Sibel1
Bayan Üye

Tarihi davada Başkanımız Aziz Yıldırım, Mahkeme Heyetine savunmasını vermeye başladı. Başkanımız Aziz Yıldırımın ilk sözleri şunlar:
"Sayın Başkan Sayın Üyeler,
Adalet topaldır; ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç ulaşır." düşüncesiyle sekiz ay sonunda Sayın Mahkemenizin huzurlarındayız.
3 Temmuzdan bu yana yaşananlar ve yaşatılanlar, hepimizin malumudur. Soruşturma süresince evrensel hukuk kuralları ve masumiyet karinesi açıkça ayaklar altına alınmış ve Anayasa güvencesindeki tüm haklarımız açıkça gasp edilmiştir. Gizlilik kararları ihlal edilmiş; avukatlarımızın dahi alamadığı tüm bilgi ve belgeler özel hayatın gizliliği kuralı çiğnenerek basına açıkça servis edilmiştir. Tüm kamuoyunun, sadece polisin istediği ve kendine göre değerlendirip sunduğu tapeleri gün be gün takip etmesi sağlanmış; böylece Aziz Yıldırım ve arkadaşları toplum önünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Hukuka uygun olmayan delil ve yöntemlerle alınan dinleme ve fiziki takip kararlarıyla, kanunlarda olmayan suçlar ihdas edilerek, hakkımızda kanıtsız ve asılsız iddialar düzenlenmiştir. Ve bu iddialar öyle yerlere taşınmıştır ki, Fenerbahçe Başkanı ve yöneticileri yasadışı örgüt kurmakla suçlanmış; bu örgütün kuruluş amacının ise Fenerbahçeyi şampiyon yapmak olduğu açıkça gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta o kadar ileri gidilmiştir ki, öncelikle bu örgütün silahlı suç örgütü olduğu öne sürülerek soruşturmanın özel yetkili mahkemelerce yapılması için en uygun hukuki zemin tüm hukuksuzluklarla yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak bu iddianın arkasında duramayacağını anlayanlar, yargılamanın özel yetkili mahkemelerce yapılmasını sağlamak ve yeni bir hukuksuz gerekçe haksız ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü suçlanmasında bulunmaktan kaçınmamışlardır.
İddiacılar, Şubatta kurduğum sözde "örgüt"ün şike ve teşvik eylemelerinden bir süre sonra sıkıldığımı ve kendime bir de ceza verilmesini sağlamak için 6222 sayılı Yasayı çıkarttığımı dahi ileri sürmüşlerdir. Bu düşünceye sahip olanlar nedense sadece Fenerbahçenin kazandığı maçlara ilişkin dinleme ve fiziki takip tutanaklarını kullanarak sonuca, yani amaca göre soruşturma yapılıp iddialar oluşturulduğunuaçıkça ortaya koymuşlardır.
Lehe delil toplama görev ve sorumluluğu da bulunan Sayın Savcılık, her nedense Fenerbehçenin puan ya da puanlar kaybettiği maçlara ilişkin hiçbir bilgi ve belgeyi iddianameye koymamıştır.
Aşağıda çok daha ayrıntılı olarak değineceğim üzere, işbu süreç tarafımızdan endişe ile izlenmiş ve bu süreçte yaşadıklarımız yüzünden adalete olan inancımız sarsılmıştır. Ve daha da ötesi söz konusu bu hukuka aykırı uygulamalar bizleri, "neden, niçin ve kim tarafından" sorularını sorma noktasına getirmiştir.
Önemle ve ısrarla belirtirim ki, bu operasyon Fenerbahçe ve Aziz Yıldırıma karşı yürütülen bir operasyondur. Her ne kadar huzurunuzda Fenerbahçenin değil, sadece şahısların yargılandığı gibi bir algı yaratılmaya çalışılsa da, yargılanan bu şahısların Fenerbahçenin başkan ve yöneticileri olduğu, bu şahıslara isnat olunan her asılsız eylem nedeniyle Fenerbahçe Spor Kulübünün sorumlu tutulacağı gerçeği unutulmamalıdır. Hatta Spor Hukukunu bir kenara bırakıp neredeyse saha kapama cezasını dahi özel yetkili mahkemeye terk etmeye çalışan ve polis fezlekeleri ile savunma isteyen bir Federasyonun varlığı göz önüne alınırsa Fenerbahçenin bu asılsız iddialardan zarar görmediği ve görmeyeceği düşünülemez. Bu yüzdendir ki, bugüne kadar ısrarla talep ettiğimiz husus, yargılamanın her aşamasında yer alan tüm iddia ve isnatların Fenerbahçe Başkanı ve yöneticileri ile temsil ettikleri kurumun büyüklüğüne ve ciddiyetine yakışır nitelikte olması gerekliliğidir.
Aslında bu sürecin ders alınması gereken bazı yönleri de olmuştur. Fenerbahçe taraftar ve camiasının büyüklüğü, birlikteliği ve nedenli büyük bir güç olduğu, tüm kamuoyu tarafından açıkça anlaşılmıştır. Ve yine açıkça anlaşılmıştır ki, Fenerbahçe camiası, her türlü baskıya rağmen bu koca çınarından tek bir yaprak dahi koparılmasına izin vermeyecektir. Ve buradan müjdelerim ki, Fenerbahçenin bu tavizsiz yürüyüşü bundan böyle sadece sportif olaylarla sınırlı kalmayacak, her türlü sosyal, ulusal ve yönetsel konularda Fenerbahçe taraf olarak gereken yeri alacaktır.
Bütün bunların yanında bu ulu çınarın tek bir yaprağı olan Aziz Yıldırımın şahsi akıbetinin hiçbir önemi yoktur. Bu nedenlerle bilinmelidir ki, ben de huzurlarınızda bulunduğum sürece her Fenerbahçe Başkanının Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız yargısına karşı göstermesi kaçınılmaz olan saygı ve güveni özenle taşıyacağım. Hatta söz konusu kararlar, haksız yere Fenerbahçe Başkanının esaretine sebep olmuş olsa bile.
İsteğimiz, "Bırakın adalet yerini bulsun. İsterse kıyamet kopsun" yönündedir. Bu aşamadaki sözlerime son verirken, ozanın şu öğütlerini hatırlatmak isterim:
"Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye,
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye,
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak."
İddianamede yer alan tüm hususlara tek tek cevap vermeden önce Sayın Heyetinizle bizzat tartışmak ve değerlendirmek istediğim hususlar bulunmaktadır. Bu nedenle savunma esaslarına sadık kalarak önce bu hususları sizlerle paylaşacağım.
FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ HAKKINDA KISA BİLGİ
Ben, 15 Şubat 1998 tarihinden itibaren Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yapmaktayım. Sayın Mahkemenizdeki davanın açılmasından önce, soruşturma safhasında ve şu anda yürütülmekte olan kovuşturmada bu sıfatımı devam ettirmekteyim.
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı gibi gurur ve onur kaynağı olan bir sıfatı bugüne kadar büyük bir doğrulukla, dürüstlükle yerine getirdim. Bu sıfatın Bana kazandırdığı ve yaşattığı onurun tarihsel boyutunun yanı sıra Fenerbahçeli olmayı her şeyin üzerinde tuttum. Başkanlığa geldiğim 1998 tarihinden ve Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kuruluna seçildiğim 1990 tarihinden bu yana geçen 22 yıl boyunca hayatımın en önemli ideali ve yaşamamı sağlayan en büyük amacı hep Fenerbahçeye hizmet olmuştur. Fenerbahçeli olmayı her şeyin üzerinde tutmam Benim için en önemli sıfattır ve erdemdir.
20 yıldan bu yana ilk basamaklarından başlayarak Başkanlığına kadar yükseldiğim ve halen bu onurlu görevini yürüttüğüm Fenerbahçe Spor Kulübü hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
19. Yüzyılın sonlarında bir grup genç 1907 yılında Fenerbahçe Kulübünü kurdu. Kurulan kulübün adı o tarihlerde oturdukları semtin dillere destan güzelliği nedeniyle Fenerbahçe olmuş ve kulüp amblemi olarak da Fener Burnundaki geceleri ışık saçan Feneri seçilmişti. Kurulan kulübün renkleri ise ilkbahar müjdecisi papatyaların rengi olan ve aynı zamanda temizliği temsil eden sarı ve beyaz renklerden oluşmuştu.
Bu tarihsel gerçeklere dayanarak ve Fenerbahçenin üstünlüğünü ve yüceliğini daima göz önünde bulundurarak 100 üncü yılda 21. yüzyılın başlarında bin bir emekle yeniden inşa ettirdiğimiz Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumunun yanına, Kulübü sembolize etmek amacıyla bir fener yaptırmış ve kulübü seven milyonlarca taraftara geçmiş yılları, kuruluş günlerimizi hatırlatmak istemiştim.
"Sarı ve lacivert" ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem şu anlamları taşımaktaydı ; "Fenerbahçe Spor Kulübü 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, saflık ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken; bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk ise asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı, Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı.
1911 1912 Futbol sezonunda Fenerbahçe ilk defa hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluk Kulübün itibarını, imkânlarını da arttırıyor. Bugünkü Altıyolda bir lokal kiralanıyor ve Kulüp futbol dışında da diğer spor dallarıyla da ilgilenen bir kuruluş haline geliyordu. Bu nedenle aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübünün adı, Fenerbahçe Spor Kulübü olarak değiştirilmiştir.
1920li yılların İstanbul Halkının yaşadığı simsiyah günler ve gecelerde İstanbullulara Türklük gücünü, yaşama sevincini veren kulüplerin başında Fenerbahçe Spor Kulübü geliyordu. Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımların her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek Milletimizin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Bu yıllarda işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbuldaki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor; Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda, 50sini Fenerbahçenin oynadığı toplam 80 maç yapıyor, işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbulda büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçenin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegâne olay haline dönüşüyordu.
Onlar, cephelere gönderdikleri vatan evlatlarının, Çanakkalede yaptıkları müdafaanın bir örneğini de sanki Taksimin Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepeden verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını yapıyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbulunda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköyün Fenerbahçesi oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbulluların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. Fenerbahçe takımı artık Kuva-i Milliye ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun sebebi, oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi. Diğer bir konu da Anadolu Harekâtının başında olan Mustafa Kemalin Fenerbahçeli olarak bilinmesiydi. (Fenerbahçe Tarihi, Kuruluşu ve işgal altındaki İstanbulda kazandığı zaferler konusunda Bak. Ek 1) Bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübünü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; "Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini (yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim (mutluyum). (03.05.1334 (1918). Ordu Kumandanı: MK)"
Bu tarihsel gerçeklere dayanarak huzurunuzda, şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki; Fenerbahçe Spor Kulübü bir yüzyılı aşkın süre önce işgal altındaki İstanbulda yaşayıp kendi güçlerini ve Türk olmalarını unutmayan ve her şeyin üstünde tutan gençler tarafından kurulmuş ve yüceltilmiştir. Bu yükselme sadece spor sahalarındaki yarışmalarda ispat edilmemiş, yurdu sevme ülkenin kurtulmasına çalışma ve bu uğurda hayatı dahi feda etme şeklindeki hareketlerle Anadolu topraklarına Türkün gücü, kuvveti ve kararlılığı şeklinde yayılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Fenerbahçenin Türkiyede dalga dalga yayılışının ve yükselişinin temelinde bu vardır: "Müstevlilere (işgalci düşmanlara) karşı spor alanlarında yarışmak kadar savaşta da onlara karşı silahla mücadele etmek " Fenerbahçe bu sebeple büyüktür ve Biz bu sebeple her yerde ve her şekilde Fenerbahçe Cumhuriyeti diyoruz. Bu nitelemeyi yapmak basit bir övünme değildir. Fenerbahçe Spor Kulübü, sporun bütün alanlarında, sosyal hayattaki atılımları ile Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle paralel bir kuruluş ve yükseliş içinde yaşamıştır.
Kulübün tarihçesini anlatmaya devam etmeden önce şunu huzurunuzda öncelikle söylemek isterim ki; sekiz aydan bu yana hakkımda ve Yönetim Kurulumuzun bazı değerli üyelerine karşı gazetelerde, televizyonlarda aleyhimize yürütülen karalama kampanyalarının başlıca sebebini kuruluş yıllarındaki bu temel felsefemizi yıkma gayretinde aramak gerekir. Ben ve arkadaşlarım, Fenerbahçeliler hep içinde yaşadığımız toprağa bağlı kaldık. Ben ve arkadaşlarım, Fenerbahçeliler hep Türkiyenin daha ileriye gitmesi, sporda daha da yükselmesi Türk gençliğinin daha iyi koşullar içerisinde spor yapabilmesi ve bin bir zorluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca Türk insanına, tıpkı Fenerbahçe Burnundaki beyaz ve sarı ışık saçan fenerin gece aydınlatan ışığı gibi inanç ve yükselme düşüncesini aşılamaya çalıştık. Bu nedenle Fenerbahçe Cumhuriyeti nitelemesi bizim hayatımızın çok önemli bir ilkesidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayrılmaz bir parçası olarak ve onun etrafında kenetlenerek yüz yıllık hayatımızı sürdürdük. Bu yüz yıllık çizgi içerisinde hep Atatürk ilkeleri ve hep Türk gençliğinin ve Türk halkının sporda ileri noktalarda olması gerekliliği, ideali bizlerde ana düşünce olarak yer etti. Bütün çabalarımız, geceli gündüzlü çalışmalarımız bunun içindir.
Bugün şike, şike teşebbüsü, teşvik gibi yasadışı eylemleri yapma karalaması ile Benim ve değerli yönetici arkadaşlarımın itham edilmesinin nedeni kanaatimce yüz yıldan bu yana Fenerbahçenin sürdürdüğü bu temiz, ülke sever ve ATATÜRKÇÜ YOLDA BİZ FENERBAHÇELİLERİ ÇEVİRME GAYRETİNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. Fenerbahçe Cumhuriyeti boşa söylenmiş, sadece gazetelerin spor sayfalarında yer alan bir slogan değildir. Fenerbahçe Cumhuriyeti her şeyin üzerinde Atatürkü ve Türk gencini tutan ve sembolize eden bir nitelemedir. Bu sembol şike ya da teşvik ile karalanamaz. Bir yıldan beri takip edilmemizin sebebini Bugün bu şekilde izah edebiliyorum. Ben ve yönetici arkadaşlarım hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Fenerbahçeye layık olmayan bir hareket içinde bulunmadık. Çünkü biz kendimizi tarih önünden sorumlu addeden kişileriz. Telefon konuşmalarındaki birbirini tutmayan, anlamsız, çelişmeli, nerde, nasıl ve ne şekilde söylendiği belli olmayan sözleri, Emniyetin ve Cumhuriyet Savcısının yorumlarıyla şike olarak nitelemek çok ağır ve layık olmadığımız bir ithamdır. Tekrar ediyorum Biz Fenerbahçe tarihi ve geçmişi önünde hiçbir zaman Fenerbahçe ilkelerine aykırı hareketlerde bulunmadık ve bulunmayız. Bu karşı ithamların tıpkı gece karanlığının gündüze kavuşması gibi bu yargılama ile ortadan kalkacağına inanmaktayım. Fenerbahçemizin kuruluş yıllarında tıpkı Ziya, Ayetullah ve Necip Beylerin işgal kuvvetlerine karşı savaşıp kurtuluşa kavuşmaları gibi bu yargı sonucunda da, masumiyetimiz ortaya çıkacaktır. Buna inancımızın tam olduğunu, bir yıldan bu yana çektiğimiz inanılmaz zorluklara karşı tarih önünde vereceğimiz hesaptan temiz olarak çıkacağımızı burada ifade etmek isterim.
Fenerbahçemiz 1940lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devletine yıllarca Başbakan olarak hizmet etmiş Şükrü Saraçoğlunun başkanlığı altında Türk sporuna nice unutulmaz zaferler kazandırmıştır. Ali Naci Karacan, Sayit Selahattin Cihanoğlu, Ali Muhittin Hacı Bekir, Osman Kavrakoğlu, Medeni Berk, Faruk Ilgaz, Şükrü Saraçoğlu, Zeki Rıza Sporel dönemlerinde kulüp, futbolun yanı sıra sporun diğer dallarında da Türkiyede ve Avrupada yüzlerce şampiyonluk kazanmış, binlerce gencin yetişmesini ve gelişmesini sağlamıştır. Bugün Fenerbahçe Spor Kulübünün müzesi binlerce şilt, madalya ve kupayla Türk gençlerinin kazandıkları nice zaferleri belirten, gurur sembolleri ile doludur. Türkiyenin, Avrupa Birliğine girme çabasındaki ilişkileri ve uluslararası alanda pek çok spor kulübü ile yarışmalarının sıklaştığı günümüzde Fenerbahçe, sporun her alanında, futbol, basketbol, voleybol, kürek, atletizm, yüzme, boks, yelken, masatenisi sporları gibi alanlar da dahil olmak üzere her yaş ve cinste sporcunun faaliyet gösterdiği Avrupa ve Dünya çapında bir Türk spor kulübü niteliğindedir.
Bu spor kulübünü, tekrar ediyorum şike, şikeye teşebbüs, teşvik primi gibi faaliyetleri icra eden yöneticilerin içinde bulunduğu bir kuruluş olarak Türk kamuoyuna göstermek son derece ağır ve haksız bir ithamdır. Ben 22 yıldan bu yana Fenerbahçe Kulübünün üyesi ve 14 yıldan beri Başkanı olarak hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bu rencide edici, alçaltıcı eylemde bulunmadım. 2011 yılı temmuz ayından itibaren içinde yaşadığımız cehennemi andıran günler içerisinde, gerek Emniyette gerek Savcılıkta ve gerekse sorgulama aşamasında Nöbetçi Hakim önünde reva görüldüğüm muamele tarzını hiç mi hiç hak etmedim. Benim ya da bir takım kişilerin telefonlarda söylemiş oldukları bir takım sözlerin hemen teşvik ya da şikenin delili olarak addedilmesi son derece yanlış ve gayri ahlaki bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım sonucunda Türkiye Cumhuriyetinin Siz Sayın Yargıçlarının yapacağınız adil yargılanma sonucunda söz konusu suçları işlemediğimi tespit edeceğinize inancım tamdır. Bununla birlikte şayet yüksek Makamınız ileri süreceğim savunma dışında ve hukuk çerçevesinde yapacağım savunmayı dikkate almadan aleyhime karar verirseniz, bunu şahsen Aziz Yıldırım olarak kabul etmeye hazır olduğumu beyan ederim. Ancak Beni, Siz ne kadar mahkûm ederseniz edin ve ne şekilde yargılarsanız yargılayın Fenerbahçeyi ortadan kaldırma imkânınıza sahip olmadığınızı ifade etmek isterim. Çünkü Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik çok yüce kavram ve duygulardır. Bunları ortadan kaldırmaya hiç birimizin gücü yetmez. Bu nedenle her zaman söylediğim sözü savunmamın bu aşamasında da önünüzde haykırmak isterim: "Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe olacaktır."