
Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum...
Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum.
Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler,
ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum..
Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum.
Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim.
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..?
Kalbime henüz söylemedim gittiğini...
Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum.
Seni hala benimle biliyor ve seviyor
Ama ben.. kalbime ilk defa yalan söylüyorum.
GİTTİN..
Sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama
Sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi.
Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni..
Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..?
Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..
Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor.
Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum..
Bir hayaldi kurduğum..
Sadece sana kurulu bir hayat, bir zaman dilimi… Ol(a)madı!
Düşünmeyi unutmak istiyorum şimdilerde…
Her harf ‘sen’ olmak adına beynime yerleşiyor…
Bense istemiyorum..
Hiçbir kelime, hiçbir cümle… Olmuyor !
Alıyorum kalemi elime, beynimi işgal eden tüm harfleri bırakıyorum satırlara…
Önce, sallanıyorlar kalemimin ucunda…
Sonra, düşüyorlar gelişi güzel satırlarıma..
Tek hamle, bin kelime gözlerimde…
Her biri çok ağır, taşınmıyor anlamaya çalışmadan !
Dört yanım çığlık…
Harfleri unutmak,
Kelimeleri birer birer aklımdan, bilinmezliğe sürüklemek..
Boşlukta dolaşmak istiyorum ! Olamıyor !
Seviyorum, seviyorsun, seviyor !
Bir duygu, bir çelişki…
Ben seviyorum ‘düş’ gibi.. Sen seviyorsun ‘hayal’ gibi… O seviyor ‘masal’ gibi…
Hayal kurar gibi seviyorum senli düşünceleri..Bir masal oluyorsun, kelime kelime içimde büyüyen…Susuyorum sensizliğe..
Sadece sen, bir hayal ve ben…
Yani ‘sevmek’ bende ki ‘sen’…
Susuyorum, susuyorsun, susuyor…
Bir istek, bir eylem…
Ben susuyorum ‘yalnızlık’ gibi…
Sen susuyorsun ‘hüzün’ gibi…
O susuyor ‘acı’ gibi…
Susmak ? diyorum korkarak…
Haykırıyor içim..Yalnızlığa bürünüyor tüm sesler…Acıtıyor suskunluk, hüzünü..
Kelimelerim saklanıyor kendinden…
Boğuluyorum bukadar sessizlik içinde !
Seviyorum; ‘düş, hayal ve masal’... Susuyorum; ‘yalnızlık, hüzün ve acı’... Ve gidiyorum;
Yalan misali….
Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için Vurursun başını soğuk taş duvarlara Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın Duyarsın Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin Niçin yaratıldığını Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın Dolar gözlerin için burkulur Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların Sevilen gözlerin erişilmezliğini O hiç beklenmeyen saat geldi mi Düşer saçların önüne ama bembeyaz Uzanır gökyüzüne ellerin Ama çaresiz Ama yorgun Ama bitkin Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın hayal kurmayı Beklemeyi Ümit etmeyi Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi Lanet edersin yaşadığına Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
Bir masal... Fersiz yanan mehtabın gece yarısı bekleyişi Dumansız geçmişin küllenişi.. Ve görülmeye değer güneşin amansız gözleri.. Tesadüflere küsmüş yürek.. Kucaklarken sevdasını. Ölüm sarhoşluğunda; Ölümü sevdasız, Sevdası ölümsüz bir masal Bir masal ki ilk sayfası kopuk, Sonu ... ... belirsiz
Özneler yüklemlerle uyumsuz… Kim ne anlar söylenilenlerden? Yaşamaya dair kim ne söyler?boşveryağmur bari sen boşver... Ne yaptığın ifadesiz, Ne yapacağın anlamsız... Ruhumun sükûtuna aldırmadan, Dinlemeden anlatılanları, Koşuyorum.
Yorulmadan tükenmeden koşuyorum her atılan adımla geleceğe. Ve geçmişim beynimi buğulaştırırken, Soruyorum sorgusuz şafağa: - Aydınlattın mı aydınlığı? - Karanlık bir damla mıydım ufkunda? ''Sevdin mi ?'' diyorum kendi kendime. ''Yaşadın mı? Yaşattın mı?'' Susuyorum…
Ve ... bir şarkı ıslığımla heceleniyor bahara yüz tutmuş rüzgarın serinliğinde Biraz daha kabaracak yalnızlık. Yarında böyle bitecek. Dün gibi. Bugün gibi..
O an’ı yaşamak isterdim oysa. Yakalamak isterdim “ Güneş’i “ yeniden. Ve varım demeye zaman – kollamak. Yıldızların uykusunda, Toplamak sevinçleri… Ve bir iş çıkışı yorgunluğunda, Akşamla yankılanıyordu ayak seslerim. Anlam veremiyordum bazen bu gidişe. Çekip - Gitme ‘ler anlamsızlığıyla yoğurmuştu hayatı. Ne “ Güneş “ sadık kalmıştı geceye, Ne de “ Ay “ bir mısra olabilmişti şairin kaleminde… Yine karanlıklar bekleyişlerde! Sahilin uzanışında bir sitem!
Denizle dalgalanan duygularım, Taştı taşacak gözlerimin kayalıklarına. Limansızlığı terk-etmek için, Umuduna kemer bağlamak, Yaşanılmış umutsuzluğunu unutmak, Ve ''hiç-bir-şey''in uğruna, Zamanı avuçlarımın arasına almak istiyorum...
Yine de matem dağılmıyordu etrafa. Karamsarlığım, Hafiften titretiyordu kalemimi. Nedenim yoktu artık hayatta. Ölmek için; Ya hayat sonunu bekleyecektim, Ya da intihar suyunu… Kayıp her gecede kaybediyorum buğulu benliğimi. Ve de ben yalnızken; Kalabalık caddeler…
Oyuncak Bir Aşkımın Hatrına..
Benden bu yazı hatıra....
Oyuncak aşklarım oldu senden sonra.Hepsinin modası geçti oynadıkça.Bir sen iz bıraktın bende ta derinden.Kimse ulaşamadı o ize ki silsinler...Özlediğimde seni hep..Başka gülümsemelerden medet umdum...
Başka yüzlerde seni aradım.Her baktığıma sen diye baktım..Ama yok olmadı..Olsaydı zaten şimdi hala seni bekliyor olmazdım..Nasıl bastırdığımı kimse bilemez hasretimi.Sen yoktun, başkası da sen olamıyordu..Olsa bile ben ona inanamıyordum..
Garip bir denklemdi sanki hayatımın senden sonrası.Ve ben matematikten hiç çakmıyordum.Baktım senden sonrası olmayacak.Aşka oyun gözüyle baktım.Ama oynayacak hiç halim yoktu.Sen olmayınca ne oyun oyun gibi geliyordu...
Ne aşk aşk gibi....
Ben bile benim gibi gülmüyordum artık..Başka gülüşleri taklit ediyordum.Çünkü ben gülmeyi sende unutmuştum.Ve dönmedikçe bir daha asla hiç bir gülüşüm.Orjinali gibi candan olmayacaktı.Gece yarılarında uyku tutmaz oldu acaba ne yapıyor diye.Sabahları geçtiğimiz yerlerden tek başıma geçiyordum''Off, bir zamanlar ne güzeldi'' diyerek...Her deyişimde bir ağırlık çöküyordu kalbime.Ve ben ayakta zor duruyordum....
Genç yaşta ihtiyarı oynuyordum.İhtiyarda bana iyice alışmıştı.Ama ben kendime yediremiyordum.
Başka bir ben göreceksin döndüğünde
Bıraktığınkinden çok farklı bir ben bulacaksın
Evin kapısını açtığında sallanan sandalyede sallanan,
Yorgun, kederli, acı dolu bir ben.....
Ama hala dönüşünü bekleyen bir ben
Güne dönmeyen gece beni seçmeden
İçimde yaktığın umut ışığı titremeden
Evimin lambaları sönmeden gel....
Üç noktalı bir sevda büyüttüm sol yanımda Bitimsiz olsun diye... Pamuklara sardım sarmaladım Kol kanat gerdim Yetemedim... Aşka iki kişi gerekmiş...bilemedim!
Aşkın karanlık tarafı hep senden yanaydı Oysa sana beyazlar yakışırdı Beyazlara bulansak tepeden tırnağa... Hiç siyahlık kalmazsa,eksilirmiş sevda Aşk tek renkten ibaret değilmiş...göremedim!
Mevsim başladığı yere dönmüş,kimin umrunda Hezeyan dile gelmiş artık...duysana Sormadan,sorgulamadan,atmadan ateşlere kendini Öyle hesapsız,öyşe çıkarsız Gelemedin değil mi? Gönül yorgun beklemekten,suskun Gönül hep tutkun... Nefesini duyarken hâlâ bu şehirde,
Vakit gece yarısı
Hüzün kar beyaz iniyor gökyüzünden kimsesizliğimin üstüne
İç çekişlerimden buğulanmış gözlerimin ardından insanlar geçiyor,telaşlı…
Ömrümün en derin uçurumunun kıyısındayım bu gece
Ve ölüm bir “ayrılık” ötemde
Yürüyorum…
Her adımda kentin ayaza durmuş nefesi işliyor içime
Hadi yâr tut gözlerimden…
(d)üşüyorum!
Neredesin?
Gittiğinden beri gelmeyişlerinin kapı eşiklerinde nöbet tutuyor gözlerim
Ve hiç tanımadığım çocukların isimsizliğinde arıyorum seni
Belki hâlâ aynı şehrin sokaklarını tüketmekteyiz
Az önce yanımdan geçip gittin belki de! Kim bilir?
Yahut binlerce kilometre var aramızda
Ve bir yerlerde bana benzemeyen birini beklemektesin
Ama sen bil…!
“Bülbül gülce,ben sence konuşuyorum nicedir…” Unuttun mu?
Birbirine koşan cümlelerimiz vardı
Dudaklarımızın kelepçe yüklü şehirlerinden kaçan
Ne vakit aşk düşse geceye;
Mısra mısra sevda damlardı parmaklarımızdan
Ve kafiyeler dökülürdü uykusuzluğumuzun üstüne…
Karanlığa sarılır,ağlardık…
Sonra kelimelerimiz kesişirdi aşkın parantez içlerinde
Biz utanır,susardık….
Söylesene kandırdın mı beni?
Yüreğinin tüm acılarını içime saldın ve benliğimi çalıp gittin mi benden?
Öyleyse sen de yalancı çıktın yâr!
Sen de aşkı “var” zannettirdin bana ve gittin!
Sonrası hiçlik,sonrası acı,sonrası bir yokluğun başlangıcı…
Yoksun!
El ele yürüdüğümüz tüm yokuşları devirdim dilimin üstüne ve sustum!
Sesim yokluğunun ayak izinde gömülü durur şimdi
Ve yüzümde kırılgan gülümseyişleri çocukların…
Var mı haberin?
Parmaklarım Şehirlerarası hüzün taşıyan bir trenin tozlu camında
Yüreğimde müebbete hüküm giydi adın!
Adın ki dilimin ucunda küf tutmuş altı kurşun
Adın ki her harfinde uçurumlarından düşüyorum
Ama bil ve unutma!
Kan kaybından değil
“SEN” KAYBINDAN OLACAK SONUM…!
Vakit yokluğunun ilkbaharı
Umudu sende kalmış yarınlara göçüyorum
Ceplerimde yağmurlarla boyanmış düşlerim var
Ve ellerimde yalanlara batırılmış parmaklarının izi…
Bu gece bir “ben” daha tükettim tütünlerin gölgesinde
Ve bir gün daha tükendim gözlerinsiz
Tükenmiş zamanların zemherisinde kayıbım şimdi
Takvimler benden,ben gözlerinden habersiz…
Kentin üşüyen sokaklarını soluklarımla ısıtarak yürüyorum sensizliğe
Bir çift ayak izinden ibaret yas karası istasyonlara bırakabildiğim
Ben zaten hep kendimi uğurluyorum tren garlarının veda sahnelerinde
Hep kendimden gidiyorum
Ve en çok düşlerimden vuruluyorum İstanbul’un eteklerinde
Kimse bilmiyor; tükeniyorum!
Sen-sizce ölüyorum gözlerimin önünde
Ve sessizce karşılıyorum aşka boyanmış gül rengince toprağın bedenine
öylece kayıp giderken ellerimden bir adım bile atamıyorum kendime
İçime işleyen sevdanın raylara mimlenmiş intihar eylemlerinden kurtaramıyorum yüreğimi
Ve vagonları yokluğunla dolu trenlere ezdiriyorum bensizliğimi
Biliyorum çaresi yok bu hastalığın
Biliyorum yokluğum yokluğuna vurgun
Ve anladım ki alfabesi yok yokluğun
Susuyorum!
Dönmeyeceksen ateşe ver senli düşlerimi
Ve ört üstüme geceyi
Uyuyacağım!
Dilsizdi en güzel satırlar
Kalemler kimsesiz
Hiçbir ömür yetmezdi anlatmaya
Yetmezdi hiçbir hayata sevmek
Son satırda bitti işte
Dizildi üç nokta art arda
İlki kanayan bir yara
Kimse bilmeyebilir bunu şairden başka
İkincisinde her yanı saran sessizlik
Farkına varırsın neler olup bittiğinin
Bitimsiz olan tek şeyin umut olduğunu
Ve ona sarılarak su üzerinde kalabileceğini fırtınalı denizlerde
Üçüncü noktada utanmaya başlarsın
Unutmaya alışan yüreğinden
Utanmaya başlarsın
Dinleyip de gece boyu eskisi gibi ağlayamadığın o türküden
Daha sonrası mı?
Daha sonrası yalnızlıktır sadece
Ağlayamamaktır artık gidenin ardından
Yani unutursun
Ve eninde sonunda unutur seni unuttukların
Son satır da bitti işte
Ne rüyalarımı zapteden o aşk
Ne bir ağıt ölenin ardından
Tüm yaşanılanlar
Karanlık sulara gömülür
Batan bir gemi gibi
Bir tek şiirini bırakır ardında
Ne sen kalırsın
Ne bir başkası
Ses durulur
Yankısı yaşanmayana vurur
Biter son satır
Ve şair vurulur...!
Seni anlatıyor gözlerim sadece senii Adını söylerken dudaklarım titriyor Dört mevsimi aynı anda yaşıyor sanki yüreğim..
Sen olmadan önce yağmurun sesi böylesine hoş gelmezdi bana özlemek korkuturdu beni şimdi özlemin en koyusu senin gülüşünde konaklıyor.. o gülüşü görmeden yaşamak öyle zor ki.. sınırsız okyanusların , en mavi denizlerin beyaz yelkenlisi umudun ta kendisi!! menzili olmayan bir uçuş sonsuzlukta kayboluş!
bekleyişlerimin içine hapsolan özlemlerim var artık nicedir kimseyle paylaşmadığım hüzünlerim soramadğım sorularım.. seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum yüreğimi bi yelken gibi açtım senle dolduruyorum
ayın karanlığına sakladım hüzünlerimi bir sewdanın yolunda geziyorum berduşça deli bi aşk benimkisi sonu belirsiz bi macera görmesekte birbirimizi ne gam varsın işte ordasın onca aşk öğretmedi ama şimdi yalnızken bile öğreniyrum seni sevmeyi !!