Sünneti yaşayalım

---> Sünneti yaşayalım

MİSAFİRİN, YEMEĞİ BİTİRİNCE YEMEK SAHİBİNE EDECEĞİ DUA:




"Allah'ım! Bunlara, rızık olarak verdiğin şeylerde bereket ihsan et. Bunların günahlarını bağışla ve kendilerine merhamet et."

(Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud, Nesâî, Ahmed b. Hanbel)

 
---> Sünneti yaşayalım

İFTARDA (ORUÇ AÇINCA) OKUNACAK DUA:


İbn Ömer'den rivâyete göre; Rasûlullah orucunu açtığı zaman şöyle derdi:



"Susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve ecir de sabit oldu inşâallah." (Ebû Dâvud)

Oruçlu yemeğe Besmele ile başlar ve yemeğini akşam namazından önce acele etmeden yer ve yukarıdaki duayı okur.



 
---> Sünneti yaşayalım

ORUÇLUNUN, YANINDA İFTAR ETTİĞİ EV SAHİBİNE DUASI:

Abdullah b. Zübeyr şöyle dedi: Rasûlullah, Sa’d b. Muaz’ın yanında iftar etti.

Sonra şöyle dua etti:



"Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi salih insanlar yesin ve melekler size dua etsin."
(İbn Mâce)

Eğer oruçlu kimse, başkalarının evinde iftar ederse, bu şekilde ev sahibi için dua eder.



 
---> Sünneti yaşayalım

AKSIRMA (HAPŞIRMA) ÂDÂBI:

Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz aksırdığı zaman, اَلْحَمْدُ لِلَّهِ (Elhamdülillah) "Allah'a hamd olsun" desin.

Kardeşi ona يَرْحَمُكَ اللَّهُ (Yerhamükellâh) 'Allah sana merhamet etsin' desin.
Kardeşi ona (Yerhamukellâh) deyince, aksıran şöyle desin:

يَهْدِيكُمُ اللَّهُ وَيُصْلِحُ باَلَكُمْ

(Yehdîkümullahu ve Yuslihu Bâleküm)
"Allah size hidâyet etsin ve hâlinizi düzeltsin."
(Buhâri, Kitâbu'l Edeb, Ebû Dâvud. Nesâî)

AKSIRMA ÂDÂBINI KISACA AÇIKLAYALIM:

Aksıranın Allah'a hamd etmesi, bunu işitenin ona Allah'tan rahmet dileyerek icâbet etmesi Sünnettir. Sonra aksıran kimsenin kardeşine Sünnete uygun şekilde karşılık vermesi gerekir. Hadislerde vârid olan dualara ziyâde etmek câiz değildir.

Sünnet yoluyla bize gelmiş bir duaya ziyâde etmek yada onu terk edip onun yerine başka şeyler söylemek bid'attır.

Günümüzde pek çok insan maalesef ki, Peygamberimizin öğrettiği ve uyguladığı aksırma âdâbını bilmemektedir.

Aksıranı duyan kimse ona; "çok yaşa!", "çok sev!" gibi Sünnette yeri olmayan sözler söylemektedir.
Aksıran da, bu kişiye; "sen de gör" ve "sen de sev" diye karşılık vermektedir. Bu davranış şekli bid'attır!

Rasûlullah'ın Sünneti de vahiy olduğu için; bizlere emredilen şeylerin tamamında bildiğimiz yada bilmediğimiz çok hikmetler ve hayırlar vardır.

Bize Kur'an ve Sünnete tam uymak düşer. Allah ve Rasûlüne ittibânın, dünya ve âhirette sayısız faydaları vardır.

Bir de aksıran kimse Allah'a hamdederse ona rahmet duasıyla karşılık verilir.
Ebû Musâ'dan rivâyete göre, Peygamberimiz şöyle buyurur:

"Sizden biriniz aksırıp (hapşırıp) 'Elhamdülillâh' dediği zaman ona 'Yerhamukellâh' diye karşılık veriniz. 'Elhamdülillâh' dememişse, 'Yerhamukellâh' diye karşılık vermeyiniz."
(Müslim, Müsned-i Ahmed)

İmam Nevevî'ye göre, aksıran hamdetse ama yanındaki kişi duymasa ona icâbet etmez. Bu durumda duymak şarttır.

Öyleyse hapşıran -tıpkı selam vermek gibi- biraz sesli hamdetmelidir. Zira hamdi duyulmayabilir ve kardeşinin duasından mahrum kalır.

İmam Mâlik'e göre ise; bir kişi hamd'i duymadığı sürece icâbet etmez. Ama yanında birileri icâbet ederse o zaman, o da icâbet eder.

Kâdı İyâz'a göre; aksıran kimsenin hamd ile emrolunmasının hikmeti, dimağda yerleşmiş mikropların dışarı çıkması nedeniyledir.

Efendimiz, hapşırdığı zaman elini veya elbisesinin ucunu ağzına götürerek sesini kısar veya ağzını yumardı. (Tirmizî, Ebû Dâvud)

Aksırırken elle yada elbisenin bir parçasıyla ağzı kapatmak, ağızdan tükürük zerreleri çıkmaması içindir.

Kişi, aksırdığı zaman sesini kısmalıdır. Bazı kimseler aksırırken o kadar çok ses çıkarıyorlar ki; bu durum şeytanın istediği bir durumdur!

Ubâde b. Sâmit: "Sizden biriniz geğirdiği yada aksırdığı zaman sesini kıssın. Çünkü şeytan bu ikisinde sesi yükseltmeyi sever."

Eğer kâfirler yanımızda aksırılarsa, onlara rahmet duası yapılmaz. Sadece onlar için hidâyet dilenir.
Yani 'Yehdîkümullahu ve Yuslihu Bâleküm' denir.
Yahudiler, Efendimizin yanında aksırıp, Peygamberimizin 'Yerhamukellah' demesini beklerlerdi, Efendimiz ise onlara sadece: 'Yehdîkümullahu ve Yuslihu Bâleküm' derdi. (Tirmizî, Ebû Dâvud)

Yahudilerin bu tutumu, Peygamberimizin duasına önem vermelerinden ileri geliyordu.Efendimizin duasının kabulüne ve bereketine inanıyorlardı.

Bu durum, onların Risâleti bile bile inkâr ettiklerinin de açık delilidir. Efendimizin yanında zorla aksırmaya çalışırlardı. Müşrik kafası!!

İsterseniz, Kur'an'a kulak verelim. Aynı konu etrafında vahiy istikâmetinde az yada çok açılımları, konuyu dağıtma olarak görmüyorum!

"Kendilerine Kitab verdiklerimiz onu (Hz. Muhammed'i) kendi öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir grup bildikleri halde yine de mutlaka hakkı gizlerler." (Bakara: 146)

Aksırdığı zaman Allah'a hamdeden kimseye 'Yerhamükellah' diye karşılık vermeye "Teşmît" (التَّشْمِيت) denir. Hayır dua anlamında kullanılır.

Bazı rivâyetlerde "Tesmît" (التَّسْمِيت) olarak geçer. Alimler, bu iki kelimenin de aynı anlamda (hayır dua) olduğunu söylerler.

Alimlerin çoğunluğuna göre; aksıran kimsenin, kendisine dua eden kişiye icâbet etmesi vâcibtir.
Hatta Mâlikiler; aksırma cemaat içinde vukû bulsa bile icâbet'in herkese vâcib olduğuna kâildirler.

Cumhur'a göre ise, cemaat içinde aksırana icâbet, herkese vâcib değildir ancak herkesin icâbet etmesi efdaldir.

DEĞİŞİK RİVÂYETLERDE HAMD CÜMLESİ VE AKSIRAN KİŞİNİN KENDİSİNE DUA EDEN KİMSEYE İCÂBET ŞEKLİ FARKLI İFADELERLE GELMİŞTİR:

Aksıran kişi, 'Elhamdülillah'dan başka 'Elhamdülillah alâ külli hâl' veya 'Elhamdülillahi Rabbi'l Âlemîn' şeklinde de hamd edebilir. (Nesâî)

Sahih olan görüşe göre Müslüman, bu hamd şekillerinden dilediğini tercih etmekte serbesttir. İbn Cerîr de aynı görüştedir.

AKSIRAN KİMSENİN, KENDİSİNE HAYIR DUA EDENE İCÂBETİ ZİKRETTİĞİMİZ HADİS'DEKİNDEN AYRI OLARAK ŞU ŞEKİLLERDE DE OLUR:

يَغْفِرُ اللَّهُ لَناَ وَلَكُمْ 'Yağfirullahü lena ve leküm' yani; "Allah, bize ve size mağfiret etsin" şeklinde icâbet edilebilir.

Yahut da; يَهْدِيْناَ وَيَهْدِيكُمُ اللهُ 'Yehdînâ ve Yehdîkümullah' yani, "Allah bize ve size hidâyet versin" denebilir.




[/I]
 
---> Sünneti yaşayalım

SIHHAT VE ÂFİYET İSTEMEK İÇİN DUA

Hz. Âişe radiyallahu anhâ vâlidemizden rivâyete göre, demiştir ki:
Rasûlullah aleyhisselâm şöyle söylerdi:

اَللَّهُمَُّ عَافِنِى فِى جَسَدِى ، وَعَافِنِى فِى بَصَرِى

وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنِّى

لاَ إلَهَ إلاَّ أنْتَ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ

سُبْحَانَ اللهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ


"Allah'ım! Bedenime âfiyet ver.
Gözüme de öyle bir Âfiyet ver ki, benim arkamda kalsın
(ölünceye kadar görme nimetinden beni mahrum bırakma).
Senden başka ilâh yoktur.
Sen Halîm'sin (günahkârlara acale azâb vermezsin), Kerim'sin (ikramın boldur).
Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah bütün noksanlıklardan münezzehtir.
Hamd da Âlemlerin Rabbine mahsustur."
(Tirmizî, Hâkim)






[/I]
 
---> Sünneti yaşayalım

TUVALETE GİRERKEN VE ÇIKARKEN OKUNACAK DUALAR

Rasûlullah tuvalete gireceği zaman şöyle derdi:

بِاسْمِ اللهِ ، اَللَّهُمَّ إنّى أعُوذُ بِكَ مِنَ الْخُبْثِ وَالْخَبَائِثِ

"Bismillah. Allah'ım şeytandan ve zararlı şeylerden Sana sığınırım." (Tirmizî, Ebû Dâvud, Nesâî)

TUVALET ÂDÂBI:

1) Tuvalete girmeden önce besmele çekilir ve tuvalete girerken okunması gereken dua okunur.

2) Tuvalete sol ayakla girilir.

3) Tuvalette abdest bozarken, ön yada arka kıbleye dönülmez.

4) İhtiyacı oturarak gidermek gerekir, ayakta ihtiyaç görülmez. Bevl ve necâsetten de korunmak gerekir.

5) Tuvalette gazete, dergi, kitap okunmaz.

6) Tuvalette bir şey yenmez, içilmez.

7) Tuvalette zaruret dışında, her türlü konuşma mekrûhtur.
(Dilini oynatmadan, kalp ile Allah'ı zikretmek mekrûh değildir. Mesela; hapşırınca içinden "elhamdülillâh" demek gibi.)

8) Tuvalette fazla beklememelidir.

9) Erkekler istincâ yaparken arkadan öne doğru, kadınlar ise önden arkaya doğru yıkamalıdır.

10) Tuvaletten çıkınca elleri sabunla yıkamalıdır.

11) Tuvaletten çıkarken sağ ayakla çıkılır ve tuvaletten çıkarken okunması gereken dua okunur.

12) Erkekler namaz abdestinden önce istibrâ yani kırk adım kadar yürümelidirler.

13) Tuvaletten çıkan kimse aşağıdaki duayı okur:

غُفْرَانَكَ ، اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى أذْهَبَ عَنِّى الأذَى وَعَافَانِى

"Allah'ım, Senin mağfiretini (bağışlamanı) dilerim.
Benden eziyeti gideren ve bana âfiyet veren Allah'a hamd olsun."

(Tirmizî, Ebû Dâvud, İbn Mâce, Nesâî)


 
---> Sünneti yaşayalım

KÖTÜ RÜYA GÖREN KİMSENİN OKUYACAĞI DUA:

Peygamberimiz, şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz, hoşlanmadığı bir rüya görünce üç kez soluna tükürsün ve üç kez de şeytandan Allah'a sığınsın ve yatmakta olduğu yanından öte yana dönsün."
(Müslim, Ebû Dâvud)

"Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya görünce, onu hiç kimseye anlatmasın ve kalkıp namaz kılsın."
(Tirmizî)

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya görünce, üç defa tükürsün sonra:

اَللَّهُمَّ إنّى أعُوذُ بِكَ مِنَ عَمَلِ الشَّيْطَانِ وَسَيِّئَاتِ الْأحْلاَمِ

فَإنَّهَا لاَ تَكُونُ شَيْئًا

"Allah'ım! Şeytanın işinden ve rüyaların kötülüğünden Sana sığınırım, desin. Bunu okumakla kötü rüyanın bir tabir ve tanımı kalmaz." (İbn Sünnî)

Güzel Veya Kötü Rüya Gören Kimselerin
Yapması Gereken Şeyler:

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"Sizden biriniz sevdiği bir rüya görürse, muhakkak ki bu, Allah'tandır. Bundan dolayı Allah'a hamd etsin ve onu anlatsın."
Bir rivâyette de;
"Onu ancak sevdiği kimseye anlatsın ve bunun dışında hoşlanmadığı rüya görürse, muhakkak şeytandandır, şeytanın şerrinden Allah'a sığınsın ve onu hiç kimseye anlatmasın; çünkü böyle yaparsa ona zarar vermez."
(Buhâri)




 
---> Sünneti yaşayalım

ÜZÜNTÜ VE KEDER VEREN BİR İŞ BAŞA GELİNCE OKUNACAK DUA:



Enes b. Mâlik'den rivâyete göre, Peygamberimize üzüntü ve keder veren bir iş geldiği zaman şöyle derdi:

يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ ، بِرَحْمَتِكَ أسْتَغِيثُ

(Yâ hayyu yâ kayyumu, birahmetike esteğîsü)

"Ey Hayy ve Kayyûm olan (ölmeyen ve her şeyi idare eden Allah), rahmetinle Senden yardım istiyorum."
(Tirmizî)





 
---> Sünneti yaşayalım

İNSANIN MARUZ KALDIĞI SIKINTIYI GİDEREN DUA:
Sa'd b. Ebî Vakkas'dan rivâyete göre, o şöyle demiştir:

Rasûlullah'ın şöyle dediğini işittim:

"Ben bir söz biliyorum; onu söyleyen bir dertliden muhakkak sıkıntı açılır gider. Bu da, kardeşim Yûnus'un:

لاَ إلَهَ إلاَّ أنْتَ سُبْحَانَكَ إنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

(Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z zâlimîn)
diye yutulduğu balığın karanlık karnındaki duasıdır.

"Senden başka ilâh yoktur; Sen bütün noksanlıklardan münezzehsin. Ben, nefsine zulmedenlerden oldum."
(Tirmizî, Nesâî, İbn Sünnî, Hâkim)

Not: Bu, Yûnus aleyhisselâm'ın Enbiyâ sûresinin 87. ayetinde geçen, balığın karanlık karnında iken yaptığı duasıdır.




 
---> Sünneti yaşayalım

KÂFİRLERE SELÂM VERMEK VE ONLARIN SELÂMINI ALMAK

KÂFİRLERE SELÂM VERMEK:

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

لاَ تَبْدَؤُوا اليَهُودَ وَلاَ النَّصَارَى بِالسَّلاَمِ

"Yahudi ve Hristiyanlara selâm vermeye başlayan siz olmayınız." (Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud)

İmam Nevevî, Müslim şerhinde: "Bu Hadis bizim ve cumhurun mezhebinin delilidir. Kâfirlere selâm vermek haramdır" demiştir.

Bazı alimler kâfirlere selâm vermenin caiz olduğunu söylerken; kimi de kâfirlere selâm vermek zaruret veya ihtiyaçtan dolayı câiz olur, demişlerdir. Bu görüşlerde; selâm vermeyi emreden Hadislerin geneli ile delil getirmiş olsalar da bu görüşler bâtıldır. Çünkü selâm vermeyi emreden o Hadisler, yukarıda zikrettiğimiz Hadis-i Şerif ile tahsîs edilmiştir.

Kâfirlere selâm vermenin reddine, câiz olmadığına dair çok eserler kaleme alınmıştır.

KÂFİRLERİN SELÂMINI ALMAK:

Enes b. Mâlik'den rivâyete göre; Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

إذَا سَلَّمََ عَلَيْكُمْ أهْلُ الْكِتَابِ فَقُولُوا : وَعَلَيْكُمْ

"Ehl-i Kitap size selâm verdiği zaman, onlara 've aleyküm' diye karşılık veriniz."
(Buhâri, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvud)

Bu Hadisimizde geçen "onlara, ve aleyküm deyiniz" sözü, Müslim'in rivâyet ettiği başka bir Hadiste geçen; Yahudiler size selâm verdikleri zaman onlardan biri size: اَلسَّامُ عَلَيْكُمْ "es-Sâmu Aleyküm (ölüm helâk üzerinize olsun)" der. Siz de عَلَيْكَ "Aleyke (sana olsun)"deyiniz, ifadelerine de uygundur.

Bu Hadislere göre; Ehl-i Kitap (Yahudiler ve Hristiyanlar), selâm verdikleri zaman, onlara "Aleyküm selâm" denilmez; onların selâmına "Ve aleyküm" veya "Aleyküm" şeklinde cevap verilir. Bu konuda ittifak vardır. Bu tabirin anlamı, "sizin üzerinize de olsun" demektir. es-selâmu ile es-sâmu arasında telaffuz yönünden benzerlik vardır. Ehl-i Kitap, hangisini söylerse söylesin, müslümanlara kinleri sebebiyle es-sâmu yani ölüm yada helâk anlamında kullanıyorlardı. Müslümanlara da aynı şekilde karşılık vermesi emrolunmuştur.

Selâm alırken söylediğimiz; "Ve aleyküm" ifadesi rivâyetlerin çoğunda bulunduğu için "Aleyküm" sözünden daha güzeldir.

Burada sadece, kâfirlere selâm verme ve onların selâmını alma meselelerine değindik.

Müslümanların selâmlaşmaları bahsine ayrıca değineceğiz, inşâallah..



 
---> Sünneti yaşayalım

İPEK ELBİSE ERKEKLERE HARAMDIR:
Hz. Ömer'den rivâyete göre, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

لاَ تَلْبسُوا الْحَرِيرَ ، فَإنَّ مَنْ لَبِسَهُ فِى الدُّنْيَا لَمْ يَلْبَسْهُ فِى الآخِرَةِ

"İpekli elbise giymeyiniz. Çünkü kim dünyada ipekli elbise giyerse, ahirette giyemez."
(Buhâri, Kitâbu'l Libâs; Müslim, Kitâbu'l Libâs)

Bu hitabın muhatabı, erkeklerdir.

Hz. Ali şöyle demiştir:

"Rasûlullah'ın ipeği sağ eline, altını da sol eline alıp, sonra da: "Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır" buyurduğunu gördüm." (Ebû Dâvud, Kitâbu'l Libâs)

Hadisteki "bu ikisi" ifadesinin anlamı, bu ikisini kullanmak demektir. Bunların haram olması normal durumlar için geçerlidir. Hastalık, uyuzluk ve kaşıntı gibi durumlarda ve savaşta ipeği giymekte bir sakınca yoktur.

Erkeklere ipek elbiselerin haram olmasının nedeni; onların kadınlara benzemesindendir. Erkekler kadınlar gibi süslenerek, dünya zinet ve ihtişamına kendini bırakarak Allah için cihâd ve mücâhedeyi bırakmamalıdır, dünya nimetlerinde meşru ve ihtiyaç ölçüsünde faydalanmalıdır. Eğer erkekler, ahirette ipek elbiseler giymek ve ipek kumaşlar kullanmak istiyorlarsa; bu dünyada ipek kumaş kullanmamalıdırlar. Erkek olmayanlara, ipek elbise helâldir. Ancak israftan sakınmak erkek ve kadın herkese farzdır.

Alimlerin çoğunluğuna göre; ipek kumaş üzerine oturmak haramdır. İpek ve başka bir maddenin karışımından mamul bir kumaşı erkeklerin giymesi haramdır. Ama ipek diğer maddelerden az ise mubah olur. İpek ile diğer madde eşit iseler yine o kumaşı kullanmak mubahtır. Çünkü eşyada aslolan mubahlıktır.

Kapı ve duvara ipek perde asmak da haramdır.

Bir Hadis-i Şerif ile konuyu bitirelim.

Rasûlullah şöyle buyurdu:

"İpekli elbise ve altın ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâl kılınmıştır."
(Tirmizî, Kitâbu'l Libâs)

Altın kaplardan yemek-içmek hem erkek hem kadın herkese; altın saat, altın gözlük, altın yüzük gibi eşyaları kullanmak ise erkeklere haramdır.




 
---> Sünneti yaşayalım

BİR MECLİSTEN KALKARKEN OKUNACAK DUA

Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

"Kim bir mecliste oturur da orada çok boş söz söylerse, sonra o mecolisten kalkmadan önce şöyle derse, muhakkak o meclisinde olan günahoları bağışlanır:

سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ أشْهَدُ أنْ لاَ إلَهَ إلاَّ أنْتَ أسْتَغْفِرُكَ وَأتُوبُ إلَيْكَ

(Sübhânekellâhümme ve bihamdike. Eşhedü en lâ ilâhe illa ente. Estağfiruke ve etûbu ileyke.)

"Allah'ım, Sana hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senoden başka İlâh olmadığına şâhidlik ederim. Senden mağfiret dilerim ve Sana tevbe ederim." (Tirmizî)

Müslümanların, bir meclisde bulunup, sohbetten sonra kalkmak istedikleri zaman bu duayı okumalı müstehabtır. Bu duayı okuduklarında, orada işledikleri küçük günahlarına, kusurlarına, gaflet ve hatalarına keffâret olur.

Bir toplum, bir mecliste oturur da orada Allah'ı zikretmez ve Peygamberimize salât-ü selâm getirmezlerse; bu onlar için bir noksanlıktır. Allah dilerse onları azab eder, dilerse bağışlar.





 
---> Sünneti yaşayalım

BİR MECLİSTEN AYRILIRKEN SELÂM VERMEK MÜSTEHABTIR:

Ebû Hüreyre'den rivâyet edilmiştir ki, Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

إذَا انْتَهَى أحَدُكُمْ إلَى الْمَجْلِسِ فَلْيُسَلِّمْ ، فَإذَا أرَادَ أنْ يَقُومَ فَلْيُسَلِّمْ

فَلَيْسَتِ الأولَى بِأحَقَّ مِنَ الآخِرَةِ

"Sizden biriniz meclise geldiği zaman selâm versin. Meclisten ayrılmak istediği zaman, yine selâm versin.
Önceki selâm sonrakinden farklı (daha üstün) değildir."
(Tirmizî, Ebû Dâvud)

Hadise göre; karşılaşma ve ayrılma esnasında selâm vermek Sünnettir.




 
---> Sünneti yaşayalım

NEBİ (AS)'IN, HUZURUNA SELÂMSIZ GİREN KİŞİYE
UYGULAMALI DERS VERMESİ:



Kilde b. Hanbel'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Nebi aleyhisselâm'a geldim. Selâm vermeden huzuruna girdim. Nebi aleyhisselâm:

عَنْ كِلْدَةَ بْنِ حَنْبَلٍ قَالَ : أتَيْتُ النَّبِىَّ فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ وَلَمْ أسَلِّمْ

فَقَالَ النَّبِىُّ : إرْجِعْ فَقُلْ : السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ ، أ أدْخُلُ ؟

"Dön, 'Esselâmü Aleyküm, girebilir miyim?' diye söyle" buyurdu.
(Tirmizî, Ebû Dâvud, Ahmed b. Hanbel)

Râvi Kilde b. Hanbel radiyallahu anh, Safvan b. Ümeyye'nin kardeşidir.

Hadise göre; İslâm'ı öğretirken uygulamalı öğretime teşvik vardır.

Teorik anlatımlar bazen yeterince anlaşılmayabilir.
Peygamberimizin elçiliğinin en önemli yönü de budur.
Hz. Rasûl, ümmetine ve kıyamete kadar tüm insanlığa pratik yaşantısı ile İslâm'ın canlı bir örneğidir, üsve-i hasene'dir.

Hadisteki gibi, selâmsız olarak ortamlara giren kimselere, Peygamberimizin yaptığı gibi uygulamalı şekilde selâm vermesini öğretmemiz gerekmektedir.

Özellikle, çocuklarda bu yöntem uygulanırsa; -ağaç yaşken eğileceği için- daha etkili, etkin bir eğitim-öğretim olacaktır.



 
---> Sünneti yaşayalım

"KİM O?" DENDİĞİNDE "BENİM" DENMESİNİN MEKRÛH OLMASI:

Câbir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

وَعَنْ جَابِرٍ قَالَ : أتَيْتُ النَّبِىَّ فَدَقَقْتُ الْبَابَ ، فَقَالَ : مَنْ هَذَا ؟

فَقُلْتُ أنَا . فَقَالَ : أنَا أنَا ؟! كَأنَّهُ كَرِهَهَا

"Nebi aleyhisselâm'a gelerek kapıyı tıkladım.
Nebi aleyhisselâm, "Kim o?" dedi. Ben de, "benim" dedim. Nebi aleyhisselâm sanki hoşlanmamış gibi "Ben, ben de ne demek?" buyurdu."
(Buhâri, Kitâbu'l İsti'zân)

Peygamberimiz, bu Hadisine göre; "benim" denmesini hoş karşılamamıştır. Çünkü kapıyı tıklatıp, eve girmek için izin isteyen kimsenin kendisini tanıtmasını arzu etmiştir.

Buradaki "benim" ifadesi; İblis ve Firavun'un "ben" demesine benzemez. Zira bu ifadede "ben" kelimesi, kibir maksadıyla değil; başka bir amaca matuf olarak söylenmiştir.

Sünnete göre; izin talep eden kimseye "kim o?" dendiğinde kendisini, meşhur ismi ile tanıtmalıdır. Burada önemli olan, insanların onu tanımasıdır.

Kapıyı çalmak yada zil vb şeyleri çalmak izin isteme anlamına gelir.

Bir kimsenin kapısını çalınca, "kim o?" sorusuna "benim" diye karşılık vermek mekrûhtur.
Karanlık bir yolda da, bir kimseye bu soru sorulduğunda kendisini bilindiği ismiyle tanıtması müstehabtır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا

وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

"Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin istemeden ev halkına selâm vermeden girmeyiniz. Bu sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki, düşünüp öğüt alırsınız."
(Nûr: 27)




 
---> Sünneti yaşayalım

Erkek ve Kadının Saçlarını Siyaha Boyamasının Yasaklanması:

Câbir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhâfe, başı ve sakalı kar gibi beyaz halde Mekke'nin fethi günü huzura getirildi. Rasûlullah aleyhisselâm: "Bu ak saçları boyayarak değiştiriniz ama siyah boyadan kaçınınız" buyurdu." (Müslim)
Bu Hadis-i Şerif'e göre; ağaran saçları o hal üzere bırakmak mekrûh'tur. Ağaran saçların boyanması müstehab'tır. Fakat saçları siyaha boyamak haramdır. Saçların siyaha boyanmasına ancak düşmanla cihâd ederken izin verilmiştir. Cihâd meydanında düşmanları korkutmak ve onlara karşı genç ve dinç gözükmek için; saçı siyaha boyama mubahtır; bunun dışında keyfî olarak saçları siyaha boyamaya izin verilmez.

Sahabe ve tabiîn arasında saç boyamak ve boyanın çeşidi hakında ihtilaf edilmiştir. Selef'in bir kısmı; "boyamayı terk etmek daha evlâdır" demişlerdir. Delil olarak da, aklaşan saçların boyanmasını nehyeden Hadis-i Şerifleri ileri sürerler.
Bazıları da, saç boyamanın efdal olduğunu söylemişlerdir.
Muhaddisler; gerek ağaran saçların boyanması ve gerekse saçları boyamaktan sakındıran Hadislerin sahih olduğunu belirtirler.

Bu iki farklı rivâyetlerin te'vili de şöyle yapılmıştır. Boyama emri; Hadisimizde geçtiği gibi, saçları Ebû Kuhâfe gibi bembeyaz olan kimseler içindir. Boyamaktan yasaklama da, saçları yeni ağarmaya başlayanlar içindir.

Farklı te'viller de yapılmıştır:

Mesela; ağaran saçlar güzel bir görüntü veriyorsa boyamamak, çirkin gözüküyorsa boyamak daha evlâdır.
Müşrik bir toplumun âdetlerine karşı çıkmak adına, eğer saç boyamak âdet ve alışkanlık haline gelmişse boyamaktan sakınmanın; böyle bir âdet yoksa boyamanın daha evlâ olduğu, yorumları da yapılmıştır.



 
---> Sünneti yaşayalım

Bir Kimseyi Oturduğu Yerden Kaldırıp, Yerine Oturmanın Nehyi:


İbn Ömer'in haber verdiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

لاَ يُقِيمُ الرَّجُلُ الرَّجُلَ مِنْ مَجْلِسِهِ ثُمَّ يَجْلِسُ فِيهِ

"Bir kişi, öbür kişiyi yerinden kaldırıp sonra da onun yerine oturmaz" buyurmuştur. (Buhâri Tercemesi, Mehmed Sofuoğlu, C: 13, Sh: 6215)

Hadis'te geçen, "kaldırmaz" ve "oturmaz" kelimeleri, usûl ilmi açısından haber cümlesidir. Yani haber bildiren bir kiptir. Bu kelimeler "kaldırmasın, oturmasın" anlamlarına inşâî yani nehiy hükmü ifade etmektedir. Bu duruma, lafzen ihbâr ama hükmen inşâ denir. Bunun örnekleri Kur'an ve Hadislerde çoktur ama her zaman bu durum geçerli olmaz. Mesela; "Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez" (Buhâri, Müslim) Hadisindeki "zulmetmez" haber fiili, "zulmetmesin" şeklinde nehy yani inşâ bildirmektedir. Bunda şüphe yoktur ve ihtilafa da mahal yoktur.

Ama şu örneğimizde durum böyle değildir. "Ona (Kur'an'a) tamamen temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz (el süremez)" (Vâkıa: 79) Bu ayetteki "dokunamaz" ifadesini de "dokunmasın" şeklinde anlamak, doğru değildir. Her ne kadar bazı alimler böyle anlasa da, ulemanın ekserisi, bu ayetteki "dokunamaz" kelimesinin ihbârî forumda olduğunu açıklamışlardır. Bu kelimeyi, "dokunmasın" şeklinde anlayıp, bundan kastın da Kur'an'a abdestsiz dokunmanın yasak olduğu hükmü çıkarılamaz. Çünkü bu ayet müşriklerin, peygamberimize: "Kur'an'ı, Muhammed'e şeytanlar vahyediyor" şeklindeki sözleri üzerine, bu söze itiraz makamında nâzil olmuştur. Yani o Kur'an'a tertemiz ve günahsız olan, aldıkları emirlere asla karşı gelmeyen meleklerden başkası dokunamaz bile, demektir.
Konumuzu -usûl ve tefsir açısından- biraz detaylandırdık, kaldığımız yere tekrar dönelim.

Demek ki bir mecliste bir kimseyi kaldırıp yerine oturmak yasaklanmıştır.

Nâfi', İbn Ömer'den rivâyetle şöyle haber verdi; Peygamberimiz bir kişinin oturduğu yerinden kaldırılmasını ve oraya başka birisinin oturmasını nehyetmiş: "Ve lâkin yer açınız ve genişleyip genişletin" buyurmuştur. Nâfi': "İbn Ömer bir kimsenin oturduğu yerinden kaldırılıp, sonra onun yerine başkasını oturtmayı kerîh görürdü" demiştir. Bu Hadis'i İbn Ömer'den rivâyet eden Nâfi'e İmam Mâlik: Bu nehiy Cuma namazına mı aittir, diye sormuş. Nâfi' ise: Cuma'da da, başka meclislerde de, diye cevap vermiştir. (Cumua Kitabı)(Buhâri Tercemesi, Mehmed Sofuoğlu, C: 13, Sh: 6216)

Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler, toplantı yerlerinde size 'yer açın' dendiğinde genişletin ki, Allah da size genişlik versin. 'Kalkın' denildiğinde de kalkıverin ki Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri, dereceler ile yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (Mücâdele: 11)

Bu ayette, sosyal bir soruna dikkat çekilmiştir. Bu ayetin nüzûlundan bin dörtyüz küsur sene sonra bile maalesef, günümüzde bazı müslümanlarda bu zaaflar hâlâ vardır. Bir meclise dışarıdan biri geldiğinde, orada oturanlar yeni gelen kardeşlerine yer vermek için toparlanma zahmetine girmezler. Tabii ki bu durumda yeni gelen şahıs ayakta kalır ve zorunlu olarak kapının önünde oturur veya geri döner yada oturanların üzerinden atlayarak, bazılarının elini, ayağını çiğneyerek kendisine yer açmaya çalışır. Bu durumlar, Peygamberimizin meclisinde de vuku bulmuştur. Bu ayetle müslümanlara bencil ve katı kalpli olmamaları, merhametli, hoşgörülü ve cömert olmaları gerektiği öğretilmiştir. Müslüman, kardeşine mecliste yer açmalıdır, iki-üç kişinin oturacağı yere kurulmamalıdır; meclisler piknik yeri değil; edeb, ahlak, ilim ve iman öğrenme yerleridir.

Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Bir kimse bir kimseyi yerinden kaldırıp onun yerine oturmasın. Daha önceden orada oturanlar da, sonradan gelenlere yer versinler."
(Buhâri, Müslim, Müsned-i Ahmed)

Abdullah b. Amr b. As'tan rivâyete göre, Peygamberimiz:
"İki kişinin arasına izin almadan girip oturmak, kimseye helâl değildir" buyurmuştur.
(Tirmizî, Ebû Dâvud, Müsned-i Ahmed)

İslâm, meclislerdeki oturma âdâbına varıncaya kadar, insan hayatını ilgilendiren hiçbir şeyin hükmünü açıklamayı ihmal etmemiştir. Yani birilerinin dediği gibi "Allah buna da mı karışıyor?" gibi ifadelerle; "Pes yani, Allah buna da karışsın öyle mi?" gibi safsataların insan fıtratından kaynaklanmadığını; Kur'an ve Sünnetten, öğrenmiş oluyoruz. Hayatımızda Allah'ın karışmadığı ve hüküm göndermediği küçücük bir nokta bile yoktur!



 
---> Sünneti yaşayalım

Saçın Bir Kısmının Traş Edilip, Diğer Kısmının Bırakılmasının Nehyedilmesi



İbn Ömer'den rivâyet edilmiştir:

رَأى رَسُولُ اللَّهِ صَبِيًّا قَدْ حُلِقَ بَعْضُ شَعْرِ رَأسِهِ ، وَتُرِكَ بَعْضُهُ ، فَنَهَاهُمْ عَنْ ذَلِكَ ، وَقَالَ : اِحْلِقُوهُ كُلَّهُ أوِ اتْرُكُوهُ كُلَّهُ

Rasûlullah aleyhisselâm, saçlarının bir kısmı kesilip, diğer kısmı bırakılmış bir çocuk gördü. Böyle yapmalarını nehyederek, şöyle buyurdu: "Onun her tarafını traş ediniz. Vaya her tarafını bırakınız."
(Ebû Dâvud, Nesâî, Müsned-i Ahmed)

Baştaki saçın bir kısmının kesilip, diğer kısmının bırakılması harama yakın olan mekrûh'tur. Bu amelde ehl-i kitaba benzeme vardır; bu traş şekli, onların papazlarının ve rahiplerinin âdetlerindendir. Bu tarz saç kesim şekline القَزَع (el-Kaza') denir ki; bu konuda: İbn Ömer'den rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

نَهَى رَسُولُ اللهِ عَنِ الْقَزَعِ

"Rasûlullah 'alaburus' şeklinde traş olmayı yasakladı."
(Buhâri, Kitâbu'l Libâs; Müslim, Kitâbu'l Libâs ve'z Zînet)

القَزَع (el-Kaza') kelimesi kuaförlükte 'alaburus' denen bir saç kesim şeklidir. Başın bir bölümünü traş edip diğer kısımlarının bırakılması demektir. Bu traş şekli, tedavi için olması dışında tahrîmen mekrûh'tur. Bu traş şeklinin yasaklanması, hem erkekler, hem de kadınlar için geçerlidir.
Erkeklerin başlarının tamamını traş etmeleri câizdir, kadınlar için bu durum mekrûh'tur.

Hz. Ali'den rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

نَهَى رَسُولُ اللهِ أنْ تَحْلِقَ الْمَرْأةُ رَأسَهَا

"Rasûlullah aleyhisselâm kadının başını traş etmesini nehyetti."
(Tirmizî, Ebû Dâvud, Nesâî, Dârimî)

Buradaki yasaklama normal durumlar içindir; ama kadınların tedavi amacıyla saçlarını tamamen kesip kazıtmaları câizdir.

Erkeklerin kadınlara benzememek şartıyla, saçlarını uzatmaları da câizdir. Ama burada giyim kuşam, davranış, görünüş ve konuşma gibi durumlarla kadınlara benzememek gerekir. Meselâ; kazıtılması ittifakla haram olan sakalı tamamen kesip saçları uzatmak kadınlara benzemektir ki, böyle bir saç uzatma şekli câiz değildir.

Müslüman; saç, sakal, bıyık, giyim-kuşam, davranışlar, ahlâk ve amel bakımından bütünüyle Peygamberimizin Sünnetini örnek almalıdır.

 
---> Sünneti yaşayalım

Peygamberimizin Günde Yetmiş Defadan Fazla Tevbe ve İstiğfâr Etmesi:



Ebû Hüreyre demiştir ki, ben Rasûlullah'tan işittim:

وَاللَّهِ إنِّى لأسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأتُوبُ فِى الْيَوْمِ أكْثَرَ مِنْ سَبْعِينَ مَرَّةً

"Vallahi, ben Allah'a günde yetmiş defadan fazla muhakkak istiğfâr ve tevbe ederim."
(Buhâri, Deavât)

Hadis'de tevbe ve istiğfâr'ın önemine vurgu yapılmaktadır. Her müslüman günde en azından yetmiş defadan az olmamak şartıyla tevbe ve istiğfâr etmelidir.

Peygamberimiz geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmış olduğu halde (Feth: 2) günde yetmiş defadan çok tevbe ve istiğfâr etmektedir. Peygamberimiz zaten günah işlemekten korunmuş olmasına rağmen, insanların en çok ibâdet edeni, tevbe ve istiğfâr edeni olmasının nedeni; Allah'a karşı ubûdiyyetini sunmak, çokça şükreden kul olmak, ümmetine ibâdet, tevbe ve istiğfâr etmesini öğretmek ve ayrıca kendisinin de Allah'ın rahmet ve keremine muhtaç olduğu içindir.

Peygamberimiz bir kul olarak bu kadar "estağfirullah" diyorsa, biizm gibi günahkârların ne kadar demesi gerekir, bu soruya herkes kendi vicdanlarında gerçekleştirecekleri nefis muhakemesinde cevap arasınlar!

Hepimiz her gün defalarca; أسْتَغْفِرُ اللَّهَ "Estağfirullah (Allah'tan bağışlanma dilerim) diyerek Allah'tan mağfiret istemeli ve her gün düzenli bir şekilde günah ve kusurlarından dolayı Allah'a tevbe etmelidir.

Lügatta "tevbe", 'dönmek' demektir. Şeriat dilinde ise; bir günahı, günah olduğu için pişmanlık duyarak terk etmektir.

Tevbenin kabulünün şartları vardır:

1) Bir günahı terk etmek,
2) Daha önce işlenmiş o günahtan dolayı pişmalık duymak, üzülmek, ağlamak,
3) Bir daha o günaha dönmemek,
4) Önceden işlenmiş o günahı, salih ameller işleyerek telâfiye çalışmak.
Buna "Nasûh tevbe" denir.

Rabbimiz şöyle buyurur:
"Ey iman edenler, Allah'a nasûh (samimi ve aynı günaha dönmemekte kararlı olduğunuz) bir tevbe ile tevbe ediniz.
Umulur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar.." (Tahrîm: 8)

Tevbe kalp ile istiğfâr dil ile olur.
Bazı alimler tevbenin tamam olması için, istiğfâr'ın da yapılması gerektiği görüşündedirler. Bu görüşlerini şu ayetle delillendirirler:
"Ve Rabbinizden mağfiret dileyin (istiğfâr edin), sonra O'na tevbe edin ki, sizi belli bir süreye kadar güzel bir şekilde faydalandırsın ve her fazilet sahibine kendi lütfunu versin.." (Hûd: 3)
Bazıları da, "tevbe günahtan sonra; istiğfâr ibâdetlerden sonra yapılır" derler.
Tevbe, günahın azabından Allah'ın rahmetine sığınmak iken; istiğfar ise yapılan ibâdetlerin noksanlıklarının affedilmesi ve o ibâdetlerin tam kabul edilmesi için Allah'ın mağfiretini talep etmektir.
Yüce Rabbimiz, Hûd: 3'de geçtiği gibi; bize, önce istiğfâr sonra tevbe etmemizi emretmektedir. Tevbe ve istiğfâr içiçedir; dolayısıyla bizler, bu ikisiyle Allah'ın merhamet ve mağfiretine sığınmalıyız.


 
---> Sünneti yaşayalım

Boş eve girerken böyle demek gerektiğini ilk defa öğrendim.
Bak ne hikmettir ki yine senden öğrenmiş oluyorum, ne büyük sevap kazanıyorsun xD

* *

Bu sayfa da her paylaştığın ' Sünnet ' mi ?

esselamü aleyküm ve rahmetullah ve berekatü
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst